Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Güz Sancisi

@aysegulcee1

Sevgi şifadır, sevgi güçtür. Sevgi, değişimin mührüdür.


Hz Mevlana


🌺


Isparta/ Ağustos 2018


On yıl sonra...


Menekşe'den...


Elimdeki, nemli bezle sildiğim reçel kavanozlarını dikkatle tezgahın üzerine sıraladım. Her meyveden vardı fakat ağırlıklı olarak Gül reçeli yapardık annemle birlikte.


Babamdan anneme bağlanan maaş yetmiyordu. Annem severdi gül yetiştirmeyi. Hem terapi gibi gelir hem de bize ek kazanç sağlardı. Amcam bizi hiçbir zaman ihmal etmemişti para konusunda. Buket'e ne aldıysa aynısından bana da alır getirirdi. Bayramlık almaya hep birlikte giderdik. Yine de ona ne kadar az yük olursak o kadar iyi hissediyorduk kendimizi.


Bir aile gibiydik zaten. Birlikte yer birlikte içer çoğu zaman da birlikte uyurduk. Arkadaşa ihtiyacımız olmazdı hiç. Cihat abim, bizden beş yaş büyük olduğundan ve çalıştığı için aramıza nadiren katılırdı. Güçlü kalbiyle bizi koruyup kollardı. Hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğim insanların içinde o da vardı.


Elimdeki iki kavanozla evden çıktım. Çiçek yengem ve Nuh gül reçelime bayılırdı. Çiçek yengem üç yıl önce kansere yakalanmış ve başarılı bir tedavi süreci atlatmıştı.


Ne var ki illet hastalık yakasını bırakmamakta kararlıydı. Bir kız çocuğuna hamile olduğunu öğrendiği gün kanserin üç yıl sonra yeniden nüks ettiğini de öğrenmişti. Ne sevinebilmiş ne de doğru düzgün üzülebilmiştik. Hamile olduğu için yalnızca gebeliğinin 35. Haftasına kadar tedavi görebilecekti.


Gebe kalması mucizeydi doktorlara göre. Mucizeler ansızın gelirdi. Beste bizim minik mucizemiz olacaktı ben inanıyordum. Adını ben ve Nuh seçmiştik. Daha doğrusu kurada çekmiştik.


Amcamların evine girdiğimde içeride kimsenin olmadığını gördüm. Buket okuldaydı. Çiçek yengem amcamın yanında bağda olmalıydı. Cihat abim, geç saatlere kadar sanayiden gelmez Nuh'sa harp okuluna hazırlandığı için çatı katında oluşturduğu spor odasından çıkmazdı. Daha ne kadar şişirecekti bedenini bilmiyordum ama içtiği şeylerin sağlığını olumsuz etkilemesinden endişe ediyordum.


Yukarından gelen seslere bakıp güldüm. Yine kum torbasına işkence ediyordu koca oğlan. Devamlı çalıştığı için on yedi yaşındayken bile yirmi beş yaşında bir adamın görüntüsüne sahipti Nuh. Lisede peşime takılan erkeklerin üzerine panter gibi atıldığı için kimse yanıma yaklaşmaya cesaret edemezdi. Eski günlerimizi anımsayınca yüzüme keyifli bir gülümseme yayıldı.


Reçelleri tezgahın üzerine bıraktım ve lavabonun içindeki bulaşıkları makineye yerleştirdim. Yengemin ağrıları olduğu için ev işleri amcama ve Nuh'a kalıyordu çoğunlukla. Buket, başındaki kavak yellerinden kurtulup ev işlerine bakamadığından ev işleri erkeklere kalmıştı.


Bu aylarda bahçe işimiz pek olmazdı. Dershaneden arta kalan vakitlerimde onlara yardıma koşuyordum. Nuh da ben de liseden mezun olalı 2 yıl olmasına rağmen sınavlardan istediğimiz sonuçları alamamıştık. Harp okuluna başlayamadıkça gerginliği de artıyordu.


Ellerimi kurulayıp arkamı döndüğümde burnumu Nuh'un kaya gibi göğsüne çarptım. "Ah!"


"Gül reçeli mi?" diye sordu öküz bir burnuma bile bakmadan. "Eline sağlık Menekşe'm."


Burnumu ovuştururken ters ters baktım. "Taş adama dönüşmeye niyetliysen bilelim Nuh." Kırılmıştı güzel burnum. "Kırıldı mı ne?"


Reçelin kapağını hiç zorlanmadan açarken çekmeceden bir kaşık aldı ve ekmeğe sürdü. "Soğusaydı biraz." Sürdüğü ekmeği dudaklarımdan içeri iterken gözlerim kısıldı. Çarpık gülümsemesi ile sandalyeyi çekip otururken karşısına geçtim. "Güzel olmuş mu?" Eskiden ele avuca sığmayan o delikanlı yerine olgun, sert ve ciddi bir adam gelmişti.


"Çok güzel," dedi reçelli ekmeği ağır ağır yerken. O reçel yerken dünyanın en mükemmel şeyinin bu gül reçeli olduğunu düşünürdünüz. Alt tarafı gül reçeli işte. "Hayatımda böyle güzel bir şey görmedim ben Menekşe."


Kastan gerilen kollarını başının üzerinde birleştirirken karnı açılmıştı. Ben gözlerini karnından çekerken parmaklarını masaya vurmaya başladı. "Dershane nasıl gidiyor? Asılan filan yok değil mi?"


Güldüm. "Sen ve abim varken mi? Hiç sanmıyorum." Ağzımdaki reçelli ekmeği yuttuktan sonra önündeki sürahiye uzandım. Benimle birlikte eğildiği için burun buruna gelmiştik. Kendimi hızlıca çekerken ayağa kalktım. "Yakın koruma gibi iki adamla dolanırken turşumu kurmanız kaçınılmaz."


Güldü. Parmağını dudağındaki reçel lekesine dokundurdu ve dudaklarının arasına aldı. "Buket seni sen Buket'i kayırıyorsunuz. Yakalarsam sizi fena yaparım." Buket lise üçteydi.


"Aman senin de sohbetine doyum olmuyor Nuh ha." Evde kimse olmadığından çıkmak istiyordum bir an önce. "Annem hasta biraz. Yemek yapacağım."


Sürahiyi tepesine dikerken ayağa kalktı ve sürahiyi makineye sıkıştırdı. "Çok yapta millet benim mikemmel yemeklerimden kurtulsun bugün."


Güldüm. En son yaptığı biber dolması yüzünden mide bulantısından uyuyamamıştık. Karabiber diye yemeğe kimyonu basmıştı. "Çok yapacağım. Amcamlara söylersin çok geç kalmasınlar. Akşam bizimkilerle Sinemaya gideceğiz çünkü."


Kaşlarını çattı hemen. "Gidebilir miyize ne oldu?"


"Gidebilir miyiz Nuh? Buket'te gelecek yalnız gitmeyeceğim."


Birlikte kapıya doğru yürürken elindeki kırmızı elmayı sesli bir şekilde ısırdı. "Bakarız."


"Nuh!"


"Tamam tamam gidin belki ben de gelirim. Akşam işim yok."


Dudaklarımı birbirine bastırırken, "Hımm," dedim. "Bugün okeye gitmiyor musun?" Emekli amcalar gibi kahvehaneye gitmiyor muydu nasıl sinir oluyordum.


"Hayır bu akşam size bela olacağım." Eliyle saçlarını karıştırırken dudaklarında serseri bir gülüş peyda oldu.


Başımı sallayarak eve geçerken genişçe gülümsedim. Akşam için büyük bir tencere ile kuru fasulye pilav yapacaktım. Cihat abim çok severdi ve uzun zamandır yemediğine emindim.


🌺


Buket'le beraber sofrayı kurarken Nuh yemekleri tabaklara servis ediyordu. Kocaman cüssesine taktığı mutfak önlüğüne bakıp sırıttım. Yengem oğullarına bir kız gibi öğretmişti ev işlerini evlendiklerinde eşlerine yük olmasınlar diye. Bu bence çok ince bir düşünceydi.


Keşke herkes erkek evlatlarını böyle hassas bir şekilde yetiştirebilseydi. Yemekleri masaya bıraktıktan sonra Cihat abimi merak ettiğim için mutfaktan çıktım. En son ellerini yıkayacağını söylemişti. Tam on dakika önce. Kapıyı tıklattığımda "Gel," dedi.


Üzerindeki tişörtü çıkaracakken içeriye girenin ben olduğumu görünce vazgeçti. Altındaki iş kotunu da henüz çıkarmamıştı. Ellerini lavabonun iki yanına yaslayıp yeniden önüne döndü. Kapıyı açık bırakarak içeri girdim. "Neyin var?"


Yavaşça doğruldu ve bana döndü. "Anneme canım sıkıldı Menekşe. Yeni bir şey yok." Yüzünde hala yağ lekeleri vardı.


"Hadi yıka elini yüzünü. Amcam seni sorup duruyordu."


Kocaman ellerini saçlarından geçirdi. "Ölecek değil mi Menekşe?"


"Bilemeyiz," dedim sertçe. "Söyleme böyle şeyler yine de. Allah gecinden versin." Şu sıralar pek dalgın ve bize uzaktı. Canını sıkan annesiydi demek ki. "Allahtan umut kesilmez. Hadi yıka yüzünü."


Çeşmeyi açıp yüzüne su sıçratınca başımı tutup musluğun altına sokması bir olmuştu. "Ayy buz gibi!"


"Napıyorsunuz siz?"


Başımı kaldırdığımda ıslanan saçlarımdan damlayan sularla Nuh'a baktım. Kapının kenarından çatık kaşlarla bize bakıyordu. "Sana ne lan!" Cihat abim elini yüzünü kuruladıktan sonra simsiyah olmuş havluyu sepetin üzerine fırlattı. Çıkarken Nuh'un ensesine vurmayı ihmal etmemişti.


Banyodan çıktıktan sonra Nuh'la yalnız kalmıştık. Eline aldığı havluyu sertçe kafama attı. "Öldüm açlıktan siz burada şımarıyorsunuz."


"Ölmezsin ya beş dakika geç yesen."


"Ölürüm." Taş gibi bedeni ile üzerime gelince ısıracağını düşündüğümden göğsüne vurdum. Isırmak gibi kötü bir huyu vardı fakat artık yirmi yaşında olduğumuzun farkındadır diye düşünüyordum.


"Isırma sakın bak morarıyor."


Sözlerimden sonra afalladı. Adem elmasının hareketine takılı kalan bakışlarım yüzüne tırmandığında kaşlarının çatılmış olduğunu gördüm. Yanaklarım utançla yanarken söylediğimden pişmanlık duyuyordum. "Ne ısırması Menekşe? Çocuk muyuz? Ben seni nasıl ısırabilirim? Canıma susamadım." Beraber gülüştük.


Büyümüştük. Bunu yeni yeni görüyordum. Zaman hiç acımadan akıp gitmişti değil mi? Büyüyorduk. Biz dört çocuk güzel bir sevgiyle büyüyorduk ve büyüdükçe eski masumiyetimizi de kaybediyorduk. Biz büyürken büyüyen yalnızca bedenimiz olmuyordu. Bunu anladığımda canım bir hayli sıkılmıştı. Kalbimizde büyüyordu bizimle birlikte. Hislerimiz, düşüncelerimiz.


Bir gece uyumaya çalıştığım bir anda ansızın düşmüştü kalbime. Öyle kıskıvrak yakalamıştı adına sevda dediğim o his. Hiç tanımadığım tatmadığım bu his kalbimi farklı çarptırmaya başlamıştı sanki. Ben değişmiştim yerime bambaşka bir kız geçmiş gibiydi. Daha hızlı ve daha heyecanlı çarpışına annem genç yetişkinliğe geçiş demişti.


Değildi değil mi? Kalbim bir daha eskisi gibi sakin atmayacaktı değil mi? Elindeki havluyu saçlarıma bastırınca daldığım düşüncelerden sıyrıldım bir anda. Saçlarım birbirine girmişti. Yüzüme bakıp gülümserken banyodan çıktı. Aynadan saçlarıma bakarken dudaklarım bir karış açık kalmıştı. "Nuh sen..."


Sofrada yüzü gülmeyen tek kişi Cihat abimdi. Onun bu haline kalbim sızlıyordu. "Oğlum," dedi amcam. "Seversin sen kuruyu. İki tabak yerdin şimdiye kadar. Beğenmedin mi?"


Merakla yüzüne bakıyordum. Gerçekten beğenmemiş miydi? Hayır o ben ne pişirsem yerdi. "Çok lezzetli olmuş. Bitmesin diye yemiyorum." Hepimiz kahkahalarla gülerken çatık kaşlarla oturmaya devam eden yine oydu.


Keyifli sohbet eşliğinde yemeğimizi yedikten sonra bulaşıkları annem ve yengem halletmişti. Akşam namazlarımızı da kılınca bizi serbest bırakmışlardı. Sinemaya gideceğimiz için hazırlanalım diye mutfaktan kovalamışlardı Buket'le ikimizi. Buket elindeki uzun ve bol elbiseye bakıp yüzünü buruşturdu. "Ya neden abim de geliyor Menekşe? Giyeceğime karışır her hareketime karışır of..."


Üzerime beyaz çiçek desenli uzun elbisemi giyince aynadan baktım. "Amcam karışmıyor ona ne olmuş." Saçlarımı tararken yüreğimdeki o his yine gün yüzüne çıkmıştı. Beni bu elbise ile görüp beğenmesini istediğim için kendimden utanmıştım bir an için. Yanaklarıma allık sürmeme gerek yoktu zira kıpkırmızı olmuştu şimdiden


"Sanki Nuh abimi tanımıyorsun Menekşe. Hayatımda böyle kıskanç bir adam görmedim. Annemi bile kıskanıyor adam ya!" Elindeki siyah elbiseyi başından geçirdi. "Allah karısı olacak zavallıya sabır versin. Gerçi bunu alan geri getirir bu olmamış diye."


Nuh yakışıklı bir adamdı. Daha da yakışıklı olacağına emindim. Sarışın, mavi gözlü ve oldukça uzun boylu birinin hoş görünmemesi çok zordu. "Abine haksızlık etme Buket. Elinde olan bir şey mi? Fazla korumacı işte."


"Aman sen de şu oğlanlara laf söyletme."


Söyletmezdim tabii. Ben hayatımda Nuh ve Cihat abim kadar saygılı, namusuna düşkün, anne ve babasına hürmetli bir evlat daha görmemiştim. Buket'in hazırlığı bittikten sonra odadan nihayet çıkabilmiştik. Amcam, yengem ve annem balkonda olmalıydı. Cihat abim bizi görünce kaşlarını çattı. "Başımızı derde mi sokacaksınız bizim?" Bana bakıp göz kırptı.


Bakışlarım kapıya yaslanmış Nuh'u buldu. Birazdan üzerimizdeki elbiseyi parçalayacak gibiydi. Aslında oldukça sade bir elbiseydi. "La havle," dedi başını iki yana sallarken. Elindeki trençkotu üzerime attı. "Giy şunu Menekşe. Giy ki eve belaya buluşmadan dönebileyim." Elbise hiçbir vücut hattımı belli etmiyordu oysaki.


"Nuh," diye uyardı Cihat. "Sen yanlarındasın diye gözüm arkada değildi. Arkada mı olmalı yoksa koçum?" Bana döndü bakışları sonra. "Menekşe bence de üzerine trençkotunu giy. Beyaz pek dikkat çekici olmamış mı güzelim?"


"Öyle yapacaktım zaten," dedim sessizce. "Esip gürlemeye programlısınız sanki."


Nuh, sözlerimden sonra başını sağa sola yatırarak kütürdetirken dudakları kıpır kıpırdı. Bana söylendiğine emindim. "Hangi filme gidiyoruz biz?" Trençkotu elinden çekip almış ve üzerime giymiştim.


"Güreşçi," dedim ayakkabılarımı giyerken. Eğildiğim için bakışlarını yana kaçırmıştı. "Güreşçi. Sen seversin güreşi."


Doğrulunca bakışları yeniden yüzümü buldu. "İyi en azından sıkılmayacağım."


Cihat bize kapıdan bakarken keyfinin yerine geldiğini görünce hafifçe gülümsedim. Buket, Nuh'a bakıp homurdanıyordu. "Abi sen her geldiğimiz yere gelmek zorunda mısın? Okeye gitseydin ya!"


Nuh, Buket'in kulağını tuttu ve hafifçe kaldırdı. "Ne dedin abim. Duyamadım bir daha söyle!"


"Abi kopardın ya!" Adam asker olmak için gece gündüz ağırlık çalışıyordu. Buket'te pek cesurdu yani.


Sinemaya geldiğimizde bizimkilerin girişte beklediğini gördük. Ece ve Sude liseden ve mahalleden arkadaşlarımızdı. Yusuf'u sevmezdi Nuh. Çünkü on beş yaşında bana çıkma teklifi etmişti. İkimiz çoktan unutmuştuk ama Nuh asla unutmuyordu. Deve kini vardı bu çocukta. Onlara doğru yürürken Nuh'a döndüm yavaşça. "Bana bak çocuğu rahat bırak tamam mı koca oğlan."


İmayla gülüp Yusuf'a bakmaya devam etti. "Sana kur yaparsa hafifçe severim yalnızca."


Elimi alnıma vurup peşinden giderken Buket bize yetişmeye çalışıyordu. Salona geçtiğimizde boş olan tek sıraya hepimiz sığmıştık. En sonda ben hemen yanımdaysa tabii ki Nuh oturuyordu. Film başlayınca kucağımda duran mısırdan yemeye başladık. Bir kovadan yediğimiz için parmakları sürekli parmaklarıma değiyordu bu yüzden doğru düzgün yiyemiyordum.


Filmin yarısına geldiğimizde Nuh'un sessizleştiğini fark ettim ve yavaşa sağıma döndüm. Sabahlara kadar çalıştığı için çok az uykuyla geziyordu. Ne zaman filme başlasak ilk o uyurdu. Yine uyuya kalmıştı. Rabbimin özene bezene yarattığı güzel yüzünü seyrettim bir süre. Uyurken nasıl da sakin nasıl da uysaldı. Güldüm. "Ah Nuh..."


🌺


Isparta/Ekim 2018


Evin her köşesinde büyük bir kasvet vardı sanki. Buket, çiçek yengemin rahatsızlığı haberinden sonra fenalık geçirdiği için Nuh bizi acile getirmişti. Canım öyle yanıyordu ki Buket daha kötü olmasın diye ağlayamıyordum.


Yengem yüksek tansiyondan dolayı protein zehirlenmesi yaşadığı için apar topar doğuma alınmıştı. Amcam, annem ve Cihat abim Ankara'daydı. Nuh, Buket ve benimle kalmış bize moral vermeye çalışıyordu.


Hava bozuktu. Evin içi karanlıktı. Neden ışığı açmadığımızı bilmiyordum. Hiçbirimizin kolunu kıpırdatacak hali yoktu. Yerde oturmuş bacaklarımızı karnımıza çekmiş sessizce ağlıyorduk. Sabaha karşı gitmişlerdi.


Nuh, Hava harp akademisini kazanmıştı. Aslında isteği karaydı ama en azından bir yerden başlamak lazımdı. Hayali bordo bereli olamazsa pilot olmaktı zaten. İleride bu hayalini gerçekleştirmesinden bordo bereli olmasından hepimiz çok korkuyorduk. Onun adına seviniyordum öte yandan. Çok emek vermişti.


Benimse puanım okul öncesi öğretmenliğine yetmişti. Mutluydum. Çocukları çok severdim. Burada oluşu da ailemden ayrılmayacağım için daha mutlu etmişti. Havalara uçmuştum öğrendiğimde.


Başımı Nuh'a çevirince gözlerinin kızardığını gördüm. İçimden bir şey kopup gitmişti ağlayışına. "Menekşe," dedi sessizce. O sırada Cihat abimden mesaj gelmişti telefonuma. Yengemin kanaması durmadığı için yeniden ameliyata alınmıştı. Yaşı kırk olduğundan ve hastalığından epey riskli bir gebelik olduğunu biliyorduk.


"Nuh," dedim sessizce. Buket kucağımda uyuya kalmıştı. "Cihat abim mesaj atmış. Yengemin kanaması durmadığı için yeniden ameliyata alınmış."


Yüzümü ona doğru döndürünce gözlerindeki çaresizlikle karşı karşıya kaldım. Canı çok yanıyordu ama dik durmaya çalışıyordu. "Anneme bir şey olursa nasıl gideceğim ben yalnız bırakıp onları Menekşe?"


"Söyleme böyle Nuh. Ne olursa olsun gitmek zorundasın. Çok emek verdin. Hayat devam etmek zorunda hem yalnız değiller ben varım Cihat abim var annem var."


Eli saçımı şefkatle okşarken gözlerimi kapadım. "Sen iyi ki varsın Menekşe."


Uzun zamandır ilk kez bu kadar yakındık. Sırtını kanepenin sırtına bırakırken bacaklarını karnına çekti ve onu izlerken gözümden bir damla yaş süzüldü usulca.


🌺


Nefes alamadığımı hissedince ayakkabılarımı giyip koşarak evden ayrıldım. Bir hafta önce, sabaha karşı yengemin tabutu eve girdiğinde biz halının üzerinde uyuya kalmıştık. O anı ömrüm boyunca sanırım unutamayacaktım.


Murat amcamın yıkılışı, Buket'in fenalık geçirişini, Nuh'un dizlerinin üzerine düşüşünü ve Cihat abimin güçlü görünmek için ayakta durmaya çalışmasını...


Hiçbirini kolayca unutamayacaktım.


Nuh, kayıtlar başlayınca Isparta'dan gitmek zorunda kalırken otobüse binmeden önce gözlerime bıraktığı o bakışı hiçbir zaman unutamadım. Otobüsün ardından el sallarken diğerlerinin şefkati beni sarıp sarmalamıştı. Amcam bana bakıp yanımızdan uzaklaşırken bizim bakışlarımız giden otobüsün ardında kalmıştı.


🌺


Bu arada tarihlerin altında yazan yıllar 2008 den bu zamana geçen toplam yıllar. Yıldıza basmayı unutma🥰


Loading...
0%