Arabanın için de geçen sessiz dakikalar saatler gibi gelmişti bana. Yanım da oturan Çınar sessiz bir şekilde yolu izliyor ara da elin de ki telefonla birileriyle mesajlaşıyordu. Her kimle mesajlaşıyorsa oldukça sinirli görünüyordu. Sergen ise giden sevgilisinin ardından ard arda yaktığı sigaraları tüttürüp, camdan yolu seyrediyordu. Gördüğüm kadar kız arkadaşını sevmiyordu. En azından sevgili gibi gelmişlerdi bana. Beraber yaşadıklarına göre. Onları birbirine mecbur bırakan neydi merak etmiştim. Ama burnumu sokmadan da duramayacağımı biliyordum.
Karşımda ise sıkı at kuyruğu yaptığı saçlarıyla duran yeşil gözlü ve gözlükleri olan bir kadın vardı. Bayan Bi... en azından o öyle seslenilmesini istiyordu. Caner de onun yanında yerini almış bakışlarını yere dikmiş vaziyette öylece bekliyordu. Sarsılan arabadan anladığım kadarıyla taşlı ve engebelli bir yola girmiştik, geçen on dakikanın ardından araba durduğunda sırayla hepimiz dışarı çıkmıştık. Büyük bir villanın içindeydik. Dışarda onlarca koruma ve duvarlar da gördüğüm kamera sistemi vardı. Kocaman bakımlı bir bahçesi, köşede masa ve sandalyeler vardı. Çınar önden ben onun arkasından ilerledim. Arkadan gelen Sergen'in homurtu sesleri yine bana söylendiği anlamına geliyordu. Hep duyduğum şeyler olduğu için onu takmadan yoluma baktım. Geçtiğimiz her yerde koruma dikiliydi ve o an içeriye girdiğimizde ağzım neredeyse yere çarpacaktı. Vay canına burası tam bir geniş bir arazi gibiydi. Eşyalar olmasına rağmen çok büyük ama sıkıcı bir havası vardı. Çınar birden durup omuzunun üstünden arakasına baktığında göz göze geldik.
''Siz burda bekleyin ben hemen geliyorum.'' deyip yan tarafta olan geniş merdivenlerden yukarı çıktı. Diğerleri de sanki bunu bekliyormuş gibi etrafa dağıldı. Yalnız başıma ne yapacağımı şaşırır vaziyette orta da kaldığım da etrafıma bakındım. Bir kaç takımlı elbise giyen adamdan başka kimse yoktu. Ağzımın içinden homurtular yükselip de bende biraz önce havalı patronumuzun çıktığı merdivenlerden çıkacakken, önce açılan bir kapının sesini sonra saniyeler için de kolumdan çekilip bir odaya alınmam bir oldu. Şaşkınlıktan çığlık bile atamazken ağzıma kapan gel buna zaten engel olmuştu. Karşımda kocaman U şeklinde bir masa ve masanın etrafında toplanan bir kaç adam. Hepsinin yüzlerinde keyifli sırıtışlar ve eğlenmeye yönelik ifadeler vardı. Beni tutan adam sandalye çekip oturttu ve daha ne olduğunu anlamadan beni iplerle bağladı. Evet kalın bir urgan ipiyle bağlamıştı beni! Resmen inek muamelesi görmüştüm. Kucağıma çantamı atıp o da boş sandalyelerden birine oturdu.
''Eee Alev görüşmeyeli nasılsın?'' Keyifli yüzler birdenbire kahkaha atmaya başladığın da yüzümü buruşturdum. Demek burada da ünlüydüm. Memniyetsiz yüzümü düzeltip onlar gibi sırıttım.
''Deli misiniz? Ayrıca iyiyim, sizler nasılsınız ihtiyarlar?'' Kesinlikle hepsi de birbirinden genç adamlardı. Madem eğlenmek istiyorlardı ben de onları eğlendirirdim. Kendime zırh olarak geçirdiğim kimliğimi açığa çıkarma vaktiydi. Aylar boyunca bunun üstünde çalışmış gerçekten nasıl deli olunur adlı çalışmamı yürürlüğe koymuştum. Onlar benimle dalga geçerken, bende onlarla geçecektim. Her şeyi kabullenerek.
''Biz dışında burda bir deli var ama bil bakalım kim?'' dedi diğer bir adam. Dalga geçtiği sesinden belli olan karizmatik adama dudak büktüm. Çünkü ne dersem beni kabullenmeyecek ve dikkate almayacakalardı.
''Ben!'' Gülerek söylediğim şeylere hepsi güldüğünde kafalarını evet olarak sallamışlardı. İşte başlıyorduk, sahne benimdi. İçim acıya acıya bu rolü üstlendim, biliyordum böyle olmasam canım daha çok yanardı. ''Beni neden böyle bağladınız?''
''Eğlenmek için.'' Dedi beni bağlayan adam. Kardeşim onlarla da tanışmış olmalıydı ama ses etmedim. Hepsiyle tanışıyormuş gibi davrandım. Böylesi daha kolaydı. Başımı salladım.
''Evet, Alev! Bizi eğlendirmek için söyleyeceğin cümleler var mı? Ne de olsa deliler eğlencelidir. Sana deli diyoruz diye bize darılmıyorsun değil mi?'' Sol tarafımdan gelen başka bir ses sahte üzüntünü dile getirdiğinde öylece ona bakmıştım. Dudaklarım alayla kıvrılsa da içimden bir şeyler kopuyordu. Onlara sanki beni ezemeyeceklermiş gibi baktım.
''Baksana Çakır abisi, üzüldü sanki.'' Beni bağlayan adamın ismi Çakır'dı demek ki. Eminim onun başının altından çıkmıştı bu eğlence işi. Hepsi tekrar güldüğünde, bir avuç şımarıktan başkası değillerdi benim gözümde. Koca koca adamların yaptığı işe de bakın. Eminim bu oda da ciddiyet hakkında çok şey konuşulmuştur. Fakat onlar beni ablukaya almış vaziyette bir kadınla dalga geçiyorlardı.
''Hadi bize hikaye anlat. Nasıl tekrardan çıktın ortaya?''
''Ha dur yoksa paran mı bitti?''
''Yeni av buldun mu?''
''Yine kardeşim yaptı zırvalıklarına girmeyeceksin değil mi?''
''Nasıl başarıyorsun böyle dahi olmayı! Deliliğin arkasına mı sığınıyorsun?''
Her biri bana başka başka cümleler kurarken ben sessiz kaldım. Benimle birlikte diğerleri de sessiz kalmış benden cevap beklemişlerdi. Dönen sandalyelerinde hafifçe kıpırdanıyorlardı.
''Aslında ben pek bir şey yapmadım. Yeniden burda olmamın tek nedeni Çınar. Bana bir teklifle geldi...'' Daha cümlemi tamamlamama izin vermeden herkes bir ağızdan sormuştu.
''Ne teklifi?!'' Sırıttım ve olabildiğince onları dalgaya aldım.
''Evlenme teklifi!'' Şaşkınlıkları yüzlerinden okunurken yine bir ağzıdan, ''Ne?!'' Diye bağırmışlardı. Kimseyle göz kontağı kurmuyor bakışlarımı kaçıyordum. Dalga öyle değil böyle olur der gibi tek kaşımı havaya kaldırdım. Birbirlerine bakan adamlar bana döndüklerinde, onlar konuşmadan önce Çınar'ın sesi oda da yankılanmıştı. Sanırım az önce açılan kapıdan o girmişti. Dudağımı ağzımın içinde yuvarladım. Umarım beni duymamıştır.
''Ne yapıyorsunuz lan siz?Kadını ne diye bağladınız?!'' Çınar boğazını acıtacak şekilde bağırdığında diğerleri de ayağa kalkmıştı. Çınar'ın varlığını tam arkamda hissettiğimde ben bile ürkmüştüm. Çakır isimli şahış beni düşünmeden konuştuğunda ona kötü kötü baktım.
''Alev de tam bize senin yaptığın evlenme teklifini anlatıyordu.'' Bu şahış ağzını açmasaydı eğer Çınar tam beni çözecekti. Sandalyenin arkasında bağlı duran ellerime değen belli belirsiz dokunuş bana bunu düşündürtmüştü. Üstüme eğilen Çınar öylece kalakalırken bakışlarının bana değdirdiğinin farkındaydım. Yana doğru bir bakış attığımda onun çatık kaşları ve sinirli ifadesiyle karşı karşıya kaldım. Yutkundum. Acaba böyle yersiz bir şaka yapmasa mıydım?
''Demek evlenme teklifi?'' Göz gözeyken tek kaşı havaya kalktı ve bana alayla baktı. Kafamı öne eğip başımı salladım. Evet böyle bir halt yedim der gibi. Doğrulup, o da diğerleri gibi boş sandalyelerden birine otururken, ayakta ki adamlar da onun oturmasıyla oturmuşlardı. Cebinden çıkardığı sigara paketinden bir tanesini çıkartıp dudaklarının arasına yerkeştirdi ve kibritle tutuşturdu. Kibrit?
''Ben yokmuşum gibi devam edin!'' Keskin sesi odadakileri rahatlatırken beni germişti. Çakır keyifle yine gülerken bana döndü.
''Şakaycı canım! Siz de hemen inandınız.''
''Bize pek şaka gibi gelmedi. Devam etmek ister misin?''
''Yok canım ben almayayım fazla şaka bünyeye zarar!'' Derken sesim mırıltılı çıkmıştı. Çınar sigara dumanının ardından bana bakmayı sürdürdüğünde ona gülümsedim. Dudağının arasına götürdüğü sigarasıyla bana öylece bakakaldığında, yerine iyice yerleşip tüm ilgisini üzerime verdi. Sigarası hala yerinde duruyordu. Ne içine çekmişti ne de söndürmüştü. Sadece bakıyordu.
''Deli olmak nasıl bir duygu?'' Bu adamlar neden deliliğime takılmışlardı anlamamıştım. Deliysem deliyim işte!
''Çetin!'' Çınar yine gür sesiyle adamı uyardığında, sinirlenmişe benziyordu.
Beni boş verip kendi aralarında bir kaç konu açarken bende arkamda olan ellerimin bağını çözmek üzereydim. Önceden yapmadığım şey değildi. Bileklerim acırken ofladım. Bakışlar bana döner gibi oldu ama göz ucuyla bakıp önlerine döndüler. Çınar hariç o hala bakıyordu. Neyim ben oryantel oynayan kukla mı?
''Alev seni dinliyoruz?'' Diyen tabi ki Çınar'dan başkası değildi. Gözlerin odağı yine ben olurken yutkundum.
''Ne konuşayım?'' Tereddütle söylediğim şey beni sanırım salak gibi göstermişti.
''Neden kendinden bahsetmiyorsun?'' Diyen Çetin'di.
Nerden başlayacağımı bilmiyordum. Ne desem de inanmayacakları yüzlerinden belliydi. Anlatacak başka bir şeyim olmadığı için mecbur dönüp duran şeyleri söylmeye başladım.
''Bakın inanmıyorsunuz ama ben gerçekten kardeşim tarafından kimliği çalınmış biriyim. İkizim şuan nerde ne yapıyor bilmiyorum. Bütün suçu üzerime yıkıp çekip gitti.'' Anlatmaya devam edecektim ama yüzlerinde ki ifade beni durdu. Pes edip, çözdüğüm ellerimi kucağımda ki çantaya koydum ve davette sigara paketini aldığım adamın sigarasını elime tutuşturdum. Dumanı sakince havaya üfleyip sandalyeme yaslandım. Kimseden çıt çıkmazken gözlerimi kapattım başımı geriye yaslayarak tavana çevirdim. Tavan da büyükçe bir pervane vardı. Çalışmıyordu. Beklenen bir kaç dakika sessizlik içinde geçmişti. Sigaramdan düşen ateşli kül bacağıma değdiğinde irkilerek onlara döndüm. Pür dikkat beni izliyorlardı.
''Kardeşimin mezarı boş.'' Diye mırıldandım kendi kendime.
''Neden boş olduğunu biliyorsun Alev.'' Diyen Çınar'dı. Evet biliyordum ama kabul etmek istemiyordum. Babam dışında ben, annem ve kardeşim aynı arabanın içindeyken bir kaza geçirmiştik. Yoldan geçen biri bizi bulduğunda yardım etmek için bize yanaşmış ve yakında olan beni arabanın içinden çıkarmış, arabanın ön tarafı alev almıştı çoktan bizi bulduğunda yabancı adam. Beni kenara çekip tekrar arabaya ilerleyecekken araba büyük bir gürültüyle patlamış ve geriye kalan sadece parçalanan bedenler kalmıştı. Anneme ait bir kol ve bir bacak bulunmuştu gerisi yoktu. Kardeşimin ise sadece parçalanmış mavi çiçekli elbisesi bulunmuştu etrafta uzuvlara ait hiç bir şey yoktu. O patlama da ve yangında yanmış olarak kayda geçmişti. Annemin mezarı sadece bir kol ve bacaktan ibaretti. Bizi bulan adam öyle ifade vermişti. Geriye bedenleri bile kalmamıştı. Boğazıma oturan yumru beni yaraladığında kendime hiç acımadan sigaramı çıplak bacağımda söndürdüm. Bazen keşke beni de çıkarmasaydı dediğim oluyordu. Babam bunun üzerine yaşadığım travmadan dolayı bu hale geldiğimi söylüyordu. Güya öldüklerine inanamamışım özellikle kardeşimin...
Yumruk yaptığım elimi açıp ayağa kalktım. ''Beni eve götür.'' Dedim Çınar'a. Masadan kalkan adamlar odayı boşalttığında Çınar yerinden dahi kalkmamıştı. Gözleri üstümde dolanıyordu. Tek kelime etmeden. Kahve gözlerine dalıp gitmişken odaya giren adım sesleri bakışlarımızı birbirinden koparttı. Beni görüyor gibi bakması umarım benim hayal ürünümdür.
''Neredesiniz siz?'' Diyen tabii ki Sergen'di. İfadesiz bakışları bana değip sonra hala koltuğunda oturan adama çevirmişti. Çınar cevap vermedi aynı ben gibi sessiz kaldı. Bayan Bi bana hafifçe tebessüm ettiğinde bende karşılık verdim. Caner ise her zaman ki gibiydi suratsızdı. Çınar sonunda ayağa kalkıp yanıma geldiğinde, onunla birlikte telefonuma gelen bildirim sesiyle tüm bakışlar üzerime çevrildi. Çantamdan çıkardığım telefona bakıp Çınar'a döndüm. Göz göze gelince tek kaşı havalandı. İşte şimdi tam anlamıyla başlıyorduk, Çünkü Metin bana bir yerin adresini atıp beni beklediğini yazmıştı. Bu kadar çabuk beni bulacağını tahmin etmemiştim.
..........
Aradan bir kaç gün geçmiş ve ben Metin'in verdiği adrese gelmiştim biraz erken gelmiştim. Erken dediğim bir kaç saat önce falan. Metin'le akşam üzeri buluşacaktık ama ben yine kafamın dikine gidip kendi bildiğimi yapmıştım ama pişman değildim. Giydiğim topuklu ayakkabımın sesi boş mekanda tak tak diye ses çıkartırken, emin yürüyüşüm beni havalı gösteriyordu. Haki yeşili, sırtı çapraz olan bir elbise tercih etmiştim. Ayak bileğimden on santim kadar üstteydi elbise. Üstümde beyaz kürklü kabanım ve gözlerimde siyah güneş gözlüklerim vardı. Çınar beni bilmem kaçıncı kez ararken telefonlarına bakmadım. Küfürler eşliğinde buraya kadar geleceğini bildiğimden o telefonu hiç açmadım. Çünkü ona evden çıktığımda haber vermiştim. Deliye dönmüştü ama umursamadım. Plana sadık kaldıktan sonra gerisi beni ilgilendirmezdi. Ha şimdi işleme koymuştum planı ha sonra ne fark edecekti ki. Sonuç hiç değişmeyecekti. İyi ki dün akşam bir araya gelip planlar yapmıştık yoksa bu kadar erkenden gelemeyecektim buraya. Koridorda belli aralıklarla dizilen adamlar şaşkınca bana bakıyor muhtemelen kendilerinin haberi yoktu. Koridor boyunca uzanan duvarlarda kapılar vardı ve hepsi açıktı yalnız bir kapı yarı aralıktı ve oradan da sesler geliyordu. Gürültülü olan sesler benim geldiğimden habersizlerdi.
İçerden bayağı yüksek sesler yükseliyordu sanki birileri tartışıyordu. İsmimi duyduğumda güldüm. Kapı da adam olmaması işime gelmişti.
''Bu nasıl olabilir? Aylarca kayıptı bu kadın, nasıl birdenbire ortaya çıkar aklım almıyor!'' Biraz daha bağırsaydı bir taraflarını yırtacağı muhtemeldi. Çıktıysam çıktım sizi ne!
''Ben de bilmiyorum ama bu hiç iyi olmadı.'' Başka bir adam lafa karıştığında içerde kaç kişinin olduğunu merak etmiştim. Aralık kapıdan bakmaya çalıştım ama sadece karşı koltukta oturan Metin hıyarını görüyordum. Dün ki kirli sakalını kesmiş, saçlarını geriye yatırmıştı. Yakışıklıydı pis herif!
''Geçen akşam ağızını yokladım ve geçirdiği kazadan bahsetti. Geçici hafıza kaybı yaşamış ama her şeyi tam hatırlamadığını da ima etti.'' Metin'in de sesini duyduğumda içeri girmek için hareketlendim ama biri buna engel olmuştu. Sanırım yakalandım.
''Ne yapıyorsunuz burada?'' Omuzumun üstünden geriye dönüp baktım ve elinde telefonla öylece kalan mavi gözlü adama baktım. Sırıttım. ''Kapı dinliyorum!'' Dedim göz kırparak, daha da şaşırırken içerden sesler gelmeye devam ediyordu.
''Gerçekten de nerden çıktı bu kadın?!'' Diyen başka bir adamdı. Yüzüme alaylı bir gülüş yerleştirip kapıyı ittim gürültüyle.
''Süpriz yumurtadan!'' Dedim bağırarak heyecanla. Bağırmamla irkilen adamlar şaşkınlıkla bana dönmüşlerdi. Metin'in yüzünden okunan şaşkınlık keyfimi yerime getirmişti. Aslın da gelmeden önce de epey keyifliydim ama olsun.
''Daha buluşmamıza vardı Alev!'' Kendine gelen Metin dişlerinin arasında konuştuğunda sinirlenmişe benziyordu. Onu boş verip bana tedirginlikle bakan adamlara döndüm. Dört kişilerdi toplam da. Yuvarlak bir masa da toplanmış ve hiç utanmadan dedikodumu yapıyorlardı. ''Biraz erken geleyim dedim. Ne yaptığını merak etmiştim. Görüyorum ki bensiz dedikodumu yapıyorsunuz. Kırıldım şimdi bak.'' Sahte üzüntüyle dudak bükerek söylediğim şeyler ortamı daha çok sessizleştirmişti. Metin mavi gözlerini üzerime dikti. Sinirle solurken, dudak büktüm. Arkam da olan toprak gözlü adamın adı Cengiz'di. Metin'in araştırma görevini üstlendiği adamı. Caner burda ki herkesi tanıtmıştı. Cengiz tam benim karşıma, Metin'in arkasına geçmişti. Gözlerini üzerime dikip, dik dik baktı.
''Yanıma gel!'' Metin emirlerini seslice söylediğinde kollarımı göğüsümde bağladım. Onu dinleyeceğimi de nerden çıkarmıştı. Yüz kasları seğiren Metin ellerini yumruk yapıp adımlarını üzerime üzerime attı. O bana gelirken ben de ona doğru gittim ama o durunca ben durmadım yoluma devam ederek yanından geçip giderek kalktığı siyah deri koltuğuna oturdum. Hakimiyet bende dermişim gibi bacak bacak üstüne attım ve gözlüklerimi saçlarımın üstüne sabitledim. Metin sırtı dönük öylece kalınca, bana dönmesini zevkle izledim. Kafasını arkaya attığında, göz göze geldik. Mavi gözleri alev alevdi. Yan tarafımda oturan adam parmak arasının içinde olan sigarasıyla kahverengi gözlerini üzerime sabitlemişti. Parmak arasından aldığım tütünü kendi dudaklarımın arasına yerleştirip, ona doğru uzandım. Sigaramın ucunu yakması için ona bir bakış attım. Ne istediğimi bilen adam hemen çakmağını cebimden çıkartıp ucunu ateşledi. Derin nefes alıp karşımda ki adama döndüm.
''Neden çağırdın beni?''
''Eğlenmek için!'' Bugünlerde herkes benimle eğlenmek istiyordu. Ama bilmiyorlardı ki ben onlarla bayağı bir eğlenecektim. Tek kaşım havalandı.
''Nasıl bir eğlence.''
Aklına her ne geldiyse sırıttı. ''Biz her zaman seninle muhteşem bir ikiliydik. Şimdi de öyle olacağız. Madem yine aramıza katıldın bizimle çalışmaya devam edeceksin!''
Kafam da toparladığım cümleler başımı ağrıtmıştı. Yine neyin peşinde olduğunu bilmediğim bu adam beni ölüme sürükleyecekmiş gibime geliyordu. Kabul etmekten başka çarem yoktu. Başımı salladım. Telefonum bir kez daha çaldığında bu sefer açmazsam Çınar kapıdan girecekmiş gibi hissettim. Sessiz içinde masa da konuşan fısıltıları duymazlıktan gelip telefonumu açtım. Kulağımın dibinde bağıran adamın sesini neyse ki sadece ben duyuyordum. ''Kendi kafana göre hareket etmenin hesabını sana soracağım! Beni yok saymak nedir, hepsini tek tek konuşacağız! Nasıl oraya girdiysen çıkmanı istiyorum!'' Eğlencemin içine eden Çınar'ın sesi oflamama neden oldu. ''Oflama bana. Hemen geliyorsun, kapının önünde seni bekiyorum.'' Sona doğru yankı bulan sesi sakinliğini koruyordu. Ya da benim gelmem için alttan almaya çalışıyordu emin değildim. Ayağa kalkıp hepsiyle göz göze geldim.''Gitmem gerek, planının detayını sonra konuşuruz!''
Adımlarım kapıdan çıkmak üzereyken hep durduruluyordum. Metin çatık kaşlarıyla baktığında bileğimde ki elini hızla ittim. Çünkü dokunmasını istemiyordum. Yaptığım her hareket onları neden şaşırtıyordu emin değildim ama farkındalardı bende ki değişimi. Kısa süre bakışmamızı ben böldüm. ''Nereye böyle?''
''Hesap mı vereceğim sana Metin!'' Koluma dokunmak isterken elini hava da yakaladım. ''Eline sahip çık sürekli bir temas halinde!''
''Sen benim ortağımsın, mecbursun hesap vermeye.'' Burnumun ucuna girip kızgınlıkla hesap sorabiliyorsa bu kardeşimin aptallığıydı ama benim değildi. Onu cevapsız bırakırken bu boğucu saraydan çıktım. Mekanın çaprazında duran arabanın tabutuna yaslanmış adamı gördüğümde, ilerledim. Öfkeli gözleri beni esir alıp içimi yaktığında korkmadım. Çiseleyen yağmur taneleri gömleğini ıslatıyordu. Üstünde onu ısıtacak montu yoktu. Kafasıyla arabaya geçmem için işaret verdi. Ardından o binip de gaza bastı. Sinirli oluşu arabayı hızlı kullanmasından belliydi. Yola çevirili bakışları benden tarafa dönmüyordu. Geçtiğimiz her sokağı geri de bıraktık ama durmamıştı. Kendimi olası yaralayıcı bir sona çoktan hazırlamıştım. Sonunda araba şehirden uzak bir yerde durmuştu. Etraf sakin ve sessizdi. Bir gölün kenarına gelmiştik. Çınar arabadan hışımla çıkıp benim çıkmamı beklemişti. Kaçışım olmadığını bildiğimden yavaşça indim arabadan. Sırtı bana dönük, göle bakıyordu. Ellerini ceplerine koyup başını göğe kaldırdı.
''Ne yaptığını zannediyorsun sen! Kafana göre çıkıp gitmek de nedir?! Hiç bir önlem almadan başına buyruk işler yapıyorsun!'' Bağırtısı etrafta yankılanmıştı. Ona bakamadım. Başım öne eğik ve sessizdim. Onu haklı bulmuyordum. Çünkü bana göre plan bozulmadıysa zamanın ne zaman olacağının önemi yoktu. Benim için saatin de önemi yoktu. Çünkü bu güne kadar bekledim de ne olmuştu? Koca bir hiç.
''Susma cevap ver bana Alev! Biz o kadar şeyi senin dikkatsizliğin yüzünden bozulacak diye yapmadık. Nasıl bir kadınsın! Gerçekten çekilmezsin.''
Cevap vermediğimi gördüğünde dibime kadar girip sıcak parmaklarını soğuktan kızarmış çeneme değdirdi. Kafamı yukarı kaldırıp da ona bakmamı sağladığında fısıltılı sesi yüzüme çarptı. ''Susma!''
''Planı bozacak hiç bir şey yapmadım. Tam tersine bize artı puan topladım. Metin benimle bir anlaşma yapmak istiyor. Nedir bilmiyorum eğer sen aramasaydın öğrenirdim.''
Zeytin karası gözlerime baktı. Açık kahve gözleri yüzümün her bir detayını ince ince izledi.
''Bir daha olmasın!'' Ürkütücü sesi kulaklarımı çınlatmıştı. Başımı geriye çevirip ondan uzaklaştım. Başımı iki yana salladım. ''Olmaz Çınar. Buna kendini alıştırsan iyi edersin. Ben böyle bir kadınım. Kafama estiğini yapan şımarık bir kadın hem de.''
Yüzünü ifadesiz tutarken bunu kabullenir gibi iç çekti. Büyüyen göz bebekleri bana bir hiçmişim gibi bakarken yutkundum. İşte bu yüzden kafama estiği gibi davranmak istiyordum. Bana değersiz gibi hissettiren bütün bu bakışları unutmak için. Çünkü her bekledikçe düşünen beynim beni eziyordu. Ne kadar erken atılsam o kadar çabuk bitecekti bu oyun. Biterse zaten çekip gidecektim.
''Planımı bozmadığın sürece canını hiçe sayabilirsin.'' Dedi son darbesini vurarak. Omuzlarım yenilgiyle aşağı düştü. Ben bu kadardım, fazlası değil. Canım onların planından önemli değildi. Neyin peşinde olduklarını da söylemiyorlardı. Anlatılmayacak kadar önemsizdim. Arabaya binmeden önce Çınar'a,
''Sen git, biraz hava almak istiyorum.'' Dedim. Onaylamadan arabasını sürdü. Yanımdan çekip giden arabanın rüzgarıydı geriye kalan ve bir de ben. Yanağımdan süzülen sıcak yaşlar soğumuş yüzümü sızlatıyordu.