Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Dünyadaki̇ Cenneti̇m

@aysegulcee1

Sevmeyene karınca yük sevene filler karınca. Dağı bile taşır insan aşık olup inanınca.


Şems-i Tebrizi


🌺


Sevgi ruhun güzelliğidir.


Ruhunu çirkinleştirme.


Sabaha karşı uyumuş olmama rağmen heyecandan ve mutluluktan birkaç saat sonra uyanıvermiştim. Gözlerimi açtığımda karşılaştığım manzaranın güzelliği ve gerçekliği başımda kavak yellerinin esmesine yetmişti.


Gerçek miydi? Şu an yaşanıyor muydu? Nuh'um. Güzel gözlüm gerçekten benim eşim miydi? Güldüm. Haylaz oğlan. Gece yarısına kadar beni uyutmamıştı. Ne zaman uyumak için gözlerimi kapasam ya öperek ya da gıdıklayarak uyandırmıştı.


Birkaç dakika kocamı uyurken izledim. Saçlarını sevdim. Sakallarını kokladım. Yüzünü öptüm. Kısacası yıllardır beklediğim her şeyi şimdi doyasıya yaşadım. Bu çok güzel bir şeydi. Yüce mevlanın bize verdiği sayısız nimetlerden biri de şüphesiz sevgiydi. Güzel sevgi. Bazen bir karşılık beklemeden verilen...


Uykusu o kadar ağırdı ki ne yaptıysam uyandıramamıştım. Akşama kadar uyanmazsa neneme yakalanmam kaçınılmazdı. "Canımm."


Avuç içimi sakallarına sürdüm. Mırıldandı ve bana arkasını döndü. Omzuna vurdum gülerek. "İlk günden karına kıçını mı dönüyorsun koca oğlan?"


Bir anda bana dönünce neye uğradığımı şaşırdım. Uyku mahmuru gözleri kocaman olmuştu. "Karım mı?" Bir bana bir yatağa baktı. "Menekşe'm! Rüya değilmiş. Gerçekten evlenmişiz ya biz."


Güldüm. Şaşkın rüya görmüştü belli ki. "Dün evlendik ya canımın içi. Kocam olmasan yatakta, yanında işim ne?"


"Öyle ya." Birkaç saniye baktı. Öyle güzel bakıyordu ki. Bakışlarıyla bile beni öpüyor sarılıyordu. Dudağını yavaşça dişlerinin arasına aldı ve gülerek bana doğru yaklaşmaya başladı. "Gerçekten kocanım değilmi güzelim?" Elleri belime dokununca irkildim. "Öyleyse kocalık vazifemi yerine getirmeliyim."


Kalbim yerinden çıkacaktı. "Neymiş o?" diye sordum. Sesim öyle kısıktı ki bir an için duymadığını düşündüm. Hem delicesine utanıyor hem de beni öpsün, ayaklarımı yerden kessin istiyordum. Teninin tenime bahşettiği huzuru, arzuyu bir kez daha tatmak istiyordum.


"Gözlerin ikimizi de yakacak Menekşe'm." Yutkundum. Ne hissettiğim gözlerimden okunuyor muydu yoksa? Parmakları tenimi usulca kavradı ve nazikçe kendine çekti. "Bildiğin karımsın Menekşe. İnanması güç kendime gelmem için bana zaman ver zalim."


Elimi dudaklarıma bastırdım. Sabah sabah hem utandırıyor hem güldürüyordu. Deli oğlan. "Yaptım bir hata," dedim gülerek. "Oldu bir şeyler."


Boğuk sesler çıkararak burnunu boynuma bastırınca gözlerimi kapadım. Ellerim ensesindeki saçların arasında dolanmaya başlamıştı. Nefesi sıcacıktı. Öperek gerdanıma gelince durdu ve yanaklarımı usulca öptü.


Hem bana doymak hem de öpüp koklamaya kıyamıyor gibiydi dokunuşları. "Ellerimin arasında tuttuğum bir inci sanki göz bebeğim. Dokunsam kabuğun kırılacak gibi hissediyorum. Öyle zarifsin ki."


Bir eli karnıma dokununca nefesimi tuttum. Verdiğim tepki hoşuna gitmişti. "Menekşe'm," dedi içli içli. "Benim nadide çiçeğim. Güzel karım bal böceğim." Dudaklarını hafifçe dudaklarıma dokundurup geri çekildi. "İyi ki düştün hayatımızın tam ortasına dağ çiçeğim, kır papatyam."


"Nuh..."


Öptükçe konuşmakta epey güçlük çekiyordum. Dudağı dudağımın hemen üzerinde durunca gözlerime bakarak yutkundu. Rızam olup olmadığını anlamak içinde gözlerini gözlerimden çekmiyordu. Bense her an kollarının arasında eriyip yok olacak gibiydim. Gözlerimin içine bakmaya devam ederken dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimle onayladım.


Burnunu atletimin üzerinden iki göğsümün arasına bastırdı ve açıkta kalan kısmı öptü. Kıpkırmızı olduğuma emindim. "Ne güzel konuşuyorsun böyle canımın içi." Sesim kendime oldukça yabancıydı.


"Menekşe," dedi sessizce. Gözlerindeki arzu kalp atışlarımın ritmini alt üst etmişti. "Çok seviyorum seni. Çok seviyor ve istiyorum."


Başını dirseğine yaslayıp usul usul saçlarımı sevmeye başladı. Konuşamıyordum. Öyle şeyler söylüyordu ki yutkunmakta bile zorlanıyordum. Benden istediği şeyi birkaç ay sonra yaşayacağımızı düşündükçe utançtan deliye dönüyordum. "Bir şey söylemeyecek misin güzelim?"


Gözlerimi kaçırdım. Zira elinin durduğu yer nefesimi kesiyordu. Hem ne söylememi bekliyordu ki? "Az kaldı işte sabret biraz. Hem utandırma beni lütfen. Bu halimize alışmam zor olacak Nuh."


Dişlerini göstererek güldü. Alnına dökülen saçlarının altında öyle güzel görünüyordu ki sabaha kadar öpsem doymayacak bir coşku vardı yüreğimde. "Ne yapacağız biz senin bu utangaç halinle Menekşe'm?" Kızaran yanağımı ısırınca dudaklarımdan bir çığlık koptu. Elimi dudaklarıma bastırdı ama sesimin duyulduğuna emindim.


"Nuh ne yapıyorsun?" Elimi göğsüne vurdum ve üzerimden atmaya çalıştım. Bir dakika kapı! "Nuh dün akşam kapıyı kilitledik mi biz?"


"Hayır."


Şaşkınlıkla baktım yüzüne. Öyle de rahat hayır diyordu ki çıldırmamak elde değildi. "Nuh nenem uyanmıştır. Git lütfen! Bizi böyle görürse yaygarayı kopartır."


"Oy nenem," dedi kaşları çatık. "Nikah kıydım yine rahat yok. Ne zaman gidecek bu nenen Menekşe'm?"


Hem korkuyor hem yüzündeki ifadeye gülüyordum. "Düğüne kadar burada işte Nuh. Hadi acele et lütfen."


Yeniden üzerime doğru eğilince gözlerim büyüdü. "Dur gitmeden yolluk alayım. Tüm gün sanayide olacağım. Özlerim karımı."


Yelkenlerim köpük gibi inerken dudaklarıma doğru eğilişini izledim. Teni tenime değdiği anda baş edemediğim bir his dolanmaya başlıyordu damarlarımda. Hafifçe öpüp geri çekilecekti belki de lakin benim elimde olmadan dudağını yakalamam Nuh'un yeniden yükselmesine sebep olmuştu.


Elini boynumdan geçirip enseme doladı ve beni biraz daha kendine çekti. Çok güzel öpüyordu. Dilinin kadifemsi dokusunu dilimde hissetmek gözlerimi kapatarak andan soyutlanmama yetiyordu. Öpüşmemizin en yoğun yerinde kapının sertçe açılmasıyla aramıza yıldırım düşmüşçesine birbirimizden ayrıldık. Gerçekten kapı kilitli değildi.


"Uyy! Ula ne olii ha buraya?" Nenem elindeki bastonu Nuh'un kafasına sertçe indirince dudaklarımdan bir hiğ firar etti. "Kiz ben sağa demedum mi ha bu uşağu goynuna almayacasun diye?"


Nuh, canının acısıyla yataktan düşünce nenem beni arkasına çekti. Bu yaştaki kadında bu kadar kuvvet olması normal mi? Karadeniz kadını şaşırmamak gerek. "Nenem ne olur vurma." Şu yer yarılıverseydi de ben de içine girseydim. Nenem bizi öyle bir pozisyonda yakalamıştı ki yıllar geçse unutamazdım. Ne o ne de ben...


Ben vurma deyince Nuh'un kenardan sıyrılmasına müsade etmeden bastonunu poposuna vurdu bu kez. "Oy nenem!" diye bağırdı Nuh poposunu tutarak. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Nenem bastonunu vurmaya devam ederken Nuh bir yandan gülüyordu. "Nenem gözünü seveyim bir dur da. Karımın koynuna girdim da helalimin."


"Hala konuşay got gafali. Nasi girdun de bakayim kizumun odasina?" Bastonu kafaya yiyince olduğu yere düştü. Nenem bu fırsatı kaçırır mı? Bir tane daha vurdu. "Bir daha göreyum senu ha burada."


Kolunu tuttum bir anda. "Pamuk nenem daha almayacağım koynuma söz veriyorum."


"Uyyy bir de ne diyi utanmadan?" Nenem bana bakarken Nuh bu fırsatı değerlendirip tazı gibi kapıya doğru koştu. Peşinden gidecekken kolunu tuttum. "Cel ha buraya kaçma daha hirsumi  alamadum!"


"Kırdın kafami kiz! Bu yaşta bu ne kuvvet?"


"Nuh!" Zaten zor tutuyordum. Bir de kızdırmaya devam ediyordu. Bir de karadeniz şivesini taklit etmeye çalışmıyor muydu. Şirinliğiyle beni besbeter divane edecekti.


"Tutma kizum beni." Elimden kurtulup kapıya koşunca annem odasından çıktı. Nuh'u salonda görünce kısa süreli bir şok geçirdi fakat hemen ardından gülmeye başladı. "Süheyla sen ne diye cüleysun ha oraya tut cetur ha oni bağa? Gudurdi ha bu uşak. Yanay..."


Nuh bana öpücük atıp kapıdan çıkarken yine yapacağını yapmıştı. "Yanayim da! Elleşme bize."


Daha ne kadar kızarabilirdim bilmiyordum. Birazdan tepemden dumanlar çıkabilirdi. Annem, anneannemin Nuh'un peşinden gidecekken hemen kolundan yakaladı. "Anne rahat bırak çocukları. Bilmiyor musun Nuh'un bu gece Menekşe'nin yanına geleceğini?"


Annem böyle söyleyince olduğum yerde renkten renge girmeye devam ettim. Nenemin koluna girip mutfağa götürürken bana gülerek baktı. Allah'ım çok utanıyordum. Nikahı erken kıydığımızda bunların olmasının kaçınılmaz olduğunu biliyordum çünkü biz birbirimize hasrettik. Birazcık vuslatı bize çok görmesinlerdi.


Nenem elindeki bastonu benim de popoma da vurunca doğru mutfağın yolunu tuttum. Sinirliydi ama eli pek lezzetliydi pamuğumun. Mutfaktan gelen mis kokuları içime çektim. Canım nenem sabah sabah bize kuymak yapmıştı. Bir tava da Nuh'uma yaptırabilsem ne güzel olurdu.


🌺


Annem nenemin tansiyonunu ölçtürmek için sağlık ocağına gidince gitmeden önce yalvar yakar yaptırdığım kuymakla beraber evden çıktım.


Saçlarımı açık bırakmış ve bana en çok yakıştığını düşündüğüm elbisemi giymiştim. İçim içime sığmıyordu çünkü özenmek için artık bir sebebim vardı. Elimde olmadan ona daha güzel görünmek istemiştim. Elimdeki bakır sahana bakıp güldüm. Nuh kuymağı görünce bayılacaktı.


Telaşlı adımlarla soğutmadan ona ulaşmaya çalışıyordum. Umarım uyumadan yetişebilirdim. Sevda abla kapının önünü süpürüyordu. Beni görünce belini tutarak doğruldu. "Günaydın ablam."


"Günaydın çiçek gelinim." Elimdeki sahana bakıp güldü. "Kocişe sürprizler başlamış."


Utanarak gülümsedim. Daha eve girmeden heyecanlanmama sebep olmuştu Sevda abla. "Kahvaltı yaptılar mı ablacığım?"


Süpürgeyi kenara bırakırken başındaki pembe örtüyü düzeltti. "Yok güzelim. Nazlı yeni kalkmıştı. Cihat bugün geç açacak galiba dükkanı. Yetiştin merak etme. Senin ki öğlene kadar uyur."


Göz kırpınca yüzümü ayaklarıma eğdim. Uyurdu zira sabaha kadar uyumadan kaldığı nadir anlardan birini yaşamıştık. "Sen de gel abla. Epey yaptı anneannem. Hepimize yeter."


Durgunca baktı yüzüme. Çocuklardan çekiniyordu hala. "Ben hiç rahatsızlık vermeyim güzelim. Afiyet olsun size. Hem amcan çıkmadan bir şeyler atıştırmıştık biz."


Dudağımı büktüm. "Peki o halde kolay gelsin sana. Yorma kendini. Buket'le yardım ederiz. Son bahardan kalma yapraklar temizlenecek zaten."


Tebessüm ederek yanıma geldi ve birlikte eve girdik. Mutfağa girdiğimde Buket'le Nazlı'yı tezgahın başında buldum. Pazar kahvaltılarını aratmayacak bir masa vardı. "Günaydın."


İkisi de sesimi duyunca heyecanla bana döndüler. Bakışlarındaki imayı biliyordum. Buket elimdeki sahanı görünce hemen kaptı ve masanın ortasına koydu. "Günaydın tazecik gelincik."


"Nazlı ya..."


Gülerek ellerini kuruladı. "Biz de seni çağıracaktık kahvaltıya."


"Öyle mi?"


Buket masanın yanında muzipçe bakmaya devam ediyordu. O hınzır aklından neler geçtiğini anlamak zor değildi. "Buket! Bakma şöyle lütfen!"


"Ay bunun gözlerinin içi parıldıyor Nazlı."


"Buket!" Cihat abim duyacaktı. Bu kız kime çekmişti böyle? "Sabah sabah başlama lütfen."


Mutfağın kapısını kapatıp yanıma sokulunca diğer tarafıma da nazlı ilişti. Buket'e alışmıştım da bu kıza ne oluyordu Allah aşkına? "Nazlı sen demi?"


"Anlat çabuk," dedi kolumu çimdiklerken. "Vuslat vuku buldu mu?"


"Hiğğ!" Elimi Buket'in dudaklarına kapadım. "Sus Buket! Mahremim hakkında konuşacak değilim ulu orta yerde. Cihat abim duyarsa nasıl bakarım yüzüne?"


"Aman Menekşe ya," diyerek sitem eden Nazlı'ya bakarken şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım neredeyse. "Oldu mu olmadı mı? Ne var bunda?"


Karşımda ağızları kulaklarına varana dek gülen iki arkadaşıma bakarken pes edip başımı iki yana salladım. "Sizden korkulur. Nazlı'mı da kendine benzetmişsin Buket. Olmadı tabii ki. Kızlar biz nikahlansakta nişanlı sayılırız unuttunuz mu? Düğün gecemi yaşamak istiyorum hem ben. Düğüne kadar bekleyecek."


Buket elini ağzına yaslayıp gülmeye başladı. "Abim sabah eve girerken öfkeden başından dumanlar tütüyordu. Basılmışsınız?"


Aklıma geldikçe asıl benim tepemden dumanlar çıkıyordu. Düşündükçe al al oluyordum. "Hem de öyle basıldık ki?"


"Şaşkın ördek bunlar ya. Yerim kız sizi." Kuymağa sabırsızlıkla bakıyordu Buket. "Uyandır abimi de yiyelim şunu Menekşe'm."


Bir bardak su içip mutfaktan çıktım. Beste nasıl bu saate kadar uyanmamıştı hayret ediyordum. Odasının önüne gelince saçlarımı düzeltip derin bir nefes aldım ve içeri girdim. Gördüğüm manzara kalbimi bir pamuk şekere dönüştürmüştü.


Beste abisine sokulmuş kollarını boynuna sarmış huzurlu bir uyku çekiyordu. Nuh'un bir kolu Beste'ye yastık olmuştu. Kasım ayında bile üstsüz uyuyordu. Üşütüp akademiye hasta dönecekti. Yatağa doğru yaklaştım ve yorganı omuzlarına çekmek için eğildim. Tam örteceğim sırada yorgana tekme atınca gördüğüm şey yüzünden hızlıca doğruldum ve gözlerimi kapadım.


Deli oğlan! Altında da eşofman yoktu, bir baksırla uyuyordu. Allah'ım sen aklıma mukayyet ol. Oldum olası sıcağı sevmezdi Nuh. Gerçek anlamda deli kanlı bir adamdı. Kanı kaynıyordu. Kalbim güm güm atarken gözlerimi açtım yavaşça. Onu izlerken hayatımda hiç utanmadığım kadar utanmıştım.


Ne yapıyorum ben?


"Kocanı izliyorsun karım."


Nuh'un sesini duyunca gözlerimi korkuyla açtım. Sesli mi düşünmüştüm? Kollarını başının altına almış keyifle gülümsüyordu. Hangi ara uyanmıştı bu oğlan? "Ben şey..."


"Sen ne Menekşe'm?"


Nefesim daralmaya başlayınca bir şey söyleyemeden odadan çıktım. Mutfağa kızların yanına dönmeden önce kendimi banyoya atıp kapıyı kilitledim ve elimi göğsüme bastırdım. Fena yakalanmıştım. Ah Menekşe ah! Örtüp çıksana odadan. Nasıl bakacaktım şimdi yüzüne?


Tüm gün kediyle köpek gibi dolanıp duracağımıza emindim. Henüz beni öpüşüne alışamadan bir de bu çıkmıştı. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra yavaşça açtım kapıyı. Nuh'a yakalanmadan mutfağa girdim. Buket yüzüme bakıp kaşlarını çattı. "Menekşe ne oldu? Hani abim?"


"Gelir şimdi," dedim hasta gibi masaya otururken. "Uyandı."


Nazlı sandalyeyi çekip yanına otururken Cihat abim içeri girdi. "Menekşe yüzün bembeyaz kuzum. Tartıştınız mı yoksa?"


Allah korusun. "İyiyim. Hayır, hayır tartışmadık."


Buket gözlerini yüzümden çekmezken Cihat abim Nazlı'nın yanına oturdu ve saçlarından öptü. "Günaydın yavrum." Bana döndü sonra. "Hoş geldin güzelim."


"Hoş buldum abi. Nasılsın?" Sesim titremesin diye büyük bir çaba göstermiştim.


"İyi abicim," dedi çayını karıştırırken. "Allah'a şükür. Sen nasılsın? Bir sıkıntın yok değil mi?"


Başımı iki yana salladım. "İyiyim abim." Hem de hiç olmadığım kadar çünkü sevdiğim yanımdaydı. Nikahımdaydı. Daha ne isterdim ki huzur ve sağlıktan başka rabbimden?


Buket kuymağı biraz ısıtıp sofraya yeniden koyarken Beste bağırarak içeri girdi ve tabii ki hemen ardından Nuh. Ona bakmamak için çaba harcarken Beste hızla kucağıma zıplayınca kucağıma alıp doya doya öptüm. Nasıl özlemiştim şu birkaç gündü. "Abbammm."


"Canımm."


Yanımdaki sandalyeye oturtunca Nuh Beste'nin yanına oturmak zorunda kalmıştı. Böyle de tam karşımdaydı ve ona bakayım diye gözlerini üzerimden çekmiyordu. Hissedebiliyordum.  Önüme bir bardak çay ve ekmeğe sürülmüş bal koyunca kalbim sıcacık oldu. "Menekşe'm kaç şeker atayım çayına?"


Şeker kullanmadığımı bilmesine rağmen sırf ona bakayım diye soruyordu. Ona bakmadan Beste'nin ağzına kuymak verdim. "Şeker kullanmıyorum ya ben canımın içi." 


Buket'le Nazlı'nın kıkırtısını işitiyordum. Masada sessizliği bozan Cihat abim olmuştu. "Anneannem köye el öpmek için ne zaman geliyorsunuz diye sordu Nuh? Yarın gidelim mi sizin için de uygunsa?"


Çiçek yengemin annesi benim için çok kıymetliydi lakin Simay'la karşılaşmak istediğimi söyleyemezdim. Son söylediklerinden sonra evlerine gitme fikri oldukça korkutucu geliyordu. Yine de Çiçek yengemin hatrı ağır basmıştı. "Benim için fark etmez abi. Menekşe'm gidelim mi?"


"Gitmek gerekiyorsa gideceğiz elbette Nuh."


"Tamam siz hazırlığınızı yapın yarın sabah erkenden yola çıkacağız."


"Kuymak çok güzel olmuş," dedi Nuh. Ona bakayım diye her yolu deneyecekti. "Eline sağlık Menekşe'm."


"Afiyet olsun," dedim sessizce. "Nenem yaptı." Yüz ifadesini görmek istesemde bakamadım. Hala çok utanıyordum. Bacağıma dokunulduğunu hissedince dudağımı ısırdım. Asla pes etmiyordu. Elimde olmadan güldüm. Ayağını eteğimin altına doğru itince bacağına vurduğum tekmeyle tehlikeyi savuşturdum.


Daha fazla dayanamamış ve onunla göz göze gelmiştik. Öyle yoğun bakıyordu ki böyle anlarda onu tanıyamıyordum. Benim ele avuca sığmaz deli oğlanım gidiyor yerine tutkulu, aşık olgun bir adam geliveriyordu. Masada yalnız olmadığımızı bizi izleyen meraklı bakışları fark edince anlamış ve ikimiz de sessizce tabağımıza dönmüştük.


🌺


Kahvaltı sofrasını hazırladıktan sonra yarın ki yolculuk için ufak bir çanta hazırlayıp öğle yemeğine yiyecek bir şeyler yaptıktan sonra evden çıktık.


Yusuf bizi sanayinin girişinde bekliyordu. Yemek bahanesi ile Nuh'umu görmek istiyordum lakin sanayiye girmemizden Nuh pek hoşlanmazdı. Buket'te çorba, Nazlı'da kıymalı börek ve ben de salata ve Nuh'un en sevdiği sufle vardı. Neticede bir kadının kalbine giden yol ona bolca sevgi ve ilgi vermekten geçiyorsa erkeğin kalbine giden yolsa midesinden geçiyordu. En azından benim ki böyle olmuştu.


O benim yemeklerime bayılır bense onu görme bahanesiyle yemek yapıp götürürdüm. Neticede bu yol beni doğrudan sevdiğimin yüreğine götürmüştü.


Yusuf, yolun karşısından el sallayınca Buket sırayla elimizdekileri yolun karşısına geçirdi. "Bir şeyler mi yapsak?" diye sordu Buket yanımıza döner dönmez. "Okula dönmeden bir şeyler almam gerek."


"Benim de mutfak için."


Nazlı ve Buket'e bakıp iç çektim. "Siz gidin kızlar. Ben bir mezarlığa uğrayacağım. Sonra size yetişirim."


Buket'in gözleri doldu anında. Annesinin mezarına gitmek için can attığını biliyordum. Şu an doğru zaman mıydı emin olamadığım için ona benimle gelmesini teklif etmemiştim. "Bizden de selam götür," dedi titreyen sesiyle. "Amcama ve..." Derin bir iç çekti. "Anneme..."


Arkasını dönüp gidince Nazlı bana bakıp Buket'in peşinden gitti. Arkalarından bir süre baktıktan sonra mezarlığa doğru yürümeye başladım. Evimize yürüme mesafesi kadar yakındı. Demir kapıdan içeri girdim ve Mehmet'imin mezarına doğru yavaşça yürüdüm. Epeydir gitmiyordum. Beni özlemiş olmalıydı. Ben de onu çok özlemiştim.


Mezarının başına geldiğimde taşına oturdum ve üzerindeki yabani otları temizledim. Annem ne zamandır uğramıyordu buraya? Mezarının üzerindeki resmine bakınca gözlerim doldu. "Nasılsın Mehmet'im? Ben geldim. Elini öpmeye." Eğildim ve mezar taşını öptüm. "Evlendim ben baba. Abinle dünür oldun. Beni eve getirdiğin zaman anneme böyle söylemişsin. Kalbi temiz şehitim benim. Duan kabul oldu."


Çiçek yengemin mezarı hemen babamın yanındaydı. Onun yanı ise boştu. Amcam için. Bu kendi isteğiydi. "Biliyorum beni hissediyorsun hatta belki de duyuyorsun kim bilir. Çünkü şehitler ölmez." Bir avuç toprak alıp elimin içinde oynamaya başladım. Toprağın kokusu nasıl da geçici bir dünyada boş hevesler uğruna birbirimizi kırdığımızı hatırlatıyordu.


"Seni çok seviyorum baba. Bana herkesin sahip olamayacağı kadar güzel bir aile verdin. Herkesin sahip olamayacağı kadar güzel bir eş nasip ettin. Doğru eş cennet anahtarı derdin. Öyleymiş baba. Nuh benim bu dünyadaki cennetim."


"Menekşe'm?"


Nuh'un sesini işitince gözlerimden taşan yaşları silip ayağa kalktım. "Sevdiğim."


"Yavrum ne yapıyorsun sen burada bir başına?" Yüzümü ellerinin arasına alıp gözlerimin üzerinden öptü. "Bir başına burada ağlıyorsun. Dayanam ben Menekşe'm. Kıyamam ki ben sana."


Kollarımı beline sarıp yüzümü göğsüne gömdüm ve kokusunu içime çektim. İs kokusu karışmıştı ama hala şahane kokuyordu. "Babamı özlemiştim Nuh. Elini öpmeye geldim. İyi ki geldin."


"Benim yüreği güzel sevdiceğim. Yarim, sevdam, ömrümün ilk ve son baharı. Sen bana armağan mısın?" Yüzümü bir kez daha aldı ellerinin arasına. Tamamını avuçluyordu. "Ellerimin arasında dünyamı tutuyorum Menekşe'm. Çok seviyorum kız seni." Burnumun ucunu öptü. "Çok aşığım hatun sana."


Güneşin vurduğu gözleri öyle güzel parıldıyordu ki dayanamayıp parmak ucumda yükseldim ve yanağını ısırdım. Normal zamanda olsa asla yapamazdım. "Çok canım çekiyordu."


Yanaklarım pembeleşirken Nuh güldü keyifle. "Ulan çok güzelsin çok." Yeniden göğsüne çekip sarılırken beni kıpkırmızı edecek o şeyi söylemeyi de ihmal etmedi. "Bu gece yine geleceğim ve dün geceyi biraz daha ilerletmek istiyorum."


Kulaklarıma kadar alev alırken elimi göğsüne vurdum ve koşarak ondan kaçtım. "Beni yakalarsan belki..."


"Düşeceksin güzelim dur! La havle..."


🌺


"Nuh hayır yapma!" Beni belimden yakaladığı gibi sarı çiçeklerin olduğu tarlada üzerine çekip yere düşürdü. "Ayy..."


Mezarlıktan beri koşuyorduk. Kan ter içinde kalmıştık ikimiz de. Son birkaç gündür sıcaklık yeniden artmıştı. Öyle ki bazı bahçelerde yeniden çiçekler ve otlar yeşermişti. Kar yağınca yanacaklardı ne yazık ki. Mevsimler iyice değişmişti. Tıpkı insanlar gibi.


Birlikte çiçeklerin üzerine düşünce canım yanmasın diye belimden sıkı sıkı kavramıştı. Bu yüzden Nuh'un üzerindeydim. "Nuh!" Nefes nefese birbirimizin gözlerine bakarken üzerinde yatıyor oluşum kalbimi tekletiyordu.


Yüzüne düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp derin bir nefes aldı. "Böyle güzel olmak zorunda mısın zalim?"


"Beni güzelleştiren senin sevgin canımın içi. Ruhumu güzelleştiren fazla sevgin. Ruhumu çirkinleştirme olur mu?"


Gözlerime dalıp giderken başını iki yana salladı. Gözlerinde bir ateş yanıyordu sanki. "Benim seni sevmeden bir günüm geçerse mevlam beni ecelimden önce alsın yanına ömrüm." Belimdeki eli kıpırdandıkça bir hoş oluyordum. Biraz tatlı biraz mayhoştum. "Ne çok bekledim ben seni böyle doyasıya sevmeyi biliyor musun sen?"


Bunu benden iyi kimse bilemezdi. "Tıpkı benim seni beklediğim gibi sevdiğim."


Eğildim ve alnından öptüm. Alnımı alnına yaslayınca eli biraz daha aşağıya kaydı.


Eli, elbisemin üzerinden bacaklarıma doğru kayarken yüzümü kaldırıp gözlerine bakma cesaretinde bulundum. O elini elbisemin içine iterken sadece birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk. Eli enseme uzandı ve yüzümü kendine yaklaştırdı. Saniyeler içinde dudaklarım yumuşacık dudaklarına kavuşurken eli kalçamı kavradı.


Usul usul sevdikçe dudakları da aynı eziyeti dudaklarıma yapıyordu. Dudaklarımdan ayrılıp sessizce fısıldadı. "Ah Menekşe'm..." Eli hala aynı yerde duruyordu. "Avucuma sığıyorsun. Her yerin narin hatun. Nasıl doyacağım ben sana?"


Konuşamayacak halde olduğumu bildiğinden cevap vermemi beklemeden bir anda beni kendiyle yer değiştirdi ve öpmeye kaldığı yerden devam etti. İtiraz etmedim. Seve seve kabul ettim dudaklarını dudaklarıma. "Zalimsin Menekşe," diye mırıldandı. "Çok zalimsin..."


Eli bacağımı okşamaya devam ederken diğer eli hala kalbimin üzerindeydi.


Sessizliğin ortasında kaç dakika seviştiğimizi bilmiyordum. Sınırıma saygı duyup o sınırı aşmadan sevip doyasıya öpmüştü. Buraya kimse uğramazdı ama yine de daha fazla uzatmadan birbirimizden ayrılıp sırt üstü uzandık. "Menekşe," dedi nefes nefese.


"Hıı," dedim yüzümü ona doğru çevirip. Heyecandan konuşamıyordum.


"Düğünü erkene mi çeksek?"


O da bana doğru dönünce gülmeye başladım. "Ne diyeceksin amcama?" Güldü. Erkene çekmek için hiçbir sebebimiz yoktu. Birbirimizi arzulamak dışında.


"Şafak saymaya devam diyorsun ha güzelim?"


Ayağa kalkıp elinden tuttum ve onu da kaldırdım. "Aynen öyle diyorum kocam."


🌺


Yıldıza basmayı unutmayın🌸


❤️


Loading...
0%