@ayfresia
|
Keyifli Okumalar...
******************************* Çiçek, teröristlerin ellerinde, karanlık ve kirli bir odada bağlı otururken, gözlerini çevredeki adamlardan ayırmıyordu. İçindeki korkuyu bastırmaya çalışıyordu. Cihangir’in onu bulacağından emindi ama buradan sağ çıkmak için kendi mücadelesini de vermesi gerekiyordu. Teröristler sürekli ona sorular soruyor, ama Çiçek bildiği hiçbir şeyi açığa vurmuyordu. Onların amacı, Cihangir’in dikkatini dağıtıp operasyonu başarısızlığa uğratmaktı. Bir terörist ona yaklaşıp yüzüne bakarak, "Cihangir Altan ile nasıl bir bağlantın var? Söyle, yoksa canın çok yanacak!" dedi. Çiçek, sakin kalmaya çalıştı. Ama soruları yanıtlamamaya kararlıydı. Onlara hiçbir bilgi vermeyecekti. “Hiçbir şey bilmiyorum,” dedi kararlı bir sesle. Terörist buna inanmadı ve sert bir tokat savurdu. Çiçek’in yüzü acı ile yandı, ama gözlerini asla kaçırmadı. Onların karşısında zayıf görünmeyecekti. Bir süre sonra içlerinden daha güçlü görünen ve lider pozisyonunda olan bir terörist, Çiçek’e yaklaşıp sinirle, "Bizimle oyun oynamayacaksın! Söyle bize ya da işkenceyi tadacaksın," dedi. Çiçek gözlerini onun gözlerine dikti ve tam karşısında durdu. Cihangir’in ve Altay Timi’nin onu bulmak üzere olduğuna inanıyordu. Bu adamlar ne yaparlarsa yapsın, ona asla boyun eğmeyecekti. Derin bir nefes alarak, teröristin yüzüne doğru sert bir tükürük savurdu. O an odaya bir anlık sessizlik çöktü. Terörist, bir an şaşırdı ama hemen öfkeye kapıldı. "Senin cesaretini kıracağız!" diye bağırdı ve elini silahına attı. Silahını çekip doğrudan Çiçek’in karnına nişan aldı. O an göz göze geldiler. Çiçek, teröristin o soğuk bakışlarını görerek birkaç saniye sonra ne olacağını anladı ama gözlerini kapamadı. Bir anda silah sesi yankılandı ve merminin yakıcı sıcaklığı karnına saplandı. Çiçek’in nefesi kesildi, derin bir acı ile yere düştü. Karnına sıkıca bastırarak kanın hızla aktığını hissetti. Gözleri karardı, ama düşünceleri hala netti: "Cihangir, gelmek üzere… Vazgeçmeyeceğim…" dedi kendi kendine, içindeki son umut kırıntısına tutunarak. Altay Timi, teröristlerin saklandığı yere varmaya çalışırken hızla yol alıyordu. Herkesin yüzü ciddiyetle donmuş, bu operasyona odaklanmışlardı. Fakat o an Cihangir, içinde tarif edemediği bir acı hissetti. Kalbinin derinliklerinden gelen bir ağırlık, ona kardeşi Çiçek’in bir şeyler yaşadığını söylüyordu. Direksiyona biraz daha sıkı sarıldı, gözlerini yoldan ayırmadan, kafasındaki düşünceleri kovmaya çalıştı. Ancak bu his gittikçe büyüyordu. Yan koltukta oturan Ekin de derin bir nefes aldı. Onun da kalbi hızla çarpıyor, boğazında bir düğüm oluşmuştu. Gözlerini Cihangir'e çevirdi. Yıllardır yan yana görev yapıyorlardı, ama bu farklıydı. Bir şeylerin yanlış gittiğini ikisi de anlıyordu. Cihangir, Ekin’in ona baktığını fark etti ve kısa bir an için göz göze geldiler. Bu, kelimelere dökülmeyen bir anlaşmaydı. İkisi de aynı acıyı hissediyordu. Bir an için sessizlik çöktü, ta ki Cihangir aniden hızlanmaya karar verene kadar. "Gazı kökle, vakit kaybetmemeliyiz," dedi Cihangir, sert ve kararlı bir ses tonuyla. Aracı süren asker hemen emre uydu, araç hızla ivmelendi. Diğer araçlar da peşlerinden aynı hızla ilerledi. Cihangir’in kafasında sürekli Çiçek’in görüntüleri dönüyordu. O kardeşi olduğunu bilmese bile içgüdüsel olarak onun yanında olmak istemişti, şimdi ise bu his daha da derinleşmişti. Onun güvende olması için her şeyini verebilirdi. Elini yumruk yaptı ve içinde biriken öfke ve endişeyle parmaklarını sıkıca kapadı. Ekin ise arkada, kafasını camdan dışarı çevirip dışarıdaki manzaraya bakarken aynı şeyi hissediyordu. “Umarım geç kalmadık,” diye düşündü. Onun için Çiçek artık sadece Cihangir’in kardeşi değil, kendi de değer vermeye başladığı biriydi. Düşünceleri arasında kaybolurken, kalbinin hızlanışı ona kötü bir şeylerin olduğunu söylüyordu. Derin bir iç çekişle, elini cebine attı ve Çiçek’in numarasını çıkardı. Daha önce aramıştı, ama bu defa çok daha farklı hissetti. Numaranın yazılı olduğu kağıda uzun süre baktı, içinden sürekli ‘acaba?’ diyerek tereddüt ediyordu. Bir yandan onu bulmak için acele ederken, öte yandan Çiçek'e ne olduğunu öğrenme korkusu da vardı. "Belki bir şey olmuştur… Belki de…" diye düşünürken, içindeki bu huzursuzluk iyice büyümeye başladı. “Ekin, iyi misin?” Cihangir aniden arkasına dönüp baktı. Onun bu sessiz halini fark etmişti. Zaten ikisi de aynı acıyı hissettiklerinden, birbirlerine güveniyorlardı. Ama Cihangir, onun bu denli sessizleşmesinin farkındaydı. Ekin biraz toparlanmaya çalışarak, “Bir şey var. Hissetmiyor musun? Bir şeyler ters gidiyor, Cihangir. Bir an önce varmalıyız," dedi. Sesi endişeliydi, ama sakin olmaya çalışıyordu. Cihangir, Ekin’in ne demek istediğini çok iyi anlıyordu. Yavaşça başını salladı. "Biliyorum," dedi, "Bunu hissetmemek elde değil." O sırada, Çiçek, karanlık odada yerde yatarken nefes almaya çalışıyordu. Karnından aldığı kurşun yarası içten içe onu zayıflatıyordu. Başını duvara yaslayarak derin nefesler aldı. Bütün gücünü toplamak için elinden geleni yapıyordu, ama her geçen dakika vücudu daha da güçsüzleşiyordu. Teröristler onu izlerken, içlerinden biri Cihangir'e ulaşmak için bir kez daha telefonuna sarıldı. Çiçek, Cihangir’e zarar vermek istediklerini biliyordu. Zaten kaçırılma sebebi de oydu. İçinden bir dua mırıldandı, Altay Timi’nin onu bulacağına olan inancı hala tamdı. Araçlar artık son hızla teröristlerin saklandıkları yerin yakınlarına ulaşmışlardı. Cihangir’in içinde biriken öfke ve korku adeta patlamak üzereydi. “Biraz daha dayan Çiçek, biz geliyoruz,” diye fısıldadı kendi kendine. Bir sonraki virajı dönerken Ekin, Cihangir’e bir bakış attı ve “Hazır mısın?” diye sordu. Cihangir, kısa ve kararlı bir baş hareketiyle karşılık verdi. Zihninde tek bir hedef vardı: Çiçek’i kurtarmak ve bu adamların cezasını kesmek. Kalbinde hissettiği acı artık dayanılmaz hale gelmişti, ama bu sadece ona daha fazla güç veriyordu. Araçlar durduğunda, ekip hızla dışarı fırladı. Sessizce ilerlediler, her biri kendi görev alanını biliyordu. Cihangir ve Ekin, en öndeydi. Operasyon başlamıştı, zaman daralıyordu, ama Çiçek’e ulaşmalarına az kalmıştı. İçeriden silah sesleri ve çatışma sesleri yankılanırken, Cihangir ve Ekin en önde ilerliyorlardı. Cihangir, kalbinde hala o derin acıyı hissederek, Çiçek’i bulmak için gözlerini dört açmıştı. Timin her bir üyesi, operasyonun ciddiyetinin farkındaydı ve hızla harekete geçtiler. Her an, her saniye önemliydi. ******************** Altay Timi’nin adımları yankılanarak ilerliyordu. Silahlarını sağlam bir şekilde kavrayan askerler, duvarların arkasından gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı tetikteydi. Ekin ve Cihangir en önde, birbirlerinden habersizce aynı düşüncelerle boğuşuyorlardı. Çiçek’in her geçen saniye daha da tehlikede olduğunu biliyorlardı ve o yüzden hızlanmalıydılar. Silah sesleri, her an daha da yaklaştıkları anlamına geliyordu. Cihangir, içindeki sıkıntıyı daha fazla bastıramıyordu. Kalbinin derinliklerinde hissettiği bu sancı, kardeşiyle olan bağı, her adımda daha da belirginleşiyordu. Sanki Çiçek, hayatta kalmak için tüm gücüyle savaşıyordu. Onu bulmak zorundaydı. Adımları hızlandı. Gözleri tetikte, kulakları her tıkırtıya dikkat kesilmişti. "Biraz daha dayan Çiçek," diye içinden tekrarlıyordu. Ekin ise Çiçek'i düşündükçe nefesi daralıyordu. Daha önce böyle bir his yaşamamıştı. Sadece bir operasyon değildi bu. Altay Timi için görev ne kadar hayati olursa olsun, bu defa kişisel bir mesele haline gelmişti. Cihangir’in hissettiği her duyguyu, Ekin de derinlerde hissediyordu. Timi için bu daha önce hiç yaşanmamış bir durumdu; arkadaşlarını ve sevdiklerini kurtarmak için yarışıyordu. Ekin, hissettiklerini belli etmemeye çalışıyordu ama içindeki o garip kıskançlık duygusu ve Çiçek’e olan bağı da kalbinin derinliklerinde onu zorlamaya devam ediyordu. Birden önlerinde, beton bir binanın kapısı belirdi. Teröristlerin saklandıkları yer burası olmalıydı. Altay Timi hemen pozisyon aldı. Kapının önünde kısa bir sessizlik oldu, ardından Cihangir’in işaretiyle kapı hızla açıldı ve içerideki o kaotik dünya ile yüzleştiler. İçeri girdiklerinde teröristler etrafa dağılmıştı, ama Cihangir ve ekibi onları hızla etkisiz hale getiriyordu. Silah sesleri odada yankılanıyor, her biri hedefini şaşmadan vuruyordu. Fakat Cihangir’in tek bir amacı vardı: Çiçek’i bulmak. Diğer askerlerin önünden hızla geçerek, en arkadaki kapıya yöneldi. İçindeki o derin sancı, Çiçek’in tam orada olduğunu söylüyordu. Kapıyı tekmeleyerek açtı ve içeride Çiçek’i gördü. Çiçek, karnından aldığı yaranın acısıyla nefes almakta zorlanıyordu. Karnındaki sıcaklık, kan kaybından ileri geliyordu. Kollarını karnına sarmış, duvara yaslanmış, gözleri yarı kapalı bir şekilde etrafındaki sesleri dinliyordu. Silah sesleri kulaklarına kadar gelmişti. Umudu tükenmek üzereyken, Altay Timi’nin yaklaştığını hissetti. O an, teröristlerin ona söyledikleri yankılanıyordu kafasında. "Cihangir Altan’ın kardeşi olduğunu biliyoruz. O seni kurtarmaya gelmeyecek. Bunu anla," demişlerdi. Ama Çiçek onların bu sözlerine kulak asmamıştı. Cihangir’in onu bulacağından emindi. Kalbindeki bağ, ona bunu söylüyordu. Ama acısı her geçen dakika daha da artıyordu. Çiçek, teröristlerin alaycı kahkahalarını duydu. Birinin ona yaklaştığını fark etti. Kafasını kaldırdı, gözleri yarı kapalı bir şekilde teröristin gözlerine baktı. Ona direnişini göstermeliydi. "Cevap vermiyorsan, bunun bedelini ödersin," dedi terörist. O an, Çiçek’in içinde bir öfke patlaması oldu. Tüm gücünü toplayarak, teröristin yüzüne tükürdü. Bu beklenmedik hareket karşısında, terörist öfkeyle silahını kaldırdı ve Çiçek’in karnına doğrulttu. Silah sesi odada yankılandığında, Çiçek bir an için nefesi kesildi. Vurulmuştu, ama acıyı tam olarak hissetmiyordu. Kafası ağırlaşmaya başlamıştı. Neredeyse bilincini kaybedecekken, kapı birden hızla açıldı. Cihangir’in yüzünü gördü. O an, kurtarıldığını biliyordu. Cihangir, içeri girdiği an, yerde yatan Çiçek’i gördü. Karnındaki yarayı fark edince, kalbi hızla çarpmaya başladı. Kız kardeşi orada, yerde yatıyordu. Hızla yanına koştu. "Çiçek! Dayan, geldik," dedi, sesi titriyordu. Bir yandan ona moral vermeye çalışırken, diğer yandan tüm dünya gözünde bulanıklaşmıştı. Onu böyle görmek, Cihangir’in tüm duygularını alt üst etmişti. Ardından Ekin ve diğer tim üyeleri de içeri girdi. Ekin, Çiçek’in durumunu görünce bir an için ne yapacağını bilemedi. Gözleri doldu, ama kendine gelmesi gerekiyordu. "Hemen yardım çağırın!" diye bağırdı. Timdeki Canan hızla yanlarına geldi ve Çiçek’in yarasına bakmaya başladı. "Şimdi burada kalmayacağız, hemen seni götüreceğiz," dedi Cihangir, Çiçek’in elini tutarken. Çiçek ona güçsüz bir şekilde baktı, ama gözlerinde hala bir umut vardı. Cihangir onun gözlerine bakarken, bu anın zorluğunu hissediyordu. Bir yandan onu kaybetme korkusu, bir yandan onu bulmanın rahatlaması, kalbindeki o derin acıyı ve sevinci birbirine karıştırıyordu. Timin her bir üyesi, bir yandan güvenliği sağlarken diğer yandan hızla tahliye planını uygulamaya başlamıştı. Cihangir ve Ekin, Çiçek’i güvenli bir şekilde taşıyarak oradan çıkardılar. Bu operasyon, Altay Timi için sadece bir görev olmaktan çok daha fazlasıydı. Şimdi asıl mesele, Çiçek’in hayatta kalmasıydı. Hızlı bir şekilde helikoptere bindirilen Çiçek, Cihangir’in kollarında yatıyordu. Ekin, Çiçek’in yanında, her an durumunu kontrol ediyordu. Helikopterin içindeki gürültü, hayati bir anı yaşadıklarını hissettiriyordu. Cihangir’in gözleri, Çiçek’in yüzündeki solgunluğu görmeye tahammül edemiyordu. Kardeşi, o gözlerindeki parıltıyla onun için ne kadar değerliydi. "Çiçek, dayan! Biraz daha dayan!" diye fısıldadı Cihangir, onun elini sıkarak. Çiçek, zayıf bir gülümsemeyle ona karşılık verdi ama bu gülümseme kısa sürdü. Ekin, helikopterin içindeki durumun ciddiyetini fark etti. Çiçek’in nabzını kontrol etmek için elini onun bileğine koydu. Fakat, hissettiği nabız, hızlı ve düzensizdi. Çiçek, yavaş yavaş zayıflıyordu. "Bu iyi değil," diye mırıldandı Ekin, hemen sağlık ekibine haber vermek için kulaklığına konuştu. "Çiçek’in durumu kötüleşiyor. Hızlanmamız lazım!" Helikopter, hızla havalandı ve şehir merkezindeki hastaneye doğru ilerlemeye başladı. Ekin’in zihninde endişe dolu düşünceler dönüp duruyordu. Çiçek’in iyileşmesini istiyordu ama yüreğindeki korku, daha da büyüyordu. İçinde, “Acaba onu kaybedecek miyiz?” korkusu kabarıyordu. Cihangir, kardeşinin yaşam mücadelesine tanıklık etmek zorundaydı. "Çiçek, seni asla bırakmayacağım. Beni duyuyor musun?" diye sordu. Kız kardeşinin gözleri hafifçe açıldı, ama yanıt vermek için yeterince gücü yoktu. Sadece Cihangir’in elini sıkarak ona destek olmaya çalıştı. O an, aralarındaki bağı daha da güçlendirmişti. Helikopter hastaneye yaklaştığında, Cihangir’in kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Çiçek’in durumu, zamanla yarışıyordu. Hastane, beklediğinden daha hızlı bir şekilde helikopterin inişini sağladı. Ekin, kapının açıldığı an, sağlık ekiplerine işaret etti. Hızla Çiçek’i sedyeye taşıdılar ve içerideki acil servise doğru ilerlemeye başladılar. Cihangir, bir adım geride kaldı, ama içindeki korku onu takip ediyordu. Hastanede her şey hızlı bir şekilde gerçekleşiyordu. Ekin, Çiçek’in yanında kalmaya çalışırken, doktorlar ve hemşireler bir yandan yarayı kontrol ediyor, diğer yandan da tıbbi müdahale yapıyorlardı. Cihangir, içeri girmek için sabırsızlıkla bekliyordu. ********************************** Bölüm Sonu Oy vermeyi,yorum yapmayı ve takip etmeyi lütfen unutmayınn.🤍🤍 |
0% |