Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Kader Baği

@aysegulcee1

Hayırlı eş huzurun başlangıcıdır.


Hz. Ali


🌺


Sevmeli insan fakat kavuşmalıda...


Bir zamanlar hayalini bile kurmaya korktuğum o gün şimdi karşımda duruyor ve tüm gerçekliğiyle bana kucak açıyordu. Koş Menekşe, koş ve canının içi olmuş bu adamla arzuladığın ne varsa yaşa.


Bu çocuk ne zaman büyüyecekti ben bilmiyordum. Bu kadarını da yapmaz dediğim her an beni biraz daha şaşırtıyordu.


Hazırlık yapmadan bir haber vermeden tuz almaya gelir gibi elinde çiçeği ve çikolatası ile kapıma dayanan, ihtişamıyla bana gülümseyen adama bakıp sinir bozukluğu ile güldüm. Şaka gibi bir adamdı Nuh. Asla sağı solu belli olmayan ele avuca sığmayan afacan bir çocuk gibiydi.


Eğer bir gün Rabbim nasip eder de oğlumuz olursa ona benzemesinden çok korkuyordum. Öte yandan benzesin baktıkça yeniden aşık olayım istiyordum. Kendi hislerimle bile savaş içerisindeydim anlayacağınız.


Herkes içeri girerken kapıda yalnız kaldık. Başını yavaşça ayaklarından kaldırdı ve bana bakıp göz kırptı. Elindekileri uzatırken yüzüme fazla yaklaştığı için gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Havayı derince soludu ve keyifle içeri girdi. "Öyle bakma Menekşe'm. Babamı düğünden önce nikah kıymak için zor ikna ettim." Titreyen parmaklarımla çiçeği tutarken heyecandan bayılmak üzereydim.


Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemez bir hale sokmuştu beni. Nuh bunu yapmış olabilirdi çünkü o beni kalpten götürmeye and içmişti. "Sana inanamıyorum Nuh! İstemeye geleceğim derken asla ciddiye almamıştım seni. Gelirken yanında nikah memurunu da getirseydin ya."


Arsızca güldü. Ben renkten renge girerken o bu halimle eğleniyordu. "Hafız'ı getirecektim de babam düğünden önce imam nikahına izin vermez o yüzden cesaret edemedim." Hafız Cihat abimle Nazlı'nın imam nikahını kıyan çocuktu. Nuh'un en yakın arkadaşlarından biriydi.


"Çok sağol canımın içi çok sağol..."


Birlikte içeri geçerken Buket koridorda kolumdan yakaladı ve beni hızlıca odama çekiştirdi. Nazlı odanın ortasında elinde beyaz bir elbise tutuyordu. Omuzları balon olan tüllü güzel alaturka bir elbiseydi. "Size inanamıyorum," dedim elimi dudaklarıma bastırırken. "İnsan ufaktan çıtlatmaz mı? Şu halime bakın."


"Sen her halinle güzelsin," diyen Buket'e bakıp gözlerimi devirdim. "Beş dakikaya hazırsın civcivim. Nuh abimden normal bir kız isteme beklemiyordun herhalde?"


"Hayır ama bu kadarını da beklemiyordum. Aceleye geldi gibi."


Nazlı telaşlı halime bakıp güldü. "Altı yıl beklemiş bir adam için bence çokta şaşırılacak bir hız değil Menekşe'm. Uzun süre boşluğum olmayacak dedi. İlk fırsatta aradan çıkarmak istemiş. Bence gayette iyi yapmış."


Buket alelacele üzerimdekileri çıkartırken Nazlı elbiseyi giydirmeye çalışıyordu. Saniyeler içinde kendimi beyaz elbisenin içinde bulunca heyecandan bayılmak üzereydim. Nazlı saçlarımı hızlıca dağınık topuz yaparken Nazlı abartıya kaçmadan hafif bir göz makyajı yapmıştı. 


Beni sözüme on dakikada hazırlayan arkadaşlarıma bakıp sevinçle sarıldım. Gerçekten güzel görünüyordum ve kendim alışveriş yapsaydım alacağım elbise bundan farklı olmayacaktı.


"Maşallah," dedi Nazlı ellerime uzanırken. "Kuğu gibi oldun Menekşe."


Yutkunamadım. Boğazımda düğüm olmuştu sözlerim. "İyi ki varsınız kızlar. Siz olmasanız ben ne yapardım hiç bilmiyorum. Varlığınıza binlerce kez şükürler olsun."


Gülüşerek odadan çıkıp mutfağa geçtiğimizde hemen malzemeleri çıkarıp kahveleri yapmaya başladım. Aklım bir yandan da içerideydi. Annemle amcam ne konuşuyor çok merak ediyordum. Beni annemden mi yoksa dayımdan mı isteyecekti bilmiyordum.


"Menekşe kahveleri fincanlara dök. Babam söze girdi." Mutfağa heyecanla giren Buket'e bakıp derin bir nefes aldım. "Kahveleri dökme sakın!"


Buket'in uyarısıyla ellerim daha da titremeye başlamıştı. "Buket çok heyecanlıyım." Nuh'un fincanına bal döktükten sonra elimde tepsiyle mutfağın kapısında durdum. "Dökmem değil mi?"


Annem içeriden bize seslenince kızlara bakıp içeri girdim. Odaya girer girmez Nuh'la göz göze geldik. Bu kadar kısa sürede hazırlanmış olmam onu da şaşırtmışa benziyordu çünkü gözlerini kırpmadan elbiseme bakıyordu. İlk önce Nuh'un kahvesini önündeki sehpaya dökmeden bıraktım. Geri çekilirken kısa bir an göz göze geldik.


O anı ömrüm boyunca unutabileceğimi sanmıyordum. Zaman durdu gözlerinden kalbime bir yol açıldı sanki. Kanım bedenimde ılık ılık dolaşırken yüreğim onun aşkıyla hiç olmadığı kadar kuvvetli atmaya başlamıştı. Gülüşüyle yüzüme kan yürümüştü. Sırayla herkesin kahvesini dağıttıktan sonra kapının önünde kızlarla beklemeye başladık. Ellerimdeki ter yüzünden kahve tepsinini güçlükle tutuyordum.


"Ziyaretimizin sebebi belli bacım. Cenabı Hakkın emrini Peygamber efendimizin sünnetini yerine getirmek üzere çaldık kapını." Amcam kısa bir süre bana bakıp yeniden annemle dayıma döndü. "Menekşe'm benim kıymetlim, gözümün nuru güzel kızım. Bu hep böyleydi gelinim olduktan sonra da değişmeyecek. Menekşe her şeyden evvel benim kızım. Birbirlerine sevdalanmışlar lakin bu herkesten önce benim yüreğimi şenlendirdi." Amcam konuştukça renkten renge giriyordum. "Sizin de izniniz varsa bugün buraya yuvalarının temelini atmak için geldik."


Annem bana bakıp gülümsedi. "Menekşe'm benim Mehmet'imin emaneti abi. Ona böylesine kıymet vermen benim de yüreğime su serpti. Sevgini, merhametini hiçbir zaman üzerinden çekmedin. Menekşe senin kızınsa Nuh'ta benim oğlum. Kıymetlimi ondan başkasına emanet edemem." Nuh'a baktı. "Kızımı sana vermiyorum," dedi. "Kızımı sana emanet ediyorum Nuh."


"Menekşe benim bahçemdeki tek gülüm yengem." Bana kısa bir an baktı ve yeniden anneme döndü. "Menekşe benim gözümün nuru."


Nuh anneme sevgiyle bakarken annem abisine bakıp başıyla onay verdi. Dayım, "Allah yuvalarından bereketi, sevgiyi, huzuru, imanı eksik etmesin," dedi. "Yüce Mevlam hayırlı evlatlar yetiştirmeyi, güzel bir aile olmayı nasip etsin."


Herkes bir ağızdan, "Amin," derken Nuh'la göz göze geldik. İçimde kuşlar cıvıldarken başımda kavak yelleri esmeye başlamıştı çoktan. Dayım ayağa kalktı ve ikimizi yanına çağırdı. Elinde büyük bir kutu duruyordu. Nazlı elinde söz tepsisiyle yanımıza gelince inanamayarak baktım. Her şeyi düşünüp halletmişlerdi. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.


Dayım tepsinin içindeki alyansları önce benim sonra Nuh'umun yüzük parmağına taktıktan sonra ellerimizin arasında sallanan incili beyaz kurdeleyi kesti. Yere saçılan incilere bakarken kalbimin duracağını hissettim.


Sırayla dayımın elini öptükten sonra elindeki kırmızı kutuyu açtı. İçinde iki bilezik ve bir altın zincir duruyordu. "Bunlar Murat amcandan," dedi ve sırayla takılarımı taktı. Hayatımda ilk kez altın takıyordum ve bu tuhaf hissettirmişti. Amcamla annem elini öptürdükten sonra da Nuh'a tam altın ve saat taktılar.


Dayım boynuma beşi bir yerde takarken mahcup bir ifade ile yüzüne baktım. "Dayı ne gerek vardı bunlara?"


Hafifçe güldü. "Gelinsin sen kızım. Altınsız gelin olur mu?"


Herkesle tek tek fotoğraf çektirdikten sonra yerlerine oturdular. Nuh'la ayakta bekliyor ve ne yapacağımızı bilmediğimiz için birbirimize bakıp duruyorduk. Buket'le Sevda ablamın ortadan neden kaybolduğunu düşünürken Nazlı elinde fotoğraf makinesiyle önümüze geçti. "Poz verin bakalım kumrular."


Göz ucuyla bizimkilere baktım. Kendi aralarında sohbete dalmışlardı. "Sonra mı çekinsek Nazlı?"


"Olmaz," dedi kaşlarını kaldırırken. Cihat abim gülerek bizi izliyordu. "Yaklaşın bakalım."


Nuh hafifçe omzunu omzuma dokunduracak kadar yaklaştı ve elini belime koydu. Bu uzun zaman sonra bana ilk temasıydı ve bu bile ayaklarımı karıncalandırmaya kalbimi yolundan şaşırtmaya yetmişti. Nazlı fotoğraflarımızı çekerken Nuh kulağıma doğru yavaşça eğildi. Kalbimin gürültüsünü duymasından deli gibi korkuyordum.


"Yarın sabah erken kalk Menekşe'm. Nikah için gün alacağız."


Ona doğru dönünce göz göze geldik. Gözlerinin içine baktığım bu mesafe gökyüzünü gözlerime dolduruyordu. Usul usul kırpıştırdım kirpiklerimi. Doğruyu söylemişti. Benimle eğlenmiyordu. Nikah kıymayı kafasına koymuştu. "Bakma öyle güzelim. İtiraz kabul etmiyorum. Sakın olmaz deme sakın utanıp kaçma benden."


Yutkundum. "Peki..."


Biz öylece birbirimizin gözlerine dalıp giderken Nazlı bir sürü fotoğraf çekmiş keyifle bize bakıyordu. Buket ve Sevda abla ellerinde tabaklarla mutfaktan çıkarken annemler masaya geçmek için ayaklandılar. Birbirimizden uzaklaşıp boş sandalyelere oturduk.


İçinde bulunduğumuz anı sorgulamaktan yemek yiyemiyordum. Nuh'ta tabağını öylesine karıştırıp duruyordu. O da benim gibi müthiş bir heyecan içindeydi. Çatalı tutan parmaklarının titrediğini fark edince çatalı yavaşça masaya bıraktı. 


Yemek bitiminde annem ve Sevda abla bize masaya dokundurmadığı için onları misafir odasında bırakıp oturma odasına geçtik. Buket kaç dakikadır Nuh'la bana internette gördüğü bir akımı yapmak için ikna etmeye çalışıyordu. "Abi hadi," diye mızmızlandı. Nuh elini yüzüne sürüp sabır çekiyordu. "Menekşe'm lütfen. Vallahi bir yerde paylaşmayacağım söz."


"Paylaş bak ne yapıyorum ben sana." Nuh'a şaşkınlıkla döndüm. "Hazırladığın videoyu bize attıktan sonra hemen siliyorsun."


"Nuh!"


"Söyle göz bebeğim!"


Buket'in bize verdirmeye çalıştığı poz romantizmden epey uzaktı. Ne gerek vardı? "Şimdi," dedi fotoğrafçı edasıyla. "Güreşen iki güreşçi gibi el ele tutuşup diğer ellerinizi birbirinizin boynuna yaslayın."


Buket'in bize yaptırdığı zorbalığı yapmaya çalışırken birbirimize bakıp güldük. "Tövbe estağfurullah," dedi Nuh benimle her an güreşecek gibi dururken. Göz göze gelince utandım. "Çok güzelsin be pehlivan."


"Nuh!" Ona bu kadar yakından bakmak oldukça zorken bir de nefesi yüzüme çarpıp duruyordu. "Güldürme de çeksin artık."


"Hadi kız çek!"


Buket gülerek çekmeye devam ederken, "Nemrudun kızı, yandırdı bizi, çarptı sillesini felek misali," diyerek türkü sözlerini sesli bir şekilde mırıldanırken amcamlar içeri girdi. Annemle göz göze gelince birbirimizden hızlıca ayrıldık. Bizi öyle gördükleri için çok utanmıştım.


Amcam kapıya doğru yürürken diğerleride peşinden çıkmaya başlamıştı. Buket'e bakıp kaşlarını çattım çünkü hala aynı türküyü mırıldanmaya devam ediyordu. "Ocağım söndü nasıl beladır? Bıraktı gitti bu ne devrandır? Dünya gözümde Kerbela'dır. Allah'tan bulasın..."


Cihat abim Buket'in kulağından tutup çıkartırken Nazlı Cihat abimin koluna asıldı. "Cihat yapma!"


Annem Nuh'la bana bakıp gülerek odasına girerken Nuh kapı pervazına yaslanıp keskin bakışlarıyla beni seyretmeye başladı. Öyle güzel bakıyordu ki uzun süre göz göze kalamıyordum sevdiğim adamla. "Menekşe'm," dedi içli içli. "Bu kadar güzel olma canımın içi. Sana imrenerek değen her göz benim yüreğimde bir yara açar."


Başımı usulca sol omzuma yasladım. "Önemli olan benim gözümün gördüğü değil mi Nuh? Benim kalbim de ruhum da bedenim de sana ait."


Yavaşça yutkunurken duruşunu düzeltip ceketinin yakasını çekiştirdi. "Yarın," dedi sessizce. "Sabah erken kalk Menekşe'm. Nikah işlemlerini halledelim. Dönmeden kıyalım istiyorum."


Sözleri yanaklarımı kızartmaya başlarken bacaklarımın gücünün bir anda çekildiğini hissettim. Zira ayakta durmakta hiç bu kadar zorlanmamıştım. Ben onunla bir sevdaya yoldaş olduğumuza bile alışamamışken şimdi evlilik yolunda attığımız her adım kendimi sonsuz bir rüyanın içinde gibi hissettiriyordu.


"Menekşe," dedi daldığımı görünce. "Sen istemiyor musun yoksa?"


"Hayır hayır." Başımı hızlıca iki yana salladım. Yıllardır bu günleri beklerken nasıl istemezdim? "Hiçbir şeyi bu kadar istemedim."


Başımı yavaşça ayaklarıma eğince ellerinin saçlarıma dokunduğunu hissettim. "Şöyle utanıyorsun ya göz bebeğim. Şu allanan yanakların başımda kavak yelleri estiriyor."


Bence artık gitmeliydi. Kalbim bu kadar heyecanı kaldıramayacak diye korkuyordum. "Git artık lütfen..."


Dudaklarını birbirine bastırarak saçlarını karıştırdı. "Bu son gidişim yalnız hanımefendi."


"Nuh git!"


"Gidiyorum ömrümm..."


Arkasından sersem bir halde bakarken ruhum pelte kıvamına gelmiş onun peşinden akıp gitmişti. Karanlığın içinde kaybolurken arkasından mırıldandım. "Her gidişinin dönüşü bana olsun yalnızca ömrüm."


Kapıyı kapatıp içeri girecekken ayaklarımın altına düşen taşla yönümü hızla bahçeye çevirdim. "Nuh!" Yanıt gelmeyince bir adım aşağıya indim. "Kim var orada?" Derin bir sessizlik vardı. "Buket sen misin?"


Annemin gül çalılarının arasından gelen hışırtı sesi kalp atışlarımı yükseltirken daha fazla dışarıda kalmadan içeri girdim. Taşı kimin attığını düşünmeye devam ederken odama girdim ve hemen balkonumu kilitledim. Yarın sabah amcamlara bu taş olayından bahsetmem gerekiyordu çünkü Nuh ya da Buket beni korkutacak bir hareket yapmazlardı.


🌺


Sabah ezanından sonra bir türlü yeniden uykuya dalmayı becerememiştim. Heyecandan uyumam mümkün değildi.


Aynaya doğru eğilip burnumun üzerindeki çillere dokundum. İlk kez bu kadar belirgin görünüyorlardı. Vakit geçene kadar önce biraz ders çalışmış sonra cilt bakımı yapmıştım. Nuh sabaha doğru saat dokuzda çıkmamız gerektiğini yazmıştı gecikmek istemiyordum.


İçimden bir ses bugün bol koşuşturmalı geçeceğini söylüyordu. Bu yüzden kıyafetlerimi oldukça rahat seçmiştim. Geçen kış annemin ördüğü zümrüt yeşili kazağın içine beyaz gömleğimi giyip altıma bol kesim bir kot geçirdim. Şimdiden karnıma ağrılar girmeye başlamıştı heyecandan stresten. Kendimi evlilik için epey acemi buluyordum. Ya Nuh'u yeterince mutlu edemezsem?


Sonra Nuh'un benim adımın geçmesinden bile mutlu olduğunu hatırlayınca genişçe güldüm. İnsan sevip saydıktan sonra neden mutlu olmasındı? Saçımı toplarken pencereye çarpan taş yüzünden irkildim. Aklıma akşam ayaklarımın dibine düşen taş gelmişti.


Yavaş adımlarla pencereye doğru ilerledim. Taşı atanın Nuh olduğunu görünce tuttuğum nefesimi koyverdim. Konuşmadan yalnızca dudaklarımı oynattım. "Geliyorum."


Odamdan çıktığımda holde annemle karşılaştım. Uyku sersemi başındaki örtüyü düzeltiyordu. "Çıkıyor musunuz yavrum?"


"Evet anneciğim. Kan tahlili için erken gitmemiz gerekiyormuş. Eksik var mı? Gelirken almamı istediğin bir şey?"


"Yok yavrum," dedi mutfağa girerken. "Cihat abinle markete gideriz. Hem Cumali'ye götüreceğim reçeller var."


Adını duyunca yüzümü ekşittim. O adama artık reçel vermek içime sinmiyordu. Hele ki en son bana ima ettiği şeyleri Nuh öğrenirse başımız derde girebilirdi. "Hoşça kal annem."


Kapıda beni bekleyen sözlümü görünce sabahın da serinliği ile içim titremişti. "Günaydın Menekşe'm."


Yavaşça yanına yaklaştım. Yeni duş almıştı ve misler gibi kokuyordu. Hasret olduğum kokusuna doyasıya sarılacağım günlere sayılı zaman kaldığını düşününce içim içime sığmıyordu. "Günaydın canımın içi," dedim sessizce. "Önce kan mı vereceğiz?"


Kaşlarını çatınca güldüm. Nuh iğneden deli gibi korkardı. Fobiydi. Okulda aşı vakti gelince kıyı köşe onu arardık. Ne kadar kaçarsa kaçsın amcam eninde sonunda tutup kulağından getirir o aşıyı vurdururdu. "Bakma şöyle Menekşe. Fena korkuyorum kızım."


"Koca adam oldun Nuh. Şimdi de kaçmayacaksın değil mi?"


Gözlerini kapatıp açarken bahçeden çıkmış sağlık ocağına doğru yürümeye başlamıştık. "Keseceklerini bilsem bile kaçmam Menekşe'm. Aklımı kaybetmedim henüz." Bana dönünce yanaklarım vakit kaybetmeden kızarmaya başladı. "Asker adam iğneden mi korkarmış? Hah daha neler?"


Güldüm sessizce. "Bilmez miyim..." Akşam ki olay aklıma gelince duraksadım. "Nuh," dedim sessizce. "Akşam sen gittikten sonra birisi ayaklarımın dibine bir taş attı."


Birden durdu ve kaşlarını derince çattı. "Şimdi mi söylüyorsun Menekşe'm? İnsan aramaz mı? Kimse bulup amel defterini kapatırdım."


"Deli deli konuşma," dedim yürümeye devam ederken. "Söyledim işte."


"O bahçeye iyi bir köpek şart!"


"Ne?" Köpeklerden elimde olmadan çok korkuyordum. Köpeklerle ilgili pek iyi bir anım yoktu. "Şaka yapıyorum de!"


"Gayet ciddiyim." Peşinden sürüklenirken mızmızlanmaya devam ettim. Bahçede köpek falan istemiyordum ben. "Önce şu iğneden bir kurtulayım."


Sağlık ocağının kapısına gelene dek Nuh kara kara düşünmüş bense onun bu haline bakıp içten içe gülüp durmuştum. Korktuğunu belli etmemek için epey uğraş veriyor ama başarılı olamıyordu güzel gözlüm.


🌺


Kolundaki pamuğa bastırarak söylenmeye devam eden adama bakıp sinir bozukluğuyla güldüm. İçeride beni yeterince kızdırdığı yetmiyormuş gibi bir de küçücük iğne deliğini abarttıkça abartıyordu.


Yüzünün hala asık olduğunu görünce sesli bir nefes bıraktım. "Nuh abartmıyor musun biraz?"


"Biraz mı?" Arkasına dönüp sağlık ocağını gösterdi. "Adam resmen uçtu sana. Neymiş efendim evlilik için daha erken değil miymiş. Sana ne ulan! Dua etsin kavgaya tövbe ettim. Yoksa o kolumun içinde bilerek dans ettirdiği iğneyi güzel bir yerine sokardım."


Tamam hakkı vardı. İçerideki görevli sağlık memuru bana alanen asılmıştı fakat bu onun ayıbıydı. Yanımda eşim varken bana farklı gözle bakması doğru değildi. "Tamam haklısın ama benim ne suçum var canımın içi?"


"Bu kadar güzel olmak zorunda mıydın kızım? Ulan sinemaya gideriz asılırlar doktora geliriz asılırlar. Lan ben yanında görünmez miyim?" Yüzünü buruşturdu. "Kazık sokar gibi soktu zaten iğneyi kıl kuyruk. Kanımıda bir tüp fazla aldı gözümden kaçmadı!"


Elimi dudaklarımın üzerine kapattım. "Aşk olsun Nuh! Benim için bir iğne yarasına dayanamıyor musun?"


Gözlerini kapatıp açtı. "İğne bu iğne başka bir şeye benzemez."


Gülerek yürümeye devam ederken yoldan geçen boş bir taksiyi durdurduk. Kalan evraklar için merkeze gitmemiz gerekiyordu.


Yaklaşık on dakikadır elimizdeki kağıda bakıp içinde olduğumuz anın gerçekliğini sorguluyorduk. Annem gelip bir rüyadan uyandıracak diye ödüm kopuyordu. Kış geldiği için sakindi. İki gün sonraya gün almıştık. Tabii bunda Nuh'un her yerde bir arkadaşının olmasının da büyük bir payı vardı.


Bir parkın önündeki bankta oturuyorduk. Güneş batmak üzereydi artık. Amcam söz alışverişi için Nuh'a bir miktar para vermişti. İstemediğimi söylesemde kendimi mağaza mağaza gezerken buldum. "1 Kasım," dedi Nuh elindeki kağıda bakıp gülümseyerek. Durgunlaşmıştı. Onu böyle durgun nadir görürdüm. "Başka bir şey istesem olurmuş Menekşe'm. Evlilik yıl dönümümüzü doğum gününe denk getirdim."


"Eee?"


Gülerek sırtını banka yaslarken kollarını başının arkasına yerleştirdi. "Ne eee'si kızım? Bir erkek için bundan daha büyük bir mutluluk var mı? Bir hediyeyle iki gün."


Kafasına vurdum sertçe. "Düşündüğün şeye bak Nuh! Vallahi diyecek bir şey bulamıyorum sana." Başımı diğer yöne çevirince kahkaha attı.


"Ulan elimde olsa dünyayı sererim ayaklarının altına. İki gün sonra karım oluyorsun kızım. Sence bunu görür mü gözüm?"


Karım dedikçe bana bir şeyler oluyordu. Utancımdan heyecanımdan elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemez bir hale giriyordum. "Düğün için konuştun mu peki amcamla?"


"Baharda dedi Menekşe'm. Nisan mayıs gibi."


Tüm bunlar gerçek miydi? Gerçekten yaşanıyor muydu anlayamıyordum. Kalplerimizi görünmez bir bağla birbirine bağlayan rabbim şüphesiz dualarımın karşılığı olarak usul usul inşaa ediyordu yuvamızı. 


🌺


Nuh'u görmeden geçirdiğim 48. Saatin içindeydim. Nuh'un anneannesi ve Süheyla annemin annesi başımıza kabus gibi çökmüştü adeta. Öyle ki iki gecedir anneannemin koynunda uyuyordum. Dün ne zaman beni görmeye gelse bastonuyla kovalamıştı güzel gözlümü.


Annemin anlattığına göre ailedeki herkes çok çekinirmiş Kezban sultandan. Rize'liydi ve karadenizli olmanın hakkını veriyordu. Burada da herkesi korkutmayı başarmıştı.


Nuh'sa okuluna dönmesine az bir vakit kaldığı için yeniden sinir küpüne dönmüştü bu iki günde. Bu kadar yakın olup görememek iki gün için bile olsa ağır geliyordu yüreğime.


Buket, elindeki papatya tacını saçlarımın üzerine bırakıp geri çekilirken odamda etrafımda pervane olan kızlar hayranlıkla beni izliyorlardı. Aile büyüklerinden kimse olmayacaktı nikahımızda. Nuh'un kuzenleri, arkadaşları ve benim birkaç yakın arkadaşım benimle olacaktı. Amina'dan haber bekliyordum. Yetişmeye çalıştığını yazmıştı.


Üzerimde uzun, beyaz, saten bir elbise vardı. Nazlı, sözde takılan takıları getirip takmaya başlarken ıslık çaldı. "Menekşe'm anneanneme söyleyelimde nazar duası okusun. Maşallah çok güzel oldun bacım." Onlara minnettardım. O gün eve döndüğümde odamda çift kişilik bir yatak odası takımı görmek mutluluğuma mutluluk katmıştı. Ne yapsam haklarını ödeyemezdim.


Simay ayağa kalkıp Nazlı'nın yanına geldi. "Ruh gibi oldun Menekşe. Beyaz tenli ve sarışınsın. Bence beyaz elbise yanlış seçim." Simay, dayılarının küçük kızıydı. Nedenini bilmiyordum. Oldum olası beni sevmiyordu.


Buket, bana her fırsatta iğneleyici konuştuğu için Simay'ı sevmiyordu. Kavga etmelerinden ödüm kopuyordu. "Peri kızı gibi oldu benim sarı ördeğim," diye çıkıştı Buket. Sessiz kalmasını beklemiyordum zaten. "Menekşe'min keyfini kaçırmak istemediğimden kendimi tutuyorum. Dünden beri her şeyde kusur arayıp duruyorsun. Yahu kızı kıskandığını bu kadar belli etme be!"


"Neyini kıskanayım ki Buket? Düzgün konuş benimle."


Umay abla Simay'ı odadan çıkarmak için ayaklanırken Buket Simay'a gülerek baktı. "Kıskanmıyormuş. Menekşe abimle evleniyor diye ağlayacaksın az kaldı. Abime mi aşıksın kızım?"


"Buket lütfen!" Beni duymuyordu bile.


Simay kulaklarına kadar kızarınca Umay abla kardeşinin koluna uzandı. "Nuh benim kardeşim Buket. Ne biçim konuşuyorsun sen? Kendine gel. Sokakta bulduğunuz kız için bana ettiğin lafa bak. Yazıklar olsun sana." Bir hışımla odadan çıkarken Buket'e kaşlarımı çatarak baktım.


"Buket ben Simay'ın söylediklerini duymuyorum bile. Biliyorum beni çok seviyorsun ama kendimi istersem savunabilirim. Bazen bir insana en büyük cevap onu görmezden gelmektir. Aynaya baktığımda gördüğüm resim beni mutlu ediyorsa kimseyi duymam. Simay'ı bilmiyorsun sanki. Sevmiyor işte beni."


Kollarını göğsünde birleştirip yatağa oturdu. "Gelmeseymiş o zaman. Özel davet mi ettik?"


"Buket uzatma. Menekşe'nin mutlu günü. Simay yüzünden üzelim mi kızı?" Nazlı Buket'e ters ters bakıp bana döndü. "Gelirler birazdan. Salona geçelim mi kuzum?"


Derin bir nefes aldıktan sonra başımı salladım. Nuh, erkeklerle birlikte gelecekti almaya. Heyecandan bacaklarım titriyordu. Kızlarla birlikte salona geçtik. Anneannem ve annem sohbet ediyorlardı. Beni görünce ikisinin de gözleri doldu. "Geldiler mi anneciğim?"


"Hayır," dedim sessizce. "Ama gelmek üzeredirler."


Anneannem elini uzatınca eğilip elini tuttum. "Kurban olurum seni verene nohut burunlu kızım. Pek güzel olmuşsun."


Elini öpüp boynuna sarıldım. "Teşekkür ederim tombulum."


"Menekşe geldiler." Nazlı heyecanla perdeyi kapatınca doğrulup saçlarımı düzelttim. Şakaklarıma dökülen saçlarımı başımın arkasına sabitleyip kalanını serbest bırakmıştı Buket. "Biz bahçeye çıkalımda damat bey içeri girsin."


Nazlı, kızları bahçeye çıkarınca annemle odada yalnız kalmıştım. Çıkmadan onunda elini öpüp yanlarından ayrıldım. Nuh'un kapıyı çalmasını beklerken anneannem içeriden seslendi. "Düğüne kadar almayasın ha o uşağı koynuna. İmam nikahı düğün akşamı kıyılacak Süheyla. Sağı solu belli olmaz o uşağun. Düğüne kadar köye dönmeyrum."


Kızarmamak için elimi yüzüme doğru sallarken Nuh zile bastı. Yavaşça kapıyı araladım. Baştan ayağa simsiyah giyinmiş saçlarını ve sakallarını kestirmişti. Ayaklarımdan başlayıp saçlarıma kadar nefes almadan baktıktan sonra yavaşça kolunu uzattı. Merdivenlerden inerken kulağıma eğildi. "Anneannen gidecek değil mi Menekşe'm?"


Elini sıktım sertçe. "Nuh!"


"Söyle gözümün nuru."


"Hayır Kezban sultan düğüne kadar burada kalacakmış."


"Şansıma sıç..."


Dirseğimi karın boşluğuna vururken kapıdan çıktık. Çıkar çıkmaz kızlar üzerimize kuru güller atmaya başlarken hemen ardından gelen alkış sesleri kalbimin sesini artırmaya yetmişti.


🌺


İmzamı attığım defteri Nuh'a uzattım. Kalemi tutan parmakları titriyordu. Vakit kaybetmeden imzaladığı defterini şahitlere uzattıktan sonra Buket oturduğu yerden parmağıyla masanın altını işaret etti. Anlamadığım için başımı salladım.


"Ayağına bas," diye fısıldayınca Ayağımı kaldırıp hemen ayağına bastım. Nuh afallayarak bana dönünce herkes bir anda gülmeye başladı. Benim nikah şahitim Amina olmuştu. Ali Asaf görevde olduğundan nikaha son dakika yetişmişti. Nuh'un şahiti ise Cihat abimdi.


Nikah memuru ayağa kalktı ve nikah cüzdanımızı bana uzattı. "Atmış olduğunuz imzalarla aile birliğiniz kurulmuş oldu. Saygı ve sevginiz sonsuz olsun. Bir ömür mutluluklar diliyorum. Damat bey gelini öpebilirsiniz."


Nuh, günlerdir bu anı bekliyormuşçasına yüzümü ellerinin arasına alıp dudaklarını alnıma bastırıp uzunca kokladı. Göğsüm göğsüne değdiği için kalp atışlarını hissedebiliyordum. "Ömrüme hoş geldin göz bebeğim."


Nikah salonundan çıktıktan sonra arkadaşları Nuh'u yanına çekti. Nikahı erkek erkeğe kutlamak istiyorlardı. Cihat abim beni ve diğerlerini bırakmak için arabasını bahçe kapısına getirmişti. Bana yalvarır gibi bakıyordu lakin arkadaşlarının elinden kurtulacağını sanmıyordum.


"Menekşe'm kurtar beni."


Hafız Nuh'un ensesine vurdu. "Daha imam nikahınızı kıymadım oğlum! Beş ay daha dişini sıkacaksın."


"Hay ben böyle işin..."


"Nuh," dedim gözlerim iri iri. "Akşam geç kalma!"


Nuh'un arkadaşları hep bir ağızdan, "Ooo nidaları atarken Nuh şaşkınlıkla yüzüme bakakaldı.


"Helal be yenge!"


"Emrin olur hatun," dedi içli içli. "Bundan sonra gideceğim tek yer dizinin dibi."


Sözlerine içim eriyordu. Hafız kolundan tutup arabaya doğru götürürken, "Hanım köylülükte Nuh gibi olun gençler," diye bağırdı.


"Herkes bir gün hanım köylü olacak," diye bağıran kocama bakarken başımda yine o hiç durmayan kavak yelleri esmeye başladı.


🌺


Anneannem koltukta uyuyakalınca herkes gitmek için ayaklanmıştı. Arkadaşlarım nikahtan sonra gitmiş eve Amina ve bizim kızlarla dönmüştük. Saat on ikiye geliyordu ve benim Nuh'taydı. Ne aramış ne mesaj atmış ne de buraya uğramıştı. Eve gelir gelmez uyuduğunu düşünerek içimi rahatlatmaya çalışıyordum.


Kızları yolcu etmek için kapıya çıktım. Eve gelir gelmez üzerime pijamalarımı giymiştim. Nazlı ve Buket bana bakıp kıkırdıyorlardı. "Menekşe abimi artık evde tutabilene aşk olsun."


"Buket! Başlama yine. Nenem var evde. O varken gelebilir mi yanıma?"


Arsızca gülmeye devam ederken Nazlı kolundan tutup çekiştirdi. "Nuh abim mi?" Başını iki yana salladı. "Hiç sanmıyorum."


"Buket düş önüme!" Buket bana el sallayıp eve doğru koşunca Nazlı bana doğru dönüp göz kırptı. "Hayırlı geceler bir tanem. Sabah kahvaltıya gel tamam mı?"


"Gelirim," dedim heyecanla. Artık bir ayağım amcamlarda olacaktı. "Size de hayırlı geceler Nazlı'm. Canımın içine sorar mısın neden telefonuna bakmıyormuş?"


Nazlı eve doğru giderken Amina çantasını omuzuna atıp sarıldı. Kapıda taksisi bekliyordu. "Rabbim yüzünü bir ömür soldurmasın güzelim. Bir daha ne zaman görüşürüz bilmiyorum. Allah'a emanet ol."


"Sen de," dedim bir kez daha sarılırken. "Varınca beni ara olur mu?"


Başını sallayarak bahçeden çıkarken ardından birkaç saniye baktım. Amina gözden kaybolunca bakışlarım amcamların evine kaymıştı. Nuh uyuyor muydu acaba gerçekten?


İçeri girdiğimde annemin odaların ışıklarını söndürdüğünü gördüm. Anneanneme mutfakta yatak sermişti annem. Bu yaşta bile sana sarılarak uyuduğu için bu gece tek yatacağıma üzülemiyordum.


Elimi yüzümü yıkadıktan sonra sonra odama girip ışığı açtım. "Hiğğ!" Yatağımın içinde uyuyan bir Nuh beklemediğim için yüreğim hop etmişti. Aklımı almaya and içmişti sanki. Kapıyı yavaşça kapatıp gece lambasını yaktım. Yatağa doğru yaklaşırken kalbim kulaklarımda atıyordu. Onunla aynı odanın içinde aynı yatakta uyumayı hiç hayal etmemiştim. Gözlerimin önünde duran manzaranın gerçekliğini sorgularken gözlerini birden açtı.


Onu izlediğimi görünce yavaşça güldü. "Menekşe'm bir an hiç gelmeyeceksin sandım kızım."


"Senin ne işin var yatağımda Nuh?"


"Yatağımız," diye düzeltti. "Farkındaysan artık çift kişilik."


"Nuh! Delirtme beni annem görürse ne derim ben? Utancımdan ölürüm."


Yorganı kaldırıp eliyle yanındaki boşluğa vurdu. "Ne ayıbı ömrüm? Karımsın artık. Gel şöyle hadi."


"Üzerine tişört giy de öyle geleyim."


"Tişörtle uyuyamıyorum kızım ben. Bilmiyorsun sanki. Beni delirtmeden gel şöyle."


"Tamam sessiz ol geliyorum!" Yanındaki boşluğa yavaşça uzanırken nefesim daralmaya başlamıştı. Başımı yastığa bırakınca kolunu boynumun altından geçirip diğer kolunu belimin altına yerleştirdi ve beni hızlıca kendine çekti.


Aramızdaki boşluk sıfıra inince yanaklarımın ısınmaya başladığını hissettim. Ilık bir sıvı bütün bedenimde dolaşmaya başlamıştı sanki. Burnunu usulca alnıma sürtüp uzunca kokladı. "Menekşe'm bu gerçek mi?"


Dudakları alnıma dokununca gözlerim usulca kapandı. Gerçek mi bilmiyordum ama rüya gibi hissettirdiği su götürmez bir gerçekti. "Gerçek canımın içi."


Dudakları usulca yüzümde dolaşmaya başlarken belimin altındaki eli pijamanın altına sızdı. Eli o kadar sıcaktı ki dokunduğu yeri yakıyordu. "Nuh," diye fısıldadım. "Ben..."


Yüzümü, çenemi, burnumu defalarca öpüp koklarken eli sırtımda dolaşmaya devam etti. Beni duymuyordu sanki. Kendinde değil gibiydi. Dudakları boynumda varlığını hissetirince gözlerimi açtım. Dudağını boynumdan çeneme doğru sürtünerek çıktıktan sonra göz göze geldik. İhtiyaçla dudaklarıma bakıyordu.


"İmam nikahı kıymadan sana dokunmam Menekşe'm. Rızanın olmadığı bir şey geçmeyecek aramızda." Baş parmağını dudağımın üzerinde dolaştırdı. "Ama artık bu ballardan beni mahrum edemezsin."


"Etmem," dedim sessizce. Elimi alnına dokundurdum. Saç dipleri nemliydi. Usul usul sevdim. Yıllardır bu anı bekliyordum. "Hasret olan yalnızca sen değilsin koca oğlan." Dudaklarımı çenesine bastırdım önce. Sonra yanaklarımı öptüm. Sakallarının nasıl koktuğunu çok merak ederdim. Çok güzel kokuyormuş meğer. Yüzünün her bir noktasını onun bana yaptığı gibi hızlı hızlı öptükten sonra gözlerine baktım.


Şaşkınlıktan göz bebeklerine kadar mayışmıştı. "Böyle ölmem güzelim. Dünyayı yık üzerime." Daha fazla beklemedi ve dudaklarını dudaklarımın üzerine yavaşça bastırdı. "Kokun başıma gelen en güzel şey hatun." Dilini dudağımın üzerinde hissedince bayılacağımı hissettim. "Dudaklarım her zerrende hüküm sürse yetmez."


Yüzüm sözleriyle ateş gibi yanıyordu. Bedenime temas eden bedeni yüzünden dişlerimi dudağıma bastırdım. Beni arzuladığı için ne kadar zor durumda olduğunu hissetmek dahası benim de ondan farksız olduğumu bilmek bütün bedenimde deprem etkisi yaratıyordu.


Dilini dudaklarımdan içeri itince aynı anda üst dudağımı dudaklarının arasına aldı. Ona nasıl karşılık vereceğimi bilmediğim için kontrol onun elindeydi. O beni öptükçe acemice karşılık vermeye çalışıyordum. Eli kalçamın üzerine kadar inmişti. Tadını çıkararak öptükten sonra dudaklarıma olan baskısı biraz daha sertleşti. Artık öpüşü o kadar da nahif değildi.


Kaç dakika öpüştüğümüzü bilmiyordum lakin benden ayrıldığında dudakları kıpkırmızıydı. Dudaklarını boyun girintime yerleştirip sımsıkı sarıldı. Yüzünü kaldırdı ve beni göğsüne kadar çekti. Terli göğsü yüzüme temas ediyordu. Tüm gücümle kokusunu soludum. "İçim içime sığmıyor Menekşe. Tadın canıma kastediyor."


"Sabah uyandığımda seni bulamam diye ödüm kopuyor canımın içi." Dudağımı göğsüne bastırınca sinirle inledi. "Rüyadan uyanırım diye aklım çıkıyor."


🌺


Hele bakın kim gelmişşşş


Biz geldikkk🫠🫠🫠😍


Sonunda kavuştay❤️


Yıldıza basın da🥰


Loading...
0%