Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. BÖLÜM

@aygulmudurlu

Yugnera Ormanı /Gargalyal'lardan Kaçış

Kendime geldiğimde bizi yerde ve büyük bir ormanın içinde baygın bir halde buldum. Az önceki yaşananların etkisinden kurtulmamsa sanırım baygınlıktan daha uzun sürecekti. Hem yaşananları mantık süzgecinden geçirip hem de yerde ölü gibi yatan iki adamı bir an önce uyandırmam gerektiğinin farkındaydım. Bilinmedik bir yerde olmak ve dehşet uyandıran bu ormanın gizemli görüntüsü üzerime iyice çökmeye başlayınca nazik seslenmelerim yerini neredeyse haykırışlara bırakmıştı. Ama yerdeki aptallar nedense hala uyanmıyordu. Sonunda dayanamayıp bulduğum bir sopayı elime aldığım gibi onları pataklamaya başladım.

" Kahretsin uyanın artık !? "

Ne kadar uğraşmış olsam da onları içinde bulundukları bu derin uykudan bir türlü uyandıramıyordum. Büyük bir çaresizlik içinde ve ıssız bir ormanın tam da ortalık yerinde olmak beni giderek huzursuz ediyordu. Karamsar bir halde ikiliyi uyandırma mücadelem devam ederken ormanda başlayan hareketlilikle birlikte olduğum yerde korkudan donup kaldım.

Önce büyük bir esintiyle yerdeki tüm yapraklar birkaç metre yükseğe çıkmaya başladı. Ardından ise şiddetlenen esintiyle birlikte yapraklar her yöne doğru büyük bir hızla savruldu. Devasa büyüklükteki ağaçların dalları ise bir anda çatırdamaya ve üzerindeki tüm yapraklarını sanki koparılıyormuş gibi ormanın zeminine doğru dökmeye başladı. Ben daha bunların korkusuyla yüzleşiyorken son gördüğüm şey ise çığlık çığlığa kalmama neden oldu. Bir anda ormanın zemini çatlamaya ve çatlayan zemin bir halı gibi kıvrılarak yerden sıyrılmaya başladı. Zemindeki toprak yaprağa benzer ince bir katman halinde kıvrılarak yerden bir metre kadar yükselerek, büyük bir hızla sanki bize doğru geliyordu. Bense bu çaresizliğin içinde yapılacak en doğru şeyin, kaçışımızı Savaşçı Elza'ya bırakmak olduğunu biliyordum.

Saniyeler içinde tetiklediğim Savaşçı Elza'nın yaptığı ilk şey ise yerde yatan iki adamı kollarından kavrayarak zeminde sürüklemeye başlamak oldu. Adımlarım giderek hızlanıyor, sürüklediğim adamlarsa zeminin etkisiyle iyice hırpalanıyordu. Havada bir canlıymış gibi kıvrılıp bize doğru sürüklenen korkunç topraklar ise tüm hızlarıyla peşimizden geliyordu. Bu adrenalin dolu korkutucu an büyük bir ağaç kovuğu bulup ona sığınmamızla birlikte son buldu. Ağacın kovuğuna girmemizle birlikte şaşırtıcı bir şekilde zemindeki hareketlilik sanki bir anda sabitlenmiş gibi havada asılı kalarak durdu. Ölüm uykusundaki ikili ise kovuğa girmemizle birlikte aniden uyandı. Henüz uyanan iki adam afallamış bir şekilde çevresini izlerken, gözleri dışarıda asılı şekilde duran ürkütücü gerçeklikle karşılaştı. Edgar benim gibi olanları anlamaya çalışıyorken, Wlaykras ise korkudan ağacın kovuğunda olabildiğince geriledi ve

" Kahretsin bunlar Gargalyal'lar. Kutsal ormanın saklı ruhları yani bekçileri. Bu kadar korkutucu olduklarını tahmin bile edemezdim. Kutsal yazıtlarımızdan öğrendiğim kadarıyla onlar yaprağa benzeyen zarımsı bir forma sahiptirler. Bunlar yerde katlanan, yuvarlanan, yürüyen ve hatta koşan kutsal toprak canlılarıdır. Temas ettikleri her şeyin şeklini rahatlıkla alabilirler. Alaşımları nedeniyle hem keskin olabilir hem de büyük bir miktarda zehir taşıyabilirler. İşin asıl korkutucu kısmı tamamlamamız yani tamamlamam gereken Obka'nın simyasının bu toprakların özünde gizli olması. Yani gargalyalların ." diyerek korku dolu gözlerini bize çevirdi.

Biz ise şimdi daha anlamlı görünen bu ürkütücü gerçeklikle yüzleşmeye devam ediyorduk. Kısa süren bir sessizliğin ardından Wlaykras konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

" Sanırım yeni talimatımız Obka'yı tamamlamak. Öyle değil mi Elza? "

Onun bu sorusu üzerine Frank' in bana teslim ettiği notları hemen çantamdan çıkardım. Büyük bir merakla açarak okumaya başladım.

" Yugnera Ormanı'nda yaşamın özü Obka'yı tamamla. Bu öz Gargalyal'ların içinde gizlidir. Unutma onlar hem ölüm hem de hayatla çevrilmiş ormanın saklı ruhlarıdır. Buradaki en büyük düşmansa kendi varlığınızdır."

Okuduğum komut benim için kafa karıştırıcı olsa da Wlaykras duyduklarından yeterince ikna olmuştu. Kısa bir süre devam eden sessizliğinin ardından yeniden konuşmaya başladı.

" Obka'yı toplamak için öncelikle Yugnera Ormanı'nın saklı mabedine yolculuk yapmamız gerekecek. Bu mabede ulaştığımızda Gargalyal bilgeleriyle konuşup Obka için onlardan izin isteyeceğiz. Eğer izin alabilirsek yolculuğumuzun bundan sonraki kısmı oldukça kolay geçecek. Aksi bir durum olursa bizi bekleyen şey tam anlamıyla ölümle dans etmek olacak."

Sözlerinin ardından oldukça kaygılı bakışlarını bize çevirerek,

" Öncelikle sizi bu yolculukta bize yol gösterecek dostum Lili ile tanıştırmak isterim." diyerek bize çantasını işaret etti.

Kıymetli suhura çantasını aralayarak ellerini içine sokup özenli bir şekilde bir şey çıkarmaya başladı. Biz büyük bir merakla olacakları izlerken Wlaykras avuçları kapalı bir halde ellerini dışarıya çıkardı. Yüzünde aykırı bir gülümsemeyle bizi izliyor ve sanki yapacağı sürprize odaklanıyordu. Çok geçmeden avuçlarını açtı ve

" İşte kıymetli dostum Lili. " diyerek gözlerini bize çevirdi.

Biz büyük bir beklenti içinde Wlaykras' ın olağanüstü olacağını düşündüğümüz dostuyla karşılaşacağımızı düşünüyorken, avuçlarındaki sanki bize merhaba diyen yaratık karşısında hayal kırıklığı yaşıyorduk. Bu canlı altı üstü sıradan bir solucandı.

Bakışlarımızdaki hayal kırıklığını gören Wlaykras,

" Sürprizi görmeden hemen karar vermeyin derim. " diyerek bize yeniden gülümsedi.

Sözlerinin ardından yine ellerini çantasına sokarak bir şeyler aramaya başladı. Çok geçmeden avucunun içine aldığı birkaç parça eşya ile bir şeyler yapmaya başladı. Anlamadığım dilden söylediği sözlerinin ardından elindeki şeyleri az önce kucağına bıraktığı Lili' nin hemen yan tarafına koydu. Ritüeline bu noktadan sonra yine devam etmeye başladı. Sözlerini fısıldadıkça yerdeki deriden yapılma parçalar bir koşum takımı gibi Lili' ye sarınmaya başladı. Kısa bir süre daha devam eden bu sürecin sonunda Lili üzerine binilmeye hazır üç kişilik bir taşıt olarak karşımızda duruyordu.

" Evet arkadaşlar Lili hazır. Şimdi sıra bizde. " diyen Wlaykras bu defa da bizlere bir şeyler yapmaya başladı.

Yaşadığımız bu ritüeli Akarazt ormanlarından hatırlıyordum. Saçları ve kuyruğu ile bize ne yaptığını çok iyi biliyordum. Az sonra kendimizi hem çok küçük hem de şeffaf bir hale bulacaktık. Lili ise başlayacak yolculuğumuzda bizim için taşıt görevi üstlenecekti. Ben önceden öngördüğüm şeylerin olmasını beklerken Wlaykras büyük bir hızla ritüelini tamamladı.

Gözlerimizi açmamızla birlikte gördüklerim beni ürkütmüş olsa da şaşırtmamıştı. Şeffaf ve küçücüktük. O az önceki sevimli hayvan ise şimdi hem çok büyük hem de oldukça korkutucu gözüküyordu. Asıl garip olansa her şeyi algılıyor gibi bizi izliyor olmasıydı. Ben olanları anlamaya çalışıyorken Wlaykras Lili'ye doğru büyük bir heyecanla koşmaya başladı. Kısa süren bu koşu Lili'nin boynuna sarılmasıyla birlikte son buldu. Bizim anlamsız ve şaşkın bakışlarımıza aldırış etmeden özlemini gideren Wlaykras Lili ile konuşmaya başladı.

" Dostum seni ne kadar çok özlediğimi bilemezsin. "

Bakışlarını cevap bekler gibi Lili'ye çevirmiş, gülümsüyordu. Biz ise gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk. Bu keyifli anımız ise sadece saniyeler sürdü, duyduğumuz sesle afallayıp kaldık. Sesin sahibi olan Lili,

" Haydi oradan işe yaramaz suhura. Beni çantanın içine tıktın ve orada unuttun. Bana işin düşmezse selam bile vermiyorsun. " diyerek kısa bir süreliğine duraksadı. Bakışlarıyla bizi süzdükten sonra sözlerine devam etti.

" Arkadaki şu iki avanak da kim? Lütfen tüm günümüz bunların korkaklığıyla rezil olacak deme bana. "

Lili'nin konuşması bizi çok şaşırtmış olsada, sergilediği ukala tavırlar karşısında elimizde olmadan sinirlenmiştik. Bizim asık suratımız eşliğinde Wlaykras ise yolculuk için gerekli olan son hazırlıklarla ilgilenmeye devam ediyordu. Lili ise umursamaz ve patavatsız tavırlarla çevresinde bulduğu yeşillikleri midesine indirmekle meşguldü. Birkaç dakika daha devam eden bu itinalı hazırlık sonunda tamamlandı ve Wlaykras ise bize oturacağımız yerleri gösterdi.

Oldukça kaygan ve bol etli solucana tutunarak oturduğum deriden döşek ve belime sıkıca bağlanan kemerle birlikte yolculuk için hazır olduğumu düşünüyorken Wlaykras son olarak bana ellerimi yerleştirmem ve sıkıca tutunmam gereken yeri işaret etti. Tüm talimatları eksiksiz bir şekilde tamamladıktan sonra birazdan başlayacak garip yolculuğa tamamen hazır haldeydik. Tüm kontrollerini tamamlayan Wlaykras sonunda ikna olmuş bir halde kendi yerine oturdu ve

" Evet arkadaşlar başlıyoruz. Sıkı tutunun ve her ne olursa olsun yerinizden asla kıpırdamayın. " diyerek Lili'ye başlangıç komutunu verdi.

Geldiğinden beridir obur bir şekilde karnını doldurmakla meşgul olan Lili ise ağzı dolu bir şekilde bize baktıktan sonra şişko gövdesini toprağa iyice yaydı ve tüm kuvvetiyle gerinerek yol almaya başladı. Hantal vücudunun aksine kasları oldukça etkili olan bu yaratık çok geçmeden bulduğu ilk oyuktan toprağın altına girmeyi başardı. Kısa bir süre daha devam eden bu yolculuğun ardından oyuğun son bulmasıyla birlikte Lili oldukça sert gözüken başını toprağa tüm kuvvetiyle daldırdı. Başını sağa ve sola doğru sert bir şekilde savurarak toprağı oldukça hızlı bir şekilde kazarak yeni bir yol açmaya başladı. Lili tüm gücüyle toprağı kazarken biz ise onun vücudundaki kasılmaların ve üzerimizden hızla geçen toprağın etkisiyle inanılmaz bir şekilde sarsılıyorduk. Toprağın ve artan tozun etkisiyle nefes almakta zorlanıyor olsak da koşum takımlarını sıkıca tutmaya devam ediyorduk.

Toprağın altında bizi eğlenceli bir yolculuğun beklediğini düşünüyorken, yaşadıklarımız beni tamamen hayal kırıklığına uğratıyordu. Maden işçileri gibi durmadan çalışan ve bizi hiç düşünmeden arkasına topraklar atan Lili'ye ise iyice sinir bozucuydu. Yaşanan bu kahredici an daha dakikalarca devam ettikten sonra hiç beklemediğimiz bir anda son buldu. Lili'nin son baş darbesinin ardından oldukça büyük ve karanlık bir boşluğa doğru büyük bir hızla düşmeye başladık. Lili vücudunun kontrolünü tamamen kaybetmiş bir şekilde önüne çıkan her şeye çarparak düşüyordu. Onun her çarpışıyla birlikte bizde kendi payımıza düşen hasar ve yaraları alıyorduk. Bir yandan doğru düzgün nefes alamıyor diğer yandan da bir sürü toprak yutuyorduk. Son hatırladığım şey ise başımı sert bir zemine vurarak kendimden geçişimdi.

Gözümü loş ışığın etkili olduğu bir gerçekliğe açtım. Az önce yaşananlar yüzünden tüm vücudum acılar içinde kıvranıyordu. Çarpmanın etkisiyle alnım ve yüzüm kan içinde kalmıştı. Yerden doğrulmaya çalıştığımda ise hala Lili'nin üzerinde olduğumu anladım. Düşmenin ardından tek bacağım tamamen onun altında kalmıştı. Lili ve diğerleri ise hala baygın bir halde yatıyordu. Ayağımı kurtarmayı başaramadığım için onları kontrol edemiyordum. Bu çaresiz çırpınışlarım devam ederken duyduğum yüksek bir sesle irkilerek olduğum yerde donup kaldım. Sesin geldiği noktaya baktığımdaysa korkudan titremeye başladım. Çünkü tam karşımda büyük bir köstebek duruyor ve oldukça iştahlı bakışlarla Lili'yi izliyordu. Şeffaf bir halde olduğumuz için bizi göremiyor olmasına her ne kadar sevinmiş olsam da bu sevincim kısa süre sonra yerini büyük bir korkuya bıraktı. Çünkü üçümüzde Lili'nin üzerindeydik ve düşmenin etkisiyle baygın halde olan bu hayvanın altından kendimizi kurtarmamız imkansızdı. Son çare olarak Savaşçı Elza'yı uyandırmam gerektiğine karar vermişken olanlar oldu. İştahlı köstebek Lili'yi gövdesinden kavradığı gibi bizimle birlikte midesine indirmeye başladı.

☆ Son gördüğüm şey köstebeğin keskin dişlerinin üzerinden geçerek kaygan dilinden midesine doğru düşen bedenlerimizdi. ☆

Loading...
0%