@aysegulcee1
|
Bir gülsen de tomurcuklansa şu kalbimin gül ağacı.
Her imtihanın sonunda mutlaka bir mükafat vardır. Tüm mesele sabır ve tahammülde.
Yusuf suresi...
🌺
Söylemiştim sana gitme gönlünün sahiline...
Nahçıvan'dan Isparta'ya döneli bugün iki gün olmuştu. Herkeste düğün için bir telaş varken benim içimdeki heyecanın sebebi iki gün önce sevdiğim adama kavuşmamdı.
Yürümüyor adeta uçuyordum. Kanatlarım ruhumdan çıkmış beni yerden kesmişti.
Sevdiğime kavuşmanın huzuru ile çırpınan kalbimi nasıl sakinleştireceğimi bilmiyordum. Ben şimdi Menekşe Tozkoparan'dım. Nuh Tozkoparan'ın oyun arkadaşı, can yoldaşı, dostu, sırdaşı, aşkı, karısı...
Onun için binlerce sıfat sıralayabilirdim. O benim ömrümün yegane parçasıydı. Yalnızca bu dünyada değil ahiretime de yoldaş olmasını istediğim tek adamdı. Ne Menekşe Nuh'suz ne de Nuh Menekşe'siz bir anlam ifade etmiyordu. Edemezdi. O benim cehennemden sonra kavuştuğum cennetimdi.
Döndüğümüzden beri köşe bucak kaçtığım, yanındayken renkten renge girdiğim ve uzun süre gözlerinin içine bakamadığım bir heyecanla mücadele ediyordum 48 saattir. Bu ikinci hissedişimdi böyle. Kalbime söz dinletemediğim ikinci andı. Nuh'la birbirimize olan hislerimizi öğrendiğimizde de böyle olmuştum.
Hem onu çok özlüyor hem de karşılaştmaktan yan yana gelmekten deli gibi korkuyordum.
O gece bir kez yakınlaşmıştık ve o andan beri köşe bucak kaçıyordum. Bu da onu deli ediyordu. Hoş ev o kadar kalabalıktı ki istesekte baş başa kalamıyorduk.
Dışarıda ılık bir rüzgar ve pırıl pırıl güneş vardı. Evdeki kalabalıktan kaçmak için bahçeye çıktım. Nuh ve Cihat abimin düğünümüzün olacağı salona bakmak için gittiğini biliyordum.
Onlar dönmeden arka bahçeye son diktiğim güllerimin bakımını yapmak istiyordum. Zaten evde kimse bir şeye dokundurmuyordu. En azından nefes almak için bu fırsatı değerlendirmek istiyordum.
Annem mutluydu. Mutlu ve daha iyiydi. Nefes almak için gün içinde daha az oksijene ihtiyaç duyuyordu artık. Onunla ne kadar vaktimin olduğunu Allah'tan başka kimse bilmezdi yine de kalan günlerimizin daha huzurlu geçeceğini bilmek omuzlarımdaki yükü hafifletiyordu.
Üst kata yerleştikleri için istediğim zaman görebiliyordum onu. Artık iki annem vardı ve bu beni çok mutlu ediyordu. Varlıklarına binlerce kez şükrediyordum. Kim fazla sevgiden şikayet edebilirdi ki?
Müştemilattan aldığım gübreli toprağı gül fidanlarımın yanına taşıdım. Bu aylarda ilk gübresini vermezsen yeterince hızlı büyümezlerdi. Büyük bahçelerin gübreleme işini Murat amcam halletmişti. Bahçedekileri de dün gübrelemeye başlamıştım.
Vaktim boldu. Henüz ayrı bir evimiz olmadığı için ilgilenmem gereken eşyalar da yoktu. Onlarla ilgilenmek içimdeki heyecanı stesi azaltıyordu. Toprak insanın içindeki negatif enerjiyi alıyordu.
Elimdeki mendille alnımı sildim. Güllerle uğraşım tam yarım saat sürmüştü. Telefonumun titrediğini hissedince elimdeki kirli eldivenleri çıkardım. Arayan Nuh'tu. "Efendim canımın içi."
"Menekşe'm neredesin sen? Geldim evde yoksun."
"Arka bahçeyim Nuh. Güllerin yanında." Bir yandan konuşuyor bir yandan toprağı karıştırıyordum.
"Menekşe'm sırası mı şimdi gül bakımının?" Nefes nefeseydi. Yanıma geliyordu belli ki. "İki güne düğünümüz var güzelim bizim."
"Bunaldım evde Nuh. Her şey bitti zaten. Benlik bir şey yoktu."
"Benimle ilgilen o zaman göz bebeğim." Sesi yakından gelince telefonu kulağımdan indirdim. Kolları belime dolanıp bir anda yerden kaldırınca çığlık attım. "Özledim karımı. Neden benimle ilgilenmiyorsun?"
Kahkahalarla boynuna sarılınca Güllerin yanındaki banka kucağında benle oturdu. Utancımdan yüzümü boynuna gizledim. "Nuh bir gören olacak canımın içi."
"Görsünler umurumda mı sanıyorsun?" Dudağını kulağıma hasretle sürtünce kazağını avuçladım. Kalbi çok hızlı atıyordu. "Yanında olabildiğim her an dizinin dibindeyim Menekşe'm." Çenemden tutup yüzümü sakladığım yerden kaldırınca göz göze geldik. "Gözlerime bak sevdiğim. Kaçırma o cevherleri benden."
Üşümüş parmakları yanağıma dokununca tuttum ve tek tek uçlarını öptüm. "Gözlerine bakmadığım tek bir günüm geçmesin canımın içi." Düğünden hemen sonra dönecekti İzmir'e. Alıştıkça ayrılmak daha da zor geliyordu. "Seni düşünmediğim tek bir güne uyanmak istemem Nuh."
Sımsıkı sarılıp derin bir nefes alırken, "Oyy benim sevdasından gözüme uyku girmeyen güzel gözlü karım. İçime soksam ya seni," dedi sarhoş olmuş gibi. Elleri saçlarımda dolaştıkça göğsünde bir ömür uyumak geliyordu içimden. "Benim selvi boylu, sırma saçlı, gök gözlü sevdiğim."
Sözlerine karşın gülüşürken yakınımızdan gelen öksürük sesi işitince neye uğradığımızı şaşırdık. Can havliyle kendimi kucağından nasıl attığımı bilmiyorum. Nuh, düşecekken bileğimden yakaladı. Gülme sesi işitince bizi basanın Buket olduğunu anlamamız uzun sürmedi. Bu kız bir gün fena dayak yiyecekti abisinden. "Abi hayırlı işler! Yine kıstırmışsın sarı civcivi."
"Buket kaç!"
"Sarı civcivi kıstırdım sıra kara kargada!"
"Allah!"
Nuh, beni kucağına alıp banka oturturken yere düşen terliğimi alıp Buket'in kafasına fırlattığı gibi peşinden koştu. "Nuh yapma!" Tek terlikle peşlerinden koşmaya çalışırken gülmekten ayakta duramıyordum.
"Allah'ını seven beni kurtarsın!"
"Buket seni bu kez ağaca asacağım!"
"İmdat! Abi acı bana."
"Acıyacağım sana ha! Sen ne zaman öğreneceksin mahremiyete saygıyı?" Evin etrafında fır döndürüyordu kardeşini. "Buket gel buraya yakalarsam fena yaparım!"
"Menekşe bir şey yap kurban olurum." Kapının önüne elinde bastonu ile nenem çıkınca Buket bağırarak arkasına saklandı. "Güzel nenem kurtar beni abimden."
Nenem elindeki bastonu kaldırınca Nuh olduğu yerde kalakaldı. Ben hemen arkasındaydım. Gülmemek için elimi dudaklarıma bastırdığımı görünce kaşlarını çatarak bana baktı. "Uy fuşki yiyen Hele ne tazı gibi kovalaysun uşağu sarı pipi?"
"Nene sen karışma! Edepsizliği iyice çığırından çıktı onun."
Buket, başını nenemin kolunun altından uzatınca güldüm. "İftira atay güzel nenem. Menekşe'yi çağırmak için arka bahçeye gitmiştim. Bir de ne göreyim! Uyyyyyyy! Abim Menekşe'yi ulu orta sıkıştırmış."
"Buket!" Bu kız vallahi deli. "Sus gözünü seveyim ya."
"Buket," dedi Nuh dişlerinin arasından. "Sonsuza dek orada saklanamayacaksın biliyorsun değil mi?" Nenem bastonunu Nuh'a doğru sallayınca geriye doğru kaçtı.
Nuh'a vuramayınca bir tane de bana savurdu. "Ula got gafali ulu orta utanmaymisun? İkinizın de pacaklaruni kıracağum."
"Nene dur gözünü seveyim. Buket alacağın olsun senin de."
Nuh önüme geçip nenemin bastonunun ucundan yakaladı. "Menekşe'me mi vuracaksın karadeniz cadısı? Bana vur ona vurdurmam kız." Bastonu kafasına yiyince beni bacaklarımdan tuttuğu gibi omzuna atıp kaçmaya başlayınca nenem peşimizden bastonunu fırlatıp yaygarayı koparmıştı.
"Kıracağum senun ha o akılsuz gafani! Ha o sarı pipinun ettuğune de bakın hele. Uy fişku yiyen "
"Nuh indir beni!"
Eve girip ikimizi odaya attıktan sonra beni yavaşça yatağa bırakıp kapıyı kilitledi. İyi ki herkes bizim evdeydi. Şaşkınlıkla izliyordum onu hem şaşkınlıkla hem hasretle. Gülerek bana doğru yaklaşırken kazağını yavaşça çıkardı. "Nuh..."
"Menekşe annem iyi ki adımı Nuh koymuş meleğim." Atletini çıkarıp yere bıraktı. Ne kadar inatçı ve dediğim dedik oluşuna dem vuruyordu. Güldüm elimde olmadan. Nasıl da gururlanıyordu huyuyla.
"Alemsin sevgilim."
Yatağa ellerini yaslayıp yavaşça üzerine çıkarken bana doğru yaklaştı. "Alem değil," dedi muzipçe. "Seninim sevgilim." Ellerimi tutup sırayla öptü. Yatak gıcırdadıkça içim bir hoş oluyordu. "Seninim kızım. Etimden sütümden faydalanacağına kaçıyorsun köşe bucak."
"Hiii!" Elimi dudaklarına vurdum. Utançtan yanaklarıma kan yürümüştü. "Edepsiz! Ne zaman uslanacaksın sen canımın içi?"
Saçlarımı omuzlarımın gerisine atıp dudağını boynuma bastırınca gözlerimi kapadım. "Hiçbir zaman Menekşe'm. Nasıl uslanabilirim ki? Şu kokuna bir bak." Burnunu tenime bastırıp kokumu tüm gücüyle içine çekişine kalbim dayanmıyordu. "Çok güzel kokuyorsun!"
"Nuh sakalların..."
Kendi kokusundan haberi yoktu tabii. Elleri kazağımın eteklerini yukarı doğru sıyırıp başımdan çıkarıp atınca burnu hiç vakit kaybetmeden göğüslerimin arasına daldı. Elleri en hassas yerdeyken omuzlarına sıkıca tutundum. "Nuh..."
"Söyle ömrüm." Parmağımı dişlerinin arasına aldı. "Söylemiştim sana gitme gönlünün sahiline. Söylemiştim sana gitme gönlünün sahiline. Seni alırsa fırtına dayanamam yokluğuna."
En sevdiğim türkülerden birini şu anda dudaklarından duymak aklımı başımdan alıp götürmüştü. "İyi ki varsın canımın içi."
7 sene öncesine gitmiştik ikimiz de. Onun da aynı anıyı düşündüğünü gözlerinden anlayabiliyordum. Nuh yaz tatilinde müzik kursuna yazılmıştı. Arka bahçedeki dut ağacının altında ilk bu türküyü çalıp söylemişti bana.
Yüzünü ellerimin arasına alıp dudaklarına uzunca bir öpücük bıraktım. İkimiz de aynı anda gözlerimizi açınca gülmeye başladık.
Ona engel olmadım. Sırtımı yatağa bırakıp kollarını başımın iki yanına sabitledi. Üzerimdeki son parçadan da kurtulmasına izin verdikten sonra dakikalar sürecek bir sevişmenin fitilini ateşlemiştim.
🌺
Murat amcamların evinden çıkıp bizim eve geçer geçmez kendimi toparlamak için odaya kaçmıştım. Buket ortalıklarda yoktu. Abisinin korkusundan kim bilir nereye saklanmıştı deli kız.
Nazlı'yla da Murat amcamlarda karşılaştığımızdan şu an için imalı bakışlarıyla beni utandıracak kimse yoktu. Neneme de yakalanmadan odaya girebildiğime şükrediyordum. Üzerimdeki kazağı çıkarırken yatağın üzerine bıraktığım telefonum titredi. Nuh'tan mesaj gelmişti.
Canımın içi🌺 Menekşe'm Buket'in yerini biliyor musun?
Hay Allah! Unutmamış mıydı hala?
***Nuh yapma lütfen. Yeterince korktu kız bence.
Canımın içi🌺 Menekşe boşuna yorma güzelim kendini. Bu kez ağaca asacağım yeminim var.
***Canımın içi...
Canımın içi🌺 Söyle ömrüm.
Dikkatini dağıtmak için kendimi feda edecektim. Ah Buket ah...
***Az önce yaşadıklarımız çok güzeldi.
Yanıt gelmedi bir süre. Odanın içinde dört döndüğüne emindim. Düz duvara tırmanışı gözlerimin önüne gelince güldüm.
Canımın içi🌺 Balkonu aç geliyorum.
Eyvahlar olsun!
***Sevgilim saçmala. Annemlere bakmam gerek. Buket'i de rahat bırak lütfen. Seni seviyorum.
Canımın içi🌺 Böyle ölmem güzelim bilesin.
Gülerek telefonumu şarja takıp Buket'i aradım. İlk çalışta açmıştı. "Menekşe imdat!"
"Buket!"
"Menekşe'm! Abim nerede?"
"Seni arıyor Buket! Vallahi bu kez ben bile sakinleştiremiyorum. Neredesin sen?"
"Nilüfer teyzeyle oturuyoruz. Herkes burada. Abimi oyala gözünü seveyim."
Güldüm. "Buket korkunun eceli faydası yok. Çık özür dile. Yağcılık yap biraz."
"Nuh abime mi? Kız ona senden başkası kar eder mi? Bilmiyorsun sanki."
Kapıyı açıp odadan çıktım. "Bu kez ben de kar etmiyorum Buket."
"Oy ben nerelere gideyim?"
"Onu abine bulaşmadan önce düşünecektin görümcem."
"Kapat Menekşe kapat!" Arkadan annemlerin gülüşme sesleri geliyordu.
Üst kata çıktığımda herkesi yukarıda buldum. Sevda abla, annem, nenem, Nazlı. Yer sofrasının etrafında oturmuş yaprak sarıyorlardı.
Süheyla annem beni görünce elimdeki yaprağı gösterdi. "Annem gel. Bak Tokat'tan geldi yapraklar. Nasıl güzel nasıl güzel."
"Yaa ne güzel anneciğim."
Annem tekerlekli sandalyesi olmadan mutfaktan çıkınca koşup boynuna sarıldım. Kemikleri giderek güçleniyordu. Onu koltuğa oturduktan sonra yere çöküp elime yaprak aldım ve sarmaya başladım. Buket bana bakıp trip atıyordu. Neneme baktım. Oturduğu yerde uyukluyordu. Siniri geçmiştir umarım.
Bir saat yaprak sardıktan sonra çay yapıp koltuklara geçmiştik. Kalabalık aile olmak gibisi var mıydı? Neresinden baksanız huzur kokuyordu bahçemiz. Giderek çoğalıyorduk ve bundan asla şikayetçi değildim. Yardımlaşarak yapılan her işim tadı bambaşkaydı üstelik.
Kapı çalınınca Buket oturduğu yerden fırlayıp annemin arkasına saklandı. Nenem uyumak için alt kata inmişti bu yüzden rahattım. Gelen Nuh'tu çünkü bana geliyorum diye mesaj atmıştı. "Ben bakarım." Ayağa kalkıp kapıya giderken Buket kurbanlık koyun gibi bana bakıyordu.
Kapıyı açtım ve içeriye almadan önce dışarı çıkıp kapıyı aralıklı bıraktım. "Canımın içi."
"Menekşe'm," dedi boynumdan öperken. "Boşuna uğraşma güzelim. Çağır şunu gelsin. Ben gelirsem bu sefer balkondan sallandırırım."
"Nuh haketti ama sen yine de çok korkutma olur mu?"
"Menekşe'm hadi!"
İçeri girip Buket'in önünde durdum. "Buket abin seni çağırıyor."
"Of ya!"
"Bence bekletme. Beklerse daha da sinirlenecek."
Buket başka şansı olmadığını anlayınca annemin arkasından oflayarak çıktı. Nazlı kıs kıs gülüyordu uzandığı yerden. "Nuh!" diye bağırdı Süheyla annem. "Korkutma kızımı!"
Nuh başını kapıdan içeri doğru uzattı. "Yok yenge ya. Özledim kardeşimi. Biraz seveceğim."
"Hııı çok seveceksin abi!"
Annem arkasını dönüp Nuh'a baktı. "Ne yengesi oğlum? Annenim artık senin."
Utanarak saçlarını karıştıran kocama bakıp iç çektim. "Ağız alışkınlığı Süheyla anne. Annemsin tabii."
Buket kurbanlık koyunlar gibi abisine doğru giderken Nazlı telefonundan ölüm marşı açmıştı.
"Nazlı!"
Nazlı uzandığı yerden kalkınca peşlerinden biz de aşağıya indik. Nuh kulağından tutmuş merdivenlerden indiriyordu kardeşini. "Bir daha dan diye gelecek misin yanımıza?"
"Tövbe! Abi vallahi tövbe."
"Bir daha damarıma basacak mısın?"
"Yapar mıyım hiç yakışıklı abim?"
"Bir daha edepsiz edepsiz konuşacak mısın?"
"Dilim kopsun!"
Ön bahçedeki elma ağacının altına gelince Buket'e muzipçe baktı ve koltuk altlarından tutup havaya kaldırdı. Boyunun yettiği kadarıyla en yüksek dalına kazağından astı. "Abi!"
"Nuh!"
"Karışmayın siz!" Kollarını göğsünde bağlayıp Buket'in tam karşısında durdu. "Biraz kalsın böyle elma gibi."
"Nazlı Cihat abim nerede? Kurtarsın beni."
Nuh, Buket'in ayaklarına vurup sallanmasına sebep olunca Buket ağlamaya başladı. "Seni elimden kimse alamaz Buket! Abim bugün geç kapatacak dükkanı." Bana dönüp elimden tuttu. "Hadi eve gidelim Menekşe'm."
"Ya Buket?"
"O biraz daha böyle kalacak."
"Abi! Canım abim. Güzel abim. Benim mankenlere taş çıkaran abim. Söz bir daha yapmayacağım."
Buket'in söylediklerini duymuyor gibi yapıp bana baktı. "Menekşe'm şu müştemilattaki baltayı alalım."
"Nuh!"
"Bence de," dedi Nazlı. "İndir şu kızı Nuh! Abin yemek için gelecek. Sizi görürse seni de Buket'in yanına asar."
Nuh, arkasını dönüp ağaca doğru yaklaşınca derin bir nefes aldım. Buket'i bacaklarından yakalayıp daldan kurtardı ve poposunun üzerine düşmesine sebep oldu. Buket acıyla poposunu tutarken abisinin korkusuna ağlayamıyordu.
🌺
Hep düşlediğim gibi upuzun kuyruğu olan bir gelinliğin içindeydim.
Öyle çok kabarık değildi. Omuzları ve kolları dantelle kapalıydı. Hep hayal ettiğim gibi gibi sade ve zarif bir gelinlikle kırmızı halının üzerinde beni bekleyen damadıma doğru yürüyordum. Biraz sonra el ele çıkıp ilk dansımızı edecektik.
Elimde pembe gül buketi vardı. Bahçemde açan güllerden toplayıp kendim yapmıştım. Gerçek olsun istedim. Yaşadığım bu peri masalı gibi gerçek olsun istedim. Sahteliklerin hayatımızda yeri yoktu.
Nazlı ve Buket gelinliğimin eteklerinden tutarken Nuh'la aramızda birkaç metre kalmıştı. Siyahlar içindeydi. Simsiyahtı. Bedenine cuk oturmuş damatlığın içinde öyle yakışıklıydı ki. Baktıkça bakıyor gözlerimi ondan alamıyordum.
Tam önünde durduğumda bir adım daha atıp iyice yaklaştı. Öyle bakıyordu ki heyecandan ellerim terlemeye başlamıştı. Yüzüme doğru eğildi ve alnımdan öptü. "Ahir ömrümde seni beyazlar içinde telli duvaklı gördüm ya. Artık ölsem de gam yemem."
"Böyle konuşma," dedim. Yarın sabah gideceğini düşündükçe içime sıcak bir his çöküyordu. "Rabbim seni başımdan eksik etmesin canımın içi."
Bir kez daha alnımdan öpüp elimi ellerinin arasına aldı ve salonun girişine doğru yürümeye başladık. Bir ömrü beraber sırtlanacağımız uzun yolculuğumuzun son adımlarını atarken parmaklarıma kenetlenen parmakları bir dağ gib ardımda duracağının en büyük işaretiydi.
Bu gece elbet sona erecekti. Herkes kendi hayatına devam edecek ve en nihayetinde biz kendi hayatımızı yaşamaya başlayacaktık. Tüm formaliteler bitmiş ve biz artık bir yuvanın çifte kumrusu olmuştuk.
Salondan ayrıldığımızda saat gece yarısını geçmek üzereydi. Aynanın karşısında kendimizi izliyorduk. Başı omzumda elleri belimdeydi. Kalbinin atışı sırtıma çarpıyordu. "Çok güzelsin Menekşe'm." Omzuma bir öpücük bıraktı. "Rüya gibisin göz bebeğim."
Aynadan göz göze gelince gülüştük. Hala stresli hala çok heyecanlıydım. Elleri gelinliğin arkasındaki bağcıkları kavradı. "Bu düğümleri kim attı Menekşe?"
Parmağımı dudağıma götürüp ısırdım. "Nazlı ve Amina." Bir kez daha göz göze gelince yanaklarım pembeleşti. "Hepsini çözmek zorundasın canımın içi."
Boynunu sağa sola yatırıp derin bir nefes aldı. "Sorun yok sevgilim. Zafere giden yolda çekilen her çile kutsaldır."
Sabırla kızların attığı kırk düğümü çözdükten sonra gelinliğin omuzlarından sıyırıp kendisine doğru döndürdü. Ellerimle göğüs kısmından tuttum. Saçımdaki tokaları tek tek çıkarıp tuvağı düşürürken artık sabrı tükenmiş gibiydi. Saçımdaki son tokayı da çıkarınca saçlarım omuzlarımdan aşağıya döküldü.
Ellerimi gelinliğin üzerinden çekince ayaklarımın dibine düşüverdi. Gözleri bana bakarken ışıl ışıldı. Uzun uzun izledi. Bakışlarının manası değişince dudağımı ısırıp gözlerimi kaçırdım. Bakışlarındaki arzuya direnmek çok güçtü.
Öptü. Saçlarımı omuzlarımdan geriye atıp gerdanımın her bir noktasını usul usul öptü. Dudaklarının nemiyle ıslanan her yerim dokunuşuyla eriyordu adeta.
Gömleğinin düğmelerini açmaya çalışan parmaklarım titrerken dudaklarımız hasretle birleşiyordu. Sırtım soğuk çarşafa temas edince bütün bedenimi bir ürperti sarmıştı. Bacaklarımı aralayıp dudaklarıma ulaştığında gömleğini omuzlarından kaydırıp çıkardım.
Parmaklarını saçlarımın arasına kaydırıp beni sertçe öpmeye başlayınca bedenim yatakta bir yay gibi gerildi. "Nuh," dedim güçlükle ondan ayrılıp. "Kemerin!"
Kemerinin canımı yaktığını anlayınca hafifçe doğruldu ve çözüp ondan kurtuldu. "Affedersin güzelim." Bacağımın kızaran yerine eğilip öpücük bırakınca gözlerimi kapadım. Nefesinin sıcaklığını tenimde hissetmek başımı döndürüyordu. Beklemediğim bir anda öpüp çamaşırımdan kurtulunca tutunmak için bir şeyler aradım.
Yüzüme doğru yaklaşıp alnını alnıma yasladı ve uzunca öptü. Benimle yavaşça bir olurken gözlerini bir an olsun gözlerimden çekmemişti. "Menekşe," dedi nefes nefese. "Ne kadar sürer bana bir civciv haberi vermen?"
Dudaklarımı ısırıp genişçe güldüm. Kalbim şimdi duracaktı. Bunu konuşmak için daha uygun zaman olamazdı yani. "Nereden bileyim Nuh?"
Muzipçe güldü. "Sabırsızlıkla bu haberi vermeni bekleyeceğim Menekşe'm."
Gideceğini düşünmek istemiyordum. Sırası mıydı şimdi?
Tenimdeki varlığı giderek artarken terli ellerini ellerime kenetledi. Dudağının değdiği her yer serin havanın dokunuşuyla üşüyordu.
Sırt üstü uzanıp beni göğsüne çekip yorganı omuzlarıma kadar örttü. Kollarımı beline sarıp nemli göğsünden öptüm. Üşümüştü. Beraber geçireceğimiz son saatlerimizi sayarken gece boyunca tenimden uzaklaşmayacağını biliyordum.
Elimi öpüp avuç içimi kokladı. "Nasıl gideceğim ben Menekşe'm?"
Cevabı olmayan soruları sormak onun adetiydi. "Bildiğim tek şey yine bana geleceğin canımın içi. Kavuşmalar yaşanacaksa ayrılıkların ne önemi var?" Dilim başka gönlüm başka konuşuyordu. "Dönüşlerin hep bana. Bunu bilmek dayanma gücü veriyor sevgilim."
"Kurban olurum seni bana verene," dedi sımsıkı sararken. "Okudukça bitmeyen şiirimsin güzel karım. Yazıp yazıp bitiremediğim şiirimsin."
🌺
Sabah kahvaltıdan sonra Nuh'u yolcu etmek için Cihat abimle beraber evden ayrılmıştık.
Terminalde bir bankta otobüsünün gelmesini bekliyordum. Cihat abimle biraz ileride bir şeyler konuşuyorlardı. Konuşurken gözlerini benden ayıramıyordu.
Ben yüzümü asmadan durmaya çalışıyordum. Onu üzgün yolcu etmemek için duygularımla savaş verirken o çatık kaşlarıyla dolanıp duruyordu. Özü sözü bir adamdı Nuh. En çokta bu huyunu seviyordum. Ne hissederse onu yaşardı. Saklamayı bilmezdi. Beceremezdi. Tıpkı şu an gittiği için ne kadar öfkeli olduğunu gizleyemediği gibi.
Beş ay sonra mezun olacaktık. Bir yıllık bir ayrılıktan sonra artık kendi evimizde yaşamaya başlayacaktık. Bunu düşlemek bile yaşadıklarımıza dayanma gücü veriyordu.
Cihat abim valizini otobüsün bagajına verirken Nuh hızlı adımlarla bana doğru gelmeye başladı. Ayrılık vaktinin geldiğini anlayınca ayağa kalktım. Önümde durup bir anda sarılınca saatlerdir tuttuğum göz yaşlarım akıvermişti. Ağlayarak yolcu etmemek için gösterdiğim çaba boşa gitmişti.
"Nuh," dedim sitemle. "Beğendin mi yaptığını?"
Saçımın en tepesini öptü. "Beğenmedim güzelim. Beğenilecek gibi değil ki."
"Ağlamayacağım diye söz vermiştim kendime." Burnumu çekince daha sıkı sarıldı. "Gülerek yolcu edecektim seni sözde."
Yüzümü göğsünden kaldırıp elleriyle yanaklarımı kavradı. "Bu sulu gözlülükle mi?" Burnumu iki parmağıyla sıkıştırdı. "Sümüklü Menekşe'msin hala. Hiçbir şey değişmedi."
Bana sümüklü dediğinde ettiğimiz kavgaları düşününce güldüm. Elimde sopa ile sokak sokak koşturmamız gözlerimin önündeydi. "Sen sanki farklısın kuduruk."
İkimiz de gülerken otobüsün kalkışı için verilen anonsla birbirimizden ayrıldık. Son kez alnımdan öpüp gözlerime baktı. "Bak yine gülerek uğurluyorsun beni sevdiğim."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Her daim yüzümü güldürenimdi. Ne diyebilirim ki? Varlığına binlerce kez şükrediyordum.
Otobüs bizden uzaklaşırken arkasından uzunca bir süre baktım. Cihat abim yanımdaydı. Gözden kaybolunca arabaya binip terminalden ayrıldık.
Her gidişinde bomboş kalan sokağımıza girdiğimde o eve girmek hiç içimden gelmemişti. Her şeye rağmen hayatın devam ettiğini biliyordum. Bana ihtiyacı olan iki güzel kadını düşündükçe içimdeki keder sıkıntı azalıyordu.
Cihat abim beni kapının önünde bırakıp sanayiye gitmişti. Bahçe kapısından içeri girer girmez Beste çığlık atarak bana doğru koşmaya başladı. Kınalı kuzum benim. Bu süreçte onu o kadar az görmüştüm ki. Burnumda tütüyordu. "Bebeğim."
Zıplayıp kucağıma çıkınca sımsıkı sarılıp saçlarından öptüm. "Küştüm ben çana."
"Oy neden?"
"Ep yuhlasın ep yuhla." Ellerini kaldırıp bir de sallamaz mı? Yanağını hafifçe ısırınca gülmeye başladı.
"Ne kadar büyümüşsün sen öyle? Çiçek kızım benim. Hadi kahvaltı yapıp uyuyalım sonra seninle sinemaya gideriz olur mu?"
Kollarını havaya kaldırıp sevinç nidaları attı. "Yee!"
Verdiği tuhaf tepkiye gülerek eve girerken arka bahçeden gelen köpek sesine durdum. Sanki birine havlıyor gibiydi. Kucağımda Beste olduğu için gidip bakamadım.
Kapıyı kapatıp eve girdiğimde annemleri alt katta kahvaltı hazırlarken buldum. Herkes bizim evdeydi. "Günaydın altın kızlar," dedim nenemin yanağına yapışırken. "Ohh mis kokuyor mis!"
Gözlerini devirince ben de güldüm. Pek sessizdi dünden beri. Yeniden rahatsızladığını düşününce içim ezilmişti. Annemin yanağından öptükten sonra Süheyla annemin yanına gittim. Misafir odasına masa hazırlıyordu. "Günaydın annem."
"Günaydın sarı papatyam. Gitti mi kocan?"
"Gitti," dedim sessizce. "Korkarım onu mezuniyete kadar göremeyeceğim."
Elindeki çatalları bırakıp yanıma oturdu. "Nuh'u tanıyorsam beş ay senden ayrı kalmaz. İki hafta sonra burada."
"Gelmesin anne," dedim. "İzmir'le Isparta arasında parçalanmasına dayanamam."
"Sabrın solu selamet kızım. Çoğu gitti azı kaldı."
Hep birlikte güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra herkes evine ve odasına çekilmişti. Yatağa uzanmış ve elimi Nuh'un yattığı yere koymuştum. Yattığı yastıkta saçlarının kokusu duruyordu hala. Koynuma alıp sıkıca sarıldım.
Bir gözümde telefonumdaydı. Hala kapalıydı. Gönderdiğim mesaj saatlerdir aynı görünüyordu. Yastığına sarılıp fotoğrafımı çekip gönderdim. Gönderdikten bir iki dakika sonra görmüştü. Heyecanla cevap vermesini beklerken telefonum çalmaya başladı.
"Nuh."
"Menekşe'm."
"Nasılsın canımın içi?"
"Sensizim ömrüm. Nasıl olayım ki?"
Gözlerimi kapatıp gözyaşlarımı engellemeye çalışırken cama çarpan taşla bir anda doğruldum.
"Nuh!" Gitmemiş olamazdı değil mi? "Sevgilim..."
"İyi misin güzelim?"
Ayağa kalkıp yavaşça perdeyi sıyırdığımda pencerenin önünde duran eski bir bez bebek bütün kanımın çekilmesine sebep olmuştu.
"Menekşe," dedi Nuh. "Ne oldu?"
"Nuh," dedim titreyen sesimle. Gözlerimin önüne düşen görüntüler kan donduran cinstendi. "Seni çok seviyorum sevgilim."
🌺
Biz geldik❤️🫢 Yine yazar yapacağını yaptı diyerekten şuradan sıvışıyor ve hepinizi öpüyorum😘 |
0% |