@aygulmudurlu
|
☘️ GECENİN KARANLIĞINDAKİ ÇITIRTIDAN KORKAR İNSAN. ASLINDA EN ÇOK DA KENDİNDEN VE DİĞER İNSANLARDAN KORKMASI GEREKİRKEN ☘️ Perrin yeni hayatına adım attığı bu yeni günde kendini oldukça karışık ve yorgun hissediyordu. Bütün gün süren alışveriş, evi için aldığı güvenlik sistemi ve avukatıyla yaptığı görüşme onu çok yormuştu. Görüşmeler neticesinde beraberce polis ve savcılığa giderek gerekli başvuruları yapmışlardı. Sonuç olarak eşi hakkında şikâyet oluşturulmuş ve ifadesi alınmak üzere karakola getirileceğini, sunulan deliller kamera kayıtlarının inceleneceği suç durumunun tespiti halinde onun göz altına alınacağını söylenmişti. Gün içinde emlakçısı da onu aramış tam da ona uygun bir ev bulduğunu, hazırlıkların tam istediği gibi gittiğini söylemişti. Dediğine göre sıra eşyaların taşınıp yerleşmesine gelmişti. Bu işlem için de birkaç saat onun için yeterliydi. Akşam sekiz sularında ona uğrayıp anahtarını, tapu ve benzeri satış evraklarını alabileceğini söylüyordu. Bugün için her şey tam da istediği gibi gidiyordu. Bu duruma şükretmeli miydi yoksa bundan korkmalı mıydı bilemiyordu. Ablasını aramış olanları anlatmıştı. Bugün ne ablasının evine gidecek vakti vardı ne de ablası onun evine gelecekti. Durumu izah edip yoğun dönemini atlatınca dün akşamı tekrarlamak istediği söyledi. Ablası da evinin onun da evi olduğunu, teklife gerek olmadan çat kapı gelebileceğini söylemişti. Başlangıç yaptığı yeni hayatında ve evinde mutlu olmasını diliyordu. İnsanlara güvenmeyi bir kenara bırakmasını ve akıllı olmasını sıkı sıkı tembihlemişti Her işini bitirdiğinde akşam yedi sularıydı. Zamanlama daha mükemmel olamazdı. Oldukça yakın bir mesafede olan emlakçısının ofisine bir taksiye atlayarak ulaşmıştı. Kapısından girdiği bu emlak ofisi onu garip bir şekilde heyecanlandırıyordu. Aynen evlilik aşamasında şu an terk etmeye çalıştığı eski evini satın aldığı günkü gibi hissediyordu. Duygulanan kadın gözlerinden istemsizce akan yaşı parmak uçlarını değdirerek almıştı. Yaşın yayılıp yanaklarını ıslatıp onu ele vermesini istemiyordu. Şimdi tam karşısında duran oldukça kilolu Ayten hanımın ona acıyarak bakan bakışlarına ancak dik bir duruşla katlanabilirdi. Bu kadın onun ağladığını görürse sanki haddiymiş gibi bir saat teselli sözleri sıralayacaktı. Oldukça gergin bir ifadesi olan kızıl saçlı bu kadın, sınırlarını bilmeyen, bilse bile aşmayı seven biriydi. Ne var ki işini çok iyi, eksiksiz ve hızlı yapmakta oldukça mahirdi. Bu sebepler zinciri olmasa kesinlikle ona selam dahi vermezdi. Ofisteki tek kişilik oldukça yumuşak bir koltuğa gömülerek oturmuştu. Kendisine sarılmaya çalışan kadınının sadece ellerini sıkmakla yetindi. Zaten hayatı yeterince zordu, her önüne gelene bu konuda bilgi vermeyecekti. En yakından gelenler hariç tüm nasihatlere karnı toktu. "Ayten Hanım işim çok acil, kaybedecek vaktim yok. O nedenle evrakları hemen teslim alayım ve beni evime götürün." demişti. Kadın prim bulamayacağını anlayınca tüm evrakları ve "Paramı ödemeyi unutma!" dercesine emlak komisyon faturasını uzatmıştı. Durumu fark eden Perrin istemsizce gülümsedi. Devir menfaat devriydi. Ayten hanım prensip olarak parasını alınca işini teslim ederdi. Öyle de oldu. Perrin çantasındaki nakitten komisyon bedelini ödemiş makbuzunu da talep etmişti. Hayat ona kimseye güvenmemesi gerektiğini acı tecrübelerle öğretmişti. Sonunda emlakçısına ait oldukça şık bir Jeep ile onun eşliğinde yeni evine gidiyordu. İçi kıpır kıpırdı, bu yeni evde sanki anlam veremediği bir mutluluk onu bekliyordu. Hiç böyle hissetmemişti. Altı ucu bir evdi işte. Gözlerden uzak, küçük dubleks bir ev. "Pembe panjurları da var mı acaba?" Diyerek gülümsedi. Gittikleri yol ona çok uzun gelmişti, bir an önce evinde olsun istiyordu. İlk iş güzel bir duş alacak, ardından hiçbir şeye bakmadan uyuyacaktı. Evini incelemek ertesi günün işiydi. Şimdi tek istediği yeni başlangıcın kucağına kendini teslim etmekti. O düşünceler içine iyice dalmışken, "Evim evim güzel evim. İşte geldik." diyen kadının sesi çınladı kulaklarında, Oldukça az sayıda olan evlerin sere serpe olduğu ormanlık sayılacak şehirden uzak bir yerdi burası. Bu arazideki evlerin sahipleri oldukça varlıklı insanlardı. Kafa dinlemek için burayı tercih etmişlerdi. Ama bu özel arazi istinat duvarları ve profesyonel güvenlik şirketiyle korunuyordu. Güven içinde kaybolmak ve insanlardan kaçmanın diğer adıydı burası. İndiği arabadan evine bakıyordu. Burası ahşap Amerikan tarzı bir evdi. Girişte güzel geniş bir terası ve sallanan koltuğu, hemen yan tarafta ise arabası için küçük bir garaj vardı. Ev yaklaşık iki yüz elli metre kare kadardı. Dublesin üst katıysa yüz elli metre kare kadar olmalıydı. Kalan fark evin üst katına teras olarak eklenmişti. Fransız balkon tarzına eklenen geniş teras anlamsız da gözükse hoşuna gitmişti. Evin terasından bakıldığında hemen arkadaki ormanın eşsiz manzarası görülüyordu. Daha ne isteyebilirdi ki. Birkaç basamakla ulaştığı evin kapısı ahşap evin aksine sağlam çelikten yapılma modern bir kapıydı. Emlakçısından aldığı anahtarla evin içine ilk adımını atmıştı. Onu ilk karşılayansa oldukça geniş bir salondu ve onun genişliğine eşlik eden duvardan duvara bir kütüphane. Ve hepsinden daha da güzeli bu kütüphanenin eski bir sürü kitapla dolu olasıydı. İçi mutlulukla dolan Perrin istemsizce emlakçısına sarılmıştı. "Bunu nasıl başardın? Sana minnettarım. Bu kadarını hayal bile edemezdim. Kabul edelim ki bu sefer sen de kendini aşmışsın." Bir sürü sözle cevap vermişti kadın. Perrin bir noktadan sonra yorularak dinlemeyi bırakmıştı. Evi yaşlı bir adamdan almıştı. Mucize gibi bir alışveriş olmuştu. Adamın dediğine göre Perrin'in bu eve ondan daha çok ihtiyacı vardı. O nedenle evi bazı eşyalar ve tüm kütüphanesiyle birlikte ona satmıştı. Ama istediği ücret hiç de az değildi. Yaşlı adama göre bu ev ederinden ve göründüğünden çok daha değerliydi. Satın alan kişi içinde yaşadığı zaman bunu görecek ve ona hayret edecekti. Çünkü bu ev bu kadar ucuza satılmazdı. Hikâyeyi daha uzun uzun anlatmaya niyetli olan kadını teşekkürleri eşliğinde kibarca yolcu eden Perrin sonunda eviyle baş başa kalmıştı. Derin bir nefes çekti önce sonra burada huzur bulmayı dileyerek evine merhaba dedi. Sonra planına sadık kalarak oldukça modern günümüze ait bir tasarımı olan banyosunda sıcacık bir duş almış ardındansa yine aynı modernlikteki yatak odasına girerek bedenini oldukça konforlu yatağına teslim etmişti. Çok geçmeden derin rüyalara teslim oluyordu. Rüyasında yine kocasını görmüştü. Yeni evini bulmayı başarmış ve kapısına dayanmıştı. Eline aldığı beysbol sopasını sallıyor onu öldürmekle tehdit ediyordu. Titreyen kadın evin bir köşesine sinmiş ağlıyordu. Dışardaki adamsa evin camlarını kırmaya çalışıyor küfürler eşiğinde tehdidine devam ediyordu. Tam cam kırılıp korkudan sıçradığı bir anda biri ona arkadan sarılmıştı. "Merak etme ben varım artık. O sana hiçbir şey yapamaz." Kendini saran kollardan önce korkan kadın sonra ipek gibi güven veren, oldukça erkeksi bu sesin sahibine teslim olmuştu. Sonraysa karılan camdan evin içine dalan kocası girmişti sahneye. Sopasını kaldırarak üzerine doğru yürüyordu. Korku içinde sıçrayarak uyandığı yatağında gördüklerini anlamaya çalışıyordu. Saldıran koca objesi içinde bulunduğu şartlara bakılınca psikosomatik bir tepkiydi. Peki ya onu sarıp sarmalayarak koruması altına alan o ipekten erkeksi sesin sahibi de kimdi? Neydi gördüğü bu rüya anlam veremiyordu. Olanları algılamaya çalıştığı bir anda evin alt katından çıtırtılar duyulunca iyice korktu. Kafasına kadar çektiği battaniyesinin altına gömülerek kaybolmak istiyordu. Nefes sayısını azaltırsa belki de gelen onu görmeyecek, görse bile tehdit olmadığını düşünüp es geçecekti. Şu an için yapacağı en iyi şey buydu. Henüz güvenliğin telefonu bile yoktu onda. Kendi satın aldığı güvenlik sistemi de henüz kurulmamıştı. Bu sessiz ortamda birini arayıp yardım istemekse "Ben buradayım." demenin en aptalca şekli olurdu. Ne kadar çok korksa da gömüldüğü yatağında gözlerini kapamaya çalıştı. Belki de çıtırtıların sahibi hayatındaki diğer insanlar kadar zalim değildi. ☘️☘️☘️ |
0% |