@aycakayca1
|
O zaman başlayalım❤️🔥 Yazım yanlışı olan yerlere yorum olarak bir şeyler yazıp düzeltmeme yardımcı olursanız sevinirim. ŞANS Bugün sınavım açıklanacaktı. Heyecanlıydım. Sisteme giriş olmadığı her saniye bilgisayarın başında ölmemek için dua ediyordum. Kalp atışlarım bu doğrultuda ilerliyordu. Çok şükür sisteme giriş yapınca önce gözlerimi kapattım. Buna hazır değildim ama er ya da geç açacaktım. Bir elim kalbimdeyken gözlerimi açtım. 498 Moralim bozuldu. Bu beklediğim puan değildi. Ben tam puan bekliyordum. Bu evlilik meselesi olmasa hedefimde başarılı da olacaktım. Puan belki benim gibi biri için önemli değildi. Her halükarda avukat olacaktım zaten ama kimse torpil demesin diye puanım yüksek olmalıydı. Neyse en azından bu puan insanların ağzını kapatmaya yeterdi. On dakika sonra telefon çalınca Yağmur olduğunu anladım. Telefonu açınca heyecanlı gelen sesinden ve konuşmasından onun da iyi bir puan aldığını anladım. Bu bugün aldığım en güzel haberdi. Onun da istediğini almasına çok mutlu oldum doğrusu. Puan için bunu yaptığımızı bilen bize deli derdi ama sırf biraz daha fazla puan almak için sınava girmiştik. Şimdi ise tek bir sorun var: okumak. Daha onlar sınava girdiğimi bile bilmeden sınavı kazandığımı onlara söylemek çok zor olacak. Akşama kadar annem, babam, abilerim ve yengelerim beni aramıştı. Diyar da biliyordu bunu ama onun ben istemeden birine söyleyeceğini zannetmiyorum. Hepsi sınava girdiğimi biliyor ve sonunda kadar beni destekliyordu. Tek eksik olan şey okuma isteğiydi sanırım. Yok mu şöyle okula gitmeden kazanacağım bir üniversite? Akşama kadar telefon trafiği durmadı. Arkadaşlarım bile benim ne yaptığımı benden daha çok merak ediyordu. Hayatımda istediğim her şey birden benim için ikinci planın da gerisine geçmiş görünüyor. Hayallerim ellerimden alınıyor ama ben sadece izliyorum. Yapacak bir şey yok. Bir ilin hayatı söz konusu olduğu için bu mecburi evliliği kabul ettim. Bunu devam ettirmek de boynumun borcu. Aslında her şey eskisi gibi simsiyah değildi. Alaz Ağa son zamanlardaki davranışlarıyla içimde katran karası olmuş bazı yerleri griye boyamıştı. İşin garip tarafı ben herkese kin tutan bir kadınım ama konu o olunca o kin biraz az sürüyor. Şimdi ise arkadaşlarıyla beraber konaktan içeri girerken gözleri ilk olarak beni buldu. Gülümseyip selam verince selamını aldım. Şimdi de kırk yıllık arkadaşım gibiydi. Ben onları karşılamaya giderken Sevgi sofrayı kurmaya başladı. Orhan ve Fıraz misafirimizdi bugün. "Hoşgeldiniz." Tamamen güler bir yüzle onları karşılayıp buyur ettim. Misafire somurtmak kabul edebileceğim bir şey değildi. Aynı tepkiyi onlardan da almak beni mutlu hissettiriyordu. "Hoşbuldum yengelerin bir tanesi." "Hoşbuldum Ulusoy Gelini." "Hoşbulduk kraliçem." "Hoşbuldum Berva." "Fıraz!" "Kusura bakma Alaz Ağam, ne desen de bu konağın kraliçesi Berva Sultan." Fıraz, Alaz'a bunu söyledikten sonra endişeli bir ifadeyle bana döndü. " Aman yenge aramızda kalsın, Efsun Hanım duymasın." Gülüşerek içeri geçerken Sevgi sofrayı kurana kadar hep beraber salonda oturduk. Sevgi sofrayı kurduğunu söyleyince hepsini yemeğe çağırdım. "Sofra hazır, haydi yemeğe." Fıraz herkesten önce ayaklandı ve sofraya oturdu. Sofra bayağı iştah açıcı görünüyordu. Orhan'a arada imalı bakışlar atıyordum ama nedenini bilmediği için sorgular gibi bana bakıyordu. Sağ elimin işaret parmağını ona doğru kaldırıp sallayınca yüzünde oluşan gülümseme benim de yüzümü güldürdü. Bu sefer Alaz'a baktım. O da benim Orhan'a yaptığın hareketi görmüştü ama sorgulamadı. Yüzünde tebessüm vardı nedenini bilmediğim. "Orhan, Berat kalkın biz gidelim. Bunlar gözümüzün önünde cilveleşiyor." Fıraz'ın söylediği şey ile yemeğin boğazımda kalması aynı saniyeler içinde olurken bu sanırım yiyip yiyebileceğim son yemekti. Ağzımdakini zar zor yuttum ama Alaz Ağa pek bir tepki vermedi. Alışmıştı demekki. "Dengesiz dengesiz konuşma Fıraz, yemeğini ye." Çok şükür en azından bu sefer utandırmaya değil de yardım etmeye çalıştı. Yoksa bu konu burada kapanmazdı. "Biz yiyoruz, bence siz de biraz yiyin. Yani yemeği kastediyorum." Konuşan Fıraz ama ben utanıyorum. Böyle şeyleri söylemek zorunda mı? "Fıraz abi, yeter yengemi utandırdığın. Baksana kadın kırmızı olmadan direkt mora döndü." En beklemediğim kişi olaya dahil olunca utancım kat kat daha çok arttı. Ben Berat abi burada diye zaten daha çok utanıyorum bir de o beni utandırmak için konuşuyor. Diğerlerini gün içinde çok görmüyorum ama Berat abiyi her an görebildiğim için ondan daha çok utanıyorum. Üstelik utanınca kızarmayan ben, şu an gerçekten morarıyorum. "Berat!" Alaz bu sefer Berat'ı uyarınca çok şükür sustular ama benim utancım geçmeyecek gibi görünüyor. "Berva, hadi sen git bir çay koy." Alaz bu sefer beni kurtarmak için böyle bir yola başvurmuştu. Kafamı kaldırıp ona bakınca aslında bu durumdan hoşnut görünüyordu. Hödük Ağa zaten benim utanmamdan zevk alıyordu. Bu durum da ona gün doğmuştu. Neyse, yine en azından buradan çıkmam için bana sebep sundu. "Vay. Abi sanırım ilk defa yengeme ismi ile sesleniyorsun. İki ayınız bitti ama ben ilk defa ağzından Berva ismini duyuyorum." Beş gündür aslında bana ismim ile sesleniyordu ama Berat abi hiç denk gelmemiş sanırım. Şaşırması çok normal. "Kes sesini zevzek zevzek konuşma." Onlar konuşurken ben salondan mutfağa geçtim ama hâlâ sesleri geliyordu. "Abi yalnız yenge, benim neden bu sofrada olduğumu hala anlamadı." Konuşan Orhan'dı ve evet, ben bir korumanın neden aile sofrasında olduğunu anlamadım. "Merak etme Orhan, o sorar bugün zaten." Soracağım zaten. Tanımış biraz beni. "Sen de hemen söylersin zaten. Ne pis hanımcı oldun çıktın sen." Ne demezsin canım. Öyle bir hanımcı ki o kadar olur! Ama Fıraz artık gerçekten Alaz'ın sabrını zorluyor gibi görünüyor. Çünkü homurdanmaları buraya kadar geliyor ağamızın. "Ne hanımcılığı Fıraz abi? Hanımağacı olmuş. " "Berat, konuşma istersen ha evladım. Ağzını kırdırma bana." Onlar konuşurken ben çay doldurmak için geldiğim yerden elim boş geri döndüm. Misafirleri bu kadar tek başına bırakmak yeter sanırım. "İstediğiniz başka bir şey var mı? Canınızın çektiği başka bir şey..." Aslında sofrada zaten herkesin doyacağı kadar yemek var ama Fıraz'ın yemek yemesi beni biraz korkuttu. Yetmeyedebilir de yani... "Yok yenge sağol, her şey çok güzel zaten. Sen de gel hadi bunlara bakma." Alaz Ağa'nın yanında olan yerime oturup yemek yemeye devam ettim. Saki az önce hiçbir şey olmamış gibi... Orhan tabii geceden beri ona attığım olmalı bakışların farkında olduğu için biraz yaranmaya çalışıyordu. Yanıma dönüp baktığım sırada Alaz Ağa da bana bakıyordu. Ona kafamı sallayıp neden baktığını sordum ama karşılığında bana göz kırpması ile ne sordum, cevap verdi mi, bilemedim. Yapma şunu işte, en çok bu hareket beni etkiliyor. "Berva Sultan, abime bu kadar güzel bakma. Adam eridi gitti karşında." Ben eridim bittim Berat abi, ben. Vallaha da billaha da ben eridim. Önüme döndüğüm zaman Allah'tan onlar yemeği ile ilgileniyordu. Yoksa bir utancı daha kaldıramazdım. Yemeğe devam ederken kulağımın dibinde hissettiğim nefes ile neye uğradığımı şaşırdım. "Zalımın kızı, o nasıl bir bakıştır? Sözlerinin bitmesine eş kalbimde hissettiğim ufak çaplı bir çarpıntı aynı anda oldu. Gözleri alaylı değil,;aksine dediklerinin hepsinin gerçek olduğunu söylüyor, koyu gözleri bende bir şey arar gibi bakıyordu. Ben ona gerçekten nasıl baktım da Alaz Ağa bile ciddi ciddi bana bunu söyledi? Yüzümdeki gülümseme kademe kademe düşerken kalbimin hızı buna tezat artıyordu. Yemekleri yedikten sonra oturup sohbet, muhabbet, çay, çerez dedikten sonra gittiler. Berat abi de odasına çıkınca ben de etrafı kontrol edip odaya çıktım. Gerçekten Fıraz da Orhan da iyi insanlardı. Her ne kadar o gün suçsuz yere beni o şekilde cezalandırmasına ses etmeseler de yine de çok iyi insanlardı. Ama Orhan bu evde tam olarak ne? Bunu bir ara araştırma gerekiyor. "Sor hadi." Yine anlamıştı içimden geçenleri. Beni bu kadar kolay okuyan iki insandan biriydi. Bu kadar iyi mi çözdü beni? "Orhan konağın koruması değil mi? Neden kaç gündür şirkete geliyor." Sanki bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi uzandığı yerden doğrulup sırtını yatak başlığına yaslayınca ben de onun gibi sırtımı başlığa yaslayıp anlatması için gözlerine baktım. Bu adamın gözlerinin içine bakmak bir yandan huzur veriyor, bir yandan rahatsızlık... "Orhan konağın koruması değil şirkette çalışıyor ve Fıraz gibi o da benim arkadaşım." Yakın oldukları belliydi tabii ama yakın arkadaş çıkacaklarını tahmin bile etmedim. Ben sağ kolu sanmıştım. "Emrah iti yüzünden mi? Şirketteki köstebek yüzünden." Yüksek ihtimal onun yüzünden olmalı. Bu adamı tanımadığım halde bana musallat olmuştu. Tabii onun cin olmaya çalıştığı yerde ben şeytana emir veriyordum. İt herif sert fırtınaya kapıldı bu sefer. "Evet, ama köstebek yüzünden değil. Köstebek benim kontrolümde şirkete girdi. Orhan'ın burada olması sadece bir tedbirdi. Onun kim olduğunu bile bilmediğimiz için düşmanın neden gelip nasıl hamle yapacağı belli değildi. O yüzden mecburen ailem için onu buraya getirdim. Zaten onun da canına minnet. Yan gelip yatıyordu." "Yani artık Orhan burada olmayacak." "Hayır." "Tüh! Eğleniyorduk onunla." Yüz ifadesi birden değişip kaşları çatılınca sinirlendiğini anladım ama neye sinirlendiğini anlamadım. Artık bu halinden korkmuyordum. Ona alışıyor muydum acaba? "Orhan ile nasıl eğleniyordunuz?" "Yani bu konakta şakalaşıp gülebildiğim, eğlendiğim nadir insanlardan. Fıraz da öyle gibi ama onu o kadar çok görmüyorum." Yüz ifadesi tekrar eski halini alınca neye sinirlendiğini sormadım. Zaten az buçuk belli oluyordu. "İkisi de şaklabanın önde gideni. Başka soracağın bir şey yoksa uyuyalım çünkü yarın sabah erkenden çarşıya çıkacağız." Evlendiğimizdem beri sadece bir kere çarşıya çıkmıştım ve ona da zaten o karşıma çıkmıştı. Hammavi bağlamıştı. Orada kendi isteğiyle benimle karşılaşmamışken, bugün benimle birlikte çarşıya çıkacağını söylüyor. "Biz mi?" Birinci çoğul kişi eki, güzel de durdu ağzında. "Evet. Neden bu kadar şaşırdın?" "Çünkü evlendiğimizden beri bir kere tek çarşıya çıktım ve orada da sen yoktun. Ayrıca bana haber vermeden plan yapıp sonra o plana beni dahil ediyorsun. Belki ben müsait değilim." "Ajandana bak müsaitsen yarın gideriz." Dalga geçiyor. Hatta gülüyor Hödük Ağa. Ben bunu sana avukat olduğumda hatırlatırım. "Şimdilik yok ama yakında o da olur. Malum karşında geleceğin avukatı duruyor." Sanırım sonuçların açıklandığını bilmiyordu. Çünkü bayağı bir şaşırdı. "Kaç puanla?" "498." Alaz şaşırdı ama bu şaşkınlığını belli etmemeye çalıştı. Benim duygularımı saklamak için sebeplerin var ama acaba o neden duygularını saklıyor? "Sen neden okuduğunu annemlerden saklıyorsun ki? Böyle düşündüğünü bilmiyordum. Benim için bu durumu saklanması hoşuma gitti. Yine de gerçekten hiçbir şey belli olmayana kadar hiçkimseye bir şey söylemeyeceğim. "Teşekkür ederim Çetiner damadı. Ama şimdi söylemeyeceğim." Çetiner damadı dedim diye sayıda da o şaşkınlığın içindeki beğeni ifadesini seçmiştim. Bu hissi sevdi Hödük Ağa. "Sen bilirsin Hanımağam. Hadi uyu sabah beraber alısverişe çıkalım. İnsanların ihtiyaçları olabilir." "İyi geceler." "Sana geceler iyi olsun Ulusoy Gelini. Benim son iki, üç haftadır gecelerim hiç iyi değil..." Ne demek istedi bilmiyorum ama son iki üç haftadır ben onunla aynı yatakta yatıyordum. Evet mesela buysa bir daha asla onunla aynı yatakta yatmam. "Neden? Sorun benim yatakta olmam ise gidip başka yerde uyuyabilirsin." Uzandığı yerden hiç kıpırdamadan bana cevap verdi. "Sorun senin burada olman değil Ulusoy Gelini. Sen bir sorun olamazsın. Sen olmasan o kabuslardan nasıl uyanacağını bilmiyorum. Geceleri çok üşüyorsun sanırım. Kabus gördüğüm her an gece ısınmak için bana yanaşıyorsun. Ben de kabuslardan uyanıyorum." Konuşması boyunca şaşkın şaşkın bana dönük olan sırtına baktım. Biraz utanç hafif sinir kendini belli edince uyumaya karar verdim. Gece kendime mukayyet olmam lazım. "O zaman bütün iyi geceler senin olsun Ulusoy Ağası." "Hep beraber Hanımağam." Bu kurduğu son cümle oldu. Uyku artık yavaş yavaş beni esir ediyordu... ............................. Sabah Berva erkenden uyanmış ve üzerine eşofman takımını giyip aşağı inmişti. Ayşe Hanım ve Sevgi çoktan kahvaltı hazırlamaya başlamışlardı. Bugün avluda yemek istemişti. Bu yüzden sofra oraya kurulacaktı. Kahvaltı hazır olunca yukarı Alaz'ı uyandırmaya gitti. İki üç kere ona seslendi ama Alaz bir tepki vermedi. Birkaç sefer de sadece Ağa diye seslendi ama hala bir cevap yoktu. Berva kalkmaya çalışınca Alaz onu daha sıkı tutu. Berva ağzını açıp konuşacaktı ama Alaz Ağa'nın gözlerinin kaydığını görünce kalkmaya çalıştı ama Alaz için vermedi. Berva kalkmak için daha çok hareket edince Alaz dönüp onu altına aldı ve konuşmaya öyle devam etti. "Hani niye giyinmemişsin. Çarşıya gidiyoruz." Berva göğsünün kapandığını görünce rahatladı ama Alaz Ağa'nın gözü hâlâ oraya kayıyordu. "Ajandama baktım, müsait değilmişim." Berva utanıyordu ama lafından da geri durmazdı. "Bir şeyi de unut kadın. Bir şeyi." Olduğu durumdan zaten utanıyordu ama aynı zamanda bu adamın kokusunu uzun süre solumak ona iyi gelmiyordu. Sanki o kokuyla hipnotize oluyordu. Ona bağlanıyordu. Alaz onu daha çok utandırabilirdi ama onun kokusu Alaz'a da iyi gelmediği için hemen kalkıp banyoya doğru gitti. "Ne yapıyorsun sen?" Berva bir bardak suyu üstüne boca etmişti. "Sen beni bir kere çağırdın ve kalkmayınca ıslattın. Ben seni yüz kere çağırdım, su deposuna atsam az olur." Alaz, ilk birkaç saniye yüzüne baktı. Berva bu sakinlikten korkmuştu ama beklediği gibi olmadı. Alaz sırıtıp tekrar banyoya girdi. Girmeden önce de söylenmeyi ihmal etmedi. "Yok, ben senin aklınla baş edemeyeceğim. Unutmuyorsun ki. İlla dediğim her şeyi misliyle ödeyeceksin. Ben çıkana kadar çabuk giyin yoksa seni banyoya kendi ellerimle sokar, nasıl ıslatılırmış gösteririm." O banyodayken Berva üzerine yine yöresel bir elbise giymişti. O elbisenin üzerine altın kolye, bilezik ve yüzük takmıştı. Altın çok seviyordu ama öyle her yere gidince de bolca takmıyordu.Ona altın yakışıyordu. Ne kadar takarsa taksın onun üzerinde abartı durmuyordu çünkü taşımayı biliyordu. Alaz banyodan çıkmadan Berva giyinip odadan çıkmıştı. Berat ve Alaz aynı anda sofraya gelince Berat bir ıslık çaldı. "Vay vay vay. Yav Mardin'de kimin yengesi bu kadar genç ve güzel acaba? Şu asalete şu zarafete bak. Abimdeki şansa bak."diyerek sofraya geldi. Alaz bir haftadır kardeşinin böyle şımarık tavrına alışmıştı. Önceden de Berva ile onun arası iyiydi ama babası ve annesi gittikten beri ona tıpkı Diyar'a davrandığı gibi davranıyordu. Berat, Berva'yı kardeşi olarak görüyordu. Alaz sofraya gelmeden çalışma odasına gidip çarşıya çıkmadan önce imzalaması gereken dosyaları imzaladı. Berva onun yanında pek Berat ile uğraşmadığı için Alaz'ın gitmesi iyi olmuştu. "Berat abi bence sen yemekleri görünce bi yalakalık yapayım dedin." Berat gülerek ona yaklaştı ve "Yok kız vallaha gerçekleri söylüyorum."dedi. "Bak biz seninle bir anlaşma yapalım. Aramızda bir yaş ya da biraz daha fazla var bilmiyorum ama ne sen bana abi de ne ben sana yenge diyeyim. Yaşlı hissediyorum kendimi. Hem sen benin kardeşim gibisin bak." "Kardeşin gibi? Berva kimse onu başkası içinde sevsin istemiyordu. Berva olarak sevilmek istiyordu, bir başkası olarak değil... "Sen yanlış anladın. Ben de zaten seni Diyar'ın yerini doldurmak için değil, kardeşim olarak gördüğüm için seviyorum." "O halde anlaştık ama Kadir Ağa ile Efsun annenin yanında yine sana abi derim." "Tamam anlaştık." Berva bu konakta zaten bir tek Alaz ile anlaşamıyordu ama onu da bu yirmi gün içinde değişik hallerinden dolayı çözemiyordu. "Yalnız sen de kendini iyice küçülttün ha. Aramızda bir yaş mı var bizim, en az dört yaş büyüksün benden." Berat elindeki zeytini Berva'ya fırlatmıştı. Üç yaş vardı aralarında. Alaz yirmi yedi, Diyar yirmi dört, Berat yirmi iki ve Berva on dokuz yaşındaydı. "Küçül de cebime gir, kız konusu açılsa ilk sen atlıyorsun ama lafa da gelince kendini benimle aynı yaşa getiriyorsun. Bu gidişle eve kalacaksın." "Arkamda kaçan kızların haddi hesabı yok gelip bana evde kalmış diyorsun. Asıl sen evde kalmıştın. Abim seni almasa kız kurusu olacaktın. Konuşturma beni, yenge menge demem alırım ayağının altına." "Asıl senin abin evde kalmıştı." "Kadınlar yanından geçmeye korkuyordu. Ben almasam abin evde kalmıştı. Kim ömrü boyunca gıcık, uyuz, sinir küpü bir adamın derdini çekerdi. Bir eşek bendim zaten. Millet beni görmeden gelip istiyor, kapımda sıra oluyordu." Alaz o daha lafını tamamlamadan odadan çıkıp gelmişti ve Berva ne yazık ki arkasında birinin olduğunu yeni fark etmişti. "O değil inşallah." "Yok Hanımağam, tam da o gıcık ve uyuz ağayım. Şimdi söyle bakalım kim kimi istemiş, sıraya girmiş?" Siniri sesinden okunuyordu ama Berva artık onun sinirinden korkmuyordu. Alaz Ağa ne kadar sorsa da cevap vermedi. Bazen inadı tutuyordu... Yemeklerini yedikten sonra Alaz ile Berva beraber çarşıya gelmiş, onlar arabadan iner inmez birçok kişi etraflarında toplanmıştı. Alaz arabada bile o insanların kim olduğunu sormuş ama cevap alamamıştı. Araba durmasa hâlâ devam edecekti. Şimdi ilgilenmesi gereken başka konular vardı. Burada herkes karısına bakıyordu. Kimi çok yakıştıklarını söylerken, kimi kıskançlığından yakışmadığını söylüyor, kimi gıpta ile bakarken kimi hasetten kuduruyordu. Berva Ulusoy'un dillere destan bir güzelliği vardı. Kumral saçı, yeşil gözü ve uzun boyuyla güzel bir kadındı ama aynı zamanda ondaki endam kimsede yoktu. Bir bakanın dönüp bir daha bakacağı bir ihtişamı vardı. Kocası ne kadar heybetliyse o da o kadar ihtişamlı ve asalet sahibiydi. Bu kadar genç bir kadının bu kadar güzel ve ihtişamlı görünmesi bir kısım insanı gururlandırırken bir kısım insanı sinirlendiriyordu. Mardin Hanımağası bu kadar güzelken kıskanmamak elde değildi. Mardin Ağası ve Hanımağası pazara doğru adım attıkça etraflarındaki insanlar artıyordu. Herkes o güzelliği ile herkesin dilinde olan hanımağayı görmek istiyordu. Ona hayranlıkla bakan gözleri oymak isteyen Alaz Ağa ise sinirden elini yumruk yapmıştı. Onlar bütün tezgahları tek tek gezip, her birinden alışveriş yapıp, esnafların eksiklerini sorarken, aynı zamanda yüksek fiyata satıp satmadıklarına da bakıyorlardı. Pazarın diğer başına kadar gidip bütün esnaflardan alışveriş yapmışlardı ve bu alışverişten en çok Berva kârlı çıkmıştı. Çünkü takıcılardan aldığı her şeyi kendine saklamayı düşünüyordu. Geri kalan diğer yiyecek, giyecek ve birçok şey ise fakirlere dağıtılacaktı. Ama Berva fakir çocukları düşünüp aldığı takıları da onlara göndermişti. Bu kalabalığın içinde genç bir kadın Berva'nın dikkatini çekmişti. Herkes gibi sürekli Berva'ya bakıyordu ve üzerindekilere bakılırsa yoksul bir aileden geliyordu. Gözleriyle adeta yardım istiyordu. O gözlerde başka bir duygu daha vardı ve Berva bu duyguyu çok iyi biliyordu. Neticesinde kendisi de bir zamanlar aynaya baktığı zaman, hatta hâlâ bile kendi gözlerinde de o duyguyu görüyordu. Bu kadınla konuşup o duygunun sebebini sormalıydı. Berva gözünü hangi tarafa çevirse sanki kadın bilerek o tarafa geliyor ve ondan yardım ister gibi bakıyordu. Berva en son dayanamayıp kadının yanına gitti. "Bir sorun mu var?" Sorduğu soru ile kadın tedirgin olmuştu. Berva onu korkutmak istemediği için yüzüne bir tebessüm yerleştirip tekrar soru sordu. "Bir sorun mu var?" Kadın zar zor sesini çıkarıp"Yok Hanımağam ne sorunu"demişti. Berva bu kadındaki rahatsızlığın farkındaydı ama hâlâ ne olduğunu çözememişti. "Bir şeye ihtiyacın var mı?" Kadın bir süre kafasını yere eğip cevap vermedi. Ne zordu birine muhtaç olmak. Şu anda bu kadının önünde böyle bir durumda olmak onu hem utandırıyor hem de sinirlendiriyordu. "Adın ne senin?" "Zehra, hanımağam. Zehra Zirkan." Berva bu soyadını buralarda hiç duymamıştı. Ama duymaması normal değildi çünkü o her fırsatta yoksullara yardım ediyordu. Babasına ve abilerine her işte yardım ediyor, sadece aşiret toplantılarına katılmıyordu. Eğer bu soyisimde biri olsaydı tanırdı. Berva tam bir soru daha soracakken Alaz yanına gelip artık gitmeleri gerektiğini söyledi. Pazar bitmişti. Şimdi ise başka dükkanları gezeceklerdi. Berva bu kızı bırakmayacaktı. Yardıma ihtiyacı varsa kendi halledecekti. Onlar pazardan çıkmış çarşının içindeki dükkanları kontrol ediyorlardı. Yine her dükkandan bir şeyler almış, bir şeye ihtiyaçları var mı diye sormuşlardı. Başka bir dükkana girecekleri esnada arkalarından bağırış sesleri duyuldu. Herkes birden oraya toplanmaya başlamış ve "Vur,vur."diye bağırıyordu. Alaz ve Berva oraya doğru koşar adım gitti ve onların gitmesi ile herkes onlara yol verdi. Berva gördükleri ile gözlerine inanamadı. Az önceki kadın yerde kanlar içinde yatıyordu. Alaz"Ne oluyor burada?"demeye kalmadan, Berva gidip kızı yerden kaldırmış ve durumuna bakmıştı ama durumu pek iyi değildi. Mavi gözlerine kan oturmuştu ve Berva o gözlerdeki tuhaf bakışı hâlâ hissediyordu. Onun en nefret ettiği şey bir kadına bir erkek tarafından zarar gelmesiydi çünkü kendisi bunu yaşamıştı. Ama eskiden sustuğu gibi şimdi susmayacaktı. Kadını bir korumaya emanet edip Alaz'ın yanına geçti çünkü diğer insanlar da ona öldürecek gibi bakıyordu. "Bu kadını bu hale kim getirdi?" Berva'nın yüksek ve sert sesi bazı insanları korkutmuştu ama onlar hala Berva'nın korkunç tarafına denk gelmemişlerdi. Kimseden ses çıkmayınca korumalardan birinin silahını eline aldı ama etrafta çocuk olduğunu görünce vazgeçti. Zaten o eline silah aldıktan sonra çoğu kişi ordan ayrılmıştı çünkü kimse onun ne kadar ustaca silah kullandığını bilmiyordu. Yanlışlıkla ölmekten korkuyorlardı. Berva adamlara çocukları götürmelerini söyleyip tekrar sordu ve bu sefer adam korkmuş olacak ki "Ben yaptım. "dedi korkakça. Alaz tam o adama bir adım atmışken Berva onu durdurmuş ve kendisi adama yaklaşmıştı. "Beyninin dağılmasını istemiyorsan hemen sebebini söyle."diye bağırdı. Alaz hariç herkes korkmuştu. Baştan beri güvenlikten sorumlu olan Orhan bile. "Hırsızlık yaptı Hanımağam." Berva bir süre kadına baktı ama onun hırsızlık yapacak biri olduğunu düşünmüyordu. "Yapmadım." Kadından zar zor ses duyuldu. Onu çok kötü dövmüşlerdi. "Söyle. Neyini çaldı?" Bu sefer konuşan Alaz'dı çünkü Berva onu yine hiçe sayıyordu. Yani o öyle düşünüyordu. " Alaz Ağa'm o gelip benden ekmek istedi. Ben de arkamı dönüp ekmeği aldım ve ona vermek için tekrar önüme döndüğümde elindeki yüksek miktardaki paraya şaşkın bir şekilde bakıyordu. O para onun değildi. Paramı çalmış." "Paraya şaşkın bir şekilde bakması çaldığı anlamına mı geliyor? Bunun için mi dövdünüz kadını. Adam mı sanıyorsun sen kendini. Nesin sen ,kendini ne sanıyorsun?" Berva yine kendini tutmamıştı. Bir kadına haksızlık yapılırsa tutmazdı da. Ama Alaz yine sinirleniyordu. "Hanımağa'm, o kadın yoksul bir kadın. Buradaki herkes bunu biliyor. Onda bu kadar para olmas-" Berva konuşmasına izin vermeden yüzüne sert bir tokat attı. Orhan artık bu kadına şaşırmıyordu. Sadece ağzından"İmanına kurban."diye tasdik ettiğine dair bir söz söyledi. Alaz ise bunu duymuş ve Orhan'a öldürücü bakışlar atıyordu. Ekmekçi adam o tokattan sonra çok sinirlenmiş, içinden bunu sana ödetirim bile demişti. Ama karşısındaki kadının kim olduğunu daha bilmiyordu. "Ağa'm, Hanımağam yemin ederim ben bir şey çalmadım. Ekmeğin parasını ödemek için elimi cebime attığımda o para cebimden çıktı." "Açıklama yapmana gerek yok Zehra. O parayı cebine koyan da bendim."Tekrar adama döndü. "Sen senin olmayan bir parayı çalmamasına rağmen hırsız deyip onu dövdün. Peki senin attığın iftira için ben sana ne yapayım?" Soruyu öyle bir sormuştu ki, adam yutkunamadan edememişti. "Affet Hanımağam, ben bilmiyordum." "Bu kadının hali ne olacak?" "Hanımağam ilaç ve hastane masraflarını ben karşılarım. Her zaman ona ekmek de veririm. Yeter ki beni affet." "Affedelim mi Zehra?" "Affedin Hanımağam. Beni hırsız sanmakta onun bir suçu yok ki. Ben bile parayı görünce kendimden şüphe ettim." "Orhan araçları hazırla. Gidiyoruz." Alaz kararı vermişti. Adamın dediği gibi hastane ve ilaç masrafları adama ait olmuş ve ekmek verecekti.Ama bu Berva'ya yetmemişti. Bu kadını konakta istiyordu. Onun bakışlarındaki o sırrı çözecekti. "Alaz Ağa, Zehra'yı da götürelim ihtiyaçlarını giderelim." Alaz sinirli bir şekilde bu isteği kabul etti ve Beraber tekrar eve gitmek için araçlara bindiler. Zehra ise arkadaki diğer araçlardan birine binmişti. Önce hastaneye gidip oradan eve geçecekti. Berva, Alaz'ın sinirli olduğunun farkındaydı ama bunun nedenini bilmiyordu. Sormak da istemiyordu çünkü bakışlarından ona sinirlendiğini anlamıştı. Ama Berva bu, durur mu? "Neden sinirliydin?" Alaz ona cevap vermedi çünkü cevap verirse onu kıracaktı ama Berva o kadar inatçıydı ki tekrar tekrar sordu. "Hayır yani söylesen ölmezsin değil mi. Söylesene Alaz Ağa ağa." "Sen ikinci defadır beni küçük düşürüyorsun. Kenidimi tutuyorum üzülme diye ama sen tekrar ediyorsun. Bugün oradaki sorunu çözecek kişi bendim ama sen yine öne atılıp kendini işin içine soktun. Bu huyundan vazgeç." Berva söyledikleri karşısında gözlerini belertmiş onu dinliyordu. "Ben mi seni küçük düşürüyorum? Ne yani senin olduğun hiçbir ortamda ben konuşamayacak mıyım? Orada konuşmak istedim ve konuştum. Hem sen konuşsan o paranın nerden geldiğini bulabilecek miydin. Sorun çözüldü işte, ha sen ha ben, ne fark eder?" Alaz sondaki cümleyi içinden düşündü. Gerçekten ikisi aynı kişi miydi. Düşündüğü şeye lanet okudu çünkü öyle bir şey yoktu. İkisi ayrı insanlardı. Ama kulağa çok güzel gelmişti. "Haklısın. Ha sen ha ben ama biraz dikkat et." "İyi." Alaz bir süre onun yüzüne baktı. Sonra dudaklarında yer edinen tebessümle konuşmaya başladı. "Sen bana trip mi atıyorsun?" Berva ona cevap vermeyince Alaz gülmeye başladı. Somurtan yüzü de çok güzel duruyordu. Birden, ne yaptığını bilmeden eğilip Berva'nın yanağını ısırdı. Ne Berva ne de o kendinden böyle bir şey beklemiyordu. "Sonurtma, yanakların daha belirgin oluyor." Berva utanmıştı. Yere bakıp parmaklarıyla oynamasından belliydi. "Ne diye ısırıyorsun beni?" "Sonurtma o zaman." Berva ona cevap vermedi çünkü Alaz Ağa onun utandığını bildiği için daha çok gülüyordu. Eve geldiklerinde Alaz beklemeden şirkete geçmiş ve oradan da aşiret meselelerine bakacağından geç geleceğini söylemişti. Berva araçtan iner inmez bahçede Zehra'yı bekledi. Bir süre sonra gelince onu yanına alıp içeri geçti. Sevgi'yi çağırıp misafire yemek hazırlamasını söyledi. Ayrıca ona yeni kıyafetler verip yüzünde kurumuş kanları da temizlemesini söyledi. Kadın dediklerini yapıp yanına gelince ona oturmasını söyledi. Kadın çok mahçup görünüyordu. "Zehra nasılsın?" "İyiyim Hanımağam sağolun." Berva biliyordu hiç iyi olmadan iyiyim demenin ne kadar zor ve ağır olduğunu. Bunu kadının gözlerinde gördü mü onu kimse bilemez ama Berva bazı şeyleri şimdiden anlamıştı. "Nerede yaşıyorsun ya da kiminle?" Kadın biraz bekledi. Bunu söylemeden önce yutkunma ihtiyacı hissetti. Çünkü az sonra söyleyecekleri canını çok acıtacaktı. "Kimsem yok Hanımağam. Ailemle beraber harabe bir evde büyüdüm. Babam ben doğmadan ölmüş ve kardeşim de sokakta oynarken kalbi durmuş. Zaten hastaydı ve kalbi az çalışıyordu. Ben annem ve babaannem tek başımıza o harabe evde kaldık. Aşiretlerin dağıttığı erzaklar, yardım paraları ve daha birçok şey bile geçimimizi sağlamaya yetmedi." Kadın birden duraksadı. Acı çekiyordu, özellikle babaanne derken acı çekiyordu. "Birgün ben ekmek yapmak için un almaya gidince ev çöktü ve annem ile babaannem de vefat etti. Ben tek kaldım işte. Allah var Alaz Ağa'm, ağa olduktan sonra daha çok yardım aldım ama sonradan bir evim olmadığı için öyle sokaklarda yaşadım. Utandım kimseye söyleyemedim." Kadın ağlamaya başladığı için Berva onu durdurdu. Bu kadar anlatması yeterdi. "Çalışmayı düşünmedin mi?" "Kim benin gibi birini işe alır ki? Kimse almadı." "Akşam eğer sen de istersen Alaz Ağa ile konuşurum, seni konağa yardımcı olarak alalım." Berva bu kadını konakta istiyordu. Ne yapıp edecek onu konağa alacaktı. Çünkü bu kadında bildiği, çok aşina olduğu bir şey vardı. Kadının adeta göz bebekleri parladı. " İsterim. Çok teşekkür ederim Hanımağam. " Konuşmaları bittiğinde Berva dinlenmesi için onu bir odaya gönderdi. Telefonu çaldığında arayanın Ahmet abi olduğunu görünce gülümsemeden edemedi. "Alo abi. Ben de seni arayacaktım." "He he Hanımağam, ararsın." İkisi arasındaki bağ gerçekten güçlüydü. Berva'nın güvendiği sınırlı insanlardandı. Aralarında abi kardeş ilişkisi vardı ama Ahmet onu yaşından dolayı kızı gibi görüyordu. "Vallaha arayacaktım. Abi sen yine mi bana Hanımağam diyorsun." "Neyse boşver. Berva sen beni niye arayacaktın, bir şey mi oldu?" İşte bu adamı bu yüzden seviyordu. Onun için endişelenmesi bile Berva için çok değerliydi. "Yok abim bir sorun. Varsa bile benim arkamda işbirlikçim var." "Tabii ya. Beni de işbirlikçi yaptın." Onların konuşması böyle devam ederken Berva rahatsız olduğu konuyu dile getirdi ve kapattı. Bu adamın bir şeyler yapacağına adı kadar emindi. Her zaman sıkıntısını giderdiği gibi bu sefer de yapacaktı. Akşam olmuş ve Berva, Sevgi ve Ayşe Hanım ile beraber sofrayı hazırlamıştı. Sofra hazır olunca Alaz ve Berat da şirketten gelmişti. Berva Zehra'yı uyandırmak istememiş, o yüzden onu sofraya çağırmamıştı. Şirketten gelenler ellerini yıkayıp sofraya oturdu. Berva ne kadar Sevgi ve Ayşe Hanım'ı sofraya çağırsa da onlar mutfakta yiyeceklerini söyleyip mutfağa gitmişlerdi. "Ellerine sağlık Berva Sultan." Alaz bu yakınlığın nerden geldiğini anlamamıştı ama pek fazla bir şeyde dememişti. Ne derse desin Berat için herhangi bir anlamı yoktu. "Afiyet olsun Berat abi." "Ohoo. Ben sana yenge diyor muyum sen bana abi diyorsun?" "Bak bana kızma, elimde değil. Benden büyüksün sana nasıl abi demeyeyim." Berat, Berva anlaşmaya uymuyor diye azıcık sinirlenmişti. Yüzüne sinsi bir ifade yerleştirip"Bak yengeciğim, nasıl ki abim senden altı yaş büyük olmasına rağmen ona ismi ile hitap ediyorsan ben de senden üç yaş büyüğüm, bana da ismimle hitap et." Berva şaşkın bir şekilde ona bakıp"Ben ona da ismiyle hitap etmiyorum ki. Etsem bile Alaz Ağa diyorum." "Ben anlamam, bana Berat diyeceksin. " "Tamam Berat." "Ha şöyle." Alaz onları dinlemiyor, yemeğini yiyordu. Onların hitap tartışmasına giremezdi. "Alaz Ağa, Zehra hâlâ evde." İşte bu konu onu da ilgilendirirdi. Kafasını yemekten kaldırıp Berva'ya baktı. Berat olanları öğrendiği için Zehra'nın kim olduğunu biliyordu. Bu yüzden hiç soru sormadan yemeğini yemeye başlamıştı. "Sen Hanımağa olarak onunla konuşmuşsundur. İyi olduysa ihtiyacı olan her şeyi onunla beraber evine bıraksınlar." Berva sıkıntıyla ofladı."Sorun da orada. Onun kimsesi ve evi yok. "Sevgi ve Ayşe Hanım var ya." "Olsun. Ona da yardımımız dokunur. Hem Ayşe teyze çok yoruluyor gün içinde, bu koca konağı temizlemek kolay mı sanıyorsun?" Alaz birkaç saniye boyunca gözüne baktı. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Tabii Berva'dan bir şey öğrenmek, o istemediği sürece imkansızdı. Herkes onu onun istediği kadar çözebiliyordu. "Tanımadığımız birini konağa almak çok tehlikeli. Daha kim olduğunu bilmiyoruz bile." Berva da bunu bilmiyordu ama işte girdikten sonra da araştırabilirdi. "Zararsız bir kız, bir şey olmaz." Bu sefer sıkıntı ile oflama sırası Alaz'daydı. Berat ise hem onları dinliyor. Hem de yemek yiyordu."Kabul, ama bundan sonra senin sofra dahil elini bir işe sürmeni istemiyorum. Evde bu kadar yardımcı varken kalkıp birde sen iş yapıyorsun." "Ama." "Aması yok. Ha sen yok ben dayanamam, kalkıp yemek yaparım diyorsan Zehra'yı alıp Sevgi'yi işten çıkarabilirim." Berva ne diyeceğini bilmiyordu. Bu adam kafayı yemişti herhalde. Ama istediğini yapmak için mecbur suyuna gidecekti. "Tamam kabul." Yemek yedikten sonra Berva çay demleyip beraber karşılıklı kaçak çay içmişlerdi. Berva kahveden daha çok kaçak çay seviyordu. Hatta kaçak çay onun vazgeçilmeziydi. Alaz ile bir ortak yönleri varsa bu da çay sevgileriydi. Çaydan sonra meyve de getirmişti ama Berat ile Alaz meyveleri çalışma odalarında yemişlerdi. Kendisi de iki tabak meyve alıp Sevgi'yi avluya çağırmış ve beraber meyve yemişlerdi. Sevgi'yle iyi dost olmuşlardı. Onu seviyordu ama ona hala tamamen güveniyor değildi. Yarın biri gelip Sevgi şunu yaptı derse o yapmaz diyemezdi. Çünkü o kimseye kolay kolay güvenmezdi. Onlar çardakta meyve yiyip sohbet ederken Zehra da uyanmış ve yanlarına gelmişti. Berva ona işe alındığını söyleyince çok mutlu olmuştu. Sevgi ona da bir meyve tabağı getirmişti ve beraber oturmuşlardı. Saat gece yarısına gelince Berva odaya geçmiş ve bir süre sonra da Alaz gelmişti. Pijamalarını giyip yatağa geçmişlerdi. Alaz her zamanki gibi Berva için yer açmıştı. Berva gelip uzanınca pikeyi üzerlerine örtüp sağ kolunu beline yerleştirip gözlerini yummuştu. Berva artık temastan rahatsız olmuyordu. Alaz da bunun farkına varmıştı ve bu ayrıntı onu mutlu ediyordu. Bu onun nazarında Berva'nın ona güvendiğini gösteriyordu. Ama Berva kimseye kolay kolay güvenmezdi. Berva ise ona güvenip güvenmeme arasında kalmıştı. Bazen oyun olduğuna her şeyden çok emin oluyordu ama bazen yaptığı davranışlar yalan olamayacak kadar gerçekti. Söz verdi kendine, birkaç gün onu gözleyip buna karar verecekti. Artık oyun mu değil mi diye düşünmek istemiyordu. Berva, Alaz'ın eline baktı. Belinin üzerinde duruyor ama onu sarmıyordu. Berva çoğunlukla ya sağ tarafına dönük uyuyor ya da sol tarafına. Hiç sırtüstü veya yüz üstü uyumuyordu. Şimdi yatağın sol tarafında uzanmış, sırtı Alaz'a dönüktü. Düşüncelerini bir kenara bırakıp uyumaya karar verdi. °•○●○•°•○●○•°•○●○•°•○●○•°•○●○•°•○●○• Sabah Alaz şirkete gitmek için erken uyanmıştı. Yatakta uyuyan karısını bir süre izledi. Gerçekten güzeldi karısı. Onun gözleri adeta bir ormanı andırıyordu ve Alaz o ormanın suya ne kadar muhtaç olduğunu bilmiyordu. Halbuki her gün o ormana yağmur yağıyordu ama yine de o ormanlar sıra muhtaçtı. İşte ormanın da istediği suyunu kaybetmek değil geri kazanmaktı. Her su kaybettiği gün o ormandaki canlılar daha vahşi oluyordu. Saçlarına baktı biraz. O saçlardaki kokuyu çözememişti ama yasemin olduğuna adı kadar emindi. Eğilip biraz daha kokladı. Bahanesi hazırdı tabi, sözde kokuyu anlamak için kokluyordu. Bu kokuya dayanamazdı. Hemen kalkması gerekiyordu. Kalktı da. Ve yatağın üzerinde onun için hazırlanmış kıyafetler vardı. Berva giyinme odasından çıkmıştı. Dizlerinin bir karış aşağısında, yeşil puantiyeli bir elbise giymişti. Çok güzel görünüyordu. Saçlarını topuz yapmıştı çünkü bu sıcakta boynuna değip terletmesini istemiyordu. Bu durum Alaz'ın yutkunmasına sebep oldu. Boynu adeta bir görsel şölendi. Berva ona bakmıyordu çünkü Alaz sadece belindeki havlu ile karşısında duruyordu. Tabii Alaz bunu unutmuştu. "Öyle bakmana gerek yok, giyebilirsin. Ayşe teyze getirince ben de direkt oraya bıraktım. Askılarından tutup getirdim. " Alaz gözlerini ondan çekti ama ne dediğini anlamamıştı. Hâlâ onun açıkta kalan boynuna bakıyordu. Berva onun cevap vermemesi ile yataktaki kıyafetleri hırsla askılarından tutup kapıya yöneldi. Alaz onun neden böyle bir şey yaptığını anlamamıştı. Ani hareketi ile kendine geldi ve kapıdan çıkmadan kollarından yakaladı. "Kolumu bırak Alaz Ağa." "Dur, nereye gidiyorsun kadın? Bu ne sinir?" Berva hırsla kollarının arasından çıkıp yüzünü ona çevirdi. Aralarında sadece bir adım kadar mesafe vardı. "Buna dokunmadım, senin için de çıkarmadım. Kuru temizlemeden gelince oraya bıraktım ama askılarından tuttum. Tabii sonuçta ben tuttum değil mi? Bunu da atmaya gidiyorum. Ben bazı şeyleri unutmaya çalıştıkça sen bana hatırlatıyorsun. Bazen gerçekten gurursuz olduğumu hissettiriyorsun bana." Gurursuz derken dolan gözlerini saklamaya çalışmıştı. Berva'nın konuşmasını bölen şey Alaz'ın onu sertçe kendine çekmesi oldu. Ona sıkı sıkı sarılıp burnunu sabahtan beri gözlerini alamadığı boynuna gömdü. Kendini tutamamıştı. Karşısındaki kadının kokusu başını döndürüyordu. İçine çektiği ilk nefeste Berva titremişti. Alaz onu bırakmıyordu. Defalarca kokusunu içine çekiyordu. Berva hareket edemiyordu. Alaz yaptığı şeyin farkına varınca geri çekildi ama yüzündeki ifadeyi hiç değiştirmedi. İsteği dışında olmuştu bütün bu olanlar. Tutamamıştı kendini. Berva geri çekildi. Ne konuşabiliyordu ne de kafasını yerden kaldırabiliyordu. Hareket etmek için Alaz'ın bir şey söylemesini bekledi. Alaz için hava hoştu çünkü eğer konuşursa ona bir açıklama yapamazdı. Alaz onun yere bakan gözlerini çenesini hafif dokunuşlarla tutup kendine çevirerek gözlerine kenetledi. O ormanda kaybolmaktan korkuyordu. Berva ise o siyah harelerde kaybolmaktan.... "Sen kabul etmesen de ben yaklaşık bir aydır düzelmeye çalışıyorum. Onlar geçmişte kaldı. Biliyorum sen unutamazsın ama artık bir şeyleri düzeltmeye çalışsak." Alaz soru dolu gözlerle ona bakıyordu. O gözlerde hüzün de hakimdi ve Berva bunun farkındaydı. Alaz hüzünlüydü çünkü bu kıza yaptığı şeylere gerçekten pişman olmuştu. Ama hiçbir şey geri dönmeyecekti. Berva cevap vermeyince Alaz elindeki kıyafetleri alıp giyinme odasına gitti. Berva düşünüyordu acaba ona güvenmeli miyim diye. O gözlerindeki hüzün ne içindi? Bu kadar mı üzülmüştü? Berva karar verdi bir hafta boyunca hareketlerini gözlemleyecek ve bu bir hafta içinde yanlış bir şey görmezse onun hislerine karşılık vermeye çalışacaktı. Çünkü biliyordu, geçmişle yaşamak mutluluk getirmezsi. Bunu en iyi bilen insanlardandı. O düşünürken Alaz odadan çıktı. Alaz'ı görünce odadan çıkmaya yeltendi çünkü az önce olanlar hala gözlerinin önünden gitmiyordu. Alaz ona sarılmıştı. Alaz burnunu boynuna gömmüştü. Elini kapı koluna atınca, Alaz tekrar elinin üzerine elini bıraktı. Elini avucunun içine bırakıp onu odanın ortasına kadar getirdi. Berva'nın avucunun içinde olduğu bu elin sıcaklığından olsa gerek elleri terlemişti. "Nereye gittiğini düşünüyorsun?" Alaz kaşlarını kaldırmış gülerek ona bakıyordu. Onun birden değişen ruh haliyle şaşırmıştı. "Ka- kahvaltı hazırlayacağım." "Biz nasıl anlaştık küçük hanım? Artık konakta üç çalışan var. Sen benimle ilgileneceksin." "Ama." "İtiraz istemiyorum Hanımağam." Yatağa oturup onu da çekip dizlerine oturttu. Berva kalkmak istese de izin vermemişti. Az önce olanlar istemsiz olmuştu ama bundan sonra olanlar kendi hür iradesiyle olacaktı. "Şş. Dur burada. Kocanla ilgilen." Bir eliyle karnını, diğer eliyle belini sarmış ve öylece boynunu öpüyordu. Arada karnını ve sırtını hafif hafif okşuyordu. Berva artık bu duruma daha fazla dayanamayıp kalktı. "Alaz Ağa, anladım bir şeyleri düzeltmeye çalışıyorsun ama bu böyle olmaz. Benim sana olan kırgınlığım ve sinirim iki güzel lafa sönmez. Lütfen hareketlerine dikkat et. Ben seninle bu kadar yakın olmak istemiyorum."dedi ve adeta koşar adım odadan çıktı. Her an kalpten gidebilirdi. Alaz açık kalan kapıya gülerek bakıyordu. Çok güzeldi karısı. Etkilemişti yine onu. Hiçbir şey yapmadan Alaz'ı etkilemeyi başarıyordu. Sonra karısının kumral saçları aklına geldi, sonra da o... ... Alaz aşağı indiği zaman Berva ortalıkta yoktu. Az önce yüzündeki sırıtışın emaresi bile yoktu. Kahvaltı yapılacak odaya geldiğinde Berva ve Berat'ın sofrada oturup onu beklediklerini gördü. Berva onun yüzüne bakmıyordu. Bu onun işine gelirdi çünkü yüzündeki boş ifadeyi görmesini istemezdi. O sofraya oturup yemek yemeye başlayınca diğerleri de başlamıştı. Tabii Berva yemek yiyor gibi yapıp tabağındakilerle oynuyordu. Alaz da sadece iki şeker attığı çayı içiyordu. Berat bu durgunluğun farkındaydı ama aralarında olan bir şeye çok önemli olmadığı sürece karışmazdı. Alaz üzerindeki ölü toprağını atıp sofradan kalktı. Bir işe başlamışsa devamını getirmeliydi. O kalkınca Berat da kalktı. Berva onları geçirmek için kapıya kadar gitti ama hâlâ Alaz'ın yüzüne bakamıyordu. Alaz kapıda durunca Berat da durdu. Alaz, Berat'a ters bakışlar atıyor ama Berat orada durmuş gitmiyordu. Berva da onlar gitmediği için durmuş onları bekliyordu. Alaz kaş göz hareketleriyle gitmesini söylese de Berat gitmiyordu. "Gitsene lan." Berva utanarak ona döndü. Alaz ona yaklaşıp alnına bir öpücük kondurmak istedi ama Berva buna izin vermedi. Alın onun için önemliydi çünkü bir insan ait hissettiği kişiyi alnından öperdi. Berva hâlâ buna o kadar emin değildi Alaz açıkta olan boynu daha cazip olsa da bunu yapamadı. Alnını çekmesi istemediğini gösteriyordu. " Dikkat et kendine. Sakın ev işi yapayım deme."dedi ve çıktı. Berva'nın arkasından "Allah'a emanet ol." dediğini duyunca yüzünde yine istemsiz bir tebessüm oluştu. Bu kadının onu mutlu ettiği bir gerçekti ama o bunu kabullenmiyordu. Berva arkasını dönüp odasına geçti. Bugün zaten içinden ev işi yapmak gelmiyordu. Alaz'ın davranışlarını düşünmeliydi. Öğlen vakti Berva çalan telefonuna baktı. Alaz arıyordu. Hemen telefonu açıp cevap verdi."Efendim." " Tamamdır, şöyle kenara bırakın dosyayı." " Alo. Duyuyor musun?" "Duyuyorum Ulusoy Gelini. Bir dosya ile ilgileniyordum." "Kolay gel-" "Alaz, bu dosyayı imzalaman gerek." İçinde anlamlandıramadığı bir duygu vardı. O kadının şirkette olduğunu zaten biliyordu ama onun Alaz ile aynı odada olması ve buna bizzat şahit olması içinde tarif edemediği duyguları ortaya çıkarmıştı. Alaz onu iki defa daha aramış ama Berva hiç birini açmamıştı. Akşama kadar telefonda duyduklarını düşünmüştü. Kendisi zaten Alaz'a, Ayda ile konuşabileceğini söylemişti ama Alaz ona evlendikleri günden itibaren Ayda ile ilişkisini bitirdiğini söyleyince bunu pek umursamamıştı. Zehra gelip yemeğin hazır olduğunu söyleyince daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Yaklaşık on dakika sonra da Alaz ile Berat şirketten gelmişti. Berva onlara hiç bakmadan yemeğin hazır olduğu salona gitmişti. Alaz bir sorun olduğunu çoktan anlamıştı bile. Alaz ve Berat gelince yemek yemeye başlamışlardı ama Berva yine sadece tabağındakilerle oynuyordu. Sabah kahvaltı yapmamıştı.Öğlen ise duyduklarından dolayı yemek yememişti. Şimdi de yine yemiyordu. Berat bunu farketmiş olacak ki konuştu. "Siz benim yanımda bilerek mi küs gibi davranıyorsunuz?" Berva hiç kafasını kaldırmamıştı ama Alaz ona ikaz dolu bakışlarını gönderiyordu. Tabii ki Berat durmadı. "Yav sabah kahvaltıda ben vardım tripliydiniz, kapıda ben gidince cilveleşmeye başladınız. Şimdi yine ben varım ve triplisiniz. Vallaha gidiyorum ha." Berva yine bir cevap vermemişti. Alaz ise öfke dolu olan sesiyle bağırdı. "Senin tribini..." Berat cümlenin devamını duymadan odadan çıkmıştı. Onun çıkması ile Berva da ayaklanmıştı ki Alaz onu elinden tutup çekiştirmeye başladı. Berva ne kadar itiraz etse de bırakmıyordu. Sonunda onu bir odaya getirmişti. "Söyle bakalım Hanımağam, niye açılmadı o telefon?" Berva nasıl bir cevap vereceğini bilmiyordu. Duymadım diyemezdi çünkü telefon elindeydi. Telefon kapandı da diyemezdi çünkü kaç kere çalmıştı. Sonunda dayanamayıp "İşlerin vardı, seni rahatsız etmek istemedim." dedi ama dediği gibi de pişman oldu. Bu diğerlerinden daha mantıksız bir sebepti. Alaz ilk önce kısa ve sessiz bir kahkaha atıp daha sonra onu kendine daha çok çekti. "Seni, benim aramam rağmen mi?" "İçerden sesler gelince ben de telefonu kapattım, sonra da aradığını duymamışım." "Az önce öyle demiyordun ama. Duymuştun da beni işlerimden alıkoymamak için açmamıştın." Berva artık rezil olmalara doyamıyordu. "Yoo, ben öyle bir şey demedim." Berva öyle bir bakıyordu ki ona, Alaz duymasına rağmen ona inanacaktı. "Tamam öyle olsun. Hadi bir film izleyelim." "Ne izleyeceğiz? " "Bilmiyorum. Bakarız." Alaz romantik bir film açıp Berva'nın yanına sokuldu. Onu daha çok kendine çekip kollarını beline sardı. Berva bu pozisyonda filmi düşünemiyordu bile. Alaz'ın da ondan farkı yoktu. Alaz iri cüssesiyle onu tek hamlede alıp kucağına oturttu. Berva'nın ağzından sadece "Alaz."diye kısık sesli bir itiraz yükseldi ama alaz"Şş"diyerek susmasını söylemişti. Berva engel olmuyordu çünkü artık bu evliliği ilerletmek gerektiğini düşünüyordu. Yani ona güvenmeyi seçmişti. Ama bu kadarı da çok fazlaydı. "Alaz Ağa bırak beni." Alaz onu bırakmıyordu. Berva da bu durumda debelenmek istemiyordu çünkü şu an vücutları birbirine çok yakındı. "Şş, dur yerinde. Alış artık bu duruma." İkisi de şu an film ile ilgilenmiyordu. Alaz onun boynuna hafif hafif öpücükler konudururken bir yandan da eliyle karnını okşuyordu. "Ağa bırak beni." "Bu kasları nasıl yaptın?" Beklenmeden gelen soru karşısında Berva şaşırmıştı. Daha sonra ona söylediğini anlayınca şaşkınlığını atmıştı. Şimdi nasıl bu kasları yaptığını söylerdi ki. Bu kasları nasıl bir eğitim altında ve neden yaptığını anlatmak o kadar zordu ki. "Spor yapıyorum." "Hıım. Ben hiç görmedim ,ne zaman yaptın?" "Evlendikten sonra yapmayı bıraktım. Evlenmeden önce Ahmet ile beraber yapıyordum." Ahmet demişti çünkü Ahmet abisi ile ne kadar yakın olduğunu kimsenin bilmesini istemiyordu. Hele ki ona güvenme kararı bu kadar yeniyken ona hiç söyleyemezdi. Alaz ise onun bir erkek ile beraber spor yapmasına sinirlenmişti ama bunu dile getirmedi. Sonuçta geçmişte olan bir şeye karışamazdı. Berva birden onun kucağından kalktı. Bu kadar yeterdi. "Alaz Ağa, sana bana dokunma diyorum. Daha yaptıklarını sindiremedim diyorum ama sen son bir haftadır yaklaşmaya çalışıyorsun. Tamam anladım olanları geride bırakmak istiyorsun ama biraz bana da vakit tanı. Yine kendi isteklerine göre hareket ediyorsun. Ben istemiyorum ve sen de yapmayacaksın. Yediremiyorum belki kendime. Bana bunca şey yapmış, kendi mezarımı kazdırmış olan adama bir ay iyi davrandı diye bağlanmamı bekleme. Dediğim gibi, duracağın yeri bileceksin. Ben ne zaman izin verirsem o zaman yaklaşacaksın bana." Berva sözlerini bitirince ondan bir cevap bekledi ama Alaz sadece ona bakmakla yetiniyordu. "Cevap ver bana! Ben senin oyuncağın değilim. Yeter artık." "Şş, sakin ol." Berva sesini yükseltmesine rağmen Alaz alçak tutuyordu çünkü ilk defa onu böyle görüyordu. "Tamam, sen istemediğin sürece bir şey yapmayacağım. Allah belamı versin, yapmayacağım ama bu ne kadar sürecek? Sen de biliyorsun ki bu evlilik böyle sürmez. Bizim bir şekilde birbirinize şans vermemiz gerekiyor." "Şu ana kadar bu evlilik senin ettiğin zulümle nasıl ilerlediyse bundan sonra da benim keyfim buna karar verecek." Alaz sıkkın bir nefes verdi. Yaptığı hiçbir şey bu kadıni yumuşatmaya yetmiyordu. "Tamam hadi filmini izle. Bakalım keyfin bizi nerelere götürecek." "Senin zulmünün götürdüğü yerden iyi bir yere götüreceği kesin de..." "Filmi izle hadi." Film bittikten sonra odalarına çıktılar. Gerçi filmi izledikleri falan yoktu ama bitmesi onlar için odaya gitmeye sebepti. Berva artık ona yaptıklarını burnunda getirecekti. Madem bu kadar düzelmeyi istiyordu, ilk önce yaptıklarının bedelini ödemeliydi. Tabii Berva onun gibi senden midem bulanıyor falan demezdi. Berva pijamalarını giyip saçını açtı ve yatağa girdi. Alaz da onun yanına uzanınca saçlarının kokusu tekrar burnuna doldu. Berva hiç tepki vermiyordu. Alaz üstsüzdü, üzerinde sadece eşofman vardı. Berva kafasını kaldırıp o gözlerle karşılaşmayı istemiyordu. Hele ki sormak istediği o kadar şey varken asla bakmak istemiyordu. "Sor hadi."Alaz'ın yumuşak sesi onu şaşırtmıştı. O istemese kimse onun ne düşündüğünü anlayamazdı ama duygularını Alaz'ın yanında apaçık belli ediyordu. Alaz'ın ne kadar zeki olduğunu unutuyordu. "Hâlâ Ayda ile çalışıyor musun?" Berva bunu öyle bir ses tonuyla söylemişti ki sesinde herhangi bir duygu yoktu. Sanki sabahtan beri bunları düşünen o değilmiş gibi. Gerçekten duygularını saklamakta bir numaraydı. "Evet." Alaz'ın kısa cevabı onu tatmin etmemişti. Kaşlarını çattı ama hemen geri düzeltti. Alaz onu kendine doğru çevirdi. Böylece Berva artık göğsüyle bakışıyordu. Bu durum hoşuna gitmemişti. Alaz onun çenesinden tutup göz göze gelmelerini sağladı. O kara harelerde anlamadığı bir şey vardı ve bu onu rahatsız ediyordu. O genelde iyi bir analizciydi ama bu yeteneği Alaz'da işe yaramıyordu. "Ben seninle evlendiğim gün ondan ayrıldım ve onu başka bir bölümde işe koydum. Çok mecbur olmadıkça odama bile gelmiyor." Alaz konuştukça nefesi Berva'nın dudaklarına çarpıyordu ve Berva bundan istemese de etkilenmişti. Bu kadar yakın mesafede durmak çok fazlaydı. Hele ki Alaz'ın üstü çıplakken hiç iyi değildi. O portakal çiçeği kokusu burnuna doluyordu. "O gün ona kovulduğunu söylemiştin. Neden hâlâ şirkette?" Evet Alaz onu kovmuştu ama Ayda'nın babası, Kadir Ağa'nın arkadaşı olduğu için mecburen onu işe geri almıştı, ki zaten bugün de odaya gelince Alaz ona "Senin dosyalarınla ben ilgilenmiyorum,çık odamdan!"demişti "Ben sana düzelmeye çalıştığımı söyledim ve bu hiç değişmeyecek. Sana da bunu inandırmak için her şeyi yapacağım. Ayda ile ilgili ne düşünüyorsun bilmiyorum ama gerçekten ondan uzak duruyorum. Sen olduğundan beri ona hiç yakın davranmadım. Sen varsın benim için kadın sen. Evliliğimizin ilk zamanları bile benim için sen vardın. Sevmesem bile senin varlığının farkındaydım. Bu yüzden Ayda konusunu kafana takma." Berva ne düşüneceğini bilmiyordu. Alaz Ağa ise çoktan sevmeyi bıraktığı bir kızdan ayrılmanın kinini tuttuğunu, sırf bunun için intikam aldığını çok sonradan anlayacaktı. Alaz tam Berva'nın dudaklarına yaklaşmıştı ki Berva kafasını onun çıplak göğsüne gömdü. İlk defa onunla bu kadar yakın oluyordu ve ilk defa o kokuyu bu kadar yakından soluyordu. Alaz'ın gür, erkeksi kahkahası odayı doldururken Berva başını daha çok göğsüne gömdü. Utanıyordu ve artık duygularını Alaz'dan saklamayacaktı. "Az önce sana, sen istemeden dokunmayacağıma söz verdim. Öpmeyecektim. Ama senin yerin rahatsa sorun yok." Berva onunla dalga geçtiğini anlayınca kafasını göğsünden kaldırıp ona tip tip bakmaya başladı. "Dokunma o zaman." Berva ona arkasını dönüp en uzak noktaya gitti. Ona yakın yatmak istemiyordu. Alaz ise ona temas etmeyecek şekilde yanına yaklaşıyordu. "Yemin ederim yaklaşırsan bundan sonra koltukta yatacak kişi sen olursun. Efsun anne zaten evde yok anlamaz zaten. Hatta başka odada uyuturum seni. Ayağını denk al kırarım ayağını." Alaz sondaki çıkışına şaşırmıştı. Ayağını mı kırardı. "Sen yine ne dediğinin farkında değilsin. Uyu yoksa daha fazla saçmalarsan ben senin sustururum." "Sen bir yaklaş, o zaman görürsün kim saçmalıyor. Hadi Allah rahatlık versin." "Ciddi ciddi bunu söylediğine inanamıyordu." Alaz onun sözünü dinleyip yatakta biraz geri gidince Berva rahatlamıştı. Bu adama şans verecekti ama bunu şimdi değil süründürdükten sonra yapacaktı. BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ? BEĞENMEYİ VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN. Emeğimin karşılığını veren herkes, emeğinin karşılığını fazlasıyla alsın İnşallah 💚 🤎 |
0% |