

SELAMÜN ALEYKÜMMM 😻😻
Allah'ım buraya tekrar döndüğüm için minnettarım 🌸✨
Ayrıca sizlerden çok özür diliyorum ara uzadığı için,ancak hayatımda bazı şeyleri yeni yeni düzene koydum.
Sizleri bu kadar bekletmişken elimden geldiğince bölüm yazdım ama gene de çok olmadı.
Bu arada bir şey daha fark ettim,Kuzey karakteri benim için çok özel olduğu için onu yanlış yansıtmak istemedim,ama yanlış yansıtmıyım derken ortaya iyice burnu havada soğuk egoist biri çıktı - ki bu çok üzücü - ayrıca Kuzeyin mizahını da çok yansıtamadım.
Yani diyeceğim o ki bu bölüm Kuzeyin imajını düzeltmeye de çalıştım, ayrıca çok romantik bir bölüm oldu ama şimdiden söyleyeyim ileriki bölümlerde daha az Ceren-Kuzey sahnesi olabilir çünkü hala birbirlerine karşı bir şey hissetmiyorlar (onları kavuşturana kadar biraz sabır taşına döneceksiniz sanırım 🌝 tabi kavuşmak kaderlerinde varsa sürprizlere açık olun çünkü ters köşelerle dolu bir kitap olucak çok yakında asıl olaylara gelicez inşallah)
Şimdi karşınızda büyük çabalarım sonucu (şüpheli) uzunn bir yeni bölümm 💙
...
Kafamı kitap okuyan Defneye çevirdim, sanırım Kuzey de aynısı yaptı.
“Bir japon efsanesine göre..” dediğinde ikimiz de nefesimizi tutmuş bekliyorduk.
“Yağmurlu bir günde,şemsiyenizi paylaştığınız kişiyle kaderiniz bağlanır.”
...
Bölüm15 : Galata Kulesi Efsanesi
Üç saniyelik duraksama sonrası “Güzelmiş..” diyebildim.
Kitabın büyüsüne kapılan Defne tekrar sessizliğe gömülmüştü,Kuzey de pek farksız sayılmazdı.
Tekrar kulaklığımı taktım, içimden gelen şarkıyı açtım.
Yüzyüzeyken konuşuruz- Sen varsın diye.
(Tekrar belirteyim artık elimden geldiğince müzik dinlemiyorum ama bunları eskiden ayarlamıştım.)
Bu şarkının benim için farklı bir anlamı vardı, şarkıların hep bir anlamı olduğuna inanırdım.
Bu şarkı, bazen buz gibi sokaklar evimden daha sıcak hissettirdiğinde,annemle babamın her gün büyüyen tartışmaları, kavgaları yüzünden sürekli kaçıp gitme isteğim geldiğinde,bazen ailemin bana olan tavırları yüzünden ev benim için cehenneme döndüğünde,beni bütün bunların, kavgaların, tartışmaların, bütün bu hengamenin içinden kurtarıcak birinin gelmesi demekti.
Ben tek başıma gidemezdim belki ama biri beni kurtarabilirdi.
Şarkının son sözleri de sanki bunun için yazılmıştı.
Gel,saklanacak bir yer bulalım İkimiz bir, sen benim sırdaşım ol..
Ne zaman böyle hissetsem,ne zaman bir akşam yemeğinde yemekler buğazıma dizilse,ne zaman yapmadığım hatalar yüzünden suçlansam, aklıma bu şarkı geldi ve beni kurtaracak birinin geleceğine inandım.
Ama o hiç gelmedi.
Bense beklemekten asla vazgeçmedim.
Belki de yoktu böyle biri.
Şarkının en sevdiğim, sözlerinin en uyumlu olduğu kısmına gelmiştim.
Bir yere varacak hâlim yok saatim geç oldu.
Buradan kaçabilenler, gitmiş çok göç oldu.
Nereye gizlenmiş bilmem bu işin anahtarı?
Çoğumuzun berbat hayatları.
Birden durdum bak içimden geldi, nasıl da afalladım.
Çünkü sen varsın diye.
Orada sen varsın diye.
Beni anlarsın, soru sormazsın.
Ah, yetmedi mi be.
Başımı cama yaslayıp düşünmeye başladım.
Geldi bizim vakt-i overthink (iç ses)
Annem ve babam hiç bir zaman gözüme birbirini gerçekten seven eşler gibi gözükmemişlerdi.
Onlar daha çok sürekli tartışan ve ortada varlığı şüpheli olan bu evliliği ‘çocukları’ icin devam ettiren ebeveynler gibiydiler.
Hep böyle olurdu, kavga,kavga, kavga.
Sürekli zıt fikirler, sürekli tartışma, sürekli inatlaşma ve egolarını tatmin etme çabası.
Sonra da sanki geçen akşam yemeğini herkese zehir etmemişler gibi,normal davranmaya devam etmeleri.
Ne babam çiçek alırdı,ne annem bir özür dilerdi,ikisi de egolarını tatmin ettikten sonra hiçbir şey yokmuş gibi davranırlardı ve genelde olan bize olurdu.
Annemle babamın evliliği gözüme hep formalite gibi görünmüştü.
En büyük korkularımdan biri, büyüyünce böyle bir evlilik yapmaktı, belki de bu yüzden evlenmeyi hiçbir zaman istemedim.
“Selamm millett emin olun çok şey kaçırdınızz!”
Düşüncelerimi en orta yerde bölen sesler, bizimkilerin servise geldiğinin kanıtıydı.
Hepsi tek tek giriyordu.
Önce Evren girdi, arkamdaki Kuzeye kaçamak bakışlar attıktan sonra bana “Oo Ceren, birileri overthink vaktini fazla kaçırmış galiba.” Dedi.
Pat diye konuştuğu için ben daha sosyal Cerenin düğmesini açamadan bütün düşüncelerimi beynimin kıvrımları arasına yollamak zorunda kalmıştım.
Ama hemen toparladım.
“Ne yapalım bizim bütçemiz de bir tek overthinkistana yetiyor işte.” Dediğimde güldü.
Hemen arkasından herkes sırayla servise binmeye başladığında Tuana ile Baran da gayet konuşarak geliyorlardı.
“Ya abi keşke var ya keşke,hani bir lokmacık daha.”
“Sana anlattım ya Baran,tamamen psikolojik, mantıksal olarak böyle bir şey yok.”
“Gene hangi spesifik konuyu tartışıyorsunuz.” Dedi Kuzey.
“Estağfurullah biz tartışmayız.” Dedi hemen Baran.
“Tartışmak kötü bir şey değildir, Tartışmak belli bir konuda, karşılıklı olarak, birbirine karşıt görüşler öne sürüp bunları savunmak demektir.”
“Başladı bizim ayaklı lügat-ı envat.”
“O ne abi, saçma sapan şeyler çıkarıyorsunuz.”
“Ne bileyim az önce uydurdum lügat zaten lügat,envatı da ekledim işte güzel oldu.”
Tüm bu konuşmalar Tuana ve Baran yerine otururken oluyordu.
Araç haraket edince herkes bir oh çekti çünkü artık çok yorulmuştuk, açlık ve susuzluk da bu işin tuzu biberiydi.
Tuz ve biber dedin de şimdi canım şöyle bir adana kebap çekti beee (iç ses)
Hayır yani söylediğim şeylerden çıkardığın manalara hayranım iç ses,ben ne diyorum sen ne diyorsun?
“Yorulduğunuzu biliyorum çocuklar fakat iftar yapacağımız yerden önce dinlenebileceğimiz bir yer ayarlamadık.Bu yüzden son durağımız olan Galata kulesine gidiyoruz.” Diyen Beste hocadan sonra herkes ayrı telden muhabbet etmeye başladı.
“Oooo”
“Galata Kulesi ile kız kulesi hiç kavuşamamışlar ya hocam, küçükken en büyük hayalim ikisinin sarılmasını sağlamaktı.”
“Sizin hayaller çok güzelmiş,ben çiğköfte dürümünün içine girmek istiyordum.”
“O da bişey mi abi ben pepenin evini merak ediyordum ya en büyük hayalim onu görmekti.”
“Kıvırcık onu hepimiz merak ediyorduk zaten ama senin pepe sevdası biraz fazla sanki.”
“Lütfen ya Pepe kırmızı çizgimiz, ayrıca o benim çocukluk aşkım.” Dedim gülerek.
Arka taraflardaki Nilsu ilgi çekmek için gene kolları sıvamış, bağıra bağıra güya arkadaşına efsane anlatıyordu.
“Bir rivayete göre Galata Kulesine ilk kiminle çıkarsan onunla evlenirmişsin.Ayrıca eğer kuleye beraber çıkacak çiftin kaderinde kavuşmamak varsa karşılarına mutlaka bir engel çıkarmış.Yani galata bir ömür kavuşmayacak çiftleri kabul etmezmiş.”
Bütün servis sessizlik içinde Nili dinledi.
Nil sözünü tamamlayınca arka dörtlüden Gökhan “B*ktan b*ktan efsaneler.” Dedi.
Bir kaç kişi homurdanırken “Gökkan bari mübarek gün bozma ağzını ya.” Dedim ve ekledim “Ayrıca bence de saçmalığın böylesi,millet evlenmek için bahane arar olmuş.”
Sanırım sevdiği olan bir kaç kişi sessiz kalırken genelimiz bu efsaneye inanmadık.
Beste hocam Serkan hocam Baran hatta Tuana bile sessiz kalan kesimdeydi.
Belki de Tuana bu kadar boş bir şey için nefesini harcamak istememiştir.
(Çaresizlik) İç ses
Herkes gene kendi arasında sohbete dalmışken ablamdan mesaj geldi.
GÜL GONCAM CANIM ABLAM 🌹:Ceren
GÜL GONCAM CANIM ABLAM 🌹:Vardın mı
Siz: bu ne abla ?
GÜL GONCAM CANIM ABLAM 🌹: Ne ney?
Siz: abi bir gün telefonu elime aldığımda isimleri değişmemiş görsem şaşıracağım ya yeter
GÜL GONCAM CANIM ABLAM 🌹: hee onu diyorsun yakıştı bence foehfjd
Siz: Gül GONCAM ne abla ya Allah aşkınaa bu ne Cuma mesajı gibi bide gül koymuşsun
GÜL GONCAM CANIM ABLAM 🌹: Ne bileyim öyle bir an kafiyeli olsun diye koydum
Siz: bir dantelle süslesen tam olur eski moda ekdhekd
GÜL GONCAM CANIM ABLAM 🌹: Alakası yok hem ne diyorum, naptınız vardınız mı?
Siz: Ohoo varalı yüzyıllar oldu Dilara hanım nerelerdesiniz dkdjfjd
Siz: Minyatür parkı,Yerabatan sanrıcını,topkapı sarayını felan gördük şimdi galata kuelsine çıkıyoruz
GÜL GONCAM CANIM ABLAM 🌹: Oo iyii
GÜL GONCAM CANIM ABLAM 🌹: Beni hep haberdar et olur mu anneme rapor yollıyacağım wkdhjwd
Siz: Tamamdirr Allaha emanetsiin
GÜL GONCAM CANIM ABLAM 🌹: Sendee
Telefonumu kapattığımda herkes tekrardan canlanmış galata kulesi hakkında konuşuyorlardı.
“Bence gayet tatlı bir efsane.” Dedi diğer sınıftan Evren.
“Neresi tatlı abi tuzak bunlar hep,millet sevgilisiyle gelsin diye” dedi Gökhan.
“Bencede ya.” Dedi.
Herkes Galata Kulesine kadar böyle muhabbet etti, anlaşılan uyduruk efsane herkesin uykusunu almıştı.
...
~Kuzey Erez Arsal
Uyduruk ve sıkıcı efsaneler hakkındaki saçma muhabbetleri dinliyorduk.
Servisin içinde uykulu kimse kalmamıştı.
Aslında oruçluyken gezme fikri de pek mantıklı değil gibiydi ama daha uygun bir zaman da olamazdı.
Herkes hararetli bir konuşmanın içine girmişti,arka dörtlüden Emre ile diğer sınıftan Cem ‘Galata Kulesinin adı neden Galata da galete değil?’ tartışmasına girmişlerdi.
“Sizin açlıktan beyin hücreleriniz ölmüş.” Dedi Gökhan.
Böyle bir saçmalıktan uzak kalması şaşırtıcıydı.
“Abi bak adamlar düşünmüş taşınmış,bir bildikleri vardır.”
“Hayır bak o öyle değil.”
Bu kültürsüzlüğe daha fazla dayanamayan Tuana gene bir basın açıklaması yapmaya hazırlandı,Ceren işin eğlencesinde gibi gözüküyordu.Yanımdaki Baransa susuzluktan öbür tarafa gitmek üzereydi.
“Galata Kulesi’ne Bizanslılar vaktinde Büyük Burç denilirmiş. Cenevizliler ise bu kuleye İsa Kulesi adını vermişler. Galata Kulesinin isim hikayesine bakıldığında Yunanca’da 'süt'anlamına gelen 'gala' kelimesinden meydana geldiği söyleniyor.” Dedi Tuana.
“Lan adamlar kulemizi bile çalmış!” dedi Gökhan.
“Yok abi ya,ben bundan sonra galete kulesi diyeceğim bana ne yunanlardan ya.” Diye ekledi Emre.
“Siz harbi açlıktan kafayı yemişsiniz.” Dedi Baran.
“Seninde susuzluktan pek farklı bir yanın yok yani.” Dedi Gökhan
O sırada telefonuma bildirim düştü.
Suii WhatsApp Gurubu
Aylin: Artık çenenizi kapar mısınız başım şişti @Emre @Gökhan
Tuana: Sükut her zaman daha değerlidir.
Can polat: Tuana ile felsefe part 1
Melis: qlsjwlndkwx
Baran... Bütün sitemlerime rağmen kendini Can Polat olarak kaydettirmişti.Üstelik o da beni memati diye kaydetmişti.
Gökhan: Beğenmediysenngitaylincim
Ege: Taylincim mi ahshshshhddx
Nazlı: Siz hala işin goygoyundasınız ama şakasız biraz daha arkada kalırsam kafayı yiyeceğim
Emre: Niye Nazlı biz şizofren miyiz
Can Polat: Sorman bile hata
Ceren: qoskdjksx
Ceren: Servisin içi aşırı havasız değil mi ne kadar kaldı yakında sübilimleşicem de
Ceren: (Bilgilendirme)
Hilal: Tuana bizi bi sevindir be hayrına
Tuana: 13km kaldı.
Nazlı: bu ne demek yani
Ceren: fkdkdkdkd muhtemelen Tuana dilinde az kaldı demekk
Hilal: qhwjhdjwjsa teşekkürlerr
(Ceren bu mesaja ,💜 ifadesi bıraktı.)
Emre: eveet kim çıkıyor şimdi kuleye kiminlee
Melis: keşke barış da olsaydı, şansımızı denerdik..
Ceren: kanka batıl inancc relaxxx
Emre: Ayrıca barış çıkar mıydı sanki wkdkdkd
Ceren: (şüpheli)
Ceren: uff şimdi bir tabak mantı veya çiğköfte dürümle çıkmak vardı.
Gökhan: Pıtırcık onlarla mı evlenceksin dkfjdkfjr
Ceren: İnsan olsa evleneceğim yemekler bunlar abii bide sarma patates kızartması..
Defne: Aslında bu tarz efsanelere inanmak insanın ruhunu yeşertir, gerçekleşmeyeck olsa bile bir umuttur.
Aylin:ha sen inanıyorsun yani buna
Defne: kısmen.
Ceren: ben bu ortama çok odun kaçıyorum arkadaşlar, sanırım midemdeki kelebekler en son beşbin yıl önce falan harakete geçtiler ashdkwhdjw
Siz: Bende aynı odunun kalas tarafındanım galiba çok saçma abi belki kahvehanedeki dayılarla çıktım o zaman nolucak yani
Ceren: dimi ya
Emre: O zaman ayvayı yedin kanka WKDJKDDJSJDS
Siz: LQOSJQKS
“Gençler,hadi herkes insin bakalım bu sefer serviste durmayın.” diyen Serkan hocanın sesini duyduğumda kulaklığımda çalan şarkıyı kapattım.
İki üç kez ‘Ömrümün en güzel yarısı’ dinledikten sonra nihayet kendi şarkılarını geçebilmiştim.
Aslında bu şarkı benim şarkı listemde yoktu muhtemelen Yeldanın eklediklerinden biriydi,ama Ceren sorduğunda bir anda o çalmaya başlamıştı ve bende söylemiştim.
O yüzden bir şans vermeye karar verdim ve ilk kez dinledim.Güzel bir şarkı bence, özellikle de o nakaratı çok güzel.
Az öncede ‘Sen varsın diye’ şarkısını kapatıp toparlanmaya başlamıştım.
Bu şarkının anlamı çok özeldi nedense.
Kurtarılması gereken birini anlatıyor gibiydi.
Özelikle sözlerini çok sevdiğim için genellikle dinliyordum.
“Gelebilecek kadar iyi misin?” Diye sordum Barana doğru.
“Kanka bayılmadım.”
“Ne biliyim olum az önce bir gidip geldin sandım.” dediğimde ikimiz de gülerek servisten indik ve Galata Kulesine doğru yürümeye başladık.
Herkes gruplar halinde yürüyordu, önümüzde Tuana ile Ceren vardı.
Muhtemelen Baran bu yüzden mutluydu!
Gülerek yürüdüğümü görünce “Ne oldu?” diye sordu. “Çok mutlsun ya.” Dedim.
“Yanii?” diyince “Yanisi yok işte güldüm.” Dedim.
Bunu duyan Baran resmen bizi rezil etmek için önümüzdeki kızları da muhabbete katmaya çalıştı.
“Bir insanın mutlu olması saçma bir şey mi? Duydunuz mu abisi? Mutlu olmak saçmalıkmış.”
Gözlerim fal taşı gibi açılırken Barana baktım.
“NE!-” ama ağzımı açmama fırsat vermeden konuşma şekillenmeye başlamıştı.
“Ne olmuş?” dedi Ceren arkasını dönerek.
Harikasın.Baran.
“Mutluluk saçmalıkmış!”
“NE!”
“Ne?”
İlk ‘Ne’ benden çıkmıştı tabi ki, çünkü Baran gerçekten saçmalıyordu ve bunun farkında değildi, üstelik kendini rezil etmesi bir yana biraz daha konuşmazsam en çok rezil olacak bendim.
“Mutluluk güzel bir şey.” Dedim Baranın koluna hafif bir ‘uyarı sinyali’ göndererek.
Mutluluk güzel şey ne Allah aşkına..
“He?” diyen Ceren çok şükür bir şey anlamamıştı.
Galata kulesine kadar beş dakika daha yürüyecektik, Baranın ne dediğini anlamaya çalışan Tuana ve Ceren de yavaşladıkları için artık bizimle aynı hizada yürüyorlardı.
Neyseki aklı yerine gelen Baran hızlıca bir soru uydurdu.
“Sizce mutluluk ne demek?”
Bir saniye bu çok derin anlamlı soru Barandan mı çıkmıştı?
“Güzel soru,konuşmaları derinleştiren soruları severim.Fakat nasıl bir cevap istediğini anlamadım, mutluluğu kendi bakış açımızla tanımlayalım mı? Yoksa mutluluk benim için bu demektir gibi mi diyelim?” dedi Tuana
“Tanımlayın.” Dedi Baran,sanki çok anlıyormuş gibi.
“Biraz düşünsem iyi olur.”
İnsanları iyi gözlemleyen biriydim ve Tuana kendisi hakkında açık vermezdi.
Muhtemelen bu yüzden ne cevap vereceğini düşünüyordu.Belki de bize vereceği gerçek cevabı değildi, çünkü genel anlamda mantıksal haraket eden biriydi.
Ama onun aksine Ceren pek düşünmeden belki de aklına ilk gelen cevabı hemen verdi.
“Bence,bence mutluluk kuru bir toprak parçasında çiçek görmek demek.”
Cevabı nedensizce beni gülümsetirken Baran “Ne yani abisi kuru toprakta çiçek mi?” Dedi.
Ceren ona açıkladı;
“Aslında bu soruya verilen cevaplar insanın karakteri hakkında bilgi verebilir.Mesela benim için bu iki anlam ifade edebilir küçük şeylerle, bir çiçekle bile mutlu olmak ve bakış açısı.Aslında belki de o kuru toprak parçasında çiçek yoktu,ama ben gördüm.”
Baran hala anlamamış gözüküyordu.
“Baran senin açken zeka seviyen düşüyor sanırım, boşver bir ara anlatırım,zaten çevremdeki insanlar da içimdeki felsefeciyi görmeye henüz hazır değilmiş.”Deyip güldü Ceren.
“Bence çok güzel söyledin.” Dedim.
Tuana da hemen gururlu bir bakış atarak “Kesinlikle katılıyorum.” Diye ekledi.
Ceren tam bize teşekkür edeceği sırada Emre bizim yanımıza gelip “Ohaa çok güzel!” Deyince ancak Galata Kulesine vardığımızı fark edip bakışlarımızı yukarı doğru çevirdik.Herkes fotoğraf çekmeye başlamıştı.
“Tamam, gençler herkes sırayla istediği gibi çıkabilir, saçma sapan akrobatik hareketler yapmayın, kulağınız gurupta olsun çıkışta gene burada herkes toplansın.” Dedi Beste hoca yanımızdan ayrılmadan önce.
Böylece herkes guruplar halinde konuşarak kapıya gitmeye başlayınca çevremizde kimse kalmamıştı.
“Ee,yolun ortasında durmuş neye bakıyorsunuz öyle topluca?” diyen Evrenin sesiyle kendimize geldik.
Baran, Tuana,Ceren ve ben öylece takılıp kalmış Galata kulesine bakıyorduk,herkes gitmişti.
Bu çocuktan hoşlanmıyordum.
Haklı sebeplerim vardı.
“Dalmışız.” Dedi Ceren zoraki bir gülümseme ile.
Tuana sessizliğini korurken Evren hala yanımızda öylece duruyordu.
“Arkadaşların gitti mi ?” dedi ortamdaki tek konuşan Ceren,sesi rahatsız olmuş gibiydi.
“Yukarı çıkıyorlar,yetişeceğim birazdan.” Dedi Evren.
“Olum o zaman ne bekliyorsun,çıksana.” Dedi Baran sonunda dayanamayıp.
Evren bir şeyler söyleyeceği sırada telefonu çaldı.
“Alo?Gene ne var Pelin? Geliyorum işte,tamam bağırma kulağımın dibinde.” Diye kısa bir konuşma yapıp sadece Cerene başıyla selam verip gitti.
“Baran biraz fazla mı serttin sanki.Kırıldı gibi.” Dedi Ceren.
“Gayet yerinde bir çıkıştı abisi,sen anlamazsın.” Dedi Baran.
“Neyi anlamıyormuşum Allah aşkına?”
“Kibarsın işte kızım.”
“Neden sevmiyorsunuz ki Evreni?” Diye sordu Ceren.
Bir saniye.
Neden sevelim?
Sen seviyor musun ki?
“Var bi bildiğimiz yaklaşma sen ona abisi.”
“İyi,zaten ben kimseye yaklaşmıyorum.”Diyen Ceren omuz silkti ve ekledi.“Ama sebebini merak ettim.”
“Boşve işte,abilik içgüdüleri bunlar.” Dedi Baran geçiştirir gibi.
Ceren ona göz devirirken Tuana “Kuleye kim kiminle çıkar bilmiyorum ama biraz daha içeri girmezsek sona kalacağımızı biliyorum.Bu arada sona kalan çiftler kavuşamazmış,eğer yukardan birine yetişecek varsa acele etsin.” Dedi gülerek ve artık haraket etmemiz gerektiğini bize hatırlattı.
“Nasıl ya? Abi bunun başı sonu mu var sanki.” Dedi Ceren söylene söylene.
“Bencede,sanki efsanede böyle bir yer yoktu.” Dedim.
“Hani demin inanmıyordunuz?” dedi ağzı kulaklarında Baran.
Kuleye girdiğimizde “Ne alaka canım,hala inanmıyorum.” Dedi Ceren.
“Bende.Biz sadece ne kadar saçma olduğunu kanıtlamak için öyle dedik zaten dimi?” dedim Cerene doğru.
“Tabi ya.” Diye destek çıktı hemen o da.
Baran kafasını sallayarak öne geçmeye çalıştı.
TUANANIN YANINA.
İnsan mematisini satar mıydı be!
Bi profesör kız uğruna?
Neyse.
Sonuçta ilerde yengemiz olu-
“Gene kızı arama motoruna çevirecek.” Diyen Cerenin sesiyle düşüncelerim bölünmüştü.
Bunlar ne ara öne geçmişti de biz gerilerinde kalmıştık.
“Fazla abartmasa bari.” Dedim.
Ceren de güldü.
Acaba bu onun gerçek gülüşü müydü?
Günlük hayatta gerçek gülümsemesin kullanıyor muydu acaba?
Belki de benim aksime kullanıyordu.
Birinci katı sessizce tamamlamıştık,kat aralarındaki müze benzeri eşya veya tabloların olduğu yerlere geldiğimizde Tuana ile Baran sohbet ediyorlardı.
Neyseki biz efsaneye inanmıyorduk.
Gene de Ceren rahatsız oluyor gibiydi.
Ya da gözleri birini arıyor gibi?
“Birini mu arıyorsun?” dedim bir anda.
Affallayarak bakışlarını yerden çekti ve “Ha,yok.Noldu ki?” diye sordu.
“Bilmem birisini arıyorsun sandım.”
“Yok, Tuanalara yetişelim diye bakıyordum sadece.”
Ne zaman yalnız yan yana yürümemiz gerekse veya aynı ortamda bulunmamız,hep böyle yapıyordu.
Gözlerimi yerden çekip bir anda sordum.
“Neden hep böyle yapıyorsun? Yanlış anlama bir sebebi olup olmadığını merak ettim.”
“Ha?Nasıl yani?”
“Demek istediğim,ne zaman yan yana kalsak,yani tek ikimiz yalnız kaldığımızda hep kaçıyorsun.Eğer benden kaynaklı bir şeyse lütfen söyle, değilse sorun ne? Rahatsız olduğun bir şey varsa da söyle,hemen hallederiz.”Dedim beni yanlış anlaşmasından korkarak.
Allah’ım lütfen..
Bir anda gülümsedi, yavaşça ve zarifçe, içten bir şekilde.
“Şaşırdım biliyor musun? Bunu fark etmene ve sormana şaşırdım ama bir o kadar da mutlu oldum.Sanırım iyi bir gözlemcisin.”
“İnsanları gözlemlemeyi severim.”
Kız sapık olduğunu düşünecek.
Hayır lan.
“Ben de.”
“Yanlış anlama yani gözlem derken-”
Bir anda gülerek “Merak etme Kuzey, yanlış anlamıyorum.” Dedi.
Kuzey.
“Desteğin için teşekkür ederim.”
“..."
“Ne,o? Etme felan demeyecek misin? Hani senin tarzın falan?”Diyince kendimi tutamayıp güldüm.
Bir saniye ?
Gerçekten güldüm.
“Sende iyi bir gözlemcisin o zaman.” Dedim
“Övünmek gibi olmasın öyleyimdir.” Dedi o da gülerek,sonra bir anda ciddileşti.
Resmen sadece ikimiz bi tablonun önünde beş dakikadır duruyorduk.
Ben cevabımı bekliyordum,o ise cevaplamamak için direniyor gibiydi.
Belki de kendi içinde bir mücadele veriyordu.
Farkında değildi ama bu ikimizin tek başında konuştuğu en uzun ve en samimi diyolog olabilirdi.
Neden benden kaçıyordu ki.
Belki de insanları gözlemlemeyi sevdiğimi söylediğim için artık manyak bir piskopat olduğumu düşünüyor.
Ne alakası var ya.
Sonra bir anda karar vermiş gibi “Bu konu hakkında gerçekten dürüst mü olmalıyım?” Diye sordu.
O kadar derin mi olacaktı cevabı?
“Tabi ki.”dediğimde belli belirsiz gülümsedi ve hızlıca “İnandığım dine uyyorum.” Dedi.
Ne.
Bir saniye ya?
Ceren Müslüman değil miydi?
Başındaki ne o zaman gerizekalı?
Belki sadece İslamda başıörtüsü yoktu? Diğer dinler hakkında hiçbir fikrim yoktu ki benim.
“Kafan mı karşıtı?” Deyince aklımdaki soruyu bir anda sesli dile getirdim.
“Sen müslümandın dimi.”
Harika.
Rezil olduk.
Dinsiz olduğumuzu düşünecek.
Bir anda gülmeye başlayan Ceren hemen durdu ve “Kusura bakma gülmemeliydim,bi an sen öyle deyince..”
“Estağfurullah sorun yok.”
Estağfurullah he?
Biz de cumaları kaçırmıyoruz diyorsun?
Tekrardan ciddileşen Ceren derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
“Sana karşı dürüst olacağım Kuzey,dinime uyyorum,islamda iki karşı cinsin baş başa kalması doğru değil.Bu senin niyetinin kötülüğünden falan değil yanlış anlama,hem fark etmişsindir sadece sana karşı değil herkese böyleyim.Çünkü İslamda ‘arkadaşça’ veya ‘o benim kardeşim gibi’ diye bir şey yok.Şuan burda seninle konuşmam bile doğru değil.Ben öyle deyince şaşırdın ve başka dine inandığımı sandın,oysa bu İslam..Öz be öz..Ama kimse çocukluğundan beri inandığı dinin kurallarını bilmiyor..”
Donup kalmıştım,bir şey diyemedim.
“Aa,şey tamam, sanırım hepsini bir arada söylemem iyi bir fikir değildi.” Dedi kendi kendine konuşur gibi.
“Hayır.Teşekkür ederim.” Dedim bi anda sessizce.
“Etme.” Dedi gülerek.
Gergin ortamı yumuşatmak ister gibiydi.
Emre peki? ‘kardeş gibi’ değiller miydi onlar?
Peki ya geçen gün gördüğüm erkek arkadaşı? Onur muydu neydi? O haram değil miydi?
Yoksa Cerende bipolar bozukluk mu vardı?
Sanki abarttık.
Sanki.
Nihayet tablonun önünden ayrılıp sessizce merdivenleri çıkmaya devam ettiğimizde telefonuma Barandan bildirimler geliyordu.
Can Polat: Olm nerdesiniz lan
Can Polat: muhabbet sardi herhal
Can Polat: iki saattir tabloya mı bakiyonuz la
Siz: Geliyoruz kanka 2. Kat
Can Polat: oha maşallah
Can Polat: naptınız o kadar abi
Siz: Biz şurda dini meseleler konuşuyoruz yaptığına bak bee
Telefonumu kapattıktan sonra 3. Kata da girdik ve Ceren bir anda sessizliği bozdu.
“Biliyor musun daha önce kimseye bu kadar net konuşamamıştım.”
“Efendim?”
“Genelde böyle soran insanlara yargılanmaktan korktuğum için kaçamak cevaplar verirdim.”
“İyi de bu yargılanacak bir şey değil ki."
“İşte herkes senin gibi değil,yobaz diye etiketlendiren bir sürü kişi mevcut.İnsanlar farklı görüşe sahip olan insanların sınırlarına saygı duymuyorlar.”
“Saçmalık,sen sadece inandığın dine uyuyorsun,bunda yobazlık bir şey yok.Ayrıca ben..çok teşekkür ederim.”
“Teşekkürlük bir şey yok ki.”
“Daha önce kimse bana İslamın bu kısmını anlatmadı.”
“Daha önce kimse beni böyle yargılamadan dinlemedi.”
Sessizlik oldu, gülümsedik.
“İslamın bu kısmı diyorsun ya,fark ettin mi insanlar dini kenara koyup ihtiyaç duydukları zaman çıkarabilecekleri bir şey gibi görüyorlar, oysa din hayatın merkezine konması gereken bir yaşam tarzı.”
Sessizce onu dinliyordum,anlatsa sabaha kadar dinlerdim.
Neden kimse bana böyle anlatmamıştı?
Detaylı detaylı bütün incelikleriyle..
Allah var, peygamber var tamam.Ahirete inanıyoruz cumaya gidiyoruz bitti.
Kadın erkek ilişkileri? Komşuluk? Okul ortamı? Aile?
Kimse bana anlatmamıştı.
Öyleyse ben de kendim öğrenirdim.
Sahi mi?
Neden olmasın ki.
“Çok güzel anlatıyorsun..” dedim.
“Teşekkür ederim.” Deyince “Teşekkürlük bir şey yok ki.” Dedim onun dediği gibi.
Gülerek “Kesinlikle iyi bir gözlemcisin.” Dedi.
Ama tam o sırada arkasında doğru sendeledi.
Ne yapacağımı bilemedim.
Onu tutmalı mıydım?
Ama dokunmamı istemezdi ki.
Ben karar verene kadar dengesini sağlamıştı bile.
“İyi misin?” Diye sordum hızlıca endişeli bir ses tonuyla.
Ya kafasını çarpsaydı?
“O ilaçları almalıydın işte!” dedi kısık bir sesle kendi kendine konuşur gibi.
“Ne? İyi misin?” dedim dayanamayarak.
“Şey ya,iyyim biraz başım döndü sadece, açlıktan herhalde.”
“Emin misin?” Diye sordum sorgulayıcı bir şekilde.
“Hayır Cerenim.” Deyip güldü sonra hızlıca ekledi.“Kabul iğrenç bir espriydi, kusura bakma.İyyim ben teşekkür ederim gerçekten.”
“Etme.”
Merdiven kenarında öylece durduğumuz için hemen insanlara yol verdik.
“İyi,istersen dinlenelim ama?”
“Abi iyyim diyorum yaa yok bişey valla.”
Abi?
Lafın gelişi yani.
Umarım..
Zaten aramızda sadece bir buçuk yaş var neden abi desin ki?
“İyi tamam,sonra Galata Kulesinden aşağı falan düşme de.” Dedim gülerek.
“Yok artık Kuzey,bide bayıl istersen.”
“Ben Feriha değilim.”
Farkında değildi ama ilk kez bu kadar samimi konuşuyorduk,normalde birbirimize karşı soğuktuk.
“Oo siz beraber mi çıkıyorsunuz- Gerçi efsaneye inanmamıştınız hayırdır sizin sınıf nerde?” diyen Enginin sesi düşüncelerimden beni hızla ayırırken bende onun kişiliğine uygun bir cevap verip “Yok Bizimkileri arıyoruz yoksa ben çıkar mıyım hiç Baransız?” Dedim şakayla karışık.
Gülerek “Zaten sizin bi o kaldı,hep berabersiniz abi ya.” Dedi.
Ceren de hemen “Tuana ile Baranı gördün mü? onları arıyoruz.” dedi bu muhabbete devam etmek istemediğini belirten bir sesle.
“Vaay Ceren,demek sen de Tuana ile çıkacaksın hee,yok bilmiyorum bayağı yukarıdalar galiba.”Dedi hala gülerek Engin.
“Evet Tuanasız yapamıyorum.Sağol görüşürüz.” Dedi Ceren ciddiyetle.
Demek Enginden pek hoşlanmıyordu.
Hızlıca Enginin yanından ayrılıp basamakları tekrar tırmanmaya başladık.
Ama ben sessizliği bozdum.
“Onu pek sevmiyorsun sanırım.” Dediğimde hiç beklemediğim bir şekilde ciddiyetle “Sevmem için bir sebep yok.” Dedi.
Evreni sevmek için var o zaman?
“Peki sevmemen için?”
“Neden bu kadar merak ettin ki.”
“Bilmem,daha önce kimseye bu kadar sert davrandığını görmedim,Evrene bile daha yumuşaksın.”
Evreni neden işin içine soktum ki.
“Boşver, kendimce haklı sebeplerim var işte.”Dedikten sonra bir anda gerçekten cevabını merak ettiği bir soruymuşçasına “Sence Evrene gereğinden fazla mı iyi davranıyorum?” Diye sordu.
Ne.
Şey.
Ellerimi oversize kapşonumun cebine sokup sıkıntılı bir nefes verdim.
İlerilere doğru bakarak “Yani,” diyebildim.
Ama devamı gelmedi.
“Yani ne ? Kuzey, lütfen.Öylesine sormuyorum benim için çok önemli.”
Kuzey..
“Tamamen dürüst mü olmayalım?” dedim bir anda.
Gülerek “Ama beyefendi sürekli böyle benim sözlerimimi çalacaksınız.” Dedi.
Beyefendi.
“Gerekirse çalacağım gibi duruyor hanımefendi çünkü bayağı güzeller.” Dedim bende gülerek.
Güldü ve ciddileşerek “Lütfen objektif ve dürüst ol.” Dedi.
Hala kat çıkıyorduk,Galata kulesi epey uzundu anlaşılan.
“Tamam,sanki bazen kalbini kırmıyım derken fazla iyi davranıyor gibisin.” Dedim bir anda.
“Yapma ya...” derken sesi sonlara doğru fısıltıya dönüşmüştü.
“Özel değilse..Neden sorduğunu sorabilir miyim?” dedim sakince.
“Aslında şey, özellikle Baran öyle deyince fark ettim ki, sanki kalbini kırmıyım derken ekstra iyi davranıyorum ve bu onun daha da yakınıma gelmesine sebep oluyor,erkek olması rahatsız olmam için gayet yeterli bir sebepken yanıma geldiğinde kalbini kırmadan onu uzaklaştırmam gerek ama yanlışlıkla daha iyi davranıyorum ve o bunu yanlış anlamadan acil düzeltmem gerek.”
Çoktan yanlış anladığına eminim.
“Haklısın.Umarım senin için en iyisi olur.”
“Teşekkürler...Sanırım sen de pek Evrenden hoşlanmıyorsun.”
“Yani,biliyorum işte bir şeyler boşver.”
Tekrardan sessizlik çöktüğünde son kata gelmiştik,burdan sonrası direk kulenin tepesine çıkıyordu.
İlginç bir şekilde Baran ve Tuanaya hiç rastlamamıştık,bu durumda tepeye ikimiz çıkacaktık.
Ve önümüzde son basamaklar uzanıyordu,biz ise sessizce dikiliyorduk.
“Sanırım saçma efsaneler yüzünden böylece beklememize gerek yok,önden buyur.” Dedim sonunda.
“Katılıyorum,hadi gidelim.” Dedi bi anda.
Böylece Galata kulesine beraber çıktık.
Önümüze çıkan manzarayı görünce dilimiz tutuldu.
Sanki bu anı kaydetmek istermişçesine havayı içime çektim.
İşte özgürlük..
Ceren fotoğraf çekerken yanımıza göz gezdirdim.Baranlar diğer tarafta olmalıydılar henüz onları görmemiştik.
Bende telefonumu çıkarıp ayda yılda bir olduğu gibi fotoğraf çektim.
Ceren de çok etkilenmiş görünüyordu.
Manzara ve hava muhteşemdi.
Hatta biraz rüzgar esiyordu.
Ve Ceren yanımda gülümseyerek manzaraya bakıyordu.
Bir anda ağzımdan dökülen cümlelere engel olamadım,olmak istemedim belki de..
“Ceren..Bana İslamı anlatsana..”
...
Eveett bölümü nasıl buldunuzz ✨🦋
Özellikle İslam hakkındaki konuşmaları çok özenerek yazdım 💌
Bu arada evet bu bölüm Kuzeyin kalbi biraz daha dine ısındı ama çok daha iyi bir Müslüman olmasına daha bayağı var ileriki bölümlerde inşallah o yüzden ultra süper mega bir değişim beklemeyin hem Kuzeyde bu konuda,hem de Cerenle Kuzeyin arasında 🌝
Okuduğunuz için teşekkür ederimm
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.74k Okunma |
465 Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |