@aylindeyiz
|
Akşama doğru dışardan Meksika yemeği alıp apartmanıma doğru yürümeye başlamıştım. Gün batımını ışığının turuncu olarak binalara yansıtması ile havada güzel enerjiler hissediliyordu. Benim için zor bir gündü. Her ne kadar peşinde olduğumuz şey ile ilgili daha fazla yaklaşımımız olsa da Michlaud'un yaydığı baskınlık sanırım beni biraz zorlamıştı. Akşam John'a anlatacağım birçok şey vardı. Yeryüzünde en derin sırlarımı bilmesi gereken bir kişi varsa o kişi tartışmasız John'du. Daireme girip mutfak tezgahına doğru ilerlemeye başladım. Yemeğimi yerken bir yandan da bilgisayardan araştırdığımız konuya dair makaleleri okuyordum. Aztek tanrıları, savaş ve güneş tanrısı Huitzilopochtli, yağmur tanrısı Tlaloc ve yarı Tanrı - yarı kahraman Tüylü Yılan Quetzalcoatl idi. Quetzalcoatl, Azteklerin geri dönmesini beklediği tanrıydı. Tasvirlerine baktığımda ise ejderhaya benzeyen tüylü bir yılan kafası figürlerini görüyordum. Ayinlerde kurban ettikleri insanın kalbi güneş tanrısına adanıyordu. Bazı geleneklerini okurken ciddi anlamda vahşeti görüyordum. Ve bu vahşet bir zamanlar gerçekten yaşanmıştı. Aztekler içinde kaybolmuşken kapımın çalınması ile irkildim. John gelmiş olmalıydı. Hızlı adımlarla kapıya doğru ilerlerken ne kadar odaklandığımın farkına yeni varıyordum. Kapıyı açar açmaz John büyük bir heyecanla içeriye doğru girdi. ''Tarihi değiştirecek bilgilere sahip olacakken burada Meksika yemeği yemen gerçekten muhteşem(!)'' Kahkaha atarak onu mutfağa davet ettim. Sırt çantasından özenle koruduğu defteri çıkarıp masanın üzerine yavaş bir şekilde bıraktı. ''Bazı kaynaklara göre Quetzalcoatl, tanrılar arasında en önemlilerinden biriymiş. O dönemde Quetzalcoatl, bir yer ve su tanrısı olarak geçiyor.'' Diye başladı. Defteri sıkıca koruduğu kumaşı yavaş yavaş açmaya başladı. '' Quetzalcoatl kimi kaynaklarda sabah ve akşam yıldızı olarak anılırmış. Bunun sebebi ise değişen kültür onları gök cisimlerine tapmaya sevk etmiş. İnsan kurban etme ayinleri de böyle başlamış'' Quetzalcoatl aynı zamanda Venüs gezegeniyle de eş değerde bir tanrıydı. Sabah ve akşam yıldızını temsil etmesi onu ölüm ve dirilmenin de sembolü haline getirmişti. Kimi yerlerde ise yer altına inip atalarının kemiklerini topladığı ve kendi kanı ile yıkadığı anlatılırdı. Böylelikle yer yüzündeki tüm insanlar bu şekilde yaratılmıştı. Hepimiz bir şekilde sabah ve akşam, ölüm ve yeniden doğuş olarak birbirimize bağlıydık. ''John, ilk sayfada duran sembole bak. Tapınak tasvirinin altında bir kalabalık resmedilmiş. '' John gözlüğünü düzelterek oraya dikkat kesildi. Bir yandan da yanımızda boş kâğıt ve bir kalemle unutmamamız gereken ayrıntıları kısa bir şekilde not alıyorduk. Başıma yine bugün oldukça tanıdık gelen bir ağrı girmişti. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Bu anı bozmak istemiyordum. ''Tapınağın üzerinde duran insan tasviri ise elinde bir kadeh kaldırmış gibi görünüyor.'' Parmağı ile deftere dokunmadan başka bir yeri işaret etti. ''Bak yine aynı sembol Ocean. Kurban edilecek bir insan ve yanında yine aynı sembol. Kurban uzun saçlı resmedilmiş. Muhtemelen bir kadının kurban edildiği ritüel.'' Gözlerini dikip bana doğru baktı. ''Bu sembole ait tezim doğru olabilir. Yeniden doğması için ölmesi gereken bir kurbanı anlatmaya çalışmışlar.'' Sayfada geri kalan ayrıntılara bakarken kurban edilen kişi tasvirinin altında ''Alt'' kelimesine karşılık bir görsel ve bir yılan resmi görmüştüm. ''John, hatırladığım kadarıyla Azteklerin kullandığı dil Nahuatl diliydi. Bu kelime tasvirinin bir anlamı olabilir mi?'' Parmaklarıma alnıma baskı yapıyordum fakat ağrı gittikçe daha fazla sertleşmeye başlıyordu. John masada duran bilgisayarımı hızlı bir şekilde alıp bu kelimenin karşılığını araştırmaya başlamıştı. ''Ocean sen bir dâhisin! ''Alt'' karşılık olarak su anlamına geliyor. Bence su tanrısı Quetzalcoatl'a adanmış bir ayin resmedilmişini inceliyoruz şu an.'' Gururlu bir gülümseme ile yeniden defterin ayrıntılarına dönmüştük. Ölümsüzlük içinde seni arıyorken, ruhunu buldum. Tanrılar ülkesine yükselmişken, var oluşumu kaybettim. Yıldızları sana getirecek olanı seçtiğinde, Kalbimi parçalayıp, kanımdan içtin. Şimdi duy sesimi, duy sesimi de gel bana. Uyanışın yüzyıllar boyunca ölümün olacak. Ölümün ise, beni yeniden doğuracak.
|
0% |