@ayilahiceyda
|
--FERUZA--
Mart 1997
"Abla gel yardım et."
Firuze bağırarak yan odadaki ablasını bulaşıkları yıkamaya yardım etmesi için çağırdığında , ablası daha yeni gözyaşlarını dindirmiş , kendine gelmişti.
Mart 1997 "Abla gel yardım et."
Firuze bağırarak yan odadaki ablasını bulaşıkları yıkamaya yardım etmesi için çağırdığında , ablası daha yeni gözyaşlarını dindirmiş , kendine gelmişti. Babaları kahveden geldiği gibi kızmak için bir neden bulmuş genç kızın gururunu yine kırmıştı.
Ceyda kardeşinin sesini duyunca çöktüğü yerden kalkmış mutfak demeye bin şahit sadece musluğu olan ve yerde halı bile olmayan yan odaya yürümüştü.
"Bulaşıkları yetişiremedin mi Firuze?"
Firuze ablasının sesini duyunca kafasını yerden kaldırıp kapıya çevirmişti. Ah güzel ablası! Ne hallere düşüyordu , orman yeşili gözleri kızarmış yüzündeki yorgunluğu tüm güzelliğini gölgelemişti . Can ablası yirmi iki değilde seksen iki yaşındaki bir kadının ruhunu taşıyordu .
Ablası ona göre köyün en güzel kızıydı . Babasının tüm bu pisliğine rağmen can ablası o kadar temiz ve güzeldi ki . Ama ne bu aile ne bu köy ablasının kıymetii bilmezdi. Belki de isyankar bir ruha sahip olduğundandı , haklıydı da .
"Hayır yetişti ama ellerimde ki yaraları kanattım abla "
Ceydanın içi acıdı. Hem dövülüyor hemde hizmet ettiriliyordu.
"Tamam geç ben devam ederim annemi de çağır gelsin artık . Çok bayıldığı kocasına o hizmet etsin."
Firuze ellerini bezle sildikten sonra ayağı kalkıp ablasının sözlerine kafasını sallamıştı . Ne annelerini seviyorlardı ne de babalarını. Babalarını onları sevmeyi beceremediği için annelerini babalarını sevdiği için.
Firuze mutfaktan çıkıp küçücük evde beş adımda dış kapıya gelmişti. Evden çıkarken yırtık ayyakabılarına bulaşan vıcık çamur ile kendini yere atmak istedi . Bıkmıştı her dışarı çıktığında ayaklarını yıkamaktan.
Bahçelerinde ki tek hayvan ve geçim kaynakları olan inekten gelen ses ile bahçe kapısına değil küçük çatısı bile olmayan ahıra yürüdü. Beyaz kahverengi renkli inekleri acıkmıştı herhalde.
. Kenarda ki kutudan yeterince saman çıkarıp ineğin yiyebileceği şekilde koydu inek bir an üstüne geldiğinde geri adım attı ve ayakları birbirine dolandı . Geriye doğru düşecekken eline gelen ilk şeye tutundu düşmesini engellemişti fakat geri dönüp baktığında babasının daha dün 10 Türk Lirası ile aldığı eşyayı kırdığını görünce korkuyla çekildi .
Babası onu bu sefer çok kötü dövecekti.
Birinin görüp ispiyonlamaması için hiçbir şey bozmamış gibi geri kapıya yürüdü ama elleri korkudan titremeye başlamıştı bile .
Bahçeden çıkıp köyün çamurlu ve tezek kokan yollarında yürümeye başladı . Arada bir önüne çıkan köpek ve ters bakan ineklerden korkuyor gitmelerini bekleyip yola devam ediyordu. Annesi çeşmeye gitmişti ve köyleri küçük olduğu için çeşmeleri uzaktaydı. Şehir aralarından geçen caddenin diğer tarafındaydı.
Firuze on dokuz yıllık hayatını bir kere bile şehir dışına çıkmadan Urfa'da bir köyde geçirmişti . Anne babası ve tüm köy en az bir kere şehir içine gitmişken o ve ablası buna layık görülmemişti .
Firuze alt caddeye inene kadar üstünü başını düzeltti. Sarı saçları ile güzel bir kız olduğunu düşünüyordu Firuze .
Ana caddeye indiğinde karşıya geçmek için sağa sola baktı. Gelen araba yoktu ama durmuş bir araba vardı. Çok güzel bir arabaydı köydeki Hacı amcanın veya Veysel dedenin arabası gibi de değil pahalı olduğu her halinden belli olan bir arabaydı.
Çeşmeye gitmeyi unutmuş arabaya hayran hayran bakarken arabanın kapısı açıldı ve içeriden genç uzun boylu esmer bir adam çıktı. Takım elbise giymiş üstü başı , yüzü gözü düzgün bir adamdı .
Firuze hiçbir şey görmemiş bir köylü olduğunu belli edercesine utanmadan adamı dakikalarca izliyordu. Takım elbiseli adam arabanın ön tarafına gelip kapağı kaldırmıştı bir süre arabanın içinde bakıp birşeyler ile uğraşırken en sonunda oflayarak kapağı sertçe kapattı.
Firuze hala adama bakarken köyde gördüğü gençler geldi ve bu adamın hayatında gördüğü en yakışıklı insan olduğuna karar verdi . Kendisi değil belki ama ablası çok severdi yakışıklı erkekleri .
Adam gözlerini çevresinde dolaştırırken gözleri onu dakikalardır izleyen Firuze ile buluştu.
Çatılan kaşları gevşedi.
Firuze adamın adımlarının ona doğru geldiğini fark edince telaşa kapıldı , eteğinin kumaşını ellerinin arasına alıp sıktı. Adamı beklemeden yoluna devam etmeyi düşündü fakat yolda kalmışa benziyordu . Bu saatte de başka araç geçer mi bilmezdi ama annesi dışında hiçbir köylü burdan geçmezdi.
Adam yanına ulaştığında kafasını kaldırmak zorunda kalmıştı. Ne kadarda uzun idi . Yanına gelince de gerçekten çok yakışıklı olduğunu tekrar fark etti . Kesinlikle gidip ablasına anlatacaktı belki ablası bulursa konuşmak isterdi .
Adam Firuze'ye gülümsedi ve elini uzattı.
"Merhaba Hanımefendi . Ben Ahmet Han Alacaz ."
Firuze bir an bu kibar konuşmaya ne tepki vereceğini şaşırdı. Üstelik ilk defa biriyle bu şekilde tanışıyordu. Köyde herkes birbirini tanıdığı için hiç böyle şeyler yaşanmamıştı .
Adamın konuşması da hiç bu yörelere ait durmuyordu gayet düzgün bir Türkçe ile tane tane konuşuyordu. Şivesi yoktu kelimeleri birbirine girmiyordu. Ses tonu düzgündü köydeki insanlar gibi boğazı boğuk ve gereksiz bir yüksek ses yoktu .
Gözlerini bir adama birde inen ele çevirdi. Dudaklarını birbirine bastırdı . Kendisine uzatılan elin ucunu sağ elinin ucu ile sıktı . Adamın bu tepki ile gülümsemesi daha da büyüdü .
"Ne oldu beyim?"
Firuze sesini toparladığını düşünerek soruyu sormuştu fakat adamın sesine karşılık kendi sesini duyunca kaşları bir an çatıldı . Neden bu kadar kaba çıkmıştı?
"Arabam bozuldu telefonumu dinlenme tesisinde unutmuşum . Yolda kaldım bana yardım edebilir misiniz ."
Firuze geride ki arabaya baktı . Veysel Dedenin arabası hiç bozulmamıştı . Arabalar pahalı olunca çabuk mu bozulurdu?
"Yazık. Nasıl bir yardım istersiniz beyim?"
"Bir telefon iyi olabilirdi ."
Firuze bir durdu ee onun telefonu yoktu ki aslında ailede kimsenin telefonu yoktu . Şöyle bir düşününce köyde Davud hariç kimsenin telefonu yoktu.
"Beyim bizim köy telefonsuzdur."
"Nasıl yani."
"Telefonumuz yoktur."
Adam sıkıntı ile soludu . Gerçekten başına gelmeyen bir bu kalmıştı diye geçirdi , başına gelecek en güzel şeylerden daha haberi yokken.
Firuze adamın umutsuz haline görünce üzüldü. Belli durumu kötüydü, yardım da etmek istiyordu. Bu saatte gerçekten yardım ulaşabileceğini düşünmüyordu. Yolda kalsında istemezdi .
"Şey aslında ben ile gelirseniz köyde telefonu olan biri vardır hem arabanıza da baktırırız. Olurdur beyim?"
Adam düşündü ilk sonra düşünmeye bile gerek olmadığını farketti başka şansı mı vardı. Kafasını salladı .
"Ben arabayı kilitleyip geliyorum lütfen beni burada bekleyiniz."
Firuze kafasını salladı adının Ahmet olduğunu öğrendiği adam arabasına ilerlerken . Firuze adamın konuşma biçimini düşündü ne kadar nazik ve efendiydi. Köyde kızların dediği İstanbul Beyefendisi kelimesine o kadar uydurmuştu ki nereli olduğunu merak etti .
Ahmet olan adam arabadan bir cüzdan alıp arabayı kilitleyerek geri döndü.
"Hangi taraftan gideceğiz?"
Firuze kafasını geldiği yola çevirip eli ile gösterdi . Yüzünü Ahmet beye geri çevirdiğinde Ahmet bey anlamsız gözler ile bakıyordu ve gözleri yüzünde değil Firuzenin boynundaydı .
"Ne oldu?"
"Omzunuz morarmış. Biri sizi dövüyor mu ?"
Firuzenin dudakları aralandı elini sol omzuna atıp kazağını çekiştirdi . Gözlerini yerlerde gezindirirken utançla yerin dibine girmek istiyordu. Hiçbir cevap vermeden ve bir daha gözlerini Ahmet Bey ile buluşturmadan geldiği yola geri döndü ve yürümeye başladı.
Arkadan gelen adım seslerinden Ahmet Bey'in peşinden geldiğini anlayabiliyordu .
"Bakın böyle bir durum varsa size yardım edebilecek güçte bir iş adamıyım . İstanbul ve Ankara'ya ulaşabilirim kolum uzundur . Adınız neydi ?"
Firuze adamın iş adamı olduğunu duyunca şaşırdı aslında duruşundan anlamlıydı fakat böyle insanların Urfa'dan geçebileceğini düşünmüyordu. Büyükşehirlere ulaşabiliyorsa gerçekten kolu uzundu . Fakat Firuze adamın tüm sözlerini es geçip son sorusuna yanıt verdi .
"Firuze ."
"Firuze güzel isim . Kaç yaşındasın Firuze? Ben yirmi yedi yaşındayım."
Yaşı büyük bir adamdı . Firuzenin canı adamı ablasıyla tanıştırmak istiyordu çünkü Ahmet Bey tam ablasının istediği biriydi ama böyle büyük bir adam bir köy kızıyla ne ederdi ki ?
"On dokuz Ahmet Bey'im."
Firuze çamurlu yollara geldiklerini farkedince durup arkasını döndü . Adamın ayyakabılarına bakarken ne kadar pahalı olduğunu düşündü kirlenirse adamdan çok üzülürdü . Hoş adam üzülür müydü ki büyük adamdı sonuçta yenisini alırdı.
"Buranın yolları çok çamurludur ayakkabılarınız kirlenir."
"Sıkıntı değil."
"Çok ayakkabınız var diyedir mi ?"
"Ne?"
Firuze ne dediğini fark edince bir durdu utançla önüne dönüp yürümeye devam etti .
Yolda ilerledikçe köyden insanlar Firuzenin arkasında ki Ahmet Beye bakıyor ağızları şaşkınlıkla aralanıyordu. Daha önce böyle resmi insanlar görmemişlerdi bu köyde.
"Bana hala söylemedin Firuze hanım."
Adamın dibinden gelen sesi ile Firuze anlık duraksadı fakat yürümeye devam etti . Üstelik Ahmet Bey'in onla konuştuğunu gören köylülerin bakışları değişmişti.
"Neyi Ahmet Bey?"
"Omzunuz . Kadına şiddet bir suçtur Firuze hanım."
Firuze tekrar bu konu hakkında cevap vermedi. Ahmet Beyi eve götürecekti babasını görünce anlardı zaten .
Evlerinin önüne geldiklerinde Firuze birşey unuttuğunu hatırladı.
Annesi!
Durup Ahmet Beye baktığında Ahmet Bey , küçük köy evlerine bakıyordu . İlk defa mı köy evi görüyordu yahu bu adam . Annesini şimdi gidip çağırmazdı da boşvermeyi düşündü , anneside bu kadar çok kalmasaydı .
Bahçe kapısını itip bahçeye girdi ineğe bakınca kırdığı eşya aklına geldi tedirgin oldu .
"İnek sizin mi ?"
"Evet . Süt sağar satarız."
"Aslında hayvancılık ile uğraşan bir arkadaşım vardı güzel bir ticaret yöntemi. İleride hayvan sayısını artırarak daha iyi yerlere gelebilirsiniz."
Firuze gülümsedi nerde babasından o akıl .
Evin kapısını aralık görünce ittirdi . İçeri ilk baktığında acaba getirmese miydi diye düşündü , evleri kötüydü.
"FİRUZE NEREDESİN SEN ! LAN SENİ BENİ MİLLETTİN AĞZINA MI DÜŞÜRECEKSİN? GEBERTİRİM SENİ."
Babasının varlığından önce sesi geldiğinde Firuze arkasında ki adamın varlığıyla gerildi . Rezil oluyordu . Babasının sinirle ona doğru gelen adımları Ahmet Beyi görünce durdu . Babasının arkasından ablası ağlayarak çıkmıştı. Başı yere eğik ablası ağlamaya devam ederken kafasını kaldırdı.
Ahmet Beyi görünce gözleri şaşkınlıkla aralandı fakat gözyaşları hala akıyordu.
"Ahmet bey bu babam kusura bakmayın gecikince sinirlenmiş."
Firuze titreyen sesi ile Ahmet Beye daha fazla rezil olmamak için açıklama yaparken titreyen ellerini eteğinin kumaşına saklamaya çalışıyordu .
Babası Ahmet Bey'in kıyafetlerini görünce önemli bir insan olduğunu fark etmiş olmalıydı ki sinirli ifadesi dağıldı. Gülümseyerek Ahmet Beye doğru ilerledi .
"Beyim hoşgelmişsiniz hayırdır bir sıkıntı mı vardır . Nedir sizi bu fakirin evine düşüren."
Babasının ezilip büzüldüğünü gördüğünde iki kardeşte babası yerine utanıp gözlerini utançla kapattı.
Ceydanın gözyaşları dinmişti fakat yanakları hala ıslaktı. Firuze ablasına ilerleyip ellerini yanaklarına yerleştirdi ıslaklığı dağıtırken. Ceydanın gözleri aralandı Firuze ona umutla gülümserken , Ceyda dudukalarını büzdü . Kafasını sağ omzuna yatırıp kafasını iki yana salladı.
İki kız kardeşi izleyen Ahmet Bey ise kızlara yardım etmeyi aklına koymuştu.
Ceydanın gözleri evinde ki yabancıya kaydığında, Ahmet Bey ona içtenlikle gülümsedi .
Ceyda ilk defa karışlaştığı bu karşılıksız tepki ile içinde sıcak birşeyler aktı.
Belki de bu yüzden ona ilk defa karşılıksız yumuşak davranan bu adama takılacaktı.
•
Firuzenin babası Ahmet Beyden durumunu öğrenince Ahmet Bey ile birlikte Davud'un evine gitmişti . Babaları yokken Firuze Ahmet Bey'in durumunu daha ayrıntılı ablasına anlatmıştı.
Ablası biraz sakinleşip babası ile tartışmasını anlatmıştı , klâsik istediği geç olmuştu ve o da "Ben size bakıyorum siz bir halt beceremiyorsunuz '' konuşmasını yapmış Ceyda da emekleri görülmediği ve sevgi görmediği için ağlamıştı .
Ortalığı toplayıp tekrar oturdukları da Ahmet Bey'in görünüşü ve yakışıklılığını konuşmuşlardı . Daha sonra Ahmet Bey'in geciktiğini fark edince yanlarına gitmiş birşey olmadığını öğrenip geri gelmişti .
Daha sonra babaları Ahmet Bey ile geri geldiğinde Ahmet Bey mutsuzdu . Davud Veysel Dedenin arabası ile Gaziantep'e gitmiş ve iki hafta yokmuş. Hacı amca da İstanbul'a gitmişti bir hafta önce .
Yani Ahmet Bey iki hafta burada kalacaktı.
Ve bu ceydanın inanılmaz hoşuna gitmişti.
Firuze ve Ceyda her ne kadar Ahmet Han Beyi böyle bir evde ağırlamaya utansada yapacak birşey yoktu . Aslında köyde ki varlıklı Celal abinin evinde kalabilirdi fakat babası sırf yaranmak için evde tutuyordu.
Firuze şimdi mutfakta Ahmet Beye çay hazırlıyordu. Babası yan eve gidip Ahmet Bey için kalın bir döşek getirmişti .
"Firuze bu adam gerçekten de çok yakışıklı!"
Ablasının sesi ile gülümsedi. Tahmin ettiği gibiydi Ceyda çok severdi böyle erkekleri . Hoş Firuze de daha ne sevdiğini bilmiyordu birde erkeklere mi bakacaktı?
"Ee abla ?" Sesi umursamaz değildi aksine devam etmesini istiyordu.
"Firuze aşırı kibar gördün değil mi ? Bana Ceyda hanım dedi! Yolda gelirken önümden çekildi ve ayağım takıldığında kolumu tuttu . Firuze bu köy de hiçbir erkek böyle değil . Aksine düşücek gibi olsam bizi rezil ettin derler bana . Ama Ahmet Han böyle değil."
Firuze kaslarını çattı. Ablası çok çabuk kapılmıştı . Şunun şurasında kaç saat olmuştu tanıyalı göreli ?
"Abla adama Ahmet Han diyecek samimiyeti nerden buldun?"
Ceyda bir duraksadı doğruydu nereden bulmuştu. Fakat Ahmet Han ona o kadar ince bakıyordu ki ne yapsa bağırıp üzmez gibi geliyordu. Adı ile seslenecek samimiyeti ona Ahmet vermişti , bakışları buna izin vermişti.
Bakışları kalbine girmesine izin vermişti.
Sadece daha farkında değildiler .
"Ahmet Han Bey bana kızmaz herhalde Firuzem."
Bey lafı o kadar imalı çıkmıştı ki Firuze dönüp ablasına baktı. Ceyda ona ima ile gülümserken Firuze ona bu kadar olumlu davranmasını ne kadar iyi olduğunu düşündü.
Ablasının hali hal değildi ki . Ahmet Han Bey o kadar kibardı ki ikisine Ceyda babasından sonra böyle bir erkeğe çabuk düşüyordu.
Hazırladığı tepsiyi eline aldı ilermeden Ceyda onu durdurdu .
"Ver ben götüreyim."
Tepsiyi elinden aldığı gibi hızla odaya ilerledi . Firuze arkasından bakarken kısık bir serzenişte bulundu.
"Ah abla ah."
Kendisi de odaya girdiğinde gördüğü ile gerçekten ablasının kafasını bir yerlere vurmak istedi. Bir gün geçeydi neydi bu cilve?
Ablası gülümsüyordu ve bir taraflarını ezip büzerek Ahmet Beye çay uzatıyordu . Keşke Ahmet Han'ın ondan aşağı kalır yanı olsa gülümsemesi bir yana gözleri o kadar davetkardı ki karşındaki her kadın önünde erirdi .
Ablası çayı uzattıktan sonra dizlerini kırarak tam Ahmet Han'ın yanına oturdu . Elleri ile eteklerini düzeltti sonra kafasını kaldırarak babası ile konuşan Ahmet Han Beyi izledi .
Ahmet Han bey de , bu yeşil bakışların onun kalbinde ormanlar yetiştirdiğini bilmeden.
•
Ahmet Bey geleli bir hafta olmuştu ve Ceyda her saat Ahmet Bey'in çevresinde dolanıyordu. Ceyda mutluydu çünkü Ahmet Beye aşık olduğunu düşünüyor ve Ahmet Bey kibar bir insan olduğu için onu kıramıyor Ceyda da bunu adım sanıyordu.
Aslında zaten bir adımdı sadece Firuze kendini kandırıyordu.
Ahmet Bey bu süreçte köyün yarısı ile tanışmış onlara finansal dersler vermişti. Neymiş onu yaparsak böyle gelişirmiş , şunu yaparsak alıcı böyle ikna olurmuş. Bu sayede tüm köy Firuzelerin evine doluyordu. Her saat başı Ahmet Beyi görmeye gelenler vardı.
Ahmet Beyde çok memnundu insanların onu bu kadar sevmesinden .
Ceyda onun ilgi aşığı olduğunu söylemiş ve ardından aptal aptal gülümseyerek "Ona öyle çok ilgi vereceğim ki kendisini küçük bir bebek sanacak." demişti. Firuze ablasının bu haline şaşkınlıkla bakmıştı zaten sonrası ortamı tek ineklerinin möö'lemesi bozmuştu.
Ahmet Bey birde Ceydanın tek musluklu mutfakta bulaşık yıkadığını görünce mutfağın haline bakmış ve yüzünü buruşturmuştu .
"Bu ne biçim mutfak?" Demişti demesine lakin Ceydanın ona dönen utanmış bakışlarını görünce özür dilemiş ve mutfaklarını köyden birkaç küçük çekmece ve bölümlük alarak düzeltmeye çalışmıştı. Ertesi günde bir çimento ile musluğun etrafını kare şekilde sarmış suyun etrafa taşımasını engellemişti.
Resmen Ceydaya gel en çok beni sev demişti.
Ahmet bey bir ara kızlar ile inek bakımına da gelmiş fakat inek ona sürekli tekmeler savurunca inek ile yıldızlarının barışmadığını söylemiş ve içeri gitmişti.
Firuze ve Ceyda bir süre " İnek ile yıldızlarımız barışmadı." Sözünün ne anlama geldiğini düşünmüştü.
Yıldız neredeydi inek neredeydi yahu?
Ama o bir haftanın önemli olayı bu değildi.
Firuze evde ki tek odada , tek başına oturuyordu . Babası arkadaşlarıyla , annesi teyzesiyle , Ceyda arkadaşındaydı ve Ahmet Bey ise ilkokula gideceğini söylemişti.
İstanbul Beyefendisi ne eksik varsa gidermek istiyormuş.
Yan taraftan evin kapısının gürültü ile açıldığını duymuş ve babasının eve sinirle geldiğini düşünerek korkuyla ayağa kalkmıştı. Gözleri bir sağa bir sola dolanırken evinin kapısı açıldığında gözlerini birbirine bastırmıştı.
"Firuze birşey oldu."
Ablasının sesi ile rahatlatayarak gözlerini açtığında ablasının yanakları kızarmıştı sırıtmaktan ağzı yırtılacaktı.
"Ne oldu?"
"Samanlık seyran oldu."
" O ne demek abla?"
"Ahmet Han beni öptü."
NE! Neydi ?
"Ne demek öptü?"
Ceyda yerdeki mindere oturdu ve derin bir iç çekti , gözleri uzaklara dalmıştı bile . Firuze yanına oturup ona baktığında tekrar ona döndü .
"Şimdi ben kızlardan dönünce arka samanlık kısmına gittim tamam mı? Ahmet Han da orada hayvan ile ilgili birşeye bakıyormuş demedi onu bana . Neyse sonra biz öyle konuşuyorduk yaklaştı bir ilk sonra bana güzel olduğumu söyledi ve yanağımdan öptü."
Cümlesi biter bitmez kendisini geriye attı ve elini kalbine götürdü.
"Firuze ben galiba aşık oldum."
Firuze ablasının sözlerini ve hareketlerinin izlerken belki de bu kadar hızlı kapılmasının çokta kötü olmadığını düşündü. Ablası mutlu görünüyordu ve bir haftadır anlattığına göre Ahmet Han Bey'in ilgisi vardı.
Fakat Ahmet Han Bey bir hafta sonra geri ta istanbullara gidecekti. Ne olacaktı ablası da peşinden mi gidecekti . Gitmezdi ki babası da izin vermezdi bilirdi ablası onla olur giderse para yüzü görmesine izin vermedi Ceyda .
"Ama abla bu adam haftaya geri gidiyor. Ne yapacak senin gibi köylüyü peşinden istanbullara götürecek değil ya?"
Ceydanın gülümsemesi ve tüm heyecanı söndü bir anda . Firuze'ye çevirdi gözlerini kız kardeşi de üzgündü bu duruma . Şu hayatta hiç düzgün gülmemişti ki yüzleri.
Üstelik Firuze ondan çok şiddete maruz kalmıştı . Babaları daha küçükken Firuze'yi Ceydadan az severdi hatta hiç sevmezdi. Çünkü Firuze ikinci çocuktu ve ikince kez bir kız gelmişti. Daha da çocukları olmamıştı üstelik doğum da hiç bir sıkıntı olmamasına rağmen .
Ama babalarına suçlayacak ve ateş püskürtecek biri olsa yeterdi.
"Biliyorum Firuze ama sanki beni bırakmayacakmış gibi geliyor . Bakışları öyle naif ki ben bana bakarken içi gittiğini hissediyorum Firuze . Mesela benle konuşmuyor bile fakat yemekte önüme koyduğu bir bardak bile bana yetiyor yada çay da babamın ona aldığı tatlıları bana vermesi , inan bizim gibi büyüyen kızlar için bu bile yeterli Firuze ve o bana daha fazlasını verecekmiş gibi ."
Ablasının sözleri içinde ki sıkıntıyı dağıtmaya yetmemişti ama ablasının mutlu olduğunu görmek mutluluk getirmişti.
"Ben biliyorum çok çabuk davranıyorum . Adam ile tanışalı daha bir hafta olmuş ama bir ömürdur tanıyor gibiyim. Sen görmüyorsun Firuze ama bana bakıyor , konuşuyor , temasta bulunuyor. Tek taraflı adam yakışıklı diye kafamda kuruyorum değil Firuze. O bana ilgi gösteriyor daha sabah kahvaltıda yaptığım ekmeğe güzel demek için ineklerin yanına geldi muhtarın oradan beni görüpCeyda , Firuzenin gözlerine anlamısını istermiş gibi baktı.
"Kız aman aman aman çok yoruldum. Ceyda bana bir bardak su getir annem."
Annelerinin sesi ile sustular.
Bazen annelerini babalarından bile çok sevmediklerini düşünürlerdi .
Anneleri babalarını bırakmıyor arada bir babaları onları dövsün diye şikayet ediyor . Tek ilgisini babalarına ve onlar dışında herşeye veriyordu. Özellikle de köyde amcaları dahil herkesle oynaşıyordu. O kadar utanıyolardı ki annelerinden .
Belki de şuan bile bir erkeğin yanından gelmiş o yüzden yorulmuştu.
"Anne mutfağa yakınsın al oradan."
Ceydanın soğuk sesi ile Firuze kalkmaktan vazgeçmişti ablası ona göre daha söylediklerini dışarı vuran bir insandı. Mesela Firuze az önce yine annemdir diye kalkıp su verecekken Ceyda değmediğini bilerek reddetmişti.
Aslında nedeni Firuze'yi daha çok bastırmalarıydı.
Mutfakta birkaç ses geldikten sonra anneleri odaya girmişti tek tük eşya olan odaya iğrenerek bakmış ve kızların yanında mindere oturmuştu. Mavi gözlerini kızlarına çevirip onları kısa bir süzmüş gördüklerinden memnun olmuş gibi gülümsemişti.
"Bu akşam yemek ne kızlar. Birde Ahmet Han Bey nasıl benle pek konuşmadı hayır tek kalmaya da gelmiyor ."
"Parasını yersin diyedir."
Ceydanın sesi ile Firuze hızla ona dönerken annelerinin gülen yüzü solmuştu.
"Ne diyorsun sen terbiyesiz ."
"Ne yalan mı ? Kendinden kaç yaş küçük adama parası var diye kendini sergiliyorsun. Kaç gündür kılık kıyafetini görmedik mi anne . Sen iğrenç bir insan olmaktan utanmıyorsun bari bizi utandırma!"
Annelerinin yüzünde her bir hücreye sinir yayılmışken anneleri sadece Ceydanın yüzüne bir süre baktı dudakları aralanıp kapanırken diyecek birşey yada savunacak bir taraf bulamamıştı ki ayağa kalkmıştı.
"Terbiyesiz."
Laf söylemeyi ihmal etmese de bu Ceydanın hiç umrunda değildi.
Ceyda bir süre annesini düşünürken bugün yaşadığı mükemmel olayı düşünmenin daha layık olduğunu düşünüp tekrar sırıtmaya başladı.
Ellerini kalbine götürürken sırtı tekrar mindere yaslandı.
Firuze ise ablasının aksine renk gelmemiş hayatını ve ablasının aksine mükemmel bir anısı olmadığı için annesinin halini düşünmeye devam etti .
Ceyda tüm gün Ahmet Hanı düşünürken , Firuze mutfakta ev işi yaptı.
•
"Ahmet Han Beyim! Davud köye gelmiştir. Derdinizi anlattım bizim eve gelir şuan."
Ahmet Han odada Ceyda ile konuşurken, kızlarının babasının sesiyle yerinden kalktı . İki haftanın sonundaki şükür bir iletişim aracı bulmuştu. Haber vereceğinin mutluluğu ile gülümseyerek ellerini birbirine bastırdı.
Kafasını sol tarafında ki Ceydaya çevirdiğinde Ceyda üzgün bir şekilde ona bakıyordu. Doğru gidecekti ve Ceyda bunu istemiyordu.
Bunu görünce kendi de düşünmeye başladı. O ne kadar Ceydayı bırakmak istiyordu ki ? Bu kız iki hafta boyunca yeşil bakışlarının etkisinin o kadar farkında değildi ki .
Buraya geldiğinde , köy yolu boyunca hemen telefon edip gitmeyi düşündü. İki hafta kalmaya mecbur olduğunu öğrenince zamanı boşa gideceği için sinirlenmişti .
Fakat ona umutsuzca bakan her zaman dolu dolu olan ıslak yeşiller zamanı ona unutturmuştu.
Kızı öptüğün de bir durup kendi kendine " Oğlum ne bu acele daha tanışalı ne kadar oldu." demişti. Fakat kızı gördükçe zamanın onun yanında pek bir önem teşkil etmediğini de anlamıştı.
Şuan İstanbul'a gitmesi gerekiyordu lakin canı tek başına dönmek, arkasında ıslak yeşiller bırakmak istemiyordu. Ne olurdu onu da götürseydi.
"Beyim geldim!"
Odadan içeri giren kısa boylu bir adam elinde bir telefon tutuyordu.
"Gel Davud."
David verilen komutla Ahmet Han'a ilerlemiş elinde ki telefonu ona uzatmıştı. Ahmet Han ezberinde ki abisinin numarasını hızlıca tuşlamış elinde küçücük kalan telefonu kulağına yerleştirmişti.
"Kimsiniz?"
Ahmet telefondan gelen ses ile rahat bir nefes vermişti.
"Abi benim Ahmet Han."
Telefondan gelen takırtı sesi ile abisinin diğer tarafta birşeyler düşürdüğünü anladı.
"Ahmet sen nerdesin? İki haftadır her gün karakola gidiyorum nerede bu eşek diye!"
Telefondan gelen bağırtı ile telefonu kulağından uzaklaştırdı. Konuşmasının bitmesini bekledikten sonra kulağına geri koydu.
"Abi Urfa yolunda arabam bozuldu , telefonu dinlenme tesisinde unutmuşum. Geldiğim köyde de anca telefonu olan kişi geldi."
Abisi diğer taraftan rahat bir nefes verdi.
"Tamam oğlum. Annemin aklı çıktı Canaslar sana birşey yaptı sandık. Zaten Ali Fatih ile giderken bir ters düşmüştünüz."
Ahmet Han bir odadakilere baktı. Onlar Canasları tanımadı fakat tanımak isterlerdi eminim . Çünkü güçlüydüler ve insanları zengin ederek kendilerine bağlarlardı . Her telde her ortamda adları geçerdi.
"Hayır abi Ali Fatih ile alakası yok konunun. Biz zaten giderken ne kadar olabilirse o kadar tatlıya bağladık olayı."
Abisi bir süre sessiz kaldı. Doğruydu. Alacaz ile Canaslar nasıl olayı tatlıya bağlardı.
Normalde bağlanmazdı ama Ali Fatih bağlardı.
"Neyse abi onu bunu boşver benim Urfa Yolunda durdu köyünde arabam kaldı görürsünüz zaten diyeceğim ama parçaları sökmüşlerdir. Bana bir araç yolla abi ."
"Tamam Ahmet yarın gelir oraya sonra uçak ile gelirsin. Ararım seni ben."
"Tamam abi."
Ahmet Han telefonu kulağından çekip kapattı. Telefonu Davud'a uzattı teşekkür mahayetinde gülümsedi. Kafasına Ceydaya çevirdiğinde hala gözleri dolu doluydu. Sıkıntı ile iç çekti.
Babası odadan çıkınca ona sarılacaktı.
•
Ceyda aynadan kendisine son kez baktı. Bugün köyde bir düğün vardı tüm köy büyük arsada olacaktı. Ailesi sahil tüm köy şuan oradaydı . Ceyda birini bekliyordu ama .
Ahmet Han Alacaz.
Bu akşam düğüne o da gitmişti ama geri gelecekti . Çünkü Ceyda gelsin diye eşyasını ona unutturmuştu. Ahmet Han yarın gidecekti çünkü bu akşam Davud gelmişti.
Ceyda onunla İstanbul'a gitmek istiyordu ve biliyordu ki bunu Ahmet Han'a söylese direkt götürürdü kendisi ile . Ama o Ahmet Han için özel olmak istiyordu .
Bunu bu akşam gerçekleştirip yarın sabah onunla gidecekti.
Dudağında Şaziyenin babasının şehirden getirdiği kırmızı ruju vardı. Üstünde de yine Şaziyenin olan güzel çiçekli bir elbise vardı. Kumral saçlarını taramış güzelleştirmişti.
Güzel bir kız olduğunu biliyordu ve şimdi güzelliği daha gözler önündeydi.
Kapılarının yavaşça açılma sesi ile gülümsedi. Saçını arkaya doğru savurdu . Bu sırada da Ahmet Han'ın kısık sesini duydu . Düzgün sesi bile kalbini hızlandırıp onu kendisine çekiyordu.
"Ulan Ahmet hep birşeyleri unutuyorsun bir gün kendini de unutucaksın."
Evet unutacaktı. Ceyda etrafını o kadar kendisiyle saracaktı ki Ahmet kendi varlığını unutacaktı.
Odanın kapısı açıldığında Ceyda büyük bir gülümseme ile ona bakıyordu. Ahmet Han kızın güzelliğine ve kıpkırmızı dudağına bakarken şaşırmıştı.
Ne olmuştu bu kıza ? Güzel bir elbise ile bile hayatında tanıdığı tüm sosyete kadınlarından daha güzel olmuştu.
"Ahmet." Ceydanın dudaklarından ismi bir nefes verir gibi çıkmıştı.
"Ceyda ne güzel olmuşsun."
Ahmet Han içeriye doğru birkaç adım atarak Ceydanın karşına geçmişti şimdi. Ceyda utanacaktı fakat bunu engellemesi gerekiyordu. Karşısında utangaç bir kız değil cesur bir kadın olması gerekiyordu şimdi.
Ceyda elini kaldırarak Ahmet Han'ın beyaz gömleğinin üzerinden göğsüne koydu. Parmak uçları ile tırnaklarını göğsüne sürttü.
Ahmet'in içi titredi.
"Yarın gidiyorsun."
Sesi şimdi istemese de durgun çıkmıştı .
Ahmet bu sözler üzerine düşündü onu yanında götürmek istiyordu. Bunu ona söylese kabul eder miydi. Köyünü bırakıp gelir miydi .
"Ceyda. Ben seni İstanbul'a götürmek istiyorum."
Ahmet tüm cümleyi bir çırpıda ağzından çıkartırken bir anda söylediğinden bile şüphe etmişti. Ama Ceyda onu bir kere duymuştu.
Ceydanın yüzünün her bir yerine gerçekten sevildiğinin mutluluğu bulaştı. Ahmet onunla iki haftadır dalga geçmiyor duygularıyla oynamıyordu. Ahmet onu sevmişti.
Ceyda aralarında ki bir adamı da kapattı. Kafasını kaldırdı yüzleri yaklaşmıştı birbirine lakin Ahmet uzundu biraz daha boşluk vardı.
"Ahmet ben senin olsam ya?"
Ahmet cümleyi daha idrak edemeden ceydanın hamlesi ne denilmek istediğini anlatmıştı. Ahmet dudaklarının üstünde ki yumuşak baskıyla bir an neye uğradığını anlamamıştı.
Ceydanın kolları boynuna dolandığın da Ahmet Han ne yaşadıklarının farkına vararak kızı kendine çekmişti. Ceydanın başlattığı sakin öpüşme Ahmet Han'ın kontrolüne girdiğinde sertleşmişti. İlk defa böyle birşey yaşayan Ceyda ise öpüşüne geri kalmamaya çalışıyordu.
Ahmet geri çekildiğinde alınlarını birbirine yasladı. Ceydanın dudakları daha da kızarmış nefes nefese halini görünce geri adım atmaktan vazgeçmişti.
Ceyda gerçekten onun olsaydı ya?
"Emin misin?"
"Evet."
Ahmet'in tüm "amaları" gitmişti bir anda . Ceydayı arkalarında ki mindere ittiğinde kimsenin birkaç saat boyunda gelmeyeceğinden de emindi.
Sırtı bir anda hızla minderle buluşan Ceyda karşısında ki adamın üzerine uzanan bedenini gördükçe daha da heyecanlanmıştı . Ahmet beklemeden dudaklarını tekrar birleştirmişken elleri Ceydanın vücudunda dolanıyordu. Ceyda adamın bu temaslarına karşı ne yapacağını şaşırmış sadece yanaklarında ki ellerini hareket ettiriyordu.
Hoş Ahmet anın şehvetiyle bunu bile hissetmiyordu.
Ahmet dudaklarını birbirinden ayırmış kızın boynuna doğru dudaklarını tenine sürterek yol almıştı. Ceyda boynuna değen nefes ile içten titremiş karnında birşeyler değiştiğini an ve an hissetmişti.
Ahmet kızın boynunu dudakları ve diliyle talan ederken pekte iz bırakmamaya çalışıyordu. Babası yarına kadar fark ederse kızın hali ne olurdu? Ahmet onu korurdu korumasına ama Ceydanın gururu kırıldıktan sonra ne yapsa fayda mıydı ki ?
Kızın beyaz teni yüzünün altında hafiften kızarmış, kızdan gelen çiçek kokusu Ahmet'in başını döndürmüştü. Ceydanın elleri Ahmet'in göğsüne oradan da düğmelerine giderken Ahmet geri çekilmiş kıza alan tanımıştı.
Ceyda ilk defa yaşamanın etkisiyle gömleğin her bir düğmesini yarım dakikada açabilmişti .Ahmet'in yardımı ile gömleği vücudundan çıkınca Ceyda hayran hayran karşısında ki çıplak göğse bakmış hafifçe doğrulup dudaklarının kalbine bastırmıştı.
"Şartları eşitlemek gerek Ceyda."
Ahmer cümlesinden sonra elini kızın sırtına uzatıp fermuarını acele ile indirmişti. Kızın önü bollaşırken elbisenin kollarını vücudundan sıyırmaya başlamıştı.
Ceydanın yanakları ilk defa Firuze dışında birinin ve de bir erkeğin önünde çıplak durmanın utancıyla kızarmıştı.
Elbise ceydanın vücudundan ayrıldığında Ahmet geri çekilmiş, bir süre kızın vücudunu izlemişti. Ceyda kıpkırmızı olana kadar karşısında ki beyaz teni izlemiş daha sonra tekrar eğilerek kızın sağ göğsünü dudakları arasına almıştı.
Ceyda gelen temas ile dudaklarını birbirine bastırmış alt taraflarında hissettiği şeyler ile ayaklarını içine çekmişti.
Dakikalar akıp gittikçe Ceyda ve Ahmet Han birbirlerinin vücutlarını tavaf etmiş. Dudaklarını her bir noktada gezdirmiş . Birbirlerine karışmışlardı.
•
Ceyda Ahmet ile yaşadığı andan sonra kendini toparlamış duş almıştı . Babasının geleceğinden korkarak hızlıca ortalığı toplamış kumaşları da yıkamıştı .
İçi içine sığmıyordu Ahmet ile birlikte olmuş sevdiğini görmüş ve yarın onla İstanbula gidecekmiş. Ahmet Han toparlandıktan sonra Ceydaya eşyalarını toplamasını sabah erken çıkacaklarını söylemişti.
Ceyda Ahmet ile olacağından mutlu olmanın yanı sıra. Bu sefillikten kurtulduğuna , sosyeteye karışacağına da sevinmişti. Her gün burada tezek toplamak yerine İstanbul da pahalı temiz yerlerde dolaşacaktı. Üstelik orada kendini geliştirmeyi düşünüyordu. Okuma yazması vardı ama o kadardı daha ilerisi yoktu .
Firuze de okuma yazma bile yoktu .
Firuze'yi hatırlayınca morali düşmüştü. Kız kardeşini kendiyle götürmeyecekti . O kurtulacaktı ama bencillik ederek gerisinde bıraktığı kardeşine ne olacaktı.
Babası normalde ikisine kızdığı için Firuze'ye çok yüklenmezdi ama bilirdi tek Firuze kaldığında onu ölmekten beter edecekti.
Firuze'yi sahi neden götürmediğini o da bilmiyordu. Sadece öyle bir ortama girip peşinde onun bu hallerini gören bir insan istemiyordu. Firuze'yi gördükçe içinde ki köy kızını unutamayacaktı.
Bunun bir neden olmadığını düpedüz bencillik olduğunu o da biliyordu.
"Ablam ben geldim!"
Firuzenin mutlu sesi ile onu düşündüğü düşüncelerinden ayrıldı. Firuze onun aksine eski bir kıyafet ile düğüne gitmişti yüzü de Ceydanın aksine temiz değildi , yaralıydı. Ahmete bu durumu anlattığında Ahmet çok sinirlenmiş babasını hapise atmaları gerektiğini söylemişti. Fakat babaları şuan onlara bakıyordu o yüzden bir şekilde bastırmıştı Ceyda onu .
Bu da üstüne eklenince gerçekten iğrenç bir abla ve bencil bir insan olduğunu fark etmişti.
"Abla yemekleri çok güzeldi."
Kardeşinin güzel bir yemeğe bile sevindiğini görmek onu yarın için daha da düşündürüyordu . O gerçekten gidip her öğün mükemmel şeyler yiyecekken kardeşi kuru ekmek ve babasından artanı yiyecek , arada bir düğünde yediği yemeklere sevinecekti.
"Firuze ben birşey yaptım."
"Ne abla ?"
" Ben ve Ahmet birlikte olduk."
Firuze ablasına aynı şekilde bakmaya devam etmişti. Ceyda düşündü ne dediğini anlamamış mıydı.
"Off salak Ahmet ve ben karı kocaların yattığından yaptık!"
"NEE."
Firuzenin ani çığlığı ile yerinden hoplasa da beklediği bir tepki olduğu için şaşırmadı. Firuze elini ağzına örtüp ablasına ayıplarcasına baktı .
"Abla çok günah."
"Günahsa bana günah. Hem çok güzeldi Firuze."
Firuze ablasının bu haline baktıkça gerçekten ne kadar hızlı bir insan olduğunu fark etti . Adam yarın gidecekti niye böyle birşey yapmıştı.
"Ama abla Ahmet abi yarın yola çıkıyor. Sen böyle onunla beraber olup geride mi kalacaksın?"
Ceyda kardeşine yarın gideceğini söylemek istemedi o yüzden bunu yeni fark etmiş gibi davranarak tüm neşesini dağıtıp üzgün bir hal aldı kafasını önüne eğip parmakları ile oynadı.
"Biliyorum Firuze. O an o kadar istedim ki sadece yaşamak istedim . Ben onu çok seviyorum Firuze."
Gözlerinden kendinin bile beklemediği yaşlar akarken . Nedeni Firuze'ye yalan söylemek ve onu bu pislikte bırakmanın ağırlığıydı . Firuze ise bunu Ahmetten kaynaklandığını düşünerek ablasını kollarına alıp teselli etti .
"Olsun abla üzülme..."
Saatlerce orada aslında ona sessiz bir veda ile ağlayan ablasını dertten kurtarmak için tonlarca söz etti.
Ceyda gidiyordu ve kız kardeşi ile bir daha buluşmazdı. Görüşemezdi çünkü Firuze ne yazma bilirdi ona mektup yaza ne okuma bilirdi yolladığını okuya.
•
Ahmet Han bey sabah kahvaltısından sonra abisinden bir telefon beklemişti bu sırada Ceyda da kardeşi ile son kez güzel saatler geçirmeye çalışmıştı.
Babaları Ahmet Han Bey ile bağlantıyı koparmamaya çalışıyordu, sonuçta zengin adamdı ne olurdu giderse paralar?
Ceyda ve Firuze ortalığı topladıktan çok değil bir saat sonra Davud eve hızla girmişti . Elinde ki telefonu Ahmet'e uzatırken Ceyda hem İstanbul'a gitmek için heyecanlanmaya hem de dibinde ki kardeşinden kopmaya hazırlanıyordu.
"Alo."
Ahmet Han Beyin iri cüssesin de telefon küçücük kalmıştı. Birkaç dakika o sesi dinledikten sonra derin bir nefes vermiş ve gülümseyerek birazdan orada olacağına dair birkaç cümle kurup kapatmıştı.
Davud telefonu geri almasına rağmen gitmemişti Ahmet Han Beyi uğurlamaya onlarla gidecekti.
Babaları Ahmet Han Bey'in gidişine o kadar üzülmüştü ki telefonu getiren Davud'a ters ters bakmıştı. Ahmet Han Bey iki hafta da hem mutfağa hem de hayvanlarına maddi katkı sağlamıştı.
Firuze ve Ceyda ne kadar rahatsız olsa da babaları adamı evde ağırlıyoruz bir zahmet yapsın demiş utanmadan adama birde masa lazım sinyalleri vermişti.
Beş kişi olarak evden çıktıkların da anneleri yine evde yoktu.
Yolda yürüdükçe köy ahalisi Ahmet Han Beye iyi yolculuklar dilemiş ne kadar iyi biri olduğunu dile getirmişti.
Ceyda Ahmet Han Beye gelen örgülerle kararmıştı, bu mükemmel adam onu sevmişti.
Şehirler arası yola geldiklerinde , yolda lüks bir araç vardı. Babalarının ağzı iki karış açılırken Ceyda da gerçekten rahat bir yaşantıya adım attığını bir kez daha fark etti .
Ahmet han Bey arabaya yaklaştığın da içeriden bir adam inmiş ona saygıyla selam vermişti. Ahmet Han Bey Ceydaya doğru kaşlarını çatarak baktığın da Ceyda gülümsemişti.
Ceyda kız kardeşini omuzlarından tutup bir anda sarılınca Firuze durup neden sarıldığını düşündü.
"Özür dilerim Firuze. Bencilin tekiyim biliyorum ama burayı hatırlatacak şeyler istemiyorum. Seni çok seviyorum."
Kız kardeşinden geri çekilip yanakları elleri arasına aldığında küçük kardeşi ona anlamazca bakıyordu. Ceyda ablasının bir anda bu hâli neydi.
"Abla neyden bahsediyosun?"
"Firuze ben Ahmet ile gidiyorum."
Ablası ona yalan mı söylemişti?
Olabilir giderlerdi ablası ile ne var babalarından da kurtulurdu. Firuze sakince gülümsedi.
"Tamam abla babamdan kurtuluyoruz." babası duymasın diye kısık sesle söyledikleri Ceydayı bencilce bir üzüntüye sürükledi. Bir şey demeden Firuzeden uzaklaştı . Firuze ablasının peşine dönerken koştuğunu gördü.
"ABLA DUR BENİ BEKLE!"
Bağırarak söylediklerini hiçbir etki etmedi çünkü Ceyda onu yeni yaşantısın da istemiyordu. Ahmet Ceydanın neden böyle yaptığını izlerken Ceydanın arabaya binmesiyle arabaya geçti.
Ahmet Firuze'yi bekleyeceklerini düşünüyordu. Çünkü Firuze onlara doğru koşuyordu üstelik ne olduğunu fark eden babaları buraya doğru gelmeye başlamıştı.
"Gidelim." Ceydanın nefes nefese verdiği komut ile araba hızla ilerlemeye başlarken arkalarında onlara koşan bir Firuze bırakmışlardı.
Ahmet Arkadan Firuze'ye bakarken Firuze kolları iki yana kalmış buradan bile belli olan bir kırıklıkla arabaya bakıyordu.
"Firuze neden gelmedi?"
"İstemedi."
Anlamıyordu Firuze peşlerinden koşmuştu nasıl istemiyordu?
Urfa'yı geçtiler , çok yollar , çok şehirlwr geçtiler.
En çok da Firuze'den geçtiler .
Birinci bölüm sonu |
0% |