Yeni Üyelik
34.
Bölüm

DİKİŞ TUTMAZ YARA🌺

@aysegulcee1

Ağırdır hasretliğin yükü. Taşımayan ne bilsin cefasını.

 

🌺

 

Yalnız kalırsan yalnız olmadığını bil. Dertli isen dermanın olduğunu bil.

Hiçbir şeyin sahibiyim deme, emanetçi olduğunu bil.

 

Şems-i Tebrizi

 

 

 

 

 

On üç yıl önce/Nahçıvan...

 

Sabah ezanı okununca başını dikiş makinasından kaldırdı genç kadın.

 

Boynu, beli her yanı tutulmuştu ama değmişti de. Elindeki bez bebeğe bakıp gülümsedi. Menekşe'si bir bebek istemişti çarşıya çıktıklarında. Elinde ancak ona bir ayakkabı alacak kadar parası olunca kızını boynu bükük bırakıp eve dönmek zorunda kalmıştı.

 

Zaten kıt kanaat geçiniyorlardı Alizade'si şehit olduğundan beri. Bir oyuncağa verecek parası yoktu. Evde bulduğu malzemelerden kızına bir bez bebek dikmişti.

 

Çok sevecekti Menekşe. Bayılacaktı bu bebeği görünce. Seccadesini serip sabah namazını kıldıktan sonra kızının odasına gitti. Üzerini açmış uyuyordu küçük kız. Eğildi ve küçük kızını alnından öpüp bez bebeği yanına yatırdı. İkisinin de üzerini örterken Menekşe kıpırdandı ama uyanmadı.

 

Kızını uyandırmadan odadan ayrıldı Nilüfer. Biraz para ayırıp o manken bebeği alacaktı kızına. Masraflardan biraz kısıp kenara koysa uzun sürmezdi. Yine de emeğin ne demek olduğunu öğrenmesini istedi. Elle yapılanın para ile satın alınandan daha kıymetli olduğunu bilmesini istiyordu.

 

Yine de kızına yetememek belini büküyordu işte. İki kadın bir başlarına kalmışlardı ve Nilüfer geceleri gözlerini artık huzurla kapatamıyordu. Kapıyı açıp bahçeye çıktı ve seher vaktinin huzuruna sığındı. "Kalbim ateş gibi Allah'ım," dedi ellerini açıp. Gökyüzü tertemizdi. "Sen mazluma el açtırma yarabbim."

 

Kızına nasıl bakacak nasıl okutacaktı bilmiyordu. Tüm bunları düşünmeden dertlenmeden de edemiyordu. Derdi veren dermanını da verecekti kuşkusuz. Buna olan inancını hiç kaybetmedi. Bizi yaradan aç bırakmaz ya derdi Mahur Hanım. Elbette kulunun karnını doyuracak güzel gelinim.

 

Şu hayatta ölümden başka zor bir şey varsa o da yaşam mücadelesinde yapayalnız kalmaktı. Son kez gökyüzüne bakıp içeri girmek için ayağa kalktı.

 

Sabah elinde bez bebekle merdivenlerden koşarak inen kızını görünce elindeki kahvaltılıkları masaya bıraktı genç kadın. "Kızım yavaş düşeceksin."

 

Elindeki bebeği annesine gösterip göğsüne bastırdı. Küçük kızının yüzündeki saf tebessüme bakınca gözleri doldu. "Ben yaptım annem," dedi. "Beğendin mi? Manken bebeğine pek benzemedi ama..."

 

Başını olumlu anlamda sallayıp annesinin boynuna sarıldı Menekşe. Konuşup annesine ne kadar mutlu olduğunu söylemek istemişti ama yapamadı. Annesinin yanağına bir öpücük bırakarak göstermişti mutluluğunu.

 

Elindeki bebekle koşarak bahçeye çıkan kızının ardından seslendi Nilüfer. "Kahvaltını yaptıktan sonra oynasan Menekşe'm?" Menekşe annesine bakıp başını salladı. Eliyle beş işareti yapıp kapıdan uzaklaştı.

 

Kahvaltı hazır olunca kızına bakmak için bahçeye çıktı. Sağına soluna bakındı ama Menekşe'yi göremedi. "Menekşe!" Telaşla arka bahçeye geçti. Arka bahçe ormana çıkıyordu. Menekşe'sini göremeyince yüreği ağzına geldi. "Annem neredesin?"

 

Arkadaki erik ağacının altında küreğiyle kovası vardı ve onların hemen yanında Menekşe'nin terliği. "Kızım!" Delirmiş gibi etrafta koşmaya devam etti. Çitlerden birkaçı kırılmıştı. "Yavrum neredesin?"

 

Ormana doğru koştu. Nefes nefese hem koşuyor hem kızına sesleniyordu. "Menekşe neredesin annem?"

 

Mahur Hanım gelininin haykırışlarıyla dışarı çıkınca Nilüfer'i ormana doğru koşarken gördü. "Nilüfer!"

 

İki kadın delirmiş gibi sağa sola koşturup Menekşe'nin adını haykırırken umutları tükendiği anda Menekşe'yi elinde yavru bir kedi ile ağaçların arasından çıkarken gördüler. Nilüfer perişan halde yerden kalkıp kızıma sarılınca tek çarenin Murat abisinin teklifine evet demek olduğunu kabul etmişti.

 

🌺

 

Beni annemden ayırdıklarında gözlerimi ilk açtığım zaman kucağımda bir bez bebek duruyordu.

 

Sarı iplerden saçları vardı. Annemin yapmak için sabaha kadar uğraştığı o bez bebeği şimdi çok iyi hatırlıyordum. Nerede, ne zaman kaybettiğimi hatırlamadığım bez bebeğim şimdi odamın penceresinde duruyordu.

 

Oldukça eskimiş bez bebeğime bakarken zihnimin en derinlerine ittiğim, hatırlamayı hiç istemediğim görüntüleri sıralıyordu gözlerimin önüne.

 

"Menekşe!"

 

Nuh'un sesini duyunca nefes alıp toparlanmaya çalıştım. "Buradayım canımın içi."

 

"Korkuttun kızım beni. İyi misin? Neydi o ses?"

 

Yavaşça pencereye doğru yaklaştım. Gözümden düşen bir damla dudaklarımın üzerinde durdu. Sesimin titrememesi için kendimi sıkıyordum. "Nazlı," dedim. "Bir şeyler getirmiş. Annemler uyanmasın diye de pencereden verdi."

 

"Nazlı!"

 

"Hı hım."

 

"Bu saatte?"

 

Pencereyi açıp yavaşça başımı dışarı uzattım. Etrafta kimse yoktu. Titreyen parmaklarımla bebeği tutup içeri aldım. "Sen iyi misin canımın içi? Koyduğum çorapları giyiyorsun değil mi?"

 

Güldü. "Ayağımda şu an. Boş ver şimdi çorabı Menekşe'm. Ben şimdiden çok özledim seni. Geçmez böyle günler."

 

"Aaa Nuh! Söyleme böyle. Çoğu gitti azı kaldı. Hayırlısıyla pilot ol da. Ben başka bir şey istemiyorum."

 

"Olayım güzelim. Olayım da uçarak gelip alayım seni."

 

Hem ağlıyor hem gülüyordum. "Güldürdün beni deli oğlan."

 

"Görevimiz güzelim," dedi. "Bir ömür güzel yüzünü güldürmektir tek gayem."

 

Bebeği göğsüme bastırdım. Nuh olmasa tüm bunlara dayanamazdım. "Bir şey yapmana gerek yok güzel gözlüm," dedim. "Varlığın yüzümü güldürüyor ki."

 

"Kapat," dedi içli içli. "Kapat Menekşe kapat!"

 

"Ne oldu?"

 

"Dışarı çıkıp avazım çıktığı kadar bağıracağım!"

 

"Delisin sen," dedim. "Bir gününde kudurmadan geçsin."

 

Telefonu kapattıktan sonra kucağımdaki bebekle dakikalarca bakıştım. Hem baktım hem ağladım. Artık izimi bulduklarına emindim. Cihat abime bu konudan bahsetmem gerekiyordu. Şimdilik sadece onun bilmesi yeterliydi.

 

Benimle ne dertlerinin olduğunu bile bilmediğim birtakım adamlar tarafından izlenildiğimi düşünmek korkudan çok acı vermişti. Annem biliyor muydu? Belki de biliyordu ama ben şimdi tüm dünyası aydınlanmışken yeniden nasıl karanlığa boğabilirdim? Onu üzmeden kafamdaki sorulara bir cevap bulmanın yolu olmalıydı.

 

Dağda yaşadıklarım yavaş yavaş zihnimde aydınlandıkça ruhum sıkışıyor can çekişiyordum. Bütün damarlarımdaki kan aynı anda çekilmişti sanki. Üşüyordum ve sarılacağım kimse yoktu.

 

Saat gece yarısını geçerken kalktım ve odamdan çıktım. Uyumam mümkün değildi nefes darlığı çekiyordum. Kapıyı yavaşça açıp üst kata çıktım. Annemin kokusuna ihtiyacım vardı. Bez bebeği odamdaki sandığın en altına koymuştum. Kimse görsün istemiyordum.

 

Anahtarı paspasın altından alıp kapıyı açtığımda babaannemle karşılaştım. Saat geçti. Neden uyanıktı ki? "Kızım," dedi beni görünce. "İyi misin yavrum? Neyin var? Yüzün sapsarı."

 

"Biraz karnım ağrıyor," dedim. "Uyuyamadım. Annem uyudu mu?"

 

"Şimdi yattı. Uyanıktır hala."

 

"Teşekkür ederim babaanne. Hayırlı geceler."

 

"Hayırlı geceler kızım."

 

Annemin odasının kapısını çaldım. "Girin." Sesini işitince yavaşça kapıyı açıp başımı içeri uzattım. Üzerine mavi uzun bir gecelik giyiyordu. Beni görünce gözleri parıldadı. "Anneciğim."

 

"Yanında uyuyabilir miyim anne?"

 

Çocuk gibi mutlu oluşuna mı sevineyim hevesle yorganı kaldırışına mı? Heyecanla başını salladı. "Annem niye soruyorsun? İstersen her gece beraber uyuyalım." Birlikte yatağa uzanıp üzerimizi örtünce bana doğru dönüp başını eline yaslayıp gözlerini imayla kıstı. "İyi misin yavrum?"

 

"Uyuyamadım anne," dedim. "Uykum kaçtı."

 

"Hayırdır inşallah. Hasta falan değilsin değil mi?"

 

"Yok değilim annem. Bir rüya gördüm. Çocukluğumdan bir anıydı. Kötü bir adam gördüm. Beni bir uçurumun kenarına kadar kovalıyordu."

 

"Allah korusun," dedi ve sımsıkı sarıldı. "Hayrolsun anneciğim. Çok dillendirme. Yanındayım ben hadi uyu."

 

"Sonra hayal meyal bir şeyler hatırlamaya başladım. Bu zamana kadar o örgütle ilgili bir şey oldu mu anne? Sana ulaştılar mı?"

 

"Hayır," dedi doğrudan. Bu konuyu konuşmak istemediğini anlamıştım. "Kimse rahatsız etmedi beni annem. Gece gece nereden çıktı şimdi bunlar?"

 

"Hiç," dedim. Yüzümü göğsüne yaslayıp kollarımı beline sardım. "Saçı mı okşar mısın anne?" Elinin sıcaklığıyla kamaşan gözlerim ağırlaşmaya başlamıştı. Dilinden Azerbaycanca bir ninni dökülünce içimdeki keder kısa bir süre içinde olsa dağıldı.

 

"Laylay dedim yatasan. Kızıl güle batasan. Gül yastığın içinde şirin uyku tapasan.

 

Laylay gözüm ağlama. Yüreğimi dağlama. Yat uykun şirin olsun uykuma taş bağlama.

 

Laylaya gelin bala. Uykusu derin bala. Tanrıdan ahtım budur. Toyunu görüm bala."

 

🌺

 

Her yağan yağmurun ardından güneş açar gökkuşağı çıkardı. Kış ne kadar şiddetli geçerse geçsin bahara mutlaka erişirdik.

 

Bahar geçmiş yaz gelmişti. Duvardaki takvim yaprağına yaklaştım. 30 Temmuz. Yaprağı koparıp arkasındaki ayeti okudum ve defterimin arasına koydum. Yalnızca bir kere gördüğüm ve onun dışındaki günlerimi sesini duyarak tükettiğim 3 ay sakin, huzurlu ve bolca hasretli geçmişti.

 

Mezuniyetim dışında evden pek çıkmamıştım. Cihat abim bez bebek olayını öğrendiğinden beri bir başıma ekmek almaya bile göndermiyordu. Nuh'un polis arkadaşı birkaç gün evi takibe aldırmıştı ama bir şey çıkmamıştı. Evde kalmak benim için sorun değildi. Kpss sınavına hazırlandığım için vaktimin çoğunu odamda ders çalışarak ve Nuh'umu özleyerek geçiriyordum.

 

İçim içime sığmıyordu iki gündür. Ruhumun bedenime sığmadığı günleri yaşıyordum. Adetim uzun süre gecikmiş ve üç gündür sabah bulantılarıyla uyanıyordum. Hamile olduğumu çok geç fark etmiştim. Nuh'umun özleminden böyle bir ihtimal aklımdan uçup gitmişti.

 

İki gün önce yaptığım testi yatağımın altında saklıyordum. Yatağın altındaki kutuyu çekip testi elime aldım. Kimseye söylememiştim henüz çünkü ilk canımın içi öğrensin istiyordum. Saate bakıp çantamı aldım. Yarım saat sonra doktor randevum vardı.

 

Odamdan çıkarken ayaklarım birbirine çarpıyor ellerim heyecandan titriyordu. İnanamıyordum. İnanması o kadar güçtü ki. Nuh çıldıracaktı. Delirecekti bunu duyduğunda. Avazım çıktığı kadar bu kez çığlık atmak isteyen bendim.

 

Evden kimseye görünmeden çıkmayı başardığımda ana caddenin başında bir taksiye bindim. Onlar uyanmadan eve dönmeyi umuyordum. İçim rahat değildi lakin hazırlayacağım sürpriz için kimsenin öğrenmemesi gerekiyordu.

 

Hastaneye girip doktorun kapısının önüne oturup sıramın gelmesini beklerken telefonum çaldı. Evdekilerden biri olduğunu düşününce endişe etmiştim lakin Nuh'umun ismini ekranda görünce derin bir nefes aldım.

 

"Nuh."

 

"Menekşe'm nasılsın?"

 

"İyiyim canımın içi. Sen nasılsın?"

 

"Gün sayıyorum yavrum nasıl olayım? Hasretin canıma tek etti bilesin."

 

"Bir ay kaldı," dedim. "Mezuniyetinde yanındayım canımın içi." Hem de ona öyle bir hediyeyle gidecektim ki hiçbir zaman unutamayacaktı bu mezuniyeti."

 

"Çok şükür," dedi. "Uyusam ve bir ay sonra uyansam Menekşe'm. Başka türlü geçmeyecek gibi bu otuz gün."

 

"Menekşe Tozkoparan."

 

Doktorun odasının kapısı açılıp ismim söylenince ayağa kalktım hemen. "Menekşe nerdesin sen?"

 

"Arayacağım canımın içi. İyiyim merak etme."

 

Ultrason cihazının ekranındaki nokta kadar karartıya bakarken kalp atışımın sesi odanın içinde yankılanıyordu adeta. Heyecanla bir ekrana bir doktora bakıyordum. Bana bakıp gülümsedi. "İlk gebeliğiniz mi?" diye sorunca ellerim titremeye başlamıştı. Kesindi. Gerçekten gebeydim. Allah'ım sana şükürler olsun.

 

"İlk," dedim kekeleyerek. "Sorun yok değil mi?"

 

"Kese oluşmuş. Bir buçuk aylık gebesiniz." Uzun bir aparat çıkarınca tedirgin olmuştum. Endişelendiğimi görünce gülümsedi tekrardan. "Kalp atışlarını dinleceğiz," dedi. "Çok erken olduğu için vajinal muayene etmem gerekiyor. Merak etme ağrılı bir işlem değil."

 

Yavaşça başımı sallayıp eteğimi karnıma doğru sıyırdım. Birkaç saniye sonra odanın içine yayılan sesle gözlerimi hızla açtım. Bir yandan dinliyor bir yandan da telefonuma kaydediyordum. Anne olunca anlarsın. Bu sözün ne demek olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Gözlerim yaşlı ekrana bakarken kalbimde bir fırtına kopuyordu.

 

Hayatımda duyduğum en güzel sesin Nuh'umun sesi olduğunu düşünürdüm. Ta ki aşkımızın meyvesinin kalp atışlarını duyana kadar. Bir oğlan düştü kalbime. Babasına benzeyen bir oğlan çocuğu...

 

Doktor, peçete uzatıp ayağa kalktı. "Kalkabilirsiniz Menekşe Hanım."

 

Toparlanıp ayağa kalktığımda benim için yazdığı reçeteyi uzattı. "Bir ay sonra tekrar görüşelim ama ondan önce sağlık ocağında Betahcg kontrolü baktıralım. Gebeliğin sağlıklı ilerlemiş ama yine de emin olalım."

 

"Çok teşekkür ederim," dedim. "Kolay gelsin."

 

Doktorun odasından çıkarken ayaklarım yere basmıyor havalarda uçuyordum. Verdiği ultrason kağıdına bakıp hiçbir şey anlamadığım görüntüye ağlıyordum. Hastaneden çıktım ve yol üzerindeki bir mağazadan hediye kutusu aldım. İçine Piraye teyzenin verdiği sarı patikleri ve ilk ultrason fotoğrafımızı koyacaktım.

 

Mahalleye girince eve gitmeden önce parka girip bir banka oturdum. Hormonlar şimdiden etkisini göstermeye başlamış mıydı? Elimle karnıma dokundum. "Burada mısın anneciğim?" Kendi sözüme ağladım. Hep annemlerden duyduğum bu kelimeyi şimdi kendi yavruma söylüyordum. Bundan daha güzel bir mucize var mıydı? "Bizim misin?"

 

Hep bir kız çocuğunun hayalini kurmama rağmen erkek olsun istedim. "Kız olmak çok zor anneciğim," dedim. "Bu dünya bizi hak edecek kadar masum değil." Son zamanlarda kadınlara verilen değeri gördükçe onları bir kadının varlığıyla ödüllendirmek istemiyordum.

 

Kızının bir damla göz yaşına içi titreyen peygamberin kadınlığı ayak altına alan ümmetinin yaşadığı bu keşmekeşe kız çocuğu doğurmak gelmiyordu içimden.

 

Telefonum titreyince gözlerimi sildim. Nuh'u aramayı unutmuştum. Şimdi sesimdeki heyecanı nasıl gizleyecektim? "Menekşe'm," dedi açar açmaz. "Hani arayacaktın beni?"

 

"Ancak bitti işim Nuh. İyiyim ben sakin ol. Şey için kadın doğuma gelmiştim ben..."

 

"Ne için?"

 

"Doğum kontrol hapı için."

 

"O niye?"

 

"Bir sene daha ayrıyız Nuh," dedim. Dudaklarımı ısırıyordum gülmemek için. "Hem daha yeni evliyiz. Hazır da hissetmiyorum sanki kendimi."

 

"Hazır hissetmiyorsun," dedi. Sesi üzülmüştü. "Öyle olsun madem."

 

Konuyu bir an önce değiştirmezsem üzülmesine daha fazla dayanamayacaktım. "Reçelleri açtın mı? Beğendin mi canımın içi?"

 

"Senin yaptığın gül reçeli kötü olabilir mi? Bal karışmış o parmaklara bal."

 

"Afiyet olsun sevgilim," dedim kıkırdayarak. "Şifa olsun."

 

"Göbek oluyor kız," deyince kahkaha attım.

 

🌺

 

Bu bir ay gerçek anlamda bir işkence gibi geçmişti. Hem kendine hem de bana zehir etmişti günleri.

 

Her konuşmamızda mutlaka kullanmaya başladığımı sandığı ilaçlara geliyordu konu. Ne zor dayanmıştım. Bir yandan bulantılarımı saklamak diğer yandan Nuh'un triplerini savuşturmak bir hayli yormuştu.

 

Her şeye rağmen bebeğimle gece baş başa kaldığımda dünyanın en mutlu kadını oluyordum. Dakikalarca konuşuyor ona ailemizi anlatıyordum. Avazı çıktığı kadar bağırıp haykırmak istediklerini içinde tutmak ne zor bir şeymiş. İçim içime sığmıyor heyecanla dolup taşıyordum.

 

Mehmetçiğimin mezarına gitmiştik bugün onunla. Ona dede bir kere daha dede olacağının müjdesini vermiştim.

 

Yarın İzmir'e gitmek için yola çıkacaktık. Öyle heyecanlaydım ki düşünmekten gözüme bu gece uyku girmezdi. Ona söylediğimde vereceği tepkiyi çok merak ediyordum. Dünden beri aramıyordu. Küsmüştü bana. Benim şaşkın sevgilim.

 

Babamıza götüreceğimiz hediyemizi çantaya yerleştirip yatağa uzandık. Sabah ezanından sonra yola çıkacaktık. Gece lambasını kapatacağım sırada kapım çaldı. Çantanın fermuarını kapattım panikle. Gelen Buket ve Beste'ydi.

 

"Hu hu! Sarı kuş. Uyudun mu?"

 

Beste koşarak yatağa atlayınca yan dönüp karnıma zıplamasın diye kenara kaydım. "Uyudum ama uyumamış gibi yapıyorum Buket."

 

"Maşallah bugün de pek esprilisin."

 

"Beste..."

 

"Abam..."

 

Karnını gıdıklayarak yanaklarından ıslak ıslak öptüm. Mız mızlanarak yanağını sildi. "Yaaa!"

 

"Niye erkenden odalara kapanıyorsun sen?"

 

Beste ile birbirimize sarılıp Buket'e öpücük attık. "Sen ders çalışıyorsun. Nazlı desen ağırlaştıkça erkenden uyuyor. Ne yapayım?"

 

"Her şeye de bir cevap Menekşe Hanım. Heyecanlı mısın? Yarın kocacığına kavuşuyorsun."

 

"O da soru mu Buket. Hem de nasıl..."

 

İkimize doğru gülerek yaklaşıp bizi gıdıklamaya başlayınca kahkahalarımız bütün evi ayağa kaldırmıştı.

 

🌺

 

Evden çıktığımızdan bu yana bir buçuk saat geçmişti. Arabadaki herkes uyuyor ama benim gözüm bir an olsun bile kapanmıyordu.

 

Başımı pencereye yaslayıp dışarıyı seyrediyor mide bulantımı yatıştırmaya çalışıyordum. İlk dinlenme tesisinde durmazsak arabaya kusmam muhtemeldi. Başımı camdan kaldırmış tam Cihat abime durmamız gerektiğini söyleyecektim ki Nazlı benden önce davrandı.

 

"Aşkım," dedi. "Yine sıkıştım ben."

 

Kızları olacaktı. Kesin bir bilgiydi. Ne zaman kontrole gitseler cinsiyeti değişiyordu fakat bu kez kız olduğuna emindi doktor. Tabii onlar işlerini sağlama almak için iki doktora daha gitmişlerdi. Umarım ufaklık doğumda onlara bir sürpriz yapmazdı. Elini Nazlı'nın karnına uzattı. "Kızım ya! Bu kaçıncı ama?"

 

Hepimiz gülüşürken Cihat abim dikiz aynasından ters ters baktı ve önüne ilk çıkan petrolde durdu. Kendimi lavaboya atar atmaz içimde ne var ne yok çıkarmıştım. Nazlı kapıma vurdu. "Menekşe ben çıkıyorum canım. Ayakta duracak halim kalmadı."

 

"Çık sen," dedim. "Geliyorum bende."

 

Nazlı çıktıktan birkaç saniye sonra kapı açıldı ve içeriye biri girdi. Kapıya vurunca, "Dolu," dedim. Sesimi duyduğu halde bir kez daha tıklattı. Karşı kabin boştu. Neden oraya girmiyordu? Bir kez daha vurunca sinirlendim. "Dolu dedim ya!"

 

Birkaç saniye kapının önünde bekledi. Olduğu yerde hareket ettiğini görebiliyordum. Kadındı. Ayakkabılarını görebiliyordum. Ayağa kalkıp kapıyı açacağım sırada kapının altından beyaz bir sis içeri girmeye başladı. Ne olduğunu bilmiyordum ama girer girmez boğazımı müthiş bir acıyla yakmıştı. Panikle kilidi açınca karşımda maskeli bir kadın buldum. "Merhaba Menekşe! Seni özleyen biri var."

 

"Kimsiniz?" Gözlerim kaysada görüntüyü hala seçebiliyordum ama ensemden aldığım sert darbe ile kendimden geçtim.

 

🌺

 

Merhaba güzellerim❤️

Yıldıza basmayı unutmayın😘

 

Yine yapacağını yaptı zalim karı dediğinizi duyar gibiyim🫢

 

Yeni bölümde görüşmek üzere...

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%