Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. BÖLÜM

@aygulmudurlu

✴ Suiya Diyarları / Gerçeklik Kırılması ✴

Yaşananların şokuyla Theo ve ben büyük bir sessizlik içine gömülmüştük. Savaşçı Elza ise bir anda geri plana çekilip, vücudumun hakimiyetini yeniden bana bırakmıştı. Sarsılmış bir halde içinde yürümeye devam ettiğimiz orman ise giderek anlaşılmaz bir hal alıyordu. Önce zemindeki çimenimsi otlar çalılar halini alana dek büyüdü. Ardındansa ağaçların kabukları gözlerimizin önünde katmanlar halinde sarılarak genişlemeye ve gözle göremediğimiz bir yüksekliğe kadar uzamaya başladı. Bununla eş zamanlı olarak daha önce dikkatimizi bile çekmeyen canlılar gözlerimizin önünde devleşmeye başladı. Çevremizde olan bu sonsuz değişimin tek değişmeyen unsuru olarak biz ise korkunç bir gerçeklikte karıncalar kadar ufalmış bir halde olanları izliyorduk.

Korkudan titremeye başlayan ellerimi ovalayarak Theo'dan teselli dolu sözler duyabilmek için bakışlarımı ona çevirdiğimde ise gördüklerim karşısında belanın içine saplandığımızı anladım. Theo'nun bana bakan gözleri korkudan iyice büyümüş, ağzı ise estetikten yoksun bir şekilde yana doğru bükülmüştü. Benim anlamadığımsa o buraya daha önce de gelmemiş miydi?
Bakışlarımdan sanki aklımdan geçenleri okuyan Theo,

" Burası benim bildiğim Suiya değil Elza. Sanki senin varlığın her şeyi bir anda değiştirdi. Şimdi neredeyiz, buradan nasıl kurtuluruz, halkıma nasıl ulaşırız inan hiçbir fikrim yok. " diyerek gözlerini benden ayırıp karşımızda duran dehşetli ormana çevirdi.

Başını ellerinin arasına alarak ovuşturmaya başlayan adam çok geçmeden olduğu yerde çökerek çaresizce düşüncelere daldı. Ben ise neler olduğunu anlayabilmek için bu kocaman gerçeklikte bir bilinmeze doğru yürümeye başladım. Theo' nun şu aşamada sağlıklı kararlar alması mümkün olmadığı için bir sonraki adımı planlamak bana düşüyordu. Oldukça ürküten bu gerçeklikte, dev yaratıkların arasından dikkatleri üzerime çekmeden yürümeye başladım.

Attığım her adımda gördüklerim beni hem kendine hayran bırakıyor hem de dehşete düşürüyordu. Önce çalının üstünde tüm asaletiyle salınan dev gibi bir Yusufçuk gördüm. Ardındansa hemen yakındaki çalıdan yükselen bir uğur böceği görünce bir anda ürperdim. Eskiden sevdiğim bu canlılar şimdi devasa yaratıklar olarak gözlerimin önünde beni selamlıyordu. Çok geçmeden bir karınca yuvasının yakınından geçtiği fark ettim. Gördüğüm her canlıyı eskiden çok seviyor olsam da şimdiki varlıkları beni deli gibi korkutuyordu. Nedeni ise hepsinin benden en az beş kat daha büyük olmasıydı. Karıncaların kokumu fark etmemesi için dua ederek adımlarımı biraz daha hızlandırıp yuvanın çevresinden bir an önce uzaklaşmaya odaklandım. Önceden minicik görünen bir karınca yuvası şimdi derin bir mağara gibi gözlerimin önünde tüm kasvetiyle duruyordu.

Hızla uzaklaştığım yuva ve yüzlerce karıncadan tam kurtulduğumu düşünürken hemen önümden dev gibi bir tırtılın sürüklenerek yol aldığını görünce donup kaldım. Gözlerim onunla kesiştiğinde ise bu hayvanın yemeği olmak üzere olduğumu fark etmem çok sürmedi. Bir anda korkuya kapılıp birkaç adım gerileyerek dengesiz bir halde koşmaya başladım. Şükür ki tırtılın yeterince hızlı olmaması çok geçmeden ondan kurtulmama yetmişti. Tam rahat bir nefes almak üzereyken tiz ve keskin çığlıklar her yanımdan yükselmeye başladı. Kahrolası dev karıncalar beni fark etmiş ve alarm çığlıkları tüm çevremi sarmıştı. Korkudan nereye olduğunu bilmeden oldukça hızlı ve dengesiz adımlarla yeniden koşmaya başladım. Hem kaçıyor hem de arkamda bıraktığım Theo'nun başını belaya soktuğum için kendi kendime küfrediyordum. Karıncalar ise peşime düşmüş, büyük ve dehşetli adımlarıyla beni amansızca kovalıyordu. Bana her saniye daha da yaklaştığını bildiğim bu canlılar vazgeçmek nedir bilmiyordu. Korku ve koşmanın etkisiyle kaskatı kesilen bacaklarım kısa süre sonra beni yarı yolda bıraktığında ise büyük bir hızla yuvarlanarak yere kapaklandım. Artık adım atamıyor, nefesimi bile zorla alıyordum.

Çok geçmeden çalılıkların arasına karıncaların dev gölgeleri düşmeye başlamıştı. Ben ise çaresizce sonumu bekliyordum. Bu noktada elimden bir şey gelmiyordu. Ne kadar tetiklesem de Savaşçı Elza bana cevap vermiyordu. Ölümümü bu kadar yakınımda hissederken, ilk korkunç suratlı karıncayı görmemse sadece saniyelerimi aldı. Şimdi o korkunç surat gözlerimin önünde dişlerini biliyor ve kollarını bana doğru savurarak kokuma odaklanıyordu. Kısa süren bu tanıma anından sonra ise gördüğüm tek şey ağzı bana doğru açılmış bir sürü karıncanın çevremi sarmış olduğuydu.

Acı dolu bir ısırıkla koparılacak ilk uzvumu beklerken daha ne olduğunu anlamadan havalandığımı fark ettiğimde ise hem mutluluktan hem de korkudan çığlıklar içinde kaldım. Başımı yukarıya kaldırıp neler olduğunu anladığımda ise gördüklerim karşısında korkudan kaskatı kesildim. Kısa süreli bir uçuşun ardından aynı korkuyu Theo'nun da yaşadığını fark edince kaderime teslim olmam gerektiğini acı da olsa anladım. Çünkü o da aynı benim gibi korkunç ve bizden onlarca kat büyüklükte bir çekirgenin pençelerinin arasında sanırım akşam yemeği olmak için bilmediğimiz bir yere doğru uçuyorduk. Çekirgenin pençeleri ikimizin de omuzlarına saplanmış ve kanlar içinde kalmamıza neden olmuştu. Canımız çok acıyor ve gözlerimiz büyük bir çaresizlikle birbirine bakıyordu. Uçuşumuz devam ettikçe Theo'nun gözlerindeki belirsizlik sanki giderek siliniyordu. Geçtiğimiz yerleri büyük bir dikkatle inceliyor ve tanıdık izlere rastlıyordu. İncelemesine bir süre daha devam ettikten sonra gözlerindeki ikna olmuş parıltıyı görünce az da olsa rahatladığını anladım. Bulunduğumuz yer hakkında kesinlikle bir şeyler biliyordu. Çok geçmeden,

" Tanrıya şükür Elza, Suiya'dayız! Sadece tek bir farkla o da gerçeklik kırılması. Bu kırılma yani Ystorkla, Suiya'da neden oluyor hiçbir fikrim yok ama yanılmıyorsam yolculuğumuz Kutsal Mabet' te son bulacak. Bunu bilgelerimizin düzenlediği bir karşılama gibi düşün. " diyerek bana gülümsemeye başladı. Ardından da,

" Bak neredeyse geldik Elza! İşte evim Zeptia! " diyerek ilerideki bir noktayı işaret etti.

Ben ise hem Suiya diyarlarından ilkiyle karşılaşmanın hem de bu diyarın Edgar' ın varisi olduğu yer olmasının heyecanıyla Zeptia'nın büyüleyici güzelliğine dalmıştım. Diyar kusursuz bir yeşillik ve rengarenk çiçeklerin oluşturduğu masalsı bir gerçeklik olarak bana merhaba diyordu. Burası benim yaşadığım yere hiç benzemiyordu. Tüm yaşam alanı sanki tamamen ağaç, sarmaşık ve çiçeklerden oluşuyor gibiydi. Üzerinden uçtuğum Zeptia'nın kokusuysa kusursuz bir çiçek bahçesinin büyüleyici varlığını burnuma taşıyordu.

Çok geçmeden Theo,

" Geldik Elza! İşte Kutsal Suiya Bilgeleri' nin mabedi! " diyerek bana seslendi.

Ben ise tam altımızda duran ağaçtan yapılmış mabedi inceliyordum. Belki dünyadaki evler gibi görünüyordu ama sanki tamamen orman tarafından inşa edilmişçesine kusursuz bir güzelliğe sahipti. Kısa süreli bir uçuşun ardından bizi tutan çekirgeler bir anda aşağıya doğru süzülüp zemine doğru yaklaşmaya başladı. Yöneldikleri yere baktığımda hedeflerinin mabedin bahçesi olduğu anlaşılıyordu. Bahçenin içinde ise büyük bir kalabalık sanki bizi görüyor gibi gelişimizi büyük bir heyecanla izliyordu.

Kısa süre daha devam eden bu yolculuk yere bir metrelik bir mesafede bedenlerimizin ansızın büyümesiyle birlikte son buldu. Büyümemizle birlikte ayaklarımız zeminle sert bir şekilde buluştu. Üzerimizden uçan çekirgeler ise hızla küçülerek gerçek boyutlarına döndü. Asıl ilginç olansa onların omuzlarımızda açtığı o korkunç yaraların da birden küçülmesiydi. Görevini tamamlamış olan çekirgeler üzerimizden yükselerek az ilerimizdeki adamın açık olan avuçlarına doğru uçmaya başladı. Sanırım eğitimli olan bu hayvanlar artık ödülleri olan yemeklerle ilgileniyordu. Yaşlı adamın avuçlarında olan şeyleri hızlıca kapıp büyük bir hevesle yemeye başladılar. Çok geçmeden de yaşlı adamın sevgi dolu dokunuşlarının ardından uçarak gözden kayboldular.

Kısa bir süre sonra ise diğer herkes gibi yaşlı adamın gözleri de bize kenetlendi ve

" Zeptia'ya hoş geldin Elza! Belki de asırlardır seni bekliyoruz! " diyerek bana gülümsemeye başladı.

Ben ise anlamsız bakışlarımı ona odaklayarak,

" Beni mi bekliyorsunuz? Beni nereden tanıyorsunuz? " diyerek cevap bekleyen bir sessizliğe gömüldüm.

Yüzümdeki karmaşayı fark eden adam ise çok sözü olduğu halde en baştan başlamak zorunda kaldığını belli eden bir ifadeyle bana gülümseyerek,

☆ Söylenecek o kadar çok şey var ki Elza, özetlemem gerekirse ben güvenmen ve yardım etmen gereken yaşlı bir adamım. Bir de hiç tanışmadığın büyük büyük babanım.

Loading...
0%