Yeni Üyelik
35.
Bölüm

SUSUZ MENEKŞE

@aysegulcee1

Cehennem narında yakma beni Mevlam. Yaşarken ateşi kalbimde son nefesime kadar taşıdım.

 

🌺

 

Yüce Mevla sevdiği kullarına derdi kederi çok verirmiş. İmtihanıma isyan etme ki seni cennetle ödüllendireyim dermiş.

 

Güzel hikayeler sonsuza kadar devam etmezmiş. Bu dünyada kirlenmesin cennette sürsün diye bazıları mahşere kalırmış.

 

Bizim aşkımız bu dünya için fazla mı güzeldi canımın içi? Kavuşmamız cennette mi baki olacaktı? Bizim sevdamız yarım kalıp mahşerde mi devam edecekti?

 

Neredeyim, kiminleyim, nereye götürülüyorum? Hiçbirinin cevabı yoktu bende. Gözlerimi açamıyor, dudaklarımı oynatamıyordum. Uyuşmuş gibiydim. Felç geçirmiş gibi...

 

Tek bildiğim yolumdan çevrilmiş, izbe sokaklarda kaybolmuştum. Nuh. Tek düşündüğüm oydu. Öğrendiğinde deliye döneceğiydi, aklını kaybedeceğiydi. Nasıl baş edecekti bu haberle? Allah'ım sen ona dayanma gücü ver. Sen bana sevdiğim için güç kuvvet ver. Bir kez daha yardımını esirgeme bizden.

 

Yolda olduğumuzu biliyordum. Yattığım yer fazla sertti ve devamlı sarsılıyordum. Ağır bir koku vardı içeride ve benimle birlikte bir kişi daha vardı. Yüzünde maske olan o kadın...

 

Bana ne yaptılarsa hala etkisindeydim. İçinde bulunduğum bu kabus nerede son bulacak bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa o da sevdiklerimden yavaş yavaş uzaklaşıyor oluşumdu.

 

Menekşe susuz kalmıştı. Menekşe güneşsiz, Menekşe yine kimsesiz kalmıştı. Menekşe Nuh'suz kuruyacaktı...

 

🌺

 

Elindeki valizi muavine verirken içi içini yiyordu. Kafasında binlerce senaryo kurmuş hep en beterinde kalbi sıkışmıştı.

 

Bir kez daha aradı Menekşe'sini. Aradığınız kişiye şu an da ulaşılamıyor. Sabahtan beri duyduğu tek söz buydu.

 

Sinirle ayağını yere vurdu. Bir kez de abisini aradı. Kırkıncı aramasında nihayet bir yanıt alabilmişti. "Abi delirtmek mi istiyorsunuz beni? Sabahtan beri arıyorum niye açmıyor kimse? Öldürmek mi istiyorsunuz meraktan?"

 

"Nuh," dedi Cihat. Sesi yorgunluktan üzüntüden kısık çıkıyordu. "Neredesin abim, bindin mi otobüse?"

 

"Biniyorum şimdi! Niye kem küm ediyorsun? Menekşe nerede? Telefona ver karımı abi!"

 

"Otobüse bin oğlum. Sakin ol. Rahatsız biraz o sebepten gelemedik. Endişelenme diye de aramadık seni."

 

"Abi bak benim canım burnumda. Ruhum sıkışıyor! Neyi var Menekşe'min? Ölüm döşeğinde de olsa açar o telefonu."

 

"Abim hadi bin otobüsüne. Sorun yok diyorum ya."

 

Nuh, abisinin sorun yok dediğini bile duymadı. Yüreğine ateş düşmüştü bir kere. Ne dese kar etmiyordu. Otobüse binip biletinde yazan yere otururken elindeki telefona bakıyordu çaresizce. Bir şey olmuştu. Hissediyordu. Yüreğindeki bu ateş sebepsiz değildi.

 

Buket'i aradı bir kez daha. Otobüse sığamıyordu. Karısının sesini duymadan bu yol bitmeyecekti. Gömleğinin birkaç düğmesini açtı. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Buket telefonu açar açmaz dişlerini sıkarak kardeşine hesap sordu. "Kaç kere aradığım görünmüyor mu Buket o ekranda?"

 

"Abi," dedi genç kız. Kardeşinin ağlamaklı sesini işitince beyninden vurulmuşa döndü. "Sessizde kalmış telefonum ben..."

 

"Buket Menekşe'me bir şey oldu!"

 

"Allah korusun," dedi Buket. "İ-iyiz biz abim. Beste ile annemin mezarına gittikte. O yüzden böyle sesim."

 

"Buket telefonu Menekşe'ye götür. Biraz daha benimle konuşmazsa kalp krizi geçireceğim. İstediğiniz bu mu?"

 

Buket ne yapacağını bilemiyordu. Ağzını açamadı. Ne diyecekti şimdi abisine? Emanetine sahip çıkamadık, nerede olduğunu bilmiyoruz mu diyecekti? Burası yangın yeri, hepimiz yandık mı diyecekti? "Tamam," dedi çaresizce. "Yanına gideyim de öyle arayım seni."

 

"Acele et," dedi. "Buket hızlı git."

 

Buket telefonu kapatırken Nazlı'ya şoka girmiş gözlerle baktı. "Nazlı," dedi koltuğa kendini bırakırken. "Nazlı ben öldüm Nazlı."

 

Buket feryat figan ağlamaya başlayınca Süreyya saçlarını yolarak ağlamaya kaldığı yerden devam etti. Haberden sonra Nilüfer fenalaşmıştı. Mahur Hanım hastanede yanında Tozkoparanlardan haber bekliyordu.

 

"Buket," dedi Nazlı oturduğu yerden kalkarken. Hamile olduğunu öğrendiğinde bu denli zor geçeceğini düşünmemişti. Karnı burnundaydı ve bebeğine zarar gelmesin diye acısını bile yaşayamıyordu. "Ne oldu, ne dedi abin?"

 

Süreyya ayağa kalkıp önce Nazlı'ya sonra Buket'e bakıp odadan çıktı. Murat ve Cihat karakoldan ayrılamıyorlardı. Ne bir iz vardı ne de bir haber. Hepsini kahreden Menekşe'nin çantasında buldukları ultrason resimleri ve patik olmuştu.

 

"Menekşe'nin yanına git dedi Nazlı. Menekşe'nin aramasını bekliyor. Allah'ım sen yardım et."

 

Nazlı elini dudaklarına bastırıp Buket'e bakakaldı. "Buket buraya gelene kadar telefonları açmamaktan başka çaremiz yok. Buraya geldiğinde abinden duysun." Elini karnına bastırdı. "Bilsem o bez bebeği tek bırakır mıydım onu Buket? Bir saniye bile ayrılır mıydım o tuvaletin kapısından?"

 

"Ah Menekşe," dedi Buket. "Yaktın bizi. Hamile olduğunu söyleyecekmiş. Nazlı düşünebiliyor musun? Bizim sarı civcivimiz hamileymiş?"

 

Buket'in sözleri Nazlı'nın kalbine birer ok gibi saplanırken Sevda ve Cihat kapıdan içeri girdi. İkisinin de gözleri şişmişti. "Abi," diyerek ayağa fırladı Buket. Nazlı iyi bir şeyler duymak için kocasının gözlerinin içine bakıyordu. "Abi yok mu bir haber?"

 

Cihat çaresizce karısının yanına otururken ikisinin de yüzüne bakamadı. Her şey yapılmıştı. Geriye beklemekten başka bir kalmamıştı. "Yok," dedi. "Yer yarıldı içine girdi."

 

"Nasıl ya," dedi Buket abisinin önünde diz çökerken. "Bu nasıl iştir abi? Menekşe yok artık öyle mi?"

 

Bu ihtimal hepsinin yüreğini parçalıyordu. Odanın içine ölüm sessizliği çökmüştü bir anda. Hiçbirinin ağzını bıçak açmıyordu. Sevda ayağa kalktı ve masanın üzerinde duran kutuyu eline aldı. "Buket bunları sakla. Abin gelince bunları görmesin. En azından sakinleşene kadar."

 

"Bilmeyecek," dedi Cihat. "Menekşe dönmeden hamile olduğunu bilmeyecek. Ölür yoksa kardeşim. Kaldıramaz!"

 

Buket kutunun içindeki patiklere baktıkça kahroluyordu. Menekşe hayatlarına bir acıyla girmişti. Yine bir acıyla gidemezdi. Böyle bitemezdi? "Sevda abla," dedi ağlayarak. "Şimdi ne yapacağız biz?"

 

Hiçbiri de nasıl devam edeceklerini bilmiyorlardı. Hepsi nefes almayı unutmuştu bir anda sanki. Dünya durmuştu onlar için. Tozkoparanlar'ın bahçesi bir anda kurumuştu.

 

"Allah büyüktür," dedi Sevda genç kıza sarılırken. "Dua etmekten başka çaremiz yok güzelim."

 

Beste'nin ağlaması bütün evi doldururken küçük kızdan duydukları isimle birbirlerine bakakaldılar. "Menekşe," diyordu Beste. "Abla neyede?"

 

Sevda elindeki kutuyu Buket'in eline tutuşturup odadan çıktı ve Beste'yi sakinleştirmek için televizyondan çizgi film açtı.

 

Saatler geçmiş gün ağarmaya başlamıştı. Buket, pencerenin önünde abisinin gelmesini bekliyordu. Nazlı uyumak için gideli sadece birkaç saat olmuştu. Cihat uyanıktı. Nuh'un gelmesini Buket'le birlikte bekliyordu. Buket bahçedeki hamakta oturan abisine baktı. Babası saatlerdir eve uğramamış Süheyla'ysa evden çıkmıyordu.

 

Buket açılan bahçe kapısına bakınca Nuh'u elinde valizle içeri girerken gördü. Ayağa fırlayıp odadan çıkarken yüreği ağzında atıyordu. Dua ediyordu merdivenleri inerken. Bacakları korkudan titriyordu. Abisinin perişan oluşuna hazırlıyordu kendini. O dışarı çıkana kadar Nuh'un sesi bahçeyi inletmeye başlamıştı çoktan.

 

"Abi," diyordu. "Abi niye susuyorsun? Ne demek Menekşe yok?" Elini saçlarına daldırıp çekiştirdi. Buket kapının eşiğinde kalakalmıştı. Ağustos ayının sonunda titriyordu. Her yanı soğuktan uyuşmuş gibiydi.

 

"Abim bir otur şöyle. Sakinleşte anlatayım."

 

"Abi bırak," dedi abisinin kolunu iterken. Kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Korkudan ölmek üzereydi. "Ne sakin olması? Beraber değil miydiniz siz, yanınızda değil miydi benim karım?"

 

Cihat ne dese kardeşini sakinleştiremeyeceğini biliyordu. Hem mahcup hem kahırlıydı. Yüzünü yerden kaldırıp kardeşinin yüzüne bakamadı. "Molada oldu ne olduysa. Nazlı'yla birlikte lavaboya girdiler. Nazlı arabaya döndü ama Menekşe..."

 

"Şaka değil mi abi bu?" Cihat yüzünü yerden kaldırıp kardeşine bakmadı. "Abi!" Nuh abisinin dizleri önüne çöktü çaresizce. Gözleri dolmuştu. Elini dizlerine koydu. "Yine şaka değil mi abi? Şaka değil mi?" Cihat sustu. Konuşamıyordu. Ne diyeceğini bilemiyordu. "Abi yalvarırım şaka de! Şaka yaptık de!"

 

Yüzünü kaldırıp kardeşinin yüzüne baktı Cihat. Ağladığını görünce beyninden vuruldu bir kez daha. Yüzünü ellerinin arasına alırken kardeşi ile birlikte o da ağladı. "Kardeşim," dedi başını göğsüne yaslarken. "Affet beni emanetine sahip çıkamadım."

 

Nuh yüzünü kaldırıp kendini abisinden uzaklaştırdı. "Ne diyorsun abi sen? Emanetine sahip çıkamadım ne demek?"

Buket iki abisine bakarken hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "Abi konuşsana!"

 

Cihat hayatının en zor sınavını annesinin tabutunu eve getirirken verdiğini sanıyordu. O bu haberin yanında çok hafif kalmıştı. Kardeşi baba olacağını bu şekilde mi öğrenecekti? "Menekşe," dedi dişlerini sıkarak. Mümkünü olsa şimdi ölmek isterdi. Nuh öyle bakıyordu ki gözlerine. Bırak konuşmayı nefes bile alamıyordu. Kardeşi gözlerinin için öyle bir bakmıştı ki bunu ona yapamadı. Bu acıyı kaldıramazdı. Sustu. Yüreğine gömdü.

 

Cihat konuşuyor ama Nuh bir tepki vermiyordu. Gözlerini bir noktaya odaklamış put gibi duruyordu. "Nuh," dedi Cihat. Hafifçe omuzlarından sarstı. "Korkutma beni abim."

 

Nuh kıpırtısızca durmaya devam ettiği için Cihat kardeşinin şoka girdiğini düşündü. Sert bir tokat attı. Tokatın etkisiyle gözlerini kırpan kardeşine bakarken içi yanıyordu. Ne yapsa ne söylese teselli edemeyeceğini biliyordu. "Kardeşim..."

 

Nuh, ruhu çekilmiş gibi yüzünü kaldırıp abisine baktı. Menekşe'si yoktu gerçekten. Beyninin içinde tekrar tekrar yankılanan tek şey buydu. Menekşe yoktu. Nuh onsuz ne yapacaktı? İAbi," dedi sessizce. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. "Şaka yaptık de abi!" Cihat'ın dizlerine kapandı Nuh. Sevdiği kadın için abisine yalvarıyordu. "Abi şaka yaptık de abi!"

 

Buket koşarak yanlarına gitti ve abisine arkasından sarıldı. "Abim bırakma kendini nolur. Bulacaklar onu. Kavuşacağız onlara."

 

Nuh, hiçbirini duymuyor abisinin dizlerinde ağlıyordu. "Şaka deyin. Yalvarırım şaka yaptık deyin..."

 

"Abim!" Bu yaşına kadar kardeşini hiç böyle güçsüz görmemişti. "Yapma abim yapma!"

 

"Abi kalbim ateş gibi. Nefes alamıyorum."

 

"Buket," dedi Cihat kardeşini omuzlarından tutup kaldırırken. "Babamı ara çabuk!"

 

Nuh kendini tamamen bırakmıştı. Abisinin sesini duyamıyordu. Kulaklarında bir uğultu peyda olmuş onu sağır etmişti. Gözleri görmüyordu. Dengesini kaybetti. "Menekşe," dedi inleyerek. "Bırakma beni dağ çiçeği."

 

Gözlerini araladığında ışık yüzünden yeniden kapadı. Neredeydi?

 

Oda çok aydınlıktı ve gözlerini acıtıyordu. Kuş gibi hafifti. Ne olmuştu? "Abi," dedi Buket. "Abi uyandı."

 

Cihat oturduğu yerden ayağa kalkıp kardeşinin başına geldi. "İyi misin oğlum?"

 

Nuh, gözlerini açıp kolundaki seruma baktı. "Abi sakinleştirici mi yaptırdınız bana?"

 

"Sen böyle yaparsan ben dayanamam," dedi Cihat. Eğildi ve kardeşinin alnından öptü. "Öldürme beni güzel kardeşim."

 

"Abi öldüm ben," dedi acıyla. "Yaşatmaz bu acı beni."

 

"Her yerde arıyorlar Nuh. Bulacaklar Menekşe'yi. Sen böyle yaparsan, pes edersen biz ne yaparız? Menekşe için ayakta durmak zorundasın."

 

"Abi hiçbir iz yok diyorsun! Nasıl bulacaklar?" Başını sedyeye bıraktı. "O adamlar! O adamlarla ilgili."

 

"Hangi adamlar?"

 

"Ormanda bize saldıran adamlar." Ayağa kalktı birden. "Abi ben burada duramam. Ben hiçbir şey yapmadan gelecek bir habere umut bağlayamam. Menekşe'm kim bilir ne halde?"

 

"Gidip ne yapacaksın?" dedi Cihat ellerini kardeşinin göğsüne yaslarken.

 

"O heriflerin izini bulacağım. Karakoldan bilgi alacağım."

 

"Samanlıkta iğne aramak bu," dedi Cihat. Saçlarını yoldu sinirden. "Kim bilir nerede şerefsizler?"

 

"Ya ne yapayım abi?" Kolundaki serumu çekip çıkardı ve kanayan yere peçete bastırdı. "Gerekirse tüm ülkeyi tüm dünyayı dolaşırım ama ölürümde evde durmam."

 

Omuzları düştü Cihat'ın. Kardeşini evde tutamayacağını biliyordu. Pes etti. "Pekala ben de geliyorum." Buket'e döndü. "Buket seni de eve bırakalım. Nazlı'yı yalnız bırakma. Bir şey olursa hemen ara beni. Sabah ağrısı vardı kızım."

 

"Tamam abi." Buket kederle Nuh'a baktı. Çaresizce acısına ortak olmaktan başka bir şey yapamamak kahrediyordu. Acısını hafifletememek çok zor geliyordu. Elden bir şey gelmezdi. Bununla da baş etmenin bir yolu olmalıydı.

 

Hep birlikte hastaneden çıktıklarında saat öğlen on ikiydi. Buket'i eve bıraktıktan sonra vakit kaybetmeden karakola gittiler. Nuh arkadaşı Adnan'ı bulup adamların eşkalini vermişti bir kez daha. Adnan bu konudan bir şey çıkmayacağını söylesede Nuh eli kolu bağlı duramazdı.

 

Ellerinde yalnızca petroldeki kamere görüntüleri vardı. Sanki yer yarılmış ve içine düşmüşlerdi.

 

"Beklemekten başka yapılacak bir şey yok kardeşim," dedi Adnan. "Ülkeye giriş çıkışlarda kontroller artırıldı. Her yere haber verildi. Sakin olmaktan başka ne yapabilirsin?"

 

Nuh çaresizce başını ellerinin arasına aldı. Tüm dünyanın yükü omuzlarındaydı sanki. "Bir hafta ararlar sonra unutulur Adnan," dedi. "Etimiz yok butumuz yok bizim. Kim düşsün garibanın peşine?"

 

"Abim!" Cihat elini kardeşinin omuzlarına koydu.

 

"Abi olacak olan bu? Belki de çoktan ülke dışına çıkardı bu teröristler karımı. Bilmiyor gibi konuşmayın benimle! Ülkenin hali belli."

 

"Nuh böyle de eline bir şey geçmeyecek. Durum askeri koluda ilgilendiriyor. Terörist oldukları tespit edilirse işe kara kuvvetleri el koyar ama o zamana kadar beklemek zorundasın."

 

Ayağa kalkıp hırsla odadan çıktı. Çaresizliği hiç bu kadar iliklerine kadar hissetmemişti. Ne yana döneceğini hangi kapıyı çalacağını bilmiyordu. Bataklığa düşmüş bir kurban gibi olduğu yerde debelenip duruyordu.

 

Karakoldan çıktı ve kendini sokaklara attı. Menekşe'siz ıssız kalan sokaklara. Her şey bir anda anlamını yitirmişti sanki. Dünyanın bütün renkleri solmuş beyaz siyaha karışmıştı.

 

Yağmur yağmaya başladı. Dizlerinin üzerine düştü. Başını yerden kaldırdı ve ellerini semaya açtı. Annesi yağmurlu günlerde çok dua ederdi. "Allah'ım sen bana dayanma gücü ver!"

 

Cihat kardeşini uzaktan izledi. Gidemedi yanına. Gidecek ne gücü ne de cesareti vardı. Teselli etmekten başka bir şey yapamıyordu. Haklıydı kardeşi. Tek korkusu Menekşe'nin de adının unutulup giden kadınların listesine eklenmesindendi.

 

İki kardeş bardaktan boşalırcasına yağan yağmurda dakikalarca ıslandı. Yağan yağmur acılarını silip götürmeye yetmemişti ne yazık ki.

 

🌺

 

Bir hafta sonra...

 

Ne büyük bir imtihanmış çaresizce bekleyişin bir haberle son bulmaması.

 

Meğer ne büyük bir yükmüş sevdiğin için elinden bir şey gelmemesi.

 

Nuh, bitikti. Nuh çökmüştü, Nuh perişandı. Sabahlara kadar uyumuyor eve giremiyordu. Kaç geceyi sokakta sabah etmişti bilmiyordu.

 

Tozkoparan'ların evi ıssızdı. Virane olmuştu bir anda. Kimsenin tadı tuzu yoktu. Nilüfer ağır solunum sıkıntısı çektiği için hala hastanedeydi. Birkaç gün Süreyya gidip kalıyor birkaç gün Mahur Hanım. Her gidişlerinde Nilüfer gözlerinin içine bakıyordu.

 

Nuh, bu sabah gözlerini bahçedeki dut ağacının altında açmıştı. Onların dut ağacının...

 

Kalbindeki ağırlıkla doğruldu. Bambaşka bir sıkıntı vardı bugün yüreğinde. Hiçbir şeye benzemiyordu. Elini göğsüne koyup sıktı. "Menekşe'm," dedi resmine bakıp. "Kuş olup uçamıyorum sana ömrüm."

 

Buket'in çığlığı yankılandı sonra tüm bahçede. "Abi!" Nuh'u ayağa fırlatan bu feryatın hayra alamet olmadığını biliyordu. Buket nefes nefese abisinin önünde durduğunda neredeyse bayılmak üzereydi. "Abi yetiş!"

 

"Ne oldu Buket?"

 

"Me-Menekşe," dedi kız nefes nefese. "Abi koş Menekşe!"

 

"Haber mi var Menekşe'mden? Buket bir şey mi oldu ona yoksa?"

 

"Abi video," dedi. Koşarak eve girerken Nuh tüm perişanlığıyla kardeşinin peşinden eve girdi.

 

Herkes şoka girmişti. "Abi ne oluyor?"

 

Cihat elinde telefonu ile öylece bakakalmıştı. Telefondan duyduğu ses Menekşe'nin sesiydi. Ellerini yumruk yapıp gözlerini sıktı Nuh acıyla. Gözyaşları ard arda düştü yanağına. Yaş değil kandı sanki.

 

"Ben Menekşe Tozkoparan," diyordu. "Bir hafta önce teröristlet tarafından rehin alındım. Yerimi bilmiyorum. Yaşasın pkk demediğim, babama hain demediğim ve ecdadıma küfretmediğim için az sonra şehit edileceğim."

 

Nuh ayakta titrerken ekrana bakıyordu. Karısının yüzünü gördüğü an beyninden vuruldu. Acıyla dolu bir "ah!" Döküldü dudaklarından. Süreyya olduğu yerde dövünürken Buket ve Sevda birbirlerine sarılmıştı. "Ben Menekşe Tozkoparan. Belki son kez konuşuyorum. Nuh! Canımın içi. Benim yüreğime bile sığdıramadığım güzel sevdam. Yaşamaktan bir gün bile vazgeçer isyan edersen ben asıl o zaman ölürüm. Seni çok seviyorum ve sana kavuşacağım günü sabırla bekleyeceğim benim deli fişek sevdam."

 

Şakağına yaslanan silah yüzünden susmuştu Menekşe. "Söyle," dedi bir adam. "29 Ekim'de canlı bombalarla bayramı kana bulayacağız. Söyle! Ben bir hainin evladıyım! Hadi söyle."

 

"Ben," dedi Menekşe. "İki kahraman Türk askerinin evladıyım. Onlar her zaman kahraman olarak anılacak sizse her daim leşsiniz. Türk milletini Hiçbir zaman kanla korkutamazsınız çünkü bizim bayrağımız bile kandan."

 

Silah sesinden sonra ekran kararmıştı. Herkesin kulaklarında bir uğultu yüreğinde bir ateş peyda olmuştu.

 

Nuh elindeki telefonu tüm gücüyle duvara fırlattıktan sonra avazı çıktığı kadar bağırıp yakıp yıkmaya başladı. Cihat kardeşini zaptetmeye çalışsada o acısını kendinden çıkarmaya devam etti.

 

Gücü tükendiğinde odanın ortasına dizlerinin üstüne düştü. Evin önünde kalabalık artıyor bağırışma sesleri yankılanıyordu. "Menekşe," dedi sessizce. Sesi çıkmıyordu artık. "Menekşe'm..."

 

Etrafında artan sesleri duymuyordu. Feryat figan ağlayan ailesini görmüyordu. Kalbi intikam ateşiyle yanıyor kafasının içinde artık başka bir amaç dolaşıyordu.

 

🌺

 

Sonunda zurnanın "Vatanca bayrakça törece dince," dediği yere geldik🫢❤️🇹🇷

 

Evet ilk bölümden itibaren Menekşe'nin dağdan kurtulmasıyla son bulmayacağını biliyorduk🥹

 

Bakalım onlara neler bekliyor. Kaçıncı bölümde final olacağını sizlerle paylaşmayacağım. Nuh'un kariyerini ve hayatını tamamiyle değiştiren bir bölüm olacak.

 

Yeni bölümde görüşürüz yıldıza basmayı unutmayalım😘

Loading...
0%