@aysegulcee1
|
Gönül, han değil dergahtır. Paldır küldür girip çıkılmaz günahtır. Hz. Mevlana❤️ 🌺 İyi bir insan ol ki iyi insanlara çıksın yolun. Sen yolunda doğru yürü yine de önüne yokuş çıkarsa o da yaradanın seni özlediğinin habercisidir. Dua et, ona sığın. Annemin sözlerini anımsayınca kalbimdeki sızının biraz daha azaldığını hissettim. Kalbimdekine çare duaydı lakin ayağımdaki sızının tek çaresi bir ilaçtı. Piraye teyzenin verdiği ağrı kesicinin etkisi geçmeye başlamıştı artık. Sabah ezanından sonra uyuyamamıştım. Odanın dışından duyduğum seslere bakmak için kalktığımda Piraye teyzenin kalktığını gördüm. Nenemden bilirdim. Eski toprakların neden daha dinç olduğunu sorduğumda güne erken başlamak olduğunu söylemişti. Burnunun ucunda gözlükleri vardı. Elindeki pembe patiğe bakıp güldüm. Torununa örüyordu besbelli. "Hayırlı sabahlar," dedim sessizce yanına yaklaşırken. Beni görünce gülümsedi lakin aksayan ayağıma bakınca gözlerini kıstı. "Torununuza mı?" Patiğe bakıp iç çekti. "Torunuma yavrum. Çok ördüm. Artık örme diyorlar ama alışkanlık işte. Bir şeyler yapmadan duramıyorum." Ses tonunda bolca özlem vardı. Hafifçe tebessüm ettim. Ben de öyleydim. "Ben de duramıyorum. Yazın gül toplar reçel yaparım. Gerçi bütün meyvelerden reçel yaparım." Gözlerime imayla baktı ve yüzünü elindeki işe çevirdi. "Gül reçeli demek." Derin bir iç çekti yeniden. "Gençlik güzel şey değil mi Menekşe? Ali Ata'mla birbirimize çok aşık olduk. Bir yumurta ile başlayıp pamuk şekerle vuslata erdik." Kalbim heyecanla çarparken, "Ne kadar bize benziyorsunuz," dedim hevesle. "Bizim hikayemizde bir gül reçeli ile başladı. Başlamış daha doğrusu." Gözlüklerinin üzerinden keyifle baktı. "Dinlemek isterim." Hüzün çöktü yüreğime. Yine de bunca zaman ne biliyorsam onu anlattım. Öğrendiklerim benim hayatımın bir parçası değildi çünkü. Yok sayıyordum. Elimin üzerine elini koyunca kırışmış tenine baktım. Kim bilir kaç yılın anısı, yorgunluğu, izi vardı üzerinde. "Ben Menekşe," dedim sessizce. "Bir askerin vicdanıyla sarıp sarmaladığı o küçük kızım Piraye teyze." Hikayemizi anlatırken Piraye teyzeyi bu kadar üzeceğimi bilmiyordum. Yanağına akan bir damlayı görünce uzanıp elini öptüm. "Ağlatmak istememiştim." Elini elime vurdu ve avuçlarıma pembe patiği bıraktı. "Yüreğimden geçti güzel kızım. Senin bir kızın olacak." Üzerindeki güle dokundu. "Senin kısmetinmiş. Bilmeden ördüm üzerine gülü. Hatırladıkça bir Fatiha okursun değil mi Piraye teyzene?" Ölüm hepimizin gerçeğiydi. "Allah gecinden versin," dedim. "Ama muhakkak sonumuz ölüm. Okurum Piraye teyze. İyiliğinizi ömrüm boyunca unutamam." Avuçlarıma bıraktığı patiğe bakarken Nuh'un kapıya yaslanmış bizi izlediğini gördüm. Bir bana bir elimdeki patiğe bakıp duruyordu. Gözleri kızarık ve nemliydi. Ne zamandır oradaydı? 🌺 Sağ tarafımda Nazlı, sol tarafımda Buket oturuyordu. Hepsi öyle korkmuşlardı ki dakikalarca sarılı bir halde sakinleşmelerini beklemiştim. "Şükürler olsun," dedi Nazlı bir kez daha. Cihat abim ve Nuh hemen karşımızda oturuyordu. "Ya size bir şey olsaydı ne yapardık?" "İyiyiz işte Nazlı," dedi Nuh dizlerini karnına doğru çekerken. "Kapatın artık şu konuyu." "Nasıl kapatalım abi?" Buket gözlerini iri iri açmış ikimize bakıyordu. Cihat abimse hala sessizdi. "Silahlı adamlar diyorsunuz. Terörist olabilir diyorsunuz? Nasıl sakin olalım bunu da söyle bari?" Cihat abimler kahvaltıdan sonra bizi almaya gelmişlerdi. Arabasını çekici alıp merkeze götürmüş. Nuh arabası için Cihat abime karşı mahcuptu. Dayısının iki arabası vardı. Cihat abimin arabası tamir edilene kadar kullansın diye vermiş. Kızının ayıbını bir şekilde telafi etmeye çalışıyordu belli ki. Eve dönüyorduk nihayet. Dönüş yolunda biraz hava almak için arabayı yol kenarına çekip durmuştuk. "Ali amirim olayı bildirdi. Gidince de ifadelerimizi vereceğiz. Elbet yakalanırlar. Endişe etmeye gerek yok." Abisine döndü Nuh sonra. "Abim İzmir'e döndüğümde aklım burada kalacak. Menekşe'm sana emanet." Cihat abim elini kardeşinin omzuna koydu. "Senin karınsa benim de bacım eşşek sıpası." Göz göze geldik Nuh'la. "Yalnız başına ekmek almaya dahi çıkmanı istemiyorum Menekşe'm. En azından şu adamlar yakalanana dek." Başımı olumlu anlamda salladım. Birkaç güne aldığı izinin süresi doluyordu. Gidecekti ve haliyle aklı burada kalacaktı. Elimizdeki poğaçaları yedikten sonra arabaya binmek için ayaklandık. Ayağımın ağrısı giderek artıyordu. Endişe etmesinler diye belli etmemeye çalışsamda artık yüzüme yansıyan ağrının izini gizleyemiyordum. Cihat abim arabaya binmişti bizden önce. Nuh kalkamadığımı görünce bileğimden yakaladı ve kollarını belime doladı. Alnımdan bir öpücük çalarken, "Az kaldı dayan Menekşe'm," diye fısıldadı. "Çok mu yanıyor canın?" Arabaya doğru yürürken başımı yavaşça salladım. "Yanıyor." "Senin canın yanmasın göz bebeğim. Bütün acıların bana geçsin. Ben çekerim yerine." O da benim canımın içiydi. Ben nasıl dayanırdım acı çekmesine. "Yanmasın," dedim başımı göğsüne yaslayıp. "Kıyamam ki ben sana." Dudakları kıpırdanırken kendi kendine ne mırıldandığını duyamadım lakin gözlerine yerleşen tutkulu bir bakış anlamama yetmişti. Sessizdik. Kimse ağzını açıp öğrendiklerimle ilgili tek bir kelime edemiyordu. Çekindiklerini beni incitmekten korktuklarını biliyordum. Ne kadar benden gizlediklerini düşündükçe kalbim sızlasada onların bu ızdırabına son vermek için sessizliği bozdum. Nuh sol tarafımda, kapının hemen yanında oturuyordu. Diğer tarafımda ise Buket. "Benim için benden gizlediğinizi biliyorum," dedim. Nuh'un parmakları parmaklarıma kenetlendi usulca. "Kızgın değilim hiçbirinize." Nazlı dönüp gözlerime mahsun bakarken Cihat abimle dikiz aynasından kesişti bakışlarımız. "Çok canım yanıyor ama geçecek. Benim tek ailem sizsiniz." Hepsine tek tek baktım. "Ve Rabbim beni sizden hiç ayırmasın." Dördünün de gözlerinde gördüğüm o rahatlama her şeye değerdi. Onlar benim her şeyimdi. Onlar olmasa ne yapardım hiç bilmiyordum. Beni Menekşe yapan onların saf, karşılıksız bana verdikleri sevgiydi. Yoklukta bölüştükleri bir kuru ekmekti. "Abicim," dedi Cihat abim dikiz aynasından bakarak. "Kimse anne babasını seçemez. Kimse ailesini seçemez ama sen seçtin. Sen bizim ailemiz olmayı seçtin o gün amcama baba diyerek. Bu sana özel bir seçim. Bunu düşün göğsün ne zaman sıkışsa olur mu?" "Abim." Sözleri yüreğimi öyle ferahlatmıştı ki. Minnetle baktım. "İyi ki sizi seçtim. İyi ki." İyi kim sol yanımda kıpırdanıp durdukça kalbimdeki yangında külleniyordu. Başını omzuma yaslayıp boynumdan öpünce dirseğimle hafifçe dürttüm. Arsızca gülmeye devam ederken sırtımdaki elini kazağımdam içeri soktu. Bu oğlan beni deli ediyordu. Sırası mıydı şimdi? "Nuh," dedim sessizce. "Uyu canımın içi. Gece doğru düzgün uyumadın nöbet tutmaktan." Nuh, arsızca gülmeye devam ederken kulağıma yaklaştı. "Haklısın Menekşe'm," dedi. "Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Senin yanında uyumak ne mümkün vicdansız." Ciddi anlamda Nuh'un temas bağımlısı olduğunu düşünüyordum. Çiçek yengem anlatırdı. On yaşına kadar yengemlerle uyumuş ve bir eli hep göğsünde olurmuş. Aklıma gelince içim bir hoş olmuştu. Gece ne zaman uyansam bir eli hep ya karnımda ya da göğsümde oluyordu. Sözleriyle yüzüme kan bürürken dirseğimi bu kez daha sert bastırdım. "Bu gece yalnız uyu da aklın başına gelsin." Mahsun mahsun bakarken dudağını sarkıttı. "Ölürüm..." Başımı saçlarının üzerine yasladım ben de. Mis gibi kokuyordu. Nuh'da onu tanıdığımdan beri değişmeyen tek şey saçlarının bebeksi kokusuydu. Sanki çocukluğundan beri saçlarını aynı şampuanla yıkıyordu. Yavaşça öptüm. "Ölme canımın içi. Sakın benden önce ölme." Rabbim inşallah sana uzun ömürler nasip etmiştir canımın içi. Beni sevgiye şefkate doyurmuştu, ben ondan razıydım. 🌺 Eve geldiğimizde kimseye bir şey anlatmamıştık. Ne amcam ne annem olanları bilip üzülsün istemiyordum. Nenemin zaten bir sürü sıkıntısı vardı bir de bana üzülüp hastalanmasına dayanamazdım. İfademizi verdikten sonra her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmıştım. O operasyonda ölen teröristlerle bağlantılarının olabileceğini düşünüyorlardı. Yani benim peşimde olanların intikam peşinde olma ihtimali çok yüksekti. Bu da onlar yakalanana kadar huzursuz günlerin bizi beklediğinin habercisiydi. Bir saat duşta kaldıktan sonra havluya sarılıp banyodan çıktım. Tüm gün odamdan çıkmayı düşünmüyordum. Ben yokken annem temizlik yapmıştı. Odamın içi mis gibi gül kokuyordu. Siyah fon perdelerim kapalı olduğu için odanın içi karanlıktı. Öyle uykum vardı ki. Bir an evvel kendimi ferah nevresimlerin arasına atmak istiyordum. Temiz kıyafetleri yatağın üzerine bıraktıktan sonra üzerimdeki bornozu çıkardım. Hızlıca üst çamaşırımı kollarımdan geçirmeye çalışırken elimden kayıp duruyordu. Sinirle arkamı dönünce olduğum yere mıhlanıp kaldım. Kalbim delirmiş gibi çarparken bütün kanım yine yanaklarımda birikmişti. Nuh, çalışma masamda oturmuş beni izliyordu. Donmuş bir yüzle izliyor ve bir an olsun gözlerini çekmiyordu. "Nuh," diyebildim bayılmadan önce. "Senin ne işin..." Düşeceğimi anlayınca oturduğu yerden fırladı. Fazla heyecanlandığımda bayıldığımı bildiğinden düşmeden yakalamıştı. Çıplak bir halde kollarında tuttuğu için söyleniyordu. "Sakın," dedi nefes nefese. Bir yandan da havluyu çekiştirip örtmeye çalışıyordu. "Tam da böyle ölürüm Menekşe'm. Füzeye mermiye ihtiyaç yok." "Menekşe'm." Sıcacık avuçları yanağıma değdikçe daha da mayışıyordum. Dahası korkudan uyandığımı belli etmemeye çalışıyordum. Üzerimde havlu vardı hissediyordum. "Uyan artık şirinem." Sıcak dudaklarını göğsümün üzerinde hissettim. "Uyandığını biliyorum uykucu kuş. Kalbin hızlı ve nefesin sık." Ah Nuh ah... Ellerimi yüzüme kapadım. "Nuh lütfen dışarı çık." Ben utançtan ölmeden önce çıksa iyi olurdu. "Lütfen!" "Niye çıkayım güzelim?" Ellerimi yüzümden çekip burnumun ucunu öptü. "Görmedim ben bir şey. Bakmadım bile. Hayatımın en zor sınavını verdim kızım az önce. O halde bayılır mı insan?" Bakmamışmış. Pinokyo! Gözünü ayırmadan bakan da zaten Nuh değil ruhuydu. "Nuh lütfen çok utanıyorum. Neden habersiz geliyorsun?" Bir de bayıldım diye sitem ediyordu. Kalp krizi geçirmediğime şükrediyordum. "Yavrum karıma gelirken anons mu verdirteyim mahalleye?" Kahkaha attı. İyi ki nenem ve annem evde değildi. "Ayrıca karımsın. Helalimsin." Üzerimdeki bornoza sımsıkı sarılmaya devam ederken eğildi ve gözlerimden öptü. "Mahremimsin göz bebeğim." Sakince nefes alıp vermeye çalıştım. Öyle güzel bakıyordu ki. Niye habersiz geldin diye soramıyordum. Yorganı kaldırdı ve yanıma kıvrıldı. "Akşam hafız imam nikahımızı kıysın mı?" İmam nikahı deyince yeniden heyecanlanmaya başlamıştım. "Bilmem ki." Yüzünü boynuma gömdü. "Sen nasıl istersen Nuh." Son zamanlardaki yakınlaşmalarımızdan sonra kendini kontrol edememekten korkuyordu belli ki. İmam nikahsız aramızda bir şey olsun istemezdim. Alnımdan öptü ve doğruldu. "O halde akşam yedide hazır ol güzelim. O vakte kadar da namaz haricinde yataktan kalkmıyorsun. Benim biraz işim var. Akşam yedi gibi evde olurum." Saat henüz on ikiydi. O vakte kadar ne işi vardı ki? Güvenmediğimi düşünmesin diye soramıyordum. "Tamam. Dikkat et olur mu? O adamlar bizi takip ettiyse..." "Merak etme Menekşe'm. Akşam görüşürüz." Başımı sallarken kapıyı açtı. Son kez bana döndü bakışları. "Çıktıktan sonra kapıyı kilitle." Çenesiyle üzerimdeki bornozu işaret etti. "Biran evvel giyin. Üşüteceksin." Üşütecek hal mi kalmıştı? Nuh odadan çıkınca kalkıp pijamalarımı giydim ve bir saat test çözmek için çalışma. Masama geçtim. Akşam ki nikahı düşündükçe çarpıntım nüksediyordu. 🌺 Gerçekten de Nuh'un istediği gibi tüm gün yataktan çıkmamıştım. En son başımı yastığa koyduğum an vardı zihnimde. Namazlarımı bile kaçırmıştım. Ne uykusuydu bu? Çişim de mi gelmemişti? Saatin yediye geldiğini görünce Nuh'un yedide hazır olmam gerektiğini söylediği gelmişti aklıma. Hemen kalkıp abdest aldım ve kaçırdığım namazlarımı kaza ettim. Ne giyeceğimi bilmiyordum. Kızlar neden gelmemişti yanıma? Nikahtan haberleri yok muydu? Buket damlaması lazımdı akşam gerdek var diye. Kendi düşüncemle bile kızarırken o geceyi düşündüm. Nuh isterse geri çevirmem doğru olur muydu? Dinen bir günahı var mıydı bilmiyordum. Tek temennim düğünü beklemeye devam etmesiydi. Saçımı düzleştirip annemin beyaz dantelli şallarından birini alıp saçlarıma örttüm. Bir kısmı görünüyordu ama çoğunluğu kapalıydı. Üzerinde kiraz desenleri olan bol kesim elbisemi giydim. Kolları dirseklerime kadar kapalıydı. Üzerime mini beyaz triko hırkamı giyip yakasını şalla kapadım. Odadan çıktığımda annemin ve nenemin mutfakta olduğunu anladım. Sofra kuruyorlardı. Onlarla konuşmam gerekiyordu ama nenemden korkmuyor değildim. Nuh'u düğüne kadar benden uzak tutmaya kararlıydı. "Anneciğim. Hayırdır bir yere mi gidiyorsunuz?" "Annem," dedim yanına yaklaşarak. Parmaklarımla oynadığımı görünce bir terslik olduğunu anladı. "Rızanızı almam gereken bir konu var da." Nenemin ters bakışlarıyla ter basmaya başlamıştı. "Ne rızasıymış ha bu?" Bastonunu yere hafifçe vurdu. "Nuh imam nikahı kıyalım dedi. Ben de olur dedim. Yani sizin için bir mahzuru olmaz diye ama..." Annem hafifçe gülüp başını olumlu anlamda sallayınca nenem burnunu havaya kaldırarak başını hafifçe yana çevirdi. "Ha bu kuduruk uşak düğüne kadar beklemeyecek." "Yetişkin insanlar anne. Bizi alakadar etmez." Nenem omzunu oynatınca annem bana baktı. "Bizim için bir mahsuru yok anneciğim." İkisinin de elini öptükten sonra evden çıktım. Amcamlara doğru yürürken evin ışıklarının yanmadığını gördüm. Bir tuhaflık vardı. Ne Nazlı ne de Buket'in sesi çıkmamıştı tüm gün. Kapıya vuracakken açık olduğunu görünce korkuyla nefesim derinleşmişti. Ellerim titrerken kapıyı açtım ve içeri girdim. "Nuh!" İçeriye doğru birkaç adım attım. "Nazlı!" Ev o kadar sessizdi ki evde olmadıklarını anladım. Işıkları açmaya çalıştım lakin yanmıyordu. Elektriklerin gitmediğine eminim çünkü bizim evde elektrik vardı. Sigortamı atmıştı? "Abi!" Telefonumu açıp Nuh'u aradım. Telefonun sesi salondan geliyordu. Allah aşkına ne oluyordu böyle? "Buket! Kimse yok mu? Bakın şakaysa komik değil korkuyorum." Salona girdiğimde Nuh'un telefonunun koltukta olduğunu gördüm. Masanın arkasındaki perde kıpırdayınca masanın üzerinin dolu olduğunu fark ettiö. Bir anda ışıklar yandı ve aynı anda Nazlı, Buket ve Beste bağırarak masanın altından çıktı. Ben de onlarla birlikte çığlık attım. "İyi ki doğdun evimizin neşesi sarı civcivimiz." Elim dudaklarımın üzerinde büyüyen gözlerimle onlara bakarken belime dolanan kollar sırtımı göğsüne yasladı. Başımı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapadım. Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki neredeyse duracağını hissettim. "İyi ki doğdun ömrüm. Ruh eşim, kalbimin yarısı, göz bebeğim." Saçlarımdan öperken ağlamaya başlamıştım. "Benimle nice yaşlara iki gözümün çiçeği." Cihat abim Nazlı'ya sarılmış bize bakıyordu. Ağladığımı görünce göz kırptı. Doğruldum ve yüzümü ona dönüp sımsıkı sarıldım. "Aklım başımdan gitti," dedim hıçkırarak ağlarken. "Üzerinden vakit geçtiği için aklıma sürpriz yapacağınız gelmedi." Alnımdan öptü. "Aklımı aldığın anlara sayarsın Menekşe'm." Göz kırpınca yüzümü göğsüne gömdüm. Sabah ki olayı ima ettiğini biliyordum. "Geçti ağlama artık." Nuh'dan ayrılır ayrılmaz Buket ve Nazlı boynuma atladı. "Çok mu korktun Menekşe?" Burnumu çekerken güldüm. Beste elbisemi çekiştiriyordu. Kızlardan ayrıldım ve kucağıma aldım. "Çok özledim seni bir tanem." Yanağımdan öpüncü kalbimin çarpıntısı geçmişti. "Ben de çeni özledim." "Kurban olurum seni verene." "Abi çana pasta yaptı." Kaşlarımı kaldırdım şaşkınlıkla. Beste gülerek Nuh'a bakıyordu. "Yuh yaptı." Masanın üzerindeki pastaya bakarken içim kelebeklerle dolmuştu. "Pis yuh vemedi bana." Yuvarlak pastaydı. Kenarlarına krem şantiden minik güller yapmıştı. Ortasına gümüş renkli şekerlerden M ve N harfleri yazmıştı. Nuh'a baktım gözlerim dolu dolu. "Benim deli fişek sevdam." Elimi sakallarının üzerine yasladım. "Sevmelere doyamıyorum seni." Pastamı kestikten sonra Nuh'un arkadaşı hafız gelmişti. Cihat abim Nuh'un Nazlı'ysa benim şahidim olmuştu. Dakikalar sonra Cenabı Hak'ın huzurunda da eş olmuştuk birbirimize. Hafız'la birlikte bizimkilerde ayaklanınca elim ayağıma dolandı. "Çay içseydik," dedim sesimin titremesini engellemeye çalışarak. "Annemlerde içeceğiz biz Menekşe'm." Cihat abim çoktan bahçe kapısına gitmişti. "Hem çok özledim. Bahaneyle görmüş olurum." Muhtemelen kurbanlık koyunlar gibi bakıyordum. "Peki madem. Selam söyle Gülseren teyzeye Nazlı." Kapıyı kapatıp içeri girdiğimizde hemen mutfağa kaçıp iki çay koymuştum. Nuh bu halimden keyif alıyordu. O muzipçe baktıkça ben renkten renge giriyordum. Elimdeki çaylarla salona döndüğümde Nuh masanın üzerindeki mumları yakmış ve ışığı kapamıştı. Bana doğru geldi ve titreyen ellerimdeki çayları dökmeden aldı. "Gel şöyle." Ellerimden tutup kolunu belime doladı ve bedenimi bedenine yasladı. Kollarımı boynuna doğru çekince sıkıca tutundum. Mırıldandığı sözlerle telefonundan çalan müziğe eşlik ederken dans etmeye başladık. "Sen aşk ile kutsanan güzel kadın. Ne güzel şey varlığın. "Sen ömrüme yazılan güzel kadın. Ne güzel şey varlığın. Dilime duadır adın. Olduğun yer cennetin bahçesidir. Sanadır attığım her adım. Sevilmek ne çok yakışır sana. Adının yanında ne güzel durur adım." Saçımdaki şal yere düşmüştü. Dudaklarını boynuma sürtünce kalbim yeniden hızla çarpmaya başladı. Düşmemek için daha sıkı sarıldım boynuna. Nefesi kulağıma çarptı bir kez daha. "Seni çok seviyorum güzel kadınım." 🌺 Biz geldik🫠🤭🥰🤧 |
0% |