Yeni Üyelik
25.
Bölüm

Sevda-İ Derun

@aysegulcee1

Sen nasıl bir pınarsın, içtikçe daha çok susadığım.


Şems-i Tebrizi


🌺


Sen benim kalbimin derinliklerinden kopup gelmiş yegane sevdamsın. Sen kışımı bahara erdiren Sevda-i Derun'umsun.


Gerçek aşkın bir damlasını içtiğinde artık ona olan susuzluğun hiçbir zaman geçmezmiş.


Nuh'um içtikte daha çok susadığım bir pınardı sanki. Sesini her an duymak istediğim kokusunu her saniye hissetmek istediğim aşk-ı derunumdu.


DNA testi yaptığımızdan bu yana bir hafta geçmişti. Bu bir haftayı nasıl bitirdiğimi bir ben bir de Rabbim biliyordu. Öyle sancılı öyle uzundu. Onu mezarlıktan beri bir daha hiç görmedim. Yanımızdan giderken sonuç çıkana kadar karşıma çıkmayacağını söylemişti.


Söylediği gibi de olmuştu. Bu bir haftayı dolmak bilmeyecek sanmıştım. Derslerime odaklanıp aklıma getirmemeye çalışıyordum ama Nuh'un yokluğu testin sonucu beni bir hayli yormuştu. Ne Nazlı'ya ne Buket'e ne de anneme bu konudan bahsetmemiştim. Cesaretim yoktu. Dilimin ucuna gelen şeyler bir türlü çıkmak bilmemişti.


Hem korkuyor hem de öz annemin yaşıyor olma ihtimaliyle kalbim deli gibi çarpıyordu. Test sonucu bugün saat iki de çıkacaktı. Sonucu öğrenirken sevdiğim adamın benimle birlikte olmasını düşmemem için elimi tutmasını çok istemiştim lakin Nuh yoğun olduğu için yanıma gelemiyordu.


Başımı kitaplarımın üzerinden kaldırdığımda saat öğlen bir olmuştu. Öğleye kadar hiçbir şey yemediğim için de midem guruldayıp durmuştu. Mutfaktan gelen kokular annemle nenemin yine döktürdüğünün habercisiydi.


Abdest alıp öğle namazını kıldıktan sonra annemlerin yanına girdim. Nenem eline örgü almış televizyona sırtını dönmüş oturuyordu. Annem beni görünce kaşlarını çattı. "Annem dersini bölmemek için odaya gelmedim ama saat bir oldu sen hala kahvaltı bile etmedin."


Mercimek çorbasını kaselere koymaya başladım. Aklım sonuçtaydı hala. Bir bahane ile evden çıkmam gerekiyordu. "Yerim şimdi güzelce annem. Yemekten sonra benim biraz işim var çarşıda. Yeni açılan mağazada çeyiz setlerinde indirim varmış. Bir bakayım dedim."


Kendim için bir şeyler alacağımı duyunca güldü. Nenem burnunun ucundaki gözlüğünün üzerinden bakıp omzunu oynattı. "Ha o kocan olacak andaval bi çöp almadi dağa."


"Nuh bir sene pilotaj eğitimi alacak ya güzel nenem. Hemen ayrı eve çıkamayız o yüzden eşya için acele etmiyoruz. Ben ufak bir şeyler alacağım hem Nuh'ta sevinir. Kendin için hiçbir şey almıyorsun deyip duruyordu."


"Vuy lafta söyletmiy ha o saru pipiye."


"Nene ya." Elimdeki kaseyi önüne koyarken yanaklarım kızarmıştı. "Kocam o benim nene öyle söyleme."


Homurdanarak elindeki işe dönerken annem bana bakıp göz kırptı. Yemeğimi yerken aklıma sevdiğim düşmüştü. Sesini duymak için yanıp tutuşunca yediğim yemekten de bir şey anlamamıştım. Sofrayı kaldırdıktan sonra odama geçip üzerime beyaz bol elbisemi giydim ve dudağıma parlatıcı sürdüm.


Telefonumu alıp görüntülü aradım. Açacağını ummuyordum. Ekranda yüzünü görünce kalbim birkaç kez sertçe çarptı. Hala heyecanımı gizleyemiyordum ve bu yüzünün gülmesine yetiyordu. "Güzelim."


"Canımm."


"Ne iyi ettin. Ben de yemek yedim şimdi seni arayacaktım."


Parlatıcı sürdüğüm dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözleri dudaklarıma kayıp duruyordu. "Kalp kalbe karşıdır canımın içi."


"Kalbini severim senin," dedi. "O dudaklarını da..."


Utanarak gözlerimi kaçırdım. Oradan bile yapacağını yapıyordu. "Nuh!"


"Ömrümm..."


"Birazdan çıkacağım ama sen yalnız gitme dedin. Nazlı'nın midesi kötü. Cihat abim işte. Sevda abla bilsin istemiyorum annemi biliyorsun. Böyle öğrensin istemiyorum."


Canının sıkıldığını görebiliyordum. "Aklım sende kalacak Menekşe'm. İçim rahat değil yalnız gitmeni istemiyorum."


"Hastane uzak değil ki. On dakikalık mesafede. Hemen gider gelirim."


"Varınca da dönünce de beni ara mutlaka. Aradığımda o telefon hemen açılacak hanım efendi."


Başımı salladım yavaşça. "Ne zaman geleceksin peki?" Gelinlik provasına başlamıştım iki gün önce. "Üç ay kaldı düğünümüze. Almamız gereken şeyler var. Seninle alalım istiyorum."


"Bilmiyorum yavrum," dedi kaküllerini geriye iterken. "Yarı yıl tatiline bir şey kalmadı. Ondan önce gelemem sanırım."


"Peki," dedim. "Yarın gelinliğimin son provası. Hazırdı zaten. Birkaç yerini değiştirttim."


"Üzerindeyken bana resim at olur mu?"


Gözlerimi büyüttüm. "Düğünden önce göremezsin olmaz."


"Yapma Menekşe'm," dedi. "Sen de mi inanıyorsun bu saçmalıklara?"


"Hayır ama ne olur ne olmaz canımın içi. Görmeyi ver sen."


"Tamam tamam. Öyle olsun. Şimdi kapatmam gerek güzelim. Arayacağım birazdan."


Başımı olumlu anlamda sallarken omzuna birinin elini koyup yanına oturduğunu gördüm. Nuh sertçe yanına oturan kişiye bakınca duyduğum sesten Nuh'un yanındakinin bir kadın olduğunu anladım. "Seni bekliyoruz canım."


Neden benim kocama canım diyordu ki? Nuh, kızın elini sertçe itip bana baktı. Yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Kalbim acıyarak atarken ona belli etmemek için gülmeye çalıştım. "Seni seviyorum canımın içi."


"Menekşe'm," dedi ayağa kalkıp. "Arayacağım seni. Düşürme o dudağını."


Sadece başımı sallayabildim. Boğazıma dizilen düğüm konuşmama izin vermemişti. "Sorun değil." Canım yansada bir açıklaması olduğunu biliyordum. Bu o kızdı. Revirdeki hemşire. Niyetinin iyi olmadığını hissedince mideme bir ağrı girdi. Benimle konuştuğunu gördüğü halde bilerek yapmıştı.


Bir kadın için ne zor bir andı bu. Evli bir adama göz koymak bir kadın için utanç verici bir durumdu. Ben onun ekmeğine yağ sürmeyecektim.


Nuh telefonu istemeyerek kapatırken kaşlarını öfkeyle çatışı kalmıştı gözlerimin önünde. Kıskançlıktan elimdeki telefonu yatağa fırlatıp çantamı aldım ve kapının kulpuna dokundum. Kıskançlık insana saçma sapan şeyler yaptırabiliyordu. Tıpkı şu an bana telefonumu burada bırakıp benim için endişenlenmesine sebep olmayı düşündürdüğü gibi.


Şeytana uymayacaktım. Yatağın üzerindeki telefonumu alıp evden hemen çıktım. Serin ve temiz hava sakinleşmeme yetmişti. Evden çıktığımı yazmıştım ona yürürken. Şimdilik yanıt gelmediği için telefonumu çantama koydum.


Çok geçmemişti ki telefonum yeniden çalmaya başladı. Nuh'umdu arayan. "Menekşe'm!" Sesi titriyordu adımı söylerken. "Haddini bildirdim yavrum sakın yanlış anlama beni dayanamam."


"Nuh," dedim sessizce. "Yanlış anlamadım canımın içi ama kıskandım." Aramızda sessizlik oluşunca duraksadım. "Çok kıskandım seni."


"Beni kıskanmana öldüm yavrum. Öldüm bittim ama üzülmene de dayanamıyorum. Konuştum merak etme. Daha önce bana dokunmamasını söylemiştim ama neden yine aynısını yaptı bilmiyorum."


"Sen ne yapman gerektiğini bilirsin canım."


"Öyle elbette ama senin sesin üzgün hala. Cıvıldamıyorsun. Benimle konuşurken cıvılda. Cıvıldaki ben sesinle kendimden geçeyim."


Ona güvenim sonsuzdu fakat bir kadın olarak içimin ezilmesine engel olamıyordum. "Sonucu alınca seni arayacağım canımın içi. Şimdi içeri giriyorum." Kapıdan içeri girerken bacaklarım titremeye başlamıştı. Eğer sonuç Mahur Hanım'ın söylediği gibi çıkarsa hayatımın eskisi gibi olmayacağını biliyordum.


🌺


Nuh'la sallanırken kırdığımız salıncağımızın üzerindeydim. Ayaklarım beni çaresiz buraya getirmişti fakat bu kez onsuzdum.


Ben bu salıncağa hiç yalnız binmemiştim. Yanımda hep o vardı. Bu yüzden burası bizim gizli yerimizdi çocukluğumuzdan beri.


Salıncağımızın yeniden yapıldığını ve halatlarının yapay güllerle süslendiğini görünce ağlamaya başladım. Ne zaman tamir etmişti bilmiyordum ama salıncağı görünce göz yaşlarıma engel olamamıştım.


Göz yaşlarım elimde tuttuğum zarfa damlıyordu dakikalardır. Güçlükçe kendime geldiğimde yaptığım ilk şey Nuh'u aramak olmuştu. Aramamı bekliyormuş ki hemen açtı. "Menekşe'm sonuç?"


"Açamadım ki," dedim burnumu çekerken. "Sensiz açmak istemedim."


"Menekşe'm," dedi çaresizce. "Ağlıyorsun ve ben yanında yokum."


Bunun onun için ne demek olduğunu biliyordum. Yüreğinin nasıl yandığınıda. Elimdeki zarfı yırtıp açtım ve sonucu içinden aldım. Gözlerimi silip boğazımı temizledim. Üzülsün istemiyordum. "Ağlamıyorum canımın içi."


Elimdeki kağıtta yazanlara bakarken dudağımı ısırdım acıyla. Doğruydu. Mahur Hanım doğruyu söylüyordu. Ellerim titrerken Nuh'un sesi doldu kulaklarıma. "Menekşe sonuç ne?"


"Nuh ben...


"Menekşe'm yapma ne olur."


Elimdeki kağıdı kalbimin üzerine bastırdım. Annem, benim annem yaşıyordu. Nilüfer yaşıyordu. "Annem," dedim titreyen sesimle. "Annem yaşıyor Nuh!"


Bir şey söylemedi. Söyleyemedi. Birbirimizin nefes alışverişlerinin sesini dinlerken kağıtta yazanları tekrar tekrar okudum. "Nuh ben mutluyum diye bağrına taş basmış onca zaman."


Bu fedakarlığın ne karşılığı vardı ne de ölçüsü. Bu bambaşka bir teslimiyetti. "Öleceğini düşündüğünden benim hayatımı alt üst etmedi Nuh." Benim mutluluğum için yüreğini yakmış kendini feda etmişti.


"Menekşe'm. Benim güzel karım. Ömrümün en güzel parçası. Yüreğim nasıl yanıyor bir bilsen. Gelsem yanına. Sarsam kollarıma, öpsem saçlarından. Geçti desem, ben yanındayım geçecek desem." 


Sözleri öyle bir parçalamıştı ki yüreğimi. Ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemez bir haldeydim. "Annem yaşıyor," derken kendimde değildim sanki. "Annemi görmem gerek Nuh."


"Menekşe'm sakın!"


"Nuh!"


"Bensiz hiçbir yere gidemezsin."


"Cihat abimle gideyim ne olur."


Sesli bir nefes koyverdi. Beni Azerbaycan'a kiminle olursa olsun göndermeyeceğini biliyordum. O gelene kadar nasıl dayanırdım bilmiyordum. "Beni bekle Menekşe'm. Ne olur beni bekle."


"Tamam," dedim sessizce. Kalbim hala pır pırdı. Ellerim ve ayaklarım sanki bana ait değildi. Canı kanı çekilmiş gibiydi tüm uzuvlarımın. "Sensiz gitmeyeceğim."


"Söz mü?"


"Söz."


"Menekşe'm," dedi sessizce. "Ağlamıyorsun değil mi?"


"Sen gelince sarılıp istediğim ağlasam olur mu?"


"Benim yanımda ağla. Ben gelene kadar ağlama olur mu?"


İkimiz de çaresizce ne konuşacağımızı bilemez bir halde birbirimizde teselli olmaya çalışıyorduk. Nuh telefonu kapatınca omzuma birinin dokunduğunu hissettim. Yanımdaki salıncağa oturan babaannemdi. Kendi kanımdan birilerinin varlığını hissetmek kendimi bilmediğim bir hisse doğru itiyordu. "Neden şimdi karşıma çıktınız?"


Ne soracağımı bilmiyordum. Çaresizdim ve bir boşlukta sallanıyordum. "Annenin tek bir duası vardı kızım. Ölmeden önce son kez sesini yeniden duyabilmek. Ben ölmek üzere olan bir annenin duasını gerçekleştirmekle görevlendirildim." Elçiye zeval olmaz diyordu kısacası.


Hiçbir şey söylemeden boynuna sarılınca ağlamaya başladı. Nuh'a söz verdiğim için dudaklarımı sıktım ağlamamak için. Kaç dakika kalmıştık öyle bilmiyordum. Bizi birbirimizden ayıran telefonumun sesi olmuştu.


Ekranda yazan annem yazısına bakınca tebessüm etti. Açmadım. Açarsam ağlardım. "Resmi var mı?"


Çantasından bir fotoğraf çıkarıp kucağıma bıraktı. Hem annem hem de babam vardı aynı karede. Baktım. Dakikalarca cansız bir fotoğrafa baktım durdum. Ne anneme ne de babama dair bir şey hatırlayamamak öyle zordu ki. Kucaklarında henüz bir yaşında anca olduğumu tahmin ettiğim ben vardım.


Anneme benziyordum. Nuh bilmişti. Parmağımı yüzlerinde dolaştırdım durdum dakikalarca. "Nasıl dayandın yaşadıklarına?" Verdiğim sözü tutamadım ve bir damla resmin üzerine düştü. "Neler yaşadın sen?"


"Anneni görmeye gelecek misin kızım?"


Başımı hızlıca salladım. "Geleceğim. Neden daha erken çıkmadınız karşıma? Neden dinlediniz onu?"


"Başka çarem yoktu Menekşe."


Ne bunları konuşmanın bir anlamı vardı ne sitem etmenin. Ne giden zaman geri gelir ne de yaşanan acıların izleri silinebilirdi. "Siz dönün," dedim. "Ailemle konuştuktan sonra kocamla geleceğim."


Başını ağır ağır sallarken çantasını aldı ve ayağa kalktı. "Çok bekletme olur mu Menekşe. Annenin ne kadar vakti var bilemeyiz kızım."


Arkasını dönüp giden yaşlı kadının ardından bakarken gözlerim karardı ve dizlerimin üzerine düştüm. Ellerim yerdeki karı avuçlarken Nazlı'nın sesini işittim. "Menekşe!"


Sırtım Nazlı'nın sırtına çarptı yavaşça. Beni nasıl bulmuştu? "Nazlı..."


"Ne oldu sana? Kimdi o kadın? Menekşe iyi misin sen?"


Sanırım üzüntüden tansiyonum düşmüştü. Başım dönüyor ve midem bulanıyordu. "Nazlı," dedim dizlerinin üzerine kendimi ağlayarak bırakmadan önce. Ne yapacağını bilemiyor gibiydi. "Nazlı annem..."


"Süheyla yengeme bir şey mi oldu Menekşe?"


Sakinleşmek için derin derin nefes alıp verdim. Karnında bir can taşıyordu onu üzmek isteyeceğim en son şey bile değildi. "Nazlı annem yaşıyormuş."


🌺


Her şeyi anlattıktan sonra Nazlı'nın kendine gelmesi epey zor olmuştu.


Şaşkındı ve üzgündü. Ailemin hikayesi onu derinden yaralamıştı. Dördüncü evre kanser hastası olduğunu söylediğimde kahrolmuştu o da benim gibi. Kabullenmekten başka çaremiz yoktu. Nazlı'yla konuşmak iyi gelmişti. Kendimi daha iyi hissediyordum.


Elimi tuttu ve birlikte ayağa kalktık. "Yengeme anlatacak mısın Menekşe?"


Kol kola bahçeden çıktık ve evimizin yoluna düştük. Çaresizlikten boğulacağını hissettiğinde ihtiyacın olan başını yaslayabileceğin bir omuzdur. Nazlı beni dibe batarken son anda elimden tutup çıkarmıştı. İçimdekileri biriyle paylaşmak yaşadığım acıyı yarıya bölmüştü sanki.


Yürüdükçe ayağımızın altında kırılan buz parçaları gibi Nazlı bana sarıldıkça içimdeki ateşte parçalanmıştı. Sözleri yüreğimi ferahlatmıştı.


"Yengem yıllardır kendi evladı gibi büyüttüğü kızının sevgisini paylaşmak zorunda kaldığı için belki biraz üzülebilir." Başımı yerdeki karlardan kaldırıp Nazlı'ya baktım. "Ama paylaşacağı kişi seni doğuran kadın Menekşe. O olmasaydı sana hiç sahip olamayacaktı Süheyla yengem."


"Nazlı ben çok karışığım. Hem çok üzgün hem de onu görmek için içim içime sığmıyor." Kokusunu aldıktan sonra onu kaybetme korkusu sarmıştı dört bir yanımı. Ona bağlanıp sonra yeniden onsuz kalmak çok korkunç geliyordu. "Bağlanmamak en iyisi gibi geliyor."


"Zamana bırakmak en iyisi bir tanem. Nuh gelene kadar vaktin var nasıl olsa."


"Vaktimiz var mı bilmiyoruz ki Nazlı."


"Biz senin aileniz biz senin her daim arkandayız ama tabii ki anneni göreceksin güzelim. Annenin son arzusu bu."


Nazlı'dan ayrıldıktan sonra eve girdim. Annem ve nenem neden bu kadar geç kaldığımı anlamaya çalışıyor gibi bakmıştı yüzüme. Onları geçiştirip kendimi yatağıma attım. İlk kez anneme yalan söylüyordum ve kendimi çok kötü hissetmeme sebep olmuştu.


Şu an bana iyi gelecek tek bir kişi vardı ve o da benden çok uzaktaydı. Altımda kalan telefonum titreyince heyecanlandım. Nuh'tan bir mesaj vardı. İki tane fotoğraf göndermişti.


Birinde giderken benden aldığı kazağıma sarılmış yatıyordu. Diğer fotoğrafta ise karın üzerine Menekşe'm yazmıştı.


Canımın içi🌺


Görüntülü arayacağım ama odada yalnız değilim. Bana resmini at Menekşe'm.


Tamam bir tanem.


Canımın içi🌺


Fotoğraftan kokunu alıyorum Menekşe. Normal mi bu? Yoksa kafayı mı sıyırıyorum?


Kafayı sıyırıyor olman muhtemel sevgilim.


Canımın içi🌺


Laflara bak hele. Gelince hatırlat o fındık burnundan ısıracağım sevgilim!


Mesajını okurken liseli aşıklara dönüyordum. Gönderdiği fotoğrafını açıp öptüm ve kalbime yasladım. Arıyordu. Fotoğrafına daldığımdan ona cevap yazmamıştım.


"Nuh."


"Ağlamıyorsun değil mi güzelim?"


"Ağlamamaya çalışıyorum canımın içi." Yatağından kalktığını hissettim. Sigara içmek için mi kalkıyordu. "Nuh."


"Söyle ömrüm."


"Sigara içme olur mu?"


Sesli nefes bırakışından doğru tahmin ettiğimi anladım. Yeniden yattığını duyunca yüzümde tebessüm oluştu. "İçmem ömrüm. Sen yeter ki asma o güzel yüzünü. Buraya sığamıyorum hasretin beni yedi bitirdi."


"Az kaldı güzel gözlüm. Ben de günleri sayıyorum. Sensiz uyuyamıyorum."


"Tahir ile Zühre'de 39. Sayfaya geldim," dedi konuyu değiştirerek. "Sen başladın mı Menekşe'm?"


"Hı hım başladım. Bekle ben de 37 deyim."


"Tamam hadi 39 a gel. Bekliyorum."


İkimiz de aynı kitabı almıştım. Birlikte okuyalım diye. Şark klasikleri en sevdiklerimdendi.


"Zühre'nin ruhu güldür. Tahir ona bülbüldür. Zühre'nin siyah zülfü kare üstüne sümbüldür."


Güldüm keyifle. Deli oğlan. Yüzümü güldürenim, güzel gözlü sevdiğim benim.


Altında Zühre'nin Tahir'e sözleri vardı. "Seninle biriz yaşta. Aşkın havası başta. Gündüz hayalim sensin. Gece görürüm düşte."


Karşılıklı gülüştük durduk. Derdime derman gönlüme fermandı Nuh. Bana bu dünyada verilmiş en güzel şeydi. "İyi ki varsın canımın içi. İyi ki derdime derman sensin."


"Bir seni bilir seni duyarım ömrüm. Ben gözümü açmış seni görmüşüm Menekşe'm. Başkasına sağır başkasına körüm. Tırnağın etmeyecek insanlar için üzme güzel canını tamam mı?"


"Benim sana güvenim sonsuz canımın içi. Aklıma bile gelmiyor ihtimali. Merak etme beni uyu artık."


"Sen de uyu tamam mı?"


"Hoşça kal güzel gözlüm. Hayırlı geceler."


🌺


Günler haftalara haftalar günlere evrilse de sömestr gelip çatmıştı nihayet.


Ne zaman geleceğini söylemiyordu. Sürpriz yapmak istediğini biliyordum. Belli değil daha diyordu ama ben biliyordum ansızın çıkacağını karşıma.


Özlemi artık yüreğime sığmıyor dışıma taşıyordum. Bir yandan annem bir yanda Nuh aklımı başımdan alıyordu. Mahur Hanım gitmeden adres bırakmıştı. O gün sormayı akıl edememiştim ve aklıma gelince çok üzülmüştüm. Neyse ki o düşünmüş bana getirmişti.


Ufak bir valiz hazırlayıp bir kenara koymuştum. Nuh gelir gelmez yola çıkmak istiyordum. Anneme hala anlatamamıştım. Bir an evvel konuşmam gerektiğini biliyordum fakat devamlı bir bahaneyle erteliyordum. Kaçıyordum esasında. Onu üzmekten incitmekten kaçıyordum.


Annemle konuşmak için cesaretimi toplayıp odamdan çıktığımda salonda telefonla konuşurken gördüm. Yüzünde üzgün bir ifade vardı. Nenem düğüne kadar kalacağını söylesede dün akşam üzeri dayımla memleketine dönmüştü. Onunla ilgili bir sorun mu vardı? "En erkene alırım abi," dedi. "Tamam tamam sen merak etme."


Telefonu kaptınca göz göze geldik. Gözleri nemlenmişti beni görünce. "Menekşe'm ben memlekete gideceğim annem. Nenen rahatsızlanmış. Beni istiyormuş."


"Ben de geleyim."


"Yok annem sen derslerinle ilgilen. Akşamları Nazlı'nın yanına geç olur mu? Sevda ablanı da çağırabilirsin. Aklım sen de kalmasın yavrum."


"Peki," dedim. "Beni haber et anne olur mu? Nenemi merak ederim."


Başını sallayıp telaşla odasına girdi. Ufak bir çantayla çıktığında Cihat abimle konuşuyordu. "Hazırım oğlum ben. Terminale bırakıver beni."


"Dikkat et anne. Binince inince beni ara."


Kapıdan vedalaşıp ayrılırken anlatamadıklarım içimde bir yük olarak kalmıştı yine. Canım nenem. Umarım ciddi bir şeyi yoktur. Onun için dua etmekten başka bir şey gelmiyordu elimden.


Tek başıma kahvaltı yaptıktan sonra bahçeye çıktım. Çardakta Beste'min uyanmasını beklerken dalmıştım. Kafamı kaldırdığımda Simay'la göz göze geldik. Bunun burada ne işi vardı?


"Senin ne işin var burada?"


Yüzsüzlük yapıp karşıma oturdu ve alayla güldü. "Seni görmeye gelmedim. Ayrıca istediğim zaman gelirim sana mı soracağım? Nuh bir iki güne orada olacağım geldiğimde bizde ol yazdı."


Bunu öyle bir söylemişti ki sanki Nuh onu özlediği için buraya çağırmıştı. "Hesap soracaktır," dedim sinirle. "Azar yemek için kendi ayağınla mı geldin?"


"Sana ne!"


Ellerimi sıkıp La havle çektim içimden. Bu kızla dalaşıp alçalmayacaktım. Birine verebileceğin en güzel cevap onu yok saymaktı. Ayağa kalkacağım sırada beni durdurdu ve telefonunun ekranını bana çevirdi.


Ekrandaki resimde Nuh ve üzerindeki üniformadan hemşire olduğunu anladığım o kız vardı. Okulun bahçesindeki bankta oturuyor ve birbirlerine bakıp gülüşüyorlardı. Simay'a bir şey belli etmek istemiyordum. "Ne şimdi bu? Sen benim kocamı mı takip ediyorsun? Bu ne cüret ya!"


Bağırtımla Nazlı ve Sevda abla dışarı çıkmıştı. Simay sinir bozan bir ifade ile bana diklenmeye devam etti. "Takıldığın bu mu? Zavallı Menekşe. Bence bana değil kocana hesap sor."


"Bana at," dedim sakince. Nazlı ve Sevda abla ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Fotoğrafı derhal bana at."


"Simay sen yine ne yapıyorsun?" Nazlı sinirle öne çıkınca kolundan tutup arkama çektim. "Yine ne dedi o çenesiz sana?"


Simay Nazlı'ya sertçe bakıp çardaktan çıkarken sinirle yerime oturdum. Neydi şimdi bu? Bildiğim kadarıyla o hemşire Nuh'un arkadaşı değildi. Neden o kadar içten gülmüştü ki? Hani uyarmıştı o kızı?


Aklımda kalbim de karmakarışık bir halde Nazlı'ya baktım. Yüzüme endişeyle bakıyordu. Simay'ın bana attığı fotoğrafı gösterdim. "Arkadaşıdır Menekşe," dedi Nazlı. "Saçmalama Nuh sana deli divane."


"Arkadaşı değil," dedim sessizce. "O hemşire Nuh'a karşı bir şeyler hissediyor olabilir. Dün de biz konuşurken birden yanına oturdu ve elini omzuna koydu. Yani Nuh uyardığını söyledi bana. Bildiğim kadarıyla aralarında böyle bir samimiyet yok."


"Bilmiyorum," dedi. "Yine de fevri davranma sakın."


"Eder miyim Nazlı. Ona güvenmediğimi düşünmesini istemem. Sadece bir mana veremiyorum. Nuh benden bir şeyler mi saklıyor Nazlı? Yani ne ki şimdi bu? Üstelik Simay'da ne işi var bu resmin. Şimdi köyde asılsız dedikodu yaymasın bu kız?"


Ben böyle söyleyince Sevda abla hızla yanımızdan kalktı. "Ben konuşayım şununla." Simay'ın hakkından ancak Sevda abla gelebilirdi.


Birkaç dakika çardakta oturmuş sonra Beste uyandığı için eve geçmiştik. Simay babasıyla gelmiş Cihat abimden arabayı almak için. Onlar dönene kadar Nuh'un odasından çıkmadım. Beklerken Nuh'u aradım ama kapalı olduğu için konuşamadım.


Kıskançlık ve merak kanımda dolaşmaya başladığı için huzursuzdum. Bir açıklaması olduğuna emindim. Bana onu defalarca sertçe uyardığını söylemesine rağmen neden o kadar içten gülmüştü o kıza?


Simay'ın bana o fotoğrafı göndermesinin üzerinden iki gün geçmişti ve Nuh'un telefonu hala kapalıydı. Düşünmemeye çalışıyordum. Kendimi doldurmamaya çalışıyordum ama Nuh'a ulaşamadıkça içimdeki kırgınlık körükleniyordu. 


Tüm bunların üzerine Mahur Hanım beni arayıp annemin durumunun kötüleştiğini ve yoğun bakıma kaldırıldığını söylemişti. Azerbaycan'a aldığım uçak biletini elimde tutarken Nazlı kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Yalnız gitmekte kararlısın öyle mi? Menekşe sen çıldırdın mı?"


"Nazlı ne yapayım? Cihat abim nasıl gelsin? Amcamın haberi bile yok. Olsa gönderir mi beni sanıyorsun? Buket'le abimi oyalarsınız. Nuh gelene kadar ya onu kaybedersem?"


"O resim yüzünden gitmiyorsun değil mi Menekşe?"


"Nazlı elbette yapmaz. Bundan zerre şüphem yok. Nuh ne zaman gelir bilmem. Telefonu hala kapalı. Benim annem çok hasta. Gideyim ben hazır Süheyla annem evde yokken."


"Menekşe ben Nuh'a ne derim? Birkaç gün daha bekle."


Elimdeki telefon titreyince kalbim anında hızlandı. Simay'dandı gelen mesaj. Yine bir fotoğraf göndermişti. Bu kez o hemşire Nuh'un elindeki telefona eğilmiş gülüyordu. Üzerindeki kıyafet aynıydı ve yeni çekilmişti.


Elimde değildi gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Simay'ın numarasını engelleyip Nazlı'ya baktım. "Gelince adresi verirsin Nazlı. Gelmek isteyecektir. O gelene kadar ben sakinleşmiş olurum biraz."


"Dikkat ne olur. İner inmez beni ara." Nazlı'ya sarılınca öfkeyle soludu. "Ne bu sanki veda ediyor gibi? Bana bak iki günden fazla kalma. Gelirken onları da alın gelin. Ne onlar senden ayrılır ne de biz."


Ağlarken güldürmüştü beni. "Nazlı gelirler mi sence benimle? Gelirlerse Süheyla annem kabul eder mi?"


"Eder," dedi. "Etmez mi?"


Havaalanına gitmek için taksiye binip evden ayrılırken içime bir ağırlık çökmüştü. İçime sinmiyordu. Yüreğim eziliyordu. Doğru gelmiyordu sanki bu yaptığım. Onsuz gitmeyi hayal etmemiştim. Ya ona kızıp gittiğimi düşünürse?


Taksi havaalanında durunca istemeden de olsa inmiştim. Elimdeki valizle ve içimdeki ateşle kapıya bakakaldım öylece.


🌺


Selamlar canımın içleri❤️


Geciktim biliyorum. Bayram, okulların kapanması derken evde çok az vakit geçirdiğimiz günlere girdik.


Elimden geldiğince hızlı atmaya çalışacağım🥲😘Yıldıza basmayı unutmayın


Loading...
0%