Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@ayilahiceyda

25 aralık 1998

 

"Eminsin değil mi Firuze?"

 

Derin bir nefes aldım emin olmak zorundaydım diğer türlü ölürdüm.

 

"Eminim Davud başka şansım yok ki."

 

Davud da benim için endişeliydi tabi haklı olarak .

 

"Ama Firuze İstanbul büyük şehir orada ne yapacaksın?"

 

Derince gülümsedim ona . Bu yapacağımdan sonra pişman olur muyum bilmem ama şuan sadece onu mutlu etmek istiyordum .

 

Ellerimi aşağıda ki eline uzattım , elini tuttum. Başımı ona çevirdiğim de parlayan gözler ile bana bakıyordu.

 

"Halledeceğim Davud endişelenme benim için. Hem sen dedin en yakın zaman da yanıma geleceksin. Belki Ceydaya da ulaşabilirim."

 

Yüzünde ki gülümseme solmasa da dağıldı. Üzerime doğru eğildiğinde geri çekilmeyi düşündüm ama bunca yardım da bulunmuşken gözlerinde ki umudu söndürmek istemedim .

 

"Firuze sen benim için çok değerlisin."

 

Yüzüme yaklaşıp yanağımı öptü.

 

Allah'ım lütfen ileride beni buna pişman etme .

 

Geri çekildiğinde ilk defa onu geri çevirmememin mutluluğu vardı yüzünde .

 

"İSTANBUL YOLCUSU KALMASIN."

 

Gelen duyuru ile Davud'dan uzaklaştım. Otobüse doğru ilerledim ve sıranın akmasını bekledim . Otobüs sırası bana geldiğin de arkamı dönüp Davud'a baktım.

 

Bir gün önce;

 

"Dağlar duman olur

 

Çayır çimen olur

 

Ben yari görmezsem

 

Halım yaman olur

 

Halım yaman olur

 

Vay vay"

 

Elimde ki su kabını ineğin önüne koyup arkama geri döndüm önümde duran dağınık samanları düzenlemek üzere kenardan varili aldım. Bu sıra da türkü söylemeye devam ettim .

 

"Ben yari görmezsem

 

Halım yaman olur

 

Halım yaman olur

 

Vay vay"

 

Samanları da bir yere dizdikten sonra canım ineğime ve onun yavrusun'a baktım. İyilerdi eksikleri yoktu . Geçen aylarda ineğimiz'in bize bir buzağı vereceğinin öğrenmiştik. İlk öğrendiğimiz de yan evin sahibi bize gelip buzağın kendi hakları olduğunu söylemişti.

 

Benim canım ineğim karşı evin ineğiyle samanlık seyran etmişti de.

 

Tabi babam bedavadan bir süt kaynağı daha bulduğu için tüm köyü başımıza toplayacak bir kavga etse de ineğimiz'in yavrusu bize kalmıştı.

 

Ahırın kapısını açarken başımı hafif eğerek kapıdan çıktım. Sarı saçlarımda ki yazmayı kafamdan indirdim. Parmaklarımı tarak gibi saçlarıma geçirirken bahçe kapısına giren babamı gördüm.

 

Ellerim istemsizce eteklerimi sıkmış , parmaklarım içe çökmüştü.

 

Babamın dayakları önceden yine de daha bir katlanılırdı fakat ablam beni terk ettiğinden beri tüm sinirini neredeyse her gün beni döverek geçiriyordu.

 

Bana Ahmet abiyi benim getirdiğimi bu yüzden kaçmasının suçunun bizde olduğunu söylemişti.

 

Üstelik annem öldüğünden beri her gün çeşmeye ben gidiyordum ve köylülerin ablama yapmak istediği dalgalara maruz kalıyordum.

 

Özellikle ablamın benim bunları yaşayacağımı bilmesine rağmen bırakması beni daha bir ayrı üzüyordu.

 

Babamın bahçede dolanan gözleri beni bulduğun da dün akşam morarttığı belim sızladı.

 

Normalde beni görünce çatılan kaşları ve siniri yerine gülümsemesi yayıldı yüzüne. Bu gülümseme bana ne kadar değişik gelse de gülümsemeyi getiren nedeni tahmin etmek beni daha çok korkuttu.

 

Ablam gitmiş annem ölmüştü ve babam o zamandan beri bana doğduğumdan bu yana ayrı bir katlanamıyor başından atmaya çalışıyordu.

 

Onla tartışmaya çekinsem de bazen deli cesareti ile ona sadece istemediğimi söylüyordum , bunu yaparken bile sesim titriyordu.

 

Yanıma geldiğinde elini omzuna atıp etimi sıkmaya başladı , iz bıraktığına emindim . Dudaklarımı ağzımdan bir ses çıkmaması için birbirine bastırdım.

 

"Git Şaziye'den güzel bir kıyafet al gel. Akşama misafir var ." dedi oldukça neşeli bir ses ile .

 

Kafamı yere eğdiğim de elinde çok para gördüm. Ama nereden geldiğini sormaya da korktum.

 

Çünkü Firuze buydu daha bir soru sormaya bile korkan köy sülüğü . Çöpten farksız bir beden .

 

"Kim gelecek?"

 

"Sanane!"

 

Yerimden sıçradım bir anda yükselen sesi ile . Ne olurdu sanki benle düzgün bir şekilde konuşsan baba?

 

Ona başka şeyler de sormak istiyordum fakat sadece bir soruya verdiği bu tepki beni bundan vazgeçtirtiyordu.

 

"Ablamın dolabında güzel kıyafetler var baba . Sen ona almıştın ya."

 

Sürekli Şaziye'den süslü şeyler almaya artık utanıyordum. O her ne kadar bir sıkıntı olmadığını bunları kendisi ile mezara götürmeyeceğini bu yüzden sıkıntı olmadığını söylese de insan utanıyordu.

 

Çünkü ona tüm bu güzel şeyleri babası almışken ben babam bana almadığı için ondan alıyordum.

 

Ama babam ablama benim aksime arada bir düzgün şeyler alırdı köylü güzel kızını görsün de imrensin diye .

 

Çünkü ona göre Firuze o kadar güzel değildi gök mavisi gözleri şeytanı andırırdı .

 

Böyle güzel şeylerin Firuze heba edermiş öyle demişti anneme .

 

"Alma o sürtüğü ağzına tüm köye rezil etti de gitti."

 

Babam ile daha ileri konuşamayacağımı fark ederek başımı yere geri eğdim , omzumda ki elinin baskısından geri adım atarak kurtuldum. Karşı evde ki şaziyelerin evine giderken babamın arkamda ki bakışları hissediliyordu.

 

Bahçeye girince evin kapısını çaldım. Şaziyenin annesi kapıyı açtığında gözleri irileşti .

 

"Kız ne işin var burada?"

 

"Şey Şaziye'den kıyafet almaya geldim müsait midir?"

 

Sultan teyze beni baştan aşağı imalı gözler ile süzdükten sonra hınzırca gülümsedi. Geri adım atarak kapıyı daha da açtı.

 

"Geç bakalım."

 

Bizim evin aksine daha derli toplu ve sıcak olan evlerinde Şaziyenin odası hemen karşıdaydı , kızın kapısını açarak içeri girdiğim de Şaziye bir resme gülümseyerek bakıyordu.

 

Beni görünce direkt fotoğrafı yastığın altına gizledi . Onun birini sevdiğini biliyordum fakat bana bir türlü kim olduğunu hiç söylememişti.

 

"Firuzem hoşgeldin."

 

Gülümsedim.

 

"Hoşbulduk şey babam bu akşam misafir olduğunu söyledi de bir kıyafet alabilir miyim?"

 

Yataktan doğrulup kıyafet askısına gittiğin de içinden bana uygun birşeyler aramaya başlamıştı.

 

"Nasıl birşey giyersin Firuzem."

 

Ellerimi eteklerime yapıştırdım.

 

"Bilmem düzgün birşey olsa yeter."

 

Kapının arkadan açılmasıyla yüzümü oraya döndürdüm sultan teyze kapıda bize gülerek bakıyordu.

 

"Alımlı birşey çıkar kızım. Muhtarın oğlu isteme de gördüğün de ben bunu valla istiyorum desin."

 

Ne demişti o?

 

Kaşlarım hızla çatılırken ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. Babam beni muhtarın sapık oğluna mı verecekti köyde onun bir kaç bakire kızın ırzına geçtiğinden bahsederlerdi babam beni bu kadar mı gözden çıkarmıştı.

 

Elinde ki paralar beni vereceğinden mi eline geçmişti?

 

"Firuze yüzün sarardı haberin yok muydu?"

 

Gözlerimi yerde dolandırırken tekrar utançla ayak parmaklarımı içe çektim. Gözlerim yaşayacağım olaydan dolarken sağımda Şaziyenin hava da tutuğu elbiseye elinden çektim.

 

"Yok." Ağlamama ramak kaldığı için mırıldanarak söylediğim kelime bile içime kaçmıştı.

 

Evden başım yerde elimde ki kıyafeti sıkarak çıkmıştım. Hemen evime varıp bir köşede çöküp ağlamak istiyordum.

 

Çünkü Firuze buydu . İsyan etmesini bilmez anca ağlar . Çöpten farksız bir beden.

 

Bahçenin kapısını hızlıca ittirdiğimden kaynaklı yüksek bir ses çıkmıştı. Koşarak evin kapısına ulaştığım da hızlıca itmiş ve kapatarak dibine çökmüştüm.

 

Ağzımdan kaçan hıçkırıkla artık derinden ağlamaya başlamış küçük evimizi sesim ile doldurmuştum. Elimde ki elbiseyi sıkıca tutaraken muhtarın oğlunun beni taciz ettiği birkaç anı önüme düşmüştü. Ağlamam daha da şiddetlenirken buna nasıl karşı koyabileceğimi düşünmeye çalışıyor bunu bile yapamıyordum.

 

Çünkü Firuze buydu . Kendini kurtarmasını bile beceremeyen bir aptal . Çöpten farksız bir beden .

 

Muhtarın oğlu Mahmut . Beni bir keresinde dereye giderken yolda sıkıştırmış beni yere atarak üstüme çullanmıştı . Ama o an şanslıydım ki çobanın sesini uzaktan duymuş ve kalkıp gitmişti .

Başka bir sefer de köyde bir düğüne geç kalmıştım ve Mahmut kimsenin olmamasından yararlanıp beni dudaklarımdan zorla öpmüştü . O hafta tüm zamanlarımı ağlayarak ve dudaklarımı silerek geçirmiştim.

 

Çünkü Firuze buydu. Bir pisliğe bile hayır diyemeyen anca ağlayan bir pislik. Çöpten farksız bir beden .

 

Kapının dibinde çökerek bir saate yakın ağladığımı biliyordum ama kendimi hala durduramıyordum. Çünkü Mahmut kadınların bedenini severdi beni de bedenim için istiyordu ve babam bir miktar para karşılığında bedenimi iznim bile olmadan ona vermişti.

 

Firuze öleydi ya bu hayatı ne diye çekerdi?

 

Ama Firuze ölmekten bile korkardı.

 

Firuze yaşamak istiyordu ama onu yaşatamıyorlardı .

 

Bir hıçkırık daha kaçtı boğazımdan.

 

Ağla , ağla Firuze ağla.

 

Elimdeki elbiseyi daha da sıktım akşam eve geleceklerdi ve beni öldüreceklerdi . Ablam beni neden bırakmıştı ki ?

 

Babam şehire gittiğinde gazetede ablamın Ahmet Bey ile olan resimlerini görmüştü . Ablam artık Ceyda Alacaz olmuş.

 

O orada beni ardında bırakarak mutluca yaşarken ben geride kalmış, bir sapık ile evlenecektim.

 

Bahçe kapısının açılma sesini duyduğum da hızlıca ayağa kalkıp yüzümde ki ıslaklığı dağıttım. Babamın sert adım sesleri yaklaşırken ben ağladığımı gizlemeye çalışıyordum.

 

Kapı açıldı.

 

"Kız herşeyi hazırladın mı?"

 

Babamla göz göze geldiğimiz de kafamı mahzun bir şekilde sağa yatırdım. Hazırlık mı bekliyordu benden?

Dolu gözlerimi görünce kaşları çatıldı.

 

"Ben senin kızın değil miyim baba ."

 

Açık gözleri kısıldı , gözlerimin derin mavisini ondan almıştım.

 

"Ne saçmalıyorsun sen ?"

 

Birazdan başlatacağım tartışmanın korkusu ile ayaklarımı içe çektim.

 

Korkunca ayaklarımı içe çeker , ellerim ile üstümü sıkardım.

 

"Beni Mahmut'a mı vereceksin. Tüm köy onun iğrençliğini bilir . Bu köyde hiç bir insan kızını ona vermez kıyamaz kızına , sen neden beni öldürüyorsun baba?"

 

Boğazım kurumuştu derin derin yutkunmak istiyordum. Her sözüm de gözlerinde ki duygu değişmişti.

 

"Sen benim değer vereceğim bir kız değilsin."

 

Gözlerimde ki doluluk artık sığmıyordu gözlerime.

 

"Neden sen benim babam değilsin?"

 

Gözlerini arkama çevirdi , geri bana döndü.

 

"Hazırlıkları tamamla bir saate gelirler üstünü düzelt güzelleş."

 

Ve kapıyı çarpıp çıktı.

 

 

Yaklaşık iki saat geçmişti ve ben hiç bir hazırlık yapmamıştım gözlerimde kızarmıştı. Birazdan geleceklerdi .

 

Önümde kaynayan çaydan'ı izlerken gözlerimden yaşlar sessiz sessiz akıyordu.

 

Kapının açılması ile içeriye gülme sesleri doldurdu. Benim babam benim ölmeme neden bu kadar sevinmişti ki ? Ben yaşamak istiyordum gerçekten yaşamak nefes almak . Dünya da bu kadar çok insan düzgün bir hayat sürebiliyorken ben neden sevilmeye bile layık görülmüyordum.

 

Çaydanda ki su taştı , ellemedim . Etrafa taşan su altta ki ateşi söndürdü yine ellemedim . Benim hayatım mahfoluyordu ve ablan bile ellememişti bana .

 

"Firuze çayları hazırla!"

 

Babamın daha mutfak kapısını açmadan gelen sesi ile hissizce kafamı kapıya çevirdim . Çay yoktu ki taştı gitti üstelik ben hiç hazırlanmadım da ve içeriden kahkaha sesi geliyordu ne hazırlığıydı.

 

Tabi babam kapıyı açıp üstü pis yüzü şiş beni gördü. Kaşları anında çatıldı , elleri bana karşı siniri ile yumruk oldu .

 

"Bu ne hal Firuze. Kız ben sana hazırlan demedim mi?"

 

Yanıma bu sözleri söylerken hızla varmıştı ne olduğunu anlamadığım bir anda saçımı avuçları içine alıp geriye çektiğin de içeri ses gitmemesi için sustum.

 

Acı içinde çıkardığım sesten bile şehvet duyardı Mahmut.

 

Ellerimi babamın ellerine uzatarak itmeye çalıştım.

 

"Sen beni çıldırtmak istiyorsun . El aleme rezil mi olalım istiyorsun?"

 

Ayak parmaklarımı içe çektim.

 

"İstemiyorum Mahmut ile evlenmek istemiyorum öldürür o beni"

 

Derin bir nefes çekti içine. Saçımda ki elini çekip hemen koluma sardı . Kolumda ki elinin yönlendirmesi ile beni içeri sürüklemeye başladı.

 

"Canım acıyor." Ellerimi eteğime sıkarken fısıldamıştım.

 

"Öl geber umrumda değil."

 

Hemen oturma odasının kapısına varınca kolumda ki tutuşunu hafifletip beni içeri çekti. Ayaklarımı yere sabitlesem de içeri itince Mahmut ile aynı yere oturtuldum .

 

Bacaklarını bacaklarıma sürttü. Geri çekildim .

 

Babam pisliği karşıma geçince tekrar gülümsemeye başladı.

 

"Ee Mikail konuşalım bitsin bu iş."

 

Ee Mikail konuşalım ölsün bu kız.

 

Adı Mikail olan köyümüzün otuz yıllık muhtarı sarı dişleri ile iğrenç bir görüntü yaratarak güldü. Yanımda ki Mahmut'ta babasından cesaret alarak bana dönüp göz kırptı.

 

Kusmak ve kendimi öldürmek istiyordum.

 

"Ee o zaman. Allah'ın emri Peygamberin kabulüyle kızın Firuze'yi oğlum Mahmut'a isterim."

 

Mahmut kendini bana doğru yaklaştırdı eli arkamdan sırtıma değince biraz öne kayıp kafamı tam tersine çevirdim.

 

"Verdim gitti."

 

Öldürdün bitti.

 

Mahmut iğrenç bir heyecan ile yerinden kalktı beni az önce babamın beni ona öldürdürdüğü kelimeler neticesi ile kolumdan tutup çekti.

 

Ayağa kaldırdığı an kolumu ondan çeksem de annesi yüzükler ile önümde duruyordu .

 

İlk önce Mahmut takacaktı . Yüzüğü takmak için elime uzanırken üzerime eğilmişti üstünden gelen pis koku ile kafamı geri çektim.

 

Elimi her ne kadar sabit tutsamda sertçe kendine doğru çekmesi ile yüzüğü parmağıma itti . Ben yüzüğe gözlerim dolu halde bakarken aniden alnımda hissettiğim ıslak dokunuş ile hızlıca geri çekildim.

 

Mahmut beni öpmüştü. Mahmut beni öpmüştü.

 

O an ne babam ne de takacağım yüzük umrumda olmadan odadan fırlayıp ayakkabı bile giymeden dışarı kaçtım.

 

Bu kadar yeterdi gerekirse her türlü isyanı çıkarır ölürdüm ama bu dokunuşlara katlanamazdım.

 

Bahçe kapısını geçtiğim gibi alt caddeye doğru giden yola koşmaya başladım hava karanlık olduğundan kimse yoktu ve bu daha hızlı olmamı sağlıyordu.

 

Kaçabileceğime inanıyordum. Ablam kaçtıysa bende kaçardım . Üstelik cadde de belki Ahmet bey gibi iyi birini bulurdum.

 

Her türlü yolu denerdim ama Mahmut ile evlenmezdim.

 

Artık evler geri de kalmıştı ve ana caddenin ucu görünüyordu. Çıplak ayak ile koştuğum için ayak tabanımda acı hissediyordum fakat bu beni durdurmaya yetmezdi .

 

Sağ tarafım da kalın saman tabakaları vardı. Üstelik cadde artık daha netti var diğer uçtan gelen bir araç görüyordum yardım bulabilecektim.

 

Yada sadece öyle sanmıştım.

 

Saçımdan tutularak geri çekilmem ve sağ taraftaki saman yığınına düşmem ile tiz bir çığlık kaçtı ağzımdan.

 

Üstüme samanlara bakmadan üzerime uzanıp kolumu sertçe tutan bedene baktım.

 

Mahmut.

 

"Seni pislik bir yerinde sabit duramadın . Tüm köye rezil ettin beni."

 

Yanağım darbe ile sol tarafa düştü.

 

Gerçekten mi? O bana böyle davranınca rezil olmuyordu ama ben canımı düşünce rezil mi oluyordum.

Duyan vardı buna emindim fakat yardım etmek istemiyorlardı buna da emindim .

 

Mahmut açtığı çıplaklığıma eğilip dudaklarını gezdirdiğinde ayaklarına tekmeler atıyordum. Yüzünü tırmaladığım ellerimi tuttu . Sadece sesimi duyurabiliyordum ama ona bile destek yoktu.Gözümden bir damla yaş akarken bulanık görüşümün ardından caddede ki arabanın beni geçtiğini gördüm . Zaten aynı yerde başka bir araba bu yolda beni terk ettiğinden beri daha bir dövülüyordum ben .

Bunu ikinci kez yaşıyordum ve ikinci kez kendimi tek başıma savunamıyordum . En sonunda biri onu üstümden çektiğinde tekrar nefesalabildim.

 

Mahmut'un homurdanmalarını duymuştum pislik herif gerçekten bana cehennemi yaşatamadığı için sinirlenmiş miydi.

 

"Dur oğlum bir evlenin bu ne acale ?"

 

Duyduğum cümleler ile kafamı kaldırdım.

 

Neden bu kadar iğrençlerdi? Ben neden düzgün temiz bir hayat yaşayamıyordum ki benim Ceydadan ne eksiğim vardı.

 

Neden bana tecavüz edecek bir adam ile evlendiriliyordum , hak mıydı bu bana ?

Sözleri Mahmut'un babası söylemişti oğlunu sanki kötü bir olay yaşamış gibi teselli ederken geriye çekilmişti.

 

Böylece sabahtandır arkalarında duran babam ortaya çıkmıştı.

 

Kafamı bu kadar da olamazdı hayal kırıklığıyla geriye çektim.

 

Tüm çığlıklarımı ve bu halimi duymuş yinede sessizce izlemiş miydi ? Birde babayım diyerek üstüm de hak mı iddia ediyordu?

 

Benimle bakışırken gözlerinde tüm bu olanlara rağmen sinir vardı . Neyin siniri bu baba . Mahmut ve ailesi uzaklaşırken babamın cümlesi ile durmuşlardı.

 

Mahmutlara düğün bana ölüm olan cümlesi.

 

"İşi uzatmayalım. Kızı yarın imam ile gelin alın. Düğüne de gerek yok! Firuze için yapmayın hazırlık değmez."

 

 

Neden ben değilim? Gerçekten küçüklüğümden bu yana olaylara baktığım da neden bu kadar ötekileştirildiğimi merak ediyordum.

 

Dün akşam babam o sözleri söyledikten sonra yanımdan ayrılmış beni o üstüne çöktüğüm samanlıkta yanlızlığıma terk etmişti.

 

Orada saatlerce ne yapacağımı , bu beladan nasıl kurtulacağımı , nasıl kaçacağımı düşünüyordum .

 

Aslında bir yol bulmuştum kendi içimde fakat uygulamak istesem yardım eder miydi emin değildim.

Sadece yaşayacağım hayattan kurtulmak istiyordum.

 

Kendi kafamda kaçmak için yolumu bulmuş ve köye geri gelmiştim. Bir saate gün ayacağını bildiğimden yardım istediğim kişinin geçebileceği yere gelmiş beklemiştim.

 

Eve şimdi gitmeyecektim çünkü bir kere gidersem daha da kurtulamazdım . Eve babam pisliği çıktıktan sonra girecek istediğim şeyi alıp çıkacaktım.

 

Ablam Ceyda gittikten sonra annem ve babam haftalarca üstüme baskı uygulamıştı hani Ahmet'i getirdiğim için suçlu bendim ya . Ablamın kaçışının cefasını da ben çekmiştim.

 

Aslında ablamı da anlıyordum. Bir pislikten bir çıkış yolu bulmuştu ve kaçırmak istememişti. Ama beni de götürseydi ne olurdu sanki ?

 

"Bu köy de sıkışmış kaderime söveyim."

 

Gelen erkek sesi ile düşüncemden hemen sıyrılıp girdiğim duvardan çıkıp önüne atladım. Beni bir anda karşısında gören Davud gözlerini irice açtı. Üstelik bir anda önüne çıktığım ve o da kendini durduramadığı için göğsüne çarptım.

 

"Firuze ne oldu ?"

 

Kafamı kaldırdığım da bana endişeli gözler ile bakıyordu. Yüzümün halini görünce kaşları çatıldı . Gözleri bedenime kaydığında ise gözlerine hüzün çöktü .

 

"Firuze yine ne yaptılar sana?"

 

Bu soru beni çok üzmüştü mesela . Davud ile şansımıza ilk zamanlar hep hırpalandığım da denk gelirdik, daha sonra da bana olan davranışı ile ne zaman babam tarafından mahfolsam ona sığınıyordum .

 

"Mahmut yaptı."

 

Dün geceden bu yana ilk defa konuşmuştum. Üstelik dün gece attığım çığlıklar ve ağlamanın verdiği yorgunluk ile sesim içime kaçmıştı ve her an ağlayacak gibiydi.

 

"Allah o piçin belasını versin . Allah var ineklerle aynı yere koyup gece gündüz ineklere si-"

 

Sinir ile ellerini hava da sallayarak konuşuyordu çok sinirlenmişti bunu gözlerinden görebiliyordum . Ağzı da bozulmaya başlamıştı zaten fakat beni hatırlamış olmalı ki sözü yarı da kalmıştı.

 

Sözü bitince onun sinirli gözleri benim dolu gözlerimi görünce yumuşadı , yüzüne sahici bir gülümseme kondu .

 

Bu hareketleri aklımı çok karıştırıyordu .

 

Şaziye bir keresin de onun beni çok sevdiğini söylemişti.

 

"Firuze haline bak kıyamam ben sana."

 

Dudaklarımı büzdüm , kafamı yere eğip gözlerimi çıplak kanları kurumuş ayaklarıma çevirdim. Davud da benim bakışlarım ile ayaklarıma bakmış olmalı ki direkt önüm de çökmüştü.

 

Elini ilk başta direkt ayağıma uzatmıştı fakat aklına her ne geldiyse ellerini geri çekip yüzüme bakmıştı.

 

"Dokunabilir miyim?"

 

Beni düşünürek sorduğu soru boğazımdan bir hıçkırık kaçmasına sebep oldu . Gözlerim dolu dolu başımı saklarken sinirle dudağını ısırarak geri önüne döndü.

 

Elleri ayaklarıma sararken neyim olduğuna bakıyordu. Eli ile yanda ki betonu gösterdiğin de ayağıma dikkat ederek oturdum .

 

"Ben hemen yandan su doldurup geliyorum tamam mı?"

 

Kafamı salladım. Yanımdan ayrılıp çok geçmeden elinde su bidonu ve bir kumaş ile gelmişti. Ayağımın dibine çöküp ayaklarımı su ile yıkadı. Soğuk su ilk başta üşütse de gecedendir soğukta durmanın gerekliliği ile çok uzun sürmedi.

 

Ayağımı tozdan temizledikten sonra ayağıma batmış bir kaç parçayı çıkarmaya başladı.

 

Canım acıdıkça ayaklarımı içe çektim ama o bunu korktuğumdan sanıp sürekli geri çekildi.

 

Ayağımı en son kumaş ile sardı ve üzerinde ki ceketi bana uzattı. Yırtık üstümü gizlemek için hiç itiraz etmeden üstüme giydim .

 

"Ne oldu anlat bana Firuze."

 

Boğazımı temizledim . Bunları anlatmaya çok utanıyordum ama bana yardım etmesi için bilmedi gerekliydi.

 

"Babam . Babam beni para ile Mahmut'a verecekti Davud. "

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Ben de dayanamadım isteme sırasında kaçtım."

 

Gözlerimi yerlerde gezdirdim.

 

"Sonra Mahmut beni yakaladı. Saldırdı bana."

 

Sol gözümden bir yaş aktı. Gözlerimi Davud'a çevirdim

 

"Ben kurtuldum oradan ama benim bugün düğünüm var ."

 

Elleri yanlarında yumruk oldu .

 

"Ben istemiyorum evlenmek Davud . Ben kaçmak istiyorum ama yardımın gerek ."

 

Gözleri kısıldı dikkatini daha bir bana vermişti. Elini bana doğru anlat der gibi hareket ettirdi .

 

"Ben İstanbul'a gitmek istiyorum . Orada ablamı bulurum korur o beni . Benim otogara kaçmama yardım et lütfen."

 

Kafasını sağ omzuna doğru yatırdı .

 

"Firuze sen iste tüm urfa'yı yakarım İstanbul'a götürmek nedir ?"

 

Dudağımı birbirine bastırıp başımı geriye attım. O sırada gökyüzünde uçan bir kuş görünce imrendim kuşa. Kuş bile istediği yere giderken zincirleri kırıkken Firuze tek başına hiçbir şey yapamıyordu. Bir kuş kadar olamıyordum.

 

Zaten Davud'un böyle anlamlı sözleri de bana göre değildi. Ben haketmezdim böyle güzel şeyleri hiç anlamıyordum Davud'un bana neden bu denli sıcak olduğunu. Sonuçta ben pis , çirkin, aptal bir kızdım ve o beni sevdiğini gösteriyordu bana .

 

Ben sevilmeyi de hakettiği mi düşünmüyordum ki . Belki de babam yüzündendi bu düşünce sonuçta küçükten beri bu baskı ile büyümüş bir kızdım ben . Ne sevmeyi bilirdim ne sevilmeyi ne de sevilmeye hak görmeyi.

 

Firuze kim ki sevile ?

 

Davud önümden kalkıp kafası ile ileriyi gösterdi.

 

"Hadi fikrin ne ise halledip gidelim Firuze."

 

 

Eve gelmiştim.

 

Davud'a ne yapacağımı baştan sona anlatmıştım . Beni sakince dinlemiş ve araba işini halletmek için Veysel Dede ile konuşmaya gitmişti. Gitmeden önce de bana yiyecek bir şey bulmuştu.

 

Babamın evden çıkmasını beklemiştim zaten babam her gün düzenli olarak kahveye yada para kazanacak bir işe giderdi . Hoş bu saatten sonra çalışmazdı da o paralar ile .

 

İlk önce üstümde ki yırtık kıyafeti çıkarıp düzgün bir şey giyinmiştim . Üstüme başıma çeki düzen vermiştim.

 

Daha sonra evde bir çanta arayışına girmiştim. Çünkü evimiz de çantaları babam hep kuytu köşelere saklardı pahalıya aldığı için.Çantayı bulduktan sonra içine üç beş bir şey tıkmıştım.

 

Bu işler bitince eve asıl geliş amacıma geldim.

 

Babamın aldığı parayı ondan alacaktım. O kadar parayı yanında taşıyamayacağı için evin herhangi bir yerine saklamış olmalıydı. Mutfak ara ve bir odadan oluşan küçük evde her yeri aramama rağmen parayı bulamadım.

 

Parayı kendi ile götürebileceği düşüncesi ile omuzlarım düşerken evin kapısından çıkmıştım.

 

Tabi ahır gözüme çarpınca durmuştum.

 

Adımlarımı hızlıca oraya yönlendirdim. Kimsenin beni şuan ortalarda görmemesi gerekti her an babam gelebilirdi ve benim hızlı olmam gerekliydi . Ahırda samanların arası dahil her yere baktıktan sonra ineklerin tarağını koyduğumuz yerin alt kısmında bulmuştum parayı.

 

Çok paraydı bana her türlü yeter gibiydi ama okuma yazmam olmadığı için neyin ne kadar harcanacağını hesapta edemiyordum.

 

İstanbul'a gidip ablama kavuşunca ilk okuma yazma öğrenecektim.

 

 

"Birşey dinlemek istemediğinden emin misin Firuze?"

 

Kafamı camdan çevirip Davud'a çevirdim.

 

"Sessizliğe ihtiyacım var Davud."

 

Anlayış ile kafasını sallayıp yola geri döndü .

 

Parayı aldıktan sonra çantam ile kimseye görünmeden dereye giden büyük yola ilerlemiştim . Davud ile öyle anlaşmıştık o birkaç işi halledip orada araba ile beni bekleyecekti.

 

Alt caddeye indiğimde Davud beni Veysel Dedenin arabası ile bekliyordu. Arabaya bindiğim an direkt gaza basmıştı. Yol akıp giderken ilk defa farklı yerler görmenin merakı ile her tarafa bakıyordum.

 

Sonunda babamın esaretinden kurtulmuştum. Omzumda ki yükler bir anda gitmişti .

 

Birkaç saattir yoldaydık bizim köy geri de kaldığı için işimiz uzun sürecekmiş . Şehir içine girdikten sonra birde şehrin diğer ucuna gitmek varmış.

 

Normalde arada bir ablam aklıma düşer onu düşünürdüm ama bugün tüm yol onu düşünmüştüm. Onun en son bana sarıldığı an da görüntüsünü görmüştüm güzeldi. Ama babamın yüzüme vurduğu gazete de yüzüne yaptığı makyaj ile çok ayrı bir güzelliğe sahip olmuştu ablam .

 

Babamın gazetelerden okuduğu kadarıyla ablam Ahmet Han Alacaz ile evlenince gerçekten köşeyi dönmüştü. İstanbul'un göbeğinde zengin insanların gittiği giyim mağazası ve restorant yönetir olmuştu. Sanırım ablam eğitim almıştı.

 

Davud bana bir kere şehirde televizyon haberinde ablamı yabancı dil konuşurken izlediğini de söylemişti.

Onun yanında o kadar sönük olacaktım ki .

 

Ablamın yanına gitmeyi düşünüyordum ama ona nasıl ulaşacağımı da bilmiyordum. Zengin bir semtte oturduğundan öyle her önüne gelen giremezmiş oraya . Zaten bir adres ile takip de edemezdim çünkü okumak yoktu İstanbulu da bilmezdim.

 

Davud bana benimle gelebileceğini söylemişti ama benimle gelip geri döndüğünde tüm köy onu beni götürdüğü için suçlayacaktı.

 

Ve ben ablamın aksine bu bencilliği yapmak istemiyordum.

 

Bu düşünce bir kere daha kalbimi burktu . Benden utanmış ve beni gerisinde bırakmıştı. Benim geleceğimi değil kendi izlemini düşünmüştü .

 

Kafamı cama yasladım ve git gide kalabalıklaşmaya başlayan yolları izledim . Şehre girdikçe merakım artmıştı.

 

Urfa böyle ise İstanbul gibi büyük bir şehir nasıldı?

 

 

"İstanbul için bir bilet alabilir miyiz?"

 

Davud'un yanında emanet gibi duruyordum.

 

Otogara varmıştık ama İstanbul o

İstanbul otobüsü üç saat sonra gelecekmiş birde bir saat burada beklemesi varmış. O sırada Davud bana burada durmak yerine biraz Urfa içini gezebiliceğimizi söylemişti. Bende kabul etmiştim .

 

İlk ve son defa urfa'yı görmüştüm bende.

 

Masa arkasında ki adam Davud'un elinden kimliğimi aldıktan sonra birkaç şey ile uğraşmış ve bir kağıdı Davud'a vermişti. Davud kafasını bana çevirip ileriyi işaret edince onunla beraber otobüslerin olduğu alana geçmiştik.

 

Çantam küçük olduğu için de böyle alt tarafa koymaya gerekte yokmuş otobüs içine koyabilirmişim .

 

"Gelememem gerektiğine emin misin Firuze."

 

Kafamı bugün bilmem kaç kere salladım.

 

"Evet Davud sonra başın belaya girecek."

 

Davud başını manzumca eğip bana baktı gözlerinde minnet gibi birkaç duygu aktı . Bana neden böyle bakıyordu sanki .

 

" Firuze sana neden böyle yaptılar ki?"

 

Omuz silktim , dudak büktüm elim eteğimi sıktı ama utançtan.

 

"Bilmem ."

 

"Ceyda , onu bulabileceksin umarım. Istanbul büyük o da sosyete oldu artık erişmesi daha zordur.

 

" O benim ablam Davud ne kadar zor olabilir ki beni görmesi."

 

Kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı .

 

"Ne kadar değişti bilmiyorsun ki Firuze. Haberlerden gazetelerden okuyorum hep öyle burnu havada olmuş ki ."

 

Davud'un sözleri bende hiç etki etmedi bana Ceyda ne olursa olsun ne kadar değişirse değişsin bana kıyamaz gibi geliyordu.

 

"Eminsin değil mi Firuze?"

 

Derin bir nefes aldım emin olmak zorundaydım diğer türlü ölürdüm.

 

"Eminim Davud başka şansım yok ki."

 

Davud da benim için endişeliydi tabi haklı olarak .

 

"Ama Firuze İstanbul büyük şehir orada ne yapacaksın?"

 

Derince gülümsedim ona . Bu yapacağımdan sonra pişman olur muyum bilmem ama şuan sadece onu mutlu etmek istiyordum .

 

Ellerimi aşağıda ki eline uzattım , elini tuttum. Başımı ona çevirdiğim de parlayan gözler ile bana bakıyordu.

 

"Halledeceğim Davud endişelenme benim için. Hem sen dedin en yakın zaman da yanıma geleceksin. Belki Ceydaya da ulaşabilirim."

 

Yüzünde ki gülümseme solmasa da dağıldı. Üzerime doğru eğildiğinde geri çekilmeyi düşündüm ama bunca yardım da bulunmuşken gözlerinde ki umudu söndürmek istemedim .

 

"Firuze sen benim için çok değerlisin."

 

Yüzüme yaklaşıp yanağımı öptü.

 

Allah'ım lütfen ileride beni buna pişman etme .

 

Geri çekildiğinde ilk defa onu geri çevirmememin mutluluğu vardı yüzünde .

 

"İSTANBUL YOLCUSU KALMASIN."

 

Gelen duyuru ile Davud'dan uzaklaştım. Otobüse doğru ilerledim ve sıranın akmasını bekledim . Otobüs sırası bana geldiğin de arkamı dönüp Davud'a baktım

.

 

Ona döndüğümü görünce zorla olduğu bir gulumseme ile bana el salladı. Onun aksine içten bir gülümseme ile ona karşılık el salladım.

 

Otobüsten içeri girince kapıda kapanmıştı . Otobüsün sıcak havası mayıştırırken uykumun olduğunu farkettim . Hareket eden otobüste yerimi bulup oturdum .

 

Hava kararmıştı artık yol akarken şehrin ışıkları ile düşüncelere dalmak ve uyumak arasında kaldım.

 

Şehrin ışıklarını izleyerek düşünmek vardı fakat ya dün geceyi yada Ceyda ablamı düşüneceğim için uyumak daha makul geldi .

 

Tek umduğum Ceydaya kolay ulaşıp eskisi gibi olmaktı.

 

Ve ilk defa özgürce mutlu olabilmekti .

 

Tabi ben İstanbul da mutluluğu Ceyda da değil de başkasında bulacağımı daha bilmiyordum .

 

İkinci bölüm sonu.

Loading...
0%