Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. BÖLÜM

@aygulmudurlu

Çoklu Çakışmayla Yolculuk ve Korkunç Gerçeklik

Tavuk yemeyeli uzun zaman olmuştu. Okyanus tavuğu-yani Lykamarl- soframızı eşsiz tadıyla zenginleştirmişti. Yaklaşık birer kilogram olan bu gurme lezzete kendine hayran bırakan türdendi. Yemeğin ardından yine okyanusta yetişen değişik bir meyve içki olarak önüme ikram ediliyordu. Bu meyve koyu yeşil renkliydi ve tırtıklı bir dış kabuğa sahipti. Sanki meyveden çok dışı pullarla kaplı bir canlı gibi duruyordu. Theo iki eliyle tutabildiği bu meyveleri elindeki bıçakla delerek içindeki sıvıları büyük bir özenle küçük kaselere boşalttı. Meyvenin iç kısımlarını da yiyeceğimizi düşünürken Theo Piysret adındaki bu meyveden kalanları parçalayarak oluklar aracılığıyla okyanusa geri gönderdi.

Theo çok geçmeden kaselerden birini hızlıca kavrayıp midesine indirdi. Ben ise küçük yudumlarla içeceğin keyfini sürmeye başladım. Bu içecek ağızda kadifemsi ahenkte meyve likörlünü anımsatan bir tat bırakıyordu. Yemeğimiz tamamlandıktan hemen sonra Theo,

" Yarın önemli bir gün olacak. Geçitten geçerek Kutsal Suiya Bilgeleri ile görüşmeye gideceğiz. Kırılan yazıtlarda seninle ilgili neler var, sen kimsin, neden buradasın umarım bunların hepsini öğreneceğiz. Aslında bunları sana da sorabilirim ama yazıtlarımızın bilgeliği bize en doğru yolu göstereceği için en doğrusu onun ışığında yürümek. O nedenle yarınki yolculuktan önce iyice dinlen. Emin ol yarın çok büyük bir gün olacak. " diyerek bana yataklardan birini işaret etti.

Ben uyumak istemeyen yaramaz bir çocuk gibi ona gülümsüyorken Theo ise içi okyanus bitkileriyle doldurulmuş oldukça yumuşak bir yastığı ellerime tutuşturdu. Bana da söz dinleyen bir çocuk gibi erkenden uyumak düşüyordu. Theo çok geçmeden sığınağın ışıklandırmasını söndürdü. Aklımda o kadar çok soru varken uyumak zorunda olmak hiç hoşuma gitmiyordu. Böylesi sevimsiz duygular içinde savrulurken sonsuzmuş gibi duran bu derin karanlıkta gözlerimi istemsizce uykuya teslim ettim.
......

Uykumdan Theo'nun oldukça yüksek ve aceleci sesiyle zıplayarak uyandım. Neden bu kadar acele ettiğini ise anlamıyordum. Zaten yetersiz gelen uykumun pençesinden sıyrılıp yatağımda zar zor doğrulmuşken, onun bu hallerine iyice sinir oluyordum. Ben hala yatakta gevşek bir halde uyanmaya çalışırken daha fazla dayanamayan Theo,

" Haydi ama Elza! Eğer okyanus canlılarıyla olan sohbetlerime katlanmak istemiyorsan hemen o yataktan çık! Yoksa onlarla konuşmaya başlar ve saatlerce susmam ona göre. " diyerek bana tehditler savurmaya başladı.

Ben ise yaşadığım tacizler karşısında inatla direniyordum. Güneşi göremediğim bir günün sabahına bu kadar erken uyanmak bana hiç akıllıca gelmiyordu. Benim umursamaz hallerim karşısında çılgına dönen Theo ise daha fazla dayanamayıp beni kucakladığı gibi yataktan çıkardı. Beni yere indirmesini beklerken kendimi yan odadaki havuzun içinde bulmam çok sürmedi.

Havuza düşmemle birlikte,

" Senin neyin var çılgın adam! Onca insan varken neden bir deli olmak zorundaydı! " diyerek söylenmeye başladım.

Ne de olsa uykudan havuza atılarak uyanmak hiç de beklediğim bir ayılma şekli değildi. Arsız kikirdemeyle beni seyreden Theo ise anlaşılan havuzdaki halimden büyük keyif alıyordu. Ben ise buradan bir an önce çıkmak istiyordum. Kısa süre içinde sırılsıklam bir halde çıkarak kuru kıyafetlerimi bularak giymeye başladım. Giyindikten sonra gördüğüm ilk şey de çoktan hazırlanmış olan Theo olmuştu. Sırtında çantası, belinde bıçağı ve yüzünde o sinir bozucu gülümsemesiyle bana bakıyordu.

" Hadi ama Elza çok az zamanımız var. Geçidin çoklu çakışma zamanı gelmek üzere. Çoklu çakışmayla geçit kısa süreliğine aktif oluyor. Bu ise günde sadece bir kez oluyor. Emin ol bunu kaçırmayı istemezsin." diyerek elime çantamı tutuşturdu.

Ben daha ne olduğunu bile anlamadan sığınağın çamaşırlarımı kurutan o garip odasında kendimi bulmuştum. Şimdi ikimiz de odanın içinde havada kararsız bir esintinin etkisiyle savruluyorduk. Yer çekimsiz ortamda olmaksa midemi alt üstediyordu. Eğer bu halde biraz daha kalırsam korkarım ki kusacaktım. Burada en son isteyeceğim şey ise sanırım kusmak olurdu.

Biz savrulmaya devam ederken çok geçmeden odanın duvarlarında binlerce renk geçişi gözle görülmeye başladı. Renkler çoğaldıkça odanın duvarları tamamen gözden kayboluyordu. İçerideki hava ise iyice kararsızlaşıyor bizi bir duvardan diğerine büyük bir hızla savuruyordu. Renk geçişleri kısa süreli bu sarsıntılı sürecin ardından duvarlardan sıyrılarak odanın her yerine ritmik olarak dağılmaya başladı. Renklerin bedenime değerek her geçişinde ise kendimi bu gerçeklikten tamamen sıyrılmış gibi hissediyordum. Havadaki kararsız ve yoğun akım ise iyice hızlanan renk geçişleriyle birlikte halkalar halinde sarılarak hortuma benzer bir yapıya dönüşüyordu. Çok geçmeden çılgınca hızlanan bu süreç tüm odayı ve sığınağı başka bir boyutta bırakarak, bizi hortuma benzer geçidin içine doğru sürüklemeye başladı. Kısa süreli sanırım zihinsel bir baygınlığın ardından gözlerimi yepyeni ve rengarenk bir diyarda açıyordum. Karşımda ise gür ağaç ve bitkilerle sarılı gerçek ötesi bir orman duruyordu. Benim ise yaptığım tek şey kusmaktı. Theo'nun ayaklarına kustuğumu ise ancak onun çığlıklarıyla karşılaşınca anladım.

" Tanrım! Lanet olsun! "

Homurtuları giderek yükselen Theo çaresizce ayakkabılarını orman toprağına ve bitkilere silerek temizlemeye çalışıyordu. Ben ise sadece özür diliyordum. Tanrıya şükür ki bu durumdan kısa süre içinde kurtulup yolculuğun bundan sonraki kısmına odaklanmıştık. Theo o aksini söyleyene kadar sessiz olmam konusunda beni uyarmıştı. Dediğine göre şu an öyle karmaşık ve çaprazlanmış bir boyuttaydık ki yapacağımız en ufak bir hatada kafamızı, bacaklarımızı ya da diğer herhangi bir parçamızı birden fazla gerçeklikte bulabilirdik. Yani boyutsal çakışma bedenlerimizi parçalar halinde bir sürü boyuta savurabilirdi.

Duyduklarımın korkusuyla istemsiz bir titremeyle olduğum yerde sarsıldım. Daha önce de birçok korkunç durumda kalmıştım ama vücudumun böylesi bir tepki vermemişti. Bende tetiklenen değişimi fark eden Theo huzursuzlanmış ve beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Benim ise son gördüğüm şey olanlar karşısında çaresiz kalmama neden oldu. İçimdeki savaşçı benim tetiklememe gerek kalmadan tüm vücudumun kontrolünü bir anda ele aldı. Bana düşense sessizce arka plana itilmekti. Savaşçı Elza'nın bu ani uyanışı sanırım onun da isteği dışında olmuştu. Çünkü ön plana geçtiğinde yaptığı ilk şey,

" Lanet olsun sen de kimsin? " diyerek Theo' ya sağlam bir yumruk atmak oldu.

Benim hakkımda hiçbir soru soramayan Theo ise dehşet dolu gözlerle geriye doğru birkaç metre savruldu. Epey sarsılmış vücudunu zor da olsa yerden kaldırarak,

" Neler oluyor Elza? Bana neden vurdun? " sözleriyle meraklı bakışlarını bana odakladı.

Ben ona cevap vermek istesem de bedenime hâkim olamıyordum. Benim bu çaresiz halimden en az benim kadar rahatsız olan Savaşçı Elza ise,

" Anlaşılan Elza' yı tanıyorsun ama bil ki ben o tanıdığın kişi değilim. Elza benden sana bahsetmediğine göre benim de sana bir şey anlatmam doğru olmaz. Ne yapman gerekiyorsa maalesef ki benimle yapacaksın. Seni bir konuda uyarmalıyım, ben Elza gibi yumuşak huylu biri değilim. Eğer beni sinir edersen seni saatlerce yorulmadan döverim. " diyerek öfkeden kaskatı kesilen bedenimi ovalayarak rahatlatmaya çalışıyordu.

Theo ise duydukları karşısında şaşkınlık içinde kalmıştı. Soracağı çok fazla soru vardı ama yanlış bir hamle yapmaktan deli gibi korkuyordu. Benim yanımdayken huzurlu ve şakacı olan adam gitmiş yerine korku dolu ve gergin biri gelmişti.

" Peki ya Elza ile ne zaman konuşabilirim?"

Kısık sesle bu soruyu soran Theo kesinlikle salakça bir durumun içinde olduğunun farkındaydı. Ben ise içten içe savaşçı halime ulaşmaya çalışıyordum. Kısa süreli bir odaklanma anında savaşçı halimle zihinsel bir bütünleşmeye girerek ona Theo' ya gereken her türlü bilgiyi vermesi ve ona yardımcı olmasını söyleyebildim. Savaşçı Elza ise korktuğumun aksine bana karşı yine itaatkâr oluyordu. Savaşçı Elza kısa bir duraksamanın ardından yeniden söze başladı.

" Elza Edna'nın kutsal varisidir. Verasetin bedenine mühürlenmesinde savaşçı kimliği yani ben onun bedeniyle birleştim. Aramızdaki bağ verasetin kolyesiyle oluştu. Normalde ancak kutsal varis tetiklediğinde bu bedene hâkim olabilirim. Biraz önce ne olduğunu bilmiyorum ama bulunduğumuz bu gerçeklikte ben kendiliğinden ön plana çıktım. Şu an Elza bedende yok denecek kadar derinlerde. Bundan anlağım şey burada ihtiyacın olan Elza maalesef ki benim. Az önce kutsal varisten aldığım talimatla sana bilgi vermek ve yardımcı olmak benim görevim. "

Savaşçı Elza'nın sözlerini duyan Theo ise büyük bir şaşkınlıkla olduğu yerde reverans ederek,

" Dediklerinden bir şey anlamasam da Savaşçı Elza ile tanıştığıma memnun oldum. Ben de Theodor Edna'dan sürgün edilmeseydim Zeptia'nın gelecek varisi olacaktım. Ama şimdi senin gibi ben de burada mahkumum. Çözmemiz gereken de sanırım bu olacak." diyerek gülümsedi.

Savaşçı Elza ise kısa bir duraksamanın ardından,

" Peki ya Elzente, o nerede? " diyerek ilk sorusunu sordu.

Tanrım neler oluyordu böyle? Theo sürgündün önce Zeptia' nın gelecek varisiydi. Savaşçı Elza'da ona Elzente'yi soruyordu. Tanrım bu adam kimdi böyle?

" Onu nereden tanıdığını bilmiyorum ama maalesef ki Elzente de geçmişimde yani Edna'da kaldı. Anlayacağın Zeptia varisliği ve Elzente aşkı artık tamamen bir hayal. "

Theo'nun sözleriyle birlikte gözleri bir anda dolmuştu. Ağlamamak için birkaç kez yutkundu ve ıslanan gözlerini sildi. Ben ise duyduklarım karşısında şoka girmiştim. Theodor buraya sürgün edilmeseydi, Zeptia'nın gelecek varisi ve Elzente'nin de kocası mı olacaktı? Yani o Edgar'ın babası mı olacaktı? Öngörülemezliğin kırılmasıyla Edgar yok mu olmuştu? Tanrım ben bunu nasıl düzeltebilirdim? Benim duygularıma tercüman olan Savaşçı Elza,

" Kahretsin bu hiç iyi olmadı ama neden buradayız artık biliyorum. Seni Edna' ya geri götürüp veraseti kurtarmamız gerekiyor. Çünkü sen Zeptia'nın varisi, Elzente'nin kocası, Edgar'ın babası olacaksın. Edgar ve Elza ise Edna'nın kaderi ve son iki varisi olacak. Eğer onlar birleşmezse kurtuluşun ışığı kutsal kardeşler asla doğmayacak. "

Savaşçı Elza'nın sözleriyle iyice sarsılan ve gözleri yaşlar içinde kalan Theodor,

☆ Elza benim oğlumun eşi, torunlarımın annesi mi olacak? Tanrım bugün önemli bir gün olacak derken bu kadarını hayal bile edemezdim. ☆

Loading...
0%