@aylindeyiz
|
Selamına karşılık olarak ben de elimi uzattım. Her nereden geldi bilmiyordum fakat ya dünyevi bir aşka tutulmuştum ya da ruhani bir ölümsüzlük duygusunu yeniden hatırlıyordum. Hislerim yeni değildi. Hep varmış, yanımdaymış, içimdeymiş ancak benim onları fark etmem için bir şeyler bulmam gerekiyormuş gibiydi. Hep böyle değil midir? İçindeki potansiyeli fark etmesi gereken insanlar günün birinde bir gün onu aramayı bırakır ve hiç beklemediği o yegane kutsal anda hep olması gerektiği kişiyi anlardı. Sanmıyorum, bu bir aşk da değildi. Peki neydi? Bir bilinmişlik, geçmişin tezahürü ya da çok önceden aşinalık... Değişimi fark ediyordum. Bunca zaman unuttuğum ya da bilmediğim bir yanım baskın geliyordu fani bedenime. ''Ocean! Bu bakışlar hiç iyi görünmüyor. Adamın içine düşecek gibiydin!'' Gülerek masasındaki gerekli notları toplayarak bana doğru yürümeye başladı. ''John! Hadi ama! Sence de çok farklı bir yüzü yok mu? Tanrı'ya inansam cennetten düşen bir melek diyeceğim adeta!'' John kahkaha attı. ''Evet gerçekten de herkeste olmayan bir şey var onda.'' Bende gerekli belgeleri alıp kapıdan çıkmaya hazırlanıyorken, ''Dikkat et duygularını işe karıştırma. Sonuçta sunumu sen yapacaksın.'' John kulağıma doğru fısıldarken ona, ''Sorun yok, kendimi kontrol edebilirim.'' Diyerek gözlerimi devirdim. Uzun koridorlardan geçerken bir yandan ikimizde elimizdeki notları karıştırmaya başlamıştık. Mr. Michlaud herhangi bir ayrıntıyı atladığımızı fark ederse pek anlayışlı davranacak birisine benzemiyordu. Kalbim hala çok hızlı çarpıyordu. Bu heyecanımın sebebi onu yeniden görecek olmamdan kaynaklı olmaması için dikkatimi sürekli elimdeki notlara veriyordum. ''John, en son kalıntılarda aldığımız notların Aztekler ile bağlantısını yazdığım notları arıyordum fakat hala bulamadım.'' John yeniden kulağıma doğru eğilip fısıldamaya başladı. Bu aralar gizli tutacak o kadar çok şeyimiz vardı ki! ''O notları senin masandan ben aldım. '' Bir anda bakışlarımı ciddi bir şekilde John'a yönelttim. ''Ocean! Ne çabuk unuttun! Bende olan defterde Azteklerin büyük tapınağının resmi işlenmişti.'' Son günlerde o kadar fazla şey olmuştu ki, neredeyse John ile gizli yürüttüğümüz bu işi unutacaktım. ''Kazıdan gelen bulguları göstergebilim profesörü John ile beraber incelediğimizde, döneme ait birçok dini ritüelin kanıtlarını bulduk. '' Arkamda bulunan ekrandan kumanda ile slaytın diğer sayfasına geçiş yaptım. Sunuma devam ederken Michlaud ile göz göze gelmemeye özen gösteriyordum. ''Gördüğünüz tablette bir yazı stilinden ziyade, resimler ve semboller yer almaktadır. Aztekler bir olayı veya anlamı ifade etmek için bir yazı fonetiğinden çok sembolleri kullanmışlardır. '' Şimdiye kadar birçok sunum yapmama karşın ilk defa avuçlarımın terlediğini ve kalp atışlarımın hızlandığını fark etmiştim. Geceyi çok iyi geçirmediğimden kaynaklı olduğunu düşünüyordum. Ara sıra kelimeleri bile yanlış telaffuz ettiğimi fark ediyordum. Tam o sıra John devreye giriyordu. Sunum neredeyse bitmek üzereydi. Son sayfaları hızlı bir şekilde anlatarak bir an önce gitmek istiyordum. Sunuma devam ederken, Michlaud'un sesi ile cümlemi bitiremeden ona doğru baktım. ''Sizce ölümü neden karanlık olarak tasvir etmişlerdir peki?'' Parmağı ile ekranda ki sembolü adeta daha önce biliyormuş gibi yakınlaştırdı. Bu kalıntıları bizimle beraber onlarında incelediğini biliyordum ancak sembol bilimciler olarak her ayrıntıyı görüp çözümlemek bizim işimizdi. Dürüst olmak gerekirse bu beni biraz utandırmıştı. John'un da bakışları ciddi bir hal almış elindeki notları karıştırmaya başlamıştı. Benimle aynı şeyleri düşündüğünden emindim. Kaçırdığımız şey ne olabilirdi? ''İşte burada. Ölü gözlerin anlatıldığı sembolün tam altına kazınmış.'' Gösterdiği sembol o kadar küçük bir yere işlenmişti ki, birinin bunu görebilmesi için oldukça detaylı bir inceleme gerçekleştirmesi gerekliydi. Bir arkeolog olarak kalıntıyı bizden öne görmüş olabilirdi fakat bilinmeyeni görmek bize aitti. Gösterdiği sembolü daha net görmek için gözlerimi kıstım. Göğüs çevremde bir sıkışma hissediyordum. Muhtemelen Mr. Michlaud'un toplantıda herkes önünde fark ettiği şeyi fark etmememden kaynaklı bir küçümsenme hissiydi. Ben ve John'un başarısızlığa tahammülümüz yoktu. ''Sizce ölüme atıfta bulunan bu tablete işlenen sembol neyi ifade ediyor olabilir?'' Michlaud konuşmaya devam ederken bakışlarımda netlik yakalayamıyordum. Ve yaşayacak olanı bulduğunda, Zihnimin derinliklerinden garip bir cümle geçti. Onu ölümsüz kılacak büyüyü söyle. Görüşüm netliğini kaybedecek olduğunda elimle sandalyeden destek almaya başladım. Zihnimin içi darmadağın olmuştu ve kelimelerimi toparlayamıyordum. Bildiğim her şeyi unutmuştum. Tam o sıra John devreye girmişti. Konuşacak durumda olmadığım sanırım her halimden belli oluyordu. John konuşurken Michlaud ona değil bana doğru bakıyordu. John sembole ilişkin bazı teorileri profesyonel bir şekilde anlatırken içten içe ona teşekkür ediyordum. Toplantı bitimine kadar sessiz kalıp John'un sunumu bitirmesini bekledim. Salonu boşaltmaya başladıkları sırada John elini omuzuma attı. ''Ocean, hiç iyi görünmüyorsun. Bir şeyler içmek ister misin?'' Yavaş yavaş boşalan salonda sandalyeye oturarak başımı ovalamaya başladım. ''Anlam veremediğim bir uyuşukluk hissi var. Sanırım uykusuzluktan kaynaklı. Dün gece alkolü de biraz fazla kaçırmış olabilirim.'' Saçlarımı geriye atıp John'un gözlerinin içine baktım. ''O sembolü gözden nasıl kaçırmış olabiliriz John?'' Büyük bir şaşkınlık ve merak ile bir anda sırtımı dikleştirip John'a doğru yaklaştım. ''Emin misin? Sembole çok odaklanamadım, görüşüm bile gitmiş gibiydi.'' Bu nasıl olabilirdi? Ölüm ve bulduğumuz beden değişimini temsil eden sembol... ''Ocean sembolü nasıl fark edemedik bilmiyorum ama deftere ait önemli bazı şeyleri bu sayede aydınlatmış olabiliriz. Kendini iyi hissettiğinde akşam sende buluşalım olur mu?'' Kemik gözlüklerini yine aynı telaş ile burnunda yukarıya kaldırdı. Onaylayarak kafamı salladım. ''İyi misiniz?'' Yabancı bir sesin fısıltılarımızın arasında gelmesi ile John ve ben sese doğru baktık. Michlaud ellerini cebine koyarak bana ifadesiz bir yüzle bakıyordu. ''Sunum esnasında pek iyi görünmüyordunuz.'' Ona doğru gülümseyerek, ''İyiyim teşekkür ederim. Evet, sunum için affedersiniz pek verimli geçmemiş olabilir.'' John önce bana bakıp tepkimi ölçmeye başladı. Genelde ekip olarak kararları hep birlikte verdiğimiz için bağımsız bir şekilde cevap vermezdi. Ben de ona bakıp gülümseyince, ''Tabii ki Mr. Michlaud oldukça iyi bir fikir! Zamanı ve mekânı size bildiririz.'' dedi. Michlaud halinden memnun bir şekilde salonun çıkış kapısından dışarıya doğru ilerledi. Çıkana kadar bakışlarım onun üzerindeyken, ''Ocean?'' John'a doğru baktım. ''Adamı yemekten sonra yatağa atmayacaksın değil mi?'' Gülerek omuzuna vurdum. ''İlginç bir adam doğrusu ama endişelenme üzerinde birçok göz varken benimle ilgileneceğini sanmıyorum.'' John omuzlarını silkti. ''Kim bilir?'' Derin bir nefes alıp verdi. ''Gerçekten de başka bir dünyadan gelmiş gibi.'' Yürüdüğümüz koridora doğru uzun uzun bakıp iç çektim. ''Evet, gerçekten de öyle.''
|
0% |