@ayelaefla
|
Derslerden dolayı bölümü beklediğimden geç bitirdim hâliyle bölüm de geç geldi kusura bakmayın 😔 Bölümü daha fazla bekletmemek adına kontrol etmeden atıyorum, Yazım yanlışlarım falan varsa kusura bakmayın. Ben sizi daha fazla tutmayayım buyrun bölüme 🎀 Dipnot; Yorum geldikçe bu yazsdin bölüm yazma isteği daha çok artıyormuş🙃 * Pinhani - Bilir O Beni Alec Benjamin - The Saddest Song Hande Özbayram - Sana Gelmek İstedim Tuğkan - Belki De Kaldı 8 - Sarılsak Geçerdi. * "T-teşekkür ederim." titreyen ellerimi umursamadan suyu uzatan polise minettar bir şekilde bakıp suyu dökmemeye dikkat ederek bir kaç yudum aldım. Nasıl olmuştu bilmiyorum ama Sertan beni kolumdan sürükleyip siteden dışarıya çıkarmaya çalışırken polis sirenlerinin sesi duyulmuştu. Kim haber vermişti bilmiyorum ama polisler bir kaç dakika içinde beni kurtarmış ve Sertanı da tutuklamıştı. Şimdi ise polis karakolunda oturmuş karşımdaki polise ifade vermeye hazırlanıyordum. "Daha iyiyseniz başlayalım mı Berfu Hanım?" Kafamı sallayarak onu onayladım ve soracağı soruyu beklemeye başladım. "Bugün 17 Şubat 2024, Cumartesi." Diyerek klasik bilgilendirmeyi yaptı önce. "Berfu Orhon" dedi onay ister gibi. Kafamı saladım onu onaylamak adına. "Size şiddet gösteren eşiniz miydi?" "Evet." Sesim zar zor duyuluyordu büyük ihtimalle. "İlk nerede ve ne zaman şiddet görmeye başladınız Berfu Hanım?" "Evlendikten kısa bir süre sonra," dedim sesimin titremesine engel olamayarak. "Tam olarak ne zaman başladı hatırlamıyorum." "Peki, ne için şiddet göstermişti size?" Duyduğum soru karşısında titremelerimin arttığını hissettim, öyle ki artık saklayamıyordum, yanımdaki herkes fark etmişti şuan titrediğimi. "Ben... Yani şey, hatırlamıyorum." Kirli sesi kulaklarımı doldurmaya başlamıştı. Ellerimi kulaklarıma götürmemek için büyük çaba sarf ediyordum. Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım ama nafileydi, şimdi daha kötü olmuştu her şey. "İlkin değil miyim lan!" Yüzüme inen tokatın sesi sanki şimdi yaşamışım gibi çınlamıştı kulaklarımda tekrar. "Ondan daha fazla zevk veriyor muyum bari sana?" "Öyle bir zevk alacaksın ki Berfu; adını da, onu da her şeyi unutturacağım sana. Tekrar tekrar isteyeceksin." "Berfu Hanım? Berfu Hanım iyi misin?" Koluma dokunan el ile transtan çıkmış gibi hissettim. Önümdeki polis oturduğu sandalyeden hafif doğrulmuş, endişeyle bana bakıyordu. "Şey... Evet, affedersiniz." "İyi değilseniz sonra devam edebiliriz." sorarcasına gözlerime bakıyordu. "Hayır devam edebiliriz, iyiyim ben." "Tamam, ilk ne için şiddet göstermeye başladığını hatırlıyor musunuz?" Kafamı iki yana salladım. Bunu söylemeye cesaretim yoktu. "Hayır, tam hatırlamıyorum ama basit bir şey için olmalı" dedim hızlı hızlı. "Mutfakta olduğumu ve o anki sinirle bardağı kırdığını hatırlıyorum sadece." Aklımdakileri bir bir sıralıyor, inanması için dua ediyordum. "Sanırım ondan sonra oldu her şey." "Anladım, peki daha önce şikayet ettiniz mi hiç?" Korkunç anılar tekrar zihnime dolmaya başlarken kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım. "Evet bir defa şikayet etmiştim, uzaklaştırma verildi ama bir işe yaramadı." "Anladım. Şikayetçi olmanız için bir dosya açıyorum?" dedi sorarcasına. "Daha önce bir çok kez şikayetçi oldum," dedim emin olamadığımı belli eden ses tonuyla. "Ama hiçbiri işe yaramadı. En sonki şikayetimi de dün yapmıştım ama görüyorsunuz ki bugün yine buradayım. İşe yaramıyor." Bunları neden söylemiştim bilmiyorum, içimi dökmem gerekiyordu ve burada patlamıştım. Korkuyordum ama kimse ne durumda olduğumu anlamıyor gibiydi. Karşımdaki polis susmuş, bir şey diyememişti. Suskunluğuna kendi suskunluğum ile karşılık vermiş daha fazla konuşmamıştım. Sadece düşünüyordum; buradan çıktıktan sonra ne olacağını, nereye gideceğimi... Yaşadığım bu son olaydan anlamıştım ki Sertan İstanbul sınırları içinde bana asla rahat vermezdi. Canım tehlikedeydi, benden çok O'nun canı tehlikedeydi ve ben onu nasıl koruyacağmı bilmiyordum. "Şikayetçi olmayacak mısınız yani?" diyerek sessizliği bozmuştu karşımdaki polis. Derince ofladım. Ne yapacağımı bilmiyordum ki... "Bir kaç gün onu hapse atamaz mısınız?" dedim dayanamayarak. "En azından ben İstanbul'dan çıkana kadar." Söylediklerime gülmüştü. "Maalesef, elimizde net bir kanıt olmadan-" "Nasıl net bir kanıt yok?! Evimize zorla girdi, beni zorla alıkoymaya çalıştı!" Sesim beklediğimden yüksek çıkmıştı. "Evet biliyorum lakin görgü şahitlerinden hiçbiri şikayetçi olmadı hanımefendi." Sözleri karşısında ne diyeceğimi bilemedim. "Anladım." "Berfu!" Adımı duymam ile kafamı kaldırıp etrafıma göz gezdirdim. "Rümeysa?" Onu tamamen unutmuştum. Hemen yerimden kalkıp bir iki adımda bana yaklaşan bedenine sarıldım. "İyi misin? Bir şeyin yok değil mi?" "Ben iyiyim, asıl sen nasılsın? O şerefsiz canını çok acıtmadı değil mi?" Kafamı iki yana salladım. Benden ayrılıp arkamda kalan polise doğru ilerledi. "Ben haneye tecavüzden dolayı şikayetçi olmak istiyorum Sertan Orhon'dan. Arkadaşım da zorla alıkoymadan dolayı şikayetçi olacak." Şok olmuş bir şekilde Rümeysanın dediklerini dinliyordum. "Avukatımızın da haberi var, yolda olmalı, gelmek üzeredir." Avukat? Benim avukatım yoktu ki, kimden bahsediyordu bu? "Tamamdır hanımefendi, buyrun oturun şikayetinizi geçirelim." Rümeysa polisi onayladıktan sonra benim kalktığı yere oturdu. Polis, bir kaç evrak alacağını söyleyerek yanımızdan ayrılmıştı. Ben de polisin kalktığı yere oturdum. "Avukat derken?" diye sormuştum Rümeysaya ithafen. "Benim avukatım yok Rümeysa, avukat da nereden çıktı?" "Emirhana haber verdim, gelir birazdan. Sakın itiraz etme Berfu, en azından bu konuda. Bırak da yardım edelim sana" Konuşmama fırsat vermeden mecbur bir şekilde beni azarlayışını dinlemiş, aynı şekilde kabul etmek zorunda kalmıştım. Emirhan üniversitedeki arkadaşlarımızdan biriydi. Benim kendisiyle fazla bir yakınlığım yoktu, Rümeysa sayesinde tanışmıştık. Sessiz geçen yaklaşık on dakikanın ardından Emirhan gelmişti. "Rümeysa, İyi misin güzelim?" "İyiyim, iyiyim merak etme" Emirhanın geldiğinden beri kendini sıktığını belli eden yüz ifadesi yumuşamıştı Rümeysanın telkinlerinden sonra. Rümeysayı kendine çekip sarılmıştı beklemeden. Bir kaç saniyelik sarılmalarının ardından ayrılmışlardı ve Emirhan bana dönmüştü. "Geçmiş olsun Berfu, sen nasılsın?" "İyiyim teşekkür ederim, sen nasılsın?" "İyiyim bende, şikayetleri verdiniz mi?" "Polis memuru evrakları getireceğini söylemişti." Rümeysanın cevabından sonra bir şey dememiş sadece bizi onaylamıştı. Bir kaç dakikanın ardından polis memuru gelmiş ve evrakları doldurmaya başlamıştık. İşimiz beklediğim kadar uzun sürmemiş, Emirhan sayesinde kısa sürede bitirmiştik. Şimdi ise sahil kenarında sessizce yürüyorduk. İşimiz bittikten sonra Rümeysa bana söz hakkı vermeden ikimizi birden buraya çekiştirmişti. Kafamın dağılması için yaptığını biliyordum ve bu konuda ona çok minnettardım çünkü az da olsa işe yaramıştı. Rüzgar, bir tüy gibi hafif bir şekilde tenimi yalayıp geçerken kollarımı birbirine dolayı bunun tadını çıkarmaya çalıştım. Yaklaşık yirmi dakikadır yürüyorduk ve şu ana kadar hiçbirimizden ses çıkmamıştı. Arada Rümeysa ve Emirhanın birbirlerine olan sessiz bakışlarını yakalasam dahi bir şey demiyordum. "Oturalım mı biraz, yorulmuşsunuzdur." Emirhanın işaret ettiği banka bakıp Rümeysaya döndüm, o ne düşünüyor diye, bana fark etmezdi. "Bana fark etmez" dedim omzumu silkeleyerek. "Oturalım o zaman ben biraz yoruldum ya" İkimiz de Rümeysayı onaylayıp yol kenarındaki banka doğru döndürdük adımlarımızı. Ben en sol köşeye, Rümeysa ortaya ve diğer köşeye Emirhan olacak şekilde oturduk banka. Hâlâ hiç birimizin ağzından tek bir kelime bile çıkmıyordu. Hoş bu işime dahi geliyordu, Konuşamayacak kadar yorgun ve ölü hissediyordum kendimi. İçli bir şekilde nefeslenip etrafımı izlemeye başladım. Beynimin içini kemirip duran düşünceleri atmak için şarkı sözleri mırıldanmaya başladım içimden ama hiçbir işe yaramamıştı. Beni diken üsütnde tutan bu düşünceler tamamiyle hayatta kalma adına beni dürtükleyen şeylerdi. Şimdi ne yapacaktım? Bu geceyi nereden geçirecektim? Rümeysanın evine dönemezdim, Onu daha fazla tehlikeye atamazdım. "Sohbetinize de doyum olmuyor hanımlar" Beni bu düşünce girdabından çıkaran ses Emirhana aitti, kafasını bizden tarafa döndürmüş ikimizi de izliyordu. "Değil mi? Bülbül gibi şakıyoruz şurada" Rümeysanın sesi ise oldukça bariz bir şekilde alay barındırıyordu. Bu alayın hedefi ben miyim emin değildim ama bu meseleyi düşünemeyecek kadar da yorgundum. "Aç mısınız? Bir şeyler yemeye gidelim mi?" "Ben aç değilim, teşekkür ederim yine de." Sonunda konuşmayı başarabildiğimde uzun süredir konuşmamanın etkisiyle sesim çatallaşmış bir şekilde çıkmıştı. Dudaklarımı ıslatıp yutkundum az da olsa bir işe yarar umuduyla. "Ben de aç değilim." "Peki, siz bilirsiniz." Sessizlik girdabı Emirhanın sözleri ardından, üstümüze sindirdiği rahatsızlık hissiyle, tekrar başlamıştı. Elim istemsiz bir şekilde karnıma giderken nedenini bilmediğim bir şekilde Onu hissetmeye çalıştım. Güçlü olmak zorundaydım ve bu sadece onun içindi. Binlerce defa sönen hayat ışığımı şimdi, onun için, yakmıştım ve bu ışığı diri tutmak oldukça zordu... "Berfu?" Kulaklarımı dolduran tanıdık ses ile kafam otomatik olarak sesin geldiği yöne doğru dönerken gördüğüm süilet şaşırmama vesile olmuştıu. Adal? Onun burada ne işi vardı? Henüz şaşkınlığımı üstümden atamamışken Emirhan oturduğu yerden ayağıya kalkmış bir şey demeden Adala doğru ilerlemişti, aramızda tahmini olarak yirmi adım ya vardı ya yoktu. "Ben çağırdım onu" Rümeysa, kafamın içinde dolaşan soruları duymuş gibi konuştuğunda gözlerimi Adalın olduğu yerden çekip ona baktım. "Tekrardan bende kalman tehlikeli olur Berfu, Adal ile gitmen senin için daha iyi." "Ben..." dedim ne diyeciğimi bilemeden. Adal ile birlikte gitmek istemiyordum, bunu tekrar tekrar yaşamak da istemiyordum. Bu durum ikimizi de daha fazla üzmekten başka bir işe yaramıyordu. 'En azından bu gece için?" dedi sorarcasına "Yarın ne yapacağımızı enine boyuna düşünürüz olur mu? Biliyorum ikiniz için de zor durum ama aklıma başka bir fikir gelmedi. Onunla güvende olursun." Rümeysanın beni ikna etme çabasını sesimi etmeden dinlemiş az da olsa hak vermiştim. Aklıma yapacak başka hiçbir şey gelmiyordu. Korkuyordum ve bu korku sadece Adalın yanındayken diniyordu. "Peki" dedim sadece. İçimden söylenecek bir çok cümle geçse bile hepsini geriye itmiştim, şimdi zamanı değildi ama daha ne kadar tutabilirdim emin değildim. Israr etmeden kabul etmeme memnun olmuş olacak ki bana oldukça sıcak bir gülüseme sundu. Banktan kalkıp elini bana uzattığında ondan destek alıp aynı şekilde kalktım. Yönünü Adalların olduğu yöne çevirip yirmi adımı hızlı bir şekilde kapattı, ben ise ses çıkarmadan onu takip ettim. "Nasılsın Adal?" "İyi," dedi soğuk çıkan sesiyle Adal. Bu soğuk tarafının sadece bana olmadığını görmek suçlu bir şekilde iyi hissettirmişti beni. Sadece bana olmaması iyiydi ama hayat enerjisinin bu denli bitmiş olması beni parçalıyordu. Onu özlemiştim, içimi sımsıcak eden sesini, ama o sıcaklığı hak etmeyecek kadar yabancı olduğumu yüzüme vuruyor her seferinde yaşadığımız olaylar. "Sen nasılsın?" "İyi ben de" Ortam oldukça gergindi. Bu gerginlik ne için vardı bilmiyordum ama ortamı bir kasvet sarmış gidiyordu. "Neyse," diyerek ortamdaki gerginliği atmaya çalıştı Emirhan "Vakit baya geç oldu biz gidelim artık." Yüzünü bana döndü ve dudaklarını iki yana kıvırdı. "Seninle tekrar karşılaşmak güzel oldu Berfu,bir dahakine arayı fazla açmayalım olur mu?" Dudaklarımı iki yana kıvırıp kafamı aşağı yukarı doğru sallayarak onayladım onu. Adal ile de kısa bir şekilde vedalaşıp geldiğimiz yolu geri döndüler. Şimdi koca sahil kenarında sadece ikimiz kalmıştık ve kulaklarımı denizin huzur dolu sesi dolduruyordu. * Önümdeki eski kapıyı açtım ve kendimi odadan dışarıya attım. Kapının tüyler ürperten gıcırtı sesi her yeri sarmış büyük bir gürültü oluşturmuştu. Çıktığım koridorda bir sağa bir sola bakıyor, nereye gitmem gerektiğini düşünüyordum. İkisinin de sonu girifte çıkıyordu. İşimi şansa bırakıp sola saptım ve olabildiğince sesiz bir şekilde yürümeye başladım. Şuan neredeydim? En son kabuslarımın başrolü olan o odadan çıkmıştım kurtulmak adına ama bu koridor o evin koridoru değildi. Başka bir yerdeydim. "Kimse var mı?" Sesim gri, çatlakları olan duvarlara çarpmış geri bana dönmüştü. Kimse yoktu, tektim. Çıkışı bulurum umuduyla durmadan önümdeki yolu takip ettim. Önce sağa sonra sola sapmıştım. Diğerine göre nispeten kısa olan bir koridoru daha geçmiş ve tekrar sola sapmıştım. Gittikçe yorulmaya başlamıştım, bacaklarımda derman kalmamıştı ama önümdeki yollar git git bitmiyordu. "Kimse var mı?!" dedim tekrardan belki birileri vardır diye. Ama nafileydi "Berfu, güzelim?" Kalbimin korkuyla çarpmasına vesile olan ses endişeyle etrafıma bakınmama sebep oldu. Uzun koridorda sadece ben vardım, kimse yoktu ama sesi yanı başımdaymış gibi yakından gelmişti. "Sesimi takip et güzelim, seni bekliyorum." Beni görebilecekmiş gibi kafamı iki yana salladım korkuyla. "Hayır, gelmeyeceğim! Git buradan." "Buradan çıkmanın tek yolu benim güzelim, tek çıkış noktan benim yanım." İçimdeki korkuyla kafamı tekrar hayır anlamında sallamış ve temkinli olmak adına etrafımı kolaçan etmiştim. Duvarların içinden çıkacakmış gibi geliyordu. "Hadi ama güzelim, sinirlenmeye başlıyorum bak. Beni sinirlendirmenin cezasını çok iyi biliyorsun." Zihnime dolan anlar titrememe sebep olmuştu ve içimdeki korkuyla geldiğim yönü geri dönmeye başladım. "Benden kaçabileceğini düşünüyor musun gerçekten Berfu, Ben her zaman bir nefes arkandayım. Sen basit bir kuklasın sadece, istediğim kadar benden uzaklaşır istediğim an altımda olursun." Adımarımı hızlandırmış tabiri caizse koşmaya başlamıştım. İğrenç sesi zihnimin içinde yankılanıyordu, düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Ellerimi kulaklarıma götürüp yapabildiğim kadar sıkmıştım sesini duymamak için. "Benden kaçamazsın Berfu!" Sanki daha da mümkünmüş gibi sesini daha sert bir şekilde işittiğimde hızla önümdedi dönemeçten sola dönmüştüm. Ne zamandır kaçıyordum bilmiyordum ama önümdeki yollar asla bitmiyordu. O kapıdan bu kadar uzaklaşmadığıma meindim oysa. Bu defa sağa döndüğümde gördüğüm kapı ile gülümsemeye çalıştım. Gittiğim o yol yanlıştı, şimdi doğru yoldan gidip buradan kurtulacaktım. Kapının önüne gelip içeriye göz attığımda karşımda, yüzünde her zamanki korkun gülüşüyle bana bakan, Sertanı görmem ile ufak bir çığlık atmıştım. "Tek çıkış noktan benim demiştim, hoşgeldin güzelim." Korku tüm bedenimi ele geçirirken beklemeden dümdüz koşmaya başladım. Arkamdan geldiğini biliyordum, beni yakalarsa öldürürdü. Bu defa yaşama şansım yoktu. "Kaçma güzelim, özledim seni." "Bırak beni artık" dedim ağlamaklı çıkan sesimle "Biliyorum send çok özledin beni" Kafamı arkaya doğru döndürdüğümde peşimden gelmediğini görmem içime az da olsa su serpmişti. Ama neredeydi, Beni asla rahat bırakmayan o kötü his bir kez daha buradayım dercesine kendini belli ederken bir an önce buradan çıkmak için hızımı arttırdım. Önümde olan dönemeçten döner dönmez koridorun sonunda, beni aynı korkunç gülüş ile bekleyen, Sertanı görmem ile çığlık atıp geri döndüm. "Sinirleniyorum artık Berfu! Kaçma ve kaderine teslim ol!" Göz yaşlarım, pınarlarına daha fazla tutunamamış ve akmaya başlamıştı.Görüş açımın gittikçe düimesini umursamadan koşmaya devam ettim. Arkama bile bakmadan koşuyor, nereye varacağımı bilmeden dönüp duruyordum. "Berfu!" Koştukça nefesim soluk boruma takılıyor, beni zor durumda bırakıyordu. "Berfu?" Göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu. Zor bela aldığım nefesler atık yetmemeye başlamıştı. "Berfu, Uyan güzelim." Ölmek istemiyordum. "Benden kaçışın yok, o hayallerinden bir an önce uyan!' "Berfu?" "Berfu!' "Uyan hadi güzelim, geçti." Zihnimde bir tilki misali dönüp dolaşan seslere bir yenisi daha eklenmişti sanki. Beni çağırıyordu, güvenliydi de. Ama o sese nasıl ulaşacağımı bilmiyordum. "Berfu!" Yardım et lütfen dedim kim olduğunu bilmediğim sese, beni duyduğundan şüpheli bir şekilde. "Kaçacak yerin yok Berfu!' "Sen sadece benimsin." "Benden asla kurtulamayacaksın!" "Hep bir nefes arkanda olacağım." Gtittikçe zihnimi ele geçiren iğrenç ses ile olduğum yerde durmuş ve saçlarımı ellerime hapsederek çekiştirmeye başlamıştım. Artık bu ızdıraptan kurtulmak istiyordum. "Yeter artık!" Boş koridorda yankılanan sesim tekrar bana dönmüştü. "Ölmek istemiyorum." "Uyan hadi güzelim, geçti. Sadece kabus." Transtan çıkmış bir şekilde tityerek uyandığımda korkuyla yataktan doğrulup etrafıma bakındım. Hepsi bir kabustan ibaretti, O korkunç labirentte değildim, Sertan da yoktu. Sadece kabustu. "Berfu?" Kafamı kaldırıp bana seslenen Adala baktığımda yeni fark ettiğim yakınlığımız gözlerimin açılmasına neden olmuştu. Fazla yakındık, haddinden fazla hemde! "İyi misin?" Endişeyle sorduğu soru karşısında derince bir nefeslendim. Ama bir kaç salise içinde gerçekleşen mide burkulması ile pişman oldum. Midem bulanıyordu. Hızla Adalı ittim ve banyoya doğru koştum. Kusmadan klozetin önüne varmayı başardığımda çömeldim ve dün akşamdan kalma ne varsa boşaltmaya başladım. Adalın parfümü ne zamandan beri mide bulandırıcı kokuyordu? Burnuma gelen parfüm kokusu ikinci defa midemi bulandırdığında öğürür gibi ses çıkardım. Saçlarımın arasına dolanan el, saçlarımı iyice toplayıp yukarı doğru tutmuştu. Bu kişi Adaldan başkası değildi ve Adalın parfümü hiç olmadığı kadar midemi bulandırıyordu şuan. "Git buradan." dedim zor bela öğürmeleeimin arasından. Bu, mide bulantısı işinden nefret etmiştim. Muhtemelen şaşırmış olan Adal uzun bir sürenin ardından saçlarımı bırakmış ve bir iki adım geri çekilmişti. Neden böyle söylediğimi düşünüyor olmalıydı. Sonunda koku burnumun ucundan gittiğinde ve mide bulantım geçtiğinde yavaşça yerden kalktım ve yüzümü yıkamak adına çeşmeyi açtım. Yüzümü yıkayıp ağzımı da biraz çalkaladıktan sonra banyodan çıktım. Mutfaktan sesler geliyordu, adımlarımı o tarafa doğru atmaya başladım. Orhan Amca, Sibel Teyze, Şüheda ve Adal; hepsi buradaydı, kahvaltı yapıyorlardı. "Günaydın." dedim hepsinin yüzüne teker teker bakarak. "Günaydın Kızım." Orhan Amca ve Sibel Teyze aynı anda konuştuğunda gülümseyerek karşılık verdim onlara. Şüheda hiç umursamamış, Adalın ise bakışları üstümde takılı kalmıştı. Hiç o taraflı olmadan masadaki yerime oturmuştum. Dün gece eve geldiğimizde Adala söz hakkı vermeden ufak, beyaz bir yalan ile şehir dışına çıkacağımı ama binmem gereken arabayı kaçırdığımı söylemiştim. Pek inanmış gibi durmamıştılar ama ses de etmemiştiler. Sessiz bir şekilde devam eden kahvaltımızda sessizliği bozan Orhan Amca olmuştu. "Annenler nasıl kızım?" Ağzımdaki lokmayı hızlı bir şekilde bitirip Orhan Amcaya doğru döndüm. "İyiler Orhan Amca, sağol." Güler yüzüyle bana karşılık verdikten sonra daha fazla konuşmamış, önümüze dönmüştük. Hayatımın şimdikinden daha iyi olduğu noktasında kaçmak istediğim an beni sarmalayan bu ev olmuştu her zaman. Sibel Teyze anne, Orhan Amca ise baba gibiydi bana. Adal zaten her şeyimdi. Bir kaç gündür sorgusuz sualsiz beni evlerinde misafir etmeleri de geçmişe dayanıyordu büyük ihtimalle. Yine minettardım hepsine bunun için, Şühedaya bile. "Ellerine sağlık Hanım, ben çıkıyorum size afiyet olsun." Masadan ilk kalkan Orhan Amca olurken Sibel Teyze de onunla birlikte kalkmış, yolcu etmek için beraber mutfaktan çıkmıştılar. "Abi sen de çıkmayacak mısın? Geç kalacaksın yoksa." Yüzümü önümdeki tabaktan kaldırmadan kulak misafiri olmaya başladım konuşmalarına. "Bir işim var abim, bugün biraz geç gideceğim." Ben işi ne diye düşünmeye başlarken Sibel Teyze mutfağa dönmüştü. "Oğlum geç kalacaksın biraz acele etsene." Az önce konuşulan konu tekrar açılınca dinmeyen merağım ile dinlemeye koyuldum tekrar. "Abimin işi varmış anne o yüzden geç gidecekmiş." Adal konuşmadan Şüheda az önce abisinin kendisine söylediği şeyi söylediğinde Sibel Teyze kaşlarını çatmıştı. "Ne işi bu Adal?" Sibel Teyze sonunda merak ettiğim soruyu sorduğunda bakışlarımı Adala çevirmiştim. "Berfuyu hastaneye götüreceğim." Bir kaç saniye söylediği şeyi anlamaya çalışırken aynı zamanda hasta mıyım diye düşünmeye başlamıştım, bu sırada hepsinin bakışları bana dönmüştü. "Hasta değilim." dedim kendimi açıklama isteği ile. "Hastasın." "Hayır değilim." "Dünden beri kusuyor ve yüzü solmuş." dedi beni umursamayıp Sibel Teyzeye dönerek. Annesine şikayet eder gibi konuşmuştu. "Hastaneye götüreceğim o yüzden." Kusmalarım hamile olduğum içindi. Yüzümün solgunluğu ise yine aynı sebeptendi yada birkaç gündür yaşadıklarımdandı emin değildim. Ama hastaneye gidemezdim, en azından Adal ile birlikte. Öğrenmemesi gerekiyordu. "Tamam." dedim en sonunda konu daha fazla uzamasın diye. Hemen kabul etmeme şaşırmıştı. "Ben tek başıma giderim ama hastaneye" dedim bakışlarımı üstünden ayırmadan. "Gelmene gerek yok, ufak bir üşütmedir büyük ihtimalle." Sözlerim karşısında kaşlarını çatmış ve hangi duygularının geçtiğini anlayamadığım bakışlarını üstüme dikmişti. Fazla dikkat çekmeyecek kadar kısa süren bu bakışın ardından ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki Sibel Teyze ondan önce konuşmuştu. "Berfu haklı oğlum, senin gelmene gerek yok. Ben giderim onunla." İkimiz de Sibel Teyzeye döndüğümüzde önce davranıp itiraz etmiştim. "Senin gelmene de gerek yok Sibel Teyze ben tek başıma giderim." "Annem gelmeyecekse ben geleceğim seninle." Adalın sözleri ile yutkunmuştum. Resmen tehdit ediliyordum. Bu durumda Sibel Teyzenin gelmesi Adalın gelmesinden daha iyi olurdu. "Tama Sibel Teyze ile gideriz." Hem Sibel Teyzeyi bir şekilde ikna edebilirdim tek başıma gitmem için. Adalın gözlerinde bariz bir şekilde gördüğüm hayal kırıklığı, suçluluk duygusu ile gözlerimi ondan kaçırmama sebep olmuştu. Ortamda daha fazla konuşma geçmemiş, zaten on dakika sonrasında Adal işe Şüheda ise okuluna gitmişti. Evde ben ve Sibel Teyze tek kalmıştık. Ona yardım etmek adına masayı toplamıştım. Fazla iş yapmama izin vermemişti, o da hasta olduğuma inanıyordu. Yapabilecek bir şeyim kalmadığında Sibel Teyzenin zoruyla içeriye geçmiş ve televizyon karşısına oturtulmuştum. Hastaneye gitmeme daha vardı zaten, saat henüz erkendi. * Telefonumun sesi kulaklarıma dolarken yolun ortasında durup çantamın içindeki telefonu çıkarmaya çalıştım. Bir kaç dakikalık uğraşın ardından sonunda telefonu çıkarmış ve hızla cevaplamıştım. Arayan Rümeysaydı. "Alo, Berfu nasılsın?" Telefonumu omzumla destekleyerek kulağıma tutturup çantamı kapatmaya çalıştım. Bir yandan da rümeysayı cevapladım. "İyiym, sen nasılsın?" "İyi ben de. Nasıl oldun merak ettim. Toparlayabildin mi kendini?" "Evet düne göre daha iyiyim şuan." "Ay çok mutlu oldum. İşin yoksa buluşalım mı?" "Olur, Nerede buluşalım?" Buluşacağımız yerin adresini aldıktan sonra telefonu kapatmış ve otobüs durağına doğru ilerlemiştim. Halihazırda söylediği yer hastaneye yakın olduğu için kendimi şanslı ilan etmiştim, hiç yol çekemezdim bu halimle. Hastalığımın ciddi olmadığını ve tek başıma gidebileceğim konusunda Sibel Teyzeyi ikna etmek için bir saat dil dökmüş sonunda ikna edebilmiştim onu. Tabii bunda kahve içmeye çağıran komşunun da etkisi vardı. Sonrasında hızla hazırlanmış ve hastanenin yolunu tutmuştum. Hamileliğimi öğrendiğim günden beri yanına gittiğim doktorun yanına gitmiş ve yarım saatlik bir kontrolün ardından her şeyin normal bir şekilde ilerlediğini ve herhangi bir tehlikenin olmadığı bilgisini almıştım. Şükür ede ede çıkmıştım hastaneden. İstanbul trafiğine göre kısa süren yolculuğun ardından Rümeysanın adını verdiği kafeyi aramaya başladım. Beş dakikalık bir yürüyüşün ardından kafeyi bulmuş ve beklemeden içeri girmiştim. Etrafa ufak bir göz gezdirdiğimde bana el sallayan Rümeysa ile yönümü ona doğru döndürüp ilerledim. "Hoşgeldin." Ayağıya kalkıp sarılmıştı. Ben de ona karşılık verdiğimde bir yandan da yanıtlamıştım onu "Hoşbuldum, umarım fazla bekletmemişimdir seni." Kafasını iki yana salladı. "Hayır hatta beklediğimden bile erken geldin." "Yakındım buraya o yüzden." "Hayırdır?" dedi sorarcasına. "Hastaneye gitmiştim." dedim kendimi açıklayarak. "Hastane mi? Bir şey mi oldu? Niye gittin?" Beni tuttuğu soru yağmurunun bitmesini beklemiş sustuğunda ise nasıl açıklayacağımı düşünmeye başlamıştım. "Berfu? Kötü bir şey yok değil mi?" Yutkundum. "Hayır yok... Kontrol amaçlı gittim, merak etme." "Ne kontrolü?" Sesinden merak akıyordu. "Hamileyim." dedim daha fazla bekletmeden, uzattıkça söylemesi daha zor oluyordu benim için. "Ne?!" Bağırdığında tüm kafeyi dolduran sesi istemsiz bir şekilde yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. "Ciddi misin Berfu?" İnanamamış bir şekilde soran arkadaşımı kafamı sallayarak cevapladım. "Sen şimdi ciddi ciddi hamile misin?" Tekrar kafa sallayarak onaylamıştım. "Ay inanamıyorum! Ben şimdi teyze mi oldum?" Hızla oturduğu yerden kalkıp yanıma gelmiş ve ben ne olduğunu anlayamadan beni kendine çekip sarılmıştı. "Çok mutlu oldum güzelim ya, hayırlı bir şekilde kucağına alırsın inşallah bebişini." Nedenini bilmediğim bir şekilde gözlerim dolduğunda ağlamamak için kendimi sıktım ve aynı şekilde sarılışına karşılık verdim. Bir kaç dakikalık sarılışımızın ardından yerimize oturmuş ve içeceklerimizi sipariş etmiştik. "Kaç aylık?" diye sordu Rümeysa ilgiyle. Gerçekten mutlu olmuştu ve bunu bana çok güzel bir şekilde belli ediyordu. "7 haftalık." dedim aynı ilgi dolu sesle. Hamile olduğumu öğrendiğim günden beri ilk defa biri gerçek bir ilgiyle sormuştu bunu. "Ay bu daha ufacık minicik bir fasulye kadar." Yaptığı benzetme büyük bir kahkaha atmama sebep olmuştu. Uzun uzun üniversite sonrasında neler yaptığını konuşmuş daha sonrasında tekrar bebek hakkında konuşmaya başlamıştık. Konudan konuya atlıyorduk, terapi gibi gelmişti. Aklıam gelen soru ile anlattığı konuyu istemeden kesmiştim. "Bir şey soracağım." dedim önümdeki kahveden bir yudum alarak "Emirhan ile sevgili misiniz siz?" Sorum ile az önce konuştuğu konuyu komple unutmuş ışıldayan gözlerle kafasını sallayarak onaylamıştı beni. "Ay evet 5. ayımıza gireceğiz bir kaç güne." Sesindeki mutluluk bana da bulaştığında nasıl olduğunu sormuş ve heyecanlı heyecanlı anlatışını dinlemeye başlamıştım. "Üniversiteden sonra bir yıl kadar görmedim hiç Emrihanı. Zaman geçtikçe tekrar karşılaşmamız konusunda olan inancım tükenmişti ama onu bir türlü unutamamıştım. Mezun olduktan sonra gruptaki herkes farklı yerlere dağılmıştı ve kimse birbiriyle görüşmüyordu. En son işte senin düğününde yan yanaydık." Sona doğru üzgün çıkan sesi beni de ele geçirmiş ve geçmişe göndermişti. Üniversite zamanında sekiz kişilik büyük bir arkadaş grubuyduk. Neredeyse her gün yan yanaydık, tüm üniversite bizim grubu biliyordu resmen. Bir şey yapacak olursak hep beraber yapıyorduk. Rümeysanın da dediği gibi onları en son düğünde görmüştüm daha sonrasında iletişime hiç geçmemiştik. Ben kendi derdime yanmışken onlar da zamanla parçalanmıştı. Rümeysa üniversitenin ta ilk günlerinden beri Emirhandan hoşlanıyordu ama asla açılma cesareti gösteremiyordu. Bunu bilen ben, Adal ve Güneştik. "Neyse, bir gün çarşıda karşılaştık tesadüfen ve oturup kahve içtik bir yerde. Üniversite zamanlarından falan konu açıldı ve bana bir şey sormak istediğini söyledi." Konuşmasına ufak bir ara verip kahvesini yudumladı. "Ondan hoşlanıp hoşlanmadığımı sordu. Tabi ben şok oldum ne diyeceğimi bilemez şekilde ağzımı açıp açıp kapadım. Benim bir şey demeyeceğimi fark edince hemen yanlış anladığını boşvermemi falan söyledi. Tabi ben hala şokun etkisindeyim bir şey diyemedim." Heyecanlı heyecanlı anlatması ile tebessüm ettim bu haline, tekrar aynı şeyleri yaşıyormuş gibiydi. "Hızlı hızlı konuyu kapatmaya çalışırken onu durdurup doğru olduğunu hala ondan hoşlandığımı falan söyledim. Sonuçta bir daha ne zaman göreceğimi asla bilemiyordum, içimde tutmak da kötüydü, o anlık gaz ile söyledim işte. Meğer o da üniversitenin sonlarına doğru benden hoşlanmaya başlamış ama ona olan aşkımı başka biri için olduğunu sanmış. Sonrasında Güneş söylemiş ondan hoşlandığımı. Öyle işte." "Çok mutlu oldum sizin adınıza." dedim içten bir şekilde. En azından içimizden birilerinin hâlâ mutlu olması güzel bir şeydi. "Diğerleri ile konuşuyor musun peki?" dedim konusu açılmışken. "Badıl, Güneş, Seher ya da Nilay?" "Yok konuşmuyoruz şuan. İlk zamanlar arada mesajlaşıyorduk ama zamanla o da kesildi." Kafamı sallayarak oanyladım onu. Kuruyan damağımı önümdeki, neredeyse dibini görmüş, kahveyi içerek geçirmeye çalıştım. Haddinden fazla susuyordum bu aralar. Uzun bir süre ikimizden de ses çıkmamış öylece etrafımıza bakınıp durmuştuk ta ki Rümeysa bana seslenerek bu sessizliği bozana kadar. "Artık Adallarda mı kalacaksın? Hem Adal hamile olduğunu biliyor mu? Söyledin mi ona?" Sorunun ağırlığı ile yutkunup ne diyeceğimi düşündüm. Daha kolay olan ikinci soruyu cevaplayarak başladım konuşmaya. "Adal bilmiyor hamile olduğumu ve söylememeyi düşünüyorum, bilsin istemiyorum." Beni anlarmış gibi kafasını sallamıştı. "Peki kalacak yer?" İşte onu bilmiyordum. Onlarda daha fazla kalamazdım, hem yüzüm tutmazdı hem de eninde sonunda karnım şişecek ve hamile olduğumu anlayacaklardı. "Eğer bir yer bulamadıysan..." diye söze girdi çekingen bir şekilde konuşmayacağımı anlayınca Rümeysa. "Ben bir yer buldum sana." Kaşlarımı çatarak söyleyeceği şeyi bekledim. "Bursada bir kuzenim var," dedi yavaş yavaş, tepkimi ölçer gibi. "Tek başına yaşıyor, onda kal bir süre. Haberi var hem ben söyledim ona. Ama merak etme her şeyi söylemedim, bir bahane buldum." Derince yutkunma ihtiyacı duydum, bunu kabul edemezdim. Aynı şekilde Rümeysaya da söyledim. "Çok teşekkür ederim yardımların için Rümeysa ama ben bunu kabul edemem. Şimdiye kadar zaten yeterince yardım ettin bana bu fazla olur." "Ne yapacaksın o zaman?" "Bilmiyorum." dedim dürüstçe omuzlarımı düşürerek. "Bir yer bulmaya çalışacağım." "Güzelim," diyerek masa üstünde duran ellerimi kavradı. "Kabul et, izin ver yardım edelim sana. Hem o adam tekin birine benzemiyor sen İstanbuldayken rahat bırakmaz seni, yine başına bela olur." Biliyordum ve bu durumdan delicesine korkuyordum. "Hem devamlı kal demiyorum ki, en azından kendine bir ev tutana kadar orada. Kendin için ve bebişin için bir yaşam kurana kadar." Yavaş yavaş gözlerimin dolduğunu hissederken boğazıma oturan yumruyu gerisin geriye göndermek için derince yutkundum. "Çok mahçup oluyorum ama ben böyle" dedim zor bela içime kaçan sesimi bulduğumda. "Ben bunca iyiliğin altından nasıl kalkacağım?" "Bebişi bana verirsin, ham yaparım olur biter." dedi şakaya vurarak. Üstümdeki mahçupluğu atmaya çalışıyordu. "Ay cinsiyeti ne bu arada? Belli mi? Biliyor musun?" Kafamı iki yana salladım. "Hayır, daha belli değil." "Sence ne olacak?" Bilmem dercesine dudaklarımı büktüm. Daha öncesinde hiç düşünmemiştim. "Kalk haydi." diye birden yerinde kalkmıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışır bir vaziyette Rümeysaya bakındım. Bazen asla hızına yetişemiyordum. "Nereye?" "Kalk bebişe bir şeyler alalım. Haydi kalk. İlk hediyesini teyzesinden alsın." Bir şey söylememe fırsat vermeden beni çekiştirerek kaldırmış ve kafenin çıkışına doğru sürüklemişti. Bulunduğumuz yerde yeterince mağaza olduğu için başka bie gere gitmemiş, burada bakınmaya karar vermiştik. Rümeysa önümden yürüyüp bebek mağazası ararken ben arkasından onu takip ediyordum. Bu ilgili tavırları beni ağlayacak kıvama getiriyordu. Elimi karnıma yerleştirdiğimde huzurla gülümsedim. Baksana dedim içimden, senin gelişine gerçekten mutlu olan biri var. Çok şanslıyız değil mi? Yüzümdeki tebessümü bozmadan adımlarımı hızlandırıp Rümeysa ile aynı hizaya geldim. Yaklaşık on beş dakikalık bir arayışın ardından sonunda bir bebek mağazası bulmuş ve kendimizi içeriye atmıştık. Binlerce bebek eşyalarının içinde dolaşmaya başladık. Dikkatimi çeken ilk şey renk renk sıralanmış emzikler olduğunda Rümeysanın yanından ayrılıp oraya doğru ilerledim. Pembe renkli emziği elime aldım hipnoz olmuş gibi. Üstünde uyumuş gibi duran bebek resmi vardı. "Ay Berfu, şuna baksana ne kdar tatlı!" Elindeki küçük beyaz renkli ayakkabı ile yanıma geldi Rümeysa. Gerçekten çok tatlıydı ayakkabı, avucumun içi kadardı. "Ben bunu alıyorum ya" Kafamı iki yana sallayıp reddettim. "Hayır alma, hiç gerek yok almana" "Sana ne be?" tepkisi karşısında şaşkınlıkla bakındım yüzüne. "Ben yeğenime alıyorum bunu, seni ne alakadar ediyor hanımefendi? Büyüdüğünde ilk hediyem teyzemden diyerek en çok beni sevecek." Bu haline gülmüştüm. "Peki." dedim onu ikna edemeyeceğimi anlayıncw. Mağazanın içinde biraz daha dolanıp başka bir şey almayacağımızı kararlaştırdığımızda Rümeysa ayakkabının parasını ödemiş ve mağazadan çıkmıştık. "Biraz da kendim için alışveriş yapmalıyım," diye söze girdim. "Yanımda hiçbir şey yok, bir iki parça alayım en azından." Rümeysa beni onayladığında bir süre daha alışveriş yapmaya devam ettik. Bir kaç parça üst, alt, iç çamaşırı derken aklıma gelen, ihtiyacım olan, her şeyi almıştım. 3 saatlik uzun bir alışverişin ardından yorulunca bir kafeye oturmuş bir şeyler sipariş etmiştik. "Ee, ne diyor Emirhan?" dedim önümdeki ıhlamurdan bir yudum alırken. Günde iki bardak kahve in bana zararlı olduğunu, hamile olduğumu unutmamam gerektiğini söyleyip durmuştu Rümeysa. "Yakınlardaymış, geleceğini söyledi. Bir şey demeyip sadece kafamı salladım. Yavaş yavaş yorulduğumu hissediyordum. Tüm gün boyunca bir saniye durmamış, oradan oraya dolaşarak alışveriş yapmıştık. Bu, zihnindeki tüm karmaşıklığı ve gürültüyü bir süre de olsa susturmuştu. Telefonumdan gelen ses ile çantamdan telefonu çıkarmış ve arayan kişiye bakmıştım. Adal arıyordu. "Alo?" "Alo, Berfu neredesin?" Sesi endişeli geliyordu. "Rümeysa ile birlikteyim, bir şey mi oldu?" "Tamam" dedi önce söylediğim şeyi kavramak ister gibi. "Yok, bir şey olmadı. Ben sadece merak ettim." dedi tane tane. Dudaklarımı birbirine bastırdım ne diyeceğimi bilemeyerek. "Ne zaman geleceksin? Yani geç olmadan-" Kendi sözünü kesip sustu. Bir kaç saniye ses gelmedi, söyleyeceği şeyleri toplamaya çalışıyordu. "Yani şey, O adamın ne yapacağı belli olmaz o yüzden geç kalma istersen diye dedim." Bu hâline gülesim gelmişti. Kendimi sıkıp gülme isteğime engel oldum. "Anladım, birazdan gelecektim zaten." "Ben... Ben almaya geleyim mi seni?" "Yok, " dedim hemen. Bu ani çıkışım beni de şaşırtmıştı. "Yani Emirhan gelip bizi alacak zaten, o beni bırakacakmış." dedim hızlı hızlı kendimi açıklamak için, ani tepkimi yanlış anlamasın diye. "Anladım... Dikkat et." Derince nefeslendim elimde olmadan. Eskisi gibi değildik, olamazdık da hiçbir zaman ama bu hali yüreğime su serpiyordu. Kırgındı, belki de kızgın ama bana belli etmemeye çalışıyordu. Anlıyordum. "Peki." Telefonun kapandığına dair ses kulaklarıma iliştiğinde yavaş yavaş kulaklarımdan çektiğimde Rümeysanın beni izlediğini fark ettim. "Adal mıydı?" Kafamı sallayarak onayladım. Aramızda daha fazla konuşma geçmemişti, sessizce Emirhanın gelmesini bekliyorduk. Sonunda Emirhan geldiğinde Rümeysanın yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. "Selam güzel hanımefendiler." İkimiz de aynı anda selamına karşılık verdik. "Gününüz nasıl geçti, eğlendiniz mi?" "Güzeldi." dedim sesimdeki bariz yorgunlukla. Benim aksime Rümeysa hiç yorulmamış gibi uzun uzun anlatmaya başladı. "Ay çok güzeldi, uzun uzun dolaştıp bol bol alışveriş yaptık. Bir şey almasak bile girip öylece bakındık." Emirhan ses etmeden parlak gözlerle Rümeysayı dinliyor arada onu onaylar tonda mırıldanıyordu. Onların bu haline imrenen gözlerle baktım istemsizce. Zihnimi Adal ile olan anılarımız doldururken gözlerimin özlemle dolduğunu hissettim. Eskiyi özlemiştim, tüm kötü anlara rağmen çünkü hiçbiri şimdiki kadar kötü değildi. "Değil mi Berfu?" Bana seslenilmesi ile daldığım yerden gözlerimi kaldırıp bakışlarını üstüme dikmiş arkadaşlarıma baktım. "Efendim?" "Uzun zamandır böyle bir şey yapmamıştık beraber, iyi geldi değil mi?" Refleks olarak kafamı salladım. "Evet evet çok güzel oldu, ben de özlemişim." "Ee şimdi ne yapalım?" diye sordu Emir beklemeden. Kararsız bir şekilde Rümeysaya bakındım. Eve gitmek istiyordum, hem Adal da merak ederdi bu saatten sonrasında ama ne diyeceğimi de bilmiyordum. Rümeysa bu kararsızlığımı anlamış olacak ki bir şey söylememe izin vermeden söz aldı. "Aslında sevgilim, bugün baya yorulduk biz. Sen gelir gelmez evlere geçeriz diye düşünmüştük." Emirhan, Rümeysanın dediklerine hak vermiş olacak ki kabullenmişti. Bir kaç dakika daha oturduktan sonra kalkmıştık. Beni eve bırakmalarına itiraz etmeden arka koltuğa oturdum. Yol boyunca sohbet etmiştik. Bizim sustuğumuz anlarda ise radyoda çalan şarkılar bize eşlik etmişti. Bir buçuk, iki saatlik yolun sonunda eve vardığımda ikisine de çok teşekkür etmiş ve sitenin içinde inmiştim. Elimdeki poşetllerle yürümesi biraz zor olsa da zor bela binanın içine giriş yapabilmiştim. Asansörün önünde bekleyen beden kasılmama sebep olsa bile dışarıya göstermemek adına tepkisiz bir şekilde asansörün önüne geldim. Yan gözlerle bir kaç saniye yüzüme bakmış, gözlerini fazla üstümde tutmadan tekrar önüne dönmüştü. Bir kaç saniyelik gergin bekleyişin ardından ikimide asansöre bindiğimizde ses etmeden asansör kapısının kapanmasını izledim. "Git Berfu, abime daha fazla acı çektirmeye hakkın yok." Buz gibi sesi ölümcül sessizliği bozduğunda istemeden yutkundum. "Öyle yapacağım zaten." dedim sessizce. Sesimi duyduğundan bile şüpheliydim. Rümeysa ile konuşmuş, yarın sabahın erken saatlerinde Bursaya otobüs bileti almıştık. Yarın, henüz kimse uyanmadan ben İstanbul'dan çıkmış olacaktım. "İyi yapmış olursun. Abimin seni affetmeyeceğini anlamışsındır zaten, en iyisi hayatından tamamen çıkman. Daha önce yaptığın şey nasıl olsa, alışıksın sen." Göğsüme bıçak gibi saplanan sözlerinin nefesimi kestiğini hissettim. Haklı oluşu ise kalbimdeki yaraların üstüne tuz serpmekten başka bir şey yapmıyordu. * Şühedaya fazla kızmayın olur mu, o sadece abisini düşünüyor. Ben onu da anlıyorum... Bir dahaki bölüm görüşürüz, dua edin de bölümü çabucak yazıp bitireyim. Neyse, o zamana kadar kafeini azaltmayı, bol bol su içmeyi ve ders çalışmayı unutmayın 🎀✨ |
0% |