@aysegulcee1
|
Ay gözü qara qız ağlama 🌺 ALLAH SENİ BİRİNİN SEVGİSİYLE RIZIKLANDIRDIYSA GÜCÜN YETTİĞİNCE O SEVGİYE SIKICA TUTUN HZ ÖMER (RA)❤️ 🌺 Öyle güzel öyle huzurlu bir sabaha uyanmıştım ki yürümüyor adeta uçuyordum. İçim içime sığmıyor midemde kelebekler uçuşup duruyordu. Ona evet dediğim an yüzüme bakışını gözlerimin önünden bir türlü silemiyordum. Ah o okyanus gözlerinde boğulduğum güzel gözlü oğlan. Kastın mı var yüreğime sevdiğim? Neden ritmini bozuyorsun bir bakışınla? Uyuyamamıştım. Sabaha kadar kalbimdeki ağrı gözlerimi bir an olsun kırpmama izin vermemişti. Öyle amansız bir mutluluk sarmıştı dört bir yanımı. Sabaha kadar mesajlaşmıştık. Sabaha doğru Nuh'dan gelen mesajlar son bulunca uyuyakaldığını anlamıştım. Yüzümdeki tebessümle telefonuma sıkıca sarılıp ezanı beklemiş sabah namazında çokça dua ve şükür ettikten sonra iki saat dinlenebilmiştim. Saat 08.00'i gösterirken Buket ve Beste'nin üzerime çullanmasıyla açtım gözlerimi. İçeriden annemin sesi geliyordu. "Menekşe kalk artık anneciğim. Bir sürü işimiz var." Yüzümü öpen Beste'nin yanağından ısırıp onu üzerimden kaldırdım. "Beste'm. Benim yaralı minik serçem." Nuh'la aynı renk saçlarını öptükten sonra mis gibi şampuanının kokusunu içime çektim. Gözleri, bakışı, saçları hatta kokusu bile abisine benziyordu. Ya da ben çok aşık olduğum için bana öyle geliyordu. Bilmiyorum baktığım her yerde onu görüyordum işte. Bu on yedi yaşımdan beri böyleydi ve ölene kadar da böyle olacaktı. "Abamm." "Menekşe abim hala uyuyor. Kalkta evden kovalayalım şunu. Çoğu yeri temizledim bir mutfakla onun odası kaldı. Süpürge de açtırmıyor ses çıkıyor diye." Güldüm. Ben nasıl kıyabilirdim ki onu uyandırmaya? "Kaçta kalktın da temizliğe başladın sen Buket? Beni bekleseydin ya." Omuzlarını kaldırdı. "Aman yaptım işte. İkindi vaktinde abimle Nazlı'nın nikahı var. Abim araya arkadaşını sokmuş." "Ne!" Bağırarak ayağa fırlarken Beste şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Ben ne giyeceğim?" "Menekşe önce abimi halledelim. Öğlene bitmesi lazım. Bir de nikahtan sonra gelecekler olur. Onlara bir şeyler hazırlaman gerek. Bu kadar kısa süre içinde senden başka kimse yapamaz." "Keşke geceden bir şeyler yapsaydım. Ben bu kadar erken olabileceğini düşünmemiştim Nikah'ın." İş bölümü ile halledebileceğimizi düşünüyordum. "Tamam yüzümü yıkayıp geliyorum. Siz önden gidin." Sanki onu ilk kez görecekmişim gibi kalbim hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı. Buket kapıdan çıkacakken onu durdurdum. "Buket Cihat abimlerin düğün işi bittikten sonra Nuh'la sözleneceğiz." Yüzüme tepkisizce baktığı sırada dudaklarından bir, "Hasss.." yükselecekken elimi dudaklarına hafifçe vurdum. "İşte bu be!" Boynuma atladı hızla. "Allah be!" Ben boşuna demiyordum. Bu kız Nuh'un erkek versiyonuydu. "Buket belimi kıracaksın. Sakin ol bir dakika." "Kızım nasıl sakin olayım?" dedi yanaklarımdan öperken. "Menekşe ben evlensem bu kadar sevinmezdim yavrum ya." Yanaklarım hızlıca pembeleşmeye başlamışken Buket gözleri ışıl ışıl yüzüme bakmaya devam etti. "Bilmez miyim," dedim tebessümle. "Hadi gidin siz. Ben giyinip geliyorum." Ellerini birbirine vurarak kapıdan çıkışına gülerek baktım. "Allah'ım çifte düğün!" derken dans ederek evden çıktı. Deli kız. Hiçbir zaman büyümeyecekti Buket. Abisi gibi deli dolu, her şeyini uçlarda yaşayan bir kız olup çıkmıştı. Altıma uzun eteklerimden birini giyip üzerime siyah bir tişört geçirdim ve aceleyle evden çıktım. Ona yaklaştıkça kalbim yine göğsümü dövmeye başlamıştı. Kokusunu kapının önünden almaya başlıyordum. Elimi yanaklarıma bastırarak içeri girdiğimde bacaklarım titremeye başlamıştı. "Abi ya!" diye bağırıyordu Buket. "Uyusaydın bana ne." "Buket sesini kıs dellendirme beni. Gözümü açamıyorum oğlum." Güldüm. Ne kadar uykusu olduğu sesinin tonundan belli oluyordu. Canımın içi. "Of abi of! Temizlik yapacağız ya. Bir sürü işimiz var. Bir burası kaldı hadi kalk lütfen." "Buket defol! Almayım ayağımın altına." Odanın kapısına dikilince Buket bana baktı gülerek. "Hah gel Menekşe'm. Kalkmayacakmış bu koca oğlan." "Ama canımın içi..." Sesimi duyar duymaz gözlerini açtı ve hızlıca doğruldu. Elleriyle gözlerini ovuştururken kalbim eriyip gitti ayaklarımın altına doğru. "Menekşe'm." "Bizim eve git ve benim odamda uyu Nuh. Biz de temizlik yapabilelim." "Ben de yardım edeyim sana. Çabuk bitsin." Elimi dudaklarıma bastırırken Buket'e baktım çekinerek. Şoka girmiş bir ifade ile abisine bakıyordu. Başını sinir bozukluğu ile iki yana sallarken dudağımı ısırdım. Kıyamıyordu sevdiceğine suç muydu bu? "Allah'ım yarabbim sen bana sabır ver," diyerek odadan çıktığında Nuh'a baktım nazlı nazlı. "Bundan sonra senin soyadını değiştiriyorum abi." Nuh, ters ters kardeşine bakarken tek kaşını kaldırdı. "Allah allah! Ne olacakmış benim soyadım hanımefendi?" "Nuh Hanım köylü!" "Hanım köylüyüm var mı bir itirazın?" Buket bir hışımla odadan çıkarken bana baktı ve ayağa kalktı. Dağılmış saçlarını eliyle geriye yatırırken nefes almadan onu izliyordum. En sevdiğim anları uyku mahmurluğu ile bana baktığı zamanlardı. Bir bebekten farksız olurdu bu anlarda. "Hanım köylü müsün?" diye sordum nazlı nazlı. "Sevdim bunu." "Ben de," dedi dalgın dalgın. "Ben de çok sevdim göz bebeğim çok sevdim." Bana doğru bir adım atınca yutkundum. "Öyle ki yanımdayken bile burnumda tütüyorsun." "Nuh..." Üzerime doğru gelince olduğum yerde kıpırdandım. Niye öpecek gibi bakıyordu ki şimdi? "Nuh kurban olur seni verene. Adımı bir sen böyle güzel söylüyorsun dağ çiçeğim." Şifoniyerle onun arasında sıkışmak üzereydim. "Her Nuh deyişine ölüyor her bakışına eriyorum kızım." "Nuh ne yapıyorsun?" Yüzüme öyle yaklaşmıştı ki nefesindeki sigara kokusunu bile alıyordum. Onu ilk kez böyle gördüğüm için terlemeye başlamıştım. Kendinde değil gibiydi. "Bir kere," dedi sessizce. "Bir kere öpsem geçecek bir özlem var içimde zalim." Elimi istemsiz yanağına çarpınca gözlerini kocaman açtı ve gülmeye başladı. "Ulan..." Ona tokat attığımı fark edince dudağımı ısırdım. "Acıdı mı canımın içi?" Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdım. "Öpecektin beni. Aklım çıktı Nuh. Yapma bir daha." "Reva mı bu bana?" Gözlerimi büyüttüm. "Sabır Nuh. Ne oluyor sana Allah aşkına?" "Ne mi oluyor?" Yine yaklaşınca kapıya doğru kaçtım. "Kaç bakalım ne kadar kaçabileceksin? Nikahtan sonra kaçamayacaksın ama hatun?" Allah'ım affet. Neler söylüyordu böyle? Odadan kaçarak çıkarken Cihat abimle çarpıştım. Tek kaşı havada Nuh'a bakarken yüzüm alev almıştı. Duymuş muydu konuştuklarımızı? Eyvahlar olsun... "Abi ne yaptın?" diye sordum dikkatini dağıtmak için. Nuh banyoya girmişti. "Hallettin mi işlerini?" Mutfakta market poşetleri duruyordu. Alışveriş yapmıştı belli ki. "Hallettim," dedi elini beline yerleştirirken. "Yarın akşam kına olacakmış. Bir hafta sonra da düğün. Hiç istemiyorum ben düğün Menekşe. Nazlı da istemiyor. Düğüne yapacağımız masrafla eşyamızı alırız." Düğün bana da şu zamanda gereksiz geliyordu. İnsanlar aşırıya kaçmadan evlenmelilerdi. Gösterişten uzak. İnsanlar eğlensin diye bir sürü para harcanıyordu. Oysa ki dünyada açlıktan ölen milyonlarca insan vardı. "Hayırlısı olsun abim," dedim. Amcamın düğün konusunda baskı yaptığını tahmin edebiliyordum. Mutfağa geçtiğimizde Buket temizliğine devam ederken ben de bir şeyler yapmaya başladım. Cihat abim yarım saat sonra yeniden evden çıkmıştı. Nuh devamlı mutfağa gelip yardım etmeye çalışıyordu. Daha çok işimi sabote ediyor gibiydi ya neyse. Yere unu dökünce Buket ağlamaya başladı. "Abi süpür çabuk ya!" Nuh el mahkum kabul edince güldüm. Ben ne desem yapıyordu bu çocuk ve bu halleri beni korkutuyordu. Buket dolapları ve pencereleri Nuh'a sildirirken ben on çeşit yiyecek çıkarmıştım ortaya. Nuh, yaptığım ağlayan keke bakıp yutkununca güldüm. "Menekşe bunlar çok güzel görünüyor güzelim." Buket mutfaktan çıkınca kolundan tuttum ve parmağımı dudaklarıma bastırdım. Raftan bir tabak alıp ona uzatınca gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "Menekşe sana ölürüm kız. Sen var ya..." "Afiyet olsun," dedim nazlı nazlı. "Gel balkonda ye." Beste'nin elinden tutup balkona çıkınca o da peşimizden gelmişti. Beste ile tabaktakileri yerken bir bana uzatıyor bir Beste'ye yediriyordu. "Hepsi çok güzel olmuş Menekşe'm. Ellerine sağlık." "Afiyet olsun canımın içi." Başını sağ omzuna yatırıp bir süre beni seyretti. Bana bakarken Beste'nin ağzı yerine keki burnuna sokunca çocuk çığlığı basmıştı. İkimiz de Beste'nin sesiyle sıçrarken telaşla ayağa kalkıp kahkaha atarak çocuğun yüzünü silmeye çalışıyorduk. İyi değildi, iyi değildik. Bu sevda bizim aklımızı başımızdan almıştı. Evlilik işini uzatmak istemiyordum. Ayrı kalacak olsakta aramızda mesafeler olacak olsada onunla evlenmek istiyordum. "Pis yuh!" Beste'yi kucağıma alıp içeri geçerken Nuh'a baktım gülerek. "Ağlama bebeğim. Gel yüzünü yıkayalım." Nuh peşimizden gülerken banyoya girdik birlikte. Nikah saatine az bir vakit kalmıştı. Buket elinde düzleştirici ile banyoya girince Beste'yi kucağına verdim. "Ben gidip hazırlanayım Buket. Yetişemeyeceğiz. Cihat abimin takımını ütüledin mi?" "Ütüledim." Kapıdan çıkacakken Nuh önüme geçti. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Sen ne giyeceksin Nuh?" "Gri ceketimle siyah kotumu," deyince yüzüm düştü. Onları giyince insan gözünü ondan alamıyordu. "Herhalde öyle giyerim. Sen, sen ne giyeceksin?" "Yeşil elbisemi," dedim gülerek önüme dönerken. Çıkmadan önce dönüp baktım. Kaşları çatık bana bakıyordu. "Onu giyerim herhalde." Evden çıktığımda ağzım kulaklarıma varıyordu neredeyse. Kalbimde bir kıpırtı dur durak bilmiyordu. Her kıskandığında benim kalbimi yerinden söküyordu sanki. Eve girdiğimde annemin ortalığı silip süpürdüğünü gördüm. Bütün ev mis gibi kokuyordu. Başımı mutfaktan yavaşça uzattım. Ocağın başındaydı ve baş örtüsüyle gözünü siliyordu. Yine aklına hangi anısı gelmişti de ağlamıştı bilmiyordum. Bazı anlarda hasret daha yoğun çöküyordu Süheyla annemin yüreğine. "Annem," dedim yanağını öperken. Ocağa bir kazan etli yaprak sarması koymuştu. "Mis gibi kokuyor her yer." Hafifçe gülümsedi. "Senin kına dolmanı da yaparım inşallah gül yüzlüm." Amin dedim içimden. Çok amin... Utandığımı görünce elinin içiyle yanağımı okşadı usulca. Avucunun içindeki kınanın kokusunu içime çekip odama geçtim. Kıyafetlerimi alıp duşa girdim hızlıca. Nikah saatine az bir vakit kalmıştı. Banyodan çıktım ve öğle namazımın kazasını kılıp hazırlanmaya başladım. Siyah elbisemi giydim ve saçlarımı taradım. Yeşil elbisemi kınada giymek istiyordum. Aynadan kendime bakarken bir kadın yüzü düştü gözlerimin önüne. Puslu bir canım ardından bakmak gibiydi. Gözlerimi kapatıp açtığımda kaybolmuştu. Son birkaç gündür çocukluğuma dair silik bazı anılar düşüyordu aklıma. Fazlası için kendimi zorlamıyordum. Ben Tozkoparan'lardan öncesini bilmek istemiyordum. Evin önünden gelen korna sesiyle annemle birlikte hızlıca evden çıkmıştık. Buket ve Nuh kapının önünde beni bekliyorlardı. Nuh üzerine lacivert kotuyla beyaz bir gömlek giymişti. Birbirimize bakınca gülüştük. İkimiz de söylediklerimizden bambaşka şeyler giymiştik. Hep beraber arabaya binince Gelin arabasının peşinden gitmeye başladık. Nazlı'ların evinin önünde kalabalık vardı. Hep birlikte arabadan indik ve Nazlı'nın evden çıkmasını bekledik. Nuh hemen yanımızda duruyor ve üzerimizdeki bakışları çatık kaşlarıyla savuşturuyordu. Nazlı'nın anne tarafı Kafkasya göçmeniydi. Birçok şey öğrenmiştim Nazlı'dan ve Ahıska Türk'ü olan arkadaşından. Adı Amina'ydı. Erzurum'a gittiğimde tanıştırmıştı bizi. Çok güzel bir hikayesi vardı dinlediğimde hayran kalmıştım. O da benim gibi çocuk yaşlarda tutulduğu sevdasını uzun zamandır yüreğinde taşıyordu. Asker yareniydi. Onu en iyi ben anlardım o zamanlar. Uzun zamandır konuşmadığımızı fark edince kendime kızdım. Kınaya gelirdi umarım nişanlısı ile. Amina'dan lise yıllarında gizlice Lezginka oynamayı öğrenmiştik Nuh'la birlikte. Amina aynı zamanda Lezginka hocasıydı. En büyük hayallerimden biri de onunla karşılıklı oynamaktı bu oyunu ama Nuh'un asla böyle bir şeyi kabul edeceğini sanmıyordum. Onların adetlerinde gelini oturduğu yerden kaldırmak ve odadan çıkarmak için bahşiş vermek gerekiyordu. Nazlı, Cihat abimin ödemeyi yapmasından sonra oturduğu yerden kalktı ve Ali'nin kolunda gelin arabasına bindi. Arabanın üzerindeki kırmızı örtü kaldırılınca biz de arkadaki arabaya binmiş nikah dairesine doğru yola çıkmıştık. Arabadan indiğimizde Buket'le Nazlı'nın gelinliğinin kuyruğunu yakaladık. Nazlı hem nikahta hem kına da ve düğünde gelinlik giymek istemişti. Bu yüzden üzerinde beyaz bir elbise yerine gelinlik vardı. Nikah bittiğinde ayağa kalktık ve onları alkışlarken Nuh kulağıma eğilip, "Az kaldı Menekşe'm," diye fısıldadı. Yavaşça yutkundum söylediğinden sonra. Sabrının kalmadığını görebiliyordum lakin bunu bana açıkça belli etmesi renkten renge sokuyordu. Dirseğimle karın boşluğuna vurdum. "Nuh iyice edepsiz oldun sen. Bana verdiğim kararı sorgulatma canımın içi." Dudaklarını kahkaha atmamak için birbirine bastırdı. "Bu imkansız Menekşe'm. Gayrı kurtuluşun yok. Bırakmam seni." Yanaklarım al al olurken önüme döndüm. Cihat abimle Nazlı çıkışa doğru yürüyordu. Kolunu sıktım hafifçe. "Düş önüme başımın belası." Omuzunun üzerinden bana baktı dönüp. "Kim kime bela acaba kızım? Şu giydiğin kapkara elbise ile bile bütün gözler üzerinde. Söylesene nasıl sakınayım seni? Yoruldum yahu." "Nuh sus gözünü sevdiğimin evladı. Amcam arkamızda kurban olayım sus." Amcam öksürünce önüne döndü ve hızla salondan çıktı. Buket'e bakıp güldüm. "Ben ne yapacağım bu oğlanla görümcem?" Buket yanağımdan makas aldı yavaşça. "Görümcen yesin seni ballı çöreğim." Elini dudaklarına yaslayıp hafifçe eğildi. "Ben ne yapacağını söyleyim. Bana sarı sarı yeğenler yapacaksın Menekşe'm." Al birini vur ötekine. Başımı sinir bozukluğu ile sallayıp arabaya bindim. Nuh şoför koltuğuna oturmuş hafifçe bize dönmüştü. "Bugün emrinize amadeyim hanımlar. Nereye gitmek istersiniz?" Buket abisine bakıp gözlerini devirdi. "Menekşe emretsin abi. Ne de olsa hanım köylüsün." "La havle vela kuvvete. Buket dellendirme beni." Bana bakıp göz kırptı. "Menekşe köylüyüm dedim ya kızım. Uğraşma benimle." "Nuh," dedim sakince. "Eve gidelim canımın içi. Misafirler var. Annem yalnız yetişemez." 🌺 Elimizde hediyelerle Nazlı'ların evine doğru yürüyorduk. Bütün gün Nazlı'ya yardım ettiğimiz için hazırlanmaya bile halimiz kalmamıştı. Yine de Nuh'un bütün sabote etmelerine rağmen yeşil elbisemi giyip saçlarımı salık bırakmıştım. Kumaşı saten ve kolları balon koldu. Sırtı hafif açık diye evden çıktığımızdan beri homurdanıyordu. Hiç üşenmeden çarşıya çıkıp elbise bile almıştı ama dar gelince onu da giyememiştim. "Nuh eve döneyim mi ben?" "Güzel fikir hadi dönelim." Durdum ve gözlerimi açtım. "Bana bak kendine gel. Taşı yiyeceksin şimdi kafana." Allah'ım sen bana sabır ver. "Bir laf söz eden olsun o zaman sorarım sana ben hatun." Gözleri elbisemin sırtına kaydı. Saçlarımı sırtıma atıp kapatırken başımı iki yana salladım. "Kumaş mı yetmemiş bu kısmına ben anlamıyorum ki." "Nuh lütfen." Ters ters bakıp Cihat abimin yanına gidince Buket koluma girdi. Ellerimizde sandık ve kutular vardı. "Niye burnundan soluyor bu oğlan yengem?" "Elbisem yüzünden. Ne yapayım en yenisi buydu. Masraf olmasın diye almadım. Gitmiş kendi almış o da olmadı. Değiştirmeye de vakit yoktu. Mecbur giydim bunu da. Saçlarım uzun görünmüyor ki." Sorun ettiği sırtımdaki ip detayıydı. Köydeki bütün akrabalar ve kuzenleri gelmişti. Dayısının iki kızı vardı ikisi de beni sevmezdi. Buket'lerle aramızdaki bağı kıskanıyorlardı. Simay ters ters bakınca önüme döndüm. Gözleri devamlı Nuh'la üzerimizdeydi. Nazlı'ların sokağına girince müzik sesi daha net duyulmaya başlamıştı. Canım benim. Kim bilir nasıl heyecanlıydı. Kapıdan girerken davulcular önümüze gelip yanımızda çalmaya başlayınca Buket'le kaçarak bahçeye geçtik. Erkekler ayrı kadınlar ayrı oturmuştu. Nazlı, bizi görünce gelin tahtının üzerinden yavaşça kalktı. Birazdan Cihat abimle yeniden gireceklerdi. "Menekşe çok güzel olmuşsun canım arkadaşım." "Asıl sen çok güzel görünüyorsun Nazlı. Maşallah. Rabbim kem gözlerden korusun seni." Sandalyelerde oturan kadınlar dikkatle bize bakıp fısıldaşıyorlardı. "Amin," dedi. Elinden tuttum ve içeriye geçtik. Cihat abim heyecanla bizi bekliyordu. "Abi arkanı dön hemen." Cihat abim panikle dönünce Nazlı içeri girdi ve tam arkasında durdu. "Cihat'ım." Cihat abim Nazlı omzuna dokununca yavaşça karısına doğru döndü. "Nazlı'm." Elini Nazlı'nın yanağına yasladı. "Yavrum bu ne güzellik?" Cihat abim lacivert bir takım giymişti. Nazlı ise kırmızı bir kaftan. İkisi heyecanla birbirine bakarken Nazlı'nın kuzeni içeri girdi. "Abla çıkmanız gerekiyormuş." Kızlar ellerinde mumlarla kapıda sıralanırken Buket'le biz de sıraya girdik. Elimizde mumlar vardı. Nazlı'nın annesi yüzüne kırmızı örtüyü örtünce Cihat abimle yan yana yavaşça yürümeye başladı. Oy gelin gelin gelin. Allı kınalı gelin. Allah korusun seni telli duvaklı gelin telli duvaklı gelin... Gelin ve damat tahtın üzerine oturunca biz etraflarında dönmeye devam ettik birkaç kez. Nazlı'nın yengesi kınasını yakmış annemse eline altınını koymuştu. Bir süre duygusal dakikalar geçirdik. Sanırım sevmediğim kısım buydu. Neden gelini ağlatıp ağlıyorduk hiç anlamıyordum. Oysaki en mutlu günüydü. Kına merasimi bitince Nazlı yanında iki kişi ile Buket'le oturduğumuz yere gelmeye başladı. Yanındaki kızı tanıyınca oturduğum yerden heyecanla kalktım. Amina'ydı. Yanındaki de nişanlısı Ali Asaf. "Menekşe," dedi beni görünce. Boynuma sarılırken kollarımı beline sardım. "Nasıl özlemişim seni." "Ben de çok özledim," dedim. "Niye arayıp sormadık biz birbirimizi?" "Hiç sorma," dedi. "Düğün hazırlığı vardı ama ertelemek zorunda kaldık. Biraz dertliyim. Sen nasılsın? Nuh'la durumlar..." Yanaklarım pembeleşince parmağımı burnuma bastırdım. "Yakın bir zamanda sözleneceğiz," deyince gözlerini kocaman açtı. Nazlı bile bilmezken Amina bilirdi Nuh'u. Kafa kafaya verip dertlenirdik yazları. "İnanamıyorum," dedi elini dudaklarına kapatırken. "Menekşe..." Gözleri dolunca Ali Asaf yüzünü ellerinin arasına aldı. "Akıtma incilerini sevdam. Ağlamak yok." Elini öptü Amina'ın uzunca. "Kızarmasın o gözlerin gül bahçem." "Ali Asaf onlar da bizim gibiydi," dedi ve devamını getiremeden başını nişanlısının göğsüne yasladı. "Onlarda bizim gibi çok şanslı o zaman gülüm." Dudaklarını nişanlısının saçlarına bastırdı Ali Asaf. "Güzel bir sevdaya düşmek herkese nasip olmaz." "Hoş geldin enişte," dedim tebessümle. "Şöyle oturalım buyurun." Hep birlikte sandalyelere oturunca Nuh'un bize doğru geldiğini gördüm. Ali Asaf'la selamlaşıp yanına aldı ve Cihat abimin yanına geçti. Azerice bir şarkı çalmaya başlayınca Amina omzuma dokundu. "Var mısın eski günleri yad etmeye iki gözüm?" "Bilmem ki," dedim. "Utanırım ben." Amina doktorluk okuyor aynı zamanda Kafkas oyunları dersleri veriyordu. "Birileri başlasında." Nuh ayağa kalkınca şaşkınlıkla bakakalmıştım. Ortaya geçerken bütün gözler üzerindeydi. Yavaşça yutkundum. Ceketini çıkarıp Ali Asaf'a uzattı ve Ali Asaf Nuh'a doğru papah fırlattı. (papah yöresel danslarında taktıkları takke) Nuh, Papahı başına taktı ve Kollarını kaldırıp Kafkas dansı oynamaya başlayınca hepimiz oldukça şaşkındık. Nuh bu zamana kadar kimsenin düğününde oynamış değildi. Öyle güzel öyle hızlı oynuyordu ki izlerken hayran kalmıştım. Bize doğru gelince kızlar gülerek bana baktı. Kalbim heyecandan duracak gibiydi. Nuh önümde durunca ayağa kalktım. Başıyla selam verip elini ortaya geçmem için uzattı. Derin bir nefes alıp ona eşlik etmeye başlayınca dizlerimin bağı çözülmüştü. Parmaklarımın ucunda yavaş yavaş yürüyerek dans etmeye başlamıştım. Herkes bize bakarken bu dansı yapmak hiçte kolay değildi lakin dünyanın en muazzam şeyi olduğunu söyleyebilirdim. Bakışım her bakışıyla buluştuğunda bir yıldız kayıyordu sanki. (Dansı bilmediğim için betimleyemedim örnek koydum🙈) Bana doğru yaklaştıkça heyecanım daha da artıyordu. Papahı belimden geçirip diğer eline aldı ve havaya fırlattı. Nuh'un arkadaşlarının olduğu taraftan alkış ve ıslık sesi yükselmişti. Bu hareketin anlamını Amina anlatmıştı bize. "Seninle ciddi düşünüyorum ve senin için canımdan vazgeçmeye hazırım benimle evlen" demekti. Biz kenarda beklerken Ali Asaf'ın isteği üzerine bir kez daha çalmaya başladı. Ali Asaf, dönerek ortaya gelince Amina'nın yanakları al al olmuştu. O kadar hızlı ve güzel oynuyordu ki yanımdaki kızın içinin eridiğini görebiliyordu. Ali Asaf Amina'ya yaklaştı ve elini kalbinin üzerine koyup başını eğdi. Amina nazlı nazlı bir kuğu gibi süzülerek ortaya geçti ve etrafında dönmeye başladı. Kenara geçtiklerinde Ali Asaf, cebinden tek bir kırmızı gül çıkardı ve burnuna götürdükten sonra öptü. Gülü Amina'ya uzatınca tebessüm ederek başımı sağ omzuma eğdim. Çok güzellerdi. Nuh'un elinin yavaşça elime sürttüğünü hissedince bacaklarım titremişti. Parmaklarını parmaklarına değdirince parmaklarımı parmaklarından geçirdim. Ali ile göz göze gelince keyfim kaçmıştı. Kaşları çatık bize baktı ve arkasını dönüp gözden kayboldu. Umurumda değildi. Beni, kalbimi bir ömür emanet ettiğim adam dışında kimse ilgilendirmiyordu. İnsan vazgeçmeyi bilmeliydi. Kabullenmeyi bilmeliydi. 🌺 Sabah uyandığımızda evden bir hışımla çıkmıştık. Amcamın gür sesi bütün bahçeyi inletiyordu. "Anne ne oldu sence? Ev misafir dolu. Amcam niye böyle bağırıyor?" "Allah'ım sen koru. Bilmiyorum ki yavrum. Öğreniriz şimdi." Gelin arabasını kapıda görünce kaşlarım çatıldı. Sanırım ne olduğunu tahmin edebiliyordum. Eve girince Cihat abimle amcamı karşı karşıya bulmuştuk. Nuh uyku sersemi koltukta uyukluyordu. "Baba istemiyoruz biz düğün. Alıp gelelim Nazlı'yı. Kız kuaföre gitti erkenden. Yapma gözünü seveyim. Gerek yok bize niye saygı duymuyorsun?" Nuh'a baktı. "Bak bu oğlan da bizi bekliyor. Niye iki hafta uzatalım. Bir iki güne de Menekşe'yi isteriz," deyince beni bir ateş sarmıştı. "Onca zaman beklemiş. Biraz daha bekleyemiyor mu?" Nuh'a döndü. "Sana diyorum Nuh efendi!" "Ha?" Dalmıştı. Amcamın sesiyle sıçradı. "Şey baba ben bilmem ki." "Ne haliniz varsa görün. Gidin alın Nazlı'yı. Bitsin bu tantana o zaman." Amcam sinirle üst kata çıkınca Cihat abim Nuh'u koltuktan kaldırdı. "Hazırlanın da çıkalım." Nazlı eve girdikten sonra yavaş yavaş misafirlerde gitmeye başlamıştı. Saat 19.30'u gösterirken Cihat abimin hafız arkadaşı eve geldi. Nazlı stresliydi. Bu yüzden onu yalnız bırakmamıştık. Annemle yarım saat odada yalnız konuştuktan sonra biraz daha sakinleşmişti. İmam nikahı için salona geçtiler ve kapıyı kapattılar. Bunları gördükçe ben de stres olmaya başlamıştım. Salonun kapısı açıldı ve Cihat abimin arkadaşları gülüşerek odadan çıktı. Nuh ve Buket'le yanlarına girdik hemen. Cihat abim, Nazlı'nın yüzündeki örtüyü kaldırıyordu. "Evime hoş geldin gonca gülüm. Ay parçam, güzel eşim." Alnından öperken Nazlı'nın yanakları al al olmuştu. "Rabbim evinizden huzuru eksik etmesin abim." Nazlı bana bakıp başını omzuna yatırırken Cihat abim tebessüm etti. "Amin güzelim amin. Darısı size olsun," deyince gözlerim Nuh'u buldu. "Amin abi. Ne zaman isteriz Menekşe'mi?" Gözlerim iri iri Nuh'a bakarken Buket'le Nazlı kıkırdadı. "Yarın isteyelim mi yengemden?" "Nuh!" Hepsi birden kahkaha atınca ben yine domates gibi kızarmıştım. "Oğlum komşudan tuz mu istiyorsun? Bekle biraz daha. Uzatacak değiliz ya." Başını gülerek iki yana salladı. "Fesuphanallah." Bu oğlan ne zaman büyüyecekti ben bilmiyordum. Nuh keyifle arkasına yaslanırken ben kınayan bakışlarımla ona bakmaya devam ediyordum. Annem yanımıza geldi ve, "Eve geçiyoruz çocuklar. Hadi saat geç oldu," dedi. Biz üçümüz ayaklanırken Nazlı ve Cihat abim de ayağa kalktı. Annem Nazlı ile odalarına girerken Cihat abim bizimle birlikte kapıya çıktı. Arkadaşları muzipçe gülerek onu kapıda karşıladı. Nuh bana uyarır gibi bakınca Buket'le birlikte kenara çekildik hemen. "Gel bakalım damat bey." Arkadaşları fena bakıyordu. "Gün intikam günü çocuklar." Cihat abimin arkadaş çevresi kalabalıktı ve tek bekar Cihat abim kalmıştı. "Sert vuranı gebertirim," dedi Cihat abim arkadaşlarına bakıp. "Abartmayın ha!" Cihat abimi tuttukları gibi kapıdan içeri döverek sokarlarken ağzım açık onları izlemiştim. Daha önce böyle bir olaya şahit olmadığım için şaşkındım. Nuh yanımıza dönünce eve doğru yürüdük. "Yazık abime ya," dedi Buket. "Patır kütür vurdular vallahi." "Ne yazık kızım?" Nuh bana bakıp göz kırpınca gözlerimi kaçırdım. "Adam yıllardır bugünü bekliyor." 🌺 Buradan sonrasında birazçık çok azıçık yetişkin içerik vardır😶🌫️ Okumak istemeyenler için bölüm burada bitmiştir🙈Yeni bölümde görüşmek üzere. Yıldıza basmayan bizden değildir😵💫 Heyecandan kalbimin atışını bile duyabiliyordum. Salonda artan gürültüler yüzünden Cihat'ın geldiğini anlamış ve örtümü yüzüme kapamıştım. Ne yapmam gerektiğini bilmediğimden yatağın üzerine oturdum yavaşça. Elimi kalbimin üzerine bastırdım heyecanla. Dualarımın kabul olduğu anın içinde ürkek bir kuş gibi beklerken odanın kapısı açıldı ve Cihat'ım tüm heybeti ile içeri girdi. Çok seviyordum. Gördüğüm en yakışıklı adamdı Cihat. Bunca yıl gücü sabrı ile ardımda karlı bir dağ gibi durmuştu. "Nazlı'm," dedi elimden tutup ayağa kaldırırken. Bileğimden tuttu ve altın bir bileziği elimden geçirdi. Çok zarifti. Üzerinde pırtlantalar vardı. "Annemin bileziği," deyince göz pınarımda bekleyen damla kayıverdi. "Artık senin." Yüzümdeki örtüyü kaldırdı ve yavaşça alnımdan öptü. Ceketini çıkarıp pufun üzerine bıraktı. Gömleğinin kollarını kıvırınca abdest alacağını anlamıştım. Ona yavaşça arkamı döndüm. "Düğümleri açman gerekiyor ömrüm." "Kim yaptı kızım bunu? Kaç düğüm var bunda?" Sessizce güldüm. "Adettir. Hadi başla." Zira bir an önce bitmezse düşüp bayılacaktım. "La havle!" Bana doğru yaklaşınca duvağımı kenara çekti ve enseme yavaşça bir öpücük bıraktı. Öpüşüyle kalbimi titretmişti. "Nuh oğlan gibi başlayacağım şimdi." "Söylenme aslanım." Elindeki bağı çekince sırtım göğsüne çarptı. Dudakları boynumu kavrayınca içim titreyerek gözlerimi kapadım. "Aslanın yesin seni." "Cihat!" "Nazlı'm." Dakikalar sonra düğümleri çözünce önce duvağımı sonra gelinliğimi omuzlarımdan tuttu. Göğüs kısmını ellerimle kavradım. "Namaz kılalım yavrum." Cihat odadan çıkınca gelinliğimi çıkarıp kızların yatağın üzerine bıraktığı beyaz saten geceliği giydim. Üzerine namazlığımı geçirdim ve odadaki banyoda abdest aldım. Seccadelerimizi yan yana serince Cihat'da içeri girmişti. Namazımızı kıldıktan sonra bileğimden tuttu ve beni kendine çekti. Dudaklarını hafifçe dudaklarıma bastırınca bacaklarım titremişti. "Nazlı'm," dedi geri çekilirken. "Rızan var mı bu geceye?" Gergindim lakin bu geceyi ertelemek istemiyordum. "Var," dedim utana sıkıla. Gülerek üzerimdeki namazlığı çıkarınca geceliğime baktı uzunca. Dudakları yavaşça boynuma dokununca ellerimi göğsüne yasladım. Zira ondan destek almazsam düşecek gibiydim. Dudaklarını tenimde hissedince, "Cihat," diye mırıldandım. Sıcacıktı. "Adımı inleme Nazlı," dedi boğuk bir sesle. "İnleme ki ben kendimi kontrol edebileyim." Dudakları dudaklarıma ulaşınca yavaşça dilini dudaklarımdan içeri itti. Baş döndürüyordu öpüşü. Usul usul ama bir o kadar da sabırsız bir öpüşmenin içindeydik. Belimdeki eliyle bedenimi bedeninde tutmaya devam ederken diğer eli başımın arkasındaydı. Öpüşü giderek derinleşirken bütün bedenimde ılık bir sıvının dolaştığını hissettim. Titreyen parmaklarımla gömleğinin düğmelerini açarken öpüşü tatlı bir hal almıştı. "Nazlı'm." Yüzüme kısa bir an için bakınca gözlerimi yavaşça açtım. "Öldürecek misin beni?" "Allah korusun," dedim gömleğini omuzlarından sıyırırken. Karın kaslarına bakıp yutkundum. Dokunmak istiyordum. Dokunsam rahatsız olur muydu? Ellerim karnına yaslanırken dudaklarımı göğsüne yasladım. Belimden kavrayıp kucağına alınca dudaklarımı bu kez ben dudaklarıyla buluşturdum. Sırtımı yavaşça yatağa bıraktı ve pantolonun kemerini çözdü. Dizlerini yatağa yasladı ve yavaşça bana doğru yaklaştı. Yeniden öpmeye başlayınca bu kez elleri bedenimin her yerinde dolaşıyordu. Eli geceliğimi karnıma doğru sıyırırken usulca kalçamı okşadı. O bana dokundukça içimdeki gerginlikte azalmaya başlıyordu. Geceliği başımdan yavaşça çıkarınca gözleri göğüslerimi buldu. Gözlerimin içine baka baka yutkunuşunu izlerken içim titriyordu. Önce boynumu öptü. Dudaklarını kaydırarak göğüslerime kadar indirince elimle yüzümü kapadım. Bedeni artık bacaklarımın arasındaydı. Başımı kaldırdım ve iç çamaşırını kalçalarından kaydırdım. Kaç dakika sürdü bilmiyordum. Bana bir asır gibi gelmişti. Onca yılın özlemini birbirimize dokunarak öperek çıkardık. Elleri, çamaşırımın kenarında durunca gözlerime baktı. "Nazlı'm?" Başımı yavaşça salladım. "Hazırım sevdiğim." Çamaşırımı yavaşça çıkardı ve kenara attı. Gözlerimi ondan utandığım için kapatınca elime dokundu. "Utanma benden kömür gözlüm." "Cihat nasıl utanmam?" "Utanma işte," derken dudaklarını birden göbeğimin altına bastırdı. "Kocanım ben senin. Helalimsin artık yavrum." Gözleri gözlerimle buluşunca kendini bana bastırdı. "Korkuyor musun?" Yalnızca başımı sallayabildim. "Hayır." "O halde bana bırak kendini." Başımı yeniden sallayınca bedenini bedenimle buluşturdu. Derin bir nefes aldığımda içimde bir sızı hissettim. "Nazlı'm bak bana." Gözlerimi yavaşça araladım. Kıpkırmızı bir yüzle bana bakıyordu. Alnındaki ıslaklığı elimle sildim. "İyi misin?" "İyiyim," diyebildim kuru bir sesle. "İyiyim devam et." Çapkınca güldü ve dudaklarıma kapanmadan önce, "Bedenin yatağımdan gülüşün kulaklarımdan seccaden seccademin yanından ömrün ömrümden hiç ayrılmasın gülüşüne yandığım dilber," diye fısıldadı. "Sen benim yüreğimde sakladığım inci tanesisin." Büyük bir sır verir gibi bir bir kulağıma fısıldarken sihirli sözleri üzerimdeki bedenine sımsıkı sarıldım. 🌺 Kurgumu nasıl gidiyor? |
0% |