@aysegulcee1
|
Güzel bir gülü güzel bir geceyi güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle geceyi gizemiyle dostu tüm derdiyle sevebilmektir. Şems-i Tebrizi 🌺 Yüreğimin içi yangın yeri söndürecek bir damla su bile yok. Bir bakış insanı ne kadar yaralayabilirse o kadar yara açmıştı kalbimde. Benim ona kızıp kırılıp gönül koymam gerekirken onun bana böyle küskün bakması canımı yakıyordu. "Nuh," dedim parmaklarımı gevşetirken. Önüne dönünce yeniden sarıldım koluna. "Öfkeyle söyledi onları. Baba o yüreği yanıyor canımın içi. Öfkesi geçince pişman olacaktır. Lütfen gitme." "Menekşe eve gir güzelim." "Nereye gideceksin bari onu söyle." "Bilmiyorum," deyince kalakaldım. "Benim senden başka gidecek bir yerim yokki Menekşe'm. Yol iz bilmiyorum ki ben sensiz." "Bizim evde kal bu gece. Ben amcamla konuşurum." Bana dönüp başını omzuna yaslayınca içim erimişti. "Özür dilerim bir tanem. Şu gözlerine korku keder düşürdüğüm için kendimi asla affetmeyeceğim." "Nuh!" Sesim biraz yükselince afalladı. "Eşimsin sen benim. Kötü günü de iyi günü de birlikte yaşayacağız. Sana kızsam bağırsam bir şey değişmeyecek ama yanımda olursan ben her şeye katlanabilirim." Parmak uçlarımda yükselip yanağını okşadım. "Hava soğuk. Nereye gideceksin? Hadi lütfen eve girelim." "Hala burada mısın sen?" İkimiz de amcamın sesine doğru dönünce balkondan bize baktığını gördük. Oldukça öfkeli görünüyordu hala. "Menekşe eve gel hemen!" Bir yanda sevdiğim adam diğer yanda baba yarım olmuş adam duruyordu. "Lütfen bekle beni Nuh. Gece evden çıkıp geleceğim yanına. Dolapta yemek vardı ye mutlaka olur mu?" "Mene..." Sözünü bitirmesine izin vermeden koşarak ondan uzaklaştım ve eve girdim. Gitmeceğini biliyordum. Beni bırakıp bir yere gitmezdi. Gidemezdi. Eve girdiğimde amcamın oturma odasında televizyon izlediğini gördüm. Nazlı ve Buket bir köşede oturuyor Sevda abla da amcamın önüne çay bırakıyordu. Nazlı'yla göz göze gelince içim bir garip olmuştu. İçi içini yiyordu biliyordum. Aklı kocasındaydı. Üstelik en yanında olması gerektiği zamanlarda ayrıydılar. Bu ayrılığın uzadığını düşünmek bile istemiyordum. "Amca," dedim çekinerek. Bana dönünce yanına oturdum. Telefonu ile uğraşıp duruyordu. "Ben de çok kızgınım Nuh'a ama onu kovman çok ağır. Üstelik benim yanımdayken. Abimden de dayak yedi yine benim yanımdayken. Ne yapacağımı bilmiyorum. Diğer yandan da hasta annem. Amca ben çok çaresizim." Ben ağlayınca omuzlarımdan tutup kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. "Ağlama yavrum. Benim canım yanmıyor mu? O eşşek sıpası düşünmeden hareket etmenin nelere mal olduğunu öğrenecek. Abisi eve dönene kadar gözüm görmesin onu." "Lütfen..." "Menekşe bu konu tartışmaya kapalı kızım. Hadi odalarınıza saat geç oldu. Yarın erken kalkacağım ben de," derken Sevda ablayla bakıştılar. "Bir avukat buldum. Onunla buluşacağım." Kızlarla aynı odaya girmiştik. Hiçbirimiz yalnız kalmak istemiyorduk çünkü. Nazlı yataklardan birine uzanırken hala ağlıyordu ve bebeğe bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Bir de bunun ağırlığını taşıyamazdım, buna dayanamazdım. "Nazlı." Yanına uzanınca yavaşça kenara kaydı. "Ağlama artık ne olur. Bak bebeğini düşün. Düşük riskin var lütfen bize bunu yapma. Cihat abim yarın evimize dönecek ben inanıyorum. Sabah ola hayrola. Dua edelim. Dua etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok." Gözlerini silip başını sallarken Buket eğildi ve ikimizin de alnından öptü. "Kıyamam ki ben size. Ne zaman gülecek bizim yüzümüz? Bir ay beraberiz, gezer tozar eğleniriz hayalleriyle geldim Isparta'ya. Şu yaşadığımıza bakın." "Nuh," dedi Nazlı. "Nereye gitti Menekşe bu kar kıyamette?" "Ona bize gitmesini söyledim Nazlı. Gönderir miyim bu soğukta? Amcam uyusun çıkacağım ben de." "Allah'ım sabah hayırlı haberler almamızı nasip et bize." Başını yastığa bırakıp gözlerini kapadı. Nazlı'nın yattığı yatağın karşısındaki bazaya uzanırken Buket yere serdiği döşeğin üzerime oturdu. "Buket?" "Söyle gülüm." "Ben çıkınca Beste'nin yanına sen geç. Yerde sırtın ağrır." Yattığı yerden elime uzanınca eğilip elinin üzerinden öptüm. "Tamam Menekşe'm." Amcamların odasının kapısı kapanınca Beste'yi uyandırmadan yataktan kalktım. Nazlı uyumaya başlamıştı. Buket'le göz göze geldikten sonra yavaşça odadan çıktım. Saatlerdir birbirimize mesafeliydik bu kadar kısa bir zaman da bile nasıl özlemiştim. Yürümüyor sanki uçuyordum evden çıkarken. Kış geceleri Isparta'nın ayazı hiç çekilmiyordu. Kapıdan çıkar çıkmaz omuzlarıma aldığım örme şalıma sarıldım. Anahtarı takarken parmaklarım titriyordu. Kapıyı açar açmaz evin içindeki sıcaklık tarafından sarıp sarmalanırken kapıyı kilitleyip odamıza geçtim. Üzerini örtmeden yatağın üzerinde uyuyakalmıştı. Onu uyandırmadan yatağa yanına uzandığımda kıpırdandı ve bana döndü. Gözlerini açmadan kollarıyla sarıp göğsüne saklarken ciğerlerim kokusuyla mest olmuştu. "Üşümüşsün bebeğim." "Hava çok soğuk. Sen neden üzerini örtmeden uyuyorsun koca oğlan?" Daha da sıkı sarılınca alnıma değen ıslaklıkla irkilip yüzümü göğsünden kaldırdım. Parmak ucumla göz altına dokununca yüreğim titredi. Ağlamış mıydı? "Nuh?" Elimi öptü koklayarak. "Söyle ömrüm." "Ağladın mı?" İçi titreyerek sarıldı ama sorduğum soruyu yanıtlamadı. Boğazım düğümlendiği için sarılıp gözlerimi kapadım. Nasıl bir sabaha uyanacağımızı bilmiyordum bu yüzden seher vakti kalkıp namazdan sonra uyumayacak dua edecektim. 🌺 Gece kokusuna, sıcaklığına sarılarak uyuduğum adamı sabah olduğunda yanımda bulamamış olmak kendimi çok kötü hissettirmişti. Uyandığımda onu yanımda görmeye alışkındım. Bu ilkti ve ben bu durumu hiç sevemedim. Cihat abimin mahkemesi vardı ve işin en kötüsü Cumali'de düşerken çarpmaya bağlı beyin kanaması tespit edilmişti. Ali Nazlı'yı arayıp haber vermiş. Nuh yoktu, Cihat abim yoktu ve amcam fazla öfkeliydi. Süheyla anneminse bu olanlardan hiç haberi yoktu. Derdi ona yetiyordu bir dertte ben yüklemek istemiyordum. Hep birlikte erkenden adliyeye geldiğimizde Nuh'u koridorda otururken bulduk. Dirseklerini bacaklarına yaslamış ve başını ellerinin arasına almıştı. Yüreğim dayanmıyordu bu haline ama bir cezayı çoktan hak etmişti. Bu kez içimdeki kırgınlığı bastırıp yanına gidemedim. Tam karşısına geçip oturunca yüzünü kaldırdı ve göz göze geldik. Bazen sadece bakışlarınla konuşabildiğin anlar gelir ve sen boğazına düğümlenenleri sırf sevdiğin incinmesin diye yutarsın. Ben Nuh'umla kırgın olmayı hiç sevmemiştim. Hep birlikte ayağa kalktığımızda amcamın Nuh'a bakışını ve Nuh'un bana bakışını sanırım ömrüm boyunca unutamayacaktım. 🌺 Adliyenin bahçesinden dışarıya çıkar çıkmaz amcam Nuh'a hepimizi donduran bir tokat atınca bacaklarımdaki gücün çekildiğini hissettim. Hepimiz olduğumuz yerden kıpırdayamazken amcam sinirle bizden uzaklaşmaya başladı. Ne o bana geldi ne ben ona gidebildim. Nazlı, Cihat abime kesilen bir yıl hapis cezasından sonra fenalaştığı için Sevda ablayla hastaneye gitmişlerdi. Yüreğim pır pırdı. Kırıp dökmemek kendimi zorladıkça daha da dolup taşıyordum. Ah canımın içi böyle mi olacaktı? Ne düğünümüz ne Nazlı'nın hamileliğinin hevesi kalmıştı içimde. Tek düşündüğüm Nazlı doğum yaparken Cihat abimin yanında olamayacak olmasıydı. O çıktığında bebekleri 4-5 aylık olacaktı belki de ve ben buna sebep olduğumuzu düşündükçe kahroluyordum. Cihat abimin hepimize tek tek bakıp en son karısına bıraktığı son bakış gözlerimin önünden gitmiyordu. "Sorun yok," dedi sadece. "Ağlama güzelim sadece bir yıl. Sonra yine beraberiz." Allah'ım sen bize sabretme gücü ver. Çaresizdim. Konuşsam onu sussam kendimi kanatacaktım. Bu bizim için ne kadar zorsa Nuh için azap gibiydi. Buket karşımızda duran duvarın dibine çökerken Nuh'un karşısına geçtim. Yüzünü yerden kaldırıp ağladığımı gördü ve elini yüzüme dokundurmak için kaldırdı. Bir adım geri çekildim. Başını yapma dercesine omzuna yatırdı. "Nuh," dedim ağlayarak. "Nazlı bebeğini düşürürse seni asla affetmeyeceğim." "Menekşe..." "Gelme," dedim göz yaşlarımın arasından. "Amcamın öfkesi geçene kadar gelme canımın içi." Bana doğru bir adım attı. "Peki ya sen? Senin öfken geçer mi ömrüm?" Ne zaman sona erecek yaşadığımız bu hasret dolu günler bilmiyordum ama hayatımda hiç bu kadar sınanmamıştım. "Herkes için bu ayrılık en iyisi Menekşe'm. Ne bana kırgın bakmalarına ne bana kızgın bakmalarına ne de bana kırgın bakmana dayanamam. Bu yüzden gidi..." Sevdiğim adama gelme diyeceğim asla aklıma gelmezdi. Hayat bazen bizi acıyla yoğuruyordu. Acıyla yoğurulduğumuz bir dönemdeydik ve biz ilk kez birbirimize kenetlenemiyorduk. Bir adım geri çekilirken gözlerinin nemlendiğini gördüm. Çaresizdi. Gitme desem gitmeyecek gibi bakıyordu gözlerime. "Gidiyor musun?" Yüzümü avuçlarının arasına alıp uzunca öptükten sonra arkasını dönüp bir daha bana bakmadan uzaklaştı. Buket koşarak yanıma gelirken sevdiğim adamın yere göğe sığamayışını gözüm yaşlı seyrettim. "Nuh..." "Menekşe," dedi Buket. Kollarıyla sarıp sarmalıyor saçlarımdan öpüyordu. "Abim sensiz bir gün bile geçiremez. Babam sakinleşene kadar ortalarda olmaması en iyisi. Hadi bir tanem evimize gidelim." "Buket," dedim yüzümü silerken. "İkimiz de çok kırgınız. Ya bu kırgınlık bize iyi gelmezse?" "Hayır hayır," dedi. "Daha da güçlendirecek. Unuttun mu? Ayrılıklarda sevdaya dahil." Ayrılığı da başımın üzerineydi bu sevdanın hasreti de. "Tez gel yarim." 🌺 Bir ay sonra... Omuzlarıma örtülen battaniyenin sıcaklığı ile kendime gelince Sevda ablanın yanıma oturduğunu gördüm. Başını sağ omzuna yatırdı. "Zatürre olmak mı niyetin kuzum?" Güldüm. Yüreği yanarken de gülebiliyormuş insan. Nuh bana bunu onsuz geçirdiğim bir ayda öğretmişti. "Kar çok güzel yağıyor Sevda abla. Pencereden izlemeye dayanamadım." Adliyenin bahçesindeki vedalaşmamızın üzerinden tam bir ay geçmişti. Sabırla bekledikçe onun biraz daha benden uzaklaştığını hissediyordum. 6 ay sonra mezun olacaktı. Babasının söylediği gibi okulunu bitirip mi gelecekti Isparta'ya? "Bu kış çetin geçiyor," dedi Sevda abla. Omuzlarında örme bir şal vardı. "Allah evsizlere yardım etsin." "Amin," dedim. "Abla bir şey söyle bana. Sence İzmir'e gitmeli miyim?" Bir aydır ne sesini duymuş ne de yüzünü görmüştüm. "Bence toparlanması için ona zaman verelim kuzum. Yaşadığı kolay değil. Ne kadar suçlu da olsa abisi onun için hapse girdi. Yara tazeyken kabuğunu kaldırmak sadece kanamasına sebep olur. Bekle biraz kabuk bağlasın. Eninde sonunda geleceği yer senin yanın." "Şimdiden çok özledim abla. Nasıl dayanacağım peki?" Başımı omzuna yaslayıp yanağımı usul usul okşadı. "Birkaç ay kaldı düğününüze. Gelmesi uzun sürmez." "Abla." Parmak uçlarım soğuktan uyuşmuştu. "Cihat abim çıkmadan düğün mü yapacağız?" Eğildi ve saçlarımı okşadı. "Belki vicdansız herif insafa gelir de şikayetinden vazgeçer. Allah'tan umut kesilmez." Elini dizime vurdu birkaç kez. "Hadi kalk bakalım. Hasta olacaksın." Sevda abla kalbi çok güzel bir kadındı. Hem vicdanlı hem inançlı hem de oldukça cömert bir kadındı. Amcamın böylesine bir kadına mesafeli oluşunu anlamıyordum. Ölenle ölünmüyordu. Ölüm hepimiz içindi. İnsan bir yaştan sonra ihtiyaç duyuyordu hayat arkadaşına. En zoru yaşlılıkta yalnız kalmaktı. Sevda abla yaşına göre oldukça enerjik ve güzel bir kadındı da. Murat amcam yıllar geçtikçe böyle bir kadının yarenliğini kaçırdığı için çok pişman olacaktı. Çardaktan çıkıp birbirimize döndük. Artık evimizde kalıyordum. Nenem daha iyi olduğu için Süheyla annem dönmüştü. Dönmüştü dönmesine ama ben Nilüfer annemden hala bahsedemedim ona. Nilüfer annemle neredeyse her gece görüşüyorduk. Her geçen gün sesini daha iyi duyuyordum. Savaşıyordu. Benim için kanserle yıllara rağmen savaşıyordu. Bense ona kavuşmak için sevdiğim adamın bana dönmesini bekliyordum. Söz vermiştim. Azerbaycan'a onsuz gitmeyecektim. Odama girer girmez çalışma masama oturdum. İkimizin de son yılıydı ve gireceğimiz sınavlar daha da önemliydi. Elime aldığım kitabın kapağını açarken saatin 21.00'e geldiğini gördüm. Günlerdir uykusuz olduğum için gözlerim ağırlaşsa da yüzümü yıkayıp tekrar devam ettim. Kapım tıklandığında başım kitabımın üzerine düşmüş yanıbaşımda yaktığım mum ve lavanta yağı tükenmişti. Annem yavaşça kapıyı açtı. Elindeki tepside koca bir bardak süt ve bir dilim kek duruyordu. "Papatyam." "Annem." Elindeki tepsiyi masanın üzerine bırakırken saate baktı. "Saat biri geçmiş. Hadi şu sütünü içte uyu annecim. Sabah devam edersin." Eğildi ve saçlarımdan öptü. "Hasta olmandan endişe ediyorum Menekşe'm. Üzme beni anneciğim." Ellerinden öpüp getirdiği bir bardak sütü içip ayağa kalktım ve boynuna sarıldım. "Keki yemesem olur mu? Saat çok geç." Güldü. "Birlikte uyumak ister misin?" O kadar uzun zaman olmuştu ki kokusuna sarılıp uyumayalı. İtiraz etmeden hemen kabul ettim. Saçlarımı okşayıp bugünlerin geçeceğini söylemesine ihtiyacım vardı. Pijamalarımızı giyip beraber yatağa girince ağlamamak için kirpiklerimi hızlı hızlı kırptım. Aklıma düştükçe bütün bedenim sızlıyordu. Yıllar önce kimsesiz bir kız çocuğunu sarıp sarmaladığı gibi yıllar sonra yine aynı sevgiyle bağrına basıyordu Süheyla annem. Ben ondan razıydım Rabbim annemi cennetinin en güzel köşesinde bir köşkle mükafatlandır. "Annem," dedim sessizce. "Benim annem yaşıyormuş." İlk önce anlamadı. Saçlarımı usul usul okşamaya öpüp koklamaya devam etti. "Adı Nilüfermiş." Bir anda yüzüme bakınca gözleri dolmaya başladı. Yüzüne dokundum yavaşça. Her şeyi en başından anlattıktan sonra sarılıp dakikalarca ağladık. İlk önce korku düştü gözlerine. Sonra üst katı neden hazırladığımızı söyleyince yavaş yavaş rahatladı. "Git," dedi gözyaşlarının arasından. "Git ve anneni buraya getir anneciğim." Yüreği güzel insanlara denk düşsün yolunuz derler ya hani. Tozkoparanlar benim sonu cennette biten en güzel yolumdu. Ben kimsesiz Menekşe değildim. Ben sevgiye iliklerine kadar doymuş bir değil tam iki güzel annenin sevgisiyle mükafatlandırılmıştım. Kün Fe Yekün. "Ol" der ve o da hemen "Olur" Sabrımın da bekleyişimin de en büyük sebebi... "Seni çok seviyorum anne." "Hadi uyu bakalım. Gel böyle." Başımı yeniden göğsüne çekti ve saçlarımı okşarken en sevdiğim ilahiyi söylemeye başladı. Küçükken ne zaman huzursuz olsan bunu söyler beni sakinleştirirdi. "Sordum sarı çiçeğe annen baban var mıdır? Çiçek eydür derviş baba annem babam topraktır. Sordum sarı çiçeğe evlat kardeş var mıdır? Çiçek eydür derviş baba evlat kardeş yapraktır. Hak Lâ İlâhe İllallah Allah Lâ İlahe İllallah." 🌺 Perdeyi kenara çekip doğan güneşin odama dolmasını izledim. Günler sonra güneşi görmek bir nebze de olsa içimdeki buzların erimesine yetmişti. Masamın üzerindeki takvim yaprağını kopardım. 5 mart 2022 cumartesi. Onsuz geçen bir buçuk ayda yaptığım tek şey beklemek olmuştu. Okulu arayıp önemli bir eğitime girdiklerini öğrenmiştim. Her ne kadar kızgın da olsam bir saniye bile olsa sesini duymaya ihtiyacım vardı. Nazlı'nın gebeliği çok şükür ki şu anlık sorunsuz ilerliyordu. En son ki ziyarete Nazlı ile beraber gitmiştik. Cihat abim Nuh'un onu görmeye gelmesini istiyordu. Ona kızgın olmadığını kırgın olmadığını söylemek için ama hiçbirimiz ona ulaşamıyorduk. Karar vermiştim. O bana gelmiyorsa ben ona gidecektim. Karların çoğu erimişti güneşle birlikte. Ayazı devam etsede mevsim yüzünü bahara dönmüştü. Balkondaki karları temizlerken telefonumun çaldığını işittim. Elimdeki küreği nasıl fırlattığımı bile bilmiyordum içeri koşarken. Ekranda Nuh'un değil de Mahur hanımın adını görünce içimdeki heyecan hızla çekilmişti. Anneme bir şey oldu korkusuyla bir süre açamadım telefonu. Kendimi hazır hissettiğimde geri döndüm. "Merhaba güzel kızım." "Annem iyi mi?" "İyi yavrum korkma ama bugün biraz halsiz gibi. Rüyasında seni görmüş. Uyandığından beri ağlıyor. Gelebilir misin buraya?" "Ta-tamam," dedim. "En yakın bileti alıp geleceğim." "Tamam kızım. Dikkat et olur mu?" "Ona iyi bakın." Telefonu kapatır kapatmaz bu gece saat ikideki sefere yerimi ayırtmıştım. Geç bile kalmıştım daha fazla beklemek pişman olacağım şeylere sebep olabilirdi. Odamdan çıktığımda Süheyla annemi kahvaltı hazırlarken buldum. Radyosundan çalan türküye sessizce eşlik ediyordu. "Ayletme beni söyletme beni. Alçak yüksek tepede fadimem bekletme beni." "Annem." Beni görünce radyoyu kapattı. Yüzümdeki ifadeden ters bir şeyler olduğunu hemen anlamıştı. "Günaydın kızım. Bir şey mi oldu? Nuh mu aradı?" Dolan gözlerimi hızlıca sildim. "Anne benim Azerbaycan'a gitmem gerek." Her ne kadar bana belli etmesede bir gün bunu duymaktan korktuğunu biliyordum. "Ne-ne zaman peki?" Bana bakmıyordu. Sofraya bir şeyler koyuyordu ve elleri titriyordu. Yanına yaklaştım ve ellerinden tutup öptüm. "Bu gece saat ikide." Ellerinin kınasının kokusunu içime çektim. "Onu alıp geleceğim bir tanem. Seni bırakabilir miyim ben?" Şimdi büyük olma sırası bendeydi. Bir anne gibi ona sarılırken ağlamamak için dudaklarımı birbirine kenetledim. Ağlarsam ağlayacağını biliyordum. "Sakın," dedi. "Sakın bırakma beni sarı papatyam." "Nasıl bırakırım seni? Bir kuzu annesi olmadan büyüyebilir mi? Ben hala çocuğum ve kokuna ihtiyacım var." 🌺 Elimdeki valiz ve öteki elimdeki adresle indiğim havaalanında sudan çıkmış bir balık gibi etrafıma bakıyordum. Bir taksiye binip elimde yazan adrese geldiğimde karşımda iki katlı oldukça eski bir ev duruyordu. Sanki duvarları içinde yaşanan acıları bas bas bağırıyordu dışına. Ellerim, bacaklarım titriyor yürümekte zorlanıyordum. Kapının önündeki basamakları çıkıp zile bastığımda yüreğimin duracağını hissettim. Ah Nuh... Onu affetmeyeceğim. Benim yanımda olmadığı için elimden tutup bana güç olmadığı için onu gördüğüm an yüzüne koca bir yumruk indirecektim. 🌺 Yıldıza basmayı unutmayın sizi seviyorum❤️ |
0% |