Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm, yabancı ama bir o kadar tanıdık gözler

@ayelaefla

Bağzıları - Zaten Kırılmış Bir Kızsın

Bostancı Dayı - Denk Geliriz Belki?

Kolpa, Yaprak Çamlıca - Unutmadım

Can Bonomo - Yine Karşılaşırsak

*

Bir elimle karnımı tutarken diğerinde duran telefonu sıkı sıkı tutup adımlarımın temposunu hızlandırdım. Kalabalık arasından olabildikçe dikkat çekmemeye çalışıyordum.

Allah'ım nolur yardım et bana.

Korkudan mı yoksa uzun süredir koşaradım yürümemden midir bilmiyorum ama nefesim gittikçe düzensizleşmişti. Yürümeyi kesmeden arkama bakındım tanıdık bir yüz var mı diye. Görünürde kimse yoktu. Bu iyi bir şeydi.

Artık nefes alamayacak hale geldiğimde uzun ve kalabalık sahil kenarında gözüme çarpan boş banka doğru ilerleyip oturdum. Hızlı hızlı nefes alıp verirken olabildiğince dinlenmeye çalışıyordum.

Allah'ım nolur beni bulmasın

Korku dolu gözlerle etrafı izlemeye başladım, temkinli olmak adına. Güneş turunculaşmış rengiyle denizin üzerinden batmaya gün tutmuşken sahil kenarında olan herkesin bir meşguliyeti vardı. Çok kalabalıktı.

Kimi ailesi veya sevdiğiyle gün batımını izlerken kimi sahil boyu yürüyüp konuşuyordu. Bir tarafta sokak çalgıcıları diğer tarafta balık tutan amcalar, huzur veren bir kalabalığı vardı.

İmrenerek izliyordum etrafımda bulunan hayatları. İçli bir nefes verirken keşke bu hayatlardan birinde olsaydım dedim. Ne kadar zor olsa da şuan yaşadığım kadar olmazdı büyük ihtimalle.

Bir süre daha etrafı izleyip denizin güzelliğine dalmışken gözlerim başka gözlerle kesişti. Hayır hayır hayır.

İçim transtan çıkmış gibi titremeye başlarken hızla yerimden kalktım. Arkama bakmadan koşmaya başladım. Peşimden geldiğini hissediyordum. Eğer yakalanırsam bu defa her şey biterdi, biliyordum.

Önümdeki insanları hızlı hızlı çekiştirip olabildiğince hızlanmaya başladım. Yakalanmamak için dua ederken çarptığım insanlara özür dilediğime dair bir şeyler geveliyordum.

"Berfu!"

Yüksek sesi yakınımdan kulağıma dolarken bedenimin titremesine engel olamadım. Kalın ve korkunç sesi beni adım adım geçmişe gönderirken gözlerimden yaşların akmasına engel olamadım

Hıçkırıklarıma engel olmadan koşmaya devam ediyordum. Etrafımızdaki insanların şaşkın gözleri üzerimdeydi ama kimse ne oluyor demiyordu.

Buna da alışmıştım.

Nefesimin kesildiğini hissediyordum. Yorulmuştum ve midem bulanmaya başlamıştı. Ayaklarımın birbirine dolanmasıyla yüzükoyun yere düşüp yuvarlanmıştım.

Elim refleks olarak karnıma giderken kollarımda ve bacaklarımda oluşan acıyı düşünmeden kalkmaya çalıştım.

Kalkamadan koluma dolanan el ile apar topar sürüklenmem bir olmuştu.

"Demek kaçmaya çalışıyorsun." dedi dişlerini sıkarak.

Bu defa ölmüştüm.

"Nolur Sertan, nolur bırak gideyim." dedim yalvararak.

Cevap vermeden beni sürüklemeye devam ederken yardım bekleyen gözlerle bizi izleyen insanlara bakmıştım. Hepsi bir filmi izler gibi izliyor, bir tepki dahi vermiyordu.

Böyleydi işte, insanlık ölmüştü.

"Nolur yardım edin." diye yalvardım göz yaşları içinde.

"Boşuna yalvarıyorsun." dedi soğuk sesiyle.

Biliyordum. Kimsenin yardım etmeyeceğini biliyordum. Ama bir umuttu işte.

"Noluyor burada?"

Etrafımızdaki insanların fısıltıları arasında yankılanan ses ile kafamı kaldırıp sesin geldiği yöne bakındım.

Gördüğüm tanıdık yüz ile ağlama isteğim daha da çoğalmıştı. Sinirden sıktığı çenesi ve çatılmış kaşlarıyla doğrudan karşıya bakıyordu. Kafasını eğip bana doğru döndüğünde göz göze geldik.

Çok özlediğim Ela gözleri kahve gözlerime karıştı.

Gözlerinde saniyeler içinde binlerce duygu geçerken en çok şaşkınlık ve kırgınlık seçebilmiştim içlerinden.

"Seni alakadar eden bir şey görmüyorum." dedi Sertan. Daha sonrasında beni çekmeye devam etti.

Koluna vura vura kurtulmaya çalıştığım bir kaç saniyede elimin üzerinde başka bir el hissettim. Elimi tutup kendine doğru çekmesiyle Sertan da durmak zorunda kalmıştı.

"Aksine çok şey görüyorum." dedi ve bir kaç saniyelik boşluktan yararlanarak tekrar kolumu çekiştirdi.

Hiç zorluk çıkarmadan beni kurtarmasına izin verip arkasına sığındım.

"Burada bir kadın zor durumdayken siz sadece izliyor musunuz!?" dedi gür sesiyle. Etrafımızdaki bir kaç kişi utanır bir şekilde yüzünü çevirmişti.

"Kimse hiçbir şeye karışamaz." dedi Sertan. "O benim ve benimle gelecek. Sen de engel olduğun için hesabını vereceksin."

"Bok senin."

Ne olduğunu dahi anlayamadığım bir hızla yanımdan geçmiş ve Sertanın yüzüne yumruk atmıştı. Etraftan çığlık ve nida sesleri gelirken korkuyla onları ayırmaya çalıştım. Benim yüzümden bir kez daha canı acısın istemiyordum.

Sertan da misliyle karşılık verirken hiç zaman kaybetmeden büyük bir kavgaya tutuştular. Çevredekiler bu defa sessiz kalmayıp ikisini ayırmaya çalışıyordu.

Asla işe yaramayan bir kaç dakikalık ayırma işlerinin arasında polis sireninin sesleri duyuldu.

"Olay dahilindekiler, derhal ayrılın."

Koca curcunanın içine bir ses daha eklenirken arka tarafımdan gelen iki üç polis hemen olaya el atmış ve ikisini ayırmıştı. Kaşları çatık bir şekilde yanında iki polisle banka oturtulmuş bedene kaydı gözlerim. Sinirden alnındaki damarları belirginleşmiş, yüzü kırmızı olmuştu. Korka korka yanına ilerledim.

"İyi misin?" Beni sadece kafasını sallayarak onaylamış yüzüme dahi bakmamıştı.

"Hanımefendi ifade vermek için karakola gelmeniz gerekiyor." dedi yanındaki polislerden biri. Kafamı sallayarak onayladım onu, hiç ağzımı açıp da konuşacak havanda değildim.

*

Yanıma uzatılan karton bardağı almak için uzandım. Titreyen ellerimi kimsenin görmemesini umarak hızla alıp geri çekildim. Yaklaşık iki saattir karakoldaydık. Hepimizin ifadeleri alınmıştı.

Ben olabildiğince asıl meseleden uzaklaşıp basit bir sokak kavgası gibi göstermeye çalışmıştım olayı. Sertan'ın da aynısı yapacağından emindim. İkna konusunda iyiydi, kolay kandırıyordu insanları.

Ama O'nun ne söyleyeceğinden emin değildim. Olayı tamamiyle anlatıp hatta tahmin ettiklerini de üstüne eklerdi büyük ihtimalle. Susmayacağını biliyordum.

"Geçmiş olsun, bir ağrınız yok değil mi? İsterseniz bir doktor kontrolüne götürebiliriz sizi." Karşımdaki sandalyede oturmuş, az önce bana çay uzatan, polisti bunu soran.

Uzun süre yürüdüğüm için ayaklarım feci ağrıyordu sadece. Bir de Sertan beni sürüklediği sırada oluştuğunu düşündüğüm bacaklarımdaki bir kaç ezik vardı.

"Yok teşekkür ederim, iyiyim" olabildiğince gülümsemeye çalışarak cevapladım polisi.

Hafif bir gülümseme göndermiş daha fazla bir şey dememişti. Yaklaşık yarım saattir kapalı duran, hemen karşı tarafımdaki, sorgu odasının kapısının açılma sesiyle düşüncelerime ara verip o tarafa döndüm.

Sorguyu yapan polislerden biriydi. Oturduğum masaya doğru geldi ve karşımdaki yerine oturdu. Gergin görünüyordu.

"Berfu hanım, daha nasılsın? Biraz iyi olmuşsunuzdur inşallah."

Bir kaç metre öteden anlaşılabilecek derecede yapay gülümsemesini göndermişti bana kasıntı bir şekilde bu soruyu sorarken.

Nedense bu soruyla, her şeyi bildiği hissine kapıldım. Sanki kendilerine inansınlar diye her şeyi baştan sona anlatmıştı.

"İyiyim teşekkür ederim. " dedim sesimi sakın çıkarmaya çalışırken n. "Benim işim... Eğer buradaki işim bittiyse gideyim."

"Bir iki evrak işleri var hanımefendi. Onları da hallettikten sonra kocanızla gidebilirsiniz tabii."

Kaskatı kesildiğimi hissettim.Ve onun bunu hemen anladığını da fark ettim.

"Bakın Berfu hanım," dedi oldukça sakin bir ses tonuyla. "Bir şeyleri eksik veya yanlış anlattığınızı fark edebiliyorum. Lütfen korkmadan anlatın da size yardım edebileyim."

Bir kaç saniye acaba diye düşünüp umutla gözlerine baksam dahi bu düşünceleri hemen beynimden attım. Beni deniyor olabilirdi, güvenemezdim.

En son bir polise gidip de yardım istediğimde Sertan eve uzaklaştırma kararı ile gelmişti. Sonrası ise korkunç bir karanlıktı.

Çünkü Sertan Orhondu, eli kolu her yere uzanan ve geniş çevresiyle herkese her şeyi yaptırabilecek zengin iş insanı.

"Bir şey yok." diyebildim sessizce.

Ne yaparsam yapayım sonum yine aynı olacaktı. Kaçtığım için cezalandırılacaktım.

"Anlıyorum, korkuyorsunuz." dedi karşımda oturan kadın polis. Ellerini uzatıp ellerimi tuttu. "Ama yardım edebiliriz size, bir uzaklaştırma veya darp raporu alırız."

Acaba diye geçirmiştim içimde bir umut. Acaba gerçekten yardım edebilecekler miydi bana? Damarlarımda birden deli cesaretinin dolaştığını hissettim. Ne yaparsam yapayım bu defa kurtuluşum olmayacak bir şekilde dayak yiyecektim, biliyordum. Bari bu defa hak edeyim, diye geçirdim içimden.

Hevesle kafamı sallayıp onayladım. Yanımda oturan iki polisin yüzünde de samimi bir gülüş oluştu. Yarım saat bile sürmeden tüm evrakları toplayıp hepsini imzalamıştım.

"Tamamdıe Berfu hanım, Sertan Bey bu gece nezarethane de misafirimiz olacak. Bu evrakları da yarın olabilecek en erken şekilde mahkemeye göndereceğiz, istediğimiz kararlar çıkacak büyük ihtimalle."

"Çok teşekkür ederim." dedim bu defa içtenlikle. Sabahtan beri üstümde oluşan gerginliği atmıştım.

"Ne demek, geçmiş olsun. İsterseniz ekip arkadaşlarım sizi gideceğiniz yere kadar bıraksın."

Kafamı iki yana sallayıp reddettim hemen. Gidecek bir yerimin olduğuna emin değildim. Daha fazla burada durmamak adına kendimi dışarıya attım. Nefesim kesilmeye başlamıştı. Midemin bulamadığını hissediyordum.

Rüzgar hafif bir şekilde esiyordu ve hava serindi. Gözlerimi ufak bahçede dolaştırırken tanıdık bir bedende takılı kalınca duruldu. O da direkt olarak bana bakıyordu. Çıkmamı bekliyordu büyük ihtimalle.

Yavaş adımlarla merdivenlerden inip ona doğru ilerledim. O da aynı şekilde bana dönmüş, adım atmaya başlamıştı. Sonunda orta bir noktada buluştuğumuzda özlemle gözlerine baktım.

Bakışları buz gibiydi. Bir zamanlar evim olan bu gözler, şimdi bir yabancıya bakar gibi bakıyordu bana.

Hiç ses etmeden yüzüne bakındım. Bir şey söylesin istiyordum, ilk adımı atsın istiyordum. O bir adım atsa ben koşarak giderdim Ona ama beklediğim olmamıştı. Bu defa olmayacaktı da.

"Teşekkür ederim." dedim sesimin çatallı çıkmasını engelleyemeden. "Ve özür dilerim." dedim aynı şekilde. Neden dilediğimi ikimiz de çok iyi biliyorduk.

"İyi misin?" dedi az önce söylediklermi yok sayarak.

Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Ağladı ağlayacaktım. Dolu olduğunu bildiğim gözlerimi Ela gözlerine çevirip ses etmeden kafamı salladım.

İyi olmadığımı anlardı. Bir bakışımla beni benden iyi tanıyan bu adam, şimdi de iyi olmadığımı anlardı.

"Nereye gideceksin? Seni bırakayım." Konuyu tekrar kapatıp kaçtığında kafamı eğip gülümsemiştim.

"Teşekkür ederim, ben giderim."

Nereye gideceğimi bilmiyordum. Elimde bu geceyi idare edebileceğim param da yoktu.

"Kalacak bir yer..." dedi emin olmadan. Ne diyeceğini bildiğim için kafamı kaldırmadım. Yalan söyleseydim bile anlardı.

"Yok değil mi?" dediğinde yine bir şey demedim.

Hiç zaman kaybetmeden elimin üstüne konan elleri beni sarmalamıştı. Şaşkınlığımı gizleyemeden kafamı kaldırıp yüzüne baktım.

"Benimle gel."

Kafamı hemen iki yana salladım. "Hayır, gerçekten gerek yok. Ben gidecek bir yer bulurum. Ben... Rahatsız etmeyeyim sizi."

Söylediğim her sözün ardından kaşları gittikçe çatılmış, bana bakıyordu.

"Berfu, güz-" kendi kendine sözünü kesip sustuğunda ne diyeceğini bilmenin acısıyla gözlerimi kaçırdım.

Güzelim. O'nun güzeli.

"Hadi gel benimle, yarın istediğin yere bırakırım seni."

Düşüncelerle geçen bir kaç dakikanın ardından yapabileceğim başka bir şey olmadığına karar vermiştim. Gidecek bir yerim yoktu ve gece dışarıda kalamazdım. Zor bela kafamı sallayıp onayladım. Ellerimizi ayırmadan karakol bahçesinin çıkışına doğru ilerlemeye başladı. Peşi sıra onu takip ettim.

Bu saatte otobüs bulamayacağımızdan taksi çağırmıştık. Şimdi ise kafamı araba camına yaslamış başıma gelen şeyleri düşünüyordum. Hiç birini hak etmemiştim. Hak etmeyen biri de vardı ki, o da hemen yanımdaki bedenin sahibiydi.

Üzülmeyi hak etmiyordu. Onu en çok üzen ise ben olmuştum.

"Geldik." Hemen dibimde gelen ses ile kafamı kaldırıp etrafıma bakındım. Gerçek huzuru bulduğum yerdi burası, evimdi. Şimdi ise buraya çok yabancı kalıyordum.

Kapıyı açıp çıkmam için yardım ettiğinde bekletmeden indim. Hemen karşımda duran binaya özlemle bakıyordum şimdi.

"Hadi gidelim."

O önümden yürümeye başlarken ben kararsız bir şekilde bir ona bir eve bakıyordum.

"Adal." diye seslendim dikkatini çekmek için. Adımlarını durdurup bana döndüğünde nefeslenip devam ettim. "Ben gelmeyeyim, rahatsız etmeyeyim sizi. Hem..."

Ne diyeceğimi bilmemenin yüküyle sustum. Oraya gidecek yüzüm yoktu.

"Berfu," dedi soluk vererek. Sinirlendiğini hissediyordum. "Gel hadi, kimseye rahatsızlık verdiğin yok."

En azından bu gece için gitmek zorunda olduğumu biliyordum. Sadece kendim için de değildi üstelik ama binaya doğru attığım her adımda gerisin geri kaçma isteği daha da artıyordu.

"Gidelim." Ne zaman yanıma geldiğini fark etmemiştim. Hemen dibimde durmuş içimdeki çelişkiyi bitirmemi bekliyordu.

Elini tüy gibi hafif bir şekilde belime dokundurup beni binaya doğru yönlendirmişti. El mecbur kabul edip ayak uydurdum ve binaya girdim.

 

 

Loading...
0%