Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Akip Gi̇den Zamana İnat

@aysegulcee1

Bakışlarıyla diyar diyar gezdiğin değil, bir bakışıyla diyarına gittiğindir AŞK.


Mevlana


🌺


Isparta/ Haziran 2021


İnsan alnına ne yazıldıysa onu yaşamaktan kaçamıyordu. Ölüm; değiştiremediğimiz kaderimizdi. Ne bir saniye ileri ne bir saniye geri...


Isparta'ya mayıs girdiğinde gül bahçelerimiz bir gökkuşağı gibi renklenirken benim de bahçede geçirdiğim zamanlar artardı. Ben sevdamı göndereli kurumuş bir gülden farksızdım. Güllerin arasında yeniden yeşermeye çalışıyordum çaresizce. Onsuz geçen üç yılda yaprak yaprak solmuştum.


Nereye baksam bir anımızı nereye sığınsam sesini işitiyordum. Her yerde bir görüntümüz vardı. Bazılarında Beni ağlattığı, bazılarında güldürdüğü, bazılarındaysa sevgi dolu sözleriyle sarıp sarmaladığı anlar. Hep bir arada olmaya öyle alışmıştım ki şimdi koskoca evde bir başıma kalmış gibiydim.


"Aba..."


Elimdeki gül buketini sepetin içine bırakıp Beste'nin sesini işitince gülümsedim. Yine Cihat abimi maratona sokmuş olmalıydı. Bana öyle bağlıydı ki ne bensiz uyuyor ne de bir lokma yemek yiyordu. Küçük annesi olmuştum Beste'nin. Şikayetçi değildim. Çiçek yengemin bize hediyesi ve yadigarıydı. Beste benim her şeyimdi. "Abim yavaş ya! Bitmiyor mu senin enerjin?"


Duyduğum sesle elimdeki gülün dikeni parmağıma batarken kalbim birkaç kez göğsüme sertçe vurdu. Olduğum yerde kalakaldım. Buradaydı. Gelmişti. Her sene olduğu gibi yine bir yıl sonra bana gelmişti. Her karşılaşmamız ayrı bir kalp ağrısıydı. Alışamıyordum bir türlü bu gel gitlere. Yavaşça doğrulup döndüğümde gözlerimiz buluştu ansızın. Güldü. Bu öyle bir şeydi ki tarif edemezdim. Tarifsizdi.


Beste önde Nuh arkada bana doğru koşuyorlardı. Kalbimi sıcacık eden manzaram altı yıldır hep aynıydı. Nuh, bana on yedi yaşımın en güzel hediyesiydi. Kalp ağrım, benim güz sancım. Bir karşılık beklemeden sevdasıyla büyüdüğüm güzel gözlü o deli adam.


Zaman geçtikçe Nuh'un benden dahada uzaklaştığını hissederdim zaman zaman. Bu beni kırsada doğru olanın bu olduğunu bilirdim. Nuh deli de olsa nerede nasıl davranması gerektiğini bilirdi. Yetişkindik artık. Çocuk değildik. Acı da olsa bazı gerçekleri kabullenmiştim. Biz kardeş gibi büyümüş kardeş gibi sevmiştik birbirimizi.


Onu yanıbaşımda bile sevmek zorken şimdi ise aramızda yollar mesafeler vardı. Ne zaman bana doğru gelse dizlerim titrer kalbim onun aşkına yenik düşerdi. Onu beklemiyorduk. Yazları 3-4 haftalığına kampa katılır son bir ay kala gelirdi Isparta'ya.


Ona doğru bakarken kocaman gülümseyip başını sağ omzuna yatırmıştı. Gel sığın yüreğime, yüreğim seni çok özledi der gibi. Önümde durunca kalbim duracak sanmıştım. Duracak gibiydi. Bir bilseydi kalbimin ne hissettiğini. Hayır! Bilirse benden uzak dururdu. Onun her şeyden önemli olan dostluğunu kaybedemezdim. "Hoş geldin Teğmen'im." Diğer bahçedeki birkaç kişi bize bakıyordu.


"Hoş buldum Menekşe'm," dedi sessizce. "Nasılsın?"


Gittiğinden beri zayıflamış yüzüne baktıktan sonra saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Yanaklarım onun yanında çok kolay pembeleşirdi. Beni ele vereceklerinden korktuğum o pembelikler. "Biz iyiyiz," dedim özlediğim yüzüne uzun uzun bakamazken. "Asıl sen nasılsın Nuh? Eğitimler nasıl, zorlanıyor musun?"


"Sence," dedi gülerek kollarını gösterirken. "İyiyim ben merak etme. Yalnızca sizi çok özlüyorum o kadar."


"Ben de çok özlüyorum," dedim. "Yani biz de seni çok özlüyoruz. Buket yok sen yoksun. Eksiğiz yarımız işte Nuh."


"Aba!" Eteğimi çekiştiren minik aramızdaki bakışmayı bölmüştü. Beste'ye doğru eğilince minik kollarını boynuma sardı. "Mama."


Kucağıma aldım ve birlikte eve doğru yürüdük. "Neler yaptınız ben yokken anlat bakalım."


Alışamadım hala sensizliğe diyemedim. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Hep aynı şeyler. Burası bıraktığın gibi yeni bir şey yok. Amcam Cihat abime ve bana evlenmemiz için baskı yapıyor. Daha doğrusu Cihat abime. Benim okulum devam ettiğinden pek üzerime gelemiyor."


"Evlenmeniz için mi?" Koluma dokununca durdum ve ona doğru döndüm. "Abim ve sen mi Menekşe?"


Güldüm. "Olur mu öyle şey Nuh? Abim o benim. Cihat'ın nazlı'yı ne kadar uzun zamandır sevdiğini ve evlenmek istediğini biliyorsun. O da seviyor ama bizimle yaşamayı kabul etmediğinden aralarındaki mesele yılan hikayesine dönüştü. Cihat abim de bizi bırakıp ayrı eve geçmiyor. Çok üzülüyor Nuh. Onu hiç böyle düşünceli görmedim. Maddi sorunlar belini büktü son zamanlarda. Yirmi sekiz yaşına geldi hala yuvasını bilemedi bizim yüzümüzden. Aslında benim aklımda bir fikir var ama amcama henüz açmadım bu konuyu."


Derin bir nefes aldı ve yürümeye devam ettik. "Neymiş o?"


"Buket ve sen tatillerden tatile geliyorsunuz. Amcam ve Beste mi sığamayacak bizim eve? Onlar da evlenip sizin evde kalır."


Güldü. "Olmaz Menekşe. Annen ve babam evlenmeden aynı evde olmaz günah. Küçük bir yer burası hem biliyorsun."


Bunu hiç düşünmemiştim. Onlar abi kardeş gibilerdi. Aynı ortamda uzun süre bile kalmazlardı. Amcam dindar bir adamdı. "Haklısın. İnsanlar acımasız bunu unutmuştum."


"Herkes senin gibi tertemiz değil ki Menekşe. Unuttun mu? Bizimle bile ne kadar uğraştılar."


"Hala uğraşıyorlar," dedim boşta bulunup. "Cihat abim evlensede bizi yakıştırmalarından kurtulsak."


Başımı kaldırıp ona baktım. Bakışları önündeydi lakin kaşları çatılmıştı. Güldüm. Nuh hiç değişmemişti. Hala aynı kıskançlığı ve korumacılığını koruyordu. Ağzının içinde bir şeyler geveledi fakat anlamadım. "Bir şey mi söyledin?"


"Yok bir şey," dedi. Bahçeden içeri girince Buket'in bize doğru koştuğunu gördüm. Koştu ve çığlık çığlığa Nuh'un üzerine atladı. Cihat abim kütüğün başında odun kırıyordu.


"Abim," dedi Buket yanağından bir ısırık alırken. "Ne zaman geldin?"


"Az önce," dedi Buket'in öptüğü yanağını silerken. "Az büyü kızım. İn kucağımdan."


"Aman soğuk nevale!" Bana döndü ve sımsıkı sarıldı. "Sarı civcivim. Nasıl özledim seni." Beni öptükten sonra Beste'yi kucağımdan aldı. "Ya biyak beni!" diye feryat eden Beste kollarını Nuh'a doğru uzatınca kocaman güldüm. İşte benim yüzümü güldüren yegane varlığım onlardı.


"Gel kız şöyle. Özlemedin mi ablayı?"


"Hayııı." Buket Beste'nin yanağını öperken Beste çığlığı basmıştı.


Cihat abim, elindeki baltayla bize bakarken Beste'nin çığlığıyla yüzünü buruşturdu. "Elveda sakin akşam yemekleri!" Hepimiz Cihat abime bakıp gülüşürken hepsine tek tek bakıp şükrettim. Ailem yeniden bir aradaydı.


🌺


Amcamlarda annemin yaptığı yemekleri yedikten sonra Buket'le bulaşıkları hızlıca yıkamıştık.


Amcam, kahveye gidince annem de başının ağrıdığını söyleyip eve geçmişti. Evin önündeki sedirde film izleyecektik bu gece. Tıpkı eski günlerdeki gibi.


Buket, ocağın başında mısır patlatırken Nuh sessizce yanımıza geldi. O gelmeden kokusu gelmişti doğruyu söylemek gerekirse. Evimiz ve civarı gül bahçelerinden dolayı çiçek gibi kokardı. Burnumuz bu kokuya aşinaydı bizim. Farklı kokuyu hemen seçerdik. Şimdi dört bir yanım o kokuyordu.


Öyle merak ediyordum ki orada ne yaptığını. Kim bilir nasıl güzel kızlar vardı etrafında? Oradayken bizi düşünüyor muydu? Görüştüğü biri var mıydı bunları düşünmeden edemiyordum.


"Bitmedi mi işiniz?" Kollarını masaya yaslayıp öne doğru eğildi.


"Bitti. Şu tepsiyi alır mısın?" Çenemle masanın üzerindeki gümüş tepsiyi işaret ettim.


Neden öyle bakıyordu bana? Göz göze gelemiyordum bakışları yüzünden. Buket mısırı kovalara koyduktan sonra mutfaktan çıkmıştı. Biz birbirimize bakıp kalmıştık ve neden bakıştığımızı bilmiyordum.


"Sor hadi," dedi birden. Yüzünde keyifli bir gülümseme vardı. "Çatladın."


"Neyi," dedim bardakları tepsiye koyarken. "Neyden bahsediyorsun?"


Masanın etrafından dolanıp sırtımı yasladığım tezgaha sırtını yaslayınca ona doğru döndürdüm yüzümü. Önceden de böyle bakardı bana lakin ben hiç anlam yüklememiş kalbimi böyle bir şeyin ihtimaline bile inandırmamıştım. Hislerini de düşüncelerini de hep kendine saklardı Nuh. Kapalı bir kutudan farksızdı. Şimdi de yüklemek istemiyordum.


Alışmıştım ben. Ondan bir beklentim olmadan büyütmüştüm sevdamı yüreğimde. Hiç hislerimi açmayı düşünmemiştim. Aramızdaki masumiyetin bozulacağından deli gibi korkardım.


"Görüştüğüm konuştuğum biri yok Menekşe."


Güldüm. "Neden o zaman burada olmadığın zamanlarda mesaj atmıyorsun hiç?"


"Sen neden yazmıyorsun hiç?"


Omuzumu silktim. Haftada bir konuşurduk. Oradaki kuralları disiplini bilmediğim için çekinirdim. "Sesini duymak yetiyordu."


"Eee benim neden böyle düşündüğümü düşünmedin hiç güzelim?" Güzelim.


Gözlerini gözlerimden çekmiyordu ve ben bu yüzden düşmek üzereydim. "Hayatında biri olduğunu ve seni benden kıskanacağını düşündüm." Kabim acıyarak gülümsemeye çalıştım. "Aranız bozulsun istemediğimden..."


Bana doğru döndü ve yüzünü yüzüme doğru eğdi. "Velevki öyle. Seni benden kıskanacak bir kızı hayatımda istemem Menekşe. Sen bizim canımızsın. Saçının teline zarar verecek olanı tek kalemde siler yok ederim." Tek sebep buydu öyle mi? Neden kırılıyordum? Beni kardeşi gibi görmemiş miydi bunca zaman?


Aksi mümkün müydü? On yaşından beri her anımıza şahit olmuş her şeyimizi bilmiştik. Kardeştik işte ötesi yok...


"Benim içinde öyle," dedim sessizce. "Hayatıma kim girerse girsin..."


Kaşlarını çatınca cümlemi tamamlayamadım. Sen böyle kızıyorsunda benim bunları söylerken kalbim nasıl alev alev biliyor musun canımın içi?


"Vermem ben seni kimseye," deyince afalladım. "Kimselere veremem sizi."


İşte Nuh böyleydi. Hiçbir zaman onlu hayaller kurmama izin vermezdi. Öksürük sesiyle birbirimizden uzaklaşırken elim ayağıma dolanmıştı. Cihat abim kapıda bize bakıyordu. "İkinci filmi de sizsiz bitirelim mi yoksa geliyor musunuz?"


"Gerçekten mi?" İkisi bana gülerken ben bardakları koyduğum tepsi ile peşlerinden dışarı çıktım. "Gerçekten bir film mi bitirdiniz?"


"Saçmalama Menekşe. Aklın nerede abim?" Yanaklarım kızarırken Cihat abinin yanına oturdum.


Nuh, elindeki büyük tepsiyi önümüze koyarken laptopun ekranını bize çevirdi. "Ne izleyelim?"


"Heidi," dedi Beste. Güldüm. Her gün Heidi izliyorduk.


"Şimdi olmaz bir tanem," dedim kucağıma doğru çekerken. "Biz onu seninle sabah izleriz kahvaltı yaparken olur mu?"


Başını sallayıp göğsüme sinince saçlarını öptüm.


"Sen olmasan Beste ne yapardı abim hiç bilmiyorum." Cihat abim, şefkatle bana bakarken bakışlarım Nuh'a kaymıştı. Bakışlarını bizden çekip bilgisayara çevirince Cihat'a baktım.


"Asıl siz olmasanız ben ne yapardım abi?"


Gülümserken göz kırptı. Nuh, Shrek açınca Beste ellerini birbirine çarpıp kahkaha attı ve biz de gülüştük. Cihat abim, başını arkaya doğru attı. "Gerçekten mi Nuh?"


Çocukken her yılbaşında televizyonda mutlaka Shrek olurdu. Shrek çocukluğumuzun en keyif aldığımız animasyonlarındandı. "Eski günlerdeki gibi işte fena mı abi?" Nuh, yanıma oturup sırtını yaslayınca omuzlarımdan bastırıp yaslanmamı sağladı. Bir eli kucağımda yatan Beste'nin saçlarında dolaştığı için çeneme dokunuyordu.


"Fena değildi de oğlum. Beste'nin yaşına göre uygun değil."


Beste birazdan uyuyacak gibiydi. Gözleri kapanıyordu. Saçlarını okşadım daha hızlı uyuması için. "Uyumak üzere," dedim. "Biraz bekle Nuh."


Bizim için hayat işte bu çardağın altından ibaretti. Dışarıda ne yaşanırsa yaşansın bizim bahçemiz hep yazdı. Ailemi çok seviyordum, onları çok seviyordum çünkü biliyordum ki biz bir aradayken dünya yalnızca bizim etrafımızda dönüyordu.


Sanki filmi ilk kez izliyormuşuz gibi pür dikkat bakarken Nuh'un devamlı bana baktığını hissediyordum. Elimi uzatıp dizine vurunca, "Ah," dedi sesli bir şekilde. "Ayağıma kramp girdi." Hem gülüyor hem acı dolu sesler çıkarıyordu.


Buket, abisine bakıp kıkırdarken Cihat abim gözünü ekrandan çekmedi. Ona döndüm ve dişlerimi sıktım. "Rahat dur Nuh!"


Bıyık altından gülerken önüme döndüm. Yeniden filme odaklanmaya çalışmam çok zor olmuştu. Ona bakmamak için kalbimle savaş verirken filmin ilk serisi bitmişti. Buket ikinciyi açarken Cihat abim ayaklandı. "Yarın erken kalkacağım çocuklar bana müsade."


Önce Buket'in sonra Beste'nin saçını öperken esnedi. "Sabah görüşürüz. Abim bu gece burada kal. Kahvaltıyı beraber yaparız. Gece Beste kalkıp geliyor sana zaten. Boşuna bir daha yorulma onu getirmek için."


Ya biz de ya da burada Beste ile uyuyordum. Benden ayrılmıyordu ve bu bağlılığı beni mutlu etsede içten içe üzüyordu. Okul bittiğinde buraya atanamazsam ayrılacaktık ve ben bu fikre kendimi hiç alıştıramıyordum. "Olur abi," dedim. "İyi geceler."


İkinci filmin yarısına geldiğimizde Buket ve Beste uyuyakalmıştı. Sedirli çardağımızın üzeri kapalı olduğu için gökyüzünü göremiyordum. Yıldızlı temiz bir gece vardı oysaki. Yarın güneşli bir sabaha uyanacağımızı düşündüm. Sevdam yanımdaydı aksi mümkün değildi ki. Kalbimde onunla uyandığım her sabahım güneşliydi benim.


Cihat abim yatmadan yanımıza dönmüş Beste'yi kucağında içeri götürüp yatırmıştı. Hem abi hem anne oluyordu kardeşlerine.


"Menekşe," dedi Nuh sessizce. Filmin ikincisi bitmek üzereydi. "Uykun geldi mi?"


"Hayır. Senin?"


"Hayır." Güldüm. Bilgisayara eğildi ve başka bir film açıp arkasına yaslandı. Ben de yaslanınca aramızda bir sessizlik oluştu. "Sizsiz zaman geçmiyor Menekşe. İzmir'e sığamıyorum."


Güldüm sessizce. "Sen Ispartaya da sığmıyordun ki koca oğlan."


Parmaklarıyla oynayışını izlerken dikkatle dinliyordum. "Bu öyle bir şey değil ya. Kimsesiz kalmış gibiyim. Çok özlüyorum beraber olduğumuz günleri."


"Sen seçtin asker olmayı. Daha bunun dağı var görevi var günlerce sürecek ayrılığı var Nuh. Alışmamız gerek." Ayrılığa nasıl alışılırdı ben bilmezdim.


İkimiz de aynı anda birbirimize baktık. Gözlerinde uzun zaman sonra ilk kez hüzün görüyordum. "Ne kadar kalacaksın Isparta'da?" Gideceğim diyecek diye ödüm kopuyordu.


"Bir ay sonra," deyince rahat bir nefes aldım.


Dudaklarımın kıvrılmasına engel olamamıştım. "Yandık desene." Kıkırdayarak kollarımı göğsümde birleştirdim. "Gece gezmelerimizin sonuna geldik."


Saçımı çekince kolunu sıktım. Gözlerini nasıl da belertmişti. "Gece dışarı mı çıkıyorsunuz siz ben yokum diye?"


"Hııı," dedim dudaklarımı birbirine bastırarak. "Cihat abim bizim özgürlüğümüzü kısıtlamıyor senin gibi."


"Hey heylerim çıkıyor tepeme Menekşe ha." Gerçekten inanmıştı şapşalım benim. Kıskandığında nasıl şirin göründüğünün farkında mıydı? "Bak tansiyon şeker tırmanıyor."


Sesli bir kahkaha atarak ellerimi havaya kaldırdım. "Baktım yar beni tınlamıyor aşkı kalbimi tırmalıyor tansiyon şeker tırmanıyor o da seviyor bu da seviyor."


Yüzünü buruşturarak kulaklarını kapatıyormuş gibi yapınca omzuna vurdum. "Şaka yaptım kıskanç tosbağa. Hemen dellenme boğa gibi."


Yeniden filme odaklandığımızda sırtımı sedire yaslayıp başımı sağ omuzuma yatırdım. Doksanlar yapımı bir aşk filmiydi. Saat on ikiyi geçerken göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı. Kokusuyla mayışan kalbim huzurlu ve derin bir uykunun kollarına çekildi.


🌺


Korkunç yükseklikte bir uçurumun kenarındayım. Henüz çocuğum ve kalbim yaşadığım korkunun etkisi ile hızlı hızlı göğsüme çarpıyor.


Nefes alamıyorum. Bacaklarımın gücü tükenince kenarda duruyorum. Ayaklarımın dibinde birden bir adamın kanlı bedeni beliriyor. Gözleri oyulmuş oyuklardan kan akıyor.


Başımı çığlık atarak kaldırıyorum. Hemen ileride elinde silah tutan bir adam bana doğru geliyor. Yüzünde korkunç bir gülümseme var ve bana doğru yürümeye devam ederken eli kemerine gidiyor. "Merhaba ufaklık!"


Ondan çok korkuyorum. Kaçmak için arkamı dönüyorum ve o korkunç yükseklikteki uçurumdan aşağıya düşüyorum.


Sıçrayarak gözlerimi araladığımda Nuh'un endişeli yüzü ile karşılaştım. Sıçrayarak onu da uyandırmış olmalıyım. Benimle birlikte o da doğrulduğunda çardakta film izlerken uyuyakaldığımızı anladım.


"Menekşe," dedi omzundan dürterken. "Ne gördün öyle? Sabaha karşı yine sıçrayarak uyandın."


"Bilmiyorum ama birkaç gündür hep aynı yerdeyim. Dağlardayım ve kötü çok kötü adamlar beni kovalıyor." Gözlerimi ovuşturdum. "Neden görüyorum anlamadım ki?"


Gözlerini benden kaçırarak sırtını yasladı ve kocaman esnedi. "Ne biliyim güzelim ben? Poponu da açıkta bırakmadım ama."


Gözlerimi belerttim ve kolunu sıktım. "Edepsiz!" Belim tutulmuştu aynı pozisyonda uyumaktan. "İnsan uyandırır!" Buket, esneyerek gözlerini açmıştı.


Güldü ve ayağa kalktı. Bedeninden çatır çutur sesler çıkartırken hayretle izliyordum. "Seninle uyumak istedim belki."


Arkasından ağzım kulaklarıma varana kadar gülerken elimi kalbimin üzerine koydum. Her yanım o kokmuştu. "Odunluğun yeni bahanesi bu mu?"


"Kahvaltıyı ben hazırlayacağım. Kalkın ve hazırlanın sizi bir yere götüreceğim."


Heyecanla yerimden kalkarken terliklerimi apar topar giydim. "Ne? Sadece bizi mi?"


Ona yetişince ters ters baktı. "Saçmalama Menekşe. Tüm Isparta'yı götüreceğim."


Utanarak gülümsedim. "Ya dalga geçmesene. Ne bileyim neden hep birlikte bir şey yapmıyoruz?"


Durdu ve ellerini koca kadınlar gibi beline koydu. "Bir ay buradayım Menekşe! Gelmek istemiyorsan söylemen yeterli."


"Ha-hayır gidelim."


Başını iki yana sallayıp içeri girerken büyük bir keyifle eve doğru koştum. Bizi nereye götüreceğini çok merak ediyordum. O, Buket ve ben... Uzun zaman sonra yalnız başımıza.


Loading...
0%