Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Merhamet

@ayeozturk

Fahriye, babası Fikret ve annesi Neriman ile İstanbul’un ücra köşelerinden biri olan Hacıhüsrev’ de yaşamaktadır. Babası Fikret, alkolik, açgözlü ve bir o kadarda gaddar bir adamdır. Annesi Neriman hanım ise mağrur, kendi kendine yetebilen bir ev hanımıdır. Köylerinde ki evlerinin bir kısmını satarak burada kıraathane işleterek yeni bir yaşam kurmuşlardır. Annesini pek çok kez döverken gören Fahriye, ne zaman annesine yardıma koşsa babasından iki misli kadar o da dayak yiyormuş. O zamanlar orta son sınıfa giden Fahriye, bir gün okuldan dönerken annesini baygın bir şekilde yerde yattığını görmüş. Ne yapacağını bilemeyen Fahriye, tek tek komşularının kapısını çalmış. Fakat kimseden yardım gelmeyeceğini anlayıp eve geri döndüğünde ise annesinin oracıkta can verdiğini. O günden sonra babasına olan kini daha da artmış. Açgözlü Fikret ise işleri daha büyütme hırsıyla yanıp tutuşuyormuş. Bir gün Kıraathane’ de otururken kendi kendine ‘’Ulan bunların üç kuruşa içtiği çayla mı ben köşeyi döneceğim? Şöyle tutacaksın Beşiktaş’ın göbeğin de bir dükkan, kakalayacaksın Araplara bir çayı 20 milyona liraya, gelsin paralar gitsin paralar offf offf.’’ Bunları düşünmekle kalmayan Fikret, ilk işe kızının okulu bitirmesini beklemeyerek okuldan alarak yapmış. Akşam saatlerinde Fikret Fahriye’ye ‘’ Gel seninle bir şey konuşacağım.’’ Fahriye tedirgin bir ses tonu ile ‘’Ee efendim baba.’’ Fikret ‘’Bak biliyorsun annen de öldü, zaten onun zoruyla seni okumaya gönderdik, senin de pek isteğin yoktu. Okula gitme artık, işleri de büyütelim. Hem benim güzel bir fikrim var, Beşiktaş’a taşınıyoruz.’’ Fahriye şaşırarak ’’Beşiktaş mı? Baba neyimiz var ki? Ne ile taşınırız oraya, tanıdık yok ettik yok. Hem baba ben, beni biliyorsun ben yazı yazmayı çok seviyorum, ben okumak istiyorum. Fikret ‘’ Eee ne okumasıymış sende, bak seni bir güzel konfeksiyon işine sokarız. Alırsın bilmem kaç bin, gideriz Beşiktaş’a dengimiz insanlarla yaşarız kızım.’’ Fahriye ağlayarak ‘’ Ne olursun baba beni bundan mahrum bırakma. Ne istersen yaparım, ama beni okumaktan mahrum bırakma.’’ Fikret ‘’ Eeehh bu ne böyle, bu devirde babasına karşı gelen kız mı olur ? Annen de olsa aynı şeyi isterdi, kes artık zırlamayı. İş yüzü bile göstermem sana yoksa. Erkenden satarım seni birine.’’ Fahriye başka biriyle evlenmektense, okulu bırakıp bir işe girmeyi kabul etmekle yetinmiş. 2-3 yıl sonra Fahriye reşit bir kız olmuş, işe gidip geldikçe daha da dikkat çeker güzellikte bir kız olmaya başlamış. Yıllarca okula gitme hayaliyle yanıp tutuşmuş fakat babası, Fikret kızının elinde neyi var neyi yok alıyormuş. Bir gün mesaiye kalıp gece eve geç geleceğini söyleyen Fahriye babasına doğum günü için pasta almış. Babasını kafalayıp, her şeyi güzelleştirmek istiyormuş. Gizilce eve girdiğinde içeride inleyen kadın seslerini duymuş ve gördüğü görüntü onu şok etmiş. Babası başka kadınlarla gününü gün ediyormuş. Aldığı pastayı yere çarpmasıyla evden gitmesi bir olmuş. Babası eve artık geceleri çok geç gelmeye başlamış. Fahriye her ne kadar sormaya yeltense de babasından düzgün bir cevap alamamış. Aylar sonra çok sık para harcadığı için işleri yolunda gitmeyen Fikret, dönüp dolaşıp kendine bir ortak aramaya karar vermiş, kapıya satılık dükkan yazısını asmış. Yaklaşık 1-2 hafta sonra güzel bir arabanın içinden 50’li yaşlarının başında, dinç görünümlü, bıyıklı bir adam inmiş. Adamın fiyakasına hayran kalan Fikret ‘’ Buyurun beyim ne arzu etmiştiniz?’’ demiş. Adam ‘’Hoş bulduk, sanırım dükkanına ortak arıyorsunuz?’’ Fikret ‘’Ehh evet, artık tek başıma yetişemiyorum, yaşlandık nasıl olsa. Maşallah siz pek genç duruyorsunuz.’’ Adam ‘’Estağfurullah’’ Fikret ‘’ Buyurun, isterseniz detayları içeride konuşalım.’’ Demiş ve orada dükkanın yarı hissesini o adam satın almış. Bu süreçte babasının bir ortak ile iş birliği yaptığını öğrenen Fahriye babasının karşısına geçerek. ‘’ Baba duydum ki, bir ortak ile anlaşmışsın. Diyorum ki bende okula geri döneyim, hem bu arada da evi çeviririm.’’ Fikret ‘’ Kimden duydun sen bunu?’’ Fahriye ‘’ Kimden olacak, bakkalcı Hüseyin amca söyledi, hayırlı olsun gelecekmiş.’’ Fikret’’ Hııı şu bizim Hüseyin mi? Karısı ölmüştü onun demi? Fahriye ‘’ Evet baba, sen ne diyorsun bu işe?’’ Fikret ‘’ Hangi işe?’’ Fahriye’’ Bu benim okul işine? Yaşım geçiyor 19 oldum artık.’’ Fikret’’ Ohooo yaşın da baya geçmiş senin, neyse bakarız. Hüseyin abine söyle yarın akşam gelsin, hadi ben yatıyorum.’’ Fahriye ‘’ İyi geceler baba.’’ Fikret başını yastığa koyar koymaz aklına Fahriye’yi 57 yaşında olan bakkalcı Hüseyin ile evlendirmek düşmüş. İçinden kendi kendine ‘’Neden olmasın? Adam nasılsa zengin, yaş dediğin nedir ki? Adam erkenden ölür, mirası da Fahriye’ye kalır. Günümüzü gün ederiz.’’ diyerek uykuya dalmış. Ertesi günün akşamı eve gelen Hüseyin’e çay servisi yaptıran Fikret ‘’Tamam kız sen git hadi odana bakalım.’’ demiş kıkırdayarak. Hüseyin’in bacağına dokunarak ‘’ Eee Hüseyin kardeş, bekarlık nasıl gidiyor.’’ demiş gülerek. Hüseyin ‘’ Yahu sen sanki bekar değilsin, nasıl olsun sıkıcı işte. Genç bir kadın bulayım, hemen koluma takıp gezdireceğim. Millet Hüseyin ölmedi desin arkamdan. Fikret ‘’ Senin bu çocuklar ne alemde peki?’’ Hüseyin ‘’ Ne olsun, ne arayıp sorarlar ne de ilgilenirler. Hepsi yurt dışında, aldılar gavur eşlerini oturuyorlar Avrupa’nın göbeğinde.’’ Fikret ‘’ Bak sen benim dostumsun, tanışalı 6-7 yıl oldu. Diyorum ki bizim kızı sana versem, hem sana bakar, mutlu eder seni.’’ Hüseyin ‘’O nasıl laf öyle, neredeyse torunum yaşında olur mu hiç? Hem yakışı kalmaz.’’ Kapının arkasına saklanıp konuşmaları duyan Fahriye, sinirden elini yumruk yaparak dişlerini, narin ellerine geçirip, göz yaşı dökmeye başlamış. Fikret ‘’Yahu olur olur bal gibi olur, ben bir konuşayım benim kızla.’’ Hüseyin ‘’ Yahu elalem ne der sonra, bir ayağım çukurda nasılsa. Bu yaştan sonra lafa söze gelemem ben.’’ Fikret ‘’ Olsun, olsun bir şeycik olmaz. ‘’ Hüseyin ‘’Neyse ben kalkayım, belli sana gelen gelmiş gece gece.’’ Fikret güle oynaya Hüseyin’i yollamış. Hüseyin evine doğru yol alırken ‘’ O kadar mal mülk biriktirdim, şimdide gencecik bir kızla evlenmek benim hakkım değil mi? Tap taze, süt gibi kız üstelik babası da razı. Kız da razı olursa, olur bu iş.’’ diyerek ümitle evine doğru gitmiş.’’ Ertesi günün sabahı babası kıraathaneye gider gitmez bakkalın yolunu tutan Fahriye. Hüseyin’e her şeyi bir bir anlatmış son sözü ağlayarak ‘’Hüseyin amca ben okumak istiyorum, ne olursun sen babama bakma. Onun gözü mal mülkten başka hiç bir şey görmez oldu. Beni bir mal gibi satacak, Allah için ona bu iş olmaz de. Allahaısmarladık. Saatler sonra Hüseyin’in dükkanına gelen Fikret ‘’ Eee damat bey nasılsınız bakalım?’’ Hüseyin ‘’Bak Fikret, ben kızını falan istemiyorum. Bir daha da bana böyle şeylerle gelme.’’ Fikret ‘’ Yok yahu, neden istemezmişsin. Gencecik kız evini çekip çevirir daha ne işte. (Gülerek) Haa kuşun ötmüyorsa bilemem.’’ Hüseyin ‘’ Tövbe estağfurullah, aslında şey senin kız buraya geldi.’’ Fikret ‘’ Eeee?’’ Hüseyin ‘’ Bana olanı bileni anlattı, beni istemiyor, belli ki gönlünde başkası var. Bana okumak istiyorum diyerek ağladı, yalvardı bende kıyamadım.’’ Fikret ‘’ Vay domuzun doğurduğu vay, bana karşı gelir demek. Ben şimdi ona gösteririm.’’ diyerek bir hışımla dükkandan çıkmış. Eve gelir gelmez kızı Fahriye’ye hesap sormaya başlamış. Fahriye ‘’ Baba benden çok büyük, nasıl yaşarım onunla. Kulun kölen olayım kıyma bana.’’ Fikret kemerini çıkarıp Fahriye’nin sırtına defalarca vurmuş, tüm hırsını alırcasına. Kızını dövdükten sonra hırsını alamayan Fikret soluğu meyhanede almış. Fahriye ise bir müddet sonra kendine gelmek için duşa girmiş. Vücudunda dokunduğu her yer, kalbine saplanmış bıçak gibi acıtıyormuş canını. Duştan sonra eline sıcak bir çay alarak şiir yazmaya başlamış.


Gözlerimi açtığımda bitmeli bu hayat


Her nefes alışımda içime dolan bu hava


Zehir aslında hem,bana hem insanlığa.


Tanrının insan bedenine verdiği nefese,


Şükretmeli mi yoksa isyan bayraklarını mı çekmeli?


Kullarına verdiğin her beden azap içerisinde.


Cehennemin dünyan kadar zalim mi bilemem,


Ama bu dünyada cehennemi de gördü bu yürek.


Her gece sıcacık yatağından ölüm korkusuyla kalktı bu beden.


Ne azap yazmışsın bana silsem yine de silemem.


Ey göklerin yaratıcısı!


Duy sesimi,duy ki bu kudretli nefesi teslim al.


Bu kulunun çok yoruldu artık,sırtında taşıdıklarından.


Gönlüne hançer saplayan insanlardan,her güne umutsuz uyanmaktan.


Olaylardan yaklaşık 1 hafta sonra Fikret evine Ortağı olan Kamuran’ı davet etmiş. Kapı çalar çalmaz Fikret ‘’ Bak kız kapıya.’’ Diyerek bağırmış. Kapıyı açar açmaz, karşısında 50’li yaşlarında, hoş görünümlü, yaşını göstermeyen babacan bir adamla karşılaşmış. Bu adam ne babasına benziyormuş nede bir başkasına. Görür görmez ondan etkilenmiş. Fikret ‘’Ooo buyurun Kamuran beyciğim, evime şeref verdiniz.’’ Kamuran’ a servis yapan Fahriye onun güzel konuşmasına bile hayran kalmış. Babası ve Kamuran’ın koyu sohbetlerini dinlemek için kapıyı aralık bırakıp odasına gitmiş. Fikret ‘’ Eee Kamuran bey 1 yıla yakındır ortaklık yapıyoruz, ben diyorum ki bir şubeyi de Galata tarafında mı açsak ki?’’ Kamuran ‘’Efendim, bu işler böyle aceleye gelmez. En mantıklısı biraz daha beklemek, hali hazırda kiralık dükkan da bulmak zorlaştı. Kalabalıklaşıyor İstanbul günden güne.’’ Fikret ‘’ Haklısın, tabii tabii bende öyle düşündüm canım, sadece fikrini sormak istedim. Eee evimi beğendin mi?’’ Kamuran ‘’ Güzel maşallah, ferah ferah.’’ Fikret (Gülerek) ‘’ Öyledir tabii ki, Fikret ağa olmak kolay değil. Bu arada Hiç evlenmedin sen demi? Yahu nasıl sabır ettin, şimdiye boyunca çocukların olurdu.’’ Kamuran ‘’ Nasip olmadı desek daha doğru olur aslında, sağlık problemlerim de vardı. Bende hiç düşünmedim, maşallah senin kızın var. Yalnız değilsin, yalnızlık çok zor.’’ Fikret ‘’ Amaannn var da neye yarıyor, anca masraf, anca yiyeyim içeyim. Başka bir faydası yok, bir evlense de gitse.’’ Konuşa konuşa geceyi etmişler, Fahriye adamın bekar olmasına sevinse de sağlık durumunu duyunca içten içe çekimser davranmış. 1-2 ay sonra Fikret Galata’da bir dükkan açmak için. Köyünde ki tarlaları satmak istemiş. Bulduğu ilk otobüse binerek 3 günlüğüne köye doğru yol almış. Babasını otogarda uğurlayan Fahriye derin bir oh çekmiş. 3 gün boyunca yaşayacağı ferah ve mutlulukla evine gitmiş. Ertesi günün akşamı kapı çalmış. Aniden irkilen Fahriye perdeyi kaldırıp Kamuran’ın yüzünü görünce heyecandan okuduğu kitabın üstüne çay döküvermiş. Onu kurulamakla kapıyı açmak arasında gidip gelmiş. Ve en sonunda kapıyı açmaya karar kılmış. Fahriye ‘’ Hoşgeldiniz,buyurun.’’ Demiş titrek bir sesle. Kızın korktuğunu anlayan Kamuran ‘’ Baban evde mi?’’ demiş. Fahriye ‘’ Hayır, size söylemedi sanırım. Köye gitti kalan malları da satacakmış. Bana öyle söyledi.’’ Kamuran ‘’ Hay Allah, tüh unuttum. Bu sabah gitti değil mi?’’ Fahriye ‘’ Evet, ama buyurun bir çay koyayım size.’’ Kamuran ‘’ Yok ben rahatsız etmeyim.’’ Fahriye ‘’ Olur mu öyle şey? Buyurun lütfen. Kamuran bu genç ve güzel kızın ısrarına dayanamamış ve isteğini kabul etmiş. Sıcak bir çay getirirken, yanaklarını sıkarak pembeleştirmeyi ihmal etmemiş. Kamuran ‘’ Teşekkür ederim, senin işler nasıl gidiyor? Çalışıyorsun öyle hatırlıyorum.’’ Fahriye ‘’ Evet işler aynı, biraz zorlanıyorum ama alıştım. Bu arada yanlış anlamazsanız bir şey soracağım? Sanırım evli değilsiniz yalnızlık sizin için zor olmalı.’’ Kamuran ‘’ Bunu babana söylemedim ama sana söylersem aramızda kalacağını biliyorum. Kısır ve kalp hastası bir adamın hiçbir kadının hayatını mahfetmeye hakkı olmadığını düşünüyorum. Kendimi hiçbir kadına layık görmedim. ‘’ Fahriye dudaklarını ısırarak ‘’ Sizin adınıza çok üzüldüm, bunları hak etmiyorsunuz.’’ Kamuran ‘’ Bu dünyada her şey bir olacak değil ya. Bir olumsuzluk illa ki olmalı, hayatın kuralı sonuçta. Bu arada o masanın üzerinde ki kağıtlar ne öyle?’’ Fahriye ‘’ Şiirlerim, ben şiir yazmayı çok seviyorum. Bir ihtimal de olsa yazar olmak isterdim. Fakat hayat şartları işte ne yaparsınız.’’ Kamuran ‘’ Bende yazmayı seviyorum biliyor musun? Fakat ne zamandır yazmadım, paslanmışımdır. İstersen 1-2 tanesine bakmak isterim.’’ Fahriye gülümseyerek ‘’Bakın bunlarda benim şiirlerim içinde en sevdiğim;


Sen ayağıma takılan bir pranga gibisin


Sen siyahsın ben ise beyaz, bembeyaz.


Bu irice gözlerim ömrünce siyahı görmüş olabilir


Ama ne bedenim nede dilim


Siyaha yakışmaz yaklaşamaz.


Sen kendi çöplüğünde çürümeye layıksın.


Ben ise cennetin en yeşil bahçesinde


Ki üzümleri sevdiklerimle paylaşmaya.


Bu beden siyaha dokunamayacak artık


Kirlenmeyecek, boyanmayacak siyahın,


İhaneti ve kahpeliği ile.


Hayat bazılarına siyahı layık gördü.


Onlar ne mi yaptı?


Beyaz kaldı, bembeyaz taa ki seni görene kadar.


Eyy gökyüzünü gündüz maviye,


Gece siyaha boyayan rabb.


Her ümidi olan kırık kalpleri de,


Beyaza boya, boya ki siyaha yakışmasın. ‘’


Şiiri yüksek bir sesle okuyan Kamuran ‘’ Cidden hayranlık uyandırıcı fakat aynı zaman da çok isyankar. Ne yaşamış olabilirsin ki bu kadar isyankar dolusun.’’ Fahriye ‘’ Sizin gibi işte, kimsenin işi yolunda gitmez bu dünyada.’’ Kamuran omuzuna dokunarak ‘’Baban değil mi?’’ Fahriye omuzunda ki sıcacık elin hissiyle ‘’ Boş verin,isterseniz çayınızı tazeleyim.’’ Kamuran ‘’Yok artık ben kalkayım, saat de geç oldu. Kendine iyi bak olur mu? Yazmaya devam et, sakın pes etme.’’ Fahriye ‘’ Çok teşekkür ederim, fakat bu arada buraya geldiğinizi babama söylemeyin olur mu? Biliyorsunuz yanlış anlamaya müsait biri.’’ Kamuran başını sallayarak evden ayrılmış fakat o sırada gözlerinin önünde sürekli Fahriye’nin ışıl ışıl bakan gözlerini düşünerek yoluna devam etmiş. 2 gün sonra Fikret eve gelirken Bakkalcı Hüseyin yolunu kesmiş ‘’ Ooo Fikret bey nasılsınız, köy nasıldı?’’ Fikret ‘’ Ehh sorma toz toprak işte, İstanbul gibi olur mu hiç? Sen neler yaptın?’’ Hüseyin ‘’ Beni bırak da sen kendi kızına bak, ortağını gecenin bir yarısı senin eve kabul ederken gördüm.’’ Fikret Hüseyin’ in omuzlarına yapışarak ‘’ Ulan sen kime iftira atıyorsun? Adi pezevenk.’’ Hüseyin ‘’ Git kızına sor, git komşularına sor. Hiç biri inkar etmez. Birde bana kakalamaya çalıştın utanmadan.’’ Fikret bir hışımla eve doğru koşmaya başlamış. Fahriye’nin ağzını açmasını beklemeden tüm hırsını almış. Mosmor gözler içinde evden kaçan Fahriye soluğu İstanbul Boğazında almış. Kendini denizin maviliklerine bırakmak istemiş. Aniden kolundan tutulmasıyla yere kapaklanması bir olmuş. Karşısın da Kamuran’ı gören Fahriye aniden boynuna atlayarak, ‘’ Çok teşekkür ederim, iyi ki varsın. Bana nefesimi hayatımı bağışladın.’’ Demiş. Kamuran ‘’ Senin yüzüne ne oldu böyle? Kim kıydı sana.’’ Fahriye ‘’ Bırak lütfen, kimse değil.’’ Kamuran ‘’ Baban değil mi? Ben şimdi ona gösteririm.’’ Fahriye ‘’ Lütfen, benim gitmem lazım. ‘’ Diyerek koşarak eve doğru yol almış. Akşam saatlerin de Fahriye odasında yaşadıklarını tek tek gözlerinin önüne getirmiş. ‘’Bu nasıl bir, nasıl acımasız bir insan.’’ Babasının odasına girip silahı almış, ‘’ Bana bak, bana bak adi adam. Gerçi sana adam demeye içim bile ilkmiyor artık. Senin hakkındı o mezar, annemin değil.’’ Diyerek 4 el ateş etmiş. Ardından kapının çalmasıyla yerinden irkilmiş, pencereden baktığında Kamuran’ı görmüş. Kamuran’ın defalarca kapıyı çalmasına rağmen açmamış, fakat ne yapacağını bilemediği için sonunda kapıya doğru koşmuş. Yüzünde kan gören Kamuran ‘’ Fahriye ne oldu? Ne yaptın?’’ Fahriye ciddiyetle ‘’Ben babamı öldürdüm.’’ Kamuran şaşkınlıkla elinde ki silahı alıp ‘’ Ver onu bana, sen hiç bir şey yapmadın. Herkese aralarında anlaşmazlık vardı o öldürdü diyeceksin.’’ Fahriye hırçınlaşarak ‘’ Bırak onu, bu suç benim suçum. Babamı ben öldürdüm.’’ Kamuran ‘’ Eğer ki dediğimi yapmazsan bende seni öldürürüm.’’ Demiş. Etrafta polis sirenleri çalmaya başlayınca, Fahriye bir köşeye siğnenmiş ve polisleri beklemiş. Kamuran ifadesi alınırken göz yaşını sadece Fahriye için akıtmış. İfadesinde ‘’ Biz ortaktık, iş ortağı. Sonra anlaşamadık vurdum onu.’’ Polis ‘’ Evet vurmuşsun ama, silah onun üstüne. Ne ara aldın da burdun?’’ Kamuran ‘’ Evine önceden gitmişliğim vardı, bana silahını göstermişti bana güç gösterisi yapmak adına. Bende yerini zaten biliyordum. O gün ona gittiğim de odasından gizlice aldım ve olanlar oldu işte. Pişman değilim. ‘’ ifadesinin ardından Kamuran cezaevine nakil edildi. İlk görüşüne gelen Fahriye’ye ışıl ışıl bakarak ‘’ Nasılsın, çok zayıflamış görünüyorsun?’’ Fahriye Kamuran’ın ellerini tutarak ‘’ Nasıl zayıflamam, çok büyük azap içerisindeyim. Sen nasılsın, sende pek iyi görünmüyorsun.?’’ Kamuran ‘’ İyiyim, burada bana çok iyi bakıyorlar. Kalp hastalığımdan ötürü, sen merak etme. Bu arada sana bir adres vereceğim, aklında tut mutlaka. Dükkanda ki hissemi o adama devrettim, onun seninle konuşacakları var.’’ Diyerek Fahriye’yi uğurlamış. Bu görüşten sonra 2 yıla kadar Fahriye ziyaretine gelmemiş. Bu süreçte Kamuran gençken hayat ettiği yazarlığa yeniden yeltenmiş ve 200’e yakın şiir yazmaya karar vermiş.


2. yılın sonunda Fahriye Kamuran’ı görmek için gelmiş. Karşısında babasının son zamanlarda ki halinde ki gibi, bitmiş tükenmiş bir adam görmüş. Ve heycanla soru sormaya başlamış. ‘’ Dediğin yere gitmekle hata mı ettim bilmiyorum, ama bana neden bunu layık gördün?’’ Kamuran ‘’ Evlenip güzel bir yuva kurmak senin hakkındı, sen her şeyin en iyisini ve güzelini hak edecek kadar özel bir kızsın.’’ Fahriye Kamuran’ın ellerini tutarak ‘’Benim tek gerçeğim, tek sevgim sendin. 2 yıl boyunca hep seni düşündüm, ne yapar oralarda ne eder dedim. Eşimin doğu görevi nedeniyle, 2yıl boyunca gelemedim. Sana mektupta yollayamadım, (Kalbini göstererek) Sen hep buradaydın.’’ Kamuran ellerini çekerek ‘’ Aşk ile fedakarlığı sakın ola karıştırma Fahriye. Sen benim gözümde hala çocuksun, imkansızımsın. Babandan görmediğin sevgiyi, saygıyı benden gördün buna da kendi kafanda aşk dedin. Bu aşk değil, şu an damat umarım seni üzmüyordur. Söyle ona ben buradan çıktığımda onun burundan getiririm. Sana zarar vermesine asla izin vermem.’’ Fahriye ağlamaya başlayarak sessiz bir şekilde ‘’Ama babamın, öz babamın katili benim. Bu aşktı Kamuran, senin olman gereken yer burası değil. Ama nasılsa artık buradayım, İstanbul’dayım sürekli seni ziyarete geleceğim. Benden asla gitmeyeceksin.’’ Bu duygusal konuşma sonrası hüzünlenen Kamuran son şiirini de şöyle sözlerle sonlandırmış;


Gözlerinde derin bir ah var,


Mıh gibi aklıma çakılan.


Birinin ahını almış olmalıyım ki,


Unutamadım seni,ne seni ne de gözlerini.


Her bir çırpınışımda omuzlarını aradım.


Aradım ama yine bulamadım.


Sahi,ne buldum ki bu hayattan.


Gözümden akan her damla yaş mı imtihan?


Acı ve kederle harmanlanmış bir yürek.


Bu yürek ki ne seni unutabilir,


Ne de hayallerinde seni yaşatabilir artık.


Azap ve isyan içerisinde tanrıdan seni dilenmek gibi.


İmkansız ve bir o kadar da zor.


Görüş gününe gelirken elinde, güzel elbiseler ve yaptığı yemeklerle gelen Fahriye ışıldayan gözlerle Kamuran’ı sormuş. Görevli Memur ‘’ Başınız sağ olsun, Kamuran Beyi Kalp Krizinden kaybettik.’’ Fahriye’nin bu sözü duymasıyla yere yığılması bir olmuş. Bir müddet sonra kendine gelen Fahriye’ye Kamuran’ın eşyalarını uzatmışlar. Bir tomar kağıt parçasıyla birlikte. Fahriye nemli gözlerle ‘’ Bunlar ne böyle?’’ Görevli ‘’Kamuran Bey geldiğinden beri şiir yazıyordu, bunlar onun. Ölmeden önce koğuş arkadaşlarına ‘’Bazamın altında ki kağıtları Fahriye’ye verin.’’ Demiş. Fahriye kimsesi olmayan Kamuran’ı, ilk aşkını mezara gömmüş. Kamuran’ın ölümünden derinden etkilenen Fahriye yıllar sonra, zor da olsa lise eğitimini tamamlamış. O sırada 2 çocuk dünyaya getirmiş, birine Kamuran, birine de annesinin adı olan Neriman’ı koymuş. Çocukları yürümeye başlar başlamaz, Kamuran’ın yazdığı şiirlerle bir kitap çıkarmak istemiş. Kamuran’ın da kendisi gibi yazar olmak istediğini bildiğinden. Kendi şiirlerini de kitaba eklemiş. 350 sayfaya yakın bir kitap çıkararak tüm yılların en çok satış yapan kitabı olmuş. Kitaptan gelen parayla eşinin manevi babası olarak bildiği ilk aşkı Kamuran’a mezar taşı yaptırmış. 35 yıl sonra Fahriye birbirinden güzel 4 toruna sahip olmuş. Fahriye her ne kadar yaş alsa, yaşlansa da ruhunda her zaman umutla bir kalp bırakmış. Genç bir kadınken verem olmuş, fakat vefakar kocası ve evlatları ona bir bebek gibi bakarak. Onu iyleştirmiş, Bu sefer de yıllar sonra Alzheimer başlangıcı başlamış. Artık hiçbir şeyi hatırlamaz olmuş, ne çocuklarını ne eşini ne de torunlarını. Bildiği ve hatırladığı tek şey o sıcacık omuz ve babasını katlettiği günmüş. Soğuk bir ocak ayında Kamuran’ın yazdığı şiirlerle birlikte hatırladığı tek yer olan, ilk aşkının mezarına gitmiş. Ağlayarak ‘’Bende senin yanına geliyorum, aç kollarını.’’ Diyerek son nefesini sevdiği ilk adamın mezarının başının ucunda vermiş…


Loading...
0%