Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. BÖLÜM

@aygulmudurlu

Günlüğe Yolculuk-Skulba ile Karşılaşma

Yaşlı Elza'dan duyduklarım beni ürpertmişti. Yolculuğumuz korkunç bir bilinmezeydi. Üstelik bu bilinmez lanetli bir gerçeklikle mühürlüydü. Yolcuları ise Edna'nın umudu Elza'nın şimdiki ve gelecekteki suretiydi. Düşüncesi bile kafa bulandırıcıydı. Olası kimlik çalışmaları veya bir aksilik herhangi birimizin ölmesine sebep olabilirdi. Bu karmaşalar silsilesi içinde savrulurken Yaşlı Elza hazırlıklarına devam ediyordu. İki günlüğü önüne almış garip bir lisan kullanarak güçlü bir simya hazırlıyordu. İşine öylesine odaklanmıştı ki dışarıda olanların farkında bile değildi. O işini yaparken gök sanki yere çökmek üzereydi. Gök gürültüleri, şiddetli sağanak ve ara ara tüm öfkesini zemine kusan öldürücü şimşekler her defasında bizi olduğumuz yerde zıplatıyordu.

Edgar ve Wlaykras ise bu yolculukta kendilerine düşen görevin büyüklüğü nedeniyle durdukları yerde duramıyordu. İki Elza günlüğün özüne yolculuk yaparken onlardan biri kabuk bedenlerin bekçisi olacak, diğeri ise yolculuk yapanları kimlik çakışmalarına karşı korumak için yansıtma görevi üstlenen konak beden olacaktı.

Açıkçası kurulacak düzenek çok karmaşıktı. Üstelik bu süreç dördümüz için de ölümcül olabilirdi eğer Edgar'ın sahip olduğu varis güçleri olmasaydı. Edgar güç aktarımı, dna kopyalama ve kendinde çoklama, bedensel uyum ve bütünleşme daha bunun gibi birçok güce sahip Edna'nın varis ve koruyucularından biriydi. Şu anki görevdeyse iki günlük ve iki Elza'nın özümsel yolculukta olası çakışmalarını bedensel olarak karşılayacak ve topraklama yaparak vücudundan dışlayacaktı. Bu görevi algılamam çok uzun sürmüştü. Yaşlı Elza görevi kendine verdiğinde Edgar bile ne yapacağını anlamamıştı. Yapması gereken ve kullanacağı simyalar talimatlar halinde kendisine yazılı olarak verilene kadar.

Biz karmaşa ve korku içinde kıvranırken yaşlı kadın simyasını çoktan tamamlamış, özümlediği açık yeşil renkli sıvıyı iki cam şişeye doldurmuştu. Ardından bize dönerek,

"Vakti geldi. Yapacaklarımız için evin bodrumuna inmemiz gerekiyor. Bodrumda boyutsal geçişlerde kullandığımız özel toprak bir zemin var. Bu zemini bir geçit gibi düşünebilirsiniz. O zemin özümsel yolculuğumuzun başlangıç noktası olacak."

Hepimiz şaşırıp kalmıştık. En çok şaşıransa kesinlikle bendim. Edgar ve Wlaykras işlemin bahçede değil de bodrumda yapılacak olmasına, bense hem işlemin yapılacağı yere hem de daha önce evimde böyle bir yer olduğunu bilmiyor olmama şaşırmıştım.

Üçümüz büyük bir merakla yaşlı kadının talimatlarını izliyorduk. Yaşlı kadın salondan gerekli malzemeleri ve yolculuk için hazırladığımız iki sırt çantasını da alarak bizi evin mutfağının yanındaki küçük odaya götürmüştü. Oda o kadar küçüktü ki annem orayı kiler olarak kullanırdı. Kilerimizin ahşap kaplama duvarları ve taştan yapılma koyu kahverengi bir zemini vardı. Odanın ahşap duvarları ve taş zemini nedense hiç yıpranmamıştı. Kiler raflarımız gitmiş yerine güzel tasarlanmış raflardan oluşan bir kütüphane yapılmıştı. Bu küçük oda ancak bu kadar iyi görünebilirdi. Tüm duvarlar raf ve kitaplarla döşenmişti.

Biz küçük odayı hayranlıkla izlerken yaşlı kadın taş zemine yönelmişti. Elinde garip metalik bir cisim tutuyordu ve ben o cismi hatırlıyordum. Bu annemin gizli ritüellerinde kullandığı ve benden özenle sakladığı metalik cisimdi. Şimdi gözlerimin önünde ve gelecekteki halimin elllerinin arasında duruyordu. Merak ve heyecan birbirine karışmıştı. Hem bana yasak olan o şeyin ne olduğunu öğrenmek hem de onu ellerimin arasına alarak incelemek istiyordum. Bakışlarıyla beni anladığını ama zamanımızın olmadığını ifade eden endişeli yaşlı kadın maalesef ki beni dizginliyordu. İki dostumsa hem heyecan hem de korkudan soğumuş ellerini ovuşturuyordu.

Yaşlı kadın elindeki şekiller karmaşası gibi duran ve şekillerin simyasıyla üretildiği belli olan o cisim ile odanın taş zeminine çizmeye başladı. Cisim değdiği taş zemini kesiyor, derinlere doğru büyük yarıklar açıyordu. Üçümüz de bu küçük dokunuşların sebep olduğu yıkım karşısında hayretler içinde kalmışken yaşlı kadın sanki zemini tarifsiz bir şekli resmetmek için kesiyordu. Bu şekil kum saati, yaprak ve güneşin garip bir kombini gibiydi. Resmettiği verasetin kolyesinden başka bir şey değildi. Kesim işlemi tamamlandığı gibi doğrulan kadın bakışlarını bize çevirip gülümsedi ve ardından olanlar oldu.

Kesilmiş zemin ayaklarımızın altından kaymaya ve sanki binlerce metre derinliğe doğru düşmeye başladı. Büyük bir hızla taş zeminle birlikte bilmediğimiz bir yere doğru düşüyorduk. Biz korkudan ne yapacağımızı bilemez bir haldeyken dakikalar süren bu korkulu düşüş oldukça yavaş bir inişle son bulmuştu. Şimdi çok karanlık ve havası ıslak bir yerdeydik. Çevreyi algılamak için verdiğimiz mücadele yaşlı kadının açtığı adına fener dediği bir ışık kaynağıyla birlikte son bulmuştu. Artık çevremizi net bir şekilde görüyorduk.

Gördüğümüz ve hayranlıkla incelemeye başladığımız şeyler inanılmazdı. Bunlar tahmin ettiğim şeyler olabilir miydi? Tanrım gördüklerim evimin bahçesindeki çiçeklerin devasa kökleriydi! Kökler ışıklar saçıyor ve dans edercesine kırılarak havaya sıvıdan esanslar saçıyordu. Evet hava ıslaktı ama kokusu muhteşemdi. Çiçeklerimin efsanevi gerçekliği tüm çevremizi sarıyordu. Işık, havadaki esans ve köklerin birbiriyle olan dans eder gibi etkileşimi gözlerimizi onlardan alamamıza neden oluyordu. Biz büyülenmiş gibi onları izlerken, yaşlı kadının sesiyle irkilerek kendimize geldik.

"Arkadaşlar artık başlamamız gerek!

Duyduğumuz sesin etkisiyle bir araya toplanmış ve yaşlı kadının talimatlarına odaklanmıştık. Edna ve dünya çökmeye başlamadan önce bu yolculuk başlamalıydı. Yaşlı kadının anlattıkları yapacağımız yolculuk, annemin beni terk ettiği yolculuğa o kadar çok benziyordu ki bunu doğrulamaktan korkuyordum. Yaşlı kadının hüzünlü bakışlarıyla karşılaştığımda bunu dillendirmeye bile gerek kalmamıştı. Evet bu annemin son yolculuğuydu. Öldüğünü sandığım annem bu ritüelle beni terk edip gitmişti. Şu an neredeydi, yaşıyor olabilir miydi? Bunu bilmemiz tabiki imkansızdı. Tüm bu imkansızlıklar boğazımızın düğümlenmesine neden oluyordu. İkimiz de hazırlıklar boyunca ağlamamak için büyük bir mücadele vermiştik. Sonunda her şey hazır olmuştu.

Az önce odanın zeminini çizdiğimiz o cisim şimdi simyanin gücüyle yeni şeklini alıyordu. Eğilip bükülen, genleşip uzayan cisim sonunda zeminde oturmaya müsait iki tabure şeklini almıştı. Zemin ve mekân yolculuk için tamamen hazırdı. Simyanın etkisiyle cismin çevresinde iç içe örgü şeklinde geçmiş boyutlar arası geçiş gözlerimizin önüne serilmişti. Geçiş kapısı karma karışıktı. Örgüsel şekilde olan boyutların arasından yolculuk yapmak nasıl mümkün olacaktı? Her şey çok belirsizdi, çevremiz ise giderek ölümcül derecede soğuyordu. Korkudan ve soğuktan vücudum titremeye başlamıştı. Edgar ve Wylakras'ın bakışlarında da korku ve garip bir hüzün vardı. Yaşlı kadın ise tereddütle dolu bakışlarla son işlemlerini tamamlıyordu.

Şimdi ikimiz de yolculuk için taburelerimize oturmuştuk. Edgar simyasını kullanarak büyük bir kalkan ile bizi çevrelemiş ve kalkanı bedeniyle mühürlemişti. Wlaykras ise saçlarını iki Elza’nın bedenini sarmak için savurmaya ve güçlü suhura simyasının sihirli sözlerini fısıldamaya başlamıştı. Suhura simyasıyla bizim terk edeceğimiz kabuk bedenlerimizi zaman kaybetmeden gizleyecekti. Yaşlı kadın ise özsel yolculuğun geçiş kapısını açacak ve bizi bedenlerimizden ayırıp bu bilinmez yolculuğun derinliğine taşıyacak sözleri giderek yükselen bir sesle okuyordu. Bense özsel yükselmeyle Savaşçı Elza'yı bedenimden dışlamış ve bizi koruması için bedensel çoklamayla serbest bırakmıştım. Artık iki yolcu ve boyutsal gizlenmiş bir savaşıyla yolculuğa çıkacaktık.

Yaşlı kadının tamamlanan sözleriyle tüm çevre büyük bir ışıkla kaplanmış ve bulunduğumuz zeminden soyutlanmıştık. Işıktan halkalar kemiklerimizin içinden geçerek sanki bizi parçalıyormuş gibi özümüzü bedenimizin sıyrılmaya başlamıştı. Işığın etkisiyle hiçbir şey göremiyorduk. Sanki herkes ve her şey gitmiş biz bu korkunç özümlemenin içinde tek başımıza kalmıştık. Çoğu an yaşlı kadını bile göremiyordum. Bu korkutucu ve sancılı süreç yere düşen kabuk bedenlerimizi hissetmemiz ve ışıktan damlalar halinde toprağa akmaya başlamamızla birlikte son buldu. Zemine düşerken gördüğümüz son şeyse hüzünlü iki adamın korkmuş bakışlarıydı.

Toprağın üstüne damlalar halinde dökülürken az önce havadaki güzel kokular damlalar halinde çevremizde toplanmaya ve ışıksal bir şölenle bedenler giyinmeye başlamıştı.

"Tanrı aşkina neler oluyor!"

Bu ses benden yükselmişti. Olan her neyse kesinlikle hayret vericiydi. Çiçeklerimden çıkan o güzel kokular şimdi yarı sıvı, geçirgen formda anlam veremediğim silahlar kuşanmış bir ordu olarak tam karşımızda duruyordu. Ardından bir ses duyuldu,

"Büyük kumandan hoş geldin. Emrin için hazırız!"

Sesin sahibi asker yaşlı kadının önünde reverans ediyordu. Bense şaşkınlık içinde olanları anlamaya çalışıyordum. Yaşlı Elza ise gülümser bir sesle,

"Seni özlemişim dostum." demiş ardından da sıvı formdan yeni bir form giyinmeye başlamıştı. Çok geçmeden de belli belirsiz formuyla dostum dediği askeri kucakladı.

Zamanla yarı sıvı geçirgen formlar birer çiçek tomurlarına dönüştü. Yaşlı kadın yaptığı simya ile beni de dönüştürdü. Şimdi hepimiz tomurdan canlılardık. Ben gülümser bir halde yeni bedenimi inceliyorken yaşlı kadın da dostuyla kısa bir süre daha sohbet etmişti. Ardından bana dönerek,

"Elza, bu dostum .. Ah özür dilerim! Dostumuz Skulba. Çiçekler diyarinin komutanı, varisin kadim koruyucusu. Senin de aslında önceden kısmen tanıdığın biri." dedi ve gülümseyerek sözlerine devam etti.

"Skulba ve ordusu kimi zaman güller, kimi zaman havadaki polenler olarak sürekli yanındaydı. Yani yanımızdaydı. O çiçekler diyarının merkezi olan evimizin çıplak gözle görünmeyen komutanı ve kahramanıdır. "

Sözlerinin ardından Skulba reverans ederek beni selamlamış, askerleriyse tek bir hamlede diz üstü çökerek ona eşlik etmişti. Bense onlara gülümseyerek küçük bir reveransla karşılık veriyordum. Bir taraftan da annemle evimizin bahçesinde yaşadıklarımızı düşünüyordum. Bahçe bana yasaktı, polenler annemin kilimle kovaladığı düşmanlarıydı. Şimdi bana yasak olan şeylerin aslında beni korumaya yemin etmiş çiçekler diyarının kadim koruyucuları olduğunu öğreniyordum. Anlamadığım şeyse annem beni neden onlardan koruyor ve saklıyordu?

Kısa süren bu tanışmanın ardından az önceki örgüsel sarmallar halinde olan boyutlar arası geçiş kapısının muhteşemliğine odaklanmıştık. Boyutsal kapı toprak zeminin çatlaklarından derinlere doğru uzanıp gidiyordu. Kapının boyutsal örgüleri devinim halinde kıvrılarak düğümler halinde kırılıyordu. Gökkuşağı renklerinin dans ettiği bu görsel şölen yolcuları için oldukça davetkârdı. Bizimse yapacağımız şey dostlarımızın yardımıyla günlüğün özüne damlalar halinde akmaktı. Bunu sağlayacak olan da Skulba ve ordusuydu.

Yaşlı kadının anlattıklarını hayretler içinde dinliyor ve her duyduğuma şaşırıyordum. Çiçekler diyarı yani evimizin bahçesi Edna'nın kaderini yazan günlüklerin sihirli mürekkepleriydi. Çiçeklerin koku ve polenleri bu yolculuğumuzun da yazıcısı olacaklar ve bizim özlerimizi günlüğün özüne yazacaklardı. Aslında bu bir yolculuk gibi değil de günlüğe yapılan bir yazgı olacaktı. Ben duyduklarımı algılamaya çalışırken sihirli yazgı neredeyse başlamak üzereydi. Yaşlı Elza özümlediği iki şişe açık yeşil renkli sıvıdan birini bana uzanmış içmemi işaret etmişti. Diğer şişeyi de kendisi içti.

Son bir selamlaşmanın ardından Skulba, ordusuyla birlikte form değiştirmeye başlamıştı. Çiçekler diyarının ordusu şekilden şekile girerek rengarenk ve muhteşem kokular saçan bir mürekkep halini almış ve havada süzülmeye başlamıştı Çok geçmeden havadaki mürekkep ortadan ikiye ayrıldı ve bir kısmı yeni şeklini almak için dönüşmeye başladı. Mürekkep form evirilerek metal ahşap karışımı olan oymalarla süslü muhteşem bir kaleme dönüşmüştü. Ardındansa tek bir ses duyuldu. Sesin sahibi olan Yaşlı Elza beni ellerimden tutmuştu.

"Başlıyoruz Elza. Güçlü ol ve sadece ikimize güven."

☆Karşımızdaki tamamlanmış kalem tek hamleyle havada süzülen bütün mürekkebi içine çekmiş ve büyük bir darbeyle ucunu bizim bedenlerimize çevirmişti. Evet kalem yazıyordu, yazacaktı. Mürekkep bedenlerimizde yazıya dönüştükçe biz de boyutsal kapıdan toprağın çatlak zemine doğru akacak ve lanetli günlüğün özüne yazılacaktık. ☆

Loading...
0%