Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. BÖLÜM

@aygulmudurlu

Zamanın Özüne Yolculuk / Kyaptron Simyasıyla Obka Özünün Mührü

Heretis Flütüne düğümlenen saçlarımla birlikte bulunduğumuz gerçeklik bizi de içine alarak büyük sarmallar haline gelmiş ve hızla kıvrılarak katlanmaya başlamıştı. Yumuşak pamuktan bir zemin içinde yuvarlanan bedenlerimiz bu garip döngünün içinde oradan oraya savruldukça birbirimizle buluşan gözlerimiz büyük bir huzura kendini teslim ediyorduk. Evet korkunç bir döngünün içinde savruluyorduk ama ilk kez bu denli özgür hissediyorduk. Anlamsız gelen bu duygu karmaşası içinde dakikalarca devam eden döngü sonunda bizi belimizden kavrayıp sert bir zemine yumuşak bir şekilde savurarak son buldu.

Uyanmıştık, yeni bir gerçekliğe gözlerimizi açmıştık. Rahatlıkla nefes alıyor, çok net bir şekilde görüyorduk. Aldığımız her nefesin etkisiyle bulunduğumuz gerçekliği keşfetme arzumuzu arttırmış olduğumuz yerden hızla doğrulup bir araya gelerek büyük bir hayranlıkla gözlerimizi çevremizde gezdirmeye başlamıştık.

Gördüklerimiz muhteşemdi. Oldukça büyük çiçeklerden inşa edilmiş bir şehirdeydik. Çiçekler zemine, her santimine varana dek nüfus etmişti ve gözle görülen tüm boşluklardan da ışıltılı sular akıyordu. Çiçekler duvarlara kadar tırmanmış ve bildiklerimizin aksine muhteşem yemişler halinde kendini bize ikram ediyordu. Her türlü boyut, şekil ve renkte meyveler çiçeklerden özümlenmiş ve güzel kokular saçarak sanki bizi büyük bir ziyarete çağırıyordu. Çok geçmeden dayanamamış ve ilk meyveye ellerimiz uzanmıştı.

Benim uzandığım meyve büyük pembe bir çiçeğin tomurunun içine gizlenmiş kayısı büyüklüğünde eflatun renkte bir yemişti. Ağzıma attığında verdiği haz inanılmazdı. Lezzeti ve kokusu vücudumda enerji patlamasına neden olmuşçasına bedenimi titretmişti. Diğer ikili ise meyvelerin büyüsüne kendini çoktan kaptırmıştı. Dakikalarca devam eden bu ziyafeti doymuş olsak da nedense bırakmak istemiyorduk. Giderek büyüyen bu korkunç iştahımız ayağımız altından kayan zeminin yerini büyük bir suyunun almasıyla birlikte son bulmuştu.

Ansızın düştüğümüz bu göletin içinde korkuya kapılmış ve boğulmamak için büyük bir mücadele içinde debelenmeye başlamıştık. Mücadelemizin sonunda nihayet kendimizi suyun üzerine atabilmiştik. Suyun üstüne çıkmamızla birlikte ilk dikkatimizi çeken şey az önceki çiçekten şehrin tamamen gözden kaybolmuş olmasıydı. Tanrım neler oluyordu böyle? Biz şimdi nereye gelmiştik?

Büyük bir korkuyla çığlıklar içinde kalan Edgar'ın sesi duyulduğundaysa bakışlarımı sesin geldiği noktaya çevirdim.

" Lanet olsun! Büyük bir şey tam olarak altımda. Ne olduğunu göremiyorum ama sanırım onun yemeği olmak üzereyiz! " Edgar'ın korku dolu bu yardım çığlığı büyük bir su kütlesinin havaya yükselmesiyle birlikte bir anda son bulmuştu.

Edgar'ın bahsettiği şey suyun altından büyük bir hızla yukarıya doğru sıçramış ve üçümüzü de kendisiyle birlikte yükseklere doğru savurmuştu. Savrulma anında bizimle birlikte yükselen o kusursuz canlının güzelliğiyle büyülenmiş bir şekilde bakışlarımız ona sabitlenmişti. Büyük ışıltılar saçan şeffaf renkli balığımsı canlı bizi ışıltısıyla etkisi altına almıştı. Işıltısı ve kokusu en berrak su ile en güzel çiçeklerin karışımı gibiydi. Zarafeti, inci tanesi gözlerinin içinde parıldıyordu. Oldukça büyük ve geniş ağzı ile bize gülümsüyordu. Bedeni havada yükseldikçe formal dönüşüme girmişti. Bu süreç büyük ışıksal bir patlama ve savrulmayla sanırım son hamlesini yapıyordu. Savrulan bedenlerimiz suya benzeyen ama ıslak olmayan bir cismin üzerinden kayarak yumuşak bir inişle yere düştü.

Az önce hissettiğimiz suya benzeyen ama ıslak olmayan sıvı formlu zeminde gözlerimizi açıyorduk. Zemini avuçlarımın içine almış ve sıvı formunun toprak gibi elimden dökülmesini izliyordum. Açık kahverengi olan bu madde elimden akarken vücudumdaki tüm acı ve endişeyi de sanki kendisiyle birlikte götürüyordu. Gözlerim hemen yakınlarımda duran arkadaşlarıma kaydığında onların vücutlarında da olan bu şey beni hayret ve hayranlık içinde bırakmıştı. Kendimde hissettiğim o akım şimdi tam gözlerimin önünde ışıksal halkalar halinde arkadaşlarımın bedenlerinden acı ve kederi zemine doğru döküyordu. Biz her nereye gelmişsek sanırım burada acı ve keder kendiliğinden kayboluyordu. Geriye sadece salt huzur ve güven kalmıştı.

Üçümüz de yerden büyük bir huzurla doğrulup bir araya geldik. Şaşkın bakışlarla birbirimize bakarken oldukça yumuşak tınılı bir ses ile irkilerek bakışlarımızı sesin geldiği yöne doğru çevirdik.

Tam karşımızda o az önceki canlı duruyor ve uzun ince ağzıyla bize gülümsüyordu. Tamamen değişmiş olsa da ışıltılı gözleri onu tanımamız için yetmişti. O balığımsı büyük bedenli canlı, zarif ve yaklaşık bizim boylarımızda olan oldukça güzel bir canlıya dönüşmüştü. Bedeni ışıktan halkalarla sarılmış gibiydi. Işık halkaları bedeninde kıvrılarak süzülüyor ve şeffaf bedeninin ışıklar saçmasına neden oluyordu. Vücudu suhura dostumuz Wlaykras'a benziyordu. İnsanımsı forma sahip olan bu canlının cildi deniz canlıları gibi pullarla kaplıydı. Gözleri dostumuzun aksime oldukça iri ve okyanus mavisi rengindeydi. Yüzü uzun ve ince, gözleriyse alın kenarına kadar çekikti. Boyu Wlaykras'tan biraz kısaydı yaklaşık 190 cm civarında olmalıydı. Sırtı içe doğru yer yer eğikti ve oldukça uzun bir kuyruğa sahipti. Kuyruğunun yüzeyi dokunaç benzeri ufak çıkıntılarla kaplıydı. Benzerliklerine bakıldığında bu canlı kesinlikle suhura olmalıydı. Dostumuz Wlaykras'ın gözlerindeki parıltıyı görmemiz bu tahminlerimizi doğruluyordu.

Wlaykras büyük bir heyecanla öne atılmış ve söze başlamıştı,

"Selam sana kutsal suhura KYAPTRON! Şükür ki efsane değil gerçekmişsin! "

Bu kısa sözüne eşlik eden bir reveransla susan dostumuz büyük bir suskunluğa gömülmüş ve karşısında duran kutsal suhurasını seyre dalmıştı. Biz ise bir ona bir de karşımızda duran canlıya bakıyorduk. Bu canlı türü zaten kusursuz boyut ustalarıyken bu suhurayı diğerlerinden daha kutsal kılan ne olabilirdi? Biz hayret ve hayranlıkla iki suhuranın birbiriyle olan etkileşimini izlerken sanki bizden gizli devam eden bir seremoni içindeydik. Susan ve sadece gözleriyle kutsal bir şeyler yapan iki suhurayı seyrediyorduk. Bu sessizlik bir süre daha devam ettikten sonra hayranlık uyandıran musiki gibi bir tınıyla son buldu.

" Size de selam olsun zamanın dostları! Zamanın Özü'ne Kyaptron 'un evine hoş geldiniz!"

Bize gülümseyen kutsal canlı dostumuz Wlaykras' a işaret ederek,

"Beni tanıyorsan neler yapman gerektiğini ve kim olduğunu da biliyorsun demektir." dedi.

Wlaykras, tereddütlü bakışlarla kutsal suhurasına bakarken titrek birkaç söz fısıldayabilmişti.

" Evet ama? "

Kyaptron elini dostumuza doğru uzatmış ve

" Korkmana gerek yok. O sensin. Beklenen suhura sensin! " demişti.

Edgar ve ben de olanları sessizce izliyorduk. Aramızda olanları anlamayan sadece Edgar kalmıştı. Çünkü Edna'nın zihni kısa bir etkileşimle bana olanlar hakkında bilgi aktarımı çoktan yapmıştı. Öğrendiklerim ve olacaklar beni çocukça gülümsetiyordu.

Obka simyası özümsemesiyle Gargalyallar'i büyük bir esaretten kurtarmış ve onların zaman özlerini özümseyerek obkayı sentezlemiştik. Şimdi sentezi mühürlemek için tam da olmamız gereken yerdeydik "zamanın özünde! "

Karşımızda az konuşan çok gülümseyen bu canlı tamamen özgür kalacak olan Gargalyallar için mutluluk gözyaşları döküyordu sanki. Asırlardır süren bu acılı bekleyiş, çözülmesi gereken simya ve özgür kalması gereken kirletilmiş ruhlar. Hırsına yenik düşen beden hırsızlarınca çalınmış binlerce milyonlarca hayat. Cebimdeki şişede Gargalyal bilgelerinin çalmış oldukları tüm özleri serbest bırakacak olan şifre çözülmek için bekliyordu. Gargalyallar'in özlerini çalarak kendi bedenlerini inşa etmiş olan bu karanlık ruhlar kusursuz bir gizlenmeye büyük bir saltanat içinde asırlarca yaşamıştı. Bu özün içine gizlenmiş kusursuz simyayı çözmekse sadece bu iki suhuranın ilmiyle mümkündü.

-Birincisi Suhura'ların efsanevi lideri, zamanın özünün hükümdarı Kyaptron

-İkincisi ise zamanın şifrelerini teslim alacak olan varis suhuraydı. Bunun kim olacağını şu ana dek kimse bilmiyordu. Bu iş için yaşamış olan sayısız suhuranın içinden özü en saf olanı seçilecekti. O da dostumuz Wlaykras'tan başkası değildi.

Şimdi üçümüzü bir araya getiren şeyin, üç kaderi ve üç varisi birleştiren gerçekliğin gücü karşısında hayran kalmamak mümkün değildi. Bu denli büyük güçlerle Edna'da hüküm süren kötülüklerin yok edilmesi için savaşa başlayabilirdik. Eğer yeterince laneti kırar ve bize destek olacak dost sayısını arttırırsak.

Ben bu düşünceler içinde savrulurken yaptığım bilgi transferiyle Edgar'ı da tüm olanlar hakkında bilgilendirmiştim. Biz büyük bir hayranlıkla karşımızda duran iki suhurayı ve başlattıkları kutsal seremoniyi izliyorduk.

Akışkan zemine karşılıklı oturmuş ve el ele tutuşmuşlardı. Suhuralara ait en eski ahitlerde gizlenmiş olan bir lisanla obka özündeki özgürlüğün simyasını çözmeye çalışıyorlardı. Az sonra cebimdeki şişeye ihtiyaçları olacaktı. Bunu bildiğim için emaneti cebimden itinayla çıkararak ikilinin tam ortasında duran boşluğa özenle yerleştirdim. Geri çekildiğimde korku ve endişe dolu gözlerle olanları izleyen Edgar'ın elini sıkıca kavradım ve bakışlarımı yeniden ikiliye çevirdim.

Boyutları çözen, simyaları kendi emrine alıp tüm kötülüklere karşı gizleyen bu kusursuz iki güç şimdi en büyük sınavını verecekti. Karşılarında olan simya şimdiye dek bildikleri simyalara benzemiyordu. Bildikleri tek şey kutsal saklı ahitte gizlenmiş tüm simyaları çözen bir seremoniydi. Kusursuz bir musikiye benzeyen sözler ve sesler yükseldikçe ruhumuzu titreten bir tını çevreye hâkim olmaya başladı. İşte sanırım oluyordu. Özgürlüğe giden kötü ruhların düğümlediği tüm şifreler kırılıyordu. Kırılan her düğüm bedenlerimizi titretirken, iki suhuranın da zeminden yükselerek savrulmasına sebep oluyordu. Süreç son sözlerin söylenmesiyle birlikte tamamlanmıştı ve zeminden yukarıda olan iki suhura ışıktan damlalar halinde gözlerimizin önünde zemine doğru akmaya başladı.

Korku dolu gözlerle olanları izleyen Edgar, dehşetle ileriye doğru atılmıştı ki onu tekrar elinden kavradığım gibi geriye doğru çektim ve

" Sabırla bekle! Az kaldı! " dedim.

Akışkan zemine dökülen iki kutsal suhura ışıklar içinde tekrar bedenlerini giyinmeye başlamışlardı. Az önce yaşanan form değişiklikleri bu simyanın şifresinin çözülmesi için gerekliydi. Çünkü en güçlü ve saf iki suhuranın bedensel çözülmesi bu şifreleri çözümü için gereken son hamleydi. Şimdi onlar bir bütün halinde ve yerde karşılıklı oturuyor ve bize gülümseyerek bakıyorlardı. Onlara verdiğim şişe yine tam olarak ortalarında duruyordu. Seremoninin bitmesi için onu geri almam ve simyayı tamamlamam gerektiğini biliyordum. Şişeyi aralarından alıp doğruldum.

" Şimdi sıra bendeydi. "

Yapılacak şey çok basitti. Vücudumda Minidia liderinden teslim aldığım o kutsal akım devreye girecekti. O akımın ne olduğunu şimdi daha iyi görüyordum. O akım akıp giden zamandı ve benim vücudumda damarlarımda güven içinde dolaşıyordu. Zamanın akışının korunması Edna'nın varisi olan bana emanet edilmişti. Bu çok büyük bir sorumluluktu. Çünkü ben onu teslim alana kadar tüm karanlık ruhlar zamanla gereğinden fazla oynamış ve bütün gerçekliği kendi istedikleri şekle sokmuştu. Böylece tüm diyarlara onlar hükmediyordu. Ama bugün olacak bu kırılmayla onların zamandaki hükümdarlıkları son bulacaktı.

Büyük bir odaklanmayla avucumda ışıksal bir şölene dönüşen bu akımı,

" Zamanın efendisinden aldığım bu emanetle sizden çalınan zamanlarınızı size iade ediyorum. Masumluğunuzu da! " diyerek elimdeki şişeye tüm akımı yönlendirdim.

İşte bitmişti.

Bedenimden ayrılan emanet zaman damlaları Gargalyallar'in özüne doğru yeniden akıyordu. Uzun süre devam eden bu akım bedenimi yorgun düşürmüş olsa da Edna için umutlanmama neden olmuştu. Öze doğru akan son zaman damlasıyla birlikte büyük bir parlama oldu. Elimdeki şişenin kapağı kendiliğinden değişmeye ve kavisli yeni görünümünü almaya başlamıştı. Obka özü gerçek bedenlerine doğru akmış ve şişenin kapağının kapanmasıyla birlikte aktarım mühürlenmişti.

Karşımda duran iki suhura sürecin bitmesinin ardından yanıma gelerek ellerimi sıkıca kavramıştı. Çok mutluydular. Kyaptron görevini tamamlamış olduğu için Wlaykras ise hayal bile edemeyeceği bu şerefli görevde olduğu ve bizden gizli teslim aldığı ve bize asla anlayamayacağı sırlar için. Edgar'ın da o az önceki endişesi yerini huzur ve güvene bırakmıştı.

Ben ise yolculuğun bir an önce kaldığı devam etmesi gerektiğini biliyordum. Çünkü az önce özgür kalan ruhların hırsızı olan karanlık ruhlar bu simyayla tamamen çözülerek zamansal gölgelere dönüşmüştü. Ve eminim ki intikam için peşimizde olacaklardı. Biz onlardan kurtulana dek. Bu nedenle,

" Karanlık ruhların gölgeleri bizi bulmadan bir an önce buradan gitmemiz gerek. "

Herkes olacakları biliyordu. Çünkü bulunduğumuz boyutta anlam veremediğim bir bilgi akımı başlamıştı. Farkındalığımız giderek artıyordu. Kyaptron kendi evinde olduğu için bizi yolcu edecekti. Bize gülümseyerek reveransta bulundu ve

" Hoşça kalın zamanın ve Kyaptron'un dostları. Bir sonraki görüşmemizi bekliyor olacağım. "

☆ Biz de ona gülümseyerek şükranlarımızı sunduk. Kısa süre içinde üçümüz bir araya gelmiş ve elimdeki şişeden zemine doğru akan bizi sonraki yolculuğumuza götürecek olan obka özünün zeminle buluşmasına odaklandık. ☆

Loading...
0%