@aycakayca1
|
Yeni bölüm geldi. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum
Buraya bir destek yorumu alabilir miyim?
Anlaştıysak okumaya başlayabiliriz💚🤎
Berva onun bu sözüne kanmayıp "Abi söyler misin lütfen."demişti. Berat ise ondan kurtulamayacağını anlayıp anlatmaya başlamıştı.
"Şimdi yenge zaten adamı tanıyormuşsun. Bu adam Şener holding'in sahibi. Buralı değil ama bize düşman herhangi bir aşiret tarafından saklanıyor. İhale-"
Berat daha sözünü tamamlamadan telefon çalmıştı. Arayanın Alaz olduğunu görünce hemen açtı"Alo abi."
"Nerede kaldın Berat? Lan bizim bu adamı bulmamız lazım. Her ne yapıyorsan bırak ve gel!"
"Abi..."
"Hemen Berat."deyip telefonu kapattı. Berat abisini daha fazla sinirlendirmemek için yengesine devamını anlatırım anlamında bir harekette bulunup hemen çıktı ama Berva olanları hemen öğrenmek istiyordu. Gidip Alaz'a soramazdı. Yekta Ağa'ya zaten hiç sormazdı. Berat ve Fıraz da gitmişti.
Yok bu böyle olmayacaktı. Berva neler olduğunu öğrenmeden yerinde duramazdı. Şu an tırnaklarını kemirerek merakla öğrenebileceği kişileri aklından geçiriyordu.
O olmaz bu olmaz derken sabah Orhan'ın da orda olduğunu anımsadı ama Orhan ev ile ilgilen korumalardan biriydi ve şirket işleri ile ilgilenebileceğini düşünmüyordu.
Bir umut belki Orhan biliyordur diye söylendi ve hemen çardaktan kalkıp kapıdaki korumaların yanına gitti.
Yok bu kızın merakı kesin bir gün başına çok fena bir iş açacaktı ama hadi hayırlısı.
Korumalardan bir tek Mustafa'yı tanıyordu. Hemen onun yanına gitti. Mustafa da zaten hanımını görür görmez yanına koşmuştu."Hanımağam bir emriniz mi var?"
Berva konuşan adamın hanımağam deyişine takmadı çünkü bütün konağa, bana hanımım demeyin, diyemezdi. O sadece Sevgi ve Ayşe Hanım ona hanımım demesin istiyordu çünkü zaten diğerleri ile pek konuşmuyordu ve ne dedikleri ile ilgilenmiyordu.
"Mustafa Bey Orhan Beyi çağırır mısınız?"dedi. Samimiyetsiz biri değildi ama daha neredeyse ilk defa konuşacağı bir adama abi diye hitap etmezdi. İlk defa konuşmuyor olsa bile o gerçekten kendine yakın hissetmediği kimseye zaten abi demezdi.
Mustafanın onay anlamındaki sözü ile tekrar avluya doğru yürüdü ve o dakikada Orhan da arkasından bir şey olmuş korkusuyla hızla gelmişti.
"Buyur yenge."
Berva herkes ona hanımım derken bu adamın yenge demesini yadırgadı. Ama herhalde Alaz ile yakın olduğu için bana yenge diyor diye düşündü ve konuyu hemen açtı.
"Orhan Bey."der demez araçla yollarını kestikleri günü anımsadı ve o gün sanki kırk yıllık tanışmışlıkları varmış gibi konuşmaları aklıma geldi ve içten içe kendine güldü. Orhan da aynı şeyi düşünmüş olacak ki o da hafif tebessüm etti.
"Orhan Bey, bugünki bağırışların nedenini biliyor musunuz?"diye sormuştu tek seferde. Orhan ise sorduğu soru karşısında şaşırmış ama kendini toplayıp"İhale ile ilgili bir sorun yenge. Başka bir şey bilmiyorum."demişti.
Emrah şerefsizinin yaptıklarını anlatıp yengesini korkutmak istemezdi. Zaten bu evde de o yüzden durmuyor muydu? Emrah şerefsizi belki bu konağa adam yerleştirir diye adamların arasına koruma olarak katılmıştı. Alaz ile birbirine iki arkadaş değil de patron ve sağ kol gibi davranıyorlardı. Emrah Şener'i yakalayana kadar kimse onun Alaz'ın arkadaşı olduğunu bilmeyecekti. Ailesi hariç.
Orhan bir ara Berva da onun ailesi o da bilmeli diye düşündü ama o düşünceyi hemen kafasından attı çünkü Alaz öyle düşünmüyordu. Ayrıca anlatırsa Berva'nın korkabileceğini düşündüğü için de anlatamıyordu. Tabii o Berva'nın cesaretinden bi haberdi.
Berva ise yalanın kokusunu kırk kilometre öteden aldığı için Orhan'ın yalan söylediğini hemen anlamıştı. İçinden bir his bu adamın güvenlik dışında başka işlerle de ilgilendiğini söylüyordu. Orhan yalan konusunda usta olsa da karşısındaki kişinin profesyonel olduğunu bilmediği için duygularını saklamaya çalışmamıştı. Bu yüzden Berva bir şeyler sakladığını anlamıştı.
"Orhan Bey bundan fazlasını bildiğinizi biliyorum ve ayrıca ben Emrah Şener'i de biliyorum saklamanıza gerek yok."
Anlamıştı bir şeyler sakladığını.
Orhan onun Emrah'ı bilmesine şaşırmıştı ve yalan söylediği anlaşıldığı için mahçup bir şekilde ona bakmıştı. Berva ise onun mahçup ifadesini umursamayıp devam etti sözlerine.
"Ben ihaleye Emrah Bey için girdiğini de biliyorum ama merak ettiğim koskoca Alaz Ulusoy, Mardin'in ağası ihaleyi istediğini söylese zaten bu hangi şirket olursa olsun kabul eder ama onlar neden ihaleye katıldı? İhaleyi kaybetmedikerini biliyorum çünkü böyle bir şey söz konusu değil. İhaleyi kaybetmedilerse neden bugün o kadar sinirliydi?"
Tabii ki küçücük çocuk bile biliyordu Alaz Ağa istemese bile her şirket onunla çalışmayı isterdi. E o zaman bu ihale işi nerden çıktı diye düşünmek Berva'nın en doğal hakkıydı.
Tek seferde merak ettiklerini sormuştu ve Orhan'a beklenti içinde bakıyordu çünkü tavırlarından onun da bir şeyler bildiğini seziyordu. Orhan ise bu kadının bunları bilmesine hâlâ şaşkın olmanın yanında artık anlatmaya mecbur olduğunu biliyordu.
Konuşmadan önce derince yutkundu, Alaz onu öldürürdü. "Yenge söylerim ama sen benden duymadın."dedi ve bunu kabul ettirmek için başını aşağı yukarı bir kez sallamıştı. Şu an yaramazlık yapan küçük çocuklara benzediğinin farkında mıydı. Berva gülmemek için kendini zor tutuyordu. Orhan ve Fıraz kesinlikle neşe için dünyaya gelmişlerdi.
Berva'nın onay olarak kafasını sallaması ile konuşmaya devam etmişti."Emrah Şener. Buralı değil ama bilmediğimiz bir veya bazı aşiretler tarafından saklanıyor. Amacı ne bilmiyoruz. Koskoca Mardin'in ağasına ne yapmak istiyor bilmiyoruz ama son zamanlarda Ulusoy şirketinin zararına olacak şeyler yapmış."
Berva buraya kadar kaç sefer dinlediği için artık sadede gelmesini bekliyordu. Dayanacak gibi değildi. Zaten meraklı biriydi, üstüne ona gelen mesajlar ve Alaz'ın bu kadar sinirli olması merakını katlıyordu.
"Yenge bu Alaz abinin pek takacağı bir şey değil çünkü onun sadece bir şirketi yok ama saklandığı yerden hiç çıkmayıp boş tehditler yağdırması ve birlikte olduğu aşiret ile beraber Alaz Ağa'yı bitireceğiz gibi söylemlerde bulunması abimi delirtti."
"Ne demiş ne demiş?"
Evet şaşırmıştı çünkü Ulusoy aşiretinden sonraki en buyük aşiret Çetiner aşireti olsa ve bu iki aşiret kan davalı olsa bile, onlar bu güne kadar Alaz Ağa'yı bitireceğiz gibi bir kelime kullanmamışlardı. Çünkü bu iş baya bir cesaret isterdi.
"Yav bunlar kafayı mı yemiş. Alaz Ağa sinirlenmekte haklı ama. Hadi hadi neyse sen anlatmaya devam et."
Evet onlar yine askerlik arkadaşı moduna girmişlerdi.
"He yav yenge. Adam sikt... pardon yenge. Adam cüssesine bakmadan bir de tehdit etmiş. Pezevenk herif.
Neyse, ihaleye katıldılar çünkü o it ihaleyi kazanmak için ortaya çıkar diye düşündüler ve bunun için bir aydan fazladır uğraşıyorlar ama o şerefsiz ihaleyi kaybetmesine rağmen ortaya çıkmadı. Göt korkus- pardon yenge. Yani korkudan işte çıkamadı."
Berva sonuna kadar her şeyi dinlemişti. Anlamıştı Alazın bugünki sinirini ve anlamıştı neden ihaleye katıldığını ama anlamadığı bir nokta vardı. Bu adam ondan ne istiyordu?
Söylediklerine bakılırsa Orhan da neden yaptığını bilmiyordu. Sonra düşündü içinden Orhan bir sağ koldan daha fazla bilgiye sahipti. Neden ki?
"Peki Orhan Bey, ama siz bunları nereden biliyorsunuz? Bir korumadan daha fazla bilgiye sahipsiniz ve bu bilgilere gördüğüm kadarıyla şirkete hiç gitmemenize rağmen sahipsiniz. Bu nasıl oluyor?"
Orhan ne diyeceğini bilemedi. Aslında zaten şirkette çalıştığını, sadece Emrah'ı yakalayana kadar koruma gibi davranacağını söyleyemezdi ki. Bunu kimse bilmemeliydi. Aslında o bu masum kıza söylerdi de Alaz da sonra onu öldür diye yapamıyordu. Kadını değil, kadına zarar vermez. Kendi canından korkuyordu. Alaz onu öldürürdü. Ama bir şey söylemek zorundaydı ve sonunda bir yalan bulmuştu.
"Yenge ihaleden sonra evi daha iyi korumam için, korumalara daha çok dikkat etmem için beni de durumdan haberdar ettiler. Emrah hakkındaki bilgileri ise onu ben araştırdığım için biliyorum."
Berva inanıp inanmamak arasında kalmıştı ama madem Alaz Ağa ona bu kadar güveniyordu o da inanmayı seçti. Sonuçta Alaz Ağa konağına bir haini sağ kolu olarak, korumaların başı olarak almazdı. Yani herhalde almazdı. Neden alsındı?
Hem zaten onda asla hain tipi yoktu. Sadece bi acaba demişti ama son söyledikleri o kadar ben yalanım diyordu ki bu acabaları güçlendiriyordu. Fakat Berva yine de Orhan'ın bir hain olduğunu düşünmüyordu.
"Yenge ayrıca lütfen ismimi söylerken sonuna bey hitabı ekleme. Kendimi tuhaf hissediyorum. Sadece ismimi söyle."
Berva için hava hoştu çünkü daha evlenmeden bu adama ısınmıştı. Evet araçla önlerini kestikleri günden bahsediyordu.
"Peki. Ha bu arada Orhan Bey, yani Orhan, seninle çok iyi dedikodu yapılır ha. Arada bana da bazı bilgiler verirsin."
Orhan sence ben böyle şeyler yapar mıyım bakışı atsa da Berva gözlerini tehdit eder gibi belerterek başıyla sorusunu onayladı. Orhan buna kahkaha atsa da korumalar etrafta olduğu için susmak zorunda kaldı.
"Ha bu arada, Alaz Ağa neden bizim aşiretten yardım almıyor? Sonunda artık barıştılar ve bu konu artık beni de ilgilendiriyor."
"Yenge Allah aşkına sence Alaz Ağa böyle bir şey yapar mı? Barış olsa bile o gidip Çetiner aşiretinden yardım istemez. Onu bırak hiçbir aşiretten yardım istemez."
Haklıydı. Alaz Ulusoy kimsenin kapısına gitmezdi.
"Hem yenge artık seni ilgilendiriyor diye bir şey yok. Evlendin diye böyle bir sorumluluk hissediyorsan unut gitsin. Ayrıca korktuğun için böyle söylüyorsan merak etme. Alaz Ağa seni daima korur."
Berva ona havalı bir bakış attı. Neden onu küçümsüyorlardı? Hayır yani korkacak ne vardı?
"Arada beni kontrol edin de seni korur dediğiniz ağa bir gün beni öldürmesin."
Orhan gülmeye başlarken o sözlerine devam etti.
"Ayrıca ne korkacağım be? Evlilikle alakası yok. Artık beni de ilgilendiriyor çünkü tehdit notu size değil bana geliyor."
Orhan'ın gülmesi durup tam tersi sinire dönerken Berva bu adamın da sinirlendiği zaman en az Alaz Ağa kadar korkunç göründüğünü anladı.
Acaba Fıraz da böyle miydi?
"Ne notu yenge? Abimin haberi var mı?"
"Tehdit notu dedik ya. Hayranım çok. Beni öldürmek isteyenler kuyruğa giriyor. Ama hayır abinin haberi niye olsun?"
Dehşet içinde Berva'ya bakıyordu. Hemen telefonuna sarıldı ki aramasına fırsat vermeden onu durdurmuştu.
"Dur, dur kimi arıyorsun?"
Artık ona çok sinirli bakıyordu. Ben ne yapmıştım yine acaba diye düşündü Berva. Ona göre herkes de ona sinirleniyordu.
"Kimi arayacağım yenge? İlk önce adamları devreye sokup o notun geldiği yeri bulacağım. Sonra da seni öldürmesi için Alaz abiye teslim edeceğim. Ne demek haberi yok yav, sen delirdin mi?"
İyi adamdı. En azından direkt Alaz Ağa'yı arayıp söylemeye çalışmıyordu.
Berva böyle düşünürken bu adamın en azından sır saklayabileceğini biliyordu. Bir nevi kişilik analizi yapıyordu.
"Dur dur şaka yaptım Alaz Ağa'nın haberi var."
"Benim haberim neden yok acaba?"
Bu az önce Berva'yı mı kıskanmıştı? Berva artık bu evde normal şeyler olmadığına emindi.
"Tamam Orhan , ben sorularımı sordum ve sen cevapladın. Teşekkürler. Bunları senden duymadım say. Not ile ilgili neyi merak ediyorsan ağana sor çünkü ben sadece o notun kimden geldiğini biliyorum. Diğer her şeyiyle ağan ilgilenecekti"dedi ve ordan uzaklaştı.
Orhan bu kadına söylediği yalan için utanırken iyi niyetine ve hoş sohbetine hayran kalmadan edemiyordu.
...................
O günün üzerinden beş gün geçmişti. Alaz artık eve eskisinden geç gelip eskisinden erken gidiyordu. Hâlâ o adamı bulmaya çalışıyordu ve bulamadığı her gün öfkesi bin kat arıyordu. Bu öfkeden Berva da haberdardı ve o öfkeninhedefi olmamak için beş gündür Alaz Ağa eve gelmeden uyuyordu.
Günler normal seyirde ilerliyordu. Berva her gün biraz kayınvalidesi ile vakit geçiriyor biraz ders çalışıyor, yardımcılara yardım ediyor ya annesi ya yengesi ya babası ya abileri ile konuşuyordu. Hazar artık onunla konuşurken o kadar mahçup konuşmuyordu. Kabullenilmişti bazı şeyler.
Alaz günler sonra ilk defa öğlen vakti konağa gelmişti ve Berva onu gördüğüne şaşırmıştı. Hemen banyoya girip duş alıp çıkmıştı. Artık o adamı bulmak için o kadar uğraşmayacaktı. O adam zaten yakında tekrar kendini gösterirdi. Ama ne kadar sakin olmaya çalışsa da o adamı bulamadığı her saniye canı fazlasıyla sıkılıyordu.
Berva adamın duştan çıkıp bornozla giysi odasına gittiğini görünce odadan çıkmak için elini kapı koluna attı ama Alaz'ın arkadan gelen sesi buna engel oldu.
"O adam bir daha not falan gönderdi mi?"
Kalın, sert ve karşısındakini adeta döven bir sesle konuşmuştu ama Berva bu sesteki yorgunluğu hissetmişti. Kaç gündür birkaç saatlik uyku ile ayakta durduğunu biliyordu. Yine içindeki merhametli taraf içini sızlatmıştı.
Berva, o gün ona atılan mesajları söylemeyeceğine dair kendine söz vermişti. Hem bu adam hala onunla kaba konuşuyordu. Arkasını döndüğü gibi onun hala giyinmediğini, bornozla kendisinden bir cevap beklediğini gördü. Hemen arkasını geri döndü.
"Niye giyinmiyorsun ya?"diye bir serzenişte bulundu. Alaz ise bağırmaya yakın bir sesle"Odamda nasıl gezeceğimi sana mı soracağım? Bu iki oldu. Benim yaptıklarıma karışma kadın. Sadece soruma cevap ver?"dedi.
"Bu oda artık benim de odam ağa, o yüzden burada dolaşırken bir kadının da burada olduğunun bilincinde ol."
Berva her ne kadar sinirlenmeyeceğim dese de Alaz rahat durmuyor, bastıkça daha çok basıyordu damarına ve bu ona zevk veriyordu.
Alaz Ağa üzerindeki bornozla birkaç adım atıp önünde durunca Berva elini kapı kolunda hazır hale getirdi. Artık daha fazla korkuyordu ve titrediğinin farkında değildi.
"Bana bak! Evlendik diye hayatıma müdahale edebileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Oda benim, ev benim, her şey benim. Senin ne bu odada ne bu evde ne de benim olan hiçbir şeyde söz hakkın yok! Seni eşim olarak görmüyorum. Seni karım olarak görmüyorum. Sevdiğim başka bir kadın var ve onu unutmaya çalışıyorum ama bu demek değil ki seni kabul edeceğim. O yüzden kendini bu evin hanımı sanma. Ve bana çabuk cevabımı ver."
Adam sinirden kadının titrediğini fark etmiyordu. Kadın ise korkudan söylenen şeyleri duyuyor ama tepki veremiyordu. Alaz artık sorusuna cevap alamayacağını anlayınca Berva'ya baktı ve işte o zaman kadının titrediğini fark etti. Aralarında ise sadece iki adım vardı.
"Cevap ver!" diye bağırdı, titremelerini umursamayıp. Berva ise korkuyla irkilip ne dediğini anlamaya çalışıyordu ama bu odadan çıkmaya ihtiyacı vardı. Bu yüzden "Göndermedi!" diye bağırıp kapıyı çarparak çıktı. Arkasında bir adet sinirden kudurmuş adam bırakmıştı.
Alaz titremesine bir anlam veremese de onu düşünmeyi bırakıp giyindi ve tekrar konaktan çıkana kadar Berva onun karşısına hiç çıkmadı.
Akşam yemekten sonra herkesin odasına çekilmesi ile Berva da sabah sinirden deli ettiği adamın odasına daha geç gitmek için etrafı toplamış ve bulaşıkları yıkamaya yardım etmişti. Aslında bu konak ona ait değilse çekip giderdi ama işte yapamıyordu.
Merdivenlerin her bir basamağında ayakları geri geri gidiyordu ama o buna inat odanın kapısına geldiğinde kapıyı çalıp dimdik içeri girdi. Tabii bir adet uyuyan Alaz Ulusoy görmeyi beklemiyordu.
O bu geceyi güzel bir kavgayla kapatacaklarını düşünmüştü çünkü onun olmayan bir odaya ne yapacağını çok iyi biliyordu.
Ama bunu yapma işini başka güne bırakıp, hemen koltukta yerini hazırlayıp kendini uykunun kollarına bıraktı.
3 Haziran 2022
Sabah Alaz'dan önce kalkıp işlerini halledip kahvaltı hazırlamıştı. Şimdi ise kahvaltı sofrasında kayınvalidesinin işareti ile kocasının boşalan bardağını dolduruyordu. Tam da tahmin ettiği gibi Alaz Ağa o çayı içmemişti. Acaba bütün kahvaltıyı onun hazırladığını bilseydi yer miydi? Yemezdi.
Kahvaltının bitip erkeklerin konaktan ayrılması ile kayınvalidesi de akraba ziyaretine gitmişti. Yardımcılara yardım ettikten sonra ahırdaki atının yanına gitmişti. Biraz babasının hediyesi olan atı-Rüzgar'ı- sevdikten sonra tekrar ders çalışmak için içeri girmeye karar verdi. Daha avluya gelmeden konağın koca kapısındaki gürültü ile adımlarını oraya yönlendirdi.
Genç bir kız , Berva'nın yaşlarında hıçkırıklar içinde ağlıyor ve"Hanımağa ile görüşmek istiyorum." diye bağırıyordu. Berva bu sözlerden sonra adımlarını hızlandırıp kapıya ulaştı ve kızı görür görmez "Hanımağa evde yok. Derdin nedir ? Ne diye ağlıyorsun?"diye sordu.
Genç kız Berva'yı görür görmez yanına koşup yere eğilip ayaklarına sarılmıştı .Berva ise konuşmasına fırsat vermeden onu kaldırmıştı. Bu hareket de neyin nesiydi? Ulusoylar insanlara el ayak mı öptürüyordu.
Ama hayır, Berva'nın bu aileyle ilgili bildiği bir şey varsa o da asla böyle bir şey yapmayacaklarıydı.
"Hanımağam lütfen siz bana yardım edin."diyen kadına şaşkınlıkla baktı. Hanımağa demişti ona. Doğru ya o ağanın karısıydı. Hanımağaydı.
"Dur bi dur, derdini söyle önce."
"Hanımağam ben Alaz ağanın topraklarında, tarlalarda çalışan bir ameleyim. Bir adam, çalışanların başı beni rahatsız ediyordu. Bunu geçenlerde gelip söylemiştim ama buna rağmen hala aynı şey devam ediyor"
Berva duydukları karşısında kaşlarını çattı. Tahmin ettiğim şey olmasın,taciz olmasın diye içinden geçirdi.
"Hanımağam nolur, lütfen-"
"Dur! Geç içeri. İçerde konuşacağız bunları ama önce sakin ol."
Kızın beline bir kolunu sarıp onu kendiyle beraber salona doğru çekti ve ardından"Orhan Bey, siz de gelin!"diye öfkeyle bağırdı. Nasıl böyle bir sorumsuzluk yaparlardı? Bunlar onların çalışanlarıydı. Böyle mi onlara mukayyet oluyorlardı?
Salona geldiklerinde kızı bir koltuğa oturtup o da karşısına oturdu. Bir müddet kızın ağlamasının geçmesini bekledi. Burukça bir hüzünle bakıyordu o kıza.
Kız biraz sakinleşince"Sevgi!"diye bağırdı. Şu an kendine engel olamıyordu. Ses tonunun farkında bile değildi. Hala öfkeliydi ama kızın korktuğunu görünce sesini düşürdü.
Sevgi gelip karşısında durunca"Misafirimize bir bardak su getir, sonra bize bir sofra kur ama mutfakta kur."dedi. Kızın ortalık bir yerde yemeyeceğini biliyordu. Sevgi'nin getirdiği suyu içince biraz daha sakinleşmişti kız ama karşısındaki kadının ne yapıp yapmayacağını bilmediği için tedirgindi de.
Berva kızın gözlerindeki o tedirginliği görüyordu ve o tedirginliği geçirmek için ne yapacağını bilmiyordu. "Adın ne senin?"
"A-Avzem Hanımağam."dedi sesi titreye titreye. Berva kızın korktuğunu anladı ama olanları anlaması için soru sorması gerekiyordu
"Ne güzel ismin varmış. Anlamı zemzem suyu sanırım. Benim de adım Berva"dedi Sonuçta Alaz Ağa'nın eşinin ismini bilmeyen olmazdı ama kız biraz rahatlasın diye konuşuyordu işte. "Ne olduğunu anlatır mısın Avzem?"
Avzem korkuyordu ama Hanımağa'nın yüzüne bakınca biraz cesaret topladı ve konuşmaya başladı.
"Hanımağam, ben tarlada çalışıyorum. İşçilerin başı olacak o adam her zaman etrafımda dolaşıp duruyor ve , seni alacağım, gibi sözler söylüyor. Ona ne kadar rahatsız olduğumu, onu istemediğimi söylesem de hala devam ediyor yaptıklarına. Tarlada o kadar çalışan varken bana dokunması imkansız ama bazı bahanelerle yanıma gelip bunları söylüyor."
Berva buraya kadar normal bir şekilde dinledi ama kızın susmasıyla kaşlarını çattı.
"Adamlara söylediğini söylemiştin."dedi soru sorar gibi. Aklı almıyordu. Onlara söylemesine rağmen nasıl böyle bir sorumsuzluk yaparlardı?
"Hanımağam ben bir sefer konağa geldim ama korumalar beni içeri almadı. Onlara sorunu söyledim, onlar da , biz ağamıza iletiriz, deyip beni gönderdiler ama adam hala aynı. Alaz Ağa o adama bir şey yapmamış demek ki çünkü yaptıklarına devam ediyor. Hatta artık daha ileriye gidip bazen beni sıkıştırıp dokunmaya çalışıyor. Ben de belki büyük hanım bir şeyler yapar diye geldim ama Allah sizi karşıma çıkardı."
Berva duyduğu sözlerden sonra Orhan'a döndü. Orhan sinirle kafasını iki yana salladı. Haberim yok diyordu. Eğer olsaydı ne o ne de Alaz Ağa böyle bir şeyin ikinci kere tekrarlanmasına müsaade etmezdi.
"Orhan Bey ne demek oluyor bunlar?"
O nerden bilsin ki Orhan'ın sonradan geldiğini ve bunlardan haberi olmadığını.
"Yenge benim bundan haberim yok. Korumalar herhangi bir şey söylememiş. Galiba Alaz Ağa'ya da söylememişler çünkü Alaz Ağa duyarsa o adamı affetmezdi. Sanırım Abim tarla işleriyle ilgilenmiyor diye ona söylememişler."
Berva ise tamamen konuştuktan sonra ağlayan kıza odakladı kendini. Bu kız acaba ne kadar ağlamıştı ona dokunmaya çalışıyor diye? Sinirle ayağa kalktı.
"Avzem, şimdi tarlada çalışanlar var mıdır? O adam orda mıdır?"diye sordu.
"Evet, ikindiden sonra evlerine dağılırlar. Ben bugün gitmedim."
"Orhan, aracı hazırla. Yarım saat sonra o tarlada olacağız. Fazla koruma istemiyorum. Sen aracı kullanacaksın iki koruma da bizi takip edecek o kadar."
Orhan birkaç gün önceki kadınla bu kadın arasında dağlar kadar fark olduğunu yeni anlamıştı.
"Yenge,Abim-"
"Orhan aracı hazırla. Avzem hadi mutfağa!"
Orhan içten içe Alaz Ağa'ya yaş tahtaya bastın dese de dışından bunu söyleyemiyordu. Zira onu da dövebileceğini hissediyordu.
"Hanımağam..."
"Hanımağaysam emrimdir. Avzem mutfağa!"dedi ve Avzem ile beraber sofraya oturdular. Avzem'e zorla bir şeyler yedirdikten sonra odasına gidip bir hanımağa gibi giyindi ve silahını da alıp araçla tarlaya doğru yola koyuldular.
"Yenge abim bizi öldürecek"
"Bir şey yapmaz Orhan. Hem sen demedin mi abim duyarsa affetmez diye? Ben de affetmem."dedi ve tarlaya yaklaşınca"Orhan burda dur fazla yaklaşma bizi görmesinler."diye ekledi.
"Avzem sen şimdi gidiyorsun, sabah gelmediğin içine bir bahane buluyorsun ve onlarla beraber biraz çalışıyorsun. Sonra şurada gördüğün küçük kulübeye doğru tek başına gidiyorsun. Sakın korkma, o içeriye girer girmez biz de kapıda olacağız ve tek bir yanlışında dediğim gibi affetmem."
Avzem ne kadar korksa da kabul etti ve gidip çalışmaya başladı. Orhan ise hala Alaz'ın ona yapacaklarını düşünüyordu.
Bir süre sonra Avzem'in kulübeye doğru yönelmesi ile bir adam da oraya doğru gitti. Berva da "Hadi Orhan."deyip arabadan indi ama eliyle korumaların gelmemesini söyledi. O tarlaya doğru adım attıkça tarladaki çalışanların her birinden bir ses çıkıyordu. Sonuçta hanımağa tarlaya gelmişti değil mi?
Kimse ondan gözlerini alamıyordu. Gerçek ve saf bir güzelliği vardı.
Berva kulübenin kapısına gelince içerden sesler geliyordu.
"Benim seni takip edeceğimi biliyordun değil mi? Ondan buraya geldin."
"Ne diyorsun sen be? Kaç kere daha bana yaklaşma,yanıma gelme, istemiyorum diyeceğim sana? Git başımdan!"
"İstesen de istemesen de seni bırakmam. Sen kendi ayaklarınla geldin kaçışın yok. Gel bakayım buraya."diyip kızın kolunu tutmuştu ama tam o esnada Avzem'in çığlıkları yankılanmıştı.
"Bırak pislik herif bırak. İmdat!" Şimdi o adam içerde onu öldürseydi hiçbir çalışan duymazdı çünkü çok uzaktalardı. Ama Berva Avzem'in sesini duyar duymaz var gücüyle kilitli olan tahta kapıya tekme atıp kırdı ve adamın Avzem'in kolunu tutan eline bir el ateş etti. Nişancılığı çok iyiydi. Silah sesini duyan bütün çalışanlar o tarafa dönmüştü ama bir şey görünmüyordu.
Hanımağa'nın o tarafa gittiği bildiklerinden korumaları uyarmak istediler ama korumalar sorun yok deyince sustular.
Orhan adama doğru bir adım atmıştı ki Berva "Orhan sen Avzem'i al, o adamı bana bırak."dedi ve bir eli yaralı olan adama doğru sert adımlarla yürüdü. Adamı kolundan tuttuğu gibi dışarı çıkardı. Orhan yengesini şaşkınlıkla izliyordu. Bu nasıl bir güçtü. Hem o buradayken yengesi nasıl bir adamla dalaşırdı?
"Yenge olmaz. Sen kızı al dışarı çık, ben bu ibneyi hallederim."
"Orhan kızı al ve çık." Onu dinlemiyordu bile.
Berva dışarı çıkardığı adamlıktan nasibini almamış puştu tekme ve tokatla sadece nefes alabilecek bir vaziyette bırakmıştı. Artık Orhan'ın yüzünde sadece şaşkınlık değil dehşet dolu bir ifade de vardı ama asla onu tutmuyordu. Adam hakediyordu.
"Avzem gel."dedi ve Avzem gelince elindeki silahı doğrultup adamın bacağını hedef aldı. Adam yapma bile diyemiyordu. Sadece nefes alabiliyordu. Berva'nın hayat felsefesi buydu. Öldürme ama yaşatma da. Sadece nefes alsın.
"Tut silahı Avzem."dedi ama Avzem hayatında hiç silah tutmamıştı ,yapamazdı. Kafasını olumsuz anlamda sallayınca Berva bir el daha ateş etti. Bu sefer adamın bacağından akan kan ile ağzından sessiz bir"Ah!"nidası döküldü. Bağıramıyordu bile.
"Bana bak ulan seni sürdüm Mardin'den. Ulan şerefsiz gittiğin yere kadar haberim olacak ve gittiğin yerde böyle bir şey yapmaya çalışırsan bu sefer seni öldürürüm. Hiç acımam ibne oğlu ibne. Puşt."
Avzem'i alıp adamı Orhan'a bıraktı ama Orhan hâlâ sonda söylediği hakaretleri düşünüyordu. Yengesinin küfür dağarcığını merak etmişti. Ama sevmişti de. Yengesi tam kafa dengiydi.
Orhan zaten hali kalmamış adamı başka bir yere postalayıp onu takibe aldırdı. Bir daha böyle bir şeye cesaret ediyor mu diye.
Berva araca yaklaşıp korumalara"Burada kalıp Orhan'ı bekleyin!"dedi ve cevap vermelerini beklemeden Avzem'i de alıp geldiği araca geçti. Onun şoför koltuğuna oturmasıyla araç hareket etti. Avzem'i evine bırakıp konağa geçmişti. Ayşe Hanım, Efsun Hanım'ın geç geleceğini söyleyince Berva da odasına çıkmıştı.
İçinden bir şey yapmak gelmiyordu. Avzem'in yaşadıkları geçmişte üstünü örttüğü şeyleri ortaya çıkarmıştı. Örtmek? Örtmek değil, yapacak başka bir şey bulamamak bu. Unutmuş gibi davranmak belki de.
O kadar dalmıştı ki Alaz'ın odaya girdiğini, üzerini değiştirdiğini bile görmemişti. Hatta neredeyse on defa kapıyı çalıp ona seslenen Ayşe Hanım'ı da duymamıştı.
"Kadın!"diye seslenmesi ile irkilip daldığı derinlikten çıktı."Ulan inadına mı yapıyorsun? Kadın sabahtan beri seni çağırıyor duymuyor musun? Derdin ne senin."
Ayşe Hanım ikisinin arasında kavgaya neden olduğu için özür dileyip aşağı indi. Kavga sebebi olduğu için utanıyordu. Şimdi Allah bilir ağası kıza neler yapardı?
Berva'nın ise kulaklarında sadece bir cümle yankı yapıyordu.
Derdin ne senin? Derdin ne senin? Derdin ne senin?
Odadaki dijital takvime baktı önce. Sonra içinden üç kere fısıltı şeklinde tekrarladı. "2022,Haziran 3" "2022,Haziran 3" "2022,Haziran 3"
Daha sonra adamın sorusunu cevapladı içi yana yana. Yine fısıltı ile"Derdêmın heft saliye"dedi. Yani derdim yedi yıllık. Acım yedi yıldır var. Yedi yıldır acı çekiyorum. Yedi yıldır yanıyorum.
Bir cümle bu kadar acılı binlerce anlam yükleyebilir mi? Onun bir cümlesi bin acı döküyordu.
İçinde yedi olan bütün acılar onunmuş gibi hissediyordu. Yedi sayısı artık çok fazla canını yakıyordu. Halbuki yedi onun uğurlu rakamıydı, yani bugüne kadar. Bu yıldan nefret etmişti. İnsan herhangi bir yıldan nefret eder miydi?
Bunun ölçütü neydi? Bir insanın bir tarihten nefret etmesi için onu derinden sarsan bir şey olmalıydı. Peki Berva'ya ne olmuştu?
Alaz fısıltı halinde de olsa tarihi söylediğini ve ondan sonra kurduğu cümleyi duydu. Kaşlarını çattı. Yedi yıldır derdi mi vardı?
Berva bu ruh halinden çıkmak istiyordu ve bunu da ancak konuşarak yapabilidi. Alaz'ın karşısında durdu ve"Bir şey konuşabilir miyiz Alaz Ağa"diye sordu. Alaz sesine tahammül edemediği bu kadınla konuşmak istemiyordu ama"Benimle ilgili değil. Ciddi bir konu."demesi ile belki Emrah iti ile ilgilidir diye başını salladı ve yatağa oturdu. Berva zaten karşısındaki koltukta oturuyordu"Konuş."dedi ve konuşmasını bekledi.
"Bugün konağa benim yaşlarımda bir kız geldi. Avzem. Sizin tarlalarda çalışıyormuş. İşçibaşı onu rahatsız ediyormuş. Bunu gelip sizin korumalarınıza söylemiş ama korumalar sizinle konuşmasına müsaade etmemiş. Orhan Bey'in haberi yok. Adam olmayan o şahıs daha sonraları kıza yaklaşmaya ve dokunmaya bile kalkmış. Kız da senin bundan haberin olduğunu ve engel olmadığını düşünüp gelip benden yardım istedi."
Alaz sözlerini sinir ve şaşkınlıkla dinliyordu. Bu korumalar kimdi ki ona haber vermiyordu? Gerçi korumaların hepsini daha yeni değiştirmişti. Orhan ve birkaçı hariç. Onun haberi böyle bir şeyden nasıl olmazdı? "Kim bu adam, ismini söyledi mi? Çabuk söyle ben yaparım bir şeyler."
İşte şimdi Berva hafif korkmaya başlamıştı ama söylemek zorundaydı. Başkasından duyarsa daha kötü olurdu.
"Adama ismini sormadım."demesi ile Alaz kaşlarını çattı. Adama sormadım derken ne demek istiyor bu kadın? Adamla mı konuşmuştu?
Berva konuşmasına fırsat vermeden "Tarlaya gidip adamı sürgün ettim."dedi. İşte bu söz Alaz'ın sinirini harlamıştı. Önce kendini dizginlemeye çalıştı ama başaramayınca ayağa kalkıp. "Ne dedin sen?"diye bağırdı.
"Sen nasıl gidersin? Bu benim görevim benim. Ne diye benim olan işe burnunu sokuyorsun? Bir daha kadın, bir daha haddin olmayan bir şeye karışırsan beni bekleme de kendi kafana sık."
Berva bir kez daha bu adamın sakinlikten anlamadığını anladı. Öyleyse iki seçenek vardı: Ya sen de bağır, ya da susup cevap verme. E Berva da susacak bir kız değildi.
"Beni ilgilendiriyordu. Artık senin işin değildi çünkü sen haberin olmasa bile kapına gelen bir kadına yardım etmedin. Kusura bakma Ağa, ben ailemden böyle öğrenmedim. Kız yardımı benden istedi, benden istemese bile ortada taciz vardı. Kim olsa müdahale ederdi."
Alaz bu kadının ona verdiği her cevapta biraz daha sinirleniyordu. Zira artık aldığı nefesler kızgın bir boğanın aldığı nefesten farksızdı.
"HADDİN OLMAYAN ŞEYE KARIŞMA."diye kükredi adeta. Berva bu bağırış karşısında tepki bile vermedi. Alışıyordu artık belki de.
Alaz odadan çıkıp korumaların yanına gitti. Korumalar onu görünce duruşunu konuşmasını ve hatta gülüşünü bile düzeltti. Heybetli, uzun boylu ve geniş çaplı bir adamdı.
"Bugün tarlaya hanginiz gitti?"dedi. Onun adını yine geçirmiyordu. Ne diyecekti?
Berva'yı kim götürdü mü? Hanımağayı kim götürdü mü? Onu kim götürdü mü?
Onun için hiçbir hitabı sevmiyordu. Arada mecburiyetten Çetiner kızı dese de onun ile ilgili hiçbir şeyi sevmiyordu.
Bırak adını ağzına almayı Berva'ya "O" bile demiyordu.
Orhan , Alaz'ın sesini duyup gelmişti ve nedenini biliyordu.
"Yengeyi ben götürdüm abi."
Alaz, Orhan'ın sesini duyunca ağır ağır arkasını döndü. Başka biri olsaydı direkt yakasına yapışırdı ama Orhan onun arkadaşıydı.
"Neden Orhan?"dedi adamlardan uzaklaştıktan sonra. Adamların yanında ona anlayışlı davranamazdı. Anlayışlı!
"Abi kız, yani Avzem perişan haldeydi. Korumalar sana söylememiş ve bu sayede kız artık senden bile yardım istemek istememiş. Büyük Hanım'a gelmişti ama yenge evde olduğu için beraber gittik."
"Gelmesine gerek yoktu Orhan. Ben olmasam bile sadece sen veya diğer adamlar bile halledebilirdi."
"Alaz söylemedim mi sanıyorsun. Abim dediğim anda bana öyle bir baktı ki karşımda sen varsın sandım. O ne bakış ya rabbim kendimi ortadan kaybedesim geldi."
Alaz da duyduğu sözlerden sonra Orhan ile daha fazla konuşmadı çünkü arkadaşı karısını övüyordu. Bu kulağa katlanılmaz geliyordu. Tabii suratına iki yumruk atmayı da eksik etmemişti. Arkadaşı da olsa affetmezdi. E Orhan da hatalı olduğunu bildiği için ses etmemişti.
"Sürdüm onu dedi. Ulan bir adam bir kadının lafına bakar mı?"
Orhan bu cümlelerden sonra çenesi ağrısa da sesli bir şekilde güldü. Ona göre sözü dinlenilmeyecek bir kadın değildi.
"Öyle deme Alaz, bence sen de yakında yengemin lafına bakarsın."deyip yüzündeki piç gülüşü ile sırıttı.
"Ulan Orhan ulan Orhan! Adam nerde şimdi?"
"Valla abi yenge önce Avzem'e dokunduğu eline sıktı, sonra onu sadece nefes alacak şekilde, bak altını çiziyorum sadece nefes alacak şekilde dövüp yerlere çaldı. Adam konuşamıyordu bile. Sonra da bacağına sıkıp onu tehdit edip sürgün etti. Ben de peşine bir adam taktım bir daha yapmasın diye."
İnanırdı. Kendi gözleriyle kaç tane adama kafa tuttuğunu görmüştü. Ama ona gelince de her seferinde korkudan titriyordu.
"İyi"dedi. Şaşırmıştı. Bir kadının kendini koruması güzeldi ama bu kadın tek başına adamı ne hale sokmuştu? Yine sinirlendi. Bu kadının iyi bir şey yapması ona dokunuyordu. Yeşil gözlü cesur kız. Hep böyle cesur muydu?
"Bir adam bir kadının sözünü dinler Alaz. Yakında anlayacaksın."
"Orhan!"
"Gittim."
"Bittin!"
...........
Akşam sofra hazırdı ve Efsun Hanım hariç herkes sofradaydı. O geç gelecekti. Kadir Ağa gelininin yaptığını duymuş ve ona gülen ve gururlu bir yüzle bakıyordu. Afiyet olsun dedikten sonra herkes yemek yemeye başlamıştı. Yemek bittikten sonra ise Kadir Ağa boğazını temizleyip herkesin gözlerini kendi üzerine çekmişti.
"Gelin kızım, bugün yaptıklarını duydum ve seninle gurur duydum kızım. Her zaman böyle hakkın peşinden koş, adaleti sağla ama yaptığında bir yanlışlık da yok mudur kızım?"
"Ne gibi ağam"
Yaptığında bir yanlış bulmuyordu.
"Ağam değil baba"
"Tamam baba"
"Kızım sence öyle bir konu varsa aşiretlere söylemek gerekmez miydi? Ya da en azından ben veya Alaz Ağa bilmeliydi."
"Baba, aşiretlere söyleseydik hiç şüphesiz yine sizin dediğiniz olacaktı çünkü en büyük aşiret siz ve sizden sonra Çetiner aşiretidir. Onlar ne derse o olur ve bu iki aşiret de haklıyı haksızı çok iyi bilir."dedi ve kayınbabasının başını sallaması ile devam etti.
"Ama biz söyleseydik ve o kız haklı çıksaydı bile çoğu kişi o kızı güzel olmayan şeylerle suçlardı. Kızın suçsuz yere adı çıkardı ve belki ailesi bile ona inanmayıp kendinden yaşça büyük biriyle evlendirirdi."
"Haklısın kızım, haklısın ama bize neden söylemedin? Kocana neden söylemedin?"
"Baba, kız geldiğinde kimse evde yoktu ve o kadar kötü bir haldeydi ki ona yardım etmek istedim."
Özür dilemedi. Yanlış bir şey yaptığını düşünmüyordu, yapmamıştı da. Kadir Ağa'nın ise gelininin bu kadar düşünceli olması karşısında biraz daha koltukları kabardı. Alaz da bu düşünceyi sevmişti ama o da hala ona söylemediği için öfkeliydi.
"Tamam kızım. İyi yapmışsın ama bir dahaki sefere biz evde olmasak bile kocanı haberdar et."
Bilerek kocanı demişti. İkisinin arasındaki uçurumların farkındaydı. Bu evliliği artık bir şekilde kabullenmeleri gerekiyordu.
Bu konuşmadan sonra sofra toplanıp çay içilmiş, Efsun Hanım gelmiş ve herkes odasına geçmişti.
Alaz odaya gelince koltukta uzanan karısını gördü önce. Şaşırdı. Karısı ondan önce hiçbir zaman odaya gelmezdi. Hatta farkındaydı o uyuduktan sonra gelsin diye bütün evi toplayıp bulaşıkları yıkayıp öyle gelirdi genelde. Bir şey demedi, yapmadı. Ona neydi ki? Hiç.
Banyoya gidip işlerini halledip odaya geldiğinde karısını hala aynı pozisyonda görünce daha çok şaşırdı. Halbuki bu koskoca yatakta bile neredeyse yere düşecek kadar deli yattığını fark etmişti.
Yatağa uzandı ama uzanması ile bir hıçkırık sesi duydu. Yeşil gözlü cesur kız ağlıyordu. İlk önce acaba neye ağlıyor diye düşündü, sonra ise babasının söyledikleri için ağlamıştır diye düşünüp kafasını yastığa koydu. Bir hıçkırık sesiyle daha tekrar kafasını kaldırdı. Oysa kız ses duyulmasın diye kendini öyle sıkıyordu ki ciğerleri bile patlayabilirdi biraz sonra. Babası ne demişti ki? Sadece yaptığın yanlış, bir dahaki sefere bize de haber ver demişti. Hatta kocana haber ver demişti. Adam düşündü, sebep babası değildi. Bu kızı ağlatan sebep neydi?
Bu kızın acı çekmesini istiyorken, kız ağlarken neden uyuyamıyordu, bilmiyordu. Vicdanının sesine kulaklarını tıkayıp kız ağladığı, acı çektiği için mutlulukla kafasını tekrar yatağa koydu ama hâlâ kızın neden ağladığını bulamamıştı. Gözünü kapatınca ise kafasının içinde bir ses yankılandı.
Derdêmın heft saliye
Derdim yedi yıllık
Neydi bu kızın derdi diye düşünmedi. Aynı mutlulukla uyumaya devam etti. Berva ise ağlamaktan uyuyamamıştı.
*****
Berva gece ağlamaktan uyuyamamıştı. Saat 03.22 de artık yastığında kafasını koyacak kuru yer kalmamıştı ve zaten artık uyumayı da düşünmüyordu. Göğsü sıkışıyordu. Nefes alamıyordu. Nerede olursa olsun etkilendiği bir taciz olayı olursa nefessiz kalıyordu.
Yatağının içinde dönüp duruyordu ama bir türlü doğru dürüst nefes alamıyordu.
Kalktı, belki biraz nefesi açılır diye odada ses çıkarmadan yürüdü. Baktı olmuyor odasındaki teras balkona çıktı ama olmuyordu. Nefesi çıkmıyordu.
Tekrar odaya girdi, koltuğa oturdu ama artık hiç nefes alamıyordu. Zorlandığından dolayı gözünden akan yaşlar canını acıtıyordu. Böyle bir durumda aciz kalmak ise en nefret ettiği şeydi. Neden tekrar eskisi gibi oluyordu ki?
Geçmemiş miydi sahi? Geçer miydi ki? Geçmeme ihtimali var mıydı?
Hayır, hayır geçmişti. Bunları tekrar yaşamaya takati yoktu.
Dengesini kaybedip yere düşerken elini koltuğun karşısındaki büyük sehpanın üzerine attı ve sehpanın üzerindeki süslerden biri yere düşüp kırıldı. Bilerek yapmamıştı ama belki Alaz uyanır diye düşündü. Uyanmamıştı.
Göğsü sıkışıyordu. Ciğerleri nefes alamamaktan dolayı yanıyordu ama Berva ne yapacağını bilmiyordu. İlk kez böyle bir anda yalnızdı. Oysa eskiden hep yanında birileri olurdu. Yalnızdı artık, çok yalnızdı.
Başka çaresi yoktu. Bu kriz anlarını hiçbir zaman kendisi atlatamıyordu. Birinin onu sakinleştirmesi gerekiyordu. Nefes hiç alamıyordu ve üç dakikadan az süresi vardı bayılmamak için.
Artık bayılma süresini de ezberlemişti.
Sehpadan destek alıp doğruldu. Telefonunu alıp yalpalayarak zar zor terasa çıkıp Yağmur'u aradı. Her an bayılabilirdi. Umuyordu ki Yağmur telefonu çabuk açsın.
Uzun bir süre telefon çaldıktan sonra açıldı ve Yağmur endişeli bir sesle konuşmaya başladı.
"Berva noldu bir sorun mu var bu saat-"
Yağmur'un cümlesini bölen şey Berva'nın tıkanan nefesiydi. Yağmur artık ezberlediği ama uzun süredir duymadığı bu ses karşısında ne yapacağını bilemedi.
"Berva, Berva kriz mi? Tamam bak sakin ol. Her ne düşünüyorsan unut, öyle bir şey yok. Sana inanıyorum Berva senin bir suçun yok. Unut artık kurtuldun ve ben sana inanıyorum. Masum meleğim benim."
Berva'nın kulağında Yağmur'un cümleleri yankılanıyordu. Sana inanıyorum. Sahi o ona inanmazlar diye düşünmüştü değil mi? Kimse ona inanmayacaktı. Zaten onun için bu sözler onu rahatlatıyordu. Bir kişinin bile ona inandığını bilmek onu rahatlatıyordu.
Masum meleğim. Masumdu. Çok masumdu. Suçlu olamayacak kadar küçük ve masumdu.
"Berva, sana inanıyorum. Sana güveniyorum kardeşim. Ben biliyorum suçlu olmadığını yetmez mi? Hadi derin nefes al kardeşim, hadi."
Yağmur artık gözyaşı içinde konuşuyordu. Arkadaşının başına gelenler zordu, çok zordu.
Zor! Berva olsa bu kelimeye gülerdi ya. Zor ne kelime,o her hatırladığında ölüyordu.
Yağmur konuştukça Berva rahatlıyordu ama onu arkasından izleyen Alaz'dan bihaberdi. Alaz onun nefes alamadığını anlamış ama konuştuğu kişinin onu rahatlattığını görüyordu. Kiminle konuştuğunu merak etmişti.
Süsler yere düştüğünden beri uyanıktı ama onun ne yaptığını anlamamıştı. Birini aradığını duyunca arkasından terasa çıkmış, daha yeni anlamıştı nefes alamadığını.
Bu kadar büyük sıkıntısı neydi ki onun? Aşiretin içinde, koskoca ağanın tek kız çocuğu olarak şımartılmış bir kızın ne gibi bir sorunu olabilirdi ki? Abartıyordu diye düşündü. Evet, kesinlikle abartıyordu.
"Şimdi iyi misin kuzum? Ne oldu da yine böyle oldun?"
Berva anlatıp anlatmamakta kararsız kalsa da anlatıp kurtulmak istedi. Zamanında yanında kimse yokken derdini anlatacak kişi bulamıyordu. Şimdi yanında birileri varken anlatmazsa kendine yazık olurdu.
"İyiyim Yağmur iyiyim. Bugün Avzem diye bi kız bi adamın kendini rahatsız ettiğini söyledi de o etkiledi beni. Yağmur?"
"Efendim Kuzum?"
"Ben kendi hesabımı mahşere bıraktım ama o kızı bana söylediği gibi kurtardım."
"Şükürler olsun kuzum. Bir masumun mutluluğu olmak çok güzel bir şey ve sen bunu yaptın. Merak etme, sen mahşere diyorsun ama ben inanıyorum seninki de elbet bir gün çözülür."
"İnşallah Yağmur."
Bu öyle bir İnşallahtı ki içinde binlerce umut varken aynı zamanda yüz binlerce tereddüt vardı. Ama yine de umut her zaman vardı.
"İyi oldun mu?"
"Evet. Hadi sen uyu seni de uyandırdım gece gece."
"O ne demek deli kız. Tabii ki beni uyandıracaksın. Tek sır ortağınım senin. Hadi uyu sen. Ben bilirim sen akşamdan uyumamışsındır. İyi geceler."
"İyi geceler. "
Berva telefonu kapatıp odaya döndü ve koltuğa yattı. Yere düşen şey ile şu an ilgilenemezdi. Zaten ona ait olmayan bir odayla da ilgilesi yoktu.
Şimdi de ciğerlerinin ağrısından uyuyamıyordu.
Alaz arayan kişinin Yağmur olduğunu öğrenmiş ve yerine yatmıştı. Berva o kadar dalmıştı ki onun terasa gelip kendisini izlediğini bile görmemişti. Alaz onun Avzem'den etkilendiğini de duymuştu. Bundan neden bu kadar etkilendiğini anlamamıştı. Krize girecek kadar. Nefessiz kalacak kadar.
Berva yatağa yatar yatmaz Alaz kalktı ve"Niye odada gezip duruyorsun? Uyuyorum. Bir daha beni rahatsız edecek hareketler yapma."dedi. Biliyordu işte nedenini ama bu kızın masum olduğunu kabul etmiyordu. İstemediği bir kızla evlenmişti ve bu kızın da suçu vardı. Ona göre.
Yapma işte vicdansız adam. Gece gece kalkıp da sinirini benden çıkarma diye söylense de içinden artık geç olduğunu biliyordu.
Berva cevap vermeyince Alaz onun canını daha çok yakmak istedi. Nasıl ona cevap vermezdi? Gözlerinin içine bakarak konuştu.
"Ağladın mı sen?"
Dalga geçer gibi bir gülümseme kondurdu dudaklarına.
"Cezanı çekiyorsun ne güzel. Bu evde sana mutluluk haram kadın. Kim bilir ne diye ağlıyorsun ama haketmişsindir sen. Bu hallerin beni mutlu ediyor. Bu acınası ve bitik hallerin."
Alaz bu cümlelerden sonra daha çok şey söyledi ama karşısındaki kadın onu duymuyordu. Berva şimdi ise onun cümlelerine takılmıştı. Haketmişsindir sen.
Hakettim mi?dedi içinden. Ne yaptım da hak ettim? Ben sadece normal bir insanı sever gibi sevdim. Sevdiğin yakın bir akrabayı sever gibi sevdim. Hakettim mi? Kim tacize uğramayı hak eder ki?
Haketmişsindir sen.
Hak ettim mi ben?
Ondan mı bu kadar canım yanıyor?
Alaz kadının cevap vermemesine sinirlendi ama kadının o cümleden sonra artık onu duymadığını da görüyordu. Duymuyordu. Yine neye içerledi bu kadar? Dedi. Yaklaşık yirmi gündür ona yaptığı her şeyi sanki duymuyormuş gibi davranan kadın, bütün yaptıklarına dayanan kadın bir cümleyle mi böylesine yıkılmıştı?
Düşünmedi. Sadece kadının bu bitik hallerini izledi. Mutlu olduğunu düşünüyordu ama o kalbindeki sızıyı bastırmıştı. O ağrıyı Ayda'dan ayrılmasına bağlıyordu.
Ama o kalp masum bir kadının çektiği acıya sızlıyordu.
Peki ne diye böyle sıkışıyordu ki?
......................
Sabah yine her günkü gibi rutin bir şekilde ilerliyordu. Sadece bir fark vardı: Berva artık daha fazla acı çekiyordu dün geceden sonra.
Kahvaltıda bir şey yememiş, sadece tabağıyla oynamıştı. Bu Alaz'ın gözünden kaçmamıştı. Yemek boyu onu izlemiş ama bir şey yemediğini görünce de dünki sözlerinden pişman olmuştu. Acaba bilmeden çok mu ileri gitmişti?
Daha fazla düşünmeyip ne hali varsa görsün deyip şirkete gitmek için ayaklandı.
Onlar işe gittikten sonra kayınvalidesine yorgun olduğunu söyleyip odasına gitmiş ama ders çalışamamıştı. Kötüydü. Güçlüydü. İçten yıkılmış ama dıştan dik duruyordu. Bugün biraz hareketlerinde ağırlık vardı ama hala dışarıya güçlü bir imaj çiziyordu.
Ağlamıştı. Gözleri şişmişti ve kızarmıştı. Gözlerinde öyle bir ağırlık vardı ki ölsem ve bir daha bu gözleri açmasam diye düşünüyordu. Ama buna rağmen hala iyiyim diyordu. Hoş, bir kere aynaya baksa ne denli iyi olduğunu görecekti ama o aynaya bakıp kendiyle yüzleşmek bile istemiyordu.
Bu yedi yıldır her gece ağlıyordu. Bazen hıçkırarak, bazen sesini kimse duymasın diye kendini kasarak, bazen ise sadece bir damla gözyaşı ile ağlıyordu ama ağlıyordu. Bir damla bile olsa ağlıyordu. Ve biliyordu, dışarı akmayan bir damla yaşın ne denli can yaktığını biliyordu.
Kayınvalidesi ondaki bu durgunluğun farkındaydı ama elinden bir şey gelmiyordu. Ona göre istemediği evlilik için bu haldeydi ve ben onları zorla bir araya getiremem diye düşünüyordu. Evet, evliliğin de payı vardı ama o kaderini kabullenmişti. Kabul edemediği geçmişiydi. Kim kabul ederdi ki?
Gelininin odasından çıkıp aşağı inmesiyle Efsun Hanım hemen yanına gitti."Kızım pazar alışverişine gitmem lazım, benimle gelmek ister misin?"
Berva duyduğu cümle ile şaşırdı. Büyük hanım alışverişe gidecekti. Tamam normal giysi alışverişi olsa neyse de bu kadın pazar alışverişinden bahsediyordu."Anne yardımcılar gitmiyor mu alışverişe?"
"Evet kızım yardımcılar gidiyor ama ben de arada bir bi istekleri var mı diye uğruyorum. Bunu Alaz Ağa da yapıyor ama kadınlar ihtiyaçlarını ona söylemeye utanır diye bir de ben soruyorum. Gerçi artık hanımağa sensin bu senin görevin."
"Estağfurullah anne o ne demek. Sen varken ben gidip büyüklük yapmam. Büyük hanım sensin."
"Kızım aksini iddia etmedim. Ben büyük Hanım sen ise hanımağasın. Ama artık senin de öğrenmen gerek bunları. Hanımağa olarak sorumlulukların var."
Berva bir şekilde bu alışverişten kurtulmak istiyordu. Hiç havasında değildi.
"Anne tamam ben sorumluluklarımı yerine getiririm, getiririm ama bugün olmasa."
"Niye kızım hasta mısın? Hastaysan bir doktor çağıralım."
"Yok anne hasta değilim biraz yorgunum sadece."
Efsun Hanım bu kızı insan içine çıkarıp hava almasını sağlamak istiyordu. Bu yüzden bugün onu götürecekti.
"Kızım sen o insanların iyi niyetini görsen yorgunluğun kalmaz. Hele bir de birine bir iyiliğin dokunsun, işte o zaman senden mutlusu olmaz. Kalk bir hava al, insanlarla yüz yüze gel de gözün gönlün açılsın. Bak o zaman nasıl mutlu oluyorsun."
Berva kayınvalidesinin vazgeçmeyeceğini anlayınca el mecbur kabul etti. Hiç içinden gelmiyordu ama onu da kırmak istemiyordu.
"Tamam anne giyinip geliyorum."
Efsun Hanım memnun bir şekilde gülümsedi. Böyle böyle iyileştirecekti gelinini.
"Kızım altınlarını tak ve görünüşü ağır bir şey giy. Ulusoyların gelini ilk defa dışarı çıkıyor millet hanımağa görsün."
Berva kayınvalidesinin sözüne başını sallayıp odasına çıktı. İlk önce elbise dolabını açıp baktı ama burada kayınvalidesinin istediği gibi bir kıyafet yoktu. Gidip kayınvalidesinin düğünden önce özel olarak aldığı ve diktirdiği kıyafetlere baktı. Dolabı açar açmaz gözüne siyah bir kıyafet kesişti. Çok güzeldi. Dümdüz aşağı inen siyah elbisenin üzerinde,yine siyah ama üzerinde sarı işlemeler olan uzun kaftan vardı ama ağır değildi. Hemen gidip giydi ve aynadan kendine baktı. Güzeldi. O değil elbise güzeldi.
Onun güzelliği gözle görülür bir gerçekken uzun süredir çektiği sıkıntılar göz rengine kadar sirayet etmişti. Çukur gözleri ve feri sönmüş yeşil hareleri güzelliğini az da olsa örtmüştü. Uzun zaman sonra aynaya bakmış ve kendine acımıştı.
"Sen güçlüsün Berva, ne bu hallerin? Çabuk toparlan"dedi ve makyaj masasına yöneldi. Pek makyaj yapan biri değildi ama şimdi o şişlikleri kapatmalıydı.
Kusursuz bir göz makyajından sonra dudağına sade bir ruj sürüp makyajını bitirmişti. Yine pek fazla makyaj yapmamıştı. Sadece yorgunluğunu gizleyecek kadar yapmıştı ama korkuyordu ki bir süre sonra makyaj bile kapatamayacaktı.
Kayınvalidesini bekletmemek için seri adımlarla takı çekmecesine doğru yürüdü ve içinden Urfa Akıtması kolye, altın kemer, iki koluna da yetecek kadar bilezik ve başının üstünden takıp kulaklarının yanından dökülen altın toka takmıştı. İki elinin de üç parmağına yüzük takmış ve burnuna da minik bir hızma takmıştı. Seviyordu altını.
Siyah ve düşük topuklu bir ayakkabı giyip çantasını alıp çıkmıştı. Odadaki kasada nakit vardı ama o şifreyi bilmiyordu, bilse bile eşyalara dokunmaya izni yoktu.
Efsun Hanım gelinini görür görmez Maşallah deyip kapıya yürüdü. Tabii ona çok güzel olduğunu söylemeyi de ihmal etmedi. Korumalardan Ekrem bu gün onları götürecekti ama o içten içe ya Orhan ya da Mustafa olsun istiyordu. Onlarla bir kere gitmişti ve alışmıştı en azından.
Efsun Hanım gelinine birkaç deste para verip"Kızım al bunlar yanında bulunsun. Ani bir şekilde çıktığın için yanına para almayı unutmuşsundur. Ben bugün ayrıca Alaz'a sana bir kart çıkarmasını da söylerim. Zaten alışverişte aldıklarımızın ücretini korumalar ödüyor ama yanında bulunsun"dedi.
"Gerek yok anne benim kendi kartım var."
Efsun Hanım bu söze biraz kızmıştı.
"Ne demek benim kartım var kızım? Sen baba evinden getirdiğin kartı mı kullanıyorsun?"
"Hayır anne daha kullanmadım ama ihtiyacım olursa kullanırım. Zaten içinde yüklü miktarda para var."
"Kızım o kartı hemen ya geri ailene veriyorsun ya da çok zor durumda kaldığında kullanmak üzere şimdilik kaldırıyorsun. Sen bir Ulusoy gelinisin ve artık kocanın parasını harcayacaksın, aksi halde insanlar Alaz Ağa bir kadının isteğini karşılayamıyor derler."
Efsun Hanım ilk defa böyle sert konuşuyordu ona karşı ama Berva da hak vermişti. Kocası her ne kadar ona karşı kötü olsa da kocasını insanların karşısında küçük düşürmezdi. Namus ve şeref önemli bir kavramdı. Fakat ailesinin parasını kullanması kötü bir şey değildi. Kartı kabul ederdi ve arada kendi kartını da kullanırdı.
"Kusura bakma anne ben öyle düşünmemiştim. Kullanmamıştım zaten ve zorunda olmadan kullanmam."
Efsun Hanım gelininin gerçekten bunu düşünmeden yaptığını anlayınca sert tavrını bir kenara bıraktı. Gelininin iyi niyeti onu gözünde istediği gelin konumuna ulaştırmıştı. Hatta arasa böyle bir gelin bulamayacağını biliyordu. Tabii zaman ne gösterirdi orası muammaydı.
"Ne kusuru güzel gelinim. Yavaş yavaş öğreneceksin."dedi ve yola döndü. Bir süre sonra pazara gelmişlerdi.
Pazara adım atar atmaz herkes Mardin'in büyük hanımı ve hanımağası'nın etrafına toplanmıştı ama korumalar aradaki mesafeyi koruyordu. Kimse belirli bir mesafeden sonra yaklaşamıyordu onlara. Berva'yı gören herkesin dilinde Maşallah vardı. Maşallah'ı vardı. Çok güzeldi.
Yavaş yavaş pazarın içine doğru yürüdüler ve ilk tezgahta durdular. Bir sebze tezgahıydı. Tezgahtar onları görür görmez kendini dikleştirip"Buyrun hanımım. Bir emriniz var mı?"demişti. Efsun Hanım ise "Estağfurullah, biraz alışveriş yapacağız da ondan önce de hele var mı bir sıkıntınız?"demişti.
"Sizin ve ağamızın sayesinde çok şükür iyiyiz hanımım."
"Allah bozmasın."
"Sağolun hanımım."
Konuşmadan sonra tezgahta bulunan her şeyden birer kilo alıp oradan ayrıldı. Adam her ne kadar para istemese de korumalar ödemeyi yapmıştı.
Efsun Hanım gelinine döndü ve"Kızım, buradaki bütün esnaflar aldığın şeyin ücretini kabul etmezler ama biz yine de onlara ödemeyi yaparız."diye bir açıklamada bulunmuştu. Berva ise kafasını sallamıştı.
Böyle böyle pazarın yarısını dolaşmışlardı. Berva karşıdaki takı tezgahını görünce oraya doğru gitti. Yine takı sevgisi baş göstermişti. Önce kayınvalidesinin yaptığı gibi kadını selamladı. Kadın zaten onu görür görmez selam vermişti. "Buyrun Hanımağam bir emriniz mi var?"
"Estağfurullah o ne demek. Ben takılara bakacağım."
"Buyrun Hanımağam."
"Bir sorununuz, sıkıntınız var mı?"dedi takılara bakarken. Kayınvalidesinin yaptığı gibi yapıyordu.
"İyiyiz Hanımağam. Sayenizde."
"Allah daha iyi etsin."
"Sağolun hanımağam"
Berva kısa süre içinde eline bir sürü takı doldurmuştu ama sonra yanındaki tek paranın kayınvalidesinin verdiği para olduğunu ve onun haricinde beş yüz lirası olduğunu hatırlamıştı. Pazarda kart geçmiyordu. O yüzden elindeki bir kaç takıyı bırakmış ve kendi parasından ödeme yapmıştı. Kadın ne kadar ücret istemese bile ödemişti.
Bu hareket kayınvalidesinin gözünden kaçmamıştı. Hemen bir korumaya işaret verip Berva'nın beğendiği diğer takıları da aldırdı. Allah var kızı gibi seviyordu ve hiç bir şeyi eksik olmasın istiyordu.
Biraz daha ilerledikten sonra karşıdan bir kalabalık göründü. Kalabalığın içindeki kişi uzun boyu, geniş vücudu ve heybetli bedeniyle Alaz Ulusoy'dan başkası değildi. Bu tesadüftü. Efsun Hanım bugün pazara geleceğini bilmiyordu.
Alaz karşısında Berva'yı görünce somurttu. Bu kadının burada ne işi vardı? O buraya insanların bir derdi var mı diye sormaya gelmişti. Tabii bu kadar gelmişken diğer insanları sormasa olmazdı.
İlerlemeye devam etti. Tam Berva'nın karşısında durunca onu baştan aşağı süzdü. Kaşlarını çattı. Bu kız böyle giyinmezdi ki. Tam bir hanımağa gibi olmuştu. Hatta gibisi fazlaydı. Hanımağa olmuştu. İçten içe kendine itiraf etmişti:Güzel olmuştu. Zar zor gözlerini ondan almıştı.
"Efsun Hatun, nereye böyle?"
Efsun Hanım oğlunu böyle dimdik bir şekilde durmasına ve neredeyse yüzlerce kişinin etrafında dolaşmasına gururla bakıyordu. Alaz onun gururuydu. Şükür hiçbir evladı yüzünü yere eğmemişti.
"Esnafımızın bir sıkıntısı var mı diye bakmaya geldik Alaz Ağa'm."
Ne yani buraya esnafı dolaşmak için mi gelmişlerdi?
"Ben sordum yokmuş bi eksik hadi eve dönün siz. Hava sıcak Efsun Hatun."
Kesinlikle kıskanmamıştı. Yoksa neden onları eve göndersin ki?
Efsun Hanım, Alaz'a sert bir bakış attı ama saniyelikti. Sadece onun göreceği şekilde. Bunca insanın içinde ağaya ayar veremezdi ya.
"Ağam bizim daha alacağımız var devam edeceğiz." Uyarıcıydı bakışları. Karışma bize diyordu. Sonu kötü olur diyordu.
"Tamam Efsun Hanım, görün işinizi."
İzin vermişti ama huzursuz olmuştu. Neden böyle hissettiğini bilmiyordu ama sırf bu hisler için bile Berva'ya ağır bir ceza verebilirdi.
Tam yanlarından geçecekti ki yedi yaşlarında bir kız elinde hammavi ile gelip Alaz Ağa'nın önünde durdu. Alaz Ağa kaşlarını çatsa da küçük kıza"Bunu ne yapayım?"diye sordu. Kız ise yumuşak ve sevecen bir sesle "Hanımağam çok güzel. Bunu ona tak daha güzel olsun."dedi. Herkes hayret etti çünkü Alaz Ağa herkesin korktuğu bir adamken küçücük çocuk onunla konuşma cesareti göstermişti.
E bu güne kadar çocuklarla konuştuğunu pek gören olmadığı için bu tepki normaldi ama onun da suçu yoktu. Çocuklara yanıma gelmeyin diyen o değildi.
Tabii şaşkın olan bir diğer kişi ise Berva'ydı. Bu adam ona hammavi mi takacaktı?
Kızın annesi hemen gelip"Kusura bakma ağam bilemedim buraya geleceğini."dedi sesi titreye titreye. Sonra da kızın kolunu tutup götürdü. Alaz kızın gözündeki kırgın bakışlara dayanamadı.
"Küçük!"
Kız arkasını döner dönmez "Niye geri götürdün? Versene."dedi. Kız mutlulukla oraya koşup elindekini Alaz'a verdi ve"Ama şimdi tak."dedi. Alaz ise başını salladı ve Berva'ya doğru bir adım attı. Berva kafasını hayır anlamında sallasa da Alaz onu dinlemedi. Yanına gidip elini saçındaki altın tokaya attı.Tokayı çıkarırken eli saçına sürtünmüştü. Yumuşacıktı.
Neden dışarı çıkarken başına şal atmamıştı ki?
Bir koruma tokayı almak için yanlarına geldi ama o tokayı cebine koydu. Nedenini kendisi de bilmiyordu ama o tokayı korumaya vermek istememişti.
Elindeki şalı düzeltti. Daha sonra şalı Berva'nın saçına örtüp bir ucunu büktü ve kafasının üzerinden bir tur çevirdi. Şalı düzeltmek için biraz yaklaşınca kadının kokusu genzine doldu. Çıkaramadı kokuyu. Ne kokuyordu?
Tam düzeltip bir tur daha çevirirken göz göze geldiler. Alaz ilk defa bu yeşil gözlere bu kadar yakından bakıyordu. Berva da öyle. O da ilk defa korkusuzca ve bu kadar yakından bakıyordu. Etraftakiler onları izleyince sanki kırk yıllık sevdalı sandı. Öyle bakıyorlardı.
Alaz o yeşil harelerin büyüsüne kapılmadan hemen şalı düzeltip ondan uzaklaştı. Böyle daha güzel olmuştu. Şal da siyah olduğundan elbisesiyle de uyumlu olmuştu.
Berva da gözlerini koyu siyah, adeta sonsuz derinlikte bir kuyu gibi olan gözlerden çektikten sonra o da geriye doğru bir adım attı ve artık kafasında tek bir şey vardı: tokası.
O andan sonra her ikisi de ters istikamete doğru yürüdüler ama daha çok uzaklaşmadan Berva karşıdan gelen bir adamın bakışı ile durdu. Rahatsız olmuştu.
Efsun Hanım ne olduğunu sorunca sorun olmadığını söyleyip yürümeye devam etti ama o adam karşısında durdu.
"Oo hanımağam, Alaz Ağa yok mu?"
Berva daha cevap veremden Efsun Hanım ona gereken cevabı vermişti ama Alaz duymuş ve seri adımlarla oraya doğru yürümüştü.
"İşine bakasın oğlum. Senin bir sorunun varsa muhattabın Alaz Ağa'ndır, biz değiliz."
Ağan diyerek göz dağı veriyordu çünkü bu adamın Ulusoylardan haz etmediğini biliyordu.
Alaz sese doğru geldiği zaman gördüğü kişi Adil Reşat Bozdağ'dan başkası değildi. Hiç sevmezdi onu. Hayır babası da çok iyi adamdır ama o Adil'i hiç sevememişti.
"Buradayım Bozdağ, Hayırdır?"
"Bir şey yok ağam. Hanımağam buradaydı da onu tek görmek beni üzdü. Mazallah bir şey falan olur."
Sesinde tehdit eden bir tını yoktu çünkü biliyordu, eğer olsaydı Alaz o tehditi ona monta ederdi.
"Olmaz olmaz Reşat, sen merak etme."
"Reşat Ağa, ağam."
"Sen ne zaman ağa oldun Adil? Bildiğim kadarıyla senin bir abin var ve ben daha babanın ağalığı devrettiğine dair bir haber almadım. Devretmesin de. Babanı severim, en azından karşımızda adamlarla muhattap oluyoruz."
Gafar Bozdağ, Reşat'ın tam tersi bir adamdı. Adamdır. Onun merhameti, büyüklüğü dillere destandır.
"Daha olmadım ama olacağım ağam. Babam yakın zamanda ağalığı devrettiği haberini verir zaten. "
"O gün görüşelim Adil Reşat Bozdağ"dedi ve bu çık git buradan anlamına geliyordu. Adil de öyle yaptı zaten.
Alaz yine kendi yoluna, Berva kendi yoluna gitmişti.
Eve geldiklerinde ikisi de çok yorulmuştu. Aldıklarını ihtiyaç sahiplerine vermişlerdi. Bir şey hariç: Berva'nın takıları.
Efsun Hanım, Berva'nın eline bir poşet koydu. Berva şaşkınlıkla"Bu ne anne?"dedi.
"Bugün beğendiğin takılar. Neden almadın? Bak kızım sen bu ailenin geliniysen bu ailenin parasını kullanacaksın. Bir daha görürsem bu kadar sakin kalmam haberin olsun. Kocanın parası senin paran kızım."
Berva mahçup hissetti. Poşeti eline alıp "Peki anne. "dedi ve ikisi de konaktan içeri girdi.
Berva içeri girince tanımadığı insanlar görmeyi beklemiyordu. Onları tanımıyordu ama kayınvalidesinin gözünü açıp kapatmasıyla rahatlayıp adım atmaya devam etti.
"Hepiniz hoşgelmişsiniz hanımlar."
"Hoşgeldiniz."
Kadınlar hep bir ağızdan hoşbuldum deyince Efsun Hanım hepsini tek tek tanıttı ve o tanıtırken Berva büyüklerinin elini öptü. Zaten tek bir kişi gençti aralarında. O da Berva'dan iki, üç yaş büyük olmalıydı.
Berva ona da sarılırken kızın biraz fazla itici durduğunu fark etti ama yine de tepki vermedi. Daha tanımıyordu ne de olsa.
"Efsun, Maşallah gelinin pek de güzelmiş. Düğünde de öyleydi ama böyle daha bi güzel daha bi duru olmuş."
Konuşan az önceki ismi Melek olan kızın annesi Müzeyyen Hanım'dı. Müzeyyen Hanım Efsun Hanım'ın öz kardeşiydi.
Berva teşekkür ettiğinde herkes aynı şeyi söylüyordu. Efsun Hanım'ın iki kız kardeşi ve iki de yengesi gelmişti. Hepsi de Maşallah birbirinden iyi insanlardı.
Çay, kahve ,yemek, atıştırmalık derken akşam olmuş ve misafirler gitmişti. Melek annesinden izin alıp birkaç haftalığına teyzesinde kalacak, daha sonra da iş için başka memlekete gidecekti.
Müzeyyen Hanım her ne kadar izin vermek istemese de kızının artık uzun süreler gelmeyeceğini bildiği için izin vermişti ama bu izin sadece bir haftalıktı. Efsun Hanım ise onun burada kalmasını istemiyordu. Gelini ve oğluna mukayyet olmalıydı.
Akşam olup evin erkekleri tek tek eve geldiği zaman bir tek Alaz Ağa kalmıştı gelmeyen.
"Kızım kocanı bi ara bak yemeğe gelecek mi gelmeyecek mi?"
Berva tamam deyip yerinden kalktı ama ne diyeceğini bir türlü kestiremiyordu. Arasa acaba kızar mıydı?
"Teyze dur ben arayayım."
Berva ikilemde kalmış gibi Efsun Hanım'a bakınca Efsun Hanım ona gidip kocasını aramasını söyledi.
"Kızım, o kocasını arasın belki bir isteyeceği vardır, bir diyeceği vardır. Belki kocasının sesini özlemiştir."
Melek bozulduğunu belli ederken Berva'ya kötü bakışlar atmayı eksik etmiyordu. Berva ise bu bakışların farkında ve nedenini de tahmin ediyordu. Akıllı kadının hali bir başka oluyordu.
Ama Efsun Hanım'ın söyledikleri de utanmasına sebep olmuştu.
Berva tam telefonunu almaya gidiyordu ki açılan kapıdan Alaz Ulusoy'un girdiğini gördü. Yaz ayında avluda yemek yedikleri için hemen de fark etmişti. Alaz Ağa'nın ise gözü bir kere bile ona değmemişti.
Alaz gelir gelmez Melek onun boynuna atlayınca Alaz onu kendinden uzaklaştırıp geri çekti. İşte o zaman bakmıştı Berva'nın suratına. Ne görmeyi beklediğini bilmiyordu ama yüzündeki iğrenme ifadesini beklemediği belliydi. Kıskanmasını mı beklemişti?
Berva tekrar sofrada yerine oturunca Alaz Ağa da her zamanki gibi onun yanına oturmuştu. Melek de onun yerini bildiği için diğer tarafındaki sandalyeye oturmuştu.
Bu evdeki herkes kızın niyetini anlamıştı ama Berva'nın anlamadığını düşündükleri için kimse ses etmiyordu.
1 HAFTA SONRA
Aradan bir hafta geçmişti ve Melek'in burada son iki günü kalmıştı. Berva artık çok şükür gidiyor diyordu. İllallah etmişti ondan.
"Berva kızım, Alaz Ağa'nın kıyafetleri kuru temizlemeden geldi de, bir tanesi pek güzel ütülenmemiş. Bizim ütülememizi de istemiyor. Odaya bir baksan da kirli kıyafet varsa hepsini birden gönderelim bununla beraber."
"Tamam Ayşe teyze hemen bakıyorum."
Bakacaktı ama dokunamayacaktı. E Alaz Ağa da kirli giyerdi. Sonuçta bu onun kendi seçimiydi.
"Başka kirli yok Ayşe teyze."
"O zaman bu kalsın bir dahaki sefere yıkarız."
"Ayşe Hanım, bırak gerek yok ben ütülerim."
Avludaki herkesin gözleri bir bir ona kayarken utanmadan cümlelerine devam ediyordu.
"Size izin vermiyor olabilir ama bana verir."
Evet. Yeterdi artık. Berva'ya gına gelmişti. Gömleğini ütülemesinde sorun yoktu ama bu kız konuşurken sürekli ona bakıp bir şeyler ima ediyordu.
"Melekciğim, sen o güzel ellerini yorma. Eşi olarak ben ütülerim Alaz Ağa'nın gömleğini. Sen hiç böyle şeyleri kendine dert etme. Mazallah ütü falan bir yerlerine yapışır. Mesela suratın falan yanar, biz bunu hiç istemeyiz. Sonuçta yabancısın, misafirsin ve iki gün sonra gidiyorsun. Seni buradan sakat göndermek istemem."
Melek günlerdir yaptığı şeylere bir karşılık alamadığı için bu cevaba şoke olmuştu. Ayşe Hanım ile Efsun Hanım ise bıyık altından gülme derdindelerdi. Efsun Hanım gün geçtikçe biraz daha gurur duyuyordu gelini ile.
Ayşe takım elbiseyi ona uzatınca tutup tutmamakta kararsız kaldı ama sonra eline alıp odaya gitti. Onu Alaz Ağa'nın görmeyeceği bir yere saklayıp herkes içeri girdikten sonra yakmıştı. Kendisi demişti değil mi? Berva da yakardı.
1 HAFTA SONRA
18 Haziran 2022
Aradan bir hafta geçmişti. Günler artık eski seyrinde gitmiyordu. Melek hâlâ gitmemiş çünkü geçen haftaya gideceği bilet iptal olmuştu! Bir de üzerine çalıştığı yerden izin almıştı.
Alaz'a yakın davranması kimsenin gözünden kaçmamıştı ama asıl herkesi memnun eden şey Berva'nın onun söylediği hiçbir şeyin altında kalmamasıydı.
Alaz ise Berva'nın bu tavırlarından sinir olması gerekirken keyif bile aldığını söyleyebilirdi. Zira en son çalışma odasına gelip sana masaj yapayım mı diye soran Melek'e, daha Alaz cevap vermeden Berva "O masaj sevmez ama benim bugün sırtım çok fena tutulmuş. Zaten sabahtan beri oturuyorsun. Çok masaj yapmak istiyorsan bana yap."demişti. Alaz buna gülse mi sinirlense mi bilemediği için, bir tepki vermemişti.
Ve Berva bir buçuk saat boyunca masaj yaptırmıştı.
Bugün Berva'nın sınavı vardı. Erkenden kalkıp normal bir pantolon ve hava çok sıcak olduğu için tişört giydi. Yanına alacağı her şeyi dün geceden hazırlamıştı ve Yağmur ile konuşup heyecanını paylaşmıştı.
Evdeki kimse onun sınava gireceğini bilmediği için başka bir bahane bulup evden çıkmalıydı. Kadir Ağa ve evin erkekleri şansa bu sabah erkenden çıkmıştı. Alaz Ağa'ya söylemiş ve ondan duyduğu sert sözlerden sonra bir daha ona sormamıştı. O sınavım var deyince Alaz ne demişti: Bundan banane.
O zaman Berva da giderken ona söylemezdi. Hemen kayınvalidesinin yanına gitti ve "Anne arkadaşım beraber alışveriş yapmak için beni çağırdı da, gidebilir miyim?"diye sordu.
Efsun Hanım gelinine bakınca bu eve geleli ilk defa bu kadar heyecanlı olduğunu gördü. Belki arkadaşı ona iyi gelir diye sorun etmedi.
"Tamam kızım git ama sen hanımağasın. Üzerine biraz ağır bir şey mi giysen?"
"Merak etme anne arabadan inip bir mağazaya gireceğim ve başka mağazaya girmeyeceğim. Dışarda gezmeyeceğim. Kimse beni böyle görmez."dedi. Yalan söylediği için kendini çok mahçup hissediyordu ama buna mecburdu.
"Tamam kızım."
"Ay ben de geleceğim." Berva daha bir şey demeden Efsun Hanım araya girip"Kızım sen dur, seninle işimiz var bugün. Berva kızım, sen de çabuk git çabuk gel hadi kızım."
Berva bu sözü duyar duymaz hemen araçlardan birine bindi ve bütün ısrarlara rağmen şoför ve koruma istememişti. Tabii bunu gören Orhan onu takip etmişti.
Alaz'ın milyon tane düşmanı varken onu yalnız bırakamazdı.
Berva sınava gireceği okula gelince giriş belgesini gösterip içeri girdi. Orhan şaşırmıştı. Okulda ne işi vardı? Orhan her şeyi öğrenmeden Alaz'a bir şey söylemek istemediği için onu aramadı.
Bir yandan da Alaz şirketteki işleri bitirip eve gelmişti. Bir aşiret toplantısı vardı ve üzerini değiştirmeye gelmişti. Eve gelince Avluda oturan annesini gördü ve baş selamı verip yukarı çıktı. Odaya girince Berva'yı görmemek onda hiçbir tepkiye sebep olmamıştı; çünkü o kadının nerede olduğu umrunda bile değildi.
Giyinip aşağı inince gözleriyle Orhan'ı aradı ama Efsun Hanım onun Berva'yı aradığını düşünüp"Karın arkadaşı ile alışverişe gitti Alaz Ağa."dedi. Alaz ona sormamasına sinirlenmişti. Ne adam ama, sorunca banane der, sormayınca neden bana sormadın der.
Hemen adamların yanına gidip"Kim gitti onunla."dedi. Nihayet artık "O"diyordu Berva'ya.
Adamlar kimi kastettiğini biliyordu. Birisi hemen gelip" Hanımağam yanında koruma da şoför de istemedi ağam. Ama Orhan abi onun peşinden gitti."dedi. Orhan ondan küçüktü ama onun, Alaz'ın sağ kolu olduğunu bildiği için adı ile seslenmemişti.
Alaz tam konaktan çıkıyordu ki Melek gelip onu durdurmuştu. "Alaz kimi arıyorsun. Berva'nın yanına mı gidiyorsun yoksa?"
Alaz sıkkın bir nefes vermişti. "Senin anlamayacağın bir yere gidiyorum Melek."
Melek onu tersleyen adamı takmayıp konuşmaya devam etti.
"Eğer Berva'nın yanına gidiyorsan bence vazgeç çünkü o arkadaşıyla gezmeye gitti. Telefonda konuştuklarını duydum seni çok özledim, bir ara buluşalım gibi şeyler söylüyorlardı. Karşı tarafın sesini duymadım bu yüzden kız mı erkek mi bilmiyorum ama sesi erkek sesi gibi geliyordu. Yani diyorum ki onları meşgul etme çok özlemişler birbirini. Hasret gidereceklermiş."
Alaz duyduklarından sonra kararan gözüyle hiçbir şey görmüyordu. Sinirle konaktan çıktığı gibi Orhan'ı aradı. Orhan ise onun aradığını görünce mecburen açtı.
"Efendim Alaz."
"Nerdesiniz?" Berva ile olduğunu bildiğini belli etmişti. Sesini zorla kontrol altında tutuyordu.
".......... Okulunda."
"Ne yapıyorsunuz orada?"
Alaz merak etti. Annesine alışverişe gidiyorum deyip okula gitmişti ve üstelik cinsiyeti belli olmayan bir arkadaşıyla hasret gidermeye gelmişti. Umuyordu ki erkek olmasındı.
Bu günün sınav günü olduğunu bile unutmuştu.
"Kendini ona gösterme. Geliyorum."deyip telefonu kapattı. Toplantı falan umrunda değildi. Hemen okula doğru sürdü arabayı.
Berva'nın sınavı bitince tek isteği kimseye görünmeden tekrar evine gitmekti ama tam okuldan çıkıyordu ki başı döndü. Orhan bunu gördü ve tam bir adım atacaktı ki Berva dengesini sağladı. Alaz kendini ona gösterme dediği için yanına da gidemedi.
Berva kahvaltı yapmadığı için midesi bulanmış ve başı dönmüştü. Hemen kantine doğru gidip kendine bir bardak çay ve tost almıştı. Orhan onun içeri girdiğini görünce ona görünmeden o da kantinin bir yerinde durmuştu.
Berva yemeğini yerken karşıdan ona seslenen kişi ile kafasını kaldırdı. Gördüğü kişi Deniz'den başkası değildi. Gözlerini devirmeden edemedi.
Bu adam ondan vazgeçmiyordu.
"Berva, sende mi sınava bu okulda girdin?"dedi ve izin istemeden karşısına oturdu. Orhan daha çok şaşırdı. Şimdi Alaz gelse onları böyle görse kıyamet koparırdı.
"Evet." Berva kısa kesmek istiyordu.
"E, neler yapıyorsun son zamanlarda?"
Bu adamın derdini biliyordu ama ona evli olduğunu söylememiş miydi. Hatırlamıyordu.
Yüzüğünü kaldırıp ona gösterdi. Zaten bu düğüne çok kişi gelmişti ve Berva kimin gelip kimin gelmediğini bilmiyordu.
"Evli bir insan ne yaparsa onu yapıyorum Deniz."
Tam o anlarda Alaz Ulusoy okula giriş yapmış ve Orhan'ı görmediği için onu aramıştı. Orhan durumu nasıl açıklayacağını bilmediği için dışarı çıkmış ve onun yanına gitmişti.
"Nerede?"
Orhan ne diyeceğini bilmiyordu. Onu kantinden uzak tutmalıydı
"Yenge başı dönünce bir şeyler yemek için kantine gitti abi."
"Tamam, sen bekle ben geliyorum."deyip hızla girişe doğru yürüdü . Öyle hızlıydı ki arkasında onu durdurmaya çalışan Orhan'ın sözlerini bile duymuyordu.
Kantine gelir gelmez onları öyle görünce sinirleri katlanarak artmıştı. Tam yanlarına gidecekti ki vazgeçti. Çıkışa doğru yürüdü ve Orhan'ın yanına gelip"Orhan sen onu boşver. Çocuk değil koruma istemiyorsa kimse zorla onu korumaz. Yürü ben aşiret toplantısındayken sen bak bakalım o Emrah itini saklayabilecek aşiretler kimmiş ."
Orhan donmuş bir şekilde Alaz'a bakıyordu ama onu ikiletmedi. Zira ne kadar öfkeli olduğu gözlerinden okunuyordu.
Berva yemeğini yer yemez müsade isteyip oradan ayrıldı ve eve geldi. Direkt odasına çıkıp üzerini değiştirdi. Yorulduğu için dinleneceğini söyleyip yemek vaktine kadar odasında kaldı.
Aşağıya inip akşam yemeği için hazırlıklara yardım etti. Konağın kapısı açılınca yönünü oraya çevirdi ve gelen kişiyi görünce şaşırdı. Alaz hiçbir gün bu saatte eve gelmezdi ki.
Alaz onun pencereden mutfakta olduğunu görmüş ve direkt oraya gitmişti. Ayşe Hanım ve Sevgi'yi mutfaktan çıkartıp Berva'ya döndü"Yürü bir yere gidiyoruz."
"Nereye gidiyoruz? Gelmiyorum ben."
Alaz bu cevaptan sonra kolunu zorla tutup onu mutfaktan çıkardı. Berva kimse onları duymasın diye bağıramıyordu da .Sadece kısık sesle"Bırak. Bırak ya n'apıyorsun? Bıraksana."diyordu.
Efsun Hanım oğlunu ve gelinini öyle görünce"Alaz Ağa bıraksana kızın kolunu."demişti ama Alaz hemen ona dönüp"Efsun Hanım biz bu gece çiftlik evinde kalıyoruz"deyip Berva'yı arabaya bindirdi. Efsun Hanım duyduğu bu cümle ile mutlu olmuştu.
Berva arabaya biner binmez artık bir kurtuluşu olmadığını anlamış ve yönünü pencereye çevirip konuşmamıştı. Alaz'ın sinirli soluklarını duyuyordu.
Çiftlik evine değil de başka bir yola girdiklerini görünce korksa da bir şey diyemedi. Burada ona bir şey yapmazdı değil mi?
Yine titremeye başladığının farkında değildi. Geldikleri alanı görünce ise korkusu katlanarak artmıştı.
Bomboş, ağaçlarla çevrili bir alandı. Issız, soğuk ve mide bulandırıcı.
"Üşüyorum bırak beni anneme gideceğim. Midem bulanıyor senin yanında kalamam. Bırak beni annemi istiyorum."
Issız, soğuk ve mide bulandırıcı.
İşin kötü tarafı da onları takip eden korumalar uzakta arabalarını durdurmuştu.
Alaz onun donuk bakışlarını fark edemeyecek kadar sinirliydi. Arabadan inip hızla onu da indirip yere savurdu. Berva yere düşmesiyle kaybettiği hisleri geri kazandı ama acı çektiğine dair tek bir belirti bile göstermedi. Ah bile dememişti!
"Kalk, kalk ayağı!" Alaz onu kolundan tutup tekrar ayağı kaldırırken Berva bir ruhtan farksızdı. Alaz ise sinirden titreyen bedenini ve onu tutunca irkildiğini fark etmemişti.
"Söyle, kiminle buluştun bugün?"
Berva zar zor topladığı gücüyle kolunu ondan çekti ama bu sefer Alaz ona izin vermişti. Yoksa bu halde kurtaramazdı.
"Kiminle buluşmuşum? Sözlerine dikkat et benim tepemin tasını attırma. Ağa eline koluna mukayyet ol. Ben sana ait olan bir şeye bile dokunmazken sen nasıl bana dokunursun? Bir daha beni itmek gibi bir hata da yapma."demişti.
Korkuyordu ama belli etmek istemiyordu. Acaba üşüyorum dese onu bırakır mıydı? Üşüyorum deyince bırakırdı belki.
Alaz duyduğu cümle ile sinirle güldü ve "Bugün Efsun Hanım'a arkadaşınla buluşacağını söylemişsin."dedi.
"Evet."
"Nereye gittin?" "Okula."
İşte Berva'nın bu sözü ile adeta çıldırmıştı.
"Kadın beni delirtecek misin? Ne diye yalan söylüyorsun?"
"Çünkü okula gideceğimi söylesem izin vermezdi."
"Ne diye okula gittin."
"Sına-"
"Bahane anlatma bana. Kiminle konuştun okulda?Kim vardı yanında?"
"Hiç kimse."
"İyi düşün kadın. Yalana tahammülüm yok."
Bu sözden sonra Berva düşündü ve Deniz'in onun yanına geldiğini hatırladı.
"Deniz."
"Başka."
Deniz'in bir erkek olabileceğini düşünmemişti.
"Başka kimseyle konuşmadım."
"Öyle mi? Gel o zaman."
Alaz kolundan tuttuğu gibi zorla onu toprak alana getirirken, Berva'nın direnmeye gücü yoktu. Alaz Ağa durup ilk birkaç saniye bir şey demeyince korkusu arttı. Ama Alaz Ağa titrediğini fark ettiği için durmuştu.
Berva ise bir umut tekrar kurtulur diye" Üşüyorum bırak beni. Üşüyorum bırak."dedi. Canı acımıştı söylerken. Hem de çok acımıştı.
"Dokunma bana ne olur?"
Alaz onu bırakınca Berva gözlerini açıp kendine gelmeye çalıştı. Zayıf olmanın vakti değildi. O güçlüydü.
Yerdeki kazma ve küreği görünce en kötü ihtimal ölürüm diye düşünüp" Ne bunlar, ne için yani?"diye sordu.
Alaz ise gram merhamet etmeden" Al bunları, yarım saat içinde kendine bir mezar kaz. Eğer düşündüğüm şeyi yaptıysan yarına sağ çıkmayacak, kendi kazdığın mezarda çürüyeceksin."
"Eğer yapmadıysam..." Berva konuşmasına müsaade etmeden sorusunu sormuştu ama Alaz Ağa buna ne cevap vereceğini bilmiyordu.
"Yapmadıysan o zaman konuşuruz. Şimdi kazmaya başla."
Berva eline aldığı kazma ile toprağı kazmaya başladı. Hayır, hayır en fazla ölürüm derken bunu düşünmemişti.
Korkuyordu, susuyordu ama bir gün yalnızca o konuşacaktı. Şimdi ağlamak istese ağlayamaz, sesini kimseye duyuramazdı.
Üzülüyordu, kalbi ağrıyordu ama ne yapacağını bilmiyordu. Her kazdığında kalbini parçalarken, üzerine toprak attığında acısı geçecek miydi?
Neden kimse onun acılarını görmüyordu? Yağmur bile bir yere kadar biliyordu ve o artık yorulmuştu.
Yirmi dakikanın sonunda kazdığı yerin yeterli olduğuna kanaat getirmiş olacak ki olduğu yere çöktü. Alaz Ağa ise yaptıklarını öylece izliyordu. Neden ağlamıyordu?
Derken semada yükselen çığlık sesi ile irkildi. Öyle bir çığlıktı ki Alaz Ağa ilk defa kalbinin acıdığını hissetti. Ağlamıyordu, feryat ediyordu. Ağlamıyordu, çırpınıyordu. Ağlamıyordu, ölüyordu.
"İsyan etmiyorum ama neden ben? Neden neden?"
Alaz donmuş bir şekilde ona bakıyordu. Deminden beri beklediği bu değil miydi?
Hayır, hayır kesinlikle bu değildi. Gözyaşı yoktu, ölüm vardı. Ağlamak yoktu, yıkım vardı. Felaket değil kıyamet vardı.
Beklediği bu değildi. Ağlardı, ağlardı korktuğu için. Yalvarırdı belki de ama bu değildi.
Alaz hemen ona doğru büyük adımlarla yürümeye başladı. Korumalar gelen çığlık sesiyle koşup gördükleri ile dehşete düşmüşlerdi.
Ağaları gelinağaya mezar kazdırmıştı.
Alaz ona yaklaşınca tam kolundan tutup kaldırıyordu ki Berva tekrar konuşmaya başladı.
"Allah'ım, benim suçum ne ki? Yemin ederim isyan etmiyorum ama en azından suçum ne bileyim. O bana haketmişsindir dedi. Peki suçum neydi de ben hak ettim? Allah'ım, ahım mahşere kalsın ama bu derdi biri benimle paylaşsın. Biri bilsin derdimi ki, bu yükle de yaşansın. Bana bunu yapan, yaptığının azabı ile yaşlansın. Öyle bir eceli olsun ki, benim ahımmış anlasın."
Alaz duydularıyla ürperdi. Ne diyordu bu? Ne yapmışlardı ona bu kadar beddu edecek?
Sanki onun az önce yaptıkları azmış gibi...
Berva'nın aniden ayaklanması ile eski konumuna geri döndü Alaz Ağa.
"Hadi, bitir artık yeter. Yapmış mıyımyapmamış mıyım düşündüğün şeyi, öğrenelim. Hadi söyle şimdi ne yapıyoruz? Kendimi zincirlememi ister misin? Ya da ne bileyim bunu beğenmediysen başka bir mezar da kazabilirim. Ya da dur sen elini benim kanımla kirletme ben kendimi öldüreyim. Söyle hadi, söyle de gireyim bu mezara. Yapmış mıyım ağa?" Sessiz konuşması Alaz Ağa'ya çığlık gibi geliyordu.
Az önceki çığlığı mı yoksa şimdiki sessizliği mi daha zordu, bilemedi?
"Şimdi söyle, bana doğru cevabı verirsen hemen seni buradan götürürüm. İstersen seni azad ederim. Ama soruma doğru cevap ver. Başka kimseyle buluştun mu okulda?"
Berva yapabildiği en yapmacık şekilde gülümsedi.
"Ben zaten esir değilim ki ağa, ne diye beni azad edeceksin? İstemezsem bir dakika daha durmam yanında. Bir kelimeme bakar seni boşamak. Ama hayır, kaç sefer söyleyeceğim bilmiyorum ama kimseyle buluşmadım. Deniz ile de rastgele karşılaştık.
"Telefonun Nerede?"
"Evde."
"Yürü o halde gidiyoruz."
"Ne o, ölmüyor muyum?"
"Hayır, ben varken ölmene müsaade etmem. Uslu durursan eğer."
"Beni sen öldürüyorsun."demek istedi ama demedi. Berva hiçbir şey demedi. Araca binip bu seferki gidecekleri yeri beklemeye başladı.
Çiftliğe gelmişlerdi ama Berva daha önce bu depoyu gördüğünü hatırlamıyordu. İyi kamufle etmişlerdi.
Kapıyı açınca içerde eli kolu bağlı ve dayak yemekten bayılmış bir adet Deniz görmeyi beklemiyordu.
"Bu kim?"dedi. Artık biraz daha sakin konuşuyordu. Berva'nın cevap veremediğini görünce onu kolundan tutup tekrar çiftlik evinin salonuna getirmişti.
Güya başka biriyle görüşmemişti
"Hani bir tek Deniz ile konuşmuştun. Utanmıyor musun elin adamı ile kantinde oturup sohbet ederken? Bu kim ulan? Ulan zor tutuyorum kendimi. Konuşsana. Bana Ayda konağa geldi diye nutuk çeken, millet bana söz söyler diyen kadın, ona söylenecek sözleri umursamadan elin adamıyla oturmuş sohbet ediyor. Bana istersen Ayda ile konuş ama bunu ulu orta yapma diyen kadın, herkesin içinde elin adamıyla oturuyor. Bu mu ulan senin adını düşünen halin? Kim ulan o adam? Yoksa sevdiği-"
Berva bu cümlenin devamını dinleyemezdi. Zaten şimdiye kadar susması Deniz'in o berbat durumu içindi.
"Ağa! Ağzından çıkanı kulağın duysun .Beni sakın başka kadınlarla bir tutma."
BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ?
BEĞENMEYİ VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN
Emeğinin karşılığını veren herkes emeğinin karşılığını fazlasıyla alsın İnşallah 💚 🤎
|
0% |