@aysegulcee1
|
Gönül kendine benzeyen gönüle akar. Hz Ali 🌺 Dualarımdasın sevdiceğim. Avuçlarıma dolan gözyaşlarım şahit sana öyle hasretim. Uyandığımdan beri yüreğimi kavuran bir kabusla savaşıyordum. Hayra yormuş suya anlatmıştım kalkar kalkmaz. Annem öyle derdi. Rüyan şerse suya anlat anlat ki su alıp götürsün. Sarı saçlı tıpkı Nuh'uma benzeyen bir bebek duruyordu bacaklarımın arasında. Üzerimde beyaz bir elbise vardı. Yavaşça kucağıma alıp emzirmeye başlıyordum. Öyle iştahla emiyordu ki göğsümü. Sonra göğsümden oluk oluk kan akmaya başlıyor ve bebeğin ağzına doluyordu. Hatırladıkça tüylerim diken diken oluyordu. Eski bir evin içindeydim. Yapayalnızdım ve korkuyordum. Sonra bir kadın beliriyordu karşımda. Bana benzeyen ve saçlarında beyaz bir örtü olan. Elini usulca bebeğime uzatıp onu yeniden hayata döndürüyordu. Annemi görmüştüm. İlk kez öz annemi rüyamda görmüştüm. Kendimi bir şeyler hatırlamak için zorluyor ama başarısız oluyordum her defasında. Sabah ezanı ile birlikte uyanmış çarpan kalbimle bir süre odamın tavanı ile bakışmıştım. Manası neydi bu rüyanın? Şükürler olsun ki içimdeki kasvetin dağılması sabah namazından sonra hızlanmıştı. Elimdeki reçel kavanozlarını tezgahın üzerine koyduğum koliye özenle yerleştirdim. Kapaklarına kendim işlediğim mendilleri örtüp pembe kurdele ile bağlıyordum. Elimdeki küçük notları kurdelenin ucuna yapıştırdıktan sonra kolinin kapağını özenle bantladım. Bir ay olmuştu Nuh gideli. Bir yıl gibi gelmişti onsuz geçen günler. Öyle büyük bir sessizlik vardı ki sokağımızda. Yüreğimdeki özlemin sessiz çığlıkları bütün Isparta'da yankılanıyor gibiydi sanki. Radyoda birlikte dinlediğimiz şarkılardan biri çalmaya başlayınca gözlerim doldu. Her adım atışta yüreğim sızlar. Sensiz mahzun kaldı bizim sokaklar. Artık ne sen varsın ne hatıralar. Sensiz bomboş kaldı bak bizim sokaklar. Elimin tersiyle gözümü silip koliyi kucağıma aldım. Bir aydır telefonu kapalıydı. Otobüse bindiğinde dört hafta sürecek bir eğitime gireceğini yazmıştı. Bu süre içinde telefon kullanmasının yasak olduğunu biliyordum. Fırsat bulduğu zamanlarda ankesörlü telefondan birkaç kez saniyelik aramalar yapmıştı. Bir ayı yüzünü görmeden geçirdiğimi düşündükçe canım bedenimden çekiliyordu sanki. Onsuz kendimi yapayalnız hissediyordum. Zil çalınca elimdeki koliyi bırakıp kapıya koştum. Beste'nin sesini işitince içimdeki kasvet dağılmış ve yüzüme bir gülümseme yerleşmişti. "Abaa!" diye bağırıyordu. Kapıyı açar açmaz kucağıma fırlayan afacanı bağrıma bastım. "Bebeğim niye ağlıyorsun?" Burnunu çekip başını yavaşça göğsüme bıraktı. Ağladığı için burnu akmıştı. "Yemeğini sen yedirecekmişsin Menekşe." Nazlı'ya bakıp güldüm. "Abim gitti mi Nazlı'm?" "Bugün erken çıktı. Akşam da geç geleceğini yazmış. Yengem de yokmuş. Hadi bize geçelim. Bir şeyler hazırladım. Kahvaltıyı parkta yapalım diyorum. Baharın son günlerinin tadını çıkaralım." Benim içinde iyi olacağını düşündüğümden üzerime ince bir hırka alıp başımı salladım. Tüm gün evde oturup Nuh'u düşünecektim yoksa. "Nuh için koli hazırlamıştım. Onu da kargoya bırakalım Nazlı." Nazlı imayla gülünce utandım. "En son ne zaman konuştunuz?" Birlikte amcamların evine doğru yürümeye başladık. Beste başını omzuma iyice yerleştirince uykusunu alamadığını anladım. "İki gün önce," dedim keyifsiz bir sesle. "Nazlı nasıl geçecek bu üç yıl?" "Zor olacak güzelim ama alışacaksın. Özlem ağır bir yük ama nerede olursa olsun sana gelecek." "Bana her gelişi şükür sebebim Nazlı. Ben hiç doyamayacağım ona değil mi?" Kolunu belime doğru uzatıp başını omzuma yasladı. "Aşkınız, heyecanınız hep ilk günkü gibi kalacak Menekşe'm." Güldüm elimde olmadan. "Bir sebebe tutun Menekşe diyorsun yani." O da güldü benimle birlikte. "Öyle diyorum güzelim." Kapıya geldiğimizde Nazlı anahtarını çıkaramadan kendiliğinden açıldı. Sevda abla bizi görünce güldü. Dükkana gidiyordu besbelli. "Günaydın fıstıklar," dedi kol çantasını omzuna asarken. "Nazlı kapının önüne börek bıraktım canım. Murat'a yapmıştım ama yemeden çıktı." Beste'nin saçlarını okşadı. "Size kısmetmiş." "Eline sağlık yenge," dedim. Beste uykuya dalmıştı iyice. "Kolay gelsin sana da." Başını salladı ve Beste'nin saçlarından öptükten sonra yanımızdan ayrıldı. Amcamın soğuk tavırlarına rağmen etrafına hiçbir şey yansıtmadan gülücük saçıyordu. Murat amcamı anlıyordum. Çiçek yengemin hatırasına da saygı duyuyordum lakin hayatına birini almışsan onu böyle bir yalnızlığın içine atamazdın. Üstelik kibar olduğu kadar cömert bir kadındı da. Bir kadın sevgisiz kalmamalıydı. Sevgisiz bir kadın su verilmeyen bir çiçekten farksızdır. Solar gider hem de öyle yavaş yavaş değil. Hızla ölür. "Bir ay oldu hala aynı yatağa girmemişler." Eve girerken Nazlı'ya döndüm birden. "Bu konuları konuşmak bize düşmez Nazlı. Zamanla düzelir muhabbetleri inşallah. Sevda yenge sevilmeyi hak ediyor." "Amin," dedi Nazlı peşimden içeri girerken. "Murat babamdan etkilendiğini görebiliyorum. Ondan bahsederken gözleri parıldıyor. Bazen durgun görüyorum o zaman sohbet ediyoruz. Öyle öğrendim bende." Nazlı böreklerle mutfağa girerken ben de Beste'yi yatırmak için Nuh'un odasına geçtim. Bir ay boyunca her gün gelip eşyalarına dokunmuştum. Yıkamadan dolaba tıktığı kıyafetlerinde hala kokusu vardı. Makinaya atmaya kıyamamıştım. Beste'yi beşiğine yatırıp üzerini örttüm. Kokusunu içime çekerek yatağın üzerine oturdum yastığını elime alıp kalbime bastırdım. Nevresimlerini değiştirmemişti Nazlı. Canım arkadaşım. Her daim sizi düşünen birilerinin olması ne büyük şükür sebebiydi şu ahir zamanda. Yastığını göğsüme bastırıp üzerine sinen kokusunu içime çektim. Gözlerimi kapatıp yüzünü hayal etmeye başlayınca telefonumun titrediğini hissettim. Kalbimdeki elektriklenmeyle elimi cebime attım. Ekranda ismini görmek bile binlerce kelebeği yüreğime doldurmuştu. "Canımın içi." Ekrana düşen yüzüne bakıp dudağımı ısırdım. Elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Sanki ilk kez görüyorduk birbirimizi. "Göz bebeğim." Saçları terleyip alnına yapışmıştı. "Nasıl özlemişim kızım seni." Gözlerim dolduğu için burnum kızarmıştı anında. "Bitti mi cehennem haftası?" Sesli bir nefes koyverdi. Yüzünde yorgun bir ifade vardı. "Bitti," dedi sessizce. "Adının hakkını verdi." "İyisin ama değil mi?" "Seni özledim Menekşe'm. Biraz da yorgunum o kadar." Telefonu biraz daha yüzüne doğru yaklaştırdı. "Sesini, gülüşünü, gözlerini, beni görünce al al olan yanaklarını çok özledim göz bebeğim." Havayı içine çekerek gözlerini kapattı. "Ne çok sevmişim seni hatun. Kuş olup uçasım var sana." Boğazımda bir düğüm olunca yutkundum. Sessizce vurulduğum gözlerini seyrettim. Yanaklarımın al al olduğuna emindim. "Canım Nuh'um," dedim sessizce. "Kim bilir belki ben kuş olur gelirim sana." "Yapar mısın bunu Menekşe'm?" diye sordu heyecanla. "Gerçekten gelir misin bana?" Başımı yavaşça salladım. Sıcak basmıştı bir anda. Meğer özlem ne ağır bir yükmüş insana. "Hı hım." Gözlerimin içine bakıyordu. "Gelirim." Düşünmeden gelirim demiştim anın etkisiyle. Ya Cihat abim izin vermezse? "Ulan ne güzel utanıyorsun. Kalp falan bırakmadın ben de zalim." "Yaa Nuh!" "Dema işte kızım dema! Her Nuh deyişinde ben de kopan fırtınaları bir görsen." Yanaklarım kızardıkça keyifleniyordu. Başımı yavaşça eğdim. Gülüşünü her duyduğumda kalbim kulaklarımda atıyordu sanki. "Menekşem." "Söyle canımın içi." "Doyamıyorum sana bakmaya ama revirdeyim kapatmam gerek. Hele bir göster bakalım elini de yüzüğüne bakayım." Gülerek elimi kaldırınca genişçe güldü. "Maşallah güzelim. Bir de gelinlikle görsem seni." Kalbimle derdi vardı bu oğlanın. "Nuh utanıyorum yapma..." Revirdeyim demişti. Bunu hatırlayınca endişelendim. "Hasta mısın Nuh? Yaralandın mı yoksa? Neden revirdesin?" "Sakin ol güzelim. Ali Asaf burada. Eğitim için Muhammed yüzbaşı ile gelmiş. Görünce ben de şaşırdım. Basket maçında omuzundaki dikişi açıldı." Ali Asaf'ın adını duyunca heyecanlanmıştım. "Amina da orada mı peki?" "Hayır ama sen bir şey söyleme. Ciddi bir yara değil. Pazartesiye kadar burada kalacak. Pazar günü burayı gezdirmek istiyorum." "Nuh tişörtünü çıkar da senin de yarana bakayım. Geçen gün iyi görünmüyordu." Duyduğum kadın sesiyle kaşlarım çatılırken Nuh panikle baktı. "Şey gerek yok bacım." "Pekala sen bilirsin." "Nuh?" "Menekşe'm." "Hani revirde erkek hemşire vardı?" Ayağa kalktığını görünce içimden bir şey koptu sanki. Nuh'un bir başka kadına art niyetle bakmayacağına emindim lakin içime dolan kıskançlık hissini bastıramıyordum. "Güzelim arayacağım seni." Sevdiğim adamı insanların yanında zor durumda bırakmamak için telefonu ondan önce kapattım. Hemşirenin ona adıyla hitap etmesi itiraf etmeliyim ki keyfimi kaçırmıştı. Elimde olmadan telefonumu açtım ve Amina'nın isminde durdum. Bunu yapmak istemiyordum lakin engelleyemiyordum da. Bir insanı bu kadar çok sevmek hem çok güzel hem de çok zordu. Birkaç çalıştan sonra açtı. "Alo Menekşe." "Merhaba canım. Rahatsız etmiyorum umarım." "Olur mu öyle şey güzelim. Ne zaman istersen arayabilirsin." "Eksik olma. Nuh aradı az önce. Ali Asaf yanındaymış. Nuh için bir koli hazırlamıştım. Vaktin varsa benimle İzmir'e gelir misin?" Nuh Eskişehir ve Ankara'daki eğitimlerini tamamlayıp okuluna dönmüştü. "Çok iyi olur Menekşe. Oğlanlara söylemeyelim ama sürpriz olsun. Şöyle dördümüz ne zaman birlikte vakit geçiririz diye düşünüyordum. Akşama uçak bileti varsa alayım hemen." "O zaman İzmir'de buluşuruz." Telefonu kapatır kapatmaz Nazlı odaya girdi. Elimdeki yastığı bırakıp ayağa kalktım. Yüz ifademden bir sorun olduğunu anlamıştı. "Bir sorun mu var Menekşe?" "Ben İzmir'e gidiyorum Nazlı?" "Ne?" 🌺 Nuh ve diğer harbiyeli arkadaşları yorgun bir halde hazır olda bekliyorlardı. Öğle sıcağını altında saatler süren zorlu bir eğitim sonrası Yüzbaşı Ahmet'in eğitimleri vardı. 8 saatlik yorgunluktan sonra yüzbaşının eğitimleri için kimse acele etmiyordu. Yüzbaşı Ahmet yine tüm formuyla iş başındaydı. Önünde hazır olda bekleyen harbiyelilere bakıp çenesini havaya kaldırdı. "Elli şınav için şınav pozisyonu al!" diye bağırdı gür bir sesle. Harbiyeliler emri tekrarlatmadan hemen vaziyet aldılar. Önünde şınav pozisyonunda bekleyen 12 askere baktı yüzbaşı. "Say asker!" Komutanlardan hiçbirinin sesi yüzbaşının ki kadar ürkütmüyordu onları. Nuh ve Alp birbirine bakarken hem kaş göz işareti yapıyor hem de şınav çekerek sayıyorlardı. "Bir, iki, üç..." Yüzbaşı Nuh'la Alp'i fark edince onlara doğru eli kalçasının üzerinde yürüdü. Nuh'un sırtına ayağıyla sertçe bastırdı. "Kaç oldu koç?" Nuh yüzünü yerden kaldırmadan, "1 komutanım," diye bağırdı. Alp arkadaşına bakıp güldü. Yüzbaşı ayağını yavaşça çekti. Bu kez hedefi Alp'ti. Önünde durdu ve sırtına ayağını koyup ağırlığını verdi. "Kaç oldu asker?" Şimdi hiç kimse gülmeye cesaret edemiyordu. "Beş oldu komutanım," diye bağırdı Alp. Yüzbaşı ayağını çekti ve ileri geri volta atarken onlarla beraber saymaya başladı. "10, 11,12, 20, 30, 45, 49, 49," dedi bir kez daha. Herkes durup komutanlarına bakınca ne yapmak istediğini anladılar. Yüzbaşı eliyle devam işareti yaptı. Komutla birlikte şınav çekmeye devam ettiler. "49," diye bağırdı yüzbaşı. "49..." Alp boşta bulunup, "Komutanım elli olmadı mı artık?" diyince yüzbaşı ters ters baktı. "Say baştan asker!" diye bağırdı. Nuh yanında ki adama ters ters bakarken yüzbaşının botları görüş açısındaydı. Yeniden saymaya başlamıştı. Aynı şekilde kırk dokuza gelince takılı plak gibi beş kez kırk dokuz dedikten sonra yine ayağını Nuh'un sırtına yerleştirdi ve ağırlığını daha fazla verdi. Nuh arkadaşlarının arasında çevikliği ile yüzbaşının en değer verdiği harbiyeliydi. "Kaç oldu Nuh?" Ahmet Yüzbaşı iriliği ve sertliğiyle harbiyelilerin korkulu rüyasıydı. Kendisi aynı zamanda özel kuvvetler tim komutanıydı. "Bir oldu komutanım," dedi Nuh. Ahmet yüzbaşı aldığı cevaptan memnun bir şekilde ayağını sırtından yavaşça çekti. "Aferin asker," dedi ve diğerlerine de aynı şeyi uygulayarak eğitime devam etti. Kimine buzlu su döktü kiminin sırtına bastı kimine kalkmasına izin vermeden yüz şınav çektirmişti. 🌺 Nuh ve Alp eğitim sonrası yemekhanedeki koltuklara doğru ilerlediler. Alp kendini bir çuval gibi koltuğa bırakırken Nuh'da peşinden yan koltuğa geçip oturdu. Gözlerini kapatıp kafasını geriye yasladı. Alp'in sızlanmalarıyla dudakları yavaşça kıvrıldı. "Anam anam sızlıyor her yeriiimmm oy güzel anam. Kollarım, bacaklarım tutmuyor. Acımasız adam! O kadar mekik o kadar şınav çektirilir mi?" diye söyleniyordu. Nuh gözlerini açıp etrafına baktı. "Sızlanma oğlum. Alt tarafı çektiğin birkaç şınav bir de biraz mekik." "Birkaç şınav mı? Yüz elli tane çektik. Yüz ellli mekikten bahsetmiyorum bile." Nuh'un muzipçe güldüğünü görünce ensesine vurdu. "Gülme lan!Koptu omuzlarım. Canım çıktı. Tabii senin tuzun kuru. Yapmışsın dağ gibi bedeni vız gelir trıs gider." "Alp sus birader biraz kafa dinleyelim." Başını yeniden geriye yaslarken gözlerini kapattı. Aklına, kalbine ne zaman göz bebeği düşse hayallere dalıp giderdi. Ne kadar belli etmesede birkaç öncesine kadar hayalini bile kuramadığı kızla mevla nasip ederse evlenecekti. Utandıkça allanan yanaklarını anımsayınca kalbi daha hızlı çarpmaya başladı. Arada engel olmadan onu sevip koklayacağı günleri düşündükçe yüreği mahmurlaşıyordu. Birkaç dakika sessizlikten sonra Alp'in ayaklandığını hissetti. Nuh bir an için bu kadar geveze bir adamla neden arkadaş olduğunu sorguladı. Sorgularken gülümsemesini engelleyememişti. Gözlerini aralayıp, "Ne var ne!" diyerek doğruldu. Başını yeniden yaslayacakken ona doğru gelen adamı görünce hemen ayaklandı ve hazır ola geçti. "Hoş geldiniz komutanım," dedi Alp asker selamı verirken. Ali Asaf, Alp'e bakıp başını ağır ağır salladı. "Hoş buldum," dedi bakışlarını Nuh'a çevirirken. "Nasılsın?" Nuh askeri nizamı bozmadan, "Sağolun," dedi. "Hoş geldiniz." Ali Asaf tokalaşıp sarıldıktan sonra, "Rahat ol koç rütbede değiliz," dedi. Alp birbirine sarılan iki adama bakarken epey şaşkındı. Merakına yenik düşüp, "Siz tanışıyor musunuz komutanım?" diye sordu. "Evet tanıştık geçen ay," dedi Nuh gururla. Teğmene döndü sonra. "Nasılsın teğmenim?" "Sağolasın," dedi Ali Asaf elini Nuh'un omzuna koyarken. "Şükür hala yaşıyoruz." Nuh gülerek başını iki yana salladı. "Hayırdır hangi rüzgar attı buraya böyle? Beni ziyarete gelmedin herhalde." Teğmen büyükçe güldü Nuh'un bu dediğine. "Oğlum ziyarete gitmeye vaktim olsa sevdiğimin yanına giderim. Sana mı gelirim?" "Ben de onu diyorum işte hayırdır?" "Anlatacağım. Birer çay alıp oturalım biraz." Alp teğmene selam verip, "Siz oturun komutanım. Ben alıp gelirim." Ali Asaf memnun bir gülüşle Alp'e başını salladı. "Eyvallah koçum. Benim ki kıtlama olsun." Alp yanlarından ayrılınca Nuh merakla teğmene baktı. "Bilirim," dedi Nuh. "Hasret öyle sarar ki dört bir yanını bir güne bile sığamazsın." Alp çaylarla gelince sustu ikisi de. Yüzbaşı Muhammed'in konferansından sonra Ali Asaf, Nuh ve Alp basket maçı yapmak için bahçeye çıktılar. Yanlarında birkaç harbiyeli daha vardı. Ali Asaf ve Nuh aynı takımdaydı. Nuh basket atacağı sırada Ali Asaf'ın omzunun ıslandığını fark etti. Basketi attıktan sonra teğmenin yanına koştu. "Yaralı mısınız komutanım?" Ali Asaf omzuna bakınca yarasının kanadığını gördü. "Önemli bir şey değil. Dikiş patladı muhtemelen." Nuh elindeki topu diğerlerine atıp teğmene döndü. "Dikişlerinin olduğunu bilseydim maç yapalım demezdim." Ali Asaf Nuh'a bakıp güldü. "Bordo bereli olduğumu unuttun mu koçum? Karnımda on dikişle görevde kaldım beş ay." "Bir zamanlar hayallerimin arasında bordo bereli olmak vardı," dedi Nuh. "Hava daha ağır bastı." Birlikte revire doğru yürürlerken Ali Asaf mezun olduktan sonra Nuh'u kendi timine katmak için ikna etmeye çalıştı. Revire girdiklerinde Nuh revirdeki hemşireyi görünce yüzünü düşürdü. Birkaç gün önce hemşirenin kendisine karşı hislerini olduğunu öğrenmişti. Ali Asaf sedyeye otururken Nuh genç kıza bakmadan en arkadaki sedyeye oturdu ve perdeyi çekti. Hemşire Ali Asafın yarasına bakarken telefonunu çıkardı. Bir ay sonra ilk kez Menekşe'sinin yüzünü görecekti. Adının üzerine tıklarken parmakları titriyordu. Yıllar önce yanmaya başlayan ateş nasıl oluyor da harlanarak yanmaya devam ediyordu? Ekrana düşen gözleri görünce kalbine bir kıvılcım düştü. "Göz bebeğim..." 🌺 Cihat abimi beni İzmir'e götürmesi için ikna etmem hiç kolay olmamıştı. Onu çok özledim bir de çok kıskandım diyemediğim için Nuh'un ısrarla gül reçeli istediğini söylemiştim. İzmir'e bir saatlik yolumuz vardı. Nazlı Beste için evde kalmıştı. "Menekşe," dedi Cihat abim. Sesini işitince başımı camdan yavaşça kaldırdım. "İzmir yollarına mekik dokutacak gibisiniz abim bana." Sesli bir kahkaha atınca utanarak bakışlarımı kaçırdım. "Üç yıl daha tutamadı kerata içinde." Allah'ım Nazlı neden gelmedin sanki? "Abi ya," dedim sessizce. "Nuh bana yetiyor lütfen sen de başlama." "Ne dedim kızım? Üç yıl geçmez ki böyle." Sessiz kaldım çünkü konuştukça daha da utanacağımı biliyordum. Nuh'umu düşündüm. Beni gördüğünde vereceği tepkiyi düşündüm. İçim içime sığmıyordu yaklaştıkça. İzmir'e girdiğimizde saat yediyi geçiyordu. Cihat abim arabayı petrolde durdurunca o dönene kadar saçımı yüzümü düzeltmeye başladım. O sırada Amina'dan bir mesaj gelmişti. Amina💕 On dakika sonra okulun önüne varmıştık. Cihat abim bana dönüp muzipçe güldü. "Arkadaşını ara Menekşe. Deli oğlanın aklını alacağım." "Abi yapma lütfen..." Gülerek telefonunu çıkardı ve kulağına götürdü. "Nuh," dedi üzgün bir sesle. "Abicim seni almaya geldim. Yurdun önündeyim çabuk gel." Telefonun sesini dışarı verdi. "Ne alması abi, ne oldu? Korkutma beni." "Menekşe fenalaştı abim. Ne için üzüldü de bu kız hastanelik oldu?" Birkaç saniye sessizlik oldu. Cihat abime bakıp başımı omzuma atırdım. Parmağını bana doğru uzatıp yalnızca dudaklarını oynatarak, "Sakın," dedi. "Sus!" Üzgün bir ifadeyle fısıldadım. "Abi yapma..." "Allah'ta benim belamı versin!" dedi bağırarak." Allah korusun dedim içimden. "Kız sesi duydu yanlış anladı. Arayamadımda kapatmak zorunda kaldım. Ge-geliyorum abi! Hemen geliyorum." Bir şeylere çarpmış olmalı ki arkadan şangırtılar geliyordu. "Menekşe'm affet beni güzelim." Cihat abim telefonu kapatınca kahkaha attı. "Abi yazık değil mi çocuğa?" Sesim ağlamaklı çıkınca daha da güldü. O sırada arabanın penceresine tıklatıldı. Amina'yı görünce arka kapıyı açtım. "Selam..." "Aleykümselam, dedi Cihat abim. "Hoş geldin bacım." "Hoş geldin kuzum." Öne doğru uzandı ve yanaklarımdan öptü. "Hoş buldum bebeğim." Abim Nuh'un arabaya doğru koştuğunu görünce ışığı kapatıp dışarı çıktı. Kapıları kilitlediği için çıkamıyordum. "Neler oluyor?" Amina'ya bakıp dudağımı ısırdım. "Kalbine inecek canımın içinin." Anlamadığı için kaşlarını çattı. "Aliş'im de geliyor Menekşe. Bayılacağım tut beni." Ali Asaf Nuh'un peşinden geliyordu. Nuh nefes nefese Cihat abimin önünde durdu. "Abi Menekşe'm nasıl? Allah rızası için şaka yaptım de!" Cihat abim gülmeye başlayınca Nuh sinirle bağırdı. "Abii!" "Ne bağırıyorsun lan eşşek sıpası?" "Abi böyle şaka mı olur ya? Divane olmuşum hasretinden zaten. Bu şaka düşmana yapılmaz." Bakışları arabaya kayınca beni fark etti. Önce idrak edemediği için birkaç dakika baktı. "Amina ben iniyorum. Daha fazla dayanamayacağım." Güldü. "Sen bir de beni kalbimin atışını duysan. Üç aydır burnumda tütüyor." Arabanın kapısını açıp inip ona doğru koşmaya başladığımda bile hareket etmedi. Aramızda birkaç adım mesafesi kalınca bana doğru geldi. Kollarını iki yana açıp sarılacakken Cihat abim önüme geçip benim yerime Nuh'a sarıldı. Abi kardeş gülerek sarılırken Nuh'la göz göze geldik. Kurbanlık koyunlar gibi bakıyordu yüzüme. "Üzgünüm," dedim sadece dudaklarımı oynatarak. "Abi bırak artık beni," dedi. "Menekşe'm gelmiş ben neden sana sarılıyorum?" Cihat abim sertçe ensesine vurdu. "Höst lan! Nikah kıymadan değil sarılmak elini bile tutamazsın." Bana doğru gelmeye çalışınca Cihat abim kolundan tutup arkasına çekti. "Abi başlayacam ama ha!" Ali Asaf kıs kıs gülüyordu. "Nuh Amina'nın altı abisi var." Nuh gözleri iri iri Ali Asaf'a bakarken güldüm. Gerçekten altı abi epey korkunç geliyordu kulağa. "Menekşe'm hazırlığını yap bu hafta sonu nikah kıyacağız." "Nuh." Yanaklarımı kızartıyordu. "Sonra konuşsak bunları." "Lannn!" dedi Ali Asaf birden. Üçümüz aniden ona döndük. "Yavrum senin ne işin var burada? Kokumu mu aldın?" Amina koşarak Ali Asaf'ın boynuna atlayınca Nuh'a baktım. Huysuzca abisine baktı. "Aliş!" "Sevdam," dedi Ali Asaf. "Bu kez de ben bayılacağım kız tut beni." Amina kıkırdayarak sevdiği adama uzunca sarılınca kalbimden bir şey koptu sanki. Ben de artık sevdiğime kavuşmak istiyordum. Nuh'u arzuladığımı fark edince kendi kendimden utandım. "Tamam hatun," dedi Ali Asaf. "Götümden vurduracaksın beni. Abin burada güzelim. Acı bana." Güldü Amina. Abisi Ali Asaf'ın tim komutanıydı. El ele yanımıza geldiler. "Nuh," dedi Ali Asaf. "Biz kaçıyoruz. Komutanım görürse yanarız. Beni idare et koçum." Nuh'la birbirimize bakıp gülüştük. "Sabah görüşürüz o zaman teğmenim." "Eyvallah!" Onlar gidince Nuh abisinin gözlerinin içine baktı. "Abi Menekşe'm sana emanet." "Yarın akşama doğru dönmem gerek oğlum. Yengenle Sevda abla yalnız. Tatile kadar sık dişini." Nuh homurdanarak bana döndü ve birkaç saniye baktıktan sonra yurda girdi. Nuh gözden kaybolunca Cihat abim bana döndü. "Teyzemler bekliyor Menekşe gecikmeyelim daha fazla." Çiçek yengemin kız kardeşi İzmir'de yaşıyordu. "Gidelim abi." 🌺 Sabah dokuz gibi beni almaya gelmişti Nuh. Dördümüz sahilde kahvaltı yapmak için buluştuk. Hava o kadar güzeldi ki hiç eve giresim gelmiyordu. Kahvaltı sonrası çay içmek için kafelerin olduğu sokağa doğru yürümeye başlamıştık. Nuh revirdeki hemşire ile olan meseleyi de anlatmıştı. Sorun etmediğimi ikna edene kadar akla karayı seçmiştim. Ana caddeyi geçip tenha bir yolun karşısına geçerken Nuh benim Ali Asaf Amina'nın üzerine siper olmuştu. Yere dizlerimin üzerine düşünce Amina'yla göz göze geldik. İki el silah sesi kulaklarımın uğuldamasına sebep olmuştu. "Nuh," diye bağırdım. Amina elime doğru uzandı. Beyaz bir araba hızla uzaklaşırken Nuh elimden tuttu ve Amina ile birlikte al geçite doğru koşturdu. Ali Asaf belinden silahını çıkarıp arabanın peşinden iki el ateş etti. Ne olup bittiğini anlayana kadar Nuh Ali Asaf'ın peşinden koşarak yanımızdan uzaklaştı. Amina bana sarılıp sırtımı sıvazladı. "Sakin ol güzelim geçti." "Kimdi ki onlar? Neden bizi öldürmek istediler?" "Ben alıştım Menekşe," dedi. İlk kez başıma böyle bir şey geliyordu. Nasıl alışılabilirdi ki böyle bir şeye? Birlikte ayağa kalkıp gittikleri yöne baktık. Ali Asaf ve Nuh iki adamı yere yatırmışlardı. Yaklaşık on dakika sonra polis sireni duyunca rahat bir nefes almıştım. 🌺 Gözlerimi ovuşturarak sırtımı sandalyeye yasladım. Saat 17.46'yı gösteriyordu. Kaç saattir ders çalıştığımı bilmiyordum lakin boynumun ağrısına bakacak olursak kısa bir süre değildi. İzmir'den döndüğümden bu yana bir hafta geçmişti. Bu bir haftada yalnızca bir kez konuşabilmiştik. Eğitimleri dersleri yoğundu. Yatakhaneye geçtiğinde kendini yatağa zor attığını yazıyordu. Telefonum çalınca heyecanla elime aldım. Arayan Buket'ti. "Menekşe'm," dedi neşeli neşeli. "Çay suyu koy çaya geliyorum." "Dalga geçme Buket. Çok özledim zaten sizi. Hiç komik değil." "Lan ne şakası? Isparta'dayım. Bir hafta boşluğum vardı kaçtım geldim." "Sen ciddisin." "Evet. Kapıyı açarsan anlarsın." Heyecanla kapıya koşarken annem merakla bana bakıyordu. Kapıyı açtığımda donup kaldım. Buket, amcam, Sevda Abla, Beste, Cihat abim ve Nazlı kapıda süslenmiş bana bakıyorlardı. İdrak edemedim önce. Konuşup herhangi bir tepki gösteremedim. Nuh elinde çiçekle arkalarında belirince sendeledim. Amcam başını iki yana sallayarak önden içeri girince peşinden diğerleri de girdi. Kapıda ikimiz yalnız kalınca yavaşça yutkundum. "Delisin." Eliyle saçını düzeltti. "Sen delisin Nuh!" "Yakışıklı olmuş muyum Menekşe'm?" Kalbim sanki kulaklarımdaydı. "Çok," dedim güçlükle. "Çok yakışıklı olmuşsun canımın içi." 🌺 Yıldıza basmayı unutmayın🫠 |
0% |