@aycakayca1
|
4. Bölümle karşınızdayım.
Okuyup beğenen herkes oy vermeye çekinmesi lütfen.
Ayrıca satır arası yorumlar hâlâ yok, üzülüyorum ama.
Belki kitabı severseniz arkadaşlarınıza da önerip bana destek olursunuz😉
Anlaştıysak başlayalım💚🤎
Gece saat 01.00 ,Berva ile Alaz çiftliğe doğru gidiyorlardı. Berva çok yorulduğu için ve üzerindeki gelinlik ağırlık yaptığı için kafasını arkasına yaslayıp gözlerini yumdu fakat yaklaşık beş dakika sonra çalan telefon ile gözlerini açtı. Telefonun Alaz'ın telefonu olduğunu anlayınca tekrar gözlerini kapattı.
BERVA'DAN
__Efendim Orhan
__...................
__Güzel. Hediyesini karşılıksız bırakmak olmazdı. Orhan, şu ihaleye kaç gün kaldı?
__...................
__Ben bir hafta çiftlikte kalacağım, ertelendiği iyi olmuş. İki hafta sonra kesin mi?
__......................
__Tamam iki hafta sonra için iyi hazırlansınlar. Ayrıca Emrah Bey'e nazik davransınlar.
__.............
Karşıdakini dinleyip telefonu kapattı. İhaleden bahsediyordu ve ben anlamıyordum. Araba yavaşlayınca geldiğimizi anladım ve hiç vakit kaybetmeden arbadan indim. Çiftlik evi bayağı büyüktü. O eve doğru yaklaşınca ben de onu takip ettim, valizleri Yusuf Bey getirdi ve onları bir odanın kapısına bıraktı.
Biz de aynı odaya gelince buranın yatak odası olduğunu anladım.
Bir dakika, ne odası?
Of! Doğru ya biz aynı odada kalacaktık değil mi? Ben tamamen unutmuştum. Şimdi hem korkuyordum hem de heyecanlıydım, ilk defa ailemden başka bir erkek ile aynı yatakta yatacaktım.
Hayır, unutuyorsun. İlk değil.
Hayır, unutamıyorum.
Zaten heyecanım da korkudandı.
Kapıdaki valizleri alıp içeri girdi. Yüzü hafif sinirli ve fazlasıyla yorgun duruyordu. Ben yatağa oturup ilk önce onun duş almasını bekleyecektin fakat o bana doğru yürüyünce ne yapacağımı bilemedim. Adımları bana yaklaşınca korkum arttı. Bu adam bana bir şey yapmazdı değil mi?
O bana yaklaştıkça geriliyordum. Her bir adımında geriye doğru giden ayaklarımı engellemek istesem de başaramıyordum.
Geriye doğru gitmem kaşlarının çatılmasına neden oluyordu ve o üzerime geldikçe korkuyla eş değer kalbimin maraton koşmuş gibi çarpması nefesimi kesiyordu.
Yanıma gelip elini sırtıma doğru atınca irkilip yana çekildim istemsizce ve gözlerim acıyla dolmaya başladı. Bu nasıl bir imtihandı Allah'ım.
Yana gitmemi sorun etmeyip önce elini sırtıma atıp duvağı örttü ve daha sonra boynuma beşi bir yerde takıp tekrar açtı. "Adettendir."
Normalde yüz açıldıktan sonra damat gelinin alnını öperdi ama ne o öyle bir şey yapardı ne de ben isterdim.
Eli gelinliğimin fermuarına gidince gözlerimi açabildiğim kadar açtım. Yumruklarım yapacağı ilk harekette karşı koymak için hazır beklerken gözlerimin dolmasına engel olamıyordum.
Benim bu korkulu halime sinsi bir sırıtış attı ve fermuarı sonuna kadar açıp"Sen git duş al, ben sonra alırım."dedi. Yanlış duymamıştım. Dokunmayacaktı bana. Gerçekten rahatlamıştım.
"Teşekkür ederim."
"Ne için?"
"İstemediğim bir şeye zorlamadığın ve bunu zorla yapmaya kalkmadığın için."
Yüzüme bakınca ne görüyordu bilmiyorum ama böyle anlarda duygularımı saklayamadığımı biliyordum.
"Merak etme sana dokunmaya meraklı değilim ama olsam bile yapmayacağıma emin olabilirsin. Ben acımasız Alaz Ulusoy olabilirim ama bir kadına bunu yapmayacağımı bil."
Söyledikleri yüzümde tebessüme neden olurken bu açıklamanın nedeninin yüzümün aldığı ifade olduğunu biliyordum. İlk defa bana merhamet ediyordu. İnşallah yüz ifademden her şeyi anlamıyordur.
Kafamı sallayıp arkamı döndüm. Bu yakınlık fazlaydı. Banyoya girecektim ki gelinliğin fermuarının açık olduğunu unuttuğumu o konuşunca anladım.
"Beyaz mı? Gece mavisi giyeceğini sanıyordum."
Yine sırıtıyordu ama beni sinir etmek ve utandırmak için yaptığını biliyordum. Başarıyordu da.
"O gecelikti, gelinliğin altına giyemezdim. Ama banyodan çıkınca giyerim."
Tabii ki giymeyecektim.
Utandığım için zor konuşmuş ve kendimi banyoya atmıştım. Duş aldım ve diğer işlerimi hallettim ama bir şeyi sonradan fark ettim, elbiselerimi yanıma almamıştım. Hemen bornoz giyip kapıyı sadece kafam görünecek şekilde çıkardım.
Yatakta uzanıyordu ama uyumuyordu. Sağ koluyla gözlerinin üzeri örtülü olduğu için sessizce banyodan çıktım ve valizimi açıp içinden iç çamaşırı ve pijama takımımı çıkardım.
Düğün alışverişinde aldıkları geceliklere bakınca bile utanıyordum çünkü hepsi kısacık şeylerdi. Af edersiniz ama bunların amacı kapatmak değil de açmak olabilir miydi?
Tamam iç çamaşırı seviyordum, temizliklerine önem veriyordum da bu kadarı da fazlaydı.
Kolunu gözünden kaldırmıştı fakat hiç bakmıyordu ve bu yüzümde tebessüme neden oluyordu. Bedenimle ilgilenmiyordu.
Ben banyoya girdim ama banyoda giyinince korkuyordum. Zor bela birileri beni gözetliyor korkusuyla hızlıca giyindim. Banyodan çıkınca o girdi, ben saçımı kurutup biraz taradıktan sonra artık uykum geldiği için uyumayı düşündüm ama nerede uyuyacağımı bilemedim. Dolaba baktım ama uyuyacak herhangi bir şey yoktu. Ben de o çıkana kadar ayakta durmak zorunda kalmıştım.
Bir süre sonra banyodan bornoz ile çıktı, hiç utanmıyor mu bu adam? Ben o çıkar çıkmaz kafamı başka tarafa çevirdim, onu izlediğimi düşünmesini istemezdim.
Kendine kıyafet çıkardı ve havlunun yere düşme sesi gelince gözlerimi fal taşı gibi açtım. O benim olduğum bir odada çıplak bir şekilde duruyordu.
"Neden burada giyiniyorsun?"
"Odamda ne yaptığımı sana mı soracağım?"
"Bu odada ben de varım!"
"Bu beni ilgilendirmez,ayrıca bir daha benim yaptıklarımı sorgulama."
Sesi çok sinirli çıkmıştı. Bana katlanamıyordu ve benim onun alışkanlıklarına karışmamı istemiyordu. Biraz sonra eşofman altı ve tişörtle yatağa girdi ve bana dönüp "ne bekliyorsun?"dedi.
"Nerede uyuyacağım?"demem ile bana sen şaka mısın bakışları atıp "yatakta."demesi ile kaşlarımı çattım. Ben hayatta o yatakta yatamazdım."Ben seninle aynı yatakta yatmam, yani kimseyle yatmam, daha önce hiç biriyle aynı yatakta yatmadım, alışık değilim."sanırım iyice saçmalıyordum artık.
"Bana bak sana iki seçenek sunuyorum ya koltukta uyursun ya yatakta, benim sabrımı daha fazla sınama."dedi ve arkasını dönüp lambayı söndürdü. Koltuğa bir bakış attım ama orada uyuyamazdım çünkü battaniye veya üzerimi örtecek başka bir şey yoktu ve duş aldığım için üşüyordum. Bu yüzden yatakta en uç köşeye uzandım ve arkamı ona dönüp uyudum. Zaten çok yorgun olduğum için uykuya dalmam uzun sürmemişti.
Sabah kalktığımda saat 11.20'ydi ve ben nasıl bu saate kadar uyuduğumu sorguluyordum. Yatağın diğer tarafına baktığımda Alaz'ın çoktan uyanmış olduğunu fark ettim. Valizimden rahat bir elbise alıp giydim ve aşağı indim. Alaz koltukta oturmuş telefonla konuşuyordu ve yine iş ile ilgiliydi. Ben yerimden kalkıp kahvaltı hazırladım çünkü bu adam kendi kahvaltısını hazırlayacak birine benzemiyordu. Aslında kahvaltı için beni kaldırmamasına şaşırmıştım.
Mutfağa girip kahvaltılık hazırladım ve salona tekrar gidip onu kahvaltıya çağırdım.
"Kahvaltı hazır"
"İyi, bir daha beni bu kadar bekletirsen olacaklardan ben sorumlu olmam. Ayrıca bundan sonra benim kalktığım saatte kalkıp kahvaltı hazırlayıp beni işe göndereceksin. Her sabah yatağın çarşafını da değiştir. Ben başka türlü uyuyamıyorum."
"Neden, sen kalkıp işe gidemiyor musun?"
Bir tek beni işe gönder kısmına takılmıştım. Diğerleri tamamdı.
"Benim hayatıma girerek bütün düzenimi mahvettin ve bunun sonucunda senin de ceza çekmen gerekecek. Her sabah saat sekizde uyanıp benim bütün ihtiyaçlarımı giderip işe uğurlayacaksın."
"Ben senin hayatına isteyerek mi girdim sanki?"
"Neyse ne, afiyet olsun."
Zehir zıkkım olsun diye ağzımda geveledi ama Allah'tan duymamıştı.
Kahvaltısını yaptıktan sonra çiftlikten çıkıp şirkete gitti ama farkettim ki sofrada sadece sabah kimin aldığını bilmediğim simiti yemişti . Sanırım kahvaltıyı beğenmemişti.
Şirkete gitmek için kahvaltı yapmayı mı bekliyordu? Bir de bana ceza olarak her sabah saat sekizde kalkacağımı söyledi. Hayır yani ben okul için saat yedide kalkan kızım, saat sekiz benim için bir nimetti. Tabii o bunu bilmiyor ve bilmesi gerekmezdi.
Akşama doğru şirketten geldi ve duş alıp yemeğe oturdu. Yemeklerim genelde çok güzel olurdu ama o hiç yorum yapmamıştı. Ki zaten yine sadece konserve olan şeyleri yemişti. Neden böyle yaptığını anlamıyordum.
"Kaç gün daha burada kalacağız?"
"Bir hafta."
"İyi de ben tek başım sıkılırım."
"Çiftliği gez!"
"Buraları bilmiyorum, kaybolurum. "
"Ne yapabilirim, ne istiyorsun? Otur oturduğun yerde o zaman."
"Beni sen gezdirebilirsin, sonuçta ben buraları bilmiyorum."
"Bana bak ben bakıcı değilim, bir hafta dayan seninle uğraşamam."deyip salona geçip yine işlerle uğraştı. Acaba işler mi çok yoğundu yoksa benimle aynı ortamda olmak istemediği için mi sürekli iş başındaydı?
Sinirli hallerini de umursamıyordum. Ben umursamadıkça yola gelecekti zaten ama benim de sabrımın bir sınırı vardı.
Hayır ne var yani beni gezdirse? Her sözüme sinirleniyor bir de. Yemeğin nasıl olduğunu da öğrenemedim, banane ki bence harika olmuş ve onun beğenip beğenmemesi umrumda değildi.
Sofrayı toplayıp salon geçtim, ben onunla konuşmazsam o konuşmuyordu ve ben de inat edip konuşmamaya karar vermiştim. Saat ilerleyince yatak odasına ilerledi ve ondan yarım saat sonra ben de odaya gidip uyudum.
Sabah saat yedide uyandım ve Alaz hala uyuyordu, bir de bana sabah erken kalk diyordu. Sanırım işleri çok yoğundu ve bu günlerde çok yoruluyordu çünkü erkenden uyuyordu.
Yataktan çıkıp banyoda işlerimi halledip ona iç çamaşırı ve takım elbisesini ayarlayıp üzerimi giyinip aşağı indim. Kahvaltı hazırlayıp onun uyanmasını bekledim.
Aşağı inince hiç konuşmayıp sofraya oturdu. Benim hazırladığım kıyafetleri giymemişti. Hayır madem giymeyeceksin ne diye hazırlamamı istiyorsun?
Aslında ben de onunla konuşmayacaktım ama sormam gereken bir şey vardı.
"Bir ay sonra sınavım var."dedim ve karşılığında aldığım cevap"Bundan banane."oldu. Ben de bir daha sana sınav ile ilgili bir şey sorarsan iki olsun.
Gurur yapmıştım bir kere. Bir daha ona sınavdan asla bahsetmeyecektim.
BİR HAFTA SONRA
20 Mayıs
Bugün kahvaltı yapıp konağa dönecektik ve ben erkenden kalkıp yatağa onun için takım elbise bırakıp kahvaltı hazırlamak için aşağı inmiştim. Bir haftadır giyeceği kıyafete kadar çıkarıp dediği her şeyi yapıyordum ama ne yaptığım yemekleri yiyor ne de çıkardığım kıyafetleri giyiyordu.
Beğenmiyorsa istemeseydi sorun yoktu ama istemeye devam ediyordu. Adam beni böyle cezalandırıyordu. Hayır hatam neydi ki?
Sanki sabah kalkıp yiyeceğini, giyeceğini hazırlamak çok zor bir şeymiş gibi beni böyle cezalandırıyordu.
Kahvaltıya inince hiç konuşmadan kahvaltı edip yola çıkmıştık. Daha doğrusu ben etmiştim. O yine hazır aldığı bir şeyleri yemişti.
Eşyalarımızı Yusuf arabaya götürmüştü bile. Artık ona da Yusuf Bey demiyorum, sadece Yusuf.
Konağa gelince herkes uyanmış kahvaltı yapıyordu. Sanırım ben çok erken uyanmıştım. Hemen gidip Kadir Ağa ile Efsun Hanım'ın elini öptüm ve Berat abiye sarıldım. Kadir Ağa elini öptüğümde bana bir bilezik takmıştı, bu da adettendi.
Normalde düğünden üç gün sonra gelin eve giderdi ama biz evde olmadığımız için ben gidememiştim ve en kısa zamanda bunu Alaz ile konuşmalıydım.
Alaz, anne ve babasının elini öpüp ısrarlara rağmen şirkete gitmişti. Ben de valizleri yerleştirmek için izin isteyip kendi yatak odamıza geçmiştim.
Çeyizleri dizmek için geldiğimizde odanın yerini öğrenmiştim ama düğün günü bile görmediğim için son halini bilmiyordum. Odamız üçüncü kattaydı, teras vardı ve o katta bizden başka hiç kimse bulunmuyordu. Zaten bu katın merdivenleri de başka yerdeydi. Diğer katlara çıkan merdivenlerle aynı değildi.
Odaya geldiğimde şöyle boş bakışlarla odaya baktım ama fazla incelemedim çünkü eşyalar benim için önemli değildi. Giyinme odasına geçip valizdeki kıyafetleri dolaba yerleştirdim ama onun çekmecelerine bakmadım çünkü ben kimsenin benim eşyalarıma karışmasını istemem ve başkasının eşyasına karışmazdım.
Öğlene doğru evin çalışanlarından Sevgi, Efsun Hanım'ın beni aşağıda beklediğini söyledi. Ben de herhalde evlilik ile ilgili konuşur diye ve onu bekletmemek için aşağı indim. Aşağı inmem ile bana sediri gösterip oturmamı istedi. Yanına oturunca tepsideki bir fincan kahveyi alıp bana uzattı ve konuşmaya başladı.
"Kızım, evimize hoş geldin. Sanma ki kan davası bitsin diye geldiğin için seni dışlayacağız. Sen benim oğlumun eşisin ve benim gelinim değil kızımsın, Diyar ne ise sen de "O"sun. Sakın ola kendini bu evde bir yabancı olarak görme. Bugün geldiğinden beri odandasın, ben senin nerede duracağına karışmam ama bizden utandığın için odandan çıkmamanı da istemem. Biz senin aileniz ve bizden utanmana gerek yok, tamam mı kızım?" Bu anacan tavır karşısında ne diyeceğimi bilemedim,sadece kafamı olumlu anlamda sallayabildim. Efsun Hanım çok iyi davranmıştı ve beni kıracak herhangi bir cümle söylememişti. Bir süre daha konuştuktan sonra Sevgi öğlen yemeğinin hazır olduğunu söyledi ve yemek yemek için salona geçtik. Ben yemek yemeye utanıyordum ama Efsun Hanım'ın uyarması ile bir şeyler yemiştim.
Öğlen yemeğinden sonra biraz odama çıkıp derslerimi tekrarladım. Sınava bir ay kala dersleri unutmak istemezdim. İkindi vakti aşağı inip akşam yemeği hazırlamaya başladım. Ayşe Hanım ve Sevgi'nin itirazlarına rağmen bütün yemeği ben yapmıştım, onlara sadece sofrayı kurma işi kalmıştı.
Akşam Berat, Alaz ve Kadir Ağa beraber eve geldiler. Üçü de şirkette mi çalışıyordu? Neyse bunu sonra öğrenirdim. Hep beraber sofraya oturup yemek yemeye başlamıştık, her ne kadar utanmamaya çalışsam bile yeni katıldığım bir ailede rahat davranamıyordum.
Ve bu sefer Alaz Ağa yaptığım yemeği yemişti. Belki de benim yaptığımı bilmiyordu.
Yemekler yenildi ve Sevgi ile beraber sofrayı topladım. O buna ne kadar itiraz etse bile ben boş durmayı sevmezdim. Sofrayı toplayıp çay koyup salona geçtim. Yemek yiyip odama çekilmem saygısızlık olurdu.
Çayları Kadir Ağa'dan başlayarak dağıtmaya başladım, Alaz Ağa'ya verirken bana öfkeli bakışlar atmayı unutmuyordu. Her fırsatta öfkesini gösteriyordu. Elimdeki çayı alıp içmedi bile. Acaba yemeklere yardım ettiğimi öğrenirse aç mı kalırdı? Banane.
Çaylar içilip sohbet edildikten sonra herkes odasına geçti ve ben de Alaz'ın arkasından odaya çıktım. İlk defa bu odada beraber kalacaktık. Odaya girer girmez onun üstünü değiştirip yatakta uzandığını fark ettim. Ben de giyinme odasına gidip pijamalarımı giydim ve yatağa doğru gittim. Elimi battaniyeye uzatmam ile tekrar öfkeli gözlerin hedefi oldum.
"Ne yapıyorsun?" Görmüyor muydu sanki. "Uyuyacağım."
"Burada mı?"
"Ya nerede?"
"Burada uyuyabileceğini sana kim söyledi? Çiftlikte belki rahatsız olursun diye yanımda uyumana izin verdim ama bu senden çok bana işkence gibi oldu. Yanımda uyumanı istemiyorum, bak orada koltuk var dolapta da fazla battaniye pike falan vardır uyu işte."
Bunları söylemesi ile sinirlendim ama ona biraz zaman vermek istiyordum, sonuçta onun bir düzeni vardı ve ben onun hayatına sonradan ve aniden girmiştim. Tabii bu demek değildi ki onu hep alttan alacağım. Benim de bir gururum var ve ben de bir noktaya kadar buna müsade edebilirdim.
"Hasbinallah. Sanki ben Alaz hazretlerinin yanında uyumaya çok meraklıyım da beyefendiye benim yanımda yatmak işkence olmuşmuş."
Söylediklerimi duyuyordu ama bana bir cevap vermiyordu. Bu adam beni mi ciddiye almıyordu?
Dediklerini aynen yapıp dolaptan yastık ve battaniye alıp koltukta uyudum. Allah'tan koltuk genişti de boynum falan tutulmazdı. Kısa bir sür sonra da uykuya dalmıştım.
Sabah kalkıp banyoya girip elimi yüzümü yıkadım ve giyinme odasına girip üzerimi giyindim. Alaz hâlâ uyuyordu ama biraz sonra işe gitmek için kalkardı. Tam elimi onun kıyafetlerinin olduğu tarafa atıp bir gömleği elime almıştım ki kolum sert bir şekilde tutuldu. Tutan kişiyi tahmin etmek zor değildi.
"Ne yapıyorsun?"
"Senin isteğin ile sabahları kalkıp giyeceğin ve yiyeceğin her şeyi hazırlayıp seni işe yolluyorum ya."
Yok vallaha bu adam akıl olmazdı."
"Bundan sonra bu odada elini benim olan hiçbir şeye sürmeyeceksin! Aptal bir insan değilsin ama hiçbir gün senin hazırladığın hiçbir şeyi giyip yemediğimi anlamamış olmalısın. Bir daha tekrarı olmayacak, benim olan hiçbir şeye karışma! Anladın mı?"
Sonlara doğru sesini yükseltmiş ve kolumu daha fazla sıkmıştı. Ben de kolumu sıkmasına sinirlenip çektim ama o kadar sıkmıştı ki kolumu kurtaramamıştım.
"Bırak kolumu!"dedim ama beni dinlemiyordu. "Bu güne kadar keyfimden sana hizmet etmiyordum, sen istediğin için bunları yapıyordum. Rahatsız olduğunu söyleseydin zaten yapmazdım. Bırak kolumu!"dedim ama beni dinlemiyordu. Bir daha "Anladın mı?"deyince kafamı salladım.
"O dokunduğun gömleği de atıyor musun, yakıyor musun sen bilirsin. Elinin değdiği hiçbir şeyi giymem. Ellerin ve sen, midemi bulandırıyorsunuz."
Benden midesi bulanıyordu. Bir şeyleri öğrenmiş olabilir miydi?
"Öyleyse bırak kolumu ağa, mideni bulandıran bir kadınsam bir daha sen de bana dokunmayacaksın. Ben nasıl ki senin hiçbir eşyana dokunmayacağım, sen de aynısını yapacaksın."
Benim söylediğim hiçbir şeye cevap vermeden kolumu bırakıp odadan çıktı.
Benden midesi mi bulanıyordu? Sorun yok, benim de kendime farklı duygular beslediğim söylenemezdi.
Kahvaltı yapılıp Alaz'ın Berat'ı zorla şirkete götürmesi ile Kadir Ağa da evden çıkmıştı. Ben de Efsun Hanımla biraz oturup çalışmak için odama çıktım ama bu konakta Alaz'dan başka kimse sınava gireceğimi bilmediği için ders çalıştığımı da söylemiyordum. Odaya geldikten yaklaşık yarım saat sonra Sevgi kapıyı çaldı. Kitapları topladım ve gel demem ile elinde bir zarf ile odaya girdi.
"Hanımım, bu zarf sizin adınıza gelmiş."dedi. "Sevgi sana kaç kere diyeceğim bana hanımım deme diye." "Ama hanı-"konuşmasına fırsat vermeden tekrar ben konuştum. "Aması yok Sevgi, neredeyse aynı yaştayız ama sen bana hanımım diyorsun. Hatta senden sadece bir yaş büyüğüm. Ben bana hanımım demeni istemiyorum, bana sadece Berva de yeter."
"Tamam ama Alaz Ağa ile Kadir Ağa'nın yanında yine hanımım derim." "Peki."deyip elindeki zarfı aldım ve o da odadan çıktı. Zarfı açtığımda içinden birkaç fotoğraf çıktı. Bu fotoğraflar Yağmur'un yaptığı konvoyu görünce güldüğüm anlara aitti ama bu fotoğrafları kim göndermişti?
Hemen zarfın içine baktım ve içinde bir not olduğunu gördüm.
'Bu mutlu olduğun günlerin tadını çıkar Berva Ulusoy. Alaz Ağa'nın elinden mutluluğunu almam için senin de çok üzülmen gerekiyor. Umarım düğüne gönderdiğim hediyemi beğenmişsindir. Emrah Şener '
Bu adamın ne demek istediğini ve kim olduğunu bilmiyordum. Düğüne çelenk gönderen de oydu.
Her ne kadar sinirli olsam da bu notu Alaz'a göstermeliydim çünkü sonradan ortaya çıkarsa söylemediğim için suçlu durumuna düşerdim.
Yemek hazırlıkları sofra derken akşam olmuştu ve ben notu Alaz'a söylemek için eve gelmelerini bekliyordum. Nihayet eve gelmiş, yemekler yiyilmiş, çaylar içilmiş ve herkes odasına çekilmişti. Ben de odaya geçip o daha yatağa girmeden ona seslenmiştim.
"Alaz Ağa."
"Ne var?" Hiçbir şey yapmadığım halde benimle bu şekilde konuşması canımı sıkıyordu ama ne olursa olsun ona karşılık vermeyecektim. Önünde sonunda değişecekti.
"Bugün eve, bana bir zarf geldi ve içinde bir not vardı."
"Beni boş şeyler için meşgul etme." Yemin ederim bu adam sinir olarak yaratılmıştı.
"İyi o zaman, bundan sonra adını sanını bilmediğim insanlardan tehdit notu alırsam sana söylemem gider kendim hallederim."
Konuşmam daha bitmeden hızla bana dönüp notun yerini sordu.
"Boş bir şey Alaz Ağa, meşgul olmana değmez."
"Ver dedim sana şu notu."
"Boş bir şey dedim ya."
Sinirlenip bana doğru koca koca adımlar atarken aynı zamanda söyleniyordu.
"Kadın! Beni delirtme de söyle şu siktiğim notun yerini."
Var ya, en azından bir amaç uğruna seni sinirlendiriyor olmak çok hoşuma gidiyor Alaz Ağa.
Notu ona verip okumasını bekledim. Her saniye yüzündeki sinir daha çok artıyordu. Çatılı kaşlarını daha çok çatması onda korkulacak bir görüntü yaratıyordu.
"Tamam ben halledeceğim, ayrıca bu notu direkt bana söylemen iyi oldu. Bundan sonra ne olursa olsun ilk bana söyleyeceksin. Ben senin istemesem de kocanım ve senin sorunların ile ilgilenmem gerek ama zırt pırt her şey için de bana soru sorma kötü olur."
Hah sanki ben onunla evlenmek ve konuşmak için can atıyorum ya.
Cevap vermeyip koltuğa uzandım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Bu adam kendini kurtarıcı falan mı sanıyordu da her sorunumu ona söyleyecektim? Hele bide böyle sinirle cevap verecekse. Çok bekler.
YAZARDAN
28 Mayıs 2022
O günün üzerinden bir hafta geçmişti ve Alaz Ulusoy cevap olarak Emrah Şener'in şirketini dağıtmıştı ama onu şirkette bulamamıştı. Bir gün sonraki ihale için çok çalışması gerekiyordu. Tabii o şirkette çalışırken konakta olanlardan habersizdi.
Berva Ulusoy sabah erken kalkıp kahvaltısını yapmıştı ve işlerini halledip kayınvalidesi ile birlikte konağın salonunda oturuyordu. Telefonuna bir mesaj gelmişti ve açınca mesajın bilinmeyen bir numaradan olduğunu görmüştü.
'Berva Ulusoy. Kocan şirketimi dağıtmış ama merak etme beni bulamaz. Ben en kısa sürede seni bulacağım ve Alaz Ulusoy'a hak ettiği dersi vereceğim. Çok gençsin ama sonun yaklaşıyor. Üzgünüm. Emrah Şener '
Berva daha mesajı anlamlandıramadan korumalardan Mustafa geldi ve Efsun Hanım'a hitaben "Hanımağam dışarda genç bir kadın var ve sizinle görüşmek istiyor."dedi. Efsun Hanım ise"Al Mustafa oğlum içeri, misafirin kapıda bekletildiği nerde görülmüş?"dedi otoriter bir ses ile.
Yaklaşık bir dakika sonra genç ve bakımlı bir kadın elini Efsun Hanım'a uzatıp elini sıkmasını bekledi. Efsun hanım bu duruma memnun olmamıştı çünkü burada büyüklerin eli öpülürdü ama o kadın direkt elini uzatmıştı. Efsun Hanım kendini daha dik bir konuma getirip uzatılan eli sıktı ve kadının kendini tanıtmasını bekledi.
"Ayda Çelik."
"Efsun Ulusoy."
Ayda Hanım Berva'ya dönüp memnuniyetsiz bir şekilde elini uzatınca Berva da"Berva Ulusoy"dedi ama bu kadından hiç haz etmemişti.
"De hele ayda Hanım, nedir seni buralara getiren sebep?"
Efsun Hanım her ne kadar karşısındaki kadının hareketlerini sevmemiş olsa da kapısına kadar gelen birini geri gönderecek değildi.
"Ben buraya Berva Hanım'a bir şeyi izah etmeye geldim"deyip Berva'ya döndü ve konuşmasına devam etti.
"Bakın Alaz ile nasıl evlendiğinizi bilmiyorum ama"diye başlayan konuşma birden sert bir hal aldı"Onu sana bırakmam. Onunla zorla evlendiğini biliyorum. Alaz beni seviyor ve ben de Alaz'ı seviyorum. Çekil aramızdan yoksa-"
Bu kadın neler söylüyordu?
Söyledikleri doğru muydu?
Söyledikleri adeta Berva'nın kulaklarında çınlıyordu. O hâlâ hangi cüretle buraya gelip bunları söylediğini sorguluyordu. Alaz'ın sevdiği kız olması bile ona bunları söyleme hakkını vermezdi, ki Berva daha Alaz'ın sevdiği bir kadın olmasını bile hazmedememişti.
Her ne olursa olsun ben evli bir kadınım dedi, kimse benim evliliğimi bu şekilde diline alamaz dedi ve kadının sözünü kesti.
"Yoksa, yoksa ne yaparsın?" Bu küstah kadının böyle bir şey için evine gelmesine mi yoksa karşısında bu kadar cesaretli bir şekilde konuşmasına mı şaşırsın bilemiyordu.
"Yoksa, emin ol çok kötü şeyler olur. Ben Alaz'ı sana bırakacak değilim ve onu senden almak için elimden gelen her şeyi yaparım. Ben seni uyarıyorum, senin için çok kötü olacak, unutma."
Efsun Hanım kim olduğu bilinmeyen bir kızın kendi konağında kendi gelini ile bu şekilde konuşmasına tahammül edemiyordu.
"Bana bak, bu kadınla konuşurken kim olduğunu düşün, adını destursuz ağzına alma. Senin karşında Ulusoyların ve Tüm Mardin'in gelinağası duruyor. Haddini bil ,ağır ol. Benim gelinim sana sesini çıkarmıyorsa ben hanımağa olarak sana haddini bildiririm."
Gür ve adeta ben buraların hanımıyım diye çıkan bir ses tonuyla konuşmuştu.
"Efsun Hanım siz içeri geçin ben misafirimizi uğurlayayım."dedi Berva. Efsun hanım gelininin ona olan hitap şekli ile biraz bozuldu. Evlendikleri günden beridir ona "Ben de artık senin bir annenim, istersen bana anne diye hitap edebilirsin."diyordu ama Berva ona sürekli Efsun Hanım diye hitap ediyordu.
Efsun Hanım gelinini bu kadınla yanlız bırakmak istemiyordu ama gelininin nasıl bir tepki vereceğini, evliliğine sahip çıkacak mı yoksa kadına bir şey demeden gönderecek mi merak ediyordu. Berva'nın dediğini onaylayıp içeri geçti ama ilk katın terasında onları izliyordu.
"Bir daha söyle bakalım Ayda Çelik, nedir seni buralara getiren sebep?"dedi Berva. Ayağı kalkmış ve tek kaşını kaldırmış bir şekilde Ayda'ya bakıyordu. Onun kalkması ile Ayda da kalkmıştı ama Berva avına bakan bir aslana benziyordu, ya da her an patlayacak bir bomba da olabilirdi.
Ayda ağzını açmış ve"Alaz'dan uzak..." dur diyecekti ki sözünü tamamlamadan Berva saçlarına yapışmış ve onu önce salondan avluya oradan da avlunun ortasına doğru savurmuştu. Saçını tutup çattığı kaşlarıyla avlunun ortasına geldiği zaman artık tamamen bir aslandı.
Ayda boğazından çıkan acı bir çığlık ile yere düştü ama Berva daha onun acısını yaşamasına fırsat vermeden yanına gidip tekrar saçlarına yapışıp onu ayağı kaldırdı.
Bütün korumalar dehşet içinde bu ikiliye bakıyordu. Ayırıp ayırmama konusunda ikileme düşmüşlerdi ama gelinağaya karışamayacaklarının bilincinde ayırmama kararı almışlardı.
"Bana bak, sen kim oluyorsun da hangi cüretle bana bu sözleri sarf ediyorsun? Senin sorunun kiminleyse git onunla çöz. Madem Alaz Ağa seni bu kadar seviyor gidip onunla konuş. Benim kapıma gelip it gibi havlayıp başımı ağırtacağına, gidip onun başında havla."
Berva sözlerini bitirir bitirmez saçlarını eline daha çok dolayıp konağın kapısına doğru ilerledi. Orhan bunu görür görmez Berva'ya doğru bir adım attı ama Efsun Hanım'ın uyarısı ile durmak zorunda kaldı. Efsun hanım gelini ile gurur duyuyordu.
Berva kapıdaki korumalara kapıyı açmalarını söyleyince adamlar önce şaşırsa da hemen toparlanıp kapıyı açtılar. Birkaç koruma ise çoktan Alaz'a haber vermişti ama Alaz konağa gelen kızın Ayda olabileceğini tahmin bile edememişti.
Berva saçından tuttuğu kızı sert bir şekilde konağın dışına atıp"Bu son uyarım. Bir daha bu kapının önünden geçmek gibi bir hata yaparsan saçından tutup seni dışarı atmakla kalmam. Seni sadece yaşatırım Ayda Çelik, sadece yaşatırım. Bunu zevkle yaparım ve emin ol ben seni döversem birkaç kemiğini kırmadan seni bırakmam. ANLADIN MI?"
Ayda gözyaşları içinde başını salladı ama Alaz'ın arabasının yaklaştığını görünce hıçkırarak ağlamasını şiddetli bir hale getirdi.
Alaz kapıda gördüğü görüntü ile dehşete düşmüş gibi bakıyordu. Biraz sonra Berva'yı öldürecekmiş gibi ve gözlerinden ateş atarak bakıyordu.
Berva Alaz'ı görür görmez konağa girip yatak odasına doğru yürüdü. Biliyordu, şimdi gelip bağırıp çağıracaktı. Ve bunu insan içinde yaparsa Berva asla gururuna yediremezdi.
Alaz, Berva'nın konağa girdiğini görünce öfkeli bir şekilde "Orhan, Ayda Hanım'ı evine bırakın."deyip onu takip etti. Biraz sonra konakta kıyamet kopacaktı.
Ve o Berva'nın arkasında giderken, arkasında bıraktığı kadının ağlamaları umrunda bile olmamıştı.
Alaz tam merdivenlere adım atmıştı ki annesi onu durdurup"Alaz kimdi o kız?"dedi."Benim konağımda, benim karşımda, benim gelinime nasıl böyle küstahça konuşur?"
"Efsun Hanım bi dur, bir yukarı çıkayım, neler olduğunu öğreneyim."
Şu an gözü hiçbir şey görmüyordu. Sonuçta sevdiği kadın evinde hakarete uğramıştı.
"Bana bak Alaz Ağa, sakın yanlış bir şey yapma. O kız senin sevdiğin olduğunu söyledi. Eğer öyle bir düşüncen varsa vazgeç. Aşiretler bunu hoş karşılamaz, ki ben de gelinime bunu yapmanı kabul etmem. Şimdi yukarı çıkınca o kızla düzgün konuşacaksın. Kızın hiçbir şeyden haberi bile yok."deyip Alaz'ın cevabını dinlemeden kendi odasına geçti.
Alaz annesini seven ve onun söylediği her şeyi düşünen bir adamdı. Şimdi onun için biraz sakin olacaktı.
Merdivene her adım attığında siniri daha çok artıyordu ama içinden "Sakin ol."diye kendini şartlıyordu. Odanın kapısına gelince hiç beklemeden direkt kapıyı açtı. Berva ayakta volta atıyordu ve sinirden neredeyse ağlayacaktı. O bunları hak etmiyordu.
Alaz odaya girer girmez Berva'nın kolunu tutup sıktı ve ona"Ne yaptığını sanıyorsun?"diye bir soru yönlendirdi. Berva cevap vermeyince kolunu daha da sıktı. Berva"Bırak kolumu!"dese de inatla bırakmamış ve aynı soruyu ikinci kez tekrarlamıştı.
Berva daha fazla dayanamayıp var gücüyle kolunu çekti ve kurtardı. Kolu acısa bile umrunda değildi çünkü o kendi içinde kolunu kurtardığı için kendini tebrik ediyordu.
"Ben mi ne yaptığımı sanıyorum? Senin sevdiğin kız annenin yanında gelip, Alaz'dan uzak dur,onu sana bırakmayacağım, deyip duruyor ve ben buna sessiz mi kalacaktım? Kusura bakma ben bu kadar geniş olamıyorum.
Evlendiğimiz günden beri her şeye sessiz kaldım diye mi bu yaptıkların? Ama konu ne olursa olsun sussam bile böyle bir konuda susmam. Unutma, yarın öbür gün biri sizi bir yerde görürse senin adın değil benim adım çıkar. Herkes bana"Bir adama sahip çıkamadı."der sana kimse bir şey demez. Bu yüzden ben kendimi ezdirmem Alaz Ağa. Sen yaptıklarına dikkat edeceksin." Berva içindeki her şeyi korkmadan bir bir söylemişti. Haklıydı, suçlu yine bir kadın olacaktı.
Berva her konuştuğunda Alaz biraz daha öfkeleniyordu ama bugün yaşadıkları normal şeyler değildi. O yüzden biraz sakin kalıyordu.
"Bugün yaşadıkların doğru şeyler değil diye sesini yükseltmene bir şey demedim ve sırf bir şeyi kafana sok diye sana ilk ve son kez söyleyeceğim. Sana hesap vermiyorum,böyle bir düşüncen de olmasın. Sadece doğru olmadığı için söylüyorum. Ben akrabalık teklifi geldikten sonra Ayda ile yalnız bir kere konuştum, onda da durumu anlatıp ondan ayrıldım ve bir daha konuşmadım."
Berva duyduklarını algılamakta zorluk çekiyordu, o sadece böyle bir şey için kapısına gelip hesap sorulmasını kaldıramıyordu ve olduğu durumdan midesi bulanıyordu. Alaz'ın ondan ayrılması umrunda bile değildi. Bugün onun gururu hiçe sayılmıştı. Cesaretinden ve öfkesinden bir gram eksilmeden Alaz'ın karşısında duruyordu. Yeşil gözleri daha da koyulaşmış, içindeki öfke ile Mardin'i yakmak istiyordu. O gururlu bir kadındı ve bugün yaşadıkları onu delirtmeye yetiyordu.
Bir adım Alaz'dan uzaklaşıp kumral saçlarını kulaklarının arkasına aldı. Az öncekinden kısık ama yinede yüksek sayılabilecek bir ses tonuyla "Ben söyleyeceğimi söyledim. Andım olsun Alaz Ağa, o kadın bir daha bu konağın kapısından her ne sebeple olursa olsun geçerse bu dava umrumda olmaz. Bu konaktan çıkarım ve gideceğim yerde ilk önce aşiretleri toplayıp neyin ne olduğunu anlatırım. O gün ne dava ne evlilik hiçbir şey umrumda bile olmaz."dedi.
Alaz hayretler içinde karşısındaki kadına bakıyordu. Evlendikleri günden beridir ilk defa ona karşı bu kadar sert konuşuyordu. Normalde olsa bir kadının kendini savunması ona göre gurur duyulacak bir şeydi ama o kadın Berva olunca sadece sinir katsayısı artıyordu.
"Bu son sözüm, kendine çeki düzen ver ve benimle bu ses tonuyla bir daha konuşma. Ben üzerimi değiştirene kadar bu tavrı üzerinden at."dedi ve giyinme odasına doğru giderken sessizce"Yarın ihale var uğraştığım şeylere bak."diye söylendi. Tam odaya girecekti ki Berva'nın"Ben babamın evine gitmek istiyorum."sözü ile yerinde durup arkasını dönüp ona baktı. Berva tekrar"İzin almıyorum sadece söylüyorum. Evliliğin ilk haftası el öpmeye gidilir ama biz gitmedik, yarın gideceğim haberin olsun."
"İlk önce sana bu tavrı bırakmanı söylemiştim ve ayrıca tabii ki bir yere gidince benden izin alacaksın. Ne bu havalar? Kim olduğunu unutmadan hareket et ve yaptıklarının hesabını vereceğinin bilincinde ol. El öpme meselesine gelecek olursak benim işlerim var böyle boş şeylere zaman harcamam. Sen gideceksen korumalar seni bırakır."deyip konuşmasına müsade etmeden giyinme odasına girdi. Berva ise sinirden kudurmuş bir şekilde odadan çıktı.
Aşağı inince Efsun Hanım'ın orada olmadığını gördü, yönünü değiştirip mutfağa gitti fakat orada da bulamayınca odasına doğru yol aldı. Odanın kapısını çalıp gel sesini duyunca içeri girdi. Kendini mahçup hissediyordu.
Efsun Hanım gelen kişinin gelini olduğunu ve kafası önünde bir şekilde içeri girdiğini görünce uzandığı yerden hafif doğruldu ve oturması için yatağı gösterip"Gel kızım."dedi. Berva ise hala başı eğik bir şekilde gösterdiği yere oturup"Efsun Hanım, ben özür dilerim. Kendime engel olamadım, eğer bir saygısızlık yaptıysam kusura bakmayın."dedi.
Efsun Hanım gelininin bu mahçup halini görünce dudaklarında minik bir tebessüm oluştu. Elini Berva'nın dizine koyup"Benimle konuşurken ilk önce gözüme bak gelin Hanım."dedi. Berva yine utangaç bir şekilde kafasını kaldırıp kaynanasına baktı.
"Kızım senin yaptığın utanılacak bir şey değildi aksine gurur duyuyorum. Asla başkısının yaptığı ayıpla sen utanma. Sen evliliğini savunarak gurur duyulacak bir şey yaptın. Biliyorum bu evliliği ikiniz de istemiyordunuz ama olan oldu ve senin evliliğini savunman çok güzel bir şey. Sakın bir daha başını önüne eğme. Sen Ulusoyların gelinisin, ne yaparsan yap başını önüne eğme."
Berva hafif bir tebessümle kaynanasına bakıp dizindeki elini tutup öptü ve başına koydu. Efsun Hanım'ın bu hareket karşısında dudaklarındaki tebessümü daha da genişledi. Sonra yalancı bir kızgınlıkla"Hâlâ bana Efsun Hanım mı diyorsun sen?"dedi.
Berva ne diyeceğini bilemedi. O annesinde başka kimseye anne demeyi düşünmüyordu ama bu kadın evlendiği günden beridir ona kendi kızı gibi davranıyordu. Ona anne dememek haksızlık olur muydu? Berva biraz düşünüp bu kadını üzmemeye karar verdi. Bu kadın onu kızı olarak gördüğünü ilk gün söylemişti ve Berva da bundan sonra onu bir anne olarak görecekti.
"Efsun anne müsaaden varsa ben yarın baba evime gitmek istiyorum."dedi. Kocasına senden izin istemiyorum demişti, keza kayınvalidesinden de izin almazdı. Kayınvalidesi yok gidemezsin derse ilk önce mantıklı bir sebep isterdi. Eğer mantıklı bir sebebi varsa kabul ederdi ama mantıklı bir sebebi yoksa ailesinin evine gitmek için kaynanasının izin vermesini beklemezdi. Bu sadece saygı amaçlı sorulan bir soruyu.
Efsun Hanım'ın gelininin ağzından çıkan Efsun anne sözü ile mutluluğu katlanmıştı. O her zaman saygılı bir gelin istemişti ve şimdi de dualarının kabul olduğunu düşünüyordu.
"O ne demek kızım? Kocana söylediysen müsade senindir tabii ki."
Berva hafif tebessüm edip yerinden kalktı ve"İstediğin bir şey var mı anne?"diye sordu. Efsun Hanım'ın yok cevabı ile odadan çıkıp alt kata indi ve öğlen yemeği için hazırlık yapan Sevgi'ye yardım etti. O mutfakta çalışırken Alaz Ağa üzerini değiştirip şirkete gitti ve adamlarından Ayda'yı şirkete getirmelerini istedi.
•°•
Alaz şirkette Ayda'nın getirilmesini bekliyordu. Bugün olanlara çok sinirlenmişti ama kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Sevdiği kadını üzmek istemiyordu. Yaklaşık beş dakika sonra çalınan kapıdan Fıraz ve Ayda aynı anda içeri girdi. Bunların ikisi ayrı ayrı kapıyı çalmazken beraber gelince kapı çalıyorlardı.
Fıraz neler olduğunu Orhan'dan öğrenmişti ve zaten sevmediği Ayda'ya nefreti artmıştı.
Ona göre bu kadın Alaz'a aşık falan değildi, sadece onun Mardin'in ağası olması,gücü,hükmü ve parası için ona yakın davranıyordu. Zaten evli bir adamın peşinden koşmak onurlu ve gururlu bir kadının yapacağı bir şey değildi.
"Alaz, görüyor musun çok sevdiğin karın beni ne hallere soktu. Beni senin konağından kovdu, aşağıladı, hakaret etti. Sen ise görüp hiçbir şey demedin aksine beni ordan gönderdin."
Sanki bütün suç Berva'nınmış gibi konuşuyordu.
Alaz ne kadar sakin olmak istese bile olamıyordu. Onun konağında annesinin karşısında ,ben Alaz'ın sevgilisiyim,demişti. İstemeden evlendiği karısına da söylemişti. Ne kadar o kadını sevmese bile böyle bir şey kabul edilebilir değildi.
"Fıraz çık dışarı!"
Fıraz, Alaz'ın ne kadar sinirli olduğunu gözlerinde görebiliyordu. Onu ikiletmeden odadan çıktı çünkü bu siniri biraz Ayda'dan çıkarmasını o da istiyordu. Fıraz'ın çıkması ile Alaz, Ayda'ya doğru yürüdü ama aralarında mesafe bırakmayı unutmadı.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Ne zannediyorsun? Sen o kıza çıkıp ben Alaz'ın sevdiği kadınım diyeceksin ve o da seni misafir gibi ağırlayacak mı sandın. Benden izin aldın mı evime giderken? Ulan yarın önemli bir ihale olduğunu bile bile beni bunlarla uğraştırıyorsun. Ne kurdun kafanda da gittin o eve?"
Ayda, Alaz'ın böyle bir tepki vereceğini hiç düşünmemişti. Alaz'ın ard arda kurduğu cümleleri hayal kırıklığı yerleştirmiş bir sesle böldü"Alaz."
"Ne Alaz ne, Ne sandın, seni koruyacağımı mı? Peki sen o kadının karşısına geçip onun gururunu kırdığında kim o kadını korudu. O kadın kendi onurunu korumak için yaptı bütün yaptıklarını. Hiç boşuna konuşma Ayda, sen bugün yapılan her şeyi hakettin. "
"Alaz." Yine hayal kırıklığı ile bölmüştü lafını. "Sen o kadını mı koruyorsun?"dediği anda Alaz sinirli bir nefes verdi. "Senin sevdiğin kadın değil miyim ben. Neden böyle davranıyorsun?"
Alaz kendine söz vermişti, sinirlenmeyecekti ama karşısındaki kadın sanki onu sinirlendirmek için bilerek konuşuyordu. Son cümlelerden sonra biraz daha sakin olmaya çalışmıştı."Doğru söylüyor." dedi."O benim sevdiğim kadın." dedi. Kendini bu gerçeğe inandırmak ister gibi.
"Sevdiğim kadın sen olabilirsin ama ben evliyim ve evleneceğimi öğrendiğim gün sana anlatıp ayrılmamız gerektiğini söyledim. Ben evli bir adamım, yaptığın şeyler doğru değil. Beni geç yaptığın kişi bir kadın ve o kadının da bir onuru,gururu var."
Ayda, Alaz'ın sözleri ile sinirlenmişti. Ama bu adamı elde etmek için huyuna gitmek gerekiyordu. Belki biraz da ajitasyon.
"Ya ben. Benim onurum, benim gururum ne olacak Alaz? O kadının onuru, gururu var peki benim yok mu?"
"Ayda senin de onurun var ama senin onuruna saldırmış biri yok. Biz konuşarak ayrıldık ben seni aldatmadım. Elimde olsa evlenirdim mi sanıyorsun? Ama yaptığın yanlış. Sen bir kadının onuruna saldırıyorsun."
Ayda daha fazla konuşursa Alaz'ın tekrar sinirlenebileceğini düşündü.Bira sakinleşmişken burdan gitmek istiyordu."Tamam Alaz, sen haklısın. Benim yaptığım yanlıştı. Bir daha böyle bir şey olmayacak, hoşcakal."
Son cümlelerinde Alaz'ın gözlerine yalancı bir hüzün ile bakıp yine hüznü kadar yalancı gözyaşları döküyordu. Alaz pişman olduğuna inansın diye.
Alaz arkasını dönmüş gidecek olan kadına baktı. Gözündeki yaşları görmüştü ama buna rağmen o kadının kolunu tutup onu teselli etmek içinden gelmiyordu. Yalnızca arkasından baktı. Pişmanlığına inanmıştı. Tabii arkasını döndükten sonra sinsi sinsi sırıttığını görseydi inanır mıydı, orası muamma.
"Ayda, sana sevdiğim kadın dedim ama benim evli olduğumu unutma. Ben seni unutmak için elimden geleni yapacağım, sen de unut."
Ayda bu cümlelere cevap vermek istemedi. Odadan çıktıktan sonra Fıraz içeri girdi.
"Abi ne yaptın? Haddini bildirdin mi?" Alaz, Fıraz'ın sözleri ile dişlerini sıkıp"Pişman olmuş Fıraz, kız ağlayarak çıktı görmedin mi?"
"Alaz kızın ağlayarak çıktığı falan yok. Sırıtarak çıkıyordu. Hem madem bu kadar pişman olmuştu gidip özür dileseydi YENGEMDEN." Yenge kelimesini bastırarak söylemişti. Alazın sinir olduğunu biliyordu.
"FIRAZ, Fıraz. İkisini bir daha özür dilemek için bile karşı karşıya getirmem. Sen de o çenene mukayyet ol ve çık odadan. Senin bu gereksiz sevgini çekemem"
"Kime olan sevgi abi, yengeme mi?" Fıraz sormuştu çünkü Alaz gereksiz sevgi deyince bile onun ismini kullanmamıştı.
"Fıraz!"deyip tam ona doğru koca adımlar ile gidiyordu ki Fıraz kendini odadan dışarı attı. Diğer çalışanlar bu duruma alıştığı için sessiz kalmıştı.
Fıraz biraz sonra odaya tekrar gelince Alaz derin bir"Hasbinallah" çekti
"Ne var?"
"Abi ihale için gerekli her şey hazır. Bu sefer şu Emrah şerefsizini yakalamamız kesin."
"Her şey hazır Fıraz ama olur da Emrah şerefsizi ortaya çıkmazsa ciddi sorun var demektir. Eve kadar tehdit notu gönderiyor. Onu kim koruyor bilmiyorum ama bulursam onu da onu koruyanı da ölmeleri için yalvartacağım."
"Ne notu abi?" Tabii Alaz'ın bugün gönderilen fotoğraf ve mesajdan haberi daha yoktu.
"Boş ver Fıraz. Neyse bu gece geç saatlere kadar çalışacağız, Berat'ı da çağır ve akşam için yiyecek bir şeyler ayarla."
"Tamam abi." deyip odadan çıktı.
..................
Konakta akşam yemeği için hazırlıklar tamamdı ama erkeklerden bir tek Kadir Ağa gelmişti. Kadir Ağa oğlunu arayıp işleri olduğunu öğrenince herkes yemeğini yiyip çayını içip odasına geçmisti. Berva ise Ayşe Hanım ve Sevgi'ye yardım edip öyle odasına çıkmıştı. Madem bugün hödük ağa geç geliyordu, biraz fazla çalışabilirdi.
Kitabın başına geçip çalışmaya başlayınca geçen bir saatin farkında bile değildi. Bir saatin sonunda telefonu çaldı ve arayanın Mirhan abisi olduğunu görünce büyük bir mutlulukla telefonu açtı.
"Alo abi." Sesindeki hüzün Mirhan'ın yüreğini yakmıştı. Hazar bu iki hafta içinde hiç aramamıştı. Eğer kardeşinin kötü olduğunu duyarsa kendini affetmezdi o yüzden arayamamıştı.
"Alo gülüm, nasılsın?"
"İyiyim abi, sen nasılsın? Annemler nasıl?"
Konuşma böyle devam ediyordu. Bir müddet Zeynep yengesi ile de konuşup telefonu kapattı. Yarın oraya gideceğini onlara söylememişti. Sürpriz yapmak istemişti. Kitaba geri döndü ama içinden çalışmak hiç gelmiyordu. Telefonunu eline alıp biraz kurcaladı ve bugün Emrah Şener'in attığı mesajı defalarca okudu ama bu sefer Alaz'a söylemeyecekti.
Emrah şener arabalara bakıp güldüğü anın fotoğraflarını görüp birbirlerini sevdiklerini düşünmüştü. Bilmiyordu ki bunlar birbirine bakınca bile gözleriyle birbirini öldürüyordu.
Biraz da sosyal medyada gezip telefonu kapattı ve koltuğa hazırladığı yatağına geçip uyudu.
Alaz ise Berat ile beraber gece geç saatte eve gelip sabahın erken saatinde şirkete gitmişti. Bugün ihale günüydü.
Berva sabah kalkıp üzerini giyinip kaynanasına söyleyip evden çıkmıştı. O kadar heyecanlıydı ki kahvaltı bile yapmamıştı. Dün adının Mustafa olduğunu öğrendiği koruma onu babasının evine götürüyordu.
Konağa geldiği zaman korumalara baş selamı verip avluya geçti. Kahvaltı saatleri olduğu için herkes salonda olmalı diye düşünüp adımlarını direkt olarak oraya yönlendirmişti ama Hatice ablasını görür görmez durmuş ve hal hatır sorduktan sonra tekrar salonun yolunu tutmuştu.
Salona girer girmez yönü kapıda olan Zeynep onu görmüştü,tam ayağı kalkacaktı ki Berva onu eli ile durdurmuştu. Kapıda onu göremeyecekleri bir şekilde durup yüksek sesle bağırdı.
"Anne ben bu yemekleri sevmiyorum." Mirhan, Diyar ve Hazar şaşırmıştı ama Yekta Ağa ile Meryem Hanım sanki normal bir şeymiş gibi karşılamıştı.
"Deli kız,bunlar senin sevdiğin şeyler ama yemek istemiyorsan mutfak orda. Hazırla kendine bir şeyler."dedi Meryem Hanım ama der demez o ve Yekta Ağa da yönünü kapıya çevirmişti. Anlamışlardı. Sesleri ve göz bebekleri titriyordu. Hele Yekta Ağa kızına ayrı bir düşkün olduğu için direkt kalkıp kapıya doğru büyük adımlarla adeta koşmuştu.
Berva içeri geçip herkese tek tek sarılmış, beraber kahvaltı yapmış ve eski zamanlardaki gibi başını babasının dizine koyup saçını okşatmıştı. Şimdi ise yeni yengesi ile çardakta oturuyorlardı. Yağmur'u da aramıştı ve Zeynep yengesi biraz dinlenip Yağmur gelince geleceğini söylemişti.
"Ee söyle bakalım yenge hanım, abimle aran nasıl?" Diyar pat diye gelen soru karşısında afallamıştı ama sonra utanmıştı.
"İyi."dedi. Hâlâ utanıyordu.
"Utanma yenge hanım alt tarafı bir soru."Onun böyle konuşması ile Diyar da utangaçlığı bir kenara bırakıp o da yengesini utandırmak istedi.
"İyi utanmam. Sen söyle bakalım yenge Hanım. Senin abimle aran nasıl?"
Berva sorulan soru karşısında somurtup yüzünü asmıştı. Diyar onun utanmayı bırak yüzünü astığını görünce o da üzülmüştü. Yanlış bir şey söylediğini anlamıştı."Neyse boşver ya. Hah bak Yağmur da geldi"
Yağmur gelip arkadaşına sarılmış ve hasret gidermişti. Zeynep'in de aralarına katılması ile akşama kadar vakit geçirmişlerdi. Akşam yemeğinde sonra biraz daha babasının dizlerinde uzanıp abileri ve yengeleri ile at sürmüş ve atış yapmıştı. Bu süre içinde Hazar abisinin ona uzak davranması ile onun sırtına atlayıp"Sana ceza. Bugün benimle ilgilenmedin. Beni on dakika boyunca sırtında taşıyacaksın."dedi.
Hazar ise hafif tebessüm edip"Bu adam senin yüzüne bakmaya utanıyor prensesim."dedi. Berva duyduğu sözler ile abisinin sırtından inip gözyaşı içinde ona sarılmıştı."Bir daha böyle bir şey duyarsam senden, böyle uzak davranırsan bana asıl bu kız seni affetmez."dedi. Hazar bu sözler karşısında daha sıkı kardeşine sarılmış ve "Tamam"demişti.
Berva abisine biraz daha sarılıp"Neyse abi ben seni salayım yengem arkamızda sana kızmasın."dedi. Yüksek sesli söylemişti ve söylemeden önce Diyar'a göz kırpmıştı.
"Döver misin yenge?"diye de ekledi. Mirhan Ağa ise kardeşinin bu muzip tavrı karşısında oyununa biraz daha devam etti ama o Diyar'ı utandıracaktı."Hiç sorma gülüm avluda terlikle kovalıyor yengen onu. Bazen bağırma sesleri geliyor, kesin dövüyor abini. Bence sen abini ezdirme." Bu sefer o Berva'ya göz kırpmıştı. Diyar ise duydukları karşısında kıpkırmızı kesilmişti.
"Bana bak gelin hanım sana görümcelik mi yapayım? Ben abimi ezdirmem!"dedi ve ardından Hazar'a dönüp "Abi ben seni ezdirmem ama hak ettiğin yerde seni terlikle de kovalar, döver de."diye ekledi. Diyar ilk sözlerine şaşırmıştı ama son sözleri ile mutlulukla yengesine bakmıştı. Hazar ise onların sözlerinin sadece gülme amaçlı olduğunu bildiği için sessiz kalıyordu. Ardından Diyar Berva'ya dönüp"Yenge biraz bekle ben bir konağa geleyim görümcelik neymiş görürsün."dedi.
"Birincisi yenge hanım senin görümceliğin bana sökmez. İkincisi ise seni abime şikayet ederim o da sana artık ne yapar bilmem"dedi. Son sözünü kulağına fısıldamıştı ve Diyar yine renkten renge girmişti.
Biraz sonra toparlanıp konağa tekrar girmişlerdi ve tam o dakikalarda Mustafa onu arayıp kapıda olduğunu söylemişti. Hiçkimse ne geldiğinde ne de gittiğinde neden kocan gelmedi diye sormamıştı çünkü herkes onun ne olursa olsun gelmeyeceğini biliyordu.
Berva herkese tek tek sarılmış ve araca binmişti. Her ne kadar Yağmur'a onu bırakacağını söylese de abisi"Yağmur bizim misafirimiz, onu bizim şoförlerden biri bırakır."deyip karşı çıkmıştı. Berva yolda bugün yaşadıklarının mutluluğu ile konağa giderken Alaz ise bugün olanlar yüzünden delirmek üzereydi.
..............
Berva konağa girer girmez kayınvalidesinin odasına uğramış, geldiğini haber vermiş ve odasına çıkmıştı ama Alaz odada değildi. Buna şaşırmıştı ama onu hiç merak etmemişti. Sonuçta kendisi konağın yolunu biliyordu değil mi?
Berva koltukta yatağını hazırlayıp derin bir uykunun kollarına kendini bıraktı huzurlu bir şekilde. Ailesi ile olmanın mutluluğu ile.
Sabah ise bu mutluluğa inat bağırış sesleri ile uyandı. Bağıran kişi Alaz'dı. Koltuktan kalkar kalkmaz üstündeki pijama takımını çıkarıp pantolon ve tişört giydi. Aynı hızla merdivenlerden inip avluya koştu.
"Orhan derhal o iti bana buluyorsunuz!"
"Abi..."
"Bulun Orhan. Gerekirse bütün Mardin'i karış karış arayın. Onu gizleyebilecek bütün aşiretlere bakın. Delireceğim ulan,nasıl olur? Hani çıkacaktı o şerefsiz Fıraz? Bir aydır uğraşıyoruz bu boktan ihaleyle."
"Alaz bi sakin ol kardeşim, arıyoruz. Uzun süredir arıyoruz biliyorsun ama kim sakladıysa o iti çok iyi saklıyor."
"Lan nasıl sakin olayım? Bu ihaleye sırf o ortaya çıkar diye katıldım. Adam bizimle oynuyor. Öldüreceğim ulan. Onu da onu saklayanı da."
Berva şaşkınlıkla onlara bakıyordu diğer aile üyeleri gibi. Hiç kimse sorunun ne olduğunu bilmiyordu ama sorun her neyse Alaz Ağa çok sinirlenmiş ve bu sinire sebep olan her ne ise onu öldürecekmiş gibi konuşuyordu. Bir süre sonra Kadir ağanın onu Berat'ı ve Fıraz'ı alıp çalışma odasına gitmesi ile Kadir Ağa'nın da olanlardan haberi olmadığını anlamıştı. Demek ki Kadir Ağa ağa şirkette çalışmıyor diye düşündü.
Onların odaya çıkması ile Berva da mutfağa kahvaltı hazırlamaya gitmişti. Kısa sürede Ayşe Hanım ve Sevgi ile beraber kahvaltı sofrasını hazırlamıştı. Sevgi'nin odadakileri çağırması ile kahvaltı etmişlerdi ama Alaz tek bir şey bile yememişti.
Kahvaltı bitince Fıraz ile Alaz evden çıkmıştı ama Berat biraz sonra onlara eşlik edeceğini söyleyip çardakta biraz dinleniyordu. Berva da belki ondan bir şey öğrenirim umudu ile ilk kez sofrayı toplamaya yardım etmeyip onun yanına gitmişti. Berat yanına gelen yengesinden habersizdi.
"Berat abi neler oluyor." Berat duyduğu ses ile yerinden hafif doğrulmuş ve yengesine oturması için yer açmıştı."Abi mi? Yenge bana abi deme demedim mi? İsmimle seslen bana."dedi. Berva ise onun sitemine cevaben"Sen ne zaman bana yenge demeyi bırakırsan ben de o zaman sana abi demem."demişti ve ardından tekrar neler olduğunu sormuştu.
"Yok bir şey yenge. Bir ihale vardı da onun ile ilgili."
Berva biliyordu bu ihaleye Emrah Şener için katıldıklarını ama tam ne olduğunu bilmiyordu.
"Berat abi ihalenin bugün olduğunu biliyorum ve bu ihaleye kimin için katıldığınızı da biliyorum ama bu adam ne istiyor neden sizinle uğraşıyor merak ettim. Ne oldu da Alaz Ağa bu kadar sinirlendi?"
Berat konuyu değiştirmek için "Kocana Alaz Ağa mı diyorsun?"demişti ama Berva onun bu sözüne kanmayıp "Abi söyler misin lütfen?"demişti. Berat ise ondan kurtula mayacağını anlayıp anlatmaya başlamıştı.
BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ?
BEĞENMEYİ VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN.
Emeğimin karşılığını veren herkes, emeğinin karşılığını fazlasıyla alsın İnşallah💚🤎
|
0% |