Yeni Üyelik
21.
Bölüm
@ayfresia

Keyifli Okumalar....

 

*******************************

Cihangir, Ekin, Selim, Kadir ve Canan hastane koridorunda ağır adımlarla yürüyordu. Hepsi yorgun, gergin ve düşünceliydi. Çiçek’in durumu, timin her bir üyesinin zihninde büyük bir yük bırakmıştı. Sessizlik, koridordaki soğuk ışıklarla birleşmişti. Herkes bir şeylerin yolunda gitmediğini hissediyordu.

Cihangir’in gözleri, çevreyi dikkatle tarıyordu. Bir şeyler eksikti. İçindeki o koruyucu ağabey hissi, onu daha da tetikte tutuyordu. Sonra, koridorun sonunda küçük bir çocuk silueti belirdi. O anda Cihangir’in kalbi sıkıştı; çünkü Can’dı bu, tek başına orada durmuştu.

"Can?" Cihangir bir an için durakladı. Timin geri kalanı da onun yanında durdu. Küçük Can, kapının önünde, yüzünde bir hüzünle bekliyordu. Gözleri dolu doluydu, ama güçlü durmaya çalışıyordu. Ağabeyinin geldiğini fark ettiğinde, biraz daha toparlanmaya çalıştı, ama gözyaşları gözlerinden akmaya başlamıştı bile.

Cihangir, kardeşini bu halde görünce kalbi bir kez daha sıkıştı. Can’ı hiçbir zaman böyle yalnız ve savunmasız görmemişti. Yanına hızla yaklaştı ve yere diz çökerek Can’ın göz hizasına geldi. Elleriyle kardeşinin yüzünü tuttu, "Burada ne yapıyorsun? Seni eve bırakmadılar mı?" dedi, sesi titreyerek.

Can, gözyaşlarını silmeye çalışarak, “Ablamı görmek istiyorum abi. Neden beni getirmediniz? Ablam nerede?” diye sordu, sesi titrek ama kararlıydı.

Cihangir, Can’ın yüzündeki hüznü görünce içinden derin bir nefes aldı. Kardeşini böyle görmek onu derinden etkiliyordu. "Biliyorum, küçük adam. Merak etme, Çiçek iyi olacak," dedi, ama o da tam olarak buna inanmak için kendini zorlamak zorundaydı.

Ekin, Selim, Kadir ve Canan ise geride durmuş bu duygusal anı izliyorlardı. Ekin, küçük Can’ın gözlerindeki acıyı görünce kendi içindeki kırılganlığını fark etti. Onlar operasyonlarla, savaşla mücadele ediyorlardı ama Can gibi bir çocuğun acısına tanıklık etmek bambaşka bir şeydi.

Ekin, yavaşça Cihangir’in yanına yaklaştı ve Can’ın omzuna elini koydu. “Hey küçük adam, ablan güçlü birisi. Biz onunla birlikteyiz, sen de yanında olacaksın,” dedi. Can, Ekin’in sesini duyunca başını kaldırdı ve hafif bir gülümseme belirdi yüzünde. "Gerçekten mi? Ablam iyi olacak mı?" diye sordu.

Selim, Can’ın sorusunu duyunca gözleri hafifçe kısıldı. "O güçlü bir kadın, biz de onun yanında olacağız," dedi, Can’a güven vermeye çalışarak. Canan da yavaşça yaklaşıp Can’a küçük bir baş işareti yaptı. “Her şey yoluna girecek,” diye ekledi.

Can, timin her bir üyesinin gözlerindeki ciddiyeti ve kararlılığı görünce biraz rahatladı. "Peki, ablamı şimdi görebilecek miyim?" diye tekrar sordu, bu sefer biraz daha umutlu bir sesle.

Cihangir, küçük kardeşine sarıldı. "Biraz daha sabret, tamam mı? Doktorlar ona bakıyor, ama seni yanına götüreceğim. Söz veriyorum," dedi. Can, abisinin sıcaklığını hissettiğinde biraz daha rahatladı ama yine de içinde bir parça hüzün kalmıştı.

Cihangir, tim arkadaşlarına bir bakış attı. Herkesin gözlerinde aynı endişe vardı, ama hiçbiri umutsuz değildi. Tim olarak yıllardır zorluklarla mücadele etmişlerdi, ama bu sefer karşılarındaki düşman çok daha farklıydı: sevdiklerini kaybetme korkusu.

O sırada hastanenin kapısından bir doktor çıktı ve Cihangir’e doğru yaklaştı. “Durumu kritik ama zamanında müdahale edildi. Şu anda yoğun bakımda,” dedi. Cihangir, derin bir nefes aldı ve kardeşi Can’ın omzuna hafifçe dokundu. “Bak, ablan savaşıyor. Biz de onun yanında olacağız,” dedi. Can, abisinin bu sözleriyle biraz daha rahatladı.

Tim yavaşça hastane koridorunda ilerlerken, her biri Çiçek’in iyileşmesi için içten içe dua ediyordu. Can ise ablasının güçlü olduğunu biliyordu ama onu bir an önce görmek istiyordu. Koridorda yürümeye devam ederken, herkesin kalbinde aynı umut vardı: Çiçek’in yeniden aralarına katılması.

Hastane koridorlarında yürürken, ekipten birisi, doktorların Çiçek’in durumu hakkında açıklama yapacağı haberini getirdi. Cihangir’in kalbi hızla çarpmaya başladı. “Hemen içeri girmeliyiz,” dedi, tim üyeleriyle birlikte hastane odasına doğru yola koyuldular.

Odanın kapısının önünde durduklarında, Cihangir’in içinde bir kıpırtı vardı. “Umuyorum ki iyi haberler alacağız,” dedi. Ekin ve Selim de ona katıldılar. İçeri girdiklerinde doktor, ciddi bir yüz ifadesiyle onları karşıladı.

“Çiçek’in durumu stabil. Ancak, yaşadığı travmanın etkileri uzun sürebilir. Yine de onun gücüyle bu süreci atlatabileceğini düşünüyorum. Gözlem altında tutulması gerekiyor,” dedi doktor.

Cihangir, bu sözleri duyunca derin bir nefes aldı. “Onu görebilir miyiz?” diye sordu.

Doktor başını salladı. “Ama sadece birkaç dakikalığına. Yine de ona iyi görünmeniz önemli.”

Tim, Çiçek’in odasına geçtiklerinde, içleri umut dolmuştu. Çiçek, yatağında uyuyordu; yüzünde hala acının izleri vardı ama Cihangir onun yanında olmanın verdiği huzuru hissetti.

Ekin, Çiçek’in elini nazikçe tuttu. “Çiçek, biz buradayız. Senin için savaşmaya devam edeceğiz,” dedi.

Cihangir, Çiçek’in ellerini tuttu ve ona dönerek, “Hiçbir zaman yalnız değilsin. İyileşeceksin, buna inanıyorum,” dedi. Kalbinde bir güç bulmuş gibi hissetti. Her şeyin bir gün eski düzene döneceğini umuyordu.

Bu an, timin birliğini daha da güçlendirdi. Hepsi Çiçek’in yanındaydı ve ona destek olmak için sabırsızlanıyordu. Hemen ardından, timin kararlılığı, tekrar hareket etmeleri gerektiğini gösteriyordu. Çiçek’in yaşadığı zorlukların intikamını alacaklardı. Çiçek için her şeylerini vereceklerdi.

**********************

Hastane odasındaki o kısa ziyaretin ardından, herkes koridorda sessizliğe bürünmüştü. Çiçek’in durumu ciddiyetini koruyordu ama en azından hayatta olduğunu bilmek, herkesin içini bir nebze rahatlatmıştı. Ancak huzursuzluk ve gerginlik hâlâ gözlerden okunuyordu.

Cihangir, ellerini başının arkasında birleştirip hastane duvarına yaslandı. Zihninde geçenler, adeta bir fırtınaydı. Çiçek’in başına gelenler, ona kardeşi olduğunu öğrendiği o anı hatırlatıyordu. O andan itibaren onu koruyamamış olmanın vicdan azabını yaşıyordu. Tekrar bir tehlikede olduğunu bilmek, içindeki acıyı kat be kat artırıyordu.

“Bu sefer seni bırakmayacağım, Çiçek. Ne olursa olsun,” diye içinden geçirdi.

Ekin ise bir köşede oturmuş, derin düşüncelere dalmıştı. Gözleri yerdeydi ama aklı bambaşka bir yerdeydi. Çiçek’in elini tutarken hissettikleri, ona karşı büyüyen duygularını anlamlandıramıyordu. İlk başlarda ona sadece bir görev arkadaşı gibi yaklaşmıştı ama bu olaylar, içinde bir şeylerin değiştiğini gösteriyordu. Cihangir’in ona anlattıklarından sonra, Çiçek’in zor bir çocukluk geçirdiğini bilmek, onu daha da duygusal hale getirmişti.

“Onu bir daha tehlikeye atmalarına izin vermeyeceğim,” diye mırıldandı kendi kendine.

Tam bu sırada, odanın kapısı açıldı ve doktor dışarı çıktı. Tüm ekip gözlerini doktora dikmişti. Doktorun yüzünde ciddi ama biraz daha rahatlamış bir ifade vardı.

“Durumu stabil, ama şu an uzun bir dinlenme sürecine ihtiyacı var. Kan kaybı ciddiydi, bu yüzden birkaç gün boyunca burada kalması gerekecek. İzleyip daha fazla bilgi vereceğiz,” dedi.

Herkes bir an rahatladı ama bu rahatlama, kısa süren bir teselli gibiydi. Çünkü hem Cihangir, hem Ekin ve diğer tim üyeleri, bunun sadece fiziksel bir iyileşme olduğunu biliyordu. Çiçek’in yaşadığı travmalar, bu fiziki yaralardan çok daha derindi.

Selim, Cihangir’e dönerek, “Ne yapacağız komutanım? Bizim bir görevimiz var ama Çiçek’i de burada yalnız bırakmak istemiyorum,” dedi.

Cihangir derin bir nefes aldı. “Haklısın. Bir yandan görevlerimizi yerine getirmek zorundayız, diğer yandan da Çiçek’e olan sorumluluğumuz var. Ancak, Çiçek burada güvende. Bizim ise bir operasyonumuz var. Tim, hazır olmalı,” dedi. Sesi kararlıydı ama içinde büyük bir ikilem vardı. Kardeşini, yani Çiçek’i burada bırakıp gitmek onun için zor olacaktı, ama görev her zaman öncelikliydi.

Ekin, Cihangir’in bu kararlı haline baktı ve başını sallayarak onayladı. “Tamam komutanım, ne zaman hareket edeceğiz?” diye sordu.

Cihangir, Ekin’e döndü. “Sabaha kadar burada bekleyeceğiz. Herhangi bir kötüleşme olmazsa, ilk ışıkla birlikte yola çıkacağız. Tim hazır olmalı. Ama önce hepiniz biraz dinlenin, uzun bir gece olacak,” dedi. Tim üyeleri başlarını sallayıp dinlenmeye çekildiler. Ancak Cihangir’in zihninde bir an olsun huzur yoktu.

** 

Gece yarısı, Cihangir odadan çıkıp hastane bahçesine yöneldi. Yıldızlar parlak bir şekilde gökyüzünü süslüyordu. Havanın serinliği, yüreğindeki ateşi dindirmeye yetmiyordu. Kendi kendine konuşur gibi mırıldandı. “Kardeşimi koruyamadım... Onu bulduğumda çok geçti. Ama şimdi burada, hâlâ yaşıyor. Bir daha asla bu hatayı yapmayacağım.”

Bu düşüncelerle içindeki kararlılığı daha da pekiştirdi. Çiçek iyileştiğinde, ona her şeyi anlatacaktı. Kaçırılışının, karnından vurulmasının sebebini, gerçek ailesini, kendisini ve hayatını tehdit eden düşmanları öğrenmesini sağlayacaktı. Bu, onun için de Çiçek için de zor olacaktı, ama gerçekler daha fazla saklanamazdı.

O sırada Ekin de bahçeye çıktı. Cihangir’in sessizce oturduğunu görünce yanına yaklaştı. “Komutanım, seni burada yalnız bırakamam. Tim her zaman senin yanında,” dedi.

Cihangir başını kaldırıp Ekin’e baktı ve ona dostça bir gülümseme verdi. “Teşekkür ederim Ekin, bunu biliyorum. Ama bazen insanın kendi düşünceleriyle yalnız kalması gerek. Bu görev sadece teröristlerle değil, kendimizle de,” diye ekledi. Ekin sessizce ona katıldı ve ikisi de sessizce gökyüzüne baktı.

** 

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte tim hareket etmeye hazırdı. Cihangir ve ekibi, Çiçek’i hastanede bırakmanın verdiği huzursuzlukla yola çıktılar. Tim, her zamanki gibi kararlı ve disiplinliydi. Ama bu sefer herkesin aklında sadece operasyon değil, aynı zamanda Çiçek’in durumu da vardı.

Hareket ettikleri sırada, Can ve annesi Narin hastaneye gelmişti. Annesi, Cihangir’e sarılarak “Onu bize geri getirin, oğlum,” dedi. Cihangir başını salladı. “Sana söz veriyorum anne, Çiçek’in yanında olacağım.”

Cihangir’in zihni, timin tehlikeli operasyonuyla kardeşinin yaşadığı travma arasında gidip geliyordu. Ama bir şey kesindi; bu sefer, ne olursa olsun, Çiçek’i korumak için elinden geleni yapacaktı.

Tim hastaneden ayrılmak üzereyken Cihangir, gözlerini koridorda toplanan ailesinden ve ekibinden ayırmadı. Gözleri yaşlı, sessiz bir gururla bekleyen Narin ve çaresizlikle orada olan Alparslan’ın bakışları arasında gezinirken içindeki sorumluluk duygusu daha da ağırlaştı. Tim görevine gitmek zorundaydı, ama bir yanda Çiçek’in hayatı pamuk ipliğine bağlıydı. Kardeşini hastanede bırakarak ayrılmanın acısı, görev bilinciyle çatışıyordu.

Tam çıkış kapısına yöneldiklerinde, küçük Can koridorda belirdi. Çocuk, gözyaşları içinde ağlayarak etrafına bakınıyordu. Belli ki evde tek bırakılmak ona ağır gelmişti. Can, Çiçek'in durumunu henüz tam anlamasa da ablasının yokluğunu hissediyordu. Cihangir, onu fark eder etmez duraksadı ve timi de durdurdu.

"Can," diye seslendi Cihangir, diz çökerek küçük çocuğun seviyesine indi. Gözlerindeki derin endişe, ablasını kaybetme korkusuyla doluydu. “Burada ne yapıyorsun? Senin evde olman gerekiyordu,” dedi yumuşak ama bir o kadar da ciddi bir ses tonuyla.

Can, gözyaşlarını silmeye çalışarak, “Ablamı görmek istiyorum. Neden onu bana göstermiyorlar? O... o kötü bir şey mi oldu?” diye sordu. Çocuğun sesi titriyordu.

Cihangir, bir an için yutkundu, kelimeler boğazında düğümlendi. Küçük çocuğa gerçeği açıklamak zordu, ama ona bir şekilde umut vermek zorundaydı. “Ablan çok güçlü bir kadın Can, şu an biraz dinleniyor. O iyileşecek, merak etme,” dedi ve Can’ın omzuna hafifçe dokundu. Ancak söylediklerine kendisi de ne kadar inanıyordu, emin değildi.

Ekin, Cihangir’in yanında durarak hafifçe başını salladı. O da Can’ın bu hali karşısında yüreği sızlayanlardan biriydi. “Ablan çok yakında seni yine kucağına alacak,” dedi Ekin, gülümsemeye çalışarak. Çocuklar karşısında her zaman zorlanmıştı, ama Can’ı biraz rahatlatmak istiyordu.

Can, bir süre sessizce Cihangir’e baktı ve sonra titrek bir sesle, “Söz mü?” diye sordu. Gözlerinde yine yaşlar birikmişti.

Cihangir, gözlerine dolan hüzünle başını salladı. "Söz, Can. Ablan güçlü biri ve seni bir daha bırakmayacak." Küçük çocuk, Cihangir'in sözlerine güvenerek başını salladı ama yüzündeki korku hâlâ silinmemişti.

Timin diğer üyeleri de bu duygusal sahneye şahit olmuş, gözleri dolmuştu. Canan, Can’a doğru yaklaştı ve onun başını okşadı. “Bir gün büyüdüğünde ablan kadar cesur ve güçlü olacaksın,” dedi tatlı bir ses tonuyla. Çocuğu biraz olsun rahatlatmak istiyordu.

Sonrasında tim ayrılmak üzere kapıya yöneldi. Ekin, Selim, Kadir ve diğerleri ağır adımlarla kapıya doğru ilerlerken, Cihangir bir kez daha arkasına dönüp ailesine baktı. Özellikle Narin’in bakışları, oğluna hem güç veriyor hem de onun için bir yük oluyordu. Bu operasyonun başarısı, Çiçek’in iyileşmesinden çok daha fazlasına bağlıydı. Hem görev bilinci hem de kişisel sorumluluk, hepsi bir araya gelmiş, Cihangir’in omuzlarına büyük bir ağırlık bindirmişti.

Cihangir, ailesine son bir kez daha sarıldıktan sonra timle birlikte hastaneden ayrıldı. Tim, her zamanki disiplinli ve kararlı adımlarla ilerliyordu, ama bu sefer herkesin zihninde farklı düşünceler vardı. Gözler hep ileriye baksa da, kalpler geride, Çiçek’in odasında kalmıştı.

Helikopterle operasyon bölgesine doğru ilerlerken Cihangir, içindeki huzursuzluğu bastırmaya çalışıyordu. Bir yandan kardeşi hastanede yaşam mücadelesi verirken, bir yandan da görevlerini yerine getirmek zorundaydılar. Her zaman olduğu gibi tim, sessiz ve dikkatliydi. Ancak bu sefer, helikopterin içinde dolaşan sessizlik, her zamankinden daha ağırdı.

Ekin, yan koltuğunda otururken gözleri boşluğa dalmıştı. Çiçek’e dair düşünceler zihninde sürekli dönüp duruyordu. Onu bir daha o halde görmek istemiyordu. Kendisine ne kadar itiraf etmese de, Çiçek’in onun için sadece bir görev arkadaşından fazlası olduğunu hissediyordu. Ona bir şey olması, içindeki tüm dengeleri alt üst edecekti.

"Bu sefer hiçbir şey yanlış gitmeyecek," diye düşündü Ekin, kendi kendine söz vererek.

Cihangir ise helikopterin penceresinden dışarı bakıyor, sessizce dua ediyordu. Görevde başarıya ulaşmak zorundaydılar ama aklında sadece Çiçek vardı. “Söz verdim Can’a, Çiçek’i ona geri getireceğim,” diye içinden geçirdi. İçinde hissettiği bu kararlılık, ona bir nebze olsun güç veriyordu.

Helikopter hızlandıkça, tim üyelerinin içindeki gerilim de artıyordu. Görev her zaman olduğu gibi öncelikliydi, ama bu sefer işin içinde çok daha büyük bir duygusal bağ vardı. Bu görev, sadece bir operasyon değil, aynı zamanda Çiçek’in hayatını kurtarma mücadelesiydi.

**** 

Görev tamamlandıktan sonra, herkesin içindeki ağırlık bir nebze olsun hafifledi. Tim, Çiçek’in yanına dönecekti, ama bu sefer elleri boş dönmeyeceklerdi. Cihangir, helikopterden iner inmez doğrudan hastaneye koştu. Tim arkasından geliyordu, ama herkesin aklında aynı soru vardı: "Çiçek ne durumda?"

Hastane koridoruna vardıklarında, yoğun bir sessizlik hâkimdi. Ekin, gözlerini kapıların ardında duran Çiçek’in odasına dikti. Tam o sırada Narin ve Alparslan karşıdan geldiler. Narin’in yüzünde yorgun ama umut dolu bir ifade vardı.

"Doktorlar iyi şeyler söylüyor," dedi Narin, gözleri dolu dolu. "Çiçek kendine gelmeye başladı."

Bu sözler, Cihangir’in yüreğindeki tüm karanlık bulutları bir an için dağıttı. Gözlerinde beliren yaşları gizlemeye çalışarak annesine sarıldı. "Biliyor musun anne, ona söz vermiştim," dedi boğuk bir sesle. Narin, oğluna sarılarak başını salladı. “O burada, oğlum. Senin yanında, hepimizle birlikte.”

Ekin de derin bir nefes alarak duvara yaslandı. Çiçek’in iyileşiyor olması, onun için tarifsiz bir rahatlama getirmişti. O an, içindeki tüm duyguları gözden geçirdi ve bir şeylerin değiştiğini fark etti. Bu sadece bir görev arkadaşı değildi. Çiçek, onun için çok daha fazlasıydı.

Timin geri kalan üyeleri de Çiçek’in durumunu öğrenince rahatladılar. Canan, “Bu kadar güçlü olmasını beklemiyordum ama Çiçek gerçekten harika bir savaşçı,” dedi gülümseyerek. Selim ise sessizce başını salladı, “O sadece bir öğretmen değilmiş demek ki,” diye ekledi.

Koridorda beklerken, herkesin içinde aynı his vardı: Umut. Çiçek’in mücadelesi sona ermemişti, ama en azından hayata tutunmayı başarmıştı. Timin içindeki bu bağ, onları sadece bir ekip değil, aynı zamanda bir aile yapıyordu. Ve bu aile, ne olursa olsun birbirinden kopmayacaktı.

***********************************

Lütfen oy vermeyi,yorum yapmayı ve takip etmeyi unutmayın.

Kitabı okurken karakterlere model olarak kafanızda kimler canlanıyo lütfen benimle yorumlarda paylaşın.

Sizleri seviyorum 🤍🤍🤍

Loading...
0%