Yeni Üyelik
18.
Bölüm

16/2. BÖLÜM

@aygulmudurlu

✴ Günlüğün özünden kaçış / Kestnyle Boyutu, Kutsal rehberin sesi ve serbest kalan günlük, Yazgıcılar ✴

Bizi derinliğine doğru çeken tasviri imkânsız bitkinin kaygan zemininde bilinmeze olan yolculuğumuz sanki bir yeniliği müjdeliyordu. Bu düşüş bir yanılgıydı. Düşüş sandığımız bu yazgı, bizi başka bir kimliğe ve yeni bir emanete doğru yükseltiyordu. Her şey beklentilerimizin çok ötesinde olacaktı. Edna 'da bunu defalarca yaşamıştık. Esbula, Ynowkle ve ben belki saniyeler süren bu tarifsiz devinimin içinde daha önce tecrübe etmediğimiz hisler yaşıyor, diyarlar arası sekme denen ve sonunda neyi tetikleyeceği belli olmayan kusursuz bir gücü deneyimliyorduk. Biz derin düşünceler içinde savrulurken vücutlarımızda hissettiğimiz ani bir sıcaklık ile kendimize gelmiştik. Beklentimizde sert bir zemine düşmek varken düşüşümüz göğe doğru olmuştu. Dünyadaki bulutlara benzeyen bir gerçekliğin üzerinde havadan oluşan zeminde öylece durmuştuk.

"Tanrı aşkına biz ne yaşıyorduk böyle ve neredeydik?!"

Esbula'nın yüzündeki karmaşa bilinmezde olduğumuzu gösteriyordu. Ynowkle'ye ise anlam veremediğim bir huzursuzluk hakimdi. Benimse şaşırmak gibi bir lüksüm yoktu. Söz konusu Elza ise sürprizler zaten kaçınılmazdı. Esbula ve Ynowkle işin bana düştüğünü belli eden bir ifadeyle bakıyordu. Sonuç olarak yaşadığımız bu anın kurtarılması doğal olarak bana düşecekti. En azından bulunduğumuz ortam nefes almamıza engel olmuyor aksine içimizi ferahlatan bir serinlikle yüzümüzü okşuyordu. Bu da başlangıç olarak iyi sayılırdı.

Havadan oluşan oldukça sert ve kararsız bir zeminde emin adımlarla yürüyorduk. Çok geçmeden Edna'nın zihni benimle etkileşime geçmiş, bilgi aktarımlarıyla nerede olduğumuzu ve ne yapmamız gerektiğini kulaklarıma fısıldamıştı. Öğrendiklerime göre Fağnula'dan Edna'ya yapacağımız sekme mecburi bir ara sekmeye uğramış Ynowkle'yi serbest bırakıp onu günlüğe mühürleyecek olan bu yegâne diyara bizi getirmişti. Bulut diyarı olarak da bilinen bu yer Kestnyle idi. Fağnula gibi burası da Edna'dan dışlanmış bir gerçeklikti. Burası bilinen ve gelinen bir yer değildi bu nedenle de sakinleri pek konuksever sayılmazdı. Burada yaşayanlar hakkında Edna'nın zihninin bile bilgisi yoktu. Bu da yaşanacakların hepimiz için sürpriz olacağı anlamına geliyordu.

Yürüyüşümüz sakin bir şekilde devam ederken bir anda çevremizde hissedilmeye başlayan akımsal varlıkların etkisiyle duraksayıp kalmıştık. Sanırım Kestnyle sakinleriyle az sonra karşılaşacaktık. Esintiler her geçen saniye çoğaldıkça onların verdiği soğukluk bedenlerimizi titremeye başlamıştı. Üşüyorduk ve karşımızda olan şeylerin suretini dahi göremiyorduk. Süreç uzadıkça hepimizde oluşan tahammülsüzlük sonunda öfke patlamasına neden olmuştu.

"Kimsiniz! Artık yüzünüzü gösterin ve ne istediğinizi söyleyin! " diyerek çığlığı basmıştım.

Sözlerimin sertliği çevremdeki akımsal yoğunluğu tetiklemiş olacak ki varlıklar titrek kıvılcımlar saçarak bedenlerini resmetmeye başlamıştı. Hava, ışık ve ateş üçlemesi kusursuz bir canlının yapı taşlarıydı ve yine onu görünür kılıyordu. Süreç devam ettikçe beden giyinen bu canlıların bildiğimizin çok ötesinde soyutsal suretleri vardı. Işık huzmeleri şeklinde havada süzülen bu canlılar ışığın ve ateşin asalet ve güzelliğini almış bedensiz canlılardı, bu nedenle sabit şekilleri yoktu. Bize gösterdikleriyse insana benzeyen ışıksal formlardı. Belki de bu kendi kimliklerini gizlemek için bir hileydi ya da bizi korkutmamak için yaptıkları bir şeydi kim bilir. Şu aşamada gerçeğin ne olduğunun pek de önemi yoktu. Bize zarar vermeyeceklerse ve kendilerini bu şekilde güvende hissediyorlarsa bizim için mahsuru yoktu.

İnsansı şekil giyinen canlılar çevremizi kuşatmıştı. Bizi ne tutsak alıyor ne de serbest bırakıyorlardı. Çevremizi rüzgâr uğultusuna benzeyen anlamsız sesler çıkarak çeviren canlılar sanki bir şeyin ön hazırlığını yapıyordu. Bir anda tiz bir çığlık duyuldu. Başımızı çevirdiğimizde çığlığın Ynowkle'den geldiğini görmüştük. Ynowkle günlükle beraber havada asılı bir şekilde duruyordu. Işıksal canlılarsa önce günlük sonra da Ynowkle ile gözle görülen akımsal halatlarla bağlanmaya başlamıştı. Ynowkle'ye atılan her halat onun canını acıtıyor çığlıklar içinde kalmasına neden oluyordu. Çok geçmeden kurulan bu bağ büyük bir akımın etkisiyle içinde olan herkesi havada savurmaya başladı. Ynowkle, günlük ve bulut diyarının akımsal canlıları büyük bir bilinmeze doğru savruluyordu. Onların savruluşuyla havada oluşan soğuma buz taneleri şeklinde tüm diyara yağmaya ve düştüğü yerlerin buzla kaplamasına neden oluyordu. Her yer ve her şey donuyordu buna biz de dahildik.

Edna'nın zihninin aktarımlarıyla bu yaşanan ölüm kokan soğumanın Ynowkle'nin doğumu ve günlüğe mühürlenmesi olduğunu biliyordum. Canlı zannettiğim bu akımlar ise günlüğün kutsal enerjisinden başka bir şey değildi. Görevini her şeyden dışlanarak korunmuş bu yerde ardında bir iz bile bırakmadan yapacaktı. Buranın sakinlerinin ise ancak soğumadan sonra bizden haberi olacaktı. Ardımızda bıraktığımız izler öylesine büyüktü ki onu gizlemek için bilinmezlik zırhı kuşanmış bu diyar tam da aradığımız yerdi.

Havadaki savrulma kusursuz bir hortum şeklinde çevresini buzdan tanelerle doldururken Ynowkle'nin çığlıkları duyulmaz olmuştu. Sadece saf bir enerji kalkanı hissediliyordu ve kemiklerimizi dahi titreten soğuk. Ellerimizi ovuşturarak kendimizi ısıtmaya çalıştığımız bir anda çaresizliğimiz şükür ki son buldu. Havada asılı buzdan taneler saçan hortum bir anda büyük bir ivmeyle içe doğru patlayarak gözden kayboldu. Günlük ve Ynowkle ise patlayışın ardından yumuşak bir şekilde yere düştü. Büyük bir tedirginlik hepimize hâkim olmuşken yerden sersem bir şekilde doğrulan Ynowkle içimizi biraz rahatlatmıştı.

Başının döndüğü belli olan Ynowkle gözlerinde farklı bir ışıltıyla bize bakıyor ve gülümsüyordu. Bir sorun yok her şey tamam dercesine güven veren bu bakış içimizi huzurla doldurmuş ve görevimizi bitirdiğimizi göstermişti. Ynowkle çok geçmeden toparlanarak günlüğü bana teslim etmişti. Şimdiyse gözlerimiz bulunduğumuz diyara odaklanmıştı. Sislerle kaplı bu diyarda yürümek hava boşluğunda bulutların üstünde yürümek gibi hissettirse de ayaklarımızın altında kararsız ama sert bir zemin vardı. Uzun bir yürüyüşün ardından görülmeye başlayan ışıklar yerleşim yerine geldiğimizi gösteriyordu. Yorgun düşmüş ayaklarımız, açlıktan çılgına dönmüş midemiz gördükleri karşısında mutlu olsa da biz olası ihtimalleri düşündükçe huzursuz oluyorduk.

Gördüklerimizin etkisiyle bir çırpıda kat ettiğimiz mesafe bizi bulutlardan yapılmış bir yerleşim yerine getirmişti. Her yer sis ve buluttan ibaretti. Ortamı aydınlatan ışıklar bile küçük patlamalarla yanan ardından da sönerek dumana dönen gazlardan oluşuyordu. Ortalık yanık kokularıyla doluydu, dumana dönüşen havaysa nefes almamızı imkânsız kılıyordu. Çok geçeden öksürük içinde kalmıştık. Boğulma hissi boğazımıza yapışmış her saniye nefsimizi kesiyordu. Böylesi bir çaresizlik içindeyken en yakındaki buluttan evin sislerden oluşan kapısı büyük bir gıcırtıyla açılmış bizse korkudan olduğumuz yerde sıçramıştık.

Açılan kapıdan huzursuz bir gülümseme eşliğinde bize yaklaşan canlı karşısında donup kalmıştık. Bu canlı bir sürü gazın karışımından beden bulmuş, saydam forma sahip belli belirsiz fiziksel görüntüsü olan bir türdü. Daha önce hiçbirimiz böyle bir şey görmemiştik. Edna'nın zihni bile hayretler içinde olanları izliyordu. Tek beklentimizse başımızın belada olmamasıydı. Canlı bize yaklaştıkça korkudan tüylerimiz diken diken olmuş kendimizi dua eder halde bulmuştuk. Şükür ki bu korkulu an kısa sürede bitmiş bize ulaşan canlı korkulu bakışlarla çevreyi kontrol ettikten sonra bize dönerek,

"Şu an güvende değiliz. Acilen eve geçelim. Şu an tanışma kısmıyla kaybedecek vaktimiz yok." diyerek daha bizden onay almadan tam anlamıyla sürükleyerek bizi evine götürmüştü. Giriş yaptığımız evin kapısı az önceki aynı gıcırtıyla kapanmış kendimizi başka bir boyutta bulmuştuk.

Girdiğimiz ev küçük olsa da bir saray şıklığına sahipti. Duvarlar ciltlenmiş kitapların olduğu işlemlerle süslü bir sürü kitaplıkla doluydu. Küçük gözüken bu yer yürüdükçe büyüyor kitaplıklar çevremizde çoğalmaya devam ediyordu. Buradaki zihinsel yanılgı algılarımızı alt üst ederken yürüyüşümüz bir süre sonra oldukça ferah bir salonda son buldu. Tanımadığımız bu canlı konforlu görünen minderleri işaret ederek oturmamızı istemiş biz de istemsizce oturmuştuk.

Karşımızdaki canlıyı izlerken o da küçük parıltılılar saçarak tam karşımıza oturmuştu. Minderin üstünde asılı bir gaz tabakası gibi görünen bu canlı bizim ürkmüş ve cevap bekleyen bakışlarımıza aldırmadan oldukça sakin bir şekilde uğultuya benzeyen çatallı sesiyle konuşmaya başladı.

" Merhaba Varis Elza! Seni çok uzun süredir bekliyorduk. Sanırım emanetin için buradasın.

Kısa bir duraksamanın ardından,

" Ah kendimi tanıtmayı unuttum! Göreve ve size o denli odaklanmıştım ki saniyelerle bile yarışıyordum. Bir an geciksem tüm gelecek kaybolup gidebilirdi. Kendimi tanıtayım ben... daha doğrusu biz yazgıcılarız. Günlüklerin yazgıcısı, Edna'nın yazgıcısı. Gücümüz ve yetkimiz hepinizin üstündedir. Kimliğimiz o nedenle gizlidir. Birazdan yüce kurulumuz buraya gelecek asırlardır gizlenen ve beklenen kusursuz divan kurulacak."

Loading...
0%