Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@aycakayca1

7. Bölüm ile geldim.

Buraya bir emoji alabilir miyim?

O ZAMAN BAŞLAYALIM

 

Alaz Ulusoy onun neden geldiğini anlamamıştı ama yüzündeki ifadeden ve ter içinde kalmış suratından bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Arabadan inmedi. İnat etti ama inmedi. Bu inat ona çok pahalıya mal olacaktı.

 

On beş saniye kala Berva hızla koşup onun olduğu tarafın kapısını açmış ve kolundan tutup onu çekmişti ama Alaz Ağa hâlâ inat ediyordu.

 

Bu kadın buraya kadar geldiyse önemli bir şey vardır diye de mi düşünmüyordu? Üstelik nasıl bir hızda ve ne kadar uzun süre korna çaldığını görmesine rağmen...

 

On saniye kala Berva"Emrah Şener."demiş ve Alaz'ın kaşları çatılmıştı."İn hadi."demişti ama Alaz Ağa emir almayı sevmiyordu. İnmedi.

 

Zamanı olsa burada ona iki tane çakıp dövebilirdi ama işte durumlar karışıktı.

 

"Bomba var, hadi."demesi ile Alaz bir an afallamıştı.

 

Beş saniye kala Berva kolundan tutup onu araçtan çıkarmış ve ikisi beraber en uzak noktaya doğru koşmuşlardı. Berva koşarken aynı zamanda aracı kontrol ediyordu. Hâlâ orada bir bomba olduğundan emin değildi.

 

Yirmi saniye dolduğunda Berva hâlâ araca bakıyordu. O saniyeler dolduğunda araç büyük bir gürültü ile patladı. Bombadan uzaklaşmıardı ama sarsıntının etkisi ile Berva yere düşecek gibi olmuştu. Sanki hayatının her snında bomba ile yaşamış gibi dik duran Alaz Ağa ise düşmesin diye onu karnından tutup sırtını göğsüne yaslamıştı.

Dengesini sağlamasına yardımcı olup onu bırakmıştı. Bu mesafeden bile kadının kokusunu alıyordu.

 

Berva'nın da aracı diğeri gibi alev almıştı.

 

Boş, toprak alanda yanan iki araca bakıyordu. Beş saniye kala onu arabadan çıkarmayı başaramasaydı Alaz Ağa ölecekti.

 

O, korkulu gözlerle hâlâ Alaz'ın oturduğu tarafa bakıyordu. Donmuştu ve gözlerini oradan ayırmıyordu. Bir süre sonra Orhan ve diğer korumalar ile birlikte polis, itfaiye ve ambulans ekipleri olay yerine gelmişti ama çok geçti. Bomba çoktan patlamıştı ve Berva hâlâ onun oturduğu noktaya bakıyordu.

 

Alaz az önce ne yaşadığını sorguluyordu. Birden aracı durdurmuş, kapıyı açmış, bomba var diye bağırmış, onu kolundan tutup dışarı çıkarmış-tabi Alaz'ın izniyle-ve koşmaya başlamışlardı. Neler olmuştu öyle?

 

İlk önce karşısında cayır cayır yanan iki araca baktı. Sonra kafasını hafif çevirip onlara doğru gelen insanlara.

Kafasını bu sefer yanında duran kadına çevirip onun donuk bir vaziyette hâlâ yanan araca baktığını gördü.

 

Berva yanan aracın içinde Alaz'ın olduğunu düşünüyordu. Onu kurtaramadığını ve gözlerinin karşısında cayır cayır yandığını düşünüyordu. O böyle anlarda ilk önce soğukkanlı olup daha sonra şoka giren insanlardandı.

 

Alaz onu kolundan tutup sarstı ama Berva hâlâ aynı yere bakmaya devam ediyordu. O sırada Orhan ve diğer korumalar da gelmişti. Orhan hariç diğerleri belli bir mesafeden sonra yaklaşamıyordu.

 

"Hey, kendine gel."

 

"Abi nesi var?" Korumalar burada olduğu için mesafeli davranıyordu.

 

"Ne bileyim oğlum, şoka girdi herhalde."

 

"Yenge,yenge."

 

"Benim yüzümden. Benim yüzümden. Yetişemedim, yanıyor."

 

Orhan ve Alaz birbirine endişeli bakışlar atıyordu. Delirmiş olamazdı değil mi?

 

"Yenge hiçbir şey senin yüzünden değil. Bak bana, o burada. Hiçbir şey olmadı. Kurtardın onu."

 

Berva zar zor kafasını çevirip Alaz'a baktı. Ama nasıl olurdu, o az önce arabada değil miydi?

 

Az önce yaşadıkları bir bir hafızasında yerine yerleşirken onun iyi olduğunu ve kurtulduğunu anladı. Bir anlık sevinçle kollarını kaldırıp ona sarılmak istedi ama yapamadı. Sadece bir elini kolunun üstüne koyup"İyi misin?"diye sordu ama sonra bu adamın onun bir şeyine karışmasını sevmediğini hatırladı. Hemen elini çekti kolundan.

 

"Özür dilerim. Bir anda oldu." Diye fısıldadı.

 

"Ben iyiyim. Sen.........sen iyi misin?"

 

"Yenge iyi misin?"

 

Orhan da en az Alaz kadar endişelenmişti. Sevmişti Berva'yı.

 

"İyiyim, iyiyim sorun yok."

 

"Orhan polisleri bir şekilde ikna et. Ne diye çağırdıysan şimdi ise bir bahane bulup gönderiyorsun. İtfaiyeyi de yangını söndürdükten sonra gönder. Ambulans kalsın."

 

"Tamam abi. Hemen."

 

Orhan ekipleri geri göndermek için onlara doğru giderken Alaz Ağa hâlâ Berva'ya bakıyordu. Az önce onu kurtarmıştı. Bunu asla beklemezdi ama yapmıştı.

 

Onu uzaktan koruyan korumaları nasıl bu bombadan haberdar olmamıştı bilmiyordu ama bunu onlara sonra sorup öğrenmeliydi.

Şimdi bu küçük kadın ile ilgilenmesi gerekiyordu.

 

"Hadi sen de ambulansa. Hastaneye gidiyoruz."

 

"Gerek yok ben iyiyim. Sadece bir an donup kaldım. Korktum galiba. Stres de oldum."

 

Berva söylediği şeye dört saniye sonra cevap verince endeşelendi Alaz Ağa. Berva konuşulanları geç algılıyordu.

 

"Niye stres oldun, korktun."

 

Onu konuşturması gerekiyordu. Hasar tespiti yapmalıydı.

 

"Bir saatlik yolu nasıl yirmi dakikada giderim diye diye kendimi yedim. Nasıl stres olmayayım."

 

Yok yok bu kadında hiçbir şey yoktu. Sadece biraz geç cevap veriyordu. O da bombadan dolayıydı. Yakında geçerdi.

 

"Tamam neyse o zaman biz konağa gidelim. Toplantıyı iptal etsinler. Orhan'a söyleyin ambulans da gitsin."

 

Son cümlelerini bir korumasına bakarak söylemişti.

 

Korumaların geldiği arabalardan birine binip konağa doğru gittiler ama Berva acaba bu aracın altında da bomba var mı diye merak ediyordu.

 

"Arabayı durdursana." Alaz belki bir sorun vardır diye durdu.

 

"Ne oldu?"

 

"Bu arabada bomba var mı yok mu bilmiyoruz ki. İnip kontrol edelim mi."

 

Bombadan korkması normaldi ama onun korkmasını istemiyordu. Yeşil gözlü cesur kız daima cesur olmalıydı.

 

"Artık korkmana gerek yok. Bak bu adamın derdi benimle ve korumalar zaten aracı çoktan kontrol etti. Etmeseler bile bu araçta bomba olmadığına emindim."

 

Alaz onu sakinleştirmeye çalışıyordu ama Berva zaten sakindi. Sadece çok koştuğu için ve sarsıldığı için dengesini kaybetmiş gibi hissediyordu.

 

"Peki diğerinden neden emin değildin? Sen nasıl anlamazsın arabada bomba olduğunu? Hem de bu kadar düşmanın varken."

 

Hesap sorduğuna göre eski moduna geri dönmüştü.

Alaz çattığı kaşlarıyla ona bakıyordu. Şüpheli bir durum sezmişti.

 

"Ne kadar düşmanım varmış?"

Berva pot kırdığını anlayınca hemen durumu toparlamaya çalıştı.

 

"Evlendiğimiz günden beri bir türlü rahat edemedin düşmanlarının elinden, ondan diyorum."

 

Alaz doğru söyleyip söylemediğini anlamak için yüzüne bakıyordu ama yalana dair tek bir iz bile yoktu.

 

"Ha bir de Diyar konakta haberin olsun."

 

"Tamam."

 

Yola devam ettiler ama Alaz onun bu bombayı nereden öğrendiğini merak ediyordu. Korktuğu için şimdi sormak da istemiyordu. Hayır, anlamıyordu bir adamı gözünü kırpmadan elinden ve dizinden yaralayan kadın nasıl bombadan korkardı?

 

Bu sorunun cevabını Berva da bilmiyordu. O adamı tacizci olduğu için yaralamıştı ama normalde de abisinin depoya kaldırdığı kötü adamları abisinden gizli gidip dövüyordu ve çok fazla silah kullanmıştı. Nasıl bu kadar korkmuştu?

 

Bu sefer tehlikedeki kişi Alaz diye mi korkmuştu?

 

Konağa ulaştıklarında koca kapı onlar için açıldı. İçeridekiler onun şirkete gittiğini düşünüyordu ve Alaz ile beraber gelmesi de bu yalanı destekliyordu. Diyar hemen koşup abisinin boynuna atladı. Uzun bir sarılma faslından sonra oturup biraz sohbet ettiler.

 

Alaz Ağa sohbet etmeyi sevmediği için erkenden odasına çıktı. Berva da odaya çıkıp dinlenmeyi o kadar istiyordu ki ama misafir vardı. Giderse ayıp olurdu.

 

Efsun Hanım gelininin yorgun olduğunu anlayıp hemen"Kızım git bak bakalım kocanın bir isteği ya da ihtiyacı var mıymış?"dedi.

 

Berva şaşırdı çünkü kayınvalidesi onu hiç Alaz'ın arkasından odaya göndermezdi. Giderse kavga ederlerdi ama kayınvalidesinin kaş göz hareketleriyle ne demek istediğini anlayıp biraz utanarak odaya çıktı. Ne olursa olsun misafirini bırakıp dinlenmeye gidiyordu sonuçta. Bu hiç güzel bir şey değildi. Kayınvalidesine minneti gün geçtikçe artıyordu.

 

Berva odaya çıkınca Alaz'ın yatakta uzanır vaziyette tavana bakıp bir şeyler düşündüğünü gördü. O da hemen telefonunu makyaj masasına bırakıp koltuğa uzanıp tavana bakmaya başladı.

 

"Bombayı nereden öğrendin?"

 

Direkt oturur oturmaz bu neyin sorgusuydu?

 

"Efendim."

 

Sorması çok normaldi. Onun bile haberinin olmadığı bir bombayı Berva nasıl bilirdi?

 

"Bombayı diyorum, müneccim değilsen ve Orhan bile senden öğrendiyse sen nereden öğrendin? Fıraz diyeceğim ama onun daha haberi yok, ki olsa bile neden sana söylesin?"

 

Alaz uzandığı yerden doğruldu ve onun doğrulması ile Berva da doğruldu. Sorması normaldi ama onun sözlerinde başka bir şey vardı.

 

"Aracı açınca o itin adını söyledin. Nereden biliyordun?"

 

Alaz artık suçlayıcı bir şekilde konuşmaya başlamıştı.

 

"Benim Emrah Şener'e yardım ettiğimi düşünüyorsun. İlk önce bomba yerleştirip sonra seni kurtardım mı?

Bu mu yani?

Amaç?

 

Senin gözünde kahraman olup daha sonra da Emrah'ın emriyle seni öldürmek mi?

Hadi diyelim ki ben onun adamıyım, bu güne kadar seni hiç öldüremez miydim yani? Neden bana güvenmeni bekleyeyim seni öldürmek için?Eğer öyle olsa sen bir gece uyurken de o işi halledebilirdim.

Sen zeki bir adamsın ve eminim bunları düşünmüşsündür."

 

"Nereden biliyordun o zaman?"

 

Berva şu an içinde bulunduğu duruma inanamıyordu. Onu kurtarmışken suçlandığı şeyler onu milyon kere daha şaşırtıyordu.

 

"İnanamıyorum ya! Gerçekten benim yaptığımı düşünüyorsun."

 

Berva ayağı kalktı ve makyaj masasında bulunan telefonunu alıp ona doğru tekrar yürüdü. Bugün ona gelen mesajı açıp telefonu Alaz'ın eline tutuşturdu. Alaz gördüğü resim ve okuduğu mesajla sinirden deliye döndü.

 

Ben Alaz Ağa seni seviyor diye ilk önce senin canını alacaktım ama kocan ille de beni öldür diye debeleniyor. Şu an kocan nereye gidiyor bilmiyorum ama bu mesaj sana ulaştığı andan itibaren aracın altına yerleştirdiğim bomba devreye girecek. Yarım saat süresi var bombanın. Bakalım Alaz Ağa'yı ne kadar seviyorsun, Berva Ulusoy.

EMRAH ŞENER.

 

"Şimdi nereye gittiğimi nereden biliyordun diye soracaksan, sen sormadan söyleyeyim. Orhan söyledi."

 

Berva telefonunu alıp koltuğa uzandı. Rahat görünmeye çalışıyordu ama o suçlamalardan sonra hiç de rahat olamıyordu.

 

"Senin yaptığını düşünmemiştim zaten. Sen yapmış olsaydın o it seni tehdit ettiğinde o kadar endişelenmezdin. Ayrıca ona çalışıyor olsaydın saniyeler kala bombanın önüne atlamazdın.

Bunların hiç biri olmasa bile sende o adamla çalışacak kapasite yok zaten."

 

Berva biraz ferahlamıştı. Onun yaptığını düşünmemişti. Peki neden ona suçlayıcı şekilde konuşmuştu?

Tabii ki de bombayı nereden bildiğini öğrenmek için.

 

"Nerden öğrendiğimi bilmek için suçlayıcı şekilde konuşmana gerek yoktu. Sen sormadan da söyleyecektim zaten. Biraz dinlendikten sonra söylerdim.

Hem bende nasıl o adamla çalışacak kapasite yok? O adamla çalışmak için nasıl bir kapasiteye sahip olmak gerekiyormuş?

Hah, o adam benim kapasitemi bilse benimle çalışmak için can atardı. Sen o sözü şöyle düzelt: Senin öyle bir kapasiten var ki kötü insanlarla çalışmazsın."

 

Berva kapasitesini küçümsemesine sinirlenmişti.

Acaba kapasitesini bilse böyle konuşur muydu.

 

"Dinlen küçük."

 

"Küçükmüş. Sensin küçük." Diye mırıldandı

 

"Bu adam şimdi benim için bir tehdit unsuru değil. Öyle olsaydı ben sana da ona da kapasitemi gösterirdim."

 

Alaz onun bu sözünü o kadar ciddiye almamıştı ki ona bir cevap bile vermemişti. Ama dediği gibi, günü geldiğinde herkes kapasitesini görecekti. Emrah da Alaz da.

 

"Ulan her yeri arıyorum, her yeri. Hiçbir yerde yok. Bu hattı da artık kullanmıyor. Ulaşamıyorum ona."

 

Berva da buna şaşırıyordu. Gerçekten o kadar iyi saklanıyordu ki telefon numarası bile dinlenmeyecek kadar kısa süreli kullanıyordu. İzlenmeye fırsat bırakmıyordu.

Fakat yine de öyle olsa bilse Alaz Ağa bulmalıydı değil mi?

Sonuçta o çok güçlüydü.

 

"Korumaları değiştirdiniz mi siz?"

 

"Sanane bundan? İki kahramanlık yaptın diye işlerime karışabileceğini mi düşündün?"

 

Evet, bağırma mesaisi başlamıştı.

 

"Ne karışacağım be işlerine. Teşekkür edeceğine bir de üste çıkıyor. Seni çok fazla alttan aldım ben galiba, sınırları fazla zorluyorsun Hödük Ağa."

 

"Kadın, seni şimdi bir alttan alırım...

Kapat o ağzını sinirlerimi bozma. Bir daha da o hitabı kullanırsan bütün Mardin'e adını gurursuz diye yayarım'Gurursuz Hanımağa' olursun."

 

Berva yine sustu. Bu adam ona hep gurursuz diyerek onu küçük düşürüyordu. Buna karşı bir cevabı da yoktu çünkü o da kendini gurursuz görüyordu.

Onu taciz eden bir adamla çok sefer aynı ortamda kalıp konuşmak zorunda kaldığında en çok hissetmişti gurursuz olduğunu.

 

Onu taciz eden bir adamla aynı ortamda kalmıştı.

 

Bu o kadar gururuna dokunuyordu ki, kendini o kadar gurursuz hissediyordu ki, o canı emanet olmasa o dakika alırdı.

 

"Orhan, seni takip eden korumalar telefonunu açmayınca tuzak kurmuşlar dedi .O yüzden sordum." Dedi fazlaca kırgın çıkan sesi ile. Sonra da tekrar koltuğa uzandı dinlenmek için.

 

Alaz kadının kırgın çıkan sesine şaşırdı. O kadar şey yapıyordu ama bazen ufacık şeylere kırılıyordu.

 

O, gurursuz demenin ufacık bir şey olduğunu düşünüyordu.

 

Yatağa uzandı ve gözünü kapatmadan önce"Beni takip eden korumalar o gün orada yoktu. Onlar bu tuzağa dahil değildi"dedi. Bu açıklamayı neden yaptığını o da bilmiyordu. O kırıldı diye mi yapmıştı?

Öyleyse artık çok geçti. Berva bir gözyaşını daha akıtmıştı yastığa.

 

......................

 

Alaz Ağa ve onun adamları her yerde Emrah Şener'i arıyordu ama bulamıyordu çünkü Emrah Şener, Berva'ya gönderdiği her mesajdan sonra o hattı bir daha kullanmıyordu.

Yaptığı her saldırıda kendisi ortaya çıkmıyor, başka adamlara yaptırıyordu ve saldırı sonrası bütün adamları öldürüyordu. Kabul etmese bile Alaz Ulusoy'dan korkuyordu. Bu önlemler Alaz Ağa onu bulamasın diyeydi. Kim onu saklıyorsa çok iyi saklıyordu.

 

Berva odada biraz dinlenip aşağı inmişti ama Alaz hâlâ uyuyordu. Alaz Ağa'nın saldırıya uğradığı saklanmıştı. Hiç kimsenin haberi yoktu olanlardan. Zaten olay kimsenin olmadığı bir arazide gerçekleştiği için haberleri olmaması da normaldi.

 

Berva aşağı inmiş ve biraz Diyar ve kayınvalidesi ile konuşmuştu. Daha sonra akşam yemeği hazır olunca Alaz Ağa'yı uyandırmak için odasına çıkmıştı. Artık yemekleri hazırlamaya yardım etmiyordu. Neden edecekmiş?

Yan gelip yatardı.

 

Alaz Ağa çoktan uyanmış duş almış ve giyinme odasına geçmişti. Berva da banyoyu toplamak için oraya yöneldi.

 

Alaz Ağa'nın çıkardığı kıyafetleri evin çalışanları alıp kuru temizlemeye gönderirdi ama Berva bugünki kıyafetleri kendisi aldı. Sonuçta bugün o kıyafetlere dokunmuştu. Atması gerekiyordu.

 

Banyoyu toparlayıp elindeki takım elbise ile banyodan çıktı. Takım elbiseyi koltuğa bırakıp yatak çarşafını toparlamaya başladı. Alaz Ağa gece uyurken kendi çarşafını seriyor, Berva ise sabah onları yıkamaları için Ayşe veya Sevgi'ye veriyordu.

 

O yatağı toparlarken Alaz Ağa giyinme odasından çıktı.

 

"Yemek hazır, Kadir Ağa da biraz sonra gelir."

 

Berva kısaca aşağı in demek istiyordu. Çarşafı alıp koltuktaki takım elbiseyi eline alınca odadan çıkmak için hareket etti ama Alaz Ağa'nın sesi ile olduğu yerde kaldı.

 

"Gerçekten mi?" Berva ona dönmüştü.

 

"Sana her seferinde benim olan hiçbir şeye karışma diyorum ama sen her seferinde yapışkan gibi yapışıyorsun. Bu kadar basit olma, biraz ağırlığın olsun.

Sana gurursuz dedikçe sen biraz daha gurursuz gibi davranıyorsun. Gurursuzsun, onursuzsun, basitsin. Sana son kez söylüyorum benim olan hiçbir şeye karışma yoksa tek bir eşyan bu odadan sağ çıkmaz."

 

Alaz Ulusoy yine karşısındakini önemsemeden hakaretler yağdırmıştı. Berva ise yine ona gurursuz demesine takılmıştı.

Bu adam hiçbir zaman onu anlamayacaktı.

 

Ama Berva da bundan sonra onu alttan almayacaktı.

 

"Basit değilim. Yapışkan bir kadın hiç değilim.

Hangi gün sana zorla yapıştığımı ya da hangi gün sana yaklaşmak için fırsat kolladığımı gördün, söyle.

Söyleyebilir misin?

Onursuz bir kadın hiç değilim. Kaç sefer benim hakkımda kötü söz duydun. Onurumu zedeleyecek bir hareketimi söyle. Söyleyebilir misin?

Benim onurum senin pis ağzına sakız edeceğin bir şey değil Ağa, ağır ol ve duracağın yeri bil. Yeter artık, yetti senin bu yaptıkların."

 

Berva soluklanmak için durunca onun sinirden neredeyse boynundaki damarın patladığını fark edince sırıttı. Yeterdi artık ona yaptıkları.

 

Onun sinirle bağırmak için ağzını açtığını görünce tekrar konuşmaya başladı.

 

"Gurursuzluk?

Bak bunu kabul edebilirim ama ben hiçbir zaman senin karşında gurursuz bir kadın olmadım. Ben gururumu bilerek çiğnemedim, zorunda kaldım.

Sırf ilk haftalar yaptığın zulme ses etmedim diye mi gurursuz oldum? Bu benim gurursuz olduğumu değil senin zulümkar olduğunu gösterir."

 

Alaz bu kadının söylediklerine şaşıyordu ama haklıydı. Onun hiç basitliğini, onursuzlunğunu, yapışkanlığını görmemişti.

Fakat ona kurduğu cümleler de yenilir yutulur şeyler değildi ona göre.

 

Sanki kendisi ilk günden beri kızı aşağılamıyor gibi...

 

"Eşyalarımı mı atacaksın? Hiç bekleme at. Ben senin aldığın eşyalara mı kaldım?

Söylesene kaç gün benim karnımı doyurdun, kaç gün bir tas yemeğin evimden içeri girdi de sanki ömrüm boyunca beni bu yaşıma kadar sen getirmiş, sen beslemiş, sen giydirmiş gibi konuşuyorsun? Sence ben bu evdeki elbiselere muhtaç mıyım?"

Berva sözünü esirgemiyordu. Yeterdi artık ona yaptıkları. Gına gelmişti.

 

"Benim bir eşyam bu odadan sağ çıkmazsa seninki de çıkmaz. Unutma ben de bir ağa kızıyım. Bu odan kadar benim kıyafet odam var. Sen mi besledin beni bu güne kadar da beni eşyalarla korkutmaya çalışıyorsun?"

 

Her sözünde Alaz biraz daha şoke oluyordu. Bu kadın ne ara bu kadar açılmıştı?

 

"Bak bu elimdeki takım bugün giydiği takım. Sırf benim elimin değdiği hiçbir şeyi giymiyorsun diye atacaktım ama sen konuyu benim onursuzluğuma, gurursuzluğuma getirdin. Hiçbir şey hak etmiyorsun. Giymiyor musun? Al kendin at o zaman."

 

Berva elindeki takımı odanın ortasına atıp çıkıp gitmişti. Alaz ise arkasından sinirle bakmıştı.

Gerçekten o kıyafeti suratına atsa o kadar zoruna gitmezdi.

 

.........................

 

1 Temmuz 2022

 

O günün üzerinden on gün geçmişti ve Alaz hiç aralıksız her gün Berva'ya hakaret ediyordu. Berva her seferinde ona cevap veriyordu ama bu kadar hakarete uğramak artık canını sıkmaya başlamıştı.

 

Emrah Şener ise hala aranıyor ama bulunamıyordu. Onu hangi aşiret saklıyorsa Alaz Ağa bulduğu gün cezasını kesecekti.

 

Akşam yemeği sorunsuz bir şekilde geçmişti. Bu on gün içinde Berva bir gün baba evine gitmiş ama akşamı hemen eve dönmüştü.

 

Büyükler odasına çıkarken Berat, Berva ve Alaz aşağıda kalmıştı. Artık şirketteki işler yoğun olmadığı için erken uyanıp erken uyumak zorunda değillerdi.

 

Berva onların telefona daldığını görünce odaya çıktı. Alaz da biraz daha kardeşiyle oturup odasına çıkmıştı. Berva'yı koltukta oturmuş hikaye okurken görmek beklediği bir şey değildi. Bu kadına ne kadar hakaret etse kadın üzülüyor ama yine de cevabını veriyordu. On dakika sonra ise hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.

 

Alaz bu sefer onu daha fazla üzmek için durduk yere hakaret etmeyi denedi. Sanki diğer günler ettiği hakaretlerin bir nedeni varmış gibi...

 

"O kuş kadar beynin orada ne yazdığını nasıl algılasın? Geri zekalısın sen."

 

Berva anladı. Yine başlamıştı mesaisi.

 

"Benim beynim senin ettiğin sözleri algılamaya yetiyor, malum kapasite aynı olunca..."demek istedi ama artık ona laf yetiştirmekten yorulmuştu.

 

Bir an ona baktı ama artık alıştığı için cevap vermedi. Tekrar kitabına döndü.

 

"Arsız olmuş arsız. Ona böyle söylemem hoşuna gidiyor sustuğuna göre. Ahlaksız."

 

Berva her şeyi kabul edebilirdi ama ahlaksızlığı asla.

 

"Belki de kırılamayacak kadar paramparça olduğumdandır susmam. Nereden biliyorsun arsızlıktan olduğunu?

Ayrıca ne ahlaksızlığımı gördün? Bir gün kocam olacak adama hakaret mi ettim yoksa kayınlarıma saygısızlık mı yaptım?

Ahlaksız diyebileceğin hiçbir şey yapmadım Ağa. Yeter.

Söyle, ne ahlaksızlığımı gördün?"

 

Sorduğu soru karşısında Alaz sessiz kalınca Berva'nın dudaklarında iğneleyici bir gülümseme oluştu. "Ben de öyle düşünmüştüm."

 

Alaz ise hâlâ bu kadının neden ağlayıp zırlamadığını merak ediyordu.

 

"Üzülmüyorum deme. Kırılmıyorum da deme. Yüzünden belli duyguların. Ne bu güçlü görünmek için sarf ettiğin çaba."

 

"Ne dersen de ağa, aldırasım yok.

Yanlışlıkla aldıran yerlerimi mi aldırdım ne?"

 

Alaz onunla dalga geçen kadına artık tahammül edemiyordu. Sinirleri ile oynuyordu bu kadın.

 

"Öyle mi? Üzülmüyorum ben ayaklarına yatınca yüzündeki üzüntü geçmiyor ama."

 

"Üzülmüyorum demiyorum. Az önce de dediğim gibi, kırılacak herhangi bir şey kalmadı belki de ondandır susmam. Gururum, hayallerim, hevesim ve daha bir çok şey. Artık kırılmıyorum."

 

Alaz boş gözlerle baktı ona.

Bu neydi şimdi?

 

"Ne bu? Acındırma politikası mı?"

 

"Ben kendimi acındırmıyorum, sen bazı şeyleri unutuyorsun. Ben de seninle isteyerek evlenmedim ama sanki bu evliliğe ben sebep olmuşum gibi davranıyorsun. Kan davasını bitirmek için evlendik diye bütün doğu illeri neredeyse dördümüzü tebrik etti ama sen beni suçluyorsun.

Unutuyorsun.

Senin de kardeşin kan davası yüzünden istemediği biriyle evlendi. Ya abim de ona böyle davransaydı."

 

Alaz duyduğu cümle ile sinirden adeta köpürdü. Kim onun kardeşine böyle davranabilirdi?

 

"Ağzından çıkanı kulağın duysun kadın! Benim kardeşimin arkasında koskoca aşiretten önce abisi var."

 

Sanki bir tek onun kardeşi kıymetliydi. Berva'nın da bir insan evladı olduğunu, onun da abileri olduğunu unutuyordu.

 

"Sen de gözünü aç ağa! Benim de arkamda koskoca aşiretten önce kapı gibi iki abim, dağ gibi de babam var."

 

Gurur duymak böyle bir şeydi. İçinden ailesine bol bol dua ediyordu. Onlar ona destek olmasa şimdi bugün bu adamın karşısında bunları söyleyemezdi.

 

"Hani nerede abilerin?Paramparça olmuşsun ya, neredeler?"

 

"Benim abilerim neredeyse her gün beni arıyorlar. Sence bana nasıl davrandığını söylersem beni bu konakta bırakırlar mı?

Ayrıca merak etme benim abim senin kardeşine kötü davranacak bir adam değil. Zaten kötü davransaydı kardeşin buraya gelince üzgün olurdu. Bak ben birkaç gün önce oradan geldim kardeşin mutlu."

 

Adam kelimesine baskı yapmıştı.

 

"O kötü davransa ailem izin vermez, ailem kötü davransa ben izin vermem. Çünkü biliyorum abim Diyar'a kötü davranırsa ve bir gün onu gerçekten severse kardeşin onu affetmez. O affetse kalbi unutmaz. Kimse kırdığı kalp ile mutlu olmaz."

 

Alaz'ın dudaklarında alay dolu bir gülmseme belirdi.

 

"Ha sen diyorsun ki benim kalbimi kırma, bir gün beni seversen kalbim seni affetmez. Ama sen merak etme sevmem seni."

Büyük konuşuyordu Alaz Ağa.

O alay dolu gülümseme bu sefer Berva'nın dudaklarındaydı.

 

"Az önce de iki kere söylediğim gibi, benim kalbimde kırılacak yer kalmadı. Beni seveceğini düşünmedim çünkü kimse bu denli kırdığı bir kalbi sevmeye cesaret edemez. Kırdığı kadar kırılır çünkü.

Oldu ki sevdin, evet bu kalp affetmez. Affetti diyelim, unutmaz. Affetse dahi seni sevmez. Ha diyelim sevdi, işte o gün ben gerçekten onursuz, gurursuz, basit ve arsız olmuşumdur.

Bu kalp seni sevdiğini sana itiraf ettiği gün, bu kadının son günü olsun."

 

Berva sustu, bu suskunluk bir deprem yarattı. Mardin sallandı ama o sarsıntıda bir tek Alaz Ağa'nın kalbi enkazda kaldı. Neydi göğsüne saplanan bu ağrı?

Boğazında kalan o yumru, o yutkunamama hissi de neydi?

 

"Senden tek bir şey istiyorum. Sana yalvarmıyorum ya da illa bunu yapacaksın demiyorum. Sadece beni incitmemeni istiyorum." dedi ve içinden devam etti" Zaten her tarafı yara olan bu benliğimi bari sen incitme."

 

Alaz boş gözlerle birkaç saniye ona baktı. O gözlerdeki ifade o kadar yakıcıydı ki dayanamayıp kendini hemen banyoya attı.

Bilseydi onun birkaç saniye dayanamadığı o şey Berva'yı hergün yakıyordu, acaba böyle davranmaya devam eder miydi?

 

Hemen banyoya girip yüzünü soğuk suyla yıkadı. Aynaya bakarken yeşil gözlü cesur kızın gözlerindeki korku karşısına geliyordu.

Bu güne kadar doğru dürüst anlamamıştı duygularını ama şimdi gözünde öyle bir ifade vardı ki kendini zor banyoya attı.

 

"Onun gözünde ölüm vardı."

 

Bu sefer görmüştü. Çözmeye çalıştığı o gözlerin gizemini bulmuştu.

 

O gözlerde yıkım vardı. O gözlerde kırgınlık vardı.

 

Ama o gözlerde en çok ölüm vardı.

 

Yüzüne son bir kez su çalıp odaya döndü.

 

Odaya döndüğünde Berva kitabı kaldırmış ve yatağına uzanmıştı.

 

O da hiç vakit kaybetmeden yatağına uzanmıştı ama kalbindeki sızı geçmemişti.

 

Nasıl uykuya daldığını da bilmiyordu.

 

Sabah Alaz uyanıp şirkete erken gitmişti. Artık şirkette işler o kadar yoğun değildi ama evdeki kadını daha az görmenin başka bir yolu yoktu onun için.

 

Fıraz ondan bir saat sonra işe geldi ve onu bu saatte şirkette gördüğüne saşırmadı.

 

"N'apıyorsun abi bu saatte."

 

"Halay çekiyorum Fıraz, gel beraber çekelim. Ne yapacağım oğlum çalışıyorum işte."

 

"Ben de onu diyorum ya. Senin bir karın var. Şimdi evde onunla birlikte olmak yerine neden şirkettesin? Ya da diyorum diğer işleri çok boşladın, ne zaman gideceksin?"

 

"Fıraz sen küfürü özlemişsin."

 

"Yok yok ben almayayım sonra bir hafta kendime gelemiyorum. Çok geniş bir küfür haznen var."

 

Onlar daha böyle konuşurken Ayda kapıyı çaldı ve gel komutuyla içeri geldi. Alaz onu gördüğünde hiçbir şey hissetmedi. Onu başka bölüme almasına rağmen yüzsüzce hâlâ geliyordu.

Artık Ayda'yı sevmediğini biliyordu ama o önceden de Ayda'yı sevmemişti. Bunu bilmiyordu.

 

Alaz konuşmayınca Fıraz konuştu."Buyurun Ayda hanım, sorun nedir?"

 

Alaz onunla konuşmamıştı ama o direkt Alaz'ı muhattap alarak konuştu.

"Alaz, geçenlerde çalışmak için eve istediğin dosyalara benim bir dosyam karışmış da, onu nasıl alabilirim?"

 

Alaz ona doğrudan ismiyle seslenmesine kaşlarını çattı .

 

"Bey, Alaz Bey. Ayrıca dosyanızı almak için kapıdaki korumalardan birini eve gönderebilirsiniz."

 

Ayda üzülmüş gibi yapıp"Peki Alaz...Bey" dedi ve odadan çıktı. Çıkarken de sinsi sinsi sırıtmayı unutmadı.

 

.........................

 

Berva sabah kalkıp işlerini halledip aşağı indi. Beraber kahvaltı yapıp etrafı toparladılar. Kayınvalidesi, Sevgi ve Ayşe Hanım ile beraber kahve içtiler.

 

Berber otururken Berva'nın telefonu çalmasıyla Berva hemen telefonu eline aldı. Bilinmeyen numaraydı ve konuşmak için merdivenlere yöneldi. Tam o esnada konağın büyük kapısı açıldı ve içeri giren arabadan Ayda Çelik indi. Berva gördüğü görüntü ile elindeki telefonu sıkıp kendi odasına çıktı. Ne demişti?

 

"Andım olsun Alaz Ağa, o kadın bir daha bu konağın kapısından her ne sebeple olursa olsun geçerse bu dava umrumda olmaz. Bu konaktan çıkarım ve gideceğim yerde ilk önce aşiretleri toplayıp neyin ne olduğunu anlatırım. O gün ne dava ne evlilik hiçbir şey umrumda bile olmaz."

 

Şimdi ne yapacaktı?

Gerçekten her şey üst üste geliyordu. Bir plan yapıp bu evden çıkmalıydı.

 

İlk önce şoförü Ahmet'e bir mesaj attı. Daha sonra onu arayan numarayı geri arayıp konuştu. En sonunda ise tekrar Ahmet'i arayıp"Ahmet abi, beni kimseye göstermeden bu konaktan çıkarman lazım."dedi. Karşıdan gelen tamam cevabı ile telefonu kapattı ve dakikalar sonra nereden çıkacağına dair gelen mesaj ile harekete geçti.

 

Ahmet onu konağın arka tarafından çıkarmıştı. Arka taraftaki korumaları da ön tarafta bir kavga çıkarıp oraya yönlendirmişti. Berva yanına bir tek Hazar abisinin hediye ettiği silahı almıştı. Gerçi buna gerek yoktu, onun zaten istediği zaman kullanabileceği silahları vardı. Bu Ahmet ile diğer korumaları arasındaki sırdı. Ailesinin haberi yoktu.

 

Berva konaktan çıkar çıkmaz ezber olarak bildiği yere gitti.

 

Bir taraftan ise Efsun Hanım konaktan içeriye giren kadını görünce hemen etrafına bir göz gezdirdi. Gelininin orada olmadığını öğrenince hemen Ayşe Hanım'a, Alaz'ı aramasını ve Ayda'nın burda olduğunu söylemesini istedi. Efsun Hanım Ayda'ya doğru ilerlerken Alaz'a çoktan haber gitmişti bile. Orhan o işi halletmişti.

 

Alaz ilk aklına gelen şey ile hızla şirketten çıkmıştı. Onun da aklında Berva'nın sözleri vardı.

 

"Bu konaktan çıkarım ve gideceğim yerde ilk önce aşiretleri toplayıp neyin ne olduğunu anlatırım."

 

Korkuyordu. Evet, Alaz Ulusoy belki de ilk defa korkuyordu.

Peki o Berva'nın gitmesinden mi korkuyordu yoksa Ayda ile ilgili meseleyi aşiretlere anlatmasından mı korkuyordu? Bunu hiçbir zaman bilemeyecekti.

 

Fıraz, Alaz'ın hızla çıktığını görünce o da arkasından gitmişti.

Önemli bir şey olmuş olmalıydı.

 

Efsun Hanım Ayda'ya yaklaşınca"Ne diye geldin buraya? İyice dayak arsızı oldun her hal. Çık git buradan gözüm görmesin."

 

Hanımağa gibi hanımağa'ydı Efsun Hatun.

 

"Efendim beni Alaz Bey gönderdi. Bir dosyayı alacaktım da."

 

"Ayşe, bu kadının bahsettiği dosyayı gidip çalışma odasından getir. Sen de çabuk tarif et, dosyanı al ve defolup git."

 

Ayda dosyayı tarif ederken gözleri bir yandan da Berva'yı arıyordu ama Berva o geldiğinden beridir konakta yoktu.

 

Ayşe Hanım tarif edilen dosyayı beş dakika arayıp eli boş geldi. Efsun Hanım ne oldu der gibi başını sallayınca"Hanımım, tarif ettiği gibi bir dosya yok."dedi.

 

Ayda ise hemen"Aa! Yok muymuş? Belki de ben yanlış söyledim, kırmızı değil de mavidir. Tekrar bakar mısınız?"

 

Ayşe Hanım tekrar çalışma odasına girip tarif ettiği dosyayı buldu ve getirip ona verdi. Ayda istediğini alamamanın siniriyle tam teşekkür edip gidiyordu ki Alaz Ağa'nın aracı konaktan içeri girdi.

 

İşte Ayda böyle bir şey beklemiyordu.

 

"Ne yapıyorsun burada sen?"

 

"Alaz Bey..."

 

"Ne yapıyorsun? Ben sana bir daha bu konağın kapısından bile geçmeyeceksin demedim mi?"

 

"Oğlum, bu kadın senin bir dosya için kendisini gönderdiğini söyledi."

 

Efsun Hanım ateşe barutla gidiyordu ama bu kadın hak ediyordu.

 

"Çık git, defol! Bir daha değil bu kapıdan, bu sokaktan geçemezsin. Şirkete de bir daha gelme. Kovuldun."

 

"Ala-"

 

"Defol!"

 

Ayda korkudan koşar adım konaktan çıktı ve o anda Alaz'ın gözleri etrafta Berva'yı aradı.

 

"Karın, o gelince odasına çıktı oğlum ama onu gördü mü, bilmiyorum."

 

Alaz hemen odaya çıktı, onu göremeyince banyonun kapısını çaldı ama ses gelmeyince kapıyı açtı ve orada olmadığını gördü. Terasa ve giyinme odasına da bakınca odada olmadığını anladı. Hemen çıkıp evin bütün odalarında onu aradı ama yoktu.

 

Alaz hemen kapıdaki korumaların yanına gitti.

 

"Nerede ulan? Hiçbiriniz çıkarken görmediniz mi?"

 

Korumalar onun neden böyle davrandığını anlamıyordu. Gerçekten Alaz Ağa nefret ettiği kadın için mi bu kadar endişelenmişti?

 

"Bu taraftan kimse çıkmadı ağam."

 

"Evet oğlum biz hiç içeri girmedik, buradan çıkmadı karın."

 

Alaz konaktan çıktı. Bu kadının ne yapacağını belli değildi. Her yerden çıkmış olsa ihtimali vardı.

 

İlk önce Diyar'ı arayıp orada olup olmadığını ve eğer oraya gelirse ona haber vermesini söyledi. Diyar her ne kadar ne olduğunu sorsa da bir şey yok diye onu geçiştirdi.

 

Kameralar, kamera kayıtları değişmişti ama nasıl?

İçeriden bir oynama değildi, sistemle oynamışlardı.

Bu kadın neydi?

Bu kadar şeyi nasıl yapıyordu?

 

Fıraz ve Orhan çoktan aşiretleri araştırıp oralara gidip gitmediğini öğrenmişti. Tabii bunu kimseye belli etmeden yapmıştı çünkü Alaz Ağa'nın karısının evden kaçtığı duyulursa hiç iyi şeyler olmazdı.

 

Yoktu. Hiçbir aşirete gitmemişti. Halbuki o kadın gelirse ilk önce aşiretleri haberdar ederim demişti.

 

Birkaç saat içinde bütün Mardin aranmıştı ama hiçbir yerde yoktu. Alaz bütün adamlarını ikinci sefer Mardin'i aramaları için göndermiş ve Mardin'in bütün çıkışlarını kontrol ettirmişti ama bulamamıştı. Hiçbir kamerada ona dair bir iz yoktu.

Ahmet işini çok sağlam yapmıştı.

 

Alaz artık çıldıracak raddeye gelmişti. Karısı evden kaçmıştı. Bu duyulursa her ikisinin adı zarar görürdü. Sadece onların değil, aşiretlerinin de ismi kötü anılırdı. Aşiretler o evden kaçtı diye hüküm koyarlardı.

Gerçi Mardin'in en büyük iki aşireti kızları ve gelinleri için kimsenin koyduğu hükmü kabul etmezdi ama diğer büyük aşiretler asilik çıkarır ve kızın ismini kötü anarlardı.

 

"İzin verir miyim lan benim olana hüküm vermelerine?"

 

Ve Alaz ilk defa Berva'yı kendine ait olarak görmüştü. Kaybetme korkusu mu sarmıştı içini?

 

Alaz Ulusoy bunun için saatlerdir onu arıyordu ama yoktu.

 

"Allah kahretsin. Allah kahretsin." Diye diye direksiyona vuruyordu. Mardin'in en büyük ağası bir insanı bulamıyordu. Onu bu kadar zorlayan bir Emrah iti bir de karısı vardı.

 

"Allah kahretsin ama yine haklısın. Ulan yine haklısın ama gitmen mi gerekiyordu?

Kendini de mi düşünmedin?

Sen adını her şeyin üzerinde tutan kadın, bilmiyor musun bu insanlar ne der?

Kahretsin!"

 

Alaz hâlâ arabada onun gidebileceği yerleri gezerken birden telefonu çaldı. Arayan kişi Kadir Ağa'ydı.

 

"Efendim baba."

 

"Buldunuz mu oğlum?"

 

"Arıyoruz."

 

"Ben aşiret büyüklerine haber salacağım. Bu ne rezilliktir?

Bu kadın ne demeye evden kaçıyor? Onun cezasını töre ve hüküm belirleyecek."

 

"Bekle, şimdi kimse bir şey bilmeyecek. Daha erken."

 

"Ne demek kimse bir şey bilmeyecek. Bu kadın evden kaçtı Alaz Ağa. Senin karın evden kaçtı. Mardin'in Hanımağası evden kaçtı. Bunu hemen öğrenecekler."

 

"Kadir Ağa, kimse bir şey bilmeyecek. Aşiret büyüklerine mi haber salıyorsun? Mardin'in Ağası benim, bana söyle.

Töre ve hüküm mü karar verecek? Sen de biliyorsun töre de hüküm de benim. Ben ne karar verirsem çoğu aşiret buna uyar ve uymayanlar da korkudan sessiz kalır. Kaçan kişi Mardin'in Hanımağası, benim karım, kim hüküm veriyormuş?"

 

Alaz ilk defa babasına bu şekilde sert konuşuyordu ve ilk defa Berva için karım kelimesini kullanmıştı. Bu güne kadar ismini söylemiyordu ama bu gün Mardin'in Hanımağası ve karısı olduğunu söylemişti. Üstelik benim olan da demişti.

 

Telefon kapanınca Alaz daha bi hırslı aramaya başladı. Berva da sabah o kadını konakta gördü diye hiç kimseyi arayıp nerede olduğunu söylemiyordu. Bu yaptıkları onur kırıcıydı.

 

Saatler akşamüstünü gösterirken Fıraz, Alaz'ı aradı.

 

"Efendim Fıraz."

 

"Galiba yengeyi bulduk Alaz."

 

Alaz derin bir nefes verip soluklandı.

 

"Konum at ve ben gelmeden kendinizi göstermeyin."

 

Alaz son sürat gönderilen konuma doğru sürüyordu aracı. Bu konum ıssız bir yerdi.

Bu kadının ne işi vardı orada?

Endişelenmeye başlıyordu Ulusoy Ağası. Berva Ulusoy için endişeleniyordu.

 

Alaz konuma gelince araçtan indi. Fıraz, Orhan ve onlarca adam oradaydı.

 

"Nerede Fıraz?"

 

"Abi bizi fark etmesinler diye uzakta durduk. İki yüz metre ileride bir depo var. Dışarıda bir saat önce bir sürü koruma vardı ama hepsini gönderdiler. İçeride kaç koruma var kaç kişi var bilmiyoruz. Sanırım yenge kaçmamış, kaçırılmış."

 

Alaz için bu son damlaydı..

Ne demek kaçırılmış?

Ulusoy konağından onun karısını mı kaçırmışlardı?

 

"Benim konağımdan nasıl kaçırırlar? Orhan umarım iyi bir savunman vardır. Bu iş bir bitsin, seni korumalıktan atacağım ilk."

 

"Haklısın abi ne diyeyim? Yengeyi koruyamadık sonuçta."

 

"Hazırlanın gidiyoruz."

 

Alaz'ın sözü ile herkes son kontrolleri yapıp onu takip etti. Yürüyerek gideceklerdi.

 

İki yüz metre ilerledikten sonra bir deponun önünde durdular. Dışarıda hiç koruma yoktu ve içeride nasıl bir manzara ile karşılaşacakları belli değildi.

 

Alaz hemen deponun kapısına geldi ve kapıyı yavaşça iteledi. Ne görecekti, göreceklerine hazır mıydı bilmiyordu.

 

Kapı içerisi görünecek kadar açılınca Alaz gördükleri ile adeta dehşete düştü.

 

Üç tane iri yarı adam ve her tarafı kanlar içinde kalmış bir Berva Ulusoy. Alaz'ı dehşetten çıkarıp sinir krizi geçirecek raddeye getiren şey ise depodaki bir diğer kişiydi.

 

Emrah Şener.

 

BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ?

 

EMEĞİMİN KARŞILIĞINI VEREN HERKES EMEĞİNİN KARŞILIĞINI DAİMA ALSIN İNŞALLAH 💚🤎

 

 

Loading...
0%