Gözlerimi açtığımda yatakta üniformamla uyuya kaldığımı fark ettim. En son babam bana su gücümün olduğunu ve Kraliçe Elia'nin beni istediğini söylemişti. Güçlükle yatakta doğruldum. Baş ucumda duran bardağa su soldurdum. Aynı zamanda babamın bana dediklerini düşünüyordum. Bardaktaki suyu içtiğimde kafamdan babamın bana dediklerini silemiyordum.
"Kraliçe Elia beni değil, seni istiyor"
"Senin ateş gücünle birlikte su gücünde var"
Oflayarak bardağı yanımda duran masaya koydum. Kafam çok karışıktı. Saçlarımı ellerimin arasına aldım. Su gücüm varsa bunu neden hiç farketmemiştim? İllaki farketmem gerekiyordu. Tam o sırada kapının tıklatıldığını duydum.
"Gel"
Kapı yavaşça açıldığında Luna ve Asel'i gördüm. Asel "Bugünkü çalışmaya gelmedin, merak ettik seni." dedi. Doğru ya bugün çalışma vardı, kafam o kadar karışıktı ki çalışmaya gitmeyi bile unutmuştum. "Uyuya kalmışım gerçekten üzgünüm çalışma tamamen aklımdan çıktı." demekle yetindim. İkiside endişeli gözlerle bana baktı. Luna gelip yatağımın ucuna oturdu. "Perla, iyi misin? Normalde asla uykucu biri değilsin."
Luna haklıydı. Çocukluğumdan beri asla uykuyu sevmezdim. Çok enerjik bir çocuktum ki zaten bunu Luna ve Asel biliyor çünkü çocukluk arkadaşıyız. Derin bir iç çektim. Onlara su gücümün olduğunu ve Kraliçe Elia'nın bu yüzden beni istediğini söylemeli miydim? Asel "Perla?" dediğinde derin düşüncelere daldığımı fark ettim.
"Efendim?"
"Konuşmak ister misin?"
Su gücümün olduğunu kızlara söylemeliydim. Aslında diğerlerine de söylemeliydim, Jasper ve Luke. Ee bi de Alex.
"Kızlar" dedim. Asel tek kaşını kaldırdı. Nasıl söze başlayacağımı bilmiyordum.
"Benim hani ateş gücüm var ya"
"Eee?" dedi Asel.
"Birde su gücüm var"
İkiside şaşkın gözlerle bana baktı. Kafaları karışmış gibi görünüyorlardı. Uzun bir sessizlik oldu.
"İyide bu imkansız böyle birşey olamaz!" diyerek sessizliği bozdu Luna. Asel'de başını yukarı aşağı sallayarak Luna'yı onayladı. Şaşırmaları ve inanmamaları normaldi. Bende böyle birşey duysam inanmazdım.
"Biliyorum inanması zor. Hatta bende ilk duyduğumda şaşırmıştım"
"Bunu sana kim söyledi ki?" diye sordu Luna.
"Babam. Eee yani kral. Benden bunca zaman saklamış, tam 20 yıl düşünebiliyor musunuz?"
Dediklerimi duymamış gibi Asel bana
"Peki hiç su gücünü kullanmayı denedin mi?" diye sordu. Ardından Luna'da "İstersen sana yardım edebilirim" dedi. Luna'nın su gücü vardı.
"Teşekkür ederim. Galiba gerçekten yardımınıza ihtiyacım var çünkü su gücümü nasıl kullanacağım konusunda hiçbir fikrim yok."
Neredeyse unutuyordum Elia'nın beni istediğini söylemeliydim. Ama bu konuyu diğerlerininde bilmesi gerekiyordu.
"Kızlar başka bir konu daha var. Fakat bunu diğerleriyle beraber konuşsak daha iyi olur. Toplanma alanında saat yedi de buluşalım."
Luna ve Asel tamam dercesine başlarını salladılar ve kapıya doğru yürüdüler. Tam çıkarken Asel "Su gücünün olduğunu bize söylediğin için teşekkürler" dedi. Tabiki onlara söyleyecektim onlar benim en yakın ve tek arkadaşlarımdı. Cevap vermeye fırsat vermeden kapıyı kapattılar. Saat yedi de toplanma alanında buluşacaktık on beş dakikam vardı. Yataktan kalktım. ayakkabılarımı tam giymeden giysi dolabıma doğru yürüdüm. Üniformamla uyuduğum için üzerimdeki üniforma çok kırışmıştı. Yine Pride krallığına ait olan fakat farklı renk olan bir üniforma seçtim. Üzerimdeki üniforma siyahtı, yeni seçtiğim üniforma ise lacivertli. Üzerimi bir çırpıda değiştirdim. Tam dolabımın kapağını kapatacakken, üniformaların yanında neredeyse hiç giymediğim elbiseleri gördüm. Elbise giymeyi hiç sevmiyordum. Sanki Pride Krallığının prensesi değilde muhafızıydım. Kendimi hiç prenses gibi hissetmiyordum. Daha prenses olduğumu kabullenemezken yakında imparatoriçe olacaktım ve kocaman bir ülkeyi yönetecektim. Ne garipti. Dolabımı kapattım ve odamdaki kocaman aynaya doğru yürüdüm. Saçlarım çok kabarmıştı ve çok dolaşmıştı. Masada duran tarağı alıp taramaya başladım. Biraz sonra tüm dolaşıklık gitmişti. Saçımın uzadığını yeni fark ediyordum, saçım belimi geçmişti. Tarağı bırakıp örmeye başladım. Örmeyi bitirdiğimde aynaya baktım. Çok güzel görünüyordum. İlk defa bu kadar güzel göründüğümü fark ettim. Tam o sırada geç kaldığımı fark ettim. Saat yediye, beş dakika kalmıştı. Son kez kendime bakıp koşar adımlarla odamdan çıktım. Saray merdivenlerini hızlıca indim. Toplanma alanına doğru koşar adımlarla ilerledim. Ben koşarken arkamda örgüm bir sağa bir sola sallanıyordu. Toplanma alanına herkes gelmişti. Ben yine geç kalmıştım. Hep bir yerlere geç kalıyordum ve arkadaşlarım artık buna alışmıştı.
"Su prensesi yine her yere geç kaldığı gibi şimdide geç kaldı." dedi Luke. Kızlar demekki su gücümün olduğunu anlatmıştı. Kızların anlatmalarına sevinmiştim çünkü birde onlara anlatmakla uğraşmak istemezdim. Hızlı yürüdüğüm icin yorulmuştum. Biraz soluklandıktan sonra konuya direk girdim.
"Arkadaşlar su gücümün olduğunu biliyorsunuz kızlar anlatmış gördüğüm kadarıyla." Hepsi başlarını salladı.
"Sizi ilgilendiren asıl konu Kraliçe Elia." Herkes anlamaz gözlerle bana baktı. Olayı daha da açığa kavuşturmalıydım.
"Bildiğiniz gibi hem ateş hemde su gücünüzün olması imkansız. Ve ben hem ateş hem su gücüne sahibim. Bu yüzden Elia beni istiyor ve bu bir savaş demek."
Cümlemi bitirir bitirmez Jasper "Seni istediği kadar krallığıda istiyor, tüm Dünya'yi yönetmek istiyor." dedi. Evet anlamında başımı salladım. "Haklısın ama tüm Dünya'yı ele geçirmek içinde beni kullanacaktır çünkü-"
"Çünkü su ve ateş gücüne sahip olan kişiler efsaneye göre toprak ve hava gücünede sahip oluyor. Bu da kişiyi karşı konulamaz biri yapar." dedi Luna düşünceli bir ifadeyle. Aramızda en zekimin Luna'ydı. Boş vakitlerinde saraydaki kütüphaneye gider kitap okurdu.
Ertesi Gün
Sabah erkenden kalkıp bahçeye çıktım. Temiz hava almak iyi gelmişti. Biraz yürüdükten sonra yanıma Alex geldi. Üzerine ceket giymişti. "Üzerine neden birşey almadın hava çok soğuk." dediğinde üşüdüğümü daha yeni fark etmiştim. Kesin yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Tam o sırada Alex üzerindeki ceketi çıkarıp omuzlarıma koydu. Alex'in içinde bir ceket daha vardı ama daha inceydi. "Teşekkür ederim." dedim. Alex sadece gülümsedi ve yan yana yürümeye başladık. Alex çocukluğuna göre çok değişmişti. Hâlâ ona biraz kızgındım ama seviyordum onu. Şey seviyordum derken yanlış anlaşılmasın arkadaş olarak seviyordum. Yanyana uzun uzun yürüdük. Arkadan esen rüzgar saçlarımı yüzüme getiriyordu. Tam yüzüme gelen saçları çekecektim ki Alex benden önce davranıp saçlarımı yüzümden çekti. Şaşkın gözlerle ona baktım. Ona baktığımı fark eden Alex hızlıca ellerini yüzümden çekti. Yüzü kızarmıştı, ama soğuktan değil. Ellerini cebine koyup yere bakarak yürümeye devam etti. Alex "Özür dilerim." dedi.
"Sorun değil."
Merdivenleri hızla çıkıp odama girdim. Odam sıcacıktı. Kendimi sırt üstü yatağa attım. Alex'in yüzüme gelen saçları çekmesi, sıcacık ellerinin soğuktan kızarmış ve donmuş yanaklarıma değmesi nedensizce çok hoşuma gitmişti. Yatakta doğruldum, kahvaltı yapmaya yemekhaneye inecektim. Üzerimi değiştirmek için dolabıma doğru ilerlediğimde Alex'in ceketinin bende kaldığını fark ettim. Ceketi Alex'e vermem gerekiyordu.
Üzerimi değiştirip odamdan çıktım. Alex'in odası benim odamdan bir kat aşağıdaydı. Merdivenleri inmeye başladım. Alex'in odasının olduğu katta durdum. Bu katta üç oda vardı. Jasper, Luke ve Alex kalıyordu. Koridorun sonundaki oda Jasper'a aitti. Koridorun başındaki oda ise Luke'ın odasıydı. Yani Alex'in odası ortadaki odaydı. Kapıyı tıklattım. Biraz bekledikten sonra kapıyı Alex açtı. Doğru odayı bulduğum için sevinmiştim. Alex beni görünce şaşırdı. O konuşmaya başlamadan ona ceketini uzattım "Sana vermeyi unutmuşum." dedim gülümseyerek. Alex elimdeki ceketi alıp "Sende kalabilirdi" dedi. Hafif tebessüm ederek üzerimi işaret ettim. "Bu sefer hazırlıklıyım. Palto giydim üzerime." Alex'de tebessüm etti. "Kahvaltıya mı iniyorsun?" diye sordu. Evet anlamında başımı salladım. Alex "Bende şimdi çıkacaktım beraber inelim mi?" diye sordu. Aslında Alex ile beraber inmek istemiyordum. Alex'le yanyana dolaştığımızı birinin görmesini istemiyordum hatta şu an bile bizi biri görebilirdi. Ama tek seferlik onu kırmak istemediğim için "Olur" dedim. Alex sanki çikolata alınmış küçük bir çocuk gibi sevindi. Hemen paltosunu alıp geldi. Alex dar bir kazak giymişti. Kazak kolundaki kasları daha da belli ediyordu. Kolundaki kaslara baktığımı gören Alex "Ne oldu kaslarım dikkatini mi çekti?" dedi alaycı bir tavırla. Telaşlı bir şekilde durumu toparlamaya çalıştım "Yoo ne alakası var ben ne yapayım senin kaslarını." Alex sırıtarak yürümeye devam etti. Of ne aptaldım.