Yeni Üyelik
31.
Bölüm

MÜTEMMİM CÜZ

@aysegulcee1

Sen ol da ister yar ol ister yara. Lütfun da başım üstüne, kahrın da.

 

Şems-i Tebrizi

 

🌺

 

 

 

 

Canımın içi, seni ömrümün en baş köşesine son nefesime kadar sevmek için aldım kabul ettim.

 

 

 

İçimi ateş gibi yakan bu kez ayrılık acısı değildi.

 

Her defasında yüreğimdeki yangını söndürüp ayaklarımı yerden kesiyordu.

 

Başımdaki kavak yelleri, midemdeki kelebeklerle birlikte yıllardır huzur içinde yaşıyorlardı. İçimdeki mutluluğu size nasıl tarif edeyim?

 

İç çeke çeke izlediğim manzaranın mucizeviliğini ömrüm boyunca bir kez daha yaşayacağımı biliyordum. İkincisi Nuh'umun kızımızı koklayarak uyutuşunu izlemekti. Beni bu ikisinden başka bir şey mutlu edemezdi artık.

 

Annem, Nuh'u karşısına oturtmuş dakikalardır sarılıp saçlarını okşuyordu. Şimdi ise iki elini tutmuş ağlıyordu. Nuh kızaran gözleriyle bir anneme bir bana bakarken çaresiz bir halde oturmaya devam etti karşısında.

 

"Oğlum," dedi annem. Sesi kısıktı. Öyle güzel öyle içten oğlum diyordu ki ben sakinleşemiyordum bir türlü. Yüreğim heyecanla güp güp ediyordu. "Annem ne desem ne yapsam içimdeki minneti anlatmaya yetmez." Annem konuştukça Nuh daha da mahcup oluyordu. "Sen benim bebeğime dost, arkadaş, yoldaş mı oldun?" Bana baktı ağlayarak. "Sen benim bebeğime gözün gibi mi baktın? Ne diyeyim ki ben size? Hepinize kalan ömrümde köle olsam ödeyemem ki hakkınızı."

 

Konuştukça içim parçalanıyordu sanki. Bir annenin feryatları değildi işittiklerim. Avaz avaz onlara olan minnettarlıklarını haykırıyordu.

 

"Anne," dedi Nuh. Yutkunamıyordum. Ellerini tutup öptü. "Menekşe'm o benim. Aksini hiç düşünmedim ki ben. O bize Rabbimin bir emaneti bir hediyesiydi. Bizi biz yaptı bizi aile yaptı. Asıl ben seni sırtımda binlerce kez Kabe'ye götürsem hakkını ödeyemem. Sen benim güzel gözlümü doğurdun, benim can yoldaşımı, benim hayat arkadaşımı doğurdun. Sen öyle acılar yaşamasaydın biz onu hiç bulamayacaktık. Biz hayatımızın en mükemmel günlerini yaşarken sen evlat hasretiyle yandın."

 

İkisini, başımı sağ omzuma yaslayıp izlerken kalbim kuvvetle çarpıyordu. Ben ne sevap işledim de mevlam bana böyle yüreği güzel bir adam nasip etmişti? Allah'ım kalbimdekini hakkımda hayırlı eylediğin için sana sonsuz şükürler olsun.

 

Birçok insanın kaldıramayacağı acıları, kalbimizin kaldıramayacağı kadar büyük bir mutlulukla birlikte yaşatmıştı Rabbim bize. 'Çok şükür,' dedim içimden. 'Bu adam benim ömrümün şerbeti ya çok şükür...'

 

Annem Nuh'un sözlerinden sonra kollarını açıp ona sarılmaya çalışınca oturduğum yerden kalkıp hızlıca anneme arkasından sarıldım. Annemin bedeninden taşan kolları beni bulmuştu anında. Kolunu öptüm.

 

Tüm bu zorluklara nasıl mı göğüs geriyordum? Çünkü acıyı da aşkı da derdi de birlikte yaşadığım, paylaşabildiğim koca yürekli bir adam vardı hayatımda. Beni her zerremle anlayan içimi bir bakışıyla okuyan...

 

Rabbim herkese böyle bir adam nasip etsin. Amin...

 

😬Aminleri alalım💋

 

Çünkü derdini paylaşabileceğin birileri varsa hayatında gelip sana sarılan ve hiçbir şeyden korkma çünkü ben varım yanında diyen biri varsa dünyanın en güçlü kadını sen oluveriyorsun bir anda.

 

🌺

 

Saat gece yarısına yaklaşırken annemin ilaçlarını verip havasını taktıktan sonra yanına uzandım.

 

Saçlarını okşayarak uykuya dalmasını beklerken aklım odamda uyuyan adamdaydı. Sakallarının kokusu, dudaklarının tadı, dokunuşlarının sıcaklığı, teninin aroması aklımın her zerresine otağ kurmuş gibiydi.

 

Düşündükçe kızarıyor kızardıkça gülüyordum. Annem elini elimin üzerine koyunca daldığımı fark ettim. Gözlerimi açtığımda bana tebessümle baktığını gördüm. "Bebeğim," dedi. "Hadi kocanı bekletme."

 

"Uyumuştur o," dedim utana sıkıla. Uyumadığını ve sabırla beni beklediğini biliyordum. "Ağrın var mı?"

 

"Yok," deyince derin bir nefes aldım. Bir saattir şiddetli ağrı çekiyordu. "Geçti bebeğim."

 

"Kapat gözlerini." Saçlarından öptüm. "Ben yanındayım."

 

"Güzel meleğim," dedi elimi yavaşça dudaklarına götürürken. "Melek doğurmuşum ben."

 

"İyi ki doğurdun beni annem," dedim saçlarını koklayarak. "İyi ki senin meleğin oldum ben."

 

Nasıl mutlu olmuştu sözlerimden sonra. Gözlerini kapatırken bile yüzünde yarım bir tebessüm vardı. Ne kadar sürdü bilmiyorum, annem uyuyakaldığında göz kapaklarımın ağırlaşmaya başladığını hissetmiştim.

 

Bir süre sonra gözlerimi bir kez daha açtığımda Nuh'umun kucağında merdivenlerden yukarı çıkıyordum. Hasretle onun kokusu birleştiğinde yüreğimde bir harp başlıyordu. Acımasız, dur durak bilmeyen ve asla ateşkesi olmayacak bir savaş meydanı gibiydi kalbimin içi.

 

Hep aynı kokuyu kullanıyordu. Müptelası olduğum o kokuya Kavuşmanın huzurunu hiçbir cümle anlatamazdı. Burnumu göğsüne bastırıp uzunca içime çektim. Dudaklarını alnımda hissedince kıkırdayarak gözlerimi açtım. Odama girdi ve ayağıyla kapıyı kapattı.

 

"Isırırım senin o fındık burnunu Menekşe'm."

 

Yatağa bıraktığında gözlerimi açmadan kocaman güldüm. Kollarımı iki yana açıp genleşirken dirseğini yatağa yaslamış beni izliyordu. O gözlerindeki parıltının sebebi olmak ne muazzam bir şey bilir misiniz? Birinin gözlerindeki parıltı olmanız dileğiyle.

 

Benim duam benim tüm dileklerim karşımda duruyordu çünkü. Bir elini karnıma koydu ve yavaşça okşadı. O okşadıkça kendimden geçip elinin sıcaklığıyla mest oluyordum. Biraz daha bana doğru kayınca tekleyen kalbim kesilen nefesim gözlerinin gülmesine yetmişti.

 

"Canımın içi," dedim huşu ile. Emret göz bebeğim der gibi baktı. "Çok özledim seni."

 

Kaşları yavaşça havalanırken ağır ağır yutkundu. Gözlerini bir an olsun gözlerimden çekmiyordu. "Menekşe..."

 

Eli pijamamın altına girince dudaklarımı birbirine bastırdım. "Söyle sevdam."

 

Eli karnımın üzerinde yavaş yavaş kaydı, kaydıkça gözlerim daha da ağırlaştı. Pijamamın eteğini kaldırıp göbeğimi açtı ve ardı ardına öpücükler bıraktı. "Şu civciv meselesini diyorum..."

 

Dudağımı ısırdım. Kalbim delirmiş gibi çarparken elim saçlarına uzandı gayriihtiyari. Dudakları tenime her değdiğinde aklım başımdan uçup gidiyordu. "Eee?"

 

"Bir küçük sarı civciv meselesi diyorum ömrüm. Kıvrandırma işte beni."

 

Yarın canımın içinin doğum günüydü. 1 Nisan. Henüz aklımda bir şey yoktu. Bunu düşünmek için vaktim bile olmamıştı ki. Isparta'ya dönüp düğünümüz için kalan son hazırlıkları tamamlamamız gerekiyordu üstelik. Vakit gelmişti ve ben baş edemediğim bir heyecanın içine hapsolmuştum.

 

Burnunu göbeğime bastırıp uzunca bir vakit öylece kaldı. Nefesi tenime çarptıkça ben onun saçlarını sevdim. Dakikalar sonra yüzünü kaldırdı ve yanıma uzandı. Şimdi birbirimize dönüktü yüzlerimiz. Dudakları kulağıma değince güldüm. "Günler sonra benimsin ve bir sarı civcive tavım Menekşe'm."

 

Parmaklarımı dudaklarına bastırdım. Biraz daha konuşursa eriyip muma dönmem muhtemeldi. Sözleriyle utanmış ve yine de onun göğsüne saklanmıştım. Son senesiydi ve Ağustos ayından sonra pilotaj eğitimi alacaktı. Aşağı yukarı bir buçuk yıl sonra kendi evimizde yaşamaya başlayacaktık. Çok bir vakit değildi. Sayılı günlerin ne kadar acıtsada çabuk geçtiğini en iyi ben bilirdim. Baba olmak istiyordu ve ben onun bu hayalini gerçekleştirmek istiyordum.

 

"Suskunsun Menekşe'm." Belimi hafifçe sıktı. "Sen istemez misin bir civcivimiz olsun."

 

Hayali bile nutkumun tutulmasına sebepti. Bundandı sesimin çıkamayışı. "İstemez miyim canımın içi," dedim.

 

"O zaman gözlerime bakarak söyle ömrüm."

 

Utandığımı bildiğindendi bu yaramaz halleri. Yüzümü göğsünden yavaşça kaldırdım. "Senden," dedim utana sıkıla. "Senden bir civcivim olsun istiyorum canımın içi."

 

Yüzümü iki elinin arasına alıp gururla gözlerimin içine baktı ve alnımdan öptü. "İşte benim ömrümün en sakin baharı." Dudaklarımdan öptü hemen sonra. "Bir bahar vakti düştün gönlüme bir cemre misali Menekşe'm. Yine bir baharda düşüyorsun bahçeme. Lakin bu kez artı birle."

 

Parmaklarımı ensesine batırıp yüzünü kendime doğru çektiğimde dudaklarımı kabul etmesi uzun sürmedi. "Yeter ki çağır bir tanem. Ben hep sana gelirim çünkü senden başka bir yol yok rotamda."

 

Geri çekildi ve dudaklarımın üzerine burnunu bastırıp kokladı. "Miskim benim," dedi. "Amberim, gül kokulum, şerbetim."

 

🌺

 

Bu sabah kendimi o kadar dinç hissediyordum ki sanki haftalardır aynı yatakta uyumuştum.

 

Şunu anladım ki insan huzurlu değilse saatlerce de uyusa kendini yorgun hissediyor. Bedenimdeki yorgunluk bitkinlik hali Nuh'un gelişiyle silinip gitmişti.

 

Kalkıp üzerimi giydim. Nuh annemin yanında olmalıydı. Alt kattan öyle güzel kokular geliyordu ki daha fazla dayanamayacaktım. Tahmin ettiğim gibi Nuh alt kattaydı. Beni görünce gülümsedi. "Günaydın uyuyan güzel."

 

"Günaydın," dedim. Nuh masanın başında bir sepet hazırlıyor annemse onu izliyordu. "Siz ne yapıyorsunuz öyle?"

 

"Pikniğe gidiyoruz," dedi kocaman gülerek. Kaşlarımı çattım. Kar durmuştu ama hava buz gibiydi. Mahur Hanım mutfaktan elinde havlu ile çıkarken annemle birbirlerine bakıp gülüştüler. Bir şeyler dönüyordu ama anlamıyordum. Doğum günü olan oydu. Gerçekten bugün doğum günü olduğunu hatırlamıyor muydu?

 

"Nuh," dedim yanına doğru yaklaşırken. "Bu havada ne pikniği canımın içi?" Masanın üzerinde sigara böreği, sarma ve içli köfte duruyordu. "Onca şeyi hangi ara yaptınız?"

 

"Hepsi dondurucuda hazır vardı," dedi babaannem. "Sabah namazından sonra uyumadım."

 

Minnetle başımı omzuma yasladım. Mahcup oluyordum böyle de. "Zahmet etmişsiniz," dedim. Nuh çoktan her şeyi sepete koymuştu. "Ne gerek vardı."

 

Esasında bugün için benim aklımda bir şeyler vardı ama Nuh benden önce davranmış benim planımı bozmuştu. "Hazırlan da çıkalım Menekşe'm. Gezeceğimiz çok yer var."

 

"Hiç bilmediğimiz bir ülkedeyiz Nuh. Düğün öncesi şimdi masrafa hiç..."

 

Annem ikimize hevesle bakıp bana kaş göz işareti yapınca başımı iki yana sallayıp gerisin geri odaya döndüm. Valizimden elime ne gelirse giydikten sonra aynanın karşısına geçtim. Oldukça bol kot bir pantolon ve balıkçı yaka triko kazak giymiştim. Kazağımın kolları yarasa modeldi ve rengini tenime en çok yakıştırıyordum.

 

Sıkı bir topuz yaptıktan sonra aşağıya indim. Nuh elinde ceketimle kapıda bekliyordu ve diğer elinde piknik sepeti vardı. Annem ve Mahur Hanım bizi uğurladıktan sonra bir taksiye binip mesire alanına geldik. Etrafta yer yer karlar vardı ve hava gerçekten serindi.

 

Hangi arada aldığını anlamadığım çadırı kurarken arada bir bana çapkın bakışlar atmayı ihmal etmiyordu. Bu havada kamp yapacağımıza inanamıyordum. "Nuh," dedim elimdeki sepeti kamelyanın masasına bırakırken. "Bu dağ başında kör karanlıkta o çadırda kalabileceğimi hiç sanmıyorum canımın içi." Tek kaşını kaldırınca güldüm. "Hevesini kırmış gibi olmasında."

 

"Yanında ben varım yavrum. Ne demek kalmam?"

 

Bir yandan ona cevap veriyor bir yandan da yemekleri çıkarıyordum. Saklama kaplarından taşan koku açlığımı hatırlatır cinstendi. "Ya bir ayı iner ya bir kurt basarsa?" Düşüncesi bile çığlık atmama yetmişti.

 

Kendi kendimi korkuttuğumu görünce kocaman bir kahkaha attı. "Eceline susamış derim Menekşe'm."

 

"Ya sabaha kadar donarsak, ya uykumuzda ölürsek."

 

Kaşlarını çatarak bana doğru gelince elimdekileri bırakıp masadan uzaklaştım. "Biraz romantik dakikalar geçirelim diye geldim buraya. Maşallah ağzından bal damlıyor güzelim."

 

"En son dağ başında yalnız kaldığımızda başımıza gelenleri hatırlamanı istiyorum canımın içi." Birkaç adım geri gittim.

 

"Bal maşallah bal!"

 

Bakışları kısılınca panikleyip sırtüstü yere düştüm. "Romantik anlar yaşamak için dağ başını seçen sensin ceremesini çeken benim ama!"

 

"Reva mı bu bana Menekşe'm?" İsyan ederek üzerime gelmeye devam edince kalkamadan beni yakaladı ve omzuna aldı. Halimize bakıp kahkaha attım. Çadırın içine girip fermuarını kapatırken beni en sevdiğim şekilde susturmuştu.

 

🌺

 

Onunla geçirdiğim her anım özel her anım neşe doluydu lakin bugünü unutulmaz kılan Nuh'un kulağıma her saniye fısıldadığı aşk sözleriyle geçmiş olmasıydı. Sabaha kadar çadırda kalmış gerçekten kış kampı yapmıştık.

 

Hep yapmak istediğim ama bir türlü cesaret edemediğim bir şeydi ve yine Nuh'um sayesinde gerçek olmuştu. Korkmamıştım. Onun kollarında aksine derin ve huzurlu bir uyku çekmiştim. Sabah erkenden sucuk ekmek yedikten sonra ayaklarımız patlayana kadar gezmiştik. Gerçekten burada gezilecek çok yer vardı ve hepsi birbirinden güzel, kıymetliydi.

 

Her insanın mutlaka bir gün yolunun düşmesi gereken bir yerdi Nahçıvan. Doğal güzellikleri ile beni kendine hayran bırakmıştı. Ben buralıydım ve bunu burada iliklerime kadar hissetmiştim. Burası bir parçamdı artık.

 

Taksideydik ve artık eve dönüyorduk. Neredeyse evden çıkalı iki gün olmuştu ve annemi şimdiden çok özlemiştim. Başım omzunda yaslıydı. Eli yanağımı usul usul okşarken neredeyse uyumak üzereydim.

 

"Göz bebeğim."

 

Gözlerimi açtığımda taksi evimizin önünde durmuştu. "Canım."

 

"Geldik Menekşe'm. İyi misin?"

 

Daha ne kadar iyi olabilirdim bilmiyordum. "Hiç olmadığım kadar bir tanem. Gelmişiz. Farkında değilim."

 

Taksiye ücreti uzattıktan sonra alnımdan öptü ve araçtan indirdi. İçerideki sıcak havadan dışarıya çıkınca bir titreme gelmişti. "İçeriye girelim güzelim. Hasta olacaksın yoksa."

 

Güldüm ve ardından hapşırdım. "Bunu sabaha kadar çadırda uyutan adam mı söylüyor?"

 

"Koynumun sıcağından hiç çıkarmadım ki seni."

 

Gülerek önüme döndüğümde kalakaldım. Bir Nuh'a bir bahçeye döşenmiş üzeri çiçekli kolonlara bakıyordum. Taşlı yolun üzerinde kırmızı upuzun bir halı seriliydi. Nuh elimi tutunca gözlerim anında dolmuştu. Halının üzerinde yürürken şaşkınlıkla etrafıma bakıyordum. Gördüklerimin gerçek olup olmadığını anlamak için gözlerimi ovaladım defalarca.

 

El ele yürüdüğümüz yolun sonunda, bahçenin diğer ucunda kocaman kırmızı bir taht kuruluydu. Etrafında, içinde fenerler duran gold renkli sütunlar vardı. "Nuh!" Tepemizde çember oluşturan renkli fenerlere bakıp elimi dudaklarıma bastırdım.

 

Bana doğru dönüp yüzümü ellerinin arasına aldı. "Göz bebeğim."

 

"Bunlar ne?" Sesimin titremesine mani olamıyordum artık. "Bu-bunlar kına için..."

 

Alnımdan öpünce göz yaşlarım da serbest kaldı. "Kına için," dedi. Avuç içimden öptü koklayarak. "Senin kınan için Menekşe'm."

 

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Nutkum tutulmuştu gördüklerim karşısında. "Canımın içi," dedim ağlayarak. "Dün senin doğum günündü ama sürprizi sen bana yaptın. İyi ki doğdun iyi ki benimsin."

 

"Ben yapmadım," dedi başımın üzerinden arkaya bakarken. "Onlar yaptı."

 

Kaşlarımı çatarak arkamı döndüğümde gördüklerimle gülerek ağlamaya başladım. Elim dudaklarımın üzerindeyken yüreğim göğüs kafesime acımasızca çarpıyordu. "Ben..."

 

Buket, Cihat abim, Nazlı, Süheyla annem, Murat amcam, Amina, Ali, Yusuf, nenem, Umay, Mahur Hanım, Sevda abla ve annem...

 

 

 

 

 

Loading...
0%