@aysegulcee1
|
Mevla seni bana nasip etmişse gidebileceğin en uzak mesafe kalbimdir can yarim. 🌺 Nuh her zaman aynıydı. Onunla yan yana olduğum zamanlarda başımızı bir şekilde derde sokardık. Yüzündeki şapşal ifadeye bakarken kalakaldım. Canım yanmıyor olsa kahkaha atardım. "Nuh seni öldüreceğim!" Koluma saplanan taş yüzünden gözlerim sulanınca öyle üzüldü ki eskiden olsa yanaklarını sıkar tüm gücümle ısırırdım. Bedenini bana siper etsede canımın yanmasına engel olamamıştı koca oğlanım. Omzuna vurup elbisemin kolunu sıyırdım. Dirseğimde de ufak bir delik oluşmuştu neredeyse. "Menekşe!" Yarama bakıp yüzünü buruşturdu. "Özür dilerim çok acıyor mu canın?" "Acıyor tabii. Sen de ayı gibisin Nuh. Severken öldürüyorsun." Burnumu çekip elimi yüzüme doğru salladım. "Beğendin mi yaptığını?" "Gaza geldim kızım birden. Sende öyle kahkaha atmasaydın." "Ha suç benim öyle mi?" Yüzümüzü aynı anda kopan dala çevirdik ve birbirimize bakıp kahkaha atmaya başladık. "Nuh çok güzeldi salıncağımız." Çocukken bu bahçeden çıkmazdık. İşlek bir yerde olmasına rağmen başka çocuklar tarafından keşfedilmemişti. Sahibi Almanya'da yaşıyordu biz hiç görmemiştik. Yıllardır da buradaydı bu salıncak. Bizim salıncağımızdı. "Ömrü o kadarmış. Çok bile dayandı bize. Gel şöyle." Beni düz bir yere çekti ve ayağa kalkıp motora doğru yürüdü. Ona bakıp güldüm. Tişörtünün arkası boydan boya yırtılmıştı. Güldükçe canım daha da yanıyordu. Elinde bir su şişesi ve ufak siyah bir çantayla yanıma döndü. Suyla kolumu yıkarken elimi dudaklarıma bastırdım. "Nuh çok acıyor." "Dayan Menekşe." Çantadan antiseptikli tampon çıkardı ve yaranın üzerine koydu. Üzerine bandaj sarınca kocaman bir sargı olmuştu. "Nuh bu biraz fazla olmadı mı?" Ayağa kalktı ve kalkmam için koluma destek oldu. "Kedi şeyini görmüş yara zannetmiş. Sen de bas bas bağırdın bit kadar yara için." "İçine taş girmişti Nuh. Ne biti Allah aşkına?" Yüzüme bakıp bir şey söylemeden gülmeye devam edince başımı iki yana salladım. "Yirmi üç yaşında yaşadığımız şu olayı birine anlatsak herhalde bize çok gülerdi." "Sen kaşındın Menekşe. Daha hızlı daha hızlı..." Dudağını büzerek beni taklit edince yüzümü astım. "Bozulma hemen. Çok tatlıydın." "Saat çok geç olmuş Nuh." Güneş batmak üzereydi. "Beste çok yormuştur bizimkileri." "Bir şey olmaz." Kaskımı takıp arkasına oturunca bu kez hazır olmamı bekledi ve öyle gaza bastı. Bahçeden içeri girerken Beste'nin çığlığının evin dışına kadar taştığını işitince birbirimize bakıp güldük. Amcamın bağırtısı Beste'nin çığlığına karışıyordu. Annem, elindeki börek tepsisiyle bize doğru geliyordu. Bizi görünce kocaman gülümsedi. Elbisemin kolu dirseğimi örttüğü için bandaj görünmüyordu. "Neredeydiniz bakalım kaçaklar?" "Anneme gittik yenge," dedi Nuh. Annem bir anda durdu ve Nuh'a dolu gözlerle baktı. "Çok iyi etmişsin oğlum. Ne çok özlemiştir Çiçek seni." Birlikte içeri girerken, "Ben de çok özlemiştim," dedi. Gözlerine bakıp başımı sağ omuzuma yatırdım. İçimden bir şeyler kopup gidiyordu böyle baktıkça. Annemle beraber içeri girdiğimizde Cihat abimi at yapmış Beste'yle karşılaştık. İkisine bakarken güldüm. Nuh odasına girdi ve kapısını kapattı. Beste beni görünce abisinin sırtından hızla indi. "Abaaa..." Buket ocağın başında yemek yapıyordu. Elini yıkayıp yanıma oturdu. "Hiç gelmeseydiniz hainler." "Geldik işte Buket." Beste kucağıma otururken Cihat abim yerden kalkıp elbisenin kolunun ucunu hafifçe kaldırdı. "Koluna ne oldu kızım senin?" Ben kaşlarımı kaldırıp masanın başındaki annemi işaret edince kaşlarını çatıp kapıya döndü. "Nuh! Buraya gel eşşek sıpası." "Abi bekle..." Amcam balkondan içeri girince Cihat abimi kolundan tutup mutfaktan çıkardım. O sırada Nuh üzerini değiştirmiş elinde havlu ile banyoya giriyordu. "Gel sen gel." Nuh bize bakınca ensesini kaşıdı. "Oğlum bir kıza sahip çıkamıyor musun sen?" Cihat abi üzerime gereğinden fazla titrerdi. Amcamın emaneti der gözünden sakınırdı. "Abim onun bir suçu yok. Sallanıyorduk salıncak koptu. Abartılacak bir şey değil." Nuh'a baktım gülerek. Bana dönüp göz kırptı. Cihat abimin bakışları bir bana bir Nuh'a kayıp dururken kaşlarını çattı. "Büyüdüğünüzü görünce horoz keseceğim hatırlatın." Banyoya girerken, "Niye horoz abi?" diye sordu Nuh. Cihat abim ikimize bakıp güldü. "Param anca ona yeter oğlum ne yapayım?" Üçümüz sesli gülerken Nuh banyoya girdi. Cihat abim balkona çıkarken mutfağa annemlerin yanına döndüm. Buket amcam için yemek koyuyordu saklama kaplarına. Gece bekçiliği yapıyordu ben kendimi bildim bileli bir villada. Nuh ve Cihat abim hiç istemiyordu ama hem boş durmayı sevmediğinden hem ek gelir olduğu için o gitmeye devam ediyordu. Kapıdan çıkarken dönüp bize baktı. "Allah'a emanet olun. Ben çıktım." "Kolay gelsin amca." "Dikkat et babacığım." Amcamı uğurladıktan sonra sofrayı kurup yemeğimizi yedik. Buket altan kalan dersleri yüzünden odasına çekilmişti. Cihat abim Nazlı ile buluşmak için dışarı çıkarken annem eve geçmek için ayaklandı. Kucağımda Beste ile çizgi film izliyordum. "Menekşe ben eve geçiyorum annem. Sen gelecek misin?" "Buketle kalırım anne. Şurada bir ayımız var. Sen bekleme beni olur mu?" Eğildi ve saçlarımdan öptü. "Tamam annem. Dikkat edin." Annem kapıdan çıkarken arkasından baktım. Aklım Nuh'ta kalmıştı. Odasından çıkmamıştı yarım saattir. Kucağımda uyuya kalan Beste'yle Nuh'un odasının kapısına geldim. Beste Nuh'un odasında kalıyordu. Nuh olmadığı zamanlarda ise birlikte kalıyorduk. Kapıyı vurdum ve bekledim. Birkaç saniye sonra açtı. Saçlarını taramış üzerine beyaz spor bir gömlek giymişti. Elim ayağım titremişti onu öyle görünce. Neden bu kadar yakışıklıydı ki sanki? "Bir yere mi gidiyorsun?" Kenara çekilince içeri girdim ve Beste'yi park beşiğine yatırdım. Biraz kımıldandı ama saçlarını okşayınca sakinleşip uykusuna devam etti. Doğrulduğumda Nuh'un kapının önünde bana baktığını gördüm. Işığı kapatıp yanından geçerken peşimden geldi. "Arkadaşlarla dolaşacağız öyle." Arkadaşlarıyla gece dolaşmak için fazla hoş olmamış mıydı? Üzerine yeşil ceketini giyerken içime yayılan kıskançlıkla onu izlemeye devam ettim. Bana söylemediği bir şey mi vardı? Biri diye düşünmek istemiyordum... Nuh benden bir şey gizlemezdi. "Nuh," dedim sessizce. O sırada ayakkabılarını giymişti. Öyle baktı ki sanki git desem gitmeyecek gibiydi. "Gecikme." Dudağı hafifçe kıvrıldı. "Sen bekleme beni Menekşe. Uykusuz kalma gecikebilirim." Ben onu hep beklemişken birkaç saat beklemek zor gelmezdi. "Onu da nereden çıkardın ki?" Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Girerken çok gürültü yapıyorsun. Ondan dedim." "Menekşe!" Kaşları çatılırken arkasını döndü ve kapıyı açtı. "Tamam sorun yok o zaman." Büyük bir sorun var Nuh. Çok büyük bir sorun... Kalbim acıyarak kapıyı kapattığımda pencereden dışarı baktım. Görmeyi umduğum evin önünde durmuş pencereye bakan bir Nuh değildi. Birkaç saniye bakıştık ve o arkasını dönüp karanlığa karıştı. Perdeyi kapatıp Buket'in odasına geçtim. Biliyordum o dönene kadar hiçbir yere sığamayacaktım. Odaya girdiğimde Buket kitaplarını topluyordu. Beni görünce gülümsedi. "Abim dışarı çıktı ve Menekşe'min bekleme seansı başladı." Yatağın üzerine oturdum ve yorganın üzerindeki kalemi elime alırken hayretle yüzüne baktım. "O ne demek öyle Buket?" Yanıma geldi ve yatağa oturduktan sonra sımsıkı sarıldı. "Güzel Menekşe'm benim." Kollarımı sırtına sararken kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. "Buket!" "Nuh'a için gidiyor bunu kör olan anlar Menekşe. Benimle ne zaman paylaşacaksın? Kırılıyorum artık. Güvenmiyor musun?" Buket farkındaydı. O kadar çok mu belli ediyordum? "Buket." Sesim öyle güçsüz öyle kısık çıkmıştı ki yüzümü ellerime eğmekten başka bir şey yapamamıştım. "Söyleme böyle ne olur." "Benim öküz abim gözünün önünde açan çiçeği başkasına koklatırsa onu poposundan vururum." Gözlerim iri iri yüzüne bakarken koluna vurdum. "Buket!" Çenesini yukarı doğru kaldırınca pes ettim. "Çok mu belli ediyorum Sahi?" Yanaklarım utançtan kızarırken Buket'in gördüğünü Cihat abimin de görüp görmediğini sorguluyordum şimdi. "Bilmem. Ben anladım işte. Cihat abim de farkında Menekşe. Sadece ne zamandır içinde diye merak ediyoruz." "Cihat abim de mi?" Aman Allah'ım ben onun yüzüne nasıl bakacağım şimdi? "Buket bir şey mi söyledi sana?" Kollarını yatağa yaslarken keyifle güldü. "Menekşe çok güzelsin ve bence bu güzelliğinin etkileyemeyeceği bir erkek yok." Hayranlıkla bakıyordu yüzüme. "Ve bu erkeklerden biri de Nuh abim." "Buket Cihat abim ne söyledi diyorum?" Ayağa kalktı ve üzerindeki kırmızı tişörtü çıkardı. "Epey oluyor. Sadece ilk hanginiz açılacak diye bekliyoruz. Hatta iddiaya bile girdik." Ayağa fırladım bir anda. "Buket çok kötüsünüz. Hem Nuh'un bana karşı bir hissi yok. Olsa bunca zaman bekler miydi? Anlamaz mıydım?" Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Hem nasıl anladınız siz?" Ağzıma bir tane yaprak sarması tıkınca sözlerim ağzımda kaldı. "Menekşe abime nasıl baktığını görsen kendine aşık olurdun." Omuzlarını oynattı. "Anlamazsın sen safsın gülüm." Kahkaha atan kıza bakarken ağzım bir karış açık kalmıştı. "Sen niye beklediysen o da bu sebeple bekliyor olamaz mı?" "Kalbimi avutma Buket," dedim yatağa uzanırken. "Öyle olsa bu saatte süslenip dışarı çıkar mı?" "Gitme demeyi düşündün mü?" Kalbime anlatamasamda onun da kendine vakit ayırması gerektiğini biliyordum. Aksini istemek bencillik olurdu. "Ne sebeple gitme diyecektim Buket? Tatilde ve biraz kafayı dağıtmaya ihtiyacı var. Hayatı bizden ibaret değil artık. Bunu acı da olsa kabullendim." Yanıma uzanınca kenara doğru kaydım. "Menekşe hiç böyle bir şeyi aklıma getirmezdim hala inanamıyorum Nuh abim ve sen. Aramıza yabancılar girmeyecek." "Buket lütfen!" Kalbim fazlasını kaldıramazdı. "Uyuyalım ne olur." Burnumu sıktı. "Uyuyabilecek sanki. On dakika sonra sedire uçarsın sen minik kuşum." Beni tanıyordu. Uyuyamazdım. Hele ki aklıma bir sürü şüphe düşmüşken. "Mesaj at hadi." "Saçmalama Buket! Daha neler?" Başımı iki yana salladım. "Çocuk muyum ben? Biraz nefes alsın." Telefonumu cebimden alınca öfkelendim. "Buket yapma sakın." Güldü. "Vallahi çevrimiçi." Buket'in eline düşmüştüm. İmalarıyla Nuh'a bir şeyler fark ettirirse utancımdan buraları terk ederdim. "Buket lütfen." Kahkaha attı. "Aha! Yazıyor vallahi yazıyor..." İkimiz de mesaj ekranına düşen fotoğrafa bakınca güldük. Gerçekten erkek erkeğe bir çay bahçesinde okey oynuyorlardı. "Abim sana aşık değilse ben de hiçbir şey bilmiyorum Menekşe." Söylediği sözle yoldan çıkan kalbimin üzerine elimi koydum. İhtimali bile kalbimi deliye döndürürken gerçek oluşu ne yapardı? "Buket Nuh hep böyleydi. Sanki bilmiyorsun. Aklım onda kalmasın diye atmıştır." Nuh'la her şeyden önce çok yakın bir arkadaştık. Her şeyini danışırdı konuşurdu. "Hep danışır hep haber verirdi bilmiyor musun?" O kadar beklentim yoktu ki aklım bir türlü kabul etmiyordu hislerimin karşılığı olduğunu. Telefonu elime tutuşturdu. "Bir gün karşısına hangi kızla evleneyim Menekşe diye çıkarsa o zaman görürüm ben seni." "Söyleme böyle şeyler. Üzülmem hoşuna mı gidiyor?" Sıkkın bir nefes koyverdi. "Saçmalama. Sen bizim gözbebeğimizsin Menekşe. Canımızsın. Sadece kaptırma sevdiğini diyorum." "Aşkımı ilan mı edeyim yani?" "Gerekirse evet," deyince ona bakakaldım. "Sen şimdi abime aşıksın öyle mi?" Nefesim daralıyordu. Avuçlarım terliyordu. Buket ilk kez böyle üzerime geliyordu. "Buket." "Hadi ya söyle. İlk kez birine söyleyeceksin ve o kişi ben olacağım. Hadi hadi sende bir ilki yaşayacaksın." Göğsüme çarpan kalbimi kontrol edip yanaklarımı şişirdim. "Ona çok aşığım Buket." Birilerine söylersem kalbimin biraz da olsa hafifleyeceğini biliyordum. "On yedi yaşımdan beri çok aşığım." Buket, "Yaaa canım Menekşem," derken boynuna sarılınca yanağımdan öptü. "Bundan sonra beraberiz. Göz açtırmıyoruz o koca oğlana." "Hayır Buket bunu eğlenceye çevirmene izin vermiyorum." "Ayy oğlan bizim kız bizim." Kendi kendine bu şarkıyı söyledikçe yanaklarım kızarıyordu. O sırada Nuh bir mesaj daha göndermişti. Nuh (23.41) Gözlerimi devirdim. Bir de çiçek koymuştu. Romantik adam olma çabaları aklıma gelince kıkırdadım. Buket gözlerini kapatmış ama hala gülümsüyordu. Gece lambasına uzanıp kapattım ve ayağa kalktım. Buket arkamdan kıkırdarken sedire çıktım. Ben (23. 57) Nuh (23.59) "Nuh..." Adı dudaklarımdan bir şiir gibi dökülürken gönderdiği mesajı tekrar tekrar okuyup durdum. "Neler diyorsun canımın içi?" Buket haklı olabilir miydi? Sırtımı mindere yaslayıp bacaklarımı karnıma çektim. Ben(00.01) Aman Allah'ım bunu yazdığıma inanamıyorum. Ah Buket! Hızlıca cevap gelince titreyen parmaklarımla ekranı açtım. Nuh (00.10) Ne? Ben (00.12) Nuh (00.12) Ekrana bakıp yavaşça yutkunurken bayılmak üzereydim. Usulca yüzümü telefonumdan kaldırıp çardağın karşısındaki hamağa baktım. Boylu boyunca uzanmış ve gülerek bana bakıyordu. Telefonun flaşını bana çevirince elimi yüzüme siper ettim. "Gel buraya Menekşe." Ona doğru giderken tüylerim diken diken olmuştu. Doğruldu ve yanına oturmam için kenara çekildi. Dikkatlice yanına otururken şaşkınlıkla ona bakmaya devam ediyordum. "Neden gitmedin ki?" Az önce kendi kendime mırıldandıklarımı duymamış olmasını umarken kalbim kanat çırpmaya devam etti. Bana doğru dönünce derin bir nefes çektim içime. Bana böyle bakmasına alışamıyordum ve bu bakış içimdeki korkuyu körüklüyordu. "Nuh..." "Canının içi miyim Menekşe?" Nefes dahi almadan yüzüne baktıkça elim ayağım boşalıyordu. "Öylesin tabii Nuh? O nasıl soru?" "Hım," dedi parmağını saçıma doğru uzatırken. "Abim gibi Buket gibi Beste gibi öyle mi?" Ah Nuh neyi öğrenmeye çalışıyorsun? "Ö-öylesin." Başını önüne çevirdi ve gökyüzüne doğru kaldırdı. "Ay ve Güneş'in hikayesini biliyor musun Menekşe?" "Bilmiyorum Nuh." Nuh romantik kitap okuyupta o kitaplardaki karakterlerden örnek almamış bir adamdı. "Ay, güneşe çok aşık olmuş ama bir türlü söyleyemiyormuş. Bir gün cesaretini toplamış ve güneşe açılmış. Gece yarısı buluşmak üzere sözleşmişler ama güneş buluşmaya gitmemiş. Ay gece boyunca beklemiş ve ağlamış. Ta ki sabah oluncaya kadar. Sevdiğinin oraya gelmemesi üzerine ay ışıktan nefret etmeye başlamış çünkü ışık güneşi hatırlatıyormuş. Durmadan usanmadan ağlamış. Ay artık güneşin olmadığı karanlık yerlerde dolaşmaya başlamış çünkü her ışık parçası ona sevdiğini hatırlatıyormuş. Sadece geceleri dışarıya çıkıyor ve sözleştikleri yerde bekliyormuş ta ki güneş gelinceye kadar. Güneş gelince yine ortaklıklardan kaybolurmuş. Günler aylar hatta yıllar geçmiş. Ay artık ağlamaktan yorulmuş ve döktüğü her gözyaşı yıldıza dönüşmüş. Güneşini son kez görmek isteyen Ayı görürüz bazı sabahlar. Ona "Tutulma" deriz." Sustu ve bana baktı. Gökyüzünde dolunay vardı ve etrafında binlerce yıldız parlıyordu. "Nuh ay bu gece ağlıyor mu sence?" Parmaklarımla yıldızları işaret ettim. "Ay bugün güneşini gördü. Ağlamaz artık." Parmağıyla kayan bir yıldızı gösterdi. "Bir yıldız eğer kayarken bir insana yakalanırsa onu görenin gönlünden geçeni gerçek edermiş." Ah Nuh. Senin de gönlünde benim sevdama yer var mı? Dilimin ucuna kadar gelen söz çıkmak bilmiyordu bir türlü. O da benim gibi büyüsü bozulur diye mi korkuyordu aramızdaki bağın? "Sen inanıyor musun böyle şeylere?" "Sadece bir kez kayan bir yıldız yakaladım ve o gün inanmasamda bir dilek tuttum." Sessizce dinlerken aklım çoktan yolunu şaşırmıştı. "Gerçekleşti Menekşe ve az önce ikinci kez yakaladım." Başımı yüzüne doğru çevirdim. "Yine bir dilek diledin mi?" "Yer de gök de ay da güneş de yıldız da mevlanın değil mi Menekşe? Ben bu gece bir dilek dilemedim. Ben bu gece bir duamın kabul oluşuna şükrettim. Ben bu gece yuvamıza konan yaralı bir kuşun varlığına şükrettim." Gözlerimi kapadığımda kalbimi dinledim. Bir damla göz kapağımdan süzülürken avazım çıktığı kadar bağırmak istedim. Bir şeyler söyle Menekşe. Senden bir şeyler duymayı bekliyor. Sen benim ilk kalp ağrımsın Nuh. Dilim susuyor ama kalbim avaz avaz bağırıyor duyuyor musun? Nuh söylediği gibi bugün bitmeden romantik bir adam olma sözünü tutmuştu. Vakit gece yarısını geçmişti. Sözünü tutmuş sayılırdı değil mi? Olmasındı. Ben onun sert görüntüsünün altında atan pamuk kalbine tutulmuştum. 🌺 🥰🥲❤️ |
0% |