Yeni Üyelik
4.
Bölüm

☘️3.BÖLÜM☘️

@aygulmudurlu

☘️ HAYAT SEVDİĞİN BİRİNE SIKICA SARILABİLMEKTEN İBARETTİ. ONA ANLAM KAZANDIRAN ŞEYLERSE BÖYLESİ KIYMETLİ ANLARIN DİMAĞA KAZINABİLMESİYDİ. ☘️

Korkulu gecenin sabahı olmadan Perrin evini terk etmeye karar vermişti. Apar topar ayrılırken laptopunu, notlar halinde yazılı çalışmalarını, birkaç parça kıyafetini ve her ihtimale karşı bir miktar nakdi üzerine alarak çıkmıştı evinden. Çıkarken kapıcıya eşine asla vermemesi yönünde yaptığı sıkı tembihin üzerine anahtarını teslim edecekti. Bu anahtar ancak emlakçısı olan Ayten hanıma verilecekti. Kapıcının talimatlarını eksiksiz anladığına ikna olunca da anahtarı iç rahatlığıyla teslim etmişti. Şimdi kötü hatıralardan ibaret olan evine son kez bakıyordu. Artık bu gösterişli site ve semtten çekip gidebilirdi. Garajdaki Ferrari'sine bakmamıştı bile. Çevirdiği bir taksiye atlayıp soluğu tek akrabası olan kız kardeşinin yanında alacaktı.

Daimî bekardı ablası, kendisinden dört yaş büyüktü. Yaşadığı talihsiz bir evliliğin ardından kendini evine hapsetmişti. Eskiden mutlu evliliği vardı kardeşinin. Zengin ve onu çok seven iş adamı bir kocası. Üstelik hamile de kalmıştı, mutluluklarını mühürleyecekti bu bebek. Ta ki Boğaz köprüsünde yaşadıkları o talihsiz kazaya kadar. Gece yarısı saat dördü gösteriyordu, günlerden pazardı. Ankara İstikametinden İstanbul Avrupa yakasında Florya'daki evlerine dönüyorlardı. Hız çılgını bir sürücü hakimiyetini kaybetmiş ve onlara çarpmıştı. Sonrasıysa tamamen karanlık. Kocası ölmüş, karnındaki bebeğini de düşürmüştü. Kendisineyse kötü bir hatıra olarak kırık bir bacak ve kaburga kemikleri kalmıştı. Kocasının tek akrabası ablasıydı başka kimi kimsesi yoktu. Doğal olarak tek mirasçısı da oydu. Ablasının maddi bir derdi yoktu ona sadece çocuğu ve kocasının yasını tutmak kalmıştı. O da iki yıldır sadece bu yasla yaşıyor, evine güneş dışında hiçbir şeyin girip çıkmasına izin vermiyordu. Şimdi kapısında durduğu bu dubleks bina ablasının acı dolu aşk yuvasıydı.

Savrulduğu düşünceler içindeyken çalmıştı kapıyı. Şimdi en az kendisi kadar yıkık bir kadın duruyordu karşısında siyaha çalan saçları rüzgârın etkisiyle savruluyordu, yakamoz yeşili gözleri karşısındaki kardeşini görünce az da olsa ışıldamıştı. İkisinin de boyu neredeyse aynıydı. 165 santim boyunda iki güzel, yorgun ve yıkık kadın kapının önünde uzunca bir süre kucaklaştı.

"Nasılsın abla!" diyebilmiş, ablası Zuhal ise,

"Seni gördüm şimdi daha iyiyim bir tanem." demişti.

Misafir eve kabul görmüş, evin tüm görkemi ve güzelliğine rağmen en küçük balkonunda oturmayı seçmişlerdi. İkisi de yere artıkları minderlerin üstüne oturup bağdaş kurmuştu. Stresli anlarına iyi gelen ay çekirdeklerinden kocaman iki paketi açıp çitlemeye başlamışlardı.

Teklif her zamanki gibi Perrin'den gelmişti,

"Çekirdek çitleyelim mi abla?"

Sohbetleri o balkonda sabaha kadar sürmüştü. İkisi de birbirine acılarını anlatmıştı. Sırayla ağladılar. Sonra bir nokta geldi ikisi de ağlamaktan gülme krizine tutuldu, trajikomik hayatlarına gülüyorlardı. Sohbetin etkisiyle saatine çok sonra bakan Zuhal,

"Bir tanem çok geç olmuş, biraz uyumalısın." demişti.

Ablası haklıydı. Perrin'in yarın yapacak bir sürü işi vardı. Apartmanın güvenlik kamerası görüntülerine kocasından önce ulaşmış o görüntüleri kocası silmeden önce bir yedeğini almıştı. Yarın ilk iş o görüntüleri güvenlik birimlerine teslim edecekti. Mümkünse geri zekalı kocasına yakalama kararı çıkarttıracaktı. Ardından yeni evi için her ihtimale karşı yedek güvenlik sistemi alacaktı. Sonraysa evi için sağlam bir alışveriş yapacaktı. Çünkü uzunca bir süre dışarıya çıkmayı düşünmüyordu. En azından elindeki kitap taslağını tamamlayana kadar. Yarın her şeyi buna göre ayarlamalıydı.

Ablasının gösterdiği odaya geçip onun şefkatli bir anne edasıyla üzerini örtmesine izin vermişti. Alnından aldığı öpücükten sonra ablası odadan sessizce ayrılmıştı. Perrin ise aile ocağında olmanın verdiği güvenle derin bir uykuya daldı.

Tüm gece kocası girmişti rüyasına. Rüyada ablasının evini elinde Kalaşnikof silahla basmıştı. Ablasını tarayarak öldürmüştü. Yere yığılan ablasına sarılıyor elleri kanlar içinde katil kocasına durmasını söylüyordu. Ona aldırmayan adam onu bu sefer de tabancasının dipçiğiyle dövmeye başlamıştı.

Büyük bir korkuyla sıçramıştı yatağından. Rüyaların etkisiyle üzeri sırılsıklam olmuştu. Korkudan hala titreyen vücudunu ovaladı Gözleri yaşadığı gerginlik nedeniyle kocaman açılmıştı. Kalbi sanki boğazında atıyordu. Saatin on olduğunu fark edince hemen yataktan çıkıp banyoya geçmişti. Üzerindeki kıyafetleri soyunup duşa girdi. Aylardan Eylül'dü hava çok soğuk değildi ama o hem bedensel hem de ruhsal olarak üşüyordu. Oldukça sıcak olan suyun altında tüm vücudunu ısıtmıştı. Kaslarındaki gerginlik ve vücudundaki anlamsız seğirmeler bitmiş nihayet kendine gelmişti.

Banyonun ardından evin merdivenlerinden aşağı kata indi. Ablası nerede çok iyi biliyordu. Kesinlikle mutfaktaydı ve ufak kardeşi için gözleme yapıyordu. Hem de patatesli gözleme, en sevdiğinden. Ablasının öpücüklü karşılaması bu defa onu rahatsız etmiyordu. Eskiden olsa deliye döner onu iterdi. Ama şimdi bir kartal sarılmasıyla kucaklıyordu ablasını. Şaşkına dönen Zuhal,

"Hayırdır kardeşim, şimdi beni itmen gereken kısımda olmamız gerekmiyor muydu?"

Bu sözün üzerine ikisi de hüsranla karışık bir gülümsemeyle sıkıca sarılmışlardı. Hayat sevdiğin birine sıkıca sarılabilmekten ibaretti, ona anlam kazandıran şeylerse böylesi kıymetli anların dimağa kazınabilmesiydi.

☘️☘️☘️

 

Loading...
0%