@aygulmudurlu
|
☘️ EN ÇOK DA ZEKİLER HATA YAPAR, APTALLIK PASTASINDAKİ EN BÜYÜK DİLİM ONLARINDIR ☘️ Elime aldığı kalemi nedense hep umutlarını yazıyordu. Acılara, ayrılıklara, kaybedişlere dair ne varsa siliyordu sanki. Bir ara klavyesinden duyulan tuşların sesiyle irkilip durdu. Yazdıklarına öylesine dalmıştı ki bir an kendini hikayesinin içindeymiş gibi hissetti. Tam da bu noktada durması gerektiğini biliyordu. Gerçekle düş çizgisi asla aşılmamalıydı. Hele de onun gibi yoğun psikomatik sorunları olan biri için. Tüm gün yazmış olduğunu havanın kararmaya yüz tuttuğunu gördüğünde anlıyordu. Bütün gün aç bir halde su bile içmeden yazmıştı. Bunu ayağa kalktığında dönen başı ve kararan gözlerinden anlıyordu. Açlık nedeniyle el ve ayakları titriyor, midesi bulanıyordu. Yoğunlaşan bulantı yüzünden lavaboya koşmak zorunda kalmıştı. Zaten boş olan midesinin ona yaptığı bu zulüm tüm gücünü çekip almıştı. Yüzünü yıkarken baktığı aynada gördüğü suratı sapsarıydı. Gözlerinin içi bilgisayara bakmaktan kızarmıştı. Gözlerindeki turkuaz rengi onu çok önce terk etmişti. Bukleler halindeki açık kumral saçları ışıltısını sevgisizlikten kaybetmişti. Parıltılar saçan cildi şimdi hem bakımsızlıktan hem de mutsuzluktan pul pul dökülüyordu. Aynanın karşısındaki aksi onu huzursuz edince daha fazla bakmamak için apar topar salona geçti. Kendini toparlaması için acilen bir şeyler yemeliydi öyle de yaptı. Eve yemek getiren şu şirketlerden birinden yemek sipariş ederek karnını güzelce doyurmuştu. Sonra kahve makinasında zifiri renk almış sabahki kahvesini yeniden ısıttı. Tekrar bilgisayarının başına dönmeliydi. Bir ay içinde bitirmesi gereken bir kitap vardı. Sözleşme koşulları gereği gecikirse büyük bir tazminat onu bekliyordu. Kahvesini yudumlarken evin zili çalınca oturduğu koltuktan korkuyla sıçradı. "Bu gelen de kim?" diye söylenerek isteksizce kapıya yöneldi. Evinin zengin işi çelik kapısından geleni görmeye çalışmış ama başaramamıştı. Sanki delik bir şeyle kapatılıyordu. Bu manzara karşısında korkup birkaç adım gerileyen kadın titremeye başlamış, "Kim o?" diyebilmişti. Çok geçmeden duymak istemediği o ses kulağında çalınıyordu. "Benim Emre! Bir tanecik kocan! Aç kapıyı seni özledim, bizi özledim!" Duyduğu sesin etkisiyle korkuya kapılan Perrin, " Lanet olsun!" diyebilmişti. Bu sözler fısıltı gibi çıkmıştı. Kapıdaki adam onun korkulu rüyasıydı. Ondan kalan izlerden biri olan kolundaki kocaman morluklarda gezdirdi ellerini. Bu kahrolası adam Perrin'den en son üç yüz bin euroluk bir araba istemiş, o ise henüz diğer arabanın taksitlerini bitiremediğini söylemişti. Hayır'ı kabul etmeyen bu zalim adamsa banyo havlusunu ıslatıp ona vurmaya başlamıştı. Islak havlu tenine her değdiğinde etleri sanki bedeninden kopuyormuş gibi acı içinde kalan kadının çığlıklarını kimse duymamıştı. Dakikalarca devam eden bu işkence ancak bilincini kaybedince son bulmuştu. Bu zalim adamı en son o gece görmüştü. Olayın ardından ilk fırsatta hastaneye gidip darp raporu almış, eş zamanlı polis ve savcılıkta açtırdığı dosyalarla da uzaklaştırma kararını çıkartmıştı. Polis ve savcılık raporları hakkında kendisiyle görüşmek isteyen savcıyla yaşadığı diyaloğu da asla unutamıyordu. Savcı olayı ondan dinlemek istemişti. O da tüm ayrıntısıyla yaşadıklarını anlatmıştı. Sessizliğini koruyan savcı şikâyet dosyasını açmış ve kocasının savcılığa getirildiğinde verdiği ifadeyi kendisine okumuştu. "Hakkımda şikâyetçi olan kadın kendisine âşık olduğum karımdır. Dün gece olanlar onun anlattığının aksine benim yaşadığım bir saldırıdır. Dün gece öfke krizi geçiren karım bana saldırdı bende ellerini tutarak ona engel oldum. Sonra öfkesi geçsin diye onu yalnız bırakmak için evi terk edip geceyi bir otelde geçirdim. Sabah eve geldiğimde anahtarın değiştiğini gördüm. Eve giremedim, karımı aradım ama ulaşamadım. Çok geçmeden polis tarafından yakalanıp etkisiz hale getirilip göz altına alındım. Onlara da bunları anlattım. Olay bundan ibaret. Ortada bir şiddet varsa psikolojisi bozuk olan karım bunu kendi bedenine yapmıştır. Bu ilk kez de olmuyor. Onun saldırgan ve güçsüz kimliği herkes tarafından biliniyor. Suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum. Aksine psikolojik saldırılarıyla beni tüketen odur. Ama ne yaparsa yapsın karımı seviyorum. Ondan şikayetçi değilim. Tedavi edilmesi gerektiğinin farkındayım. Bu tedavi yatılı olacağı için şimdiye dek hiç içime sinmemişti. Ondan bu kadar uzun süre ayrı kalmak beni mahveder. Ama görünen o ki onun iyiliği için buna katlanmak zorundayım." Dilekçede yazan bu sözleri okuyan savcı sadece susmuş ve Perrin'in gözlerinin içine bakmıştı. Gözleri yaşlar içinde, tüm vücudu morluklarla dolu olan bu kadını bir dakika kadar izledikten sonra, "Kızım kaç yaşındasın." diye sormuştu. Perrin hıçkırıklar içindeki boğazını yapıştırıp, "Otuz üç efendim." diye cevap verince savcı, "Eğitim durumun ve mesleğin nedir?" diye sormuştu. Perrin bu defa daha odaklanmış bir şekilde, "Ekonomistim efendim. Bu dalda doktoram var. Yaklaşık on yıldır profesyonel yazarlık yapıyorum. Eserlerimin tamamı çok satan filmlerin senaryosu oldu." sözlerini tamamlayınca susmuştu. Duyduklarının etkisiyle gülümseyen savcı, "Sizi anlamıyorum kızım. Bu saldırıları senin gibi eğitimli kadınlar yaşıyor. Eğitimli ve güçlü kadınlar kendilerini nasıl bu hale koyar bir türlü anlamıyorum. Eğer baban olsaydım bu aptallığı nasıl yaptın, bu karaktersiz adamla nasıl evlendin diye seni döverdim." demişti. Perrin savcının psikolojik tespiti karşısında hayrete düşmüş, sözlerinin gerçekliği karşısında utanmıştı. Böylesi güçlü bir kadının bu denli acınası halde olması trajikomikti. Doğru söylüyordu baba sopası kesinlikle onu kendine getirirdi. Bir süre sonra kendini toparlayıp, "Nasıl anladınız efendim? Benim suçsuz, eşimin suçlu olduğunu nasıl anladınız?" diyebilmişti. Savcıysa, "Senin yaşın kadar süredir bu işi yapıyorum kızım. Karaktersizi gözlerinin içine baktığımda tanırım." Perrin'in yaşadıkları böyleydi. Uzaklaştırma kararı aldırdığı eski kocası şimdi kapısının önüne dikilmiş tüm pervasızlığıyla içeri davet edilmeyi bekliyordu. Sanırım yarım bıraktığı işi tamamlayıp sadece parasını sevdiği bu kadından sonsuza dek kurtulacaktı. Korkuyla evin en dip köşesine gidip sığınan kadın, kapının arkasındaki adamın gitmesi için dua ederken, bir taraftan da polisi arıyordu. Dakikalarca beklediği telefonda bir türlü yetkili bir kişiye ulaşamamıştı. Burada öldürülse kimsenin ruhu duymayacaktı. Çaresizlik içinde ağlıyordu. En az iki saat süren bu çile pervasız adamın sıkılıp gitmesiyle son bulmuştu. Ortalık yatışınca Perrin bu evden taşınması gerektiğine karar vermişti. Yoksa bir sonraki sefer bu kadar şanslı olmayacaktı. Açtığı telefonda karşısına çıkan emlakçısına. "Ayten Hanım bu saatte rahatsız ediyorum kusura bakmayın. Acilen bir eve ihtiyacım var. Gözlerden uzak ama oldukça korunaklı bir eve." Susmuştu sadece ağlıyordu. Karşısında ona yüzlerce soru soran kadını duymuyordu bile. Söylemek istediklerini tamamlayıp telefonu kapatmıştı. "Hemen yarın taşınacağım bir ev olsun lütfen. Bir de tüm taşınmayı organize edin. Ben evde olmayacağım anahtarı kapıcıma bırakıyorum. Yeni evimin anahtarını yarın akşam ofisinize uğrar alırım." ☘️☘️☘️ |
0% |