@aysegulcee1
|
"Eksikliğim çoktur ben de bilirim. Eksiklikle kabul eyle gel beni." Pir Sultan Abdal 🌺 Öyle ulu orta gülme bana canımın içi. Laf olur söz olur. Gönlümdeki sessiz sevdanın çığlıklarını bir duyan olur. Kem göz değer ziyan olur. Gözlerimi sabah ezanıyla açmıştım. Çok geç uyumuş olmama ve hatta deli gibi yorgun olmama rağmen dinç hissediyordum kendimi. Buna sebep mutfaktaki koltukta uyuyan güzel gözlü adamımdı. Elimi yanımaki diğer yastığa koydum. Dudaklarım usulca genişlerken yanaklarıma bir ateş düşmüştü. Beraber uyuyacağımız günlere az kalmıştı. Şükürler olsun ki bugünleride nasip etmişti mevlam. Yataktan kalkarken öyle bir büyük kıpırtı vardı ki içimde kendimi bir anda pencerenin önünde buldum. Ağustos ortalarına doğru serinlik sabahları ve akşamları kendini daha yoğun hissettirmeye başlamıştı. Amcamların evine baktım. Nazlı'yı ve Cihat abimi düşününce yüzüme bir tebessüm oturdu. Nazlı'nın sevdiği adama kavuşması Nuh'uma kavuşmuşum kadar mutlu ediyordu. Murat amcam, iki sokak ötedeki kuzenine gidince Buket, Beste ve Nuh bizimle kalmıştı. Birkaç gün daha burada kalırlardı. Dün geceyi anımsayınca yanaklarım kızarmaya başlıyordu. Ona mutfaktaki koltuğa yatak hazırlarken yine beni köşeye sıkıştırmıştı. Kızıyordum ona. Şurada helali olmama ne kalmıştı? Ne diye bizi günaha zorluyordu? Onundum işte. Bu kalbime düştüğü günden beri böyleydi. Başkası haramdı bana. Başkası ölüm. Yokluğunda giydiğim kefen, yediğim zehirdi. Çarpan kalbimle geri çekildim ve pencereyi kapadım. Odadan çıkarken Nuh'u banyonun kapısında durmuş bana bakarken buldum. Yavaşça güldü. O da sabah namazına uyanmış olmalıydı. Yüzünde yine serseri bir gülüş vardı. "Maşallah," dedi başını geriye doğru yaslarken. "Çok şükür doğdu güneşim." Bir sözüyle beni al al etmeyi başarıyordu. Utanmıştım. O aydı bense güneş. Ayın güneşi Menekşe. "Nuh," dedim sessizce. "Utandırmasana beni maymunum." Yüzünü ekşitti. Ona böyle söylememden hoşlanmıyordu. "Bu maymun var ya bu maymun." Sessizce güldüm. Deli oğlan. "Evinin direği çocuklarının babası olacak." Çocuklarımın babası. Bizim çocuklarımız. Başımı öne eğerek diğer lavaboya girdim ve abdest aldım. Çıktığımda Nuh'u mutfakta namaz kılarken buldum. daha doğrusu ellerini açmış dua ediyordu. Odama geçip namaz kıldıktan sonra uyku tutmayacağına emin olduğum için dışarı çıktım. Nuh, balkonda sigara içiyordu. Bırakacağım demişti oysaki. O şeyi içmesini istemiyordum. Sessizce yaklaştım. "Sözünü tutmuyorsun koca oğlan." Gökyüzü aydınlanmaya başlamıştı. "O şeye ihtiyacın yok canımın içi." Elindeki sigarayı söndürdü ve çöpe attı. "İhtiyacım olan tek şey sensin," dedi sessizce. "İhtiyacım olan bana sarılman, saçlarımı okşaman, beni koynunda uyutman Menekşe'm." "Az kaldı," dedim utana sıkıla. Yüreğim kıpır kıpırdı. "Kokumun kokuna karışmasına çok az kaldı güzel gözlüm." "Ulan," dedi dudağını ısırırken. "Akşam istemeye gelmeyeni dağa kaldırsınlar hatun." Muzipçe güldü. "Canıma yetti da. Sabır taşımıyım ben kızım?" Güldüm. "Dellenme yine koca oğlan. Komşudan tuz mu istiyorsun? Hazırlık yapmam gerek. Hem amcamla konuştun mu sen?" Kaşları çatıldı ve yüzü düştü. "Sorun ne?" "Ocak ayında geldiğinde söz alırız," dedi. Daha dört ay vardı. "Yazın da düğün diyor Menekşe'm." Bu duruma ben de üzülmüştüm lakin amcamın karşısına çıkıp yaza kadar beklemek istemiyoruz diyemezdik. "Üzülme," dedim başımı sağ omzuma yatırırken. "Hayırlısı olsun canımın içi. Sayılı gün çabuk geçer." "Geçmiyor Menekşe'm," dedi. "Geçmeyecek. Aramızda hep mesafeler olacak." Omuzlarındaki yükü görebiliyordum ama hayallerinden benim için de olsa vazgeçmesini isteyemezdim. Pilot olmak Nuh için bir tutkuydu. "Bakışlarınla bana ne söylediğini görebiliyorum göz bebeğim." "Asker olmayı sen seçtin Nuh." Sesim sonlara doğru kısılıp gitmişti. Üzgün bakınca kırıldığını anladım. "Ben beklemeye sen özlemeye alışmak zorundasın sevdiğim." "Sevdiğin bir bakışına bile razı alışmak ne demek Menekşe'm. Bir dakika bile sürecek olsa fezandada olsam gelirim seni görmek için." "Biliyorum," dedim tebessümle. "Bahçeye çıkalım mı? Uyuyamayacağız belli ki." Aynı çatı altında olmak artık daha zordu. Heyecandan uyumakta zorlanıyordum. "Çıkalım hatun." "Kahve?" "Neli içersin?" Güldüm. "Sen mi yapacaksın?" "Ben yapacağım." Mağrur bir ifade ile kasıla kasıla tezgaha yaklaştı. Gören on çeşit yemek yapacak zannederdi. "Merak etme tuzsuz olacak." Göz kırpınca güldüm. Ben kahvesine asla tuz atmayacaktım. Tuzlu kahvenin manası bambaşkaydı çünkü. Sen de gönlüm yok demekti. O kahveyi yaparken ben de buzluktaki milföyleri hızlıca peynirle doldurmuş tepsiye dizmiştim. Bol köpüklü fincanı bana doğru uzatınca kaşlarımı kaldırdım. Nuh en son ne zaman bana bir şeyler yapmıştı hatırlamıyordum. "Eline sağlık canımın içi." Bir yudum alırken peşimden geldi. Çardağa çıktık peş peşe. Sabahları mis gibi gül kokusu sarardı mahalleyi. İçime çektim uzunca. Yanıma oturunca fincanı ahşap masaya bıraktı. "Gül reçelim bitti Menekşe'm," dedi. "Reçellerinden yanımda götürmem gerek. Yaptın mı?" Onun için kıyıda köşede hep bir stoğum vardı. Nuh ne zaman gül reçeli dese aklıma Mehmetçiğimin sözleri düşerdi. Onun elinden yediğim ilk şey bir gül reçeliymiş. Beni bulduğunda çok açmışım. O günden sonra güller ve gül reçeli hayatımın önemli bir noktasını kaplamıştı. Yazın o gül kokuları üzerime sinerdi. Gül koktuğumu söylerdi Nuh. Gül gibi kokuyorsun ama dikenin çok derdi. Güldüm. Ne severdi benimle uğraşıp ağlatmayı. "Nereye daldın öyle Menekşe'm?" "Bana küçükken gül gibi kokuyorsun ama dikenin çok derdin hatırladın mı?" Güldü. Kaşlarını yalandan çatar gibi yaptı. "Yalan söylüyordum," dedi kahvesini yudumlarken. "O kadar nahiftin ki ben ağlarken bile sesini duymazdım." Uzunca baktı gözlerime. "Hala da öylesin. Hala gül gibisin ve hala narin. Hala zarif..." Utanarak başımı yere eğince güldü. "Ben senin utandığında pembeleşen o yanaklarına tutuldum Menekşe. Utanmak bir kıza bu kadar yakışır mı diye sordum kendime." "Nuh." Kalbim ağzımdan çıkacaktı biraz daha konuşursa. Oysaki duymayı en çok istediğim şeyleri dinliyordum ondan. "Nasıl başladığını merak etmiyor musun?" "Ediyorum," dedim sessizce. "Hem de çok..." "2016'in yazıydı. Kuzenlerle birlikte gül toplamaya gitmiştik. Hatırladın mı?" Başımı usulca salladım. O gün hiç aklımdan çıkmıyordu ki. O günün akşamında düşmüştü yüreğime. Nasıl panik olmuş nasıl ağlamıştım. O zamanlar çok büyük bir suç işlemişim gibi hissetmiştim. "Hiç unutmuyorum ki Nuh." "Ben sana hep çok düşkündüm biliyorsun. Hep titrerdim üzerine. Sana olan hislerimin ayrımını yapmam çok kolay olmadı Menekşe'm. Nasıl bir savaş verdiğimi bir bilsen. Engelleyemeye çok çalıştım ama olmadı." Tıpkı benim yaşadıklarımı yaşamıştı. Bu tevafuk değilde neydi? Gözlerimin dolduğunu görünce gözleri büyüdü. "Sakın," dedi başını iki yana sallarken. "Ağlayasın diye anlatmıyorum bunları." "Mutluluktan," dedim gözlerimi silerken. "Lütfen devam et." "Bir gül koparmış ve kulaklarıma sıkıştırmıştın." Güldüm. Normalde Nuh bu hareketimden sonra beni dağ tepe kovalardı. O gün donup kalmıştı. "Sen o gülü bana verdiğin andan eve gideceğimiz ana kadar çarpıntım geçmedi Menekşe'm. Sabah edemedim o gece. Ne zaman seni düşünsem kalbim hızlanmaya başlıyordu. Duramadım evde. Çıktım sabaha kadar yürüdüm. Sabah beni görünce sormuştun nereye gittin diye." Sabah namazına kalktığımda bahçeden çıkarken görmüştüm onu. Eve dönene kadar gözüme uyku girmemişti. "Nuh ben..." "Bir şey söyleme," dedi. "Sonra kabullendim. Barıştım bu hisle ve dört elle sarıldım." "Peki sen anlamış mıydın sana olan hislerimi?" Gülünce yanaklarım yeniden kızardı. "Üzgünüm Menekşe'm. Saklayamıyordun ki." "Gerçekten mi?" Kalbim sertçe göğsüme çarpıp duruyordu. "İnanmıyorum ben..." Hayretle ellerime bakarken dudağımı ısırdım. Çok utanmıştım. Meğer gizli saklı yaşadığımı sandığım hislerimi herkes anlamıştı. "Nasıl anladın ki?" "Beni gördüğünde artık yanakların al al oluyordu göz bebeğim. Gözlerini kaçırıyordun ve bana karşı eskisi gibi değildin." Güldüm. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Buket'in sesiyle toparlanırken gözlerim telefonumun ekranına kaydı. Saat sekiz olmuştu bile. Kaç saattir çardakta oturuyorduk biz? "Çifte kumrular sofra hazır." Mutfak penceresinden sarkmıştı. Nuh'la aynı anda ayağa kalkınca Buket muzipçe güldü. "Abi yine sıkıştırmadın demi yengemi kıyada köşede." Ben utançtan yerin dibine girerken Nuh pencerenin önüne geldi. "Bir daha söyle bakim? Ne yapmamış mıyım? İyi duyamadım." "Mart kedisi gibi kızın peşindesin abi," deyince Nuh, Buket'in yakasından tuttuğu gibi dışarı çekti ve ayakları içeride öylece bekledi. Bas bas bağırıyordu Buket. "Abi lütfen kucağına al beni tepe üstü çakılacağım." "Bende onu istiyorum zaten. Böyle ölmezsen dilini keseceğim." "Ayyy!" Bana baktı acıklı acıklı. "Menekşe'm kurtar beni." Bu kez hak etmişti. Yine de bu sıpaya kıyamıyordum. "Nuh bu korku ona yeter." "Yetmez," dedi. "Kulaklarından tavana asacağım." "Abi özür dilerim. Ne dersen yaparım. Benim yakışıklı big boy abim." Nuh biraz daha dışarı çekince Buket korkudan neredeyse ruhunu teslim ediyordu. "Abiii!" Annem mutfak penceresine çıkınca Nuh Buket'i kucağına çekti. Buket korkuyla abisinin boynuna sarılırken güldüm. "Oğlum rahat bırak şu kızı." Nuh anneme bakıp güldü. Buket'i poposunun üzerine sertçe bırakırken, "Yenge bu kız iyice edepsizleşti. Elimde kalacak bir gün," dedi. "Hadi börek soğudu. Çocuk musunuz siz? Çabuk sofraya." Buket poposunu ovuşturarak kalkarken bana ters ters bakıyordu. Omuzlarımı kaldırdım. Nuh bizden önce içeri girmişti. Böylelikle abisine bulaşmaması gerektiğini öğrenirdi. Böyle konuşarak beni de renkten renge sokuyordu. "Mart kedisi dedin Buket. Seni balkondan sallandırmadığı için şükretmelisin." Kaşlarını çatarak içeri girdi. "Yalan söyledik sanki." "Buket!" 🌺 Zamanın geçmesini istemediğinde sanki seni üzmek için ekstra çaba harcar gibi gelip geçerdi günler. Bir su misali hızlıca akardı yatağında. Şu bir ay nasıl geçmişti ben doyamamıştım. Buket'i dün yolcu etmiştik Ankara'ya. Nuh birkaç gün oyalanmıştı lakin artık gitmesi gerekiyordu. Bu bir ayda ne mi olmuştu? Amcam evin üst katını yaptırmış ve Nuh'un dayısının bulduğu bir kadınla evlenmişti. Adı Sevda'ydı. Kırk yaşında yeşil gözlü tesettürlü güzel bir kadındı. Bu bir ayda bize kendini sevdirmeyi başarmıştı. Buket annesinin yerine koymak istemediği için Sevda ablayla pek konuşmazdı lakin zamanla alışacağından emindim. Sevda abla daha önce bir evililik geçirmiş ve bu evliliği bir çocuk sahibi olamadığı için sonlanmıştı. Akşamları uzun uzun sohbet ederdik. Merhametli ve güler yüzlü bir kadındı. Beste çoğunlukla benimle kalıyordu. O da Buket gibi Sevda ablaya alışamamıştı. Nazlı'yla Cihat abimin evliliği güzel gidiyordu. Yüzlerini onca zamandan sonra gülerken görmek çok kıymetliydi. Telefonumu yastığımın altından alınca güzel gözlümden bir mesaj geldiğini gördüm. Günlerdir huysuz ve mutsuzdu. Aklım sende kalacak ben nasıl gideceğim Menekşe'm diyordu. Ayrılmak zordu lakin buna alışmak zorundaydık. Canımın içi🌺 Yalnızca dokuz saatimiz mi kalmıştı? Yavaşça göğsümü şişirdim. Sensiz bomboş kalacak güzel gözlüm bu sokaklar. Aksi mümkün mü? Cevap göndermesi uzun sürmedi. Canımın içi🌺 Mesajı kapatırken genişçe gülümsedim. Dolaptan siyah eteğimle kot ceketimi alıp hızlıca giyindim. Saçlarımı tarayıp açık bırakmıştım. Ayakkabıları giydikten sonra kapıya çıktım. Nuh söylediği gibi kapıda bekliyordu. Beni görünce hafifçe gülümsedi. Bakakalmıştım çünkü gereğinden fazla yakışıklı olmuştu. Siyah pantolonla siyah gömleği aynı anda giymesinden hoşlanmıyordum. Onu incelediğimi görünce parmaklarını saçlarının arasına daldırdı ve üzerindeki yeşil yazlık ceketin yakasını düzeltti. "Nasıl olmuşum Menekşe'm?" Yavaş adımlarla yanına yaklaşırken yüzümü yere eğdim. Yakışıklı olmuşsun dememi mi bekliyordu? "Güzel," dedim sessizce. Bir kahkaha atınca dirseğimi karnına geçirdim. "Erkekler genelde güzel olmaz Menekşe'm." Elimi dudaklarıma bastırdım gülerek. "Hoş olmuşsun işte Nuh!" Yüzümü yerden kaldırdığımda güneşin tam yüzüne düştüğünü gördüm. "Çok yakışıklı..." "Menekşe!" Sevda ablanın sesini işitince Nuh'dan bir adım uzaklaştım. Balkondan aşağıya bir kese atınca refleksle havada yakaladım. "Yenge bu ne?" "Yenge harçlığı," deyince Nuh başını kaldırıp ilk kez Sevda ablaya baktı. Hiç konuşmamıştı. "Lütfen kırmayın beni de alın." Çarşıda terzi dükkanı vardı Sevda ablanın. Epey kazandığını biliyordum. Nuh'a baktım çekinerek. "Sağol," dedi ve kapıya doğru yürüdü. "Teşekkür ederiz yenge. Allah bereket versin." "Helali hoş olsun çiçek kızım. Gülerek harcayın. İyi eğlenceler." Sevda abla içeri "Nereye gidiyoruz Nuh?" "Çocukken sık gittiğimiz bir yere." "Yeşil Ada'ya mı?" Kalbim heyecanla çarpmaya başlamıştı. Çiçek yengem öldüğünden beri oraya hiç gitmemiştik. "Nuh emin misin?" Eğirdir Gölün'de ve adada çok anımız vardı. Öyle ki çoğunda Çiçek yengemin izleri duruyordu. "Eminim Menekşe'm. Hadi servisi kaçırmayalım." Başımı sallayınca birlikte meydana doğru yürümeye başladık. Hava bugün düne göre daha güneşliydi. Terleyeceğimi hissedince kot ceketimi çıkardım ve kol çantamın kenarına astım. Meydana gelene kadar hiç konuşmamıştık. İkimizin de üzerinde ayrılığın ağırlığı vardı sanki. Düşüncelerimizi dinliyor gibiydik. Servisler tam gitmek üzereyken heyecanla bana döndü. "Menekşe koş." Eskiden olduğu gibi bileğimden yakaladı ve araca doğru çekiştirdi. "Nuh yavaş düşeceğim." Nefes nefese servise binince şoför bize ters ters bakıp arkadaki boş koltukları işaret etti. "Eyvallah." Boş koltuklara doğru yürürken tekli koltukta oturan genç bir adamın dikkatle bana baktığını gördüm. Normal bakmıyordu. Gözlerini çekmeden bakmaya devam edince Nuh homurdanmaya başladı. Nuh beni hafifçe öne ittirince cam kenarına oturdum. Adam Nuh'a bakıp tuhaf bir şekilde gülünce elini tuttum. Elini tutmamı beklemediğinden dikkatini bana verince oturdu. "Nuh bir delilik etme gözünü seveyim. Seninle yola çıktığıma pişman etme beni." Tek kaşını kaldırınca güldüm. "Lafa bak. Laf mı şimdi bu güzelim?" "Ya o manada değil. Anladın sen beni." Adam birkaç kez daha bize bakınca Nuh'un dikkatini dağıtmaya çalıştım. Bize bakıyor ve elindeki telefona bir şeyler yazıyordu. "Şimdi arabadan aşağıya atacağım görecek bakıp gülmeyi." "Nuh lütfen." Yol bitmek bilmiyordu. "Ne olur bakma. Normal değil belli ki." Başını sinirle iki yana salladı. Elleri dizinin üzerinde yumruk haldeydi. "Olan iki gramlık aklını da ben alacağım şimdi." Hala bize baktığını görünce boynunu kütürdetti. "Dön lan önüne!" Adam sanki Nuh'u duymuyormuş gibi gülerek önüne dönünce şoföre seslendi. "Abi bizi müsait bir yerde at! Yoksa ben bu herifi arabadan atacağım." Neyse ki plaja ve adaya az bir mesafe kalmıştı. Ayağa kalktı ve adamın önünde durdu. Kalkıp ön tarafa ilerlerken Nuh'ta homurdanarak beni takip ediyordu. Kıskandığında ve öfkelendiğinde çok tatlı oluyordu lakin ben onun güldüğü anları tercih ederdim. Dır dırı hiç çekilmiyordu çünkü. Servisten inince gülerek ona baktım. "Menekşe gülme bak asabım iyi değil." "Asabını yesinler senin." Afallayınca bende durdum bir anda. Bu oğlan benim aklımı başımdan alıyordu. Çenem düşüyordu yanındayken. "Sen yiyeceksen bozulsun bu asabım hatun." Gölün kenarı sahil gibiydi. Eğirdir gölü Isparta'nın denizi gibiydi. Ağır ağır maviliğin tadını çıkararak yürümeye başladık. "Menekşe'm," dedi sessizce. "Çok güzel olmuşsun. Söylemeyi unuttum." "Gerçekten mi?" Yüzüne güneş vurduğu için gözlerini kısmıştı. "Çuval giysen yakışır vicdansız. Bir de soruyor gerçekten mi..." "Nuh!" "Adımı böyle sayıklayacaksan ben seni hep utandırırım göz bebeğim." Az ileride uçurtma uçuran çocukları görünce heyecanla yerimde zıpladım. "Ayy..." "Noluyor kız? Ne öyle keklik gibi sekiyorsun?" Parmağımla işaret ettiğim yere bakınca, "Ulan," dedi sevinçle. "Uçurtma hem de bir sürü!" Nuh uçurtma aşığı bir çocuktu. Büyüsede hiç değişmemişti. Pilot olma hevesi uçurtmadan geliyordu. Gökyüzünde süzülen uçurtmaya bakıp, 'Bende süzülsem şöyle gökyüzünde Menekşe'm," derdi içli içli. Bileğimden yakaladığı gibi bir sürü uçurtmanın uçtuğu yere doğru koşmaya başladı. "Koş kız koş." "Nuh yavaş kaçmıyorlar ya bir yere!" Çocukları bir süre yalnızca izledik. Nuh yüzündeki kocaman gülümsemesi ile gökyüzünde süzülen rengarenk uçurtmaları izlerken ben onu izliyordum. Bana bakıp göz kırptı. "Biz de uçuralım mı Menekşe?" "Bilmem ki. Hem verirler mi bize?" Çocuklardan birini gözüne kestirip muzipçe güldü. "Bir şekere bu iş tamam." "E iyi madem." Peşinden çocukların yanına doğru ilerledim. Sarı saçlı bir kız çocuğunun yanında durdu ve gülerek bana baktı. "İzle ve gör sözlün nasıl ikna ediyor." Sözlüm dediği için sessizce güldüm. Kız çocuğunun yanına eğildi. "Merhaba sarı saçlı prenses." Küçük kız Nuh'a baktı şaşkınlıkla. "Ne güzel saçların var senin öyle. Tıpkı Rapunzel gibi." "Gerçekten mi?" diye sordu küçük kız. Ön dişlerinin ikisi düşmüştü. Nuh gülerek bana baktı. "Bütün kızlar hangi yaşta olursanız olun aynısınız." Başımı, "öyle," der gibi omzuma yatırdım. "Gerçekten," dedi Nuh. "Bence senin saçların Rapunzel'in saçlarından da güzel." Cebinden para çıkarıp kıza uzattı. "Bununla kendine bebek al tamam mı?" Küçük kız sevinçle başını salladı ve elindeki uçurtmaları Nuh'a uzattı. "O zaman abim gelene kadar bunları sen tutar mısın?" "Tutarın tabii," derken gururlu bir ifade ile bana baktı. Bir an için bu sarı saçlı küçük kızın bizim kızımız olduğunu hayal ettim. Nuh nasıl bir baba olurdu? Bu düşünce kalbimde çiçekler açtırmıştı. Küçük kız yanımızdan koşarak uzaklaşırken Nuh uçurtmalardan pembe olanı bana uzattı. "Al bakalım sümüklü." "Nuh!" "Nuh dema kızım Nuh demaa..." Mavi renkli uçurtması ile sahil boyu koşmaya başlayınca ben de peşinden koştum. "Nuh beni bekle!" Omuzlarının üzerinden bana bakıp güldü ve ona yetişmem için yavaşladı. Uçurtması uçurtmama çarpıp duruyordu. "Nuh uçurtmana sahip çık!" "Benim ki erkek belli ki." Güldüm. "Delisin biliyorsun değil mi?" "Uçurtmam uçurtmanı öpüyor Menekşe'm." Giderek yükselen uçurtmalara bakıp güldüm. "Nuh uzaklaş biraz şimdi birbirine girecekler. Ne diyeceğiz Rapunzel hanıma?" "Kara sevda," deriz güzelim. "Birbirlerine kara sevdayla bağlanmışlar." Elimi alnıma çarpıp uçurtmamı ondan kaçırmaya çalıştım fakat korktuğum çoktan başımıza gelmişti. Nuh çektikçe daha da dolanıyordu. "Eyvah," dedim dudağımı ısırırken. "Şimdi ne yapacağız Nuh?" "Menekşe şu bağıran adam bize doğru mu geliyor?" Yanında bir kız çocuğu ve bir erkek çocuğu olan adam bize doğru koşuyordu. İşte şimdi yandık. "Koca koca uşakların ettiğine de bakın hele!" "Baba uçurtmam!" Ağlayan oğlan çocuğu babasını daha da sinirlendiriyordu. "Nuh!" "Menekşe'm!" "Nuh!" "Koş!" Uçurtmaların ipini bırakıp kaçmak zorunda kalınca uçurtmalar gökyüzüne doğru daha da yükselmişti. "Baba uçurtmalarımız!" Adam ve çocuk peşimizden bağırırken biz oradan koşarak uzaklaştık. Adanın girişinde nefes nefese durduğumuzda iki büklümdük. "Nuh yaptığımız kötü biliyorsun değil mi?" "Biliyorum da Menekşe'm bilerek olmadı ki." Doğruldu ve parmağıyla üzerinde oyuncakların olduğu bir tezgahı gösterdi. "Sevda ablanın verdiği para oyuncaklara gitti." Birbirimize bakıp gülerken, "Olsun," dedim. "O çocuğun saatlerce ağlamasına izin veremeyiz." Birlikte tezgaha doğru yürürken hala gülüyorduk. Nuh eline kocaman bir araba aldı ve parasını verdikten sonra bana döndü. "Bir tanede bizimkine alalım mı?" "Beste bebek seviyor Nuh. Oynamaz bununla." "Bizimkine diyorum Menekşe'm. Hani yapacak olduğumuza." Yanaklarım kızarınca yumruğumu omzuna geçirdim. Gülmeye devam ediyordu. "Başka şeyler düşünmeni tavsiye ediyorum güzel gözlüm." "Başka şeyler de düşünüyorum Menekşe'm." O başka şeyleri düşünmek bile istemiyordum. Elimizdeki oyuncakla sahile indiğimizde adamı ve çocuklarını yere oturmuş simit yerken bulduk. Çekinerek yanlarına vardığımızda kardeşi gibi sarışın olan oğlan çocuğu Nuh'u ve elindeki dev kamyonu gördü. "Merhaba." Adam yavaşça arkasına dönünce elimizdeki oyuncağa baktı ve hafifçe tebessüm etti. "Bu senin ufaklık. Uçurtmalar için özür dileriz. Affeder misin bizi?" Küçük kız, kucağındaki bebeğe sarılıp sallanırken oğlan çocuğu gülerek bana baktı ve Nuh'un elindeki oyuncağı aldı. "Bu güzel ablayı affettim ama seni affetmedim." Bana bakıp gülünce dökülen dişleri ortaya çıkmıştı. "Benim sevgilim olur musun?" Nuh kaşlarını çatarak hafifçe önüme geçince güldüm. "Hopp! Orada dur bakalım küçük adam. Bu abla olmaz çünkü bu abla benim sözlüm." "Sözlüm ne demek ki?" "Benimle evlenmek için söz verdi demek." Çocuk, hayretle bize bakarken babaları ellerinden tuttu bize başıyla selam verdikten sonra diğer tarafa doğru yürümeye başladılar. Birbirimize bakıp gülüştük. "Çok acıktım ben Menekşe'm," dedi. "Balık yiyelim mi?" 🌺 Adadaki balık tesislerinden birinde alabalık yedikten sonra ayakkabılarımızı elime almış kumsalda yürümeye başlamıştık. Gitme saati yaklaştıkça daha da sessizleşmişti. İki saatimiz kalmıştı. "Dönelim mi artık?" Güneş batmaya başlamıştı. "Şurada konser var Menekşe'm," dedi parmağıyla az ilere toplanmış gençleri gösterirken. Gençler kendi aralarında şarkı söyleyip eğleniyorlardı. "Gidelim mi oraya?" "Olur," dedim. Oldukça hevesli görünüyordu. "Çok kalmayalım ama olur mu?" Kalabalığa yaklaştıkça ufak bir sahne göründü. Kalabalığa girmeden kenarda sırayla sahneye çıkıp şarkı söyleyen gençleri dinlemeye başladık. Bir çoğunun elinde ışıklı balonlar vardı. "Su alıp geliyorum Menekşe'm." Başımı olumlu anlamda sallayınca kalabalığın arasında kayboldu. Yaklaşık on dakika sonra mikrofonda Nuh'un sesini işitince hızla sahneye döndüm. Elinde mikrofonla bana bakıp gülümsüyordu. "Nuh," diye mırıldandım. Beni duyduğunu sanmıyordum. "Ne yapıyorsun?" "Bu şarkımı sevdiğim kadın için söylemek istiyorum. Tüm çocukluğumu birlikte geçirdiğim güzel kız. Bu şarkı sana..." Şaşkınlıkla ve mutlulukla Nuh'a bakarken müzik çalmaya başladı. "Simsiyah bir gecede yalnızdın aydan bile beyaz. Seni ilk gördüğümde dedim bu kız lütfen biraz benim olabilir mi? İçimde büyüyen kıskançlık ve mutlulukla Nuh'u izlerken ruhumda fırtınalar kopuyordu. Şarkı bittiğinde sahnedeki genç bir adamdan ışıklı balon aldı. "Göz bebeğim," dedi mikrofonu bırakmadan. Herkes bir anda bana dönünce kıpkırmızı olmuştum. "Biliyorum bin kerede sorsam bin kere bıkmadan bana evet dersin fakat ben artık parmağında bize ait bir yüzük görmek istiyorum." Gözlerim dolarken adı dudaklarımdan bir fısıltı gibi döküldü. "Nuh..." "Çocuklarımın annesi olmandan başka bir isteğim yok çünkü sen bana dost, yoldaş ve yar oldun. Artık karım olma vakti dağ çiçeğim." Elindeki mikrofonu bıraktı ve elindeki balonla bana doğru yaklaştı. Tam önümde durunca balonun ipine bağlı mor bir kutu olduğunu gördüm. Kutuyu açtı ve "Çocuklarımın annesi olur musun Menekşe'm," diye sordu. Gözümden kopan bir damla yanağımdan usulca kaydı. Boğazım düğümlenmişti. Konuşamıyordum. Titreyen elimi ona doğru uzattım. "Olurum," dedim güçlükle. "Her şeyin olurum canımın içi." Kutudaki yüzüğü çıkardı ve usulca parmağıma taktı. Birlikte balonu gökyüzüne doğru serbest bırakırken bir alkış tufanı kopmuştu. Kızaran gözlerime bakıp kocaman gülünce kalbimi avuçlarıma vermişti sanki. 🌺 Adadan döndükten sonra eve uğramadan terminale gelmiştik. Herkes Nuh'u yolcu etmek için buradaydı. Otobüsün önünde bekleyen ailemize doğru usul usul yürüdük. Nazlı koşarak yanıma geldi. Birden boynuma atlayınca afalladım. "Menekşe çok güzeldiniz." Heyecanla parmağımdaki tek taşa bakıyordu. "Ay zevkli kaynım benim." "Siz nereden biliyorsunuz?" "Aile grubuna bir video geldi. Videoda sen ve Nuh vardı." Bizi videoya aldırdığını heyecandan fark etmemiştim bile. Otobüs çalışınca Nuh'a baktım. Amcam ve annem burada olduğu için yalnızca baktı. Yarı yıl tatiline kadar gelemeyeceğini biliyordum. Bildiğim bir şey daha varsa o da onu çok özleyeceğimdi. Yalnızca amcamla anneme sarıldıktan sonra son kez gözlerime bakıp otobüse bindi. Dolan gözlerimi taşmaması için hızlıca kırpıştırdım. Yerine oturdu ve elini kaldırıp pencereye yasladı. Elimi kaldırdım ve yüzüğümü işaret ettim. "Bekleyeceğim," dedim dudaklarımı oynatarak. "Bana yeniden geleceğin günü iple çekerek..." 🌺 |
0% |