6. Bölüm

5. Bölüm

Ayışığı__
ayisigi__

Çınar elinde tuttuğu kolyeyi havaya kaldırmış, öylece elinde hava da sallanan kolyeye bakakalmıştı. Sanki biraz Alev'in teni kokuyordu. Burnu yanılıyor olabilir miydi? Dalgın bakışları lotus çiçeğinin üstünde durmuş ve aklı düşüncelerle dolmuştu. Öyle ki aklı ikiye ayrılmış bir vaziyetteydi. Tam tanımıyordu o kadını. Kimdi o? Bakışları farklılaşmıştı, görüntüsü de cabasıydı. Eskiden tanıdığı kadını şimdi de tanımak istiyordu. Düşüneceleri başını ağrıttığında gözlerini kapatıp geriye yaslandı.

Sergen arkadaşının her hareketini izlemiş ama ses etmemişti. Ne düşündüğünü öğrenmek bile istemedi, umarım o kadına karşı merhamet beslemiyordu. Elinde tuttuğu sigarasını içerken o da kendi iç dünyasına dalmıştı. Sevdiği kadını düşündü. Evlenmesine rağmen unutabilmiş değildi onu. Geçenlerde karşılaştıkları bir restorantta oturup dostça yemek yemişlerdi. Her şeyi geride bırakmış olsa da içinde bitirememişti. Eğer Sena onunla evlenmeyi kabul etmemiş olsaydı hayatı daha farklı olabilirdi. Eşine kızgındı fakat elinden öfkelenmekten başka bir şey gelmiyordu. Onu affedemiyordu.

Ağlıyordu, ona kızıyordu ve onu küçümsemesine rağmen Sena ondan hiç vazgeçmiyordu. Sürekli onu itmesini görmesine rağmen etrafında tam tur dönüyordu. Bu kadar ilgi ve alakaya cevap verecek bir adam değildi. Sıkıntıyla nefes verip sigarasını söndürdü.
İki adam kendi düşüncelerine çekilmiş vaziyette hayatlarına yön veren kadınları düşünüyordu. Açık pencereden süzülen soğuk rüzgar masanın üstünde ki kağıtları havalandırıyordu. Önünde deli kadına ait bir çok bilgi ve fotoğraf vardı. Her fotoğraf karesinde başında ki peruk ya da boyalı saçlar göze çarpıyordu. Lensli çeşit çeşit göz merceği vardı. Yüzünde ki makyajı saymıyordu bile. Şimdikinden olgun duruyordu. Cürretkar elbisesi iddalı bakışları kafa karıştırıcıydı. Yeni Alev sade giyinen ve az makyaj yapan birisiydi. Telefonuna gelen bildirim sesiyle gölzerini yavaşça araladı Çınar. Ceketinin iç cebinden çıkardığı telefonuna baktığında gördüğü isimle kaşlarını çattı. Ekran kilidini açıp bildirimin üstüne tıkladı.

 

Alev'in hazırlanırken çektiği bir videoydu bu. Arkada çalan hareketli yabancı bir müzik eşliğinde saçını yapıyor ara da da şarkıya eşlik ederek kameraya dans gösterisi yapıyordu. Olduğu yerde sağa sola sallanan bedenini izledi bir süre Çınar. Su dalgası verdiği saçlarını savurup kameraya gülümsedi. Saçı biten kadın yüzüne makyaj yapmaya başlamıştı. Bitmeyen enerjisi ve neşesi Çınar'ı güldürmüştü. Deliydi bu kadın! Video bitmiş ardından arkasından bir bildirim daha gelmişti. Çınar gönderilen fotoğrafa tıkladığında yutkundu. Ayna karşısına geçip fotoğraf çekmişti. Üstünde sade ve dizlerinin üstüne gelen beyaz elbise giymişti. Beyaz tenine yakışan beyaz rengi başka bir renkle taçlandırmıştı. Boynuna doladığı su yeşili fuları ona ayrı hava katmıştı. Güzeldi. Yüzüne koydurduğu gülüşü çok içten ve haylazdı. Çınar cevap vermeden telefonunu geri cebine koyarak bir sigara yaktı.

''Demek Alev aramıza katılmak istiyor. Bu kadar basit bir anlaşma içinde sana önemli bir kolye verdi. Bu biraz düşündürücü Çınar.'' Dedi Sergen en sonunda aklında ki düşüncelerden kurtularak söze girmişti. Çınar ilk anlattığında sessiz kalmış ve düşüncelerle boğuşmuştu.

''Öyle Sergen ben de ilk duyduğumda şaşırmadım değil.'' Sakinlik içinde tüttürdüğü sigarasının dumanını izledi bir müddet. Sergen afallamış yüzüyle karşısında ki adama bakmıştı. Demek kulakları doğru duymuştu.

''Sen ne dedin?'' Çınar kaşlarını çattı.

''Kabul ettim.''

''Ne? Yok artık Çınar! Bu kadar da olmaz! Ben eminim ki Alev'in aklında başka planlar var. Aylar öncesini aklına getir. Bizi dumur etmeyeceği ne malum?'' Sergen böyle bir durumu kabul etmiyordu.

Alev'den dilleri yanmıştı. Şimdi başka yerleri yanmayacağı ne malumdu. Çatık kaşları ve öfkeli gözlerini arkadaşının üzerindeydi. Koltuğuna rahatça yaslanmış oturan adamın üzerinde dinginlik vardı.

''Sergen...'' Derken sesi uysaldı Çınar'ın. Bakışları uzaklara dalmış gözünün önüne gelen görüntüleri bir bir eliyordu. ''Çınar?'' Sergen onun konuşmasının devamını getirmesini istediği için ismini mırıldandı.

''Bir an... sadece bir an onun gerçek Alev olmadığını düşündüm. Acabalarla eve geldim sonra onu hatırladım. Karnının üstünde ki damgayı gördüm ve kesinlikle bu o aradığımız Alev.''

Sergen çorba olan aklıyla Çınar'a baktı. Bu bilinmezlik her ikisini de delirtiyordu.

'Ne damgası Çınar?''
Çınar oflayıp ellerini yüzüne sürtüp ayağa kalktı. Açık pencereye doğru adımlayıp elini camın pervazına yasladı. Gömleğinin üstten iki tanesini açıp nefes aldı.

''Onu iki sene önce tanıdığımda karnında, kasıklarına yakın bölge de bıçak izi damgası vardı. Biri onu sıcak bıçakla tenini yakmış. Aylar öncesinde de onu bulduğumda bir krizin eşiğindeydi ve kıyafetlerini yırtmıştı. İstemeden gördüm o damgayı, ona yardım ederken.''

Çınar gözlerini kapattığında, gözlerinin önünde canlanan anılara sürüklendi. Biri gerçekten de onu yaralamıştı. Eğer damgayı görmeseydi ona inanabilirdi. Boğazına tıkanan yumruyu gidermek için yutkundu.

''Ben sana dedim Çınar! Bu kadın yalan söylüyor!''

''Biliyorum o bana yalan söylüyor!''

''Ve sen de onu aramıza aldın!''

Çınar, Sergen'e hak verdi. Böyle bir kararı tek başına almamalıydı. Keşke onlara da söyleseydi. Ensesini ovalayıp koltuğuna geri oturdu. Alev'in açık dosyasının üzerinde olan kalemi eline alarak çevirmeye başladı.

''Sade bekleyecez Sergen. Bir hata yapmasının yolunu gözleyeceğiz. Bulduğumuz ilk fırsatta tepesine çökeceğimden emin olabilirsin.''

Çınar yemin eder gibi konuştuğunda içi yanıyordu. Çünkü etrafında ki insanlara zarar gelirse kendisinden dolayı başları yanacaktı. Şimdiden suçluluk duyuyordu.
******
Biraz öncesine nazaran gülüyor ve dans ediyordum. Video çekimim bittiğinde Çınar'a atmış ve cevap beklemiştim ama yazmamıştı hiç bir şey. Pek umursamadım ve montumu alarak evden çıktım. Bugüne kadar özenmemiştim hiç, sabah uyandığımda farklı duygular içinde olduğum için güzelce hazırlanmış ve makyaj yapmıştım. Sanırım güzel olmuştum. Çağırdığım taksi evin önünde beni bekliyordu. Dün araştırarak bulduğum evin adresini şoföre söyleyerek arkama yaslandım. Sena'nın yanına gidecektim,beni her ne kadar istemese de.

 

Bir saatin ardından site evine ulaştığımda güvenlikçi adama geldiğim kişiyi söyledim. Hemen telefon ederek onay almıştı. Şaşırmadım desem yalan olurdu demek ki Sena beni kabul etmişti. Yalnızdı biliyordum ve kardeşimin geçmişde yaptığı hatayı telaffuz etmek için buradaydım. Asansöre binerek kat sayısının tuşuna bastım. Ayna da kendime çeki düzen vererek son kez üstü başıma bakmış ve duran asansörden inmiştim. Kapı ağzında kolları birbirine bağlı şekilde duran kızgın kadını gördüğümde istifimi hiç bozmadım. Gülümsemeye devam ederek ona yaklaştım.

''Hayırlı sabahlar şekerim. Rahatsız etmiyorum umarım.''

''Neden geldin? Ayrıca seni çağırdığımı hatırlamıyorum ben.''

Bana geçit vermeyen kadına gülümseyerek baktım. Onu kolundan tutarak kenara çektim ve içeri girdim. Harbiden davetsiz misafirdim. Örtülen gürültülü kapı Sena'nın öfkeli sesiydi. Açıkcası bunu pek taktığım söylenemezdi. Kapısı açık olan bir kaç odaya girmiştim yanlış odalara denk gelmem dışında sorun yoktu. Sena sonunda kolumdan tutarak çaprazda kalan ama koridorun sonunda kalan odaya götürmüştü beni. Bu ne biçim koridordu yamuk yumuk tekrar tekrar aynı odaya giriyordum. L şeklinde koltuklardan birine oturup montumu çıkardım. Kahve gözleriyle eteş püsküren hatuna baktım.

''Evde canım sıkıldı dedim biraz Sena'ya uğrayayım, iyi düşünmüş müyüm?''

''Acayip iyi düşünmüşsün.'' Homurdanarak karşıma oturdu. Tek kişilik bir sandalye vardı orada. Tek dişi kalmış canavar gibi orada kalmıştı. Yüzüm düştü.

''Acıktım ben.'' Dedim geriye yaslanarak. Kendi evimmiş gibi rahattım. Aksiyonluklar karnımı acıktırıyordu. Sıkıntılı nefes veren kadına şirince baktım.

''Mutfağın yerini öğrendim sanırım. Git karnını doyur!'' Cebinden çıkardığı telefona bakarken mırıldanmıştı. Evet yanlışlıkla girdiğim odalaradan biri de mutfaktı.

''Hiç misafirperver değilsin.'' Alttan bakışlarını bana yöneltti.

'Evime davetsiz gelen misafir mi söylüyor bunu?'' Oturduğum yerden kalktım. Eğer Sena'yla konuyu uzatırsam sabaha kadar süreceğinden emindim. Kolundan tutarak oturduğu yerden kaldırdığımda söyleniyordu. ''Ne yapıyorsun sen?'' Şaşkınlıkla söylendiğinde cevap vermedim. Onu mutfağa sokarken sandalyelerden birine oturtturdum. Dolapları karıştırıp işimi kendim halletmeye başladım. Evin içi sessizdi. Sergen cadalozu olsaydı şimdiye kadar nefret şiirini gür sesiyle okurdu. Çayı üstüne koyarak Sena'ya döndüm.

''Ne istersin?''

''Çekip gitmeni.'' Gözlerimi devirdim. Anlaşılan yine bugün havasında değildi küçük hanımımız. Kendi bildiğimi yaparak buzdolabın kapağını açıp neler var diye baktım ve dolabın içinde olan bir çok tencereye baktım. Bu kadın tencereleri raf diye dolaba mı dizmişti? Evde ne kadar tencere varsa hepsi buzdolabın içindeydi.

''Sena tencereleri neden rafa dizmek yerine dolaba koymuşsun?'' Yüzü somurtkandı olan Sena ona seslenmemle daha da somurtmuştu. Yanlış bir şey mi söylemiştim?

''O tencereler boş değil hepsinin içinde yemek var. Sergen için her gün bir yemek yapıyorum ama yemiyor. Belki beğenmemiştir diye ya da sevmiyor diye diğer günler hep farklı yemekler pişirdim ama yine de yemedi. Benimde pek yediğim söylenemez. Bozulana kadar dolapta bekletiyorum acıkırsa yer diye. Yine de yemez. Kötü mü yapıyorum acaba? Tadına baksana Alev?'' Yutkunamadım. Üzüntüyle söylediği cümlelere bir sigara yakmak istedim. Sergen her geçen gün nefretimi kazanıyordu. Bir insanı kırmak ne kadar da kolaydı.

Kendi içindeki mahkemesinde suçlu olan kimdi acaba? Sena oturduğu sandalye de dizlerini kendine çekip kollarını bacaklarına doladı. Dalgındı. Gözlerim dolunca onun görmemesi için kafamı dolaba çevirdim. Demek her tencerenin acısı vardı. Elime küçük tencerelerden birini aldım ve dolabı kapattım. Tezgaha koyduğum tencerenin kapağını açtığımda kötü kokusu burnumu sızlatmıştı. Bozulmuştu. Diğerlerine baktığımda da hepsinin bozulduğunu görmüştüm. Anlaşılan Sergen, Sena'nın varlığını hak etmiyordu.

''Bozulmuş hepsi.'' Mırıldanarak söylediğim şeylere gözlü dolu dolu baktı. Kafasını sallarken bacaklarını serbest bıraktı. ''Dök gitsin Alev. Demek yaptığım yemekler lezzetli değilmiş, değil mi? Yoksa Sergen neden yemesin ki!'' Kendi kendine mırıldanarak mutfaktan çıktığında arkasından öylece bakmıştım.

Canı yanıyordu biliyordum ve bunu çok güzel manipüle ediyordu. Her acısına kulp buluyordu. Mutfaktan çıkmadan önce bozulan yemekleri çöpe dökmüş ve çayı demlemiştim.
Salona giderek montumun cebinden sigara paketimi çıkardım. Telefonumu da alarak mutfağa geri döndüm. Sandalyelerden birine oturduğumda sigaramı yaktım. Bugün Sena için yaktım. Serkan'a mesaj atarak abisinin numarasını istedim. Çınar'ın bana verdiği telefonda numarası kayıtlıydı ama bana davranışlarından dolayı silmiştim. Silmekle hata etmiştim. Serkan sorgulamadan mesaj olarak attığı numarayı kaydettim. Bozuk plak. Sena olsaydı eğer ona nasıl bir şarkı gönderirdi diye düşündüm.

Göndereceğim şarkı Sena'ya ithafen gönderiyordum ama sonradan atacağım mesajlar kendime has nefretimdi. Sigaramı iki dudağımın arasına yerleştirdim ve telefonda bir arayış içine girdim. Bulduğum şarkının linkini attım. Ayla Dikmen- Anlamazdın. Anlamazdı.

Ardından küfürler ederek mesaj gönderdim ona. Parmaklarım klavyeden ayrılamıyor her cümlede nefretimi kusuyordu. Nefretim büyüdükçe aklıma ve hayalime gelmeyen küfürler yaratıyordum. Sanırım öfke böyle bir şeydi. Sonunda aklıma başka bir şey gelmediğinde telefonumu masaya bıraktım. Sergen'i de engellemiştim. Sena'yı her üzdüğünde engeli kaldırıp ona sayıp sövecektim.
Kahvaltı masasını hazırladığımda Sena da mutfağa girmişti. Ekmeğin üstüne reçel sürüp tabağına bıraktım. Bakışlarını bana kaldırıp baktığının farkındaydım ama ona bakamadım. Yaptığım ekmeği yediğinde tebessüm etmiştim. ''Madem yanımda olmak istiyorsun ol o zaman Alev, seni kovacağım zamana kadar yanımda ol.'' Mırıltılı sesi ona dönmeme neden olmuştu. Sanki bir şeyleri kabullenmeye başlamıştı. Başımı salladım. Çünkü bende bunu istiyordum.

''Sana ihanet edebilirim tıpkı seninde bana yaptığın gibi. Seni satabilirim, seni yalnız bırakabilirim ve senin arkanda durmayabilirim. Keyfim nasıl isterse o şekilde davranırım. Eğer bunları kabul ediyorsan gitme kal, eğer istemem diyorsan peşimi bırak artık. Bunu demek istemezdim ama sanırım birinin yanımda olmasına ihtiyacım var. Peşimi bırakmayacağını bildiğim için bu konuşmaları yapıyorum. Ne diyorsun?''

Çayımı içerken onu dinliyordum. Haklıydı. Beni çekip vursa ağzımı açmazdım. Zamanında ne olmuştu bilmiyordum, onu toparlamam için yanında olmam lazımdı. Başımı eğerek onu kabul ettiğimi söyledim. Kahvaltısını yaparken ruhsuzdu. Bir robot gibi yemek yiyiyor ve konuşuyordu. ''Ve Alev!'' Sert sesiyle cümlesinin devamı olduğunu vurguladı. ''Bana ihanetinin bedelini ödeyeceksin. Bugün, yarın, ertesi gün ya da günlerden bir gün ama bu mutlaka olacak. Bil diye söylüyorum.''

 

Ne yaparlarsa yapsınlar canımın yanacağını sanmıyordum. Kahvaltımı yaparken cevap vermedim. Canı yanan, can yakardı. Kendi durumumu bir kenara bıraktım ve Sena'ya yoğunlaştım. Kardeşimin bu bedelini de öderdim, tıpkı diğerleri gibi. ''Sena sana söz veremem ama sen de bil ki sana asla ikinci bir ihanetle gelmeyeceğim.'' Söz veremiyordum. Kardeşimin ne yapacağı hiç belli olmazdı. Belki gerçekleri ortaya çıkarmadan beni ortadan kaldırabilirdi. Sena benimle ilgilenmeyerek öylece durmaya devam etti. Sessizlik oldu aramızda bir süre. Ben sigaramı yakıp içerken Sena masayı topluyordu. Sessizliğin içinde dalıp giderken gelen müzik sesiyle irkildim. Sena şarkı açmıştı. Üstelik bu şarkı biraz önce

 

Sergen'e gönderdiğim şarkıydı. Tesadüfün böylesi. Dudaklarım yana kıvrılırken şarkıya Sena'yla birlikte mırıltılı olacak şekilde eşlik etmiştim.
Çalan kapı huzursuz ortamı böldüğünde ayağa kalktım. Kapıyı açtığımda karşımda Serkan'ı görmek şaşırmama neden olmuştu. O da aynı şaşkınlık içinde bana bakmıştı. ''Sen buraya nasıl ayak attın?'' Gözlerimi devirdim. Geçmesi için kenara çekildim. Üzerinden atamadığı şaşkınlığıyla içeri girerken ben de onu takip etmiştim.

''First Lady! Bu kadının burada ne işi var?'' Eğer şakayla söylemediğini anlamasaydım kırılabilirdim ona. Serkan kalmıştı bir beni kırmayan, umarım o zaman hiç gelmezdi.

''Kovuyorum bacadan giriyor!'' Sena huysuz huysuz konuşup sinirimi bozuyordu. Ben onlar için uğraşıyordum ama gören yoktu!

''Ne ara bu kadın olduk Serkan?''

''Beni depoda sattığında!'' Konuyu kapatmamış mıydık?

''Ama Sena da sattı! Ona neden kızmıyorsun?'' Dudak bükerek konuştuğumda gülmüştü. Çocuksu tavrım Sena'nın gözlerini devirmesine neden olmuştu.

''Çünkü o benim yengem!''
Serkan'a öylece bakakalmıştım. Serkan keşke saniyesinde değil de dakikasında araya girseydin. Bir sendin beni kırmayan. Demek her insan kırardı. Canımı yakan kırgınlığım mıydı? Serkan'a karşı oluşan ilk kırgınlığımdı. Böyle konuştuğuna göre ben kendimi çok kaptırmıştım bu arkadaşlığa. Onun için hiç bir şey ifade etmediğimi yeni anlıyordum. Ne bekliyordum ki, sende benim arkaşımsın demesini mi? Evet öyle bekliyordum. Daha tanışalı kaç gün oldu ki beni kabul etsin. Çınar bile altı aydan sonra kabul etmişken Serkan'ı yargılamam gerekiyordu.

Sena sanki ortamı dağıtmak için Serkan'ın koluna girip mutfağa çekti. ''Kahvaltı yaptın mı?'' Diye ona sorarken ben ayakta dikilmiş arkalarından bakıyordum. Serkan beni kırdığını bile fark etmedi. Görmemezlikten gelerek içime attım. Mutfağa girdiğimde ayakta köşede durdum ve ikisinin diyalogunu izledim. Serkan heyecanla yeni flörtünden bahsederken Sena onu gülümseyerek dinliyordu.

Serkan, yengesine neşe getirmişti. İkisi kendi aralarında şakalaşmaya başladılar. Ve yine ikisi beni unutmuştu. Zaman akıp gitmiş ama ben yerimden kıpırdamamıştım. Sena gülerek kafasını çevirdiğinde ayakta dikilen benle göz göze geldi. Hep böyle bir arkadaş ortamına sahip olmak istemiştim ve istediğimle de kalmıştım. Çok istediğim şeyler vardı. Sena öksürüp boğazını temizledi. Onun böyle yapması Serkan'ın da bana dönmesine neden olmuştu. Gülen dudakları solup bana mahçup olmuşcasına baktı.

''Alev kusura bakma.'' Gülümsedim. Sıkıntı yok gibisinden, sıkıntı vardı hem de çok büyüktü bu sıkıntı.

''Gelsene.'' Dedi
Kalktığım sandalyeye oturdum ve biraz öncesini sildim hafızamdan. Sanki hiç yaşanmamış ve kırılmamış gibi gülümsemeye başladım her zaman ki gibi. İkili de oturdu.

''Siz burada kahvaltı yapın anca! Kocalarınız elden gidiyor!'' Geliş nedeni belli olmuştu. Kocalarınız? Serkan da ne dediğinin farkına varmış gibi güldü.

''Pardon dilim şey oldu.'' Dedi hala gülmeye devam ederken.

''Kocam niye elden gidecekmiş!'' Bu kızın kocasına düşkün olması beni sinir ediyordu. Adam bunu takmıyordu, takmayı bırak elinden gelse kapı dışarı edeceğini biliyordum. Sena kocam da kocam diye tutuşmuştu.

''Biraz önce yanlarından geldim. Bir iş toplantısı yapacaklarmış ama içinde Abime sarkan kadın da var. İsmini unuttum bak şimdi. Değişik bir ismi vardı. Büşra da var hem.'' Dedi.
Serkan'ı baygın gözlerle izledim. İlgilenmedim. Sena duyduklarıyla gözlerini büyütmüş ve öfkeli bakışlarını bana dikmişti. Ne? Bana niye öfkeyle bakıyordu anlamadım. ''Sen de geleceksin?!'' Dedi birden bağırarak. İrkildim.

''Benim işim yok ki! Siz ne yapıyorsanız yapın!'' Omuzumu silktim banane der gibi. Sandalyemin bacağından tutup tüm kuvvetiyle birlikte çekti. Şaşkınlıkla ona baktım. Hey maşallah! O ne kuvvet öyle.

''Geleceksin! Seni satana kadar arkadaşım değil misin?'' Başımı salladım. Sena gözbebeklerini öyle bir büyütmüştü ki korkmadım desem yalan olurdu. Otomatikmen onu onaylarken bulmuştum kendimi. Serkan bunu planlı yapmış gibiydi. Buraya da yengesine ispiyonlamak için gelmişti. Anladığım buydu. Tabii bende olunca peşlerin de sürüklemişlerdi. Hepimiz aynı anda ayağa kalktık. Başlayalım.


Geldiğimiz lüks restorantın etrafını inceliyorduk. Sena duvar kenarından başını çıkartıp etrafına bakındı. Normal miydik yoksa anormal mıydık emin olamıyordum. Sena,

''Etraf temiz!'' Dediğinde kafasının üstünden bende ortalığa bakındım. Etraf kalabalıktı! Sena hangi akla temiz demişti bunu anlamamıştım işte. Üstelik Caner kapının önünde sigara içiyordu. Sena bunu göremeyecek kadar kör olmuş olamazdı. Gerçi kocası işin içindeyken bu olasılık yüzde yüzdü.

''Neresi temiz Sena! Caner'i görmüyor musun?'' Sena fallayarak tekrar işaret ettiğim yere baktı. Şaşırdığını biliyordum.

''Caner mi?'' Diyen Serkan, kafamın üstünden o noktaya baktı. Caner kapı önündeyken nasıl içeri girecektik ki! Bir arkadaşa bakıp çıkacağız deseydik inanır mıydı? Ya da buraya yemek yemeğe geldik desek. Neredeyse akşam olmak üzereydi. Sena'nın evinde çok oyalanmıştık çıkmadan önce.

''Nasıl gireceğiz içeri. Buraya öyle tesadüfen gelemeyecek kadar gözden uzak ve ırak bir yer!'' Sena'ya hak verdim. Mekan fazla lüks ve randevu sisteminde çalışan bir yerdi.

''Siz merak etmeyin! O iş bende, hazırlıklı geldim.'' Kafalarımızı geri çektik. Serkan arabasına doğru ilerlerken onu takip ediyorduk. Bagajı açıp içinden bir torba çıkardı. Torbayı elinde sallarken kaşlarımı çattım. İçini karıştırıp eline aldığı eşarbı gösterdi.

''Babannemin nadide parçalarından birisi! Sırf sizin için çaldım ondan.''

''Kılık mı değiştireceğiz!'' Sena dünden buna razıymış gibi heyacanla konuştuğunda gözlerimi devirdim. Serkan'ın gözlerinde de aynı heyecan vardı. Macera yaşamadıkları gözlerinden belli oluyordu. Serkan eşarbı başına bağlayıp siyah güneş gözlüğü taktı. Hava kararacaktı neredeyse ve biz güneş gözlüğü takacaktık. Sena da torbadan aynı şekilde farklı ama değişik desenleri olan eşarbı başına bağladı. Gözlükleri de taktığında bir farklıydı. Önden saçları gözüken ikiliye baktım. Bana bakıyorlardı. Bunu yaptığıma inanamıyordum. Çantamı koluna asıp yerini sıkılaştırdım. Çanta önemliydi, ya kapkaçıya giderse. Serkan'ın uzattığı eşarbı başıma geçirip iki ucundan tutarak çenemin altından bağladım.

Gözlüklerimi de takarken, kendimi yaşlı nineler gibi hissediyordum. Altımız şehirli, üstümüz köylüydü.

Kendimizi girişte bulduğumuzda Caner hala dışardaydı. Sigarasını içmiş telefonuyla ilgileniyordu. Ses yapmadan onun yanından geçmiştik. Girişte resepsiyon da olan adamın bakışları bizi bulduğunda tuhaf tuhaf baktı. Özellikle Serkan'a.

''Serkan hadi bizi anlarım. Senin de gözlüklerini anlarım ama başında ki eşarbı çözmüş değilim. Adam sana tuhaf bakıyor, haklı!'' Fısıltıyla mırıldandığım cümlelerle sırıttı. ''Ona da cevabım var!''
Nasıl bir cevabı vardı bilmiyordum. Sena da sanki bu detayı yeni görmüş gibi onu süzmüştü.

Eşarbımın uçlarından tutup çenemin altından sıkılaştırarak bir düğüm daha attım. Uzun saçlarımı aşağıdan bağlamak durumunda kalmıştım. ''Hadi içeri girelim!'' Sena sabırsızca yerinde kıpırdandı. Tek tük masalar boştu yukarıdan gördüğüm kadarıyla. Biz nasıl boş masa bulacaktık işte orası muammaydı.

''Acaba boş masa var mı?'' Kibarlıkla konuştuğumda adamın gözleri benim üstüme düştü. Şirince gülümsüyordum. Sena aşağıya bakmaktan konuşmayı unutmuş gibiydi. Serkan ise üstü başında bir şey varmış gibi eşarbını düzeltiyordu.

''Bugün şanslısınız ki biraz önce bir randevu iptal oldu. Arkadaş size yardımcı olur.'' Dedi adam. Yine tuhaf bakışlarını Serkan'a dikti.

''Ne bakıyorsun öyle bön bön!'' Serkan sonunda dayanamayarak adama çattı. Adam ağzının içinde bir şeyler mırıldandı ve bakışlarını çekti. Yanımıza bize yardımcı olmak için gelen kadın da Serkan'a şaşkınca bakınca ofladım.

''GUCCI mankenleriyiz biz! Çekimden geliyoruz! Cahiller daha GUCCI mankenleri görmemişler. Modadan anlamayan parazitler!'' Başımı iki yana salladım. Savunması bu muydu yani? Artık dayanamadım ve onları arkamda bırakarak aşağıya inen merdivenlere yöneldim. Sakindim. Çünkü kimse bizi tanımıyordu. Salona giriş yapınca bir kaç kişinin gözleri bizi bulmuştu. Görevli kadın masamızı gösterip gitti. Sandalyeye oturur oturmaz bakışlarımı etrafta gezdirdim. Sena kolumu dürtünce bakışlarıyla karşıyı işaret etti.

Çınar, Sergen ve Bayan Bi yan yana oturmuş karşılarında ise üç kadın ve iki adam vardı. Siyah saçlı olan kadın Sergen'e gülüp kadehini yukarı kaldırdı. Bakışlarımı kaçırdım. Sena üzülmüş olmalıydı. Onu anlamayamıyordum bir adam için bu kadar şeye değer miydi? Çantamı karıştırıyor gibi yapıp alttan alttan karşıya bakıyordum. Masa da her ne konu konuşuluyorsa bayağı eğlenceliydi galiba, herkes güldüğüne göre. Oturduğumuzdan beri bize olan bakışlarını görüyor ama tepki veremiyordum. En çok bakışlar Serkan'aydı. Yanımıza gelen garson siparişlerimizi not etti. Ne güzel, iş başındayken bizde yemek yiyebilecektik.

''Serkan rica ediyorum o kafanda ki eşarbı çıkarır mısın? Fazla dikkat çekiyoruz.'' Serkan homurdanarak eşarbını çıkartıp masaya fırlattı. Bu sahne bana peruğunu çıkartıp masaya fırlatan adamı anımsatmıştı. Siparişlerimiz gelirken bir yandan yiyiyor diğer yandan televizyon izler gibi karşıyı izliyorduk. Sena pek yemiyor daha çok kocasıyla konuşan kadını yemekle meşguldu gözleri.

''Alev bunlar neden böyle mıy mıy hareket ediyorlar?'' Serkan masanın üzerinden eğilerek kaş göz yaparak durumlarını soruyordu. ''Serkan ne bileyim ben, neden gidip kendilerine sormuyorsun?''

''Alev sen neden bu kadar sakinsin?'' Konuşmaya dahil olan Sena sonunda yaşam belirtisi göstermişti. Bunlar ne kadar saçma sorulardı böyle.

''Sena farkınsa mısın bilmiyorum ama orada benim kocam yok. Senin için buradayız ama değmez yani.'' Sena derin bir nefes alıp geriye yaslandı. ''Sevmek nasıl bir şey bilmiyorsun, çok belli ediyorsun.'' Tamam haklı olabilirdi ama pek inandığım söylenemezdi. Öz kardeşim beni sevmemiş kullanmış elin adamımı beni sevip koruyup kollayacak. Yok daha neler! Üstelik ben kendim bir adamı sevsem, yüzüme bakmayan biri için önüme serilen hayatı yok sayamazdım. Ömür bir adamın peşinden koşmak için çok kısaydı. Şahsen ben olsam çeker giderdim.

''Ben olsam arkama dönüp bakmazdım bile. Ne hali varsa görsündü görgüsüz!''

''Hey kocam hakkında doğru konuş!'' Hala kocam diyor!

''Hanımlar sakin olun lütfen bak dikkat çekeceğiz şimdi!'' Sanki bu nine kılıklarla dikkat çekmiyorduk. Sena ve ben birbirimize sırtımızı döndük. Daha ben onun için ne yapabilirdim. Gözünü açmak istemiyordu.

''Şu kadını görüyor musun?'' Serkan kolumu dürtüp kırmızı elbiseli kadını gösterdi. Saçlarına verdiği su dalgası ve yüzüne yaptığı hafif makyajla güzel görünüyordu. Çok güzel bir kadındı. Çınar'ın dibine girmiş ona bir şeyler anlatıyordu. Çınar elinde ki bardağa dalgınlıkla bakıyor arada kafasını sallıyordu. Öylesine ayıp olmasın diye bilinçle yaptığı hareketti. Üstünde lacivert takım ve cebinde bordo renk mendili vardı. Yakışıklıydı. Eğer onunla farklı yerlerde tanışmış olsaydık zaman geçirmek isterdim. Altı aydır tayfasını uzaktan izliyorum ve kadınlara karşı kibardı. Bir bana gelince canavar kesiliyordu. Belki kardeşiminde tırnağı bu adama takılmıştı. Düşüncelerimi bölen Serkan'ın konuşmasıydı.

''O kadının ismi Büşra. Çınar'ın eski nişanlısı.'' Yediğim yemek boğazıma takılınca kafamı çevirip öksürmeye başladım. Eşarbı çözüp masaya bırakırken Serkan aceleyle su doldurup içirdi bana. Öksürüklerim devam ederken sırtıma hızla vuran adamdan kaçmaya çalışıyordum. Utançla kafamı öne eğdim birileri bizi izliyordu. Nihayet kendime geldiğimde öfkeli bakışlarımı Serkan'a diktim. Telaşla gözlerini kaçırdı. İnsan önceden uyarırdı yahu! Pat diye söylenmez ki. Şaşkınlığım hala sürerken suyumdan yudum yudum içtim. Çınar neden evlenmemişti o kadınla. Üstelik Sena'nın arkadaşıydı.

Eğer kardeşim ve Büşra birbirini tanımıyorsa, kardeşim nasıl onu alt etti. Beynim de o kadar cevapsız sorular vardı ki oflamadan duramadım.

''Sena, neden evlenmediler?'' Kısık sesimle sorduğumda dudakları kıvrıldı. İçeciğini dudaklarına götürüp oyalandı biraz. Merakla cevabını beklerken kafasını eğdi ve kulağıma keyifle mırıldandı.

''Sanane.'' Gözlerimi devirdim. Ne bekliyordum ki her şeyi anlatıp dedikodu yapmamızı mı? Göz ucuyla masaya baktım. Çınar arada bakışları masamıza kayar gibi olduğunda yakalanmamak için kafamı çeviriyordum. Büşra elini kaldırıp Çınar'ın koluna dokununca gözlerimi büyüttüm. Cilveyle gülüp kulağına yaklaştı. Ay kalbim dayanmayacaktı.

''Böyle boş boş oturmaya mı geldik? Nerde aksiyon, nerde kavga, nerde saç baş dalaşma? Kaos için getirdim ben sizi! Hayatım şuan çok durgun ve kendimi toparlamam için macera şart.'' Serkan'a gözlerimizi devirdik ve evet haklıydı boş boş izlemeye gelmedik. Eğer Sena atağa geçecekse hemen geçmeliydi yoksa fark edilirdik.

''Ne sıfatla Serkan? Yüzüme bile bakmıyor ki şimdi hesap mı verecek bana?'' Cesaretle gelen kadın gitmiş yerine kedi görünümlü biri gelmişti. İnanamıyordum. Madem yapamayacaksa neden burdayız ki! Fenalık geçirecektim.

''Yenge sen o kadından daha güzel ve alımlısın! Abim kör şuan seni görmüyorsa onun cahilliğine ver. Ben hep senin yanındayım en başından olduğu gibi. Eğer abimi süründüreceksen de varım. Gel sana şu herifi sürtelim diyorum yok diyorsun. Erkek milletinin elindekiler gidene kadar kıymet bilmiyorlar. Sor ona, hesap versin. Karısı değil misin? En çok senin hakkın hesap sormak.'' Serkan ciddili konuşma yaptığında onu ilk kez böyle görüyordum. Gözlerimde ki ışıltılarla ona baktım. Çok haklıydı. Eğer kocasını kazanmak istiyorsa savaşmalıydı. Sonuna kadar.

Ellerini birleştirip birbirlerine minnetle baktılar. ''Efendim başka bir isteğiniz var mı?'' Masayı toplayan garson bizi bölmüştü. Bir dur garson şurada duygusal anlar yaşıyoruz. Diziye reklam arası gibi girmişti. Ben başımı iki yana sallarken uzaklaştı. Onlar zaten çevresindekilerden haberleri yoktu. Sena'nın gözleri dolu doluydu. Bende istemeden elimi Sena'nın elinin üzerine koydum. Bakışlar bana dönerken tebessüm ettim. Gülümsediler bana ilk defa içtenlikle. Elimi isteksizce çektim.

''Kadınların kalkacağı yok.'' Dedim dikkatleri üzerime çekerken. Gözlerimi tekrar masaya çevirip ne diyeceğimi merakla dinleyen ikileye çevirdim. ''Ben şimdi eşarbı takıp masalarının yanından geçiyormuş gibi yapıp elimde olan kadehi kadının üzerine dökeceğim mecburen kalkıp lavaboya gidecek sende artık dövüyor musun sövüyor musun ne yapıyorsan yap anlaştık mı? Serkan sende tuvalet önünde nöbet tut kimseyi içeri alma. Siz hemen lavaboya girin. Klasik ama başarılı olacak bir plan.'' Başlarını salladılar.

Bir yandan konuşurken diğer yandan saçlarımı topuz yapıp eşarbımı taktım. Gözlüklerim zaten takılıydı. Çantamı elime alıp kalktım.

''Alev teşekkür ederim.'' Sena fısıltıyla konuşsa bile ona başımı salladım. Önemi yok der gibi. Boşalan bardağa içecekten doldurduğumda nefes verdim. Ağır ve yavaş adımlarla masaların etrafında dolanıp kadının tarafına geçtim. İyi ki Masanın ucunda oturuyordu. Yanından geçerken sarhoşmuşum gibi taklit yaptım. Önce bir yalpalanarak masaya tutundum. Sonrasından sanki gitmek için hareket edeceğim vakit öne doğru sendeleyerek karşımda oturan yüzünde gülümseme olan kadının üzerine bardağı boşattım. Kadın çığlıklar atarak ayağa kalktığında, hepsi birden ayaklanmıştı. Kıkırdadım. İngilizce özür dileyip uzaklaştım oradan. Arkamdan bağırıp duran kadına bakmadım. Masalardan bir kaçı gürültüye neden olan masaya bakarken ben çoktan lavabo kısmına girmiştim bile. Tuvaletin önüne de dinlenme koltukları koymuşlardı. Saçlarımı açıp eşarbı çantama koydum gözlükleri de koyarken saçlarımı düzelttim.

Arkamı dönüp o kısma bakarken kadın kıpkırmızı bir yüzle bu tarafa doğru yürüyordu. Büşra arka da kalıp Çınar'a bir şeyler söyledi. Gözleri bu tarafa gelen kadındaydı. Yanımdan hızla geçen kadın o kadar öfkeliydi ki beni görmemişti. Neyse ki lavabo biraz arka tarafta kalıyordu yoksa Büşra buraya gelirse Serkan'ı görebilirdi. Etrafıma bakındım ve yan tarafta duran 'kaygan zemin' tabelasıyla sırıttım. Büşra içindi. Sena için ondan da alacaktım küçük tatlı bir intikam. Yürüme yoluna koyduğum yazıyla etrafında dolanacaktı ve pat düşecek. Aslında bu kadar kötü değildim mecbur bırakıyorlardı beni.
Tahmin ettiğim gibi Büşra lavaboya doğru geliyordu. Yönümü ona çevirerek etrafa bakar gibi gözlerimi bayıyordum. Duraksadığını göz ucuyla gördüm. Adımlarının yönünü değiştirip yürüdüğünde nefesimi tuttum. Ayağı kayıp düştüğünde çığlık attı. Paniklemiş gibi ayağa kalkarken ona doğru yürüdüm dikkat ederek.

''İyi misiniz?'' Dedim yalancı endişeyle. Yüzünü buruşturan kadın görmeden sırıttım.

''Yanlış yere koymuşlar salaklar!'' Derken yazıya kötü kötü bakıyordu. Yardım için el uzattığımda, itti beni. Yardım edende kabahat! Büşra ayağa kalktı kalkmasına ama daha tam doğrulamadan tekrar düşüşe geçerken biri onu belinden tuttu. Çınar öfkeyle bakıyordu. Şey, bana! Kestik!
Büşra kollarını ona doladığında alttan baktım onlara. Vay be! Eskiler yan yana.

''Çınar tutmasaydın yine düşüyordum.'' Dedi sesi ağlamaklı çıkarken ona sırnaştı. Bakışlarımı kaçırdım. Büşra her dakikayı fırsata çeviriyordu. Çınar hala bakıyordu bunu ısınan öfkesi benim tenimi de yakıyordu. Sonunda Büşra'yı doğrulttuğunda ona döndü.

''Büşra sen içeri geç geliyorum.'' İtiraz istemeyen ses tonuyla konuştuğunda Büşra bana bakıp gitti. Giderken belini tutuyordu. Çınar koca iki adımla yanıma gelirken sinirliydi. Neden acaba? Ben de ona bir kaç adım atayım derken ayağım kaydı. Yok artık kendi tuzağıma kendim de düşmüştüm. Kalçam yerle buluşmadan Çınar beni de belimden tutmuştu. Kahraman adam her yere şarttı.
İnce belimi kendine çekti. Öfkesi iki kat artmıştı. Gözlerimin derinlerine bakarken mırıldandı. Tırstım bu defa. ''Her taşın altından sen çıkıyorsun.'' Sevimlice gülümsedim. Ellerimi omuzlarına koydum. Toz varmışda onu çırpıyormuş gibi yaptım. ''Taş gibi olduğum için olabilir mi acaba?'' Dedim gülümseyerek. Kesinlikle ortamı yumuşatmaya çalışıyordum yoksa aldığım elektirikten dolayı değildi.

''Bu defa kaçamazsın. Dosyan kabarıyor Alev!'' Dişlerinin arasından mırıldandı. Başımı salladım. Mentol kokusu içimi yakarken yutkundum. ''Sinirlisin.'' Dedim ellerimi kollarına koyarken.

''Sadece sinirli mi?'' Yutkundum daha fazlasıydı biliyordum. Saçlarım havada asılı kaldığından emindim. Başıma ağırlık yapıyorlardı. Çınar dengede tuttu beni. ''Dışarı arabanın yanında bekle beni geliyorum.'' Başımı salladım. Saçlarımı kulağımın arkasına attım. Boğa öfkesi vardı Çınar da biliyorum ben. ''Bana fazla kızma diye küçük bir rüşvet ödeyeyim mi?'' Gitmek için hazırlanan adamı durdurdum. Büşra bize bakıyordu. Can yakanın canı yanardı. Tek kaşı havaya kalkarken yanına iliştim ve yanağını öptüm. Şaşkınlıkla bana baktı. Gülümsedim. Arkamı ona döner dönmez hızlı bir adım attım. Şaşkınken gitmeliydim hemen. Yine ayağım kayarken küçük bir çığlık attım. Al işte adam uyanmadan gideyim diyorum bir şekilde yine ona takılıyordum.

 

''Dikkat et!'' Bu sefer sesini biraz yükseltmişti. Neyse ki düşmeden dengemi korudum. Arkama baktığımda ellerini öne uzatmıştı olası bir tehlikeye karşı. Yine ve yeniden öfkeliydi. Bir şey yok! Bir şey yok diye gülümsedim. Dışarı çıkmadan önce kaygan zemin yazısını eski yerine koydum. İşim bitmişti onunla. Çınar ben gidene kadar bakışlarını üzerimde tuttu.

Çiseleyen yağmurun altında Caner ve Bayan Bi'nin yanına iliştim. Caner bana şaşkınlıkla bakarken, Bayan Bi gülümseyerek bakıyordu. Çantamın içinden çıkardığım sigaramı dudaklarımın arasına alırken arabaya yaslandım.

''Nasılsın Bayan Bi?'' Dedim gülümseyerek. Gözlüklerini düzeltirken gülümsedi. Çınar'ın asistanıydı. Şeker ve tatlı bir kadındı. Ela gözleri iri ve yuvarlaktı. Küçük bir burnu orta büyüklükte dudakları vardı. Güzeldi.

''İyiyim teşekkür ederim Alev Hanım. Sizi sormalı?'' Tatlı kız!
''Sadece Alev. İyi ne olsun gördüğün gibi.'' Dedim sigaramı söndürürken. Bunca olanı biz yapmamışız gibi omuzlarımı silktim. Kıkırdadı Bayan Bi. İlk defa bu kadar gülerken görüyordum. Her zaman ciddi ve düz ifadesi vardı.

''Alev umarım içerde bir şeyler karıştırmamışsındır. Ne arıyorsun bu civarlarda?'' Çınar'ın şoförü Caner uzun boylu dik başlı ve ağırdı. Kendi arkadaşlarının yanında mutlu ve keyifliydi. Ancak dışarda ciddi ve vurdum duymazdı. İyi çocuktu Caner. Korumacıydı. Biraz da kıskanç sanırım. Sevdiklerini herkesten kıskanırdı. Saçları her zaman üç numara ve sakalsızdı. Dikdörtgen bir yüz tipine sahipti. Bebek gibi cildi vardı şoförümüzün.

''Ben değil biz!''

''Anlamadım?'' derken yüzü ifadesizdi. Kafamla dışarı çıkan gurubu gösterdiğimde gördükleriyle bir küfür savurdu. Kafasını aşağı eğerken ağzının içinde konuşuyordu. Çınar öfkesinden kurtulmamıştı. Daha fazlasını da alarak yanın da getirmişti. En önde elinde paltosunu tutup ilerliyordu. Paltosunu giymediğine göre öfkesi vücut ısısını koruyordu. Sena ve Sergen arkasında konuşmadan ilerliyordu. Serkan ise üzgün yüzüyle kafasını yere eğmişti. Onların ardından mekandan çıkan diğer gurup toplantı yaptıkları kişilerdi. Sena kadını hırpalamıştı belliydi. Büşra'nın gözleri bir ara bana kaydı. Donuk gözleriyle bakarken bile nefret kusuyordu. Koluna girdiği kadına arabaya kadar eşlik etmişti.
Çınar yanıma gelirken kafasıyla ileriyi gösterdi. Hep beraber aynı anda ilerledik. Arabalarla dolu olan alana gelmiştik. Otopark değildi. Daha çok açık arazi gibi bir yerdi. Kilidi açılan arabaya binecekken Sergen'in kızgın sözleriyle duraksadım.

''Sen gittikçe çok saçmalamaya başladın Sena! Ne yapayım ben şimdi sana?! O küçücük aklınla boyundan büyük işlere karışıyorsun.!''

Arazi de yankılanan ses dalgaları kulağımda yankı yapmıştı. Söylediği sözleri Sena'nın anlamasını ister gibi işaret parmağını kafasına kafasına vurdu. Çenesi titredi zavallı kızın. Kaşlarımı çattım. Gözleri öfkeye öyle bir bürünmüştü ki becerebilse ona vuracak gibiydi. Havanın soğukluğu bizim aramızda ki soğuklukla yarışırdı. Bedenimi tamamen onlara döndürdüm. ''Sergen...'' Derken sesi titreyen kadınla gözlerimi yumdum. Her şey bizim gözümüzün önünde yaşanıyordu. Sergen eve kadar bekleyememişti. Çünkü Sena'ya tahammülü yoktu. Bizler yolun ortasında durmuş onların arasında kopacak fırtınayı izleyecektik. Çok utanç vericiydi.

''Kes sesini! Ne cürretle buraya kadar gelip bana hesap sorabiliyorsun?!'' Yükselen sesler beynimi çalkalandırırıyordu.

''Ben senin karınım!'' Sesini artık davanamıyormuş gibi yükselten Sena'ydı. Ellerimiz önünde birleşmiş olan biteni korkakça izliyorduk. Çınar'a baktım, bir şey yapması gerekiyordu. Elinde sigarasıyla öylece onları izliyordu. Daha önce bu olaya tanık olmuşcasına karşı çıkamadığı belliydi.

''Senin çocukça davranışlarından bıktım artık. Bir sene ya bir senedir gün yüzü görmedim senin yüzünden! Nereye kafamı çevirsem senin yüzünü görüyorum! Azıcık ya çok azıcık bir süre için de olsa evli olduğumuzu unutmak istiyorum. Sen sevdiğin ve zorla evlendiğin insanla yaşamak nasıl bir şey biliyor musun? Ben sana söyleyeyim berbat ve tiksindirici!'' Sergen ardı arkasını düşünmeden darbelerini karısına indirirken bir adım öne çıktım. Sessiz kalmak istesem de yapamayacaktım. Tenime dolan cızırtılı sinirler baştan aşağı beni çevreliyordu. Tartışmayı herkesin içinde yapması zorunda değildi. Sena'yı küçük dürüyordu.

Sena'nın sarsılan yüzü bembeyaz kesilmişti. Ürkütücü bakışlarını bize değdirdi altan alttan, utanmıştı. Yüzü kızarmış gözleri dolmuştu. Küçüldükçe küçüldü kendi çapında. İçim sızladı. Serkan ve ben aynı anda bir adım öne çıktık. Göz ucuyla herkese bakıyor hareketlerini kontrol ediyordum. Caner ve Bayan Bi olacakları bilmiş gibi bizden uzaklamışlardı. Seslerini duyduklarına emindim. Her ikisi de yan yana durmuş ve karı kocayı izliyorlardı. Caner elleri ceplerinde kaşları çatık ve dudakları düzdü. Sena'nın mahçup olduğunu gördükleri an araya mesafe koymuşlardı. Sena'nın fazla utanmaması için... Çınar ise gözlerini kapatmış bir adım geriye çekilmişti. Arkasını döndü ve kafasını gökyüzüne kaldırdı. Bir eli cebinde diğer elinde bitirmediği ve küle dönmüş olan sigarası vardı.

 

''Sergen...''

''Ağabey...''

Serkan'la aynı anda mırıldandığımızda öfkeli gözler bizi buldu. Ellerini saçlarına götürdü ve bize adımladı. ''Bunlar hep senin başının altından çıkıyor! Hayatımıza girdiğinden beri aksilikler peşimizi bırakmıyor! Bunca işin gücün arasından bir deliyle uğraşıyoruz!'' Öfkeli sözlerden nasibini alan bendim bu sefer. Kaşlarımı çattım. İnsanları dinlemeden yargılayan bir tipti Sergen açık ve belliydi. Kollarımı göğüsümde bağladım. Tepki vermedim.

''Sena'dan uzak duracaksın! Onun aklını bulandırma!''

''Sergen!''
''Ağabey onun suçu yok. İkisininde suçu yok, onları çağıran bendim.'' Çınar yerinden kıpırdanmadan adını söyledi. Kes kesini der gibi. Serkan ise olanı açıklamıştı. Gergindik. Olası bir kavgayı önlemek için buradaydık güya! Sergen nefretle bana baktı ve karısına geri döndü. Artık geceyi noktalayıp eve gitmek istiyordum.

''Kendine hiç mi saygın yok! Kadını ne hale getirmişsin!'' Sergen bıraksan sabaha kadar tartışacağına benziyordu. Kesmiyordu sesini kesmiyordu! Karısını görmüyor muydu? Sena küçülüyordu olduğu yerde. Sergen'in son sözleriyle kızarmış gözlerini yukarı kaldırdı. Ve ben o an onun gözlerinde ilk defa kocasına karşı bir kızgınlık gördüm.

''Asıl senin saygın yok mu? Karına karşı yok, anladık. Peki kalbindekine de mi saygın yok Sergen?''
Sena'nın çıkısı tartışmayı noktlamıştı. Sergen'in öfkeyle parıldayan gözleri feri sönmüş, çatılan kaşları düz çizgi olmuştu. Kasılan çenesi gevşemiş, kolları iki yana düşmüştü.
Aferin Sena işte bu!

Dudaklarım yana kıvrıldı. Ortam buz tutmuştu. Donuyorduk. Kimse umursamadı. Sena ona son kez baktı ve arkasını döndü bir kaç adım atmıştı ki gecenin köründe yankılanan tekerleklerin tiz sesi ortamda ki ağır havayı dağıtmıştı. Üstümüze yığınla yağan kurşun sesleri havaya karışırken gözlerim büyüdü. Olduğum yerde kalakalmıştım. Küçük bir kargaşa oldu ve ifadesizce etrafı izliyordum.
Şaşkınlıktan ve beklenmedik olan durumdan dolayı kıpırdayamıştım. Sergen yanında olan kardeşinin üzerine kapandı. Çınar, Sena'yı korudu. Caner ise Bayan Bi'yi... Ben mi? Ben ise ortada kalmış öylece kurtarılmayı bekliyordum. Herkes yerdeydi ben onların başında ayaktaydım. Herkes sevdiğini korumuştu ama benim sevenim olmadığı için ortada kalmıştım. Kalbimin ortasını oyuyorlarmış hissini iliklerime kadar yaşamıştım. Bugün kalp kırma günü müydü? Hepsi bana oynuyordu. Yutkundum. Bir kaç saniye kesilen silah sesleriyle kafamı karşıya çevirdim. Siyah bir minibüsün kapıları açık ve maskeleri olan adamlar oradaydı. içlerinden birisiyle göz göze geldim. Belinden çıkardığı silahı bana doğrulttu.

Korkmadım sadece bekledim. O kurşunun tenime değmesini korkusuzca bekledim. Sevgisizlik en büyük kurşundu benim için. İlk kurşunum değildi ve sonda olmayacaktı. Benim hayatım tehlike ve kurşunlardan ibaretti. Ayrılmaz ikiliydi bu. Tetiği çeken adam sıkılan kurşundan sonra toz olmuşlardı. Kurşunu hissettim orada... derinlerde. Nereye isabet ettiğini hiç anlamadım Çünkü bakışlarım yerden kalkan insanların üzerindeydi. Korudukları insanların iyi olup olmadığını kontrol ediyorlardı. Vurulup vurulmadıklarını... Kimse bana sormadı ben de yaralandığımı söyleyemedim. Beyaz elbisemin kan olduğunu hissedebiliyordum. Kırmızı yakışırdı, en çok bana.
Arkadan yabancı bir adamın bağırışını duydum. ''Alev Hanım yaralanmışsınız!'' Kimse fark etmedi ama o yabancı adam fark etmişti.

Herkes beni fark etmişti ama artık çok geçti. Saniyelikte olsa unutulmuştum. Gözler bana çevrildi. Acıyor, acıtıyordu. Tek tek göz göze geldim hepsiyle. En son Çınar'la. Kaşları çatılmıştı. Gözleri bedenime çevrildi. Yutkundu. Beni koruyamamıştı ne hissediyordu acaba?

''Alev...'' Fısıldadı ama sanki sesini ben duymuştum sadece. Bana bir adım attı ama gerisi gelmedi. Neden gelmedi? Gelmeyecek sandım ama Serkan birden bağırınca bana doğru koştu. Transtan yeni uyanıyormuş gibi. Uyansa ne olacaktı? Canım bin kere yanmıştı. Sena bayıldı ve ortalık karıştı. Ben ise olduğum yerde diz çökecekken biri düşmeme izin vermedi.

 

.......

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Kitabı takip edenler, kitap hakkında ve karakterler hakkında ve kitabın gidişatı hakkında yorum yapabilirler mi? Bu hafta bölüm gelemeyecek malesef. Müsait olacağım bir hafta olmayacak çünkü. İlginiz için teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın.

Bölüm : 27.12.2024 16:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...