Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12.Bölüm

@aysegulcee1

 

 

 

 

Bu geçici bir heves değil gönül kuşu, bu içimde ilmek ilmek işleyip büyüttüğüm bir sevdanın kör yangını.

 

***

 

Peşrev'e büyük bir hayranlıkla bakan kadınları göz ucuyla incelerken onlar yanımdaki adama bakmaya devam ediyorlardı. Üçü de siyah eşofman giymiş ve üzerlerine kalçalarına kadar uzanan yeşil bol tişörtler geçirmişlerdi.

 

Peşrev, kadınlara doğru döndüğünde Vera dudağını ısırdı. "Hey siz üçünüz! Saat kaç?" Onlara sunduğu ses tonundaki soğukluk gülümsetmişti.

 

Peşrev, dördümüze de çıkışı gösterirken önden yürümeye başladım. Koridorların sonu yemekhanede bitiyor ve oradan çıkışa dönüyordu. En azından artık öğrenmeye başlamıştım. En az 15 kişilik gruba doğru ilerlerken Maksut'un içtima almak için bizi beklediğini gördüm.

 

Altında yeşil pantolon ve üzerinde aynı renk bir tişört vardı. Bu adamlar normal insana hiç benzemiyordu. Güneş tepesine vurduğu için siyah saçları alnına yapışmıştı. Bezmiş bir ifade ile bize bakarken acele etmemiz gerektiğini düşündüm. Ekibe doğru hızla yürürken gözlerim Soya'yı aramaya başladı.

 

Kadınların arasından fırlayan ve bana bağıran kadın kesinlikle Soya'ydı. Onu gördüğümde gözlerim irileşti. Tam önümde durdu ve kollarını boynuma sarıp uzun uzun sarıldı. "Ova!" diye bağırdı gür bir sesle. Herkesin meraklı bakışı bir anda üzerimize çevrilmişti. "Buradasın. Meraktan ölmeden önce geldiğin için ne kadar şanslı hissettiğimi bilemezsin."

 

"İyi misin?" diye sordum. "Bir sorun yok değil mi?" Çökük göz altları günlerdir uykusuz kaldığını gösteriyordu. Bakışlarını, usulca ayaklarına çevirdi. "Şimdilik hayır!" Başımızda bekleyen ızbandut gibi adamlara kaçamak bakış attı.

 

Peşrev, boğazını temizleyip yerimize geçmemizi işaret etti. Beraber sıradaki yerimizi alırken fısıldaştığımız içinde veto yemiştik. Az sonra Damian denen herif elinde dosyalarla Maksut ve Peşrev'in tam ortasında durdu. Bize doğru baktığında uğultu bir anda kesilmişti. "Bundan sonra aramıza katılan son kişiyle eğitimlere ara vermeden devam edeceğiz."

 

Vera ve yanındaki iki kişi gülüşerek Damian'a bakıyorlardı. Kadınların yüz karası olmaya hak kazanmışlardı nazarımda. Durakladığında Damian'ın bakışları sürekli olarak beni buluyordu.

 

Peşrev'in bakışları sanki bundan haberdar gibi ikimiz arasında mekik dokurken pekte mutlu görünmüyordu. Gözleriyle beni öfkelendirmeyi başarıyordu. Ona olan öfkem azalmıştı lakin tamamen geçmiş sayılmazdı. En iyi dostum ya da düşmanım olması onun elindeydi.

 

Damian, elindeki kırmızı dosyayı indirdi. "Burada kimse eğitim dışında birbiri ile samimi ilişki kurmayacak. Tek gayemiz güzelce eğitimimizi tamamlamak."

 

Damian sözünü bitirdiğinde herkes itiraz edercesine kendi aralarında fısıldamaya başladı. Damian, gür bir sesle bağırınca hepsi birden sustu. Hemen solumda duran Vera'nın Peşrev'e göz kırptığını yakaladığımda gözlerim irileşti. Onun yaptığı tek şey kırmızıya boyadığı dudaklarını bükmek oldu. Umursamazca omuz silkip gözlerini devirdi.

 

Bahçede yükselen uğultu yanaklarımın öfke ile yanmasına sebep oldu. Damian, paçalarını kıvırdığı pantolonun cebine ellerini yerleştirdi. "Size gelince," diyerek erkekleri hedef gösterdi. "Kadınlara karşı bir yanlışınız olmayacak." Bana bakıp göz kırptı. "Özellikle sarışın olanlara." Bunu neden bana bakıp söyledi bu adam şimdi? Buradaki tek sarışın sensin dedi bir ses.

 

Hiddetle bir adım öne atıldığımda muhattabım Damian'dı. "Beni korumak size mi düştü Amirim?"

 

Damian'ın kasılan çene kemiğinden ne kadar bozulduğunu görebiliyordum. Maksut, kahkahalarla gülerken ne kadar eğlendiğini görmek beni daha da öfkelendirmişti. "Nasıl bir kadın bu?" dediğini işittim.

 

Uygulamalı göstermek isterdim lakin adam iki metre boyundaydı ve yetkiliydi. Saygımı bozmak istemiyordum daha fazla. Peşrev, elini yüzüne kapatırken birden ölüm sessizliğine büründü binanın bahçesi.

"Buraya oynaşmaya gelmedi kimse zaten. Uyarmanıza gerek yok!"

 

Vera bana bakıp homurdandı. Hırsla ona döndüm. "Sen bu söylediklerimden muafsın kızıl kafa! Kiminle fingirdeşmek istiyorsan yapabilirsin." Yüzüne iğrenir gibi bakıp bakışlarımı Damian'a çevirdim.

 

Bana bakıp elindeki kağıdı işaret etti. "Kendi ayağınla geldiğini unuttun mu Ova? Sarışın için kalkıp gelmedin mi buraya?"

 

Arkasını dönüp yürümeye başladı. Bütün gücümle dişlerimi sıkıp ona doğru koştum. Peşrev'in eli bileğime dokundu lakin ittiğim için tutamadı. Tam üzerine atlayıp elimdeki okumu boynuna saplayacaktım ki belimden tutulup geriye doğru savruldum. "Bırak beni vahşi herif!" Bu adam saygı sınırını aşıyordu. Ne diye benim damarıma basıyor anlamıyorum.

 

Belimi mengene gibi saran kollardan kurtulabileceğimi sanmıyordum. Beni daha da çıldırtan hiçbir şey olmamış gibi arkasına bile bakmadan binaya doğru yürüyen adamdı. "Peşrev," dedim ağlamaklı ses tonumla. "Seni öldüreceğim."

 

Gözleri, pişmanlıkla gözlerimi bulurken kalbimdeki o son kalkanı yok etmiş gibiydi. Çırpınmaktan bitap düşen kollarım iki yana düştü. Çaresiz bir hıçkırık koptu dudaklarımdan.

 

"Şşştt," dedi beni sakinleştirmeye çalışan sesi. "Sakin ol gönül kuşu. Böyle yapman sana acıdan başka bir şey vermeyecek. Sana buradan kurtulma şansı verdim. Gerçekleri öğrendiğin halde neden geldin? Şimdi sakin olmaya çalışacak mısın?"

 

Soya, hemen solumdaydı. Sakin olmak istemiyordum burayı ateşe vermek istiyordum. Burnunu parmaklarının arasına aldı. Gardımı düşürmeye hiç niyetim yoktu. Bize hayretle bakan gözleri es geçerek ona doğru döndüm. Aramızda bir adım mesafesi kadar alan vardı.

 

Yüzünde, bir şeyleri çözmek ister gibi bir ifade belirince yutkundum. Göğsü hiddetle inip kalkarken onu göğsünden ittim ve geride bırakıp içeriye doğru yürürken omuzlarımın üzerinden ona baktım. Ellerini yumruk yapmıştı. "Nereye gittiğini sanıyorsun sen?"

 

Sinirlenmeyeceğim! "Üzerimdekiler parçalanmak üzere. Bu şekilde çalışamam öyle değil mi?"

 

Soya'nın, Peşrev'in önüne geçtiğini gördüm. "Onunla gidebilir miyim? Benim odamda bir kişilik boş yer var."

 

Peşrev, karşısında duran küçücük kadına bakarken başını olumlu anlamda salladı ve diğerlerine başlamalarını işaret etti. Soya, nefes nefese bana yetiştiğinde devasa demir kapıya ulaşmak üzereydim. Koyu kahverengi gözlerini endişe ile kırpıştırdı. "Ova kızım sen ne yaptığının farkında mısın? Nasıl kafa tuttun koskoca amire?" Küçücük gözleri ışıl ışıldı.

 

Bunu nasıl yaptığımı ben de bilmiyordum ki! Bu herif nasıl böyle sakin kalıp bana ceza vermemişti aklım almıyor doğrusu. Aklına bir şey gelmişçesine kaşlarını çattı. "Acaba Ova bu adam senden hoşlanıyor olabilir mi?"

 

Bu oldukça saçma gelmişti lakin bana olan bakışlarının sebebi bu da olabilirdi tabii. "Umarım öyle bir şey yoktur."

 

Bana yetişmeye çalışırken aklı karışmışa benziyordu. Odasının önüne geldiğimizde duraksadı. "Neden sakin kaldı ki o zaman? Ben hislerimde yanılmam Ova! Gör bak..."

 

Umurumda değildi açıkçası, tek derdim buradaki bir yılı sorunsuz tamamlamaktı. Buraya alışmadan gitmek şarttı. Girdiğimiz odanın içinde iki yatak ve iki metal dolap vardı. Dolaplar, Peşrev'in odasındakinin yarısı kadardı ve içleri kıyafetle doluydu. Raflara göz gezdirirken ihtiyacımız olan her şeyin temin edildiğini gördüm.

 

Soya, kendi yatağının üzerinde giyinmemi beklerken soyunmak için ayrı bir bölmenin olmadığını gördüm ve tabii banyo da yoktu. Hızlıca soyunurken, "Orion'la rahat görüşemiyorsunuz sanırım?" diye sordum düşünceli görünen genç kıza bakıp. "Onu özlüyor olmalısın?"

 

Ellerini, kucağına bıraktı. Yarasına dokunduğumun farkındaydım. "İyi anlaşıyorduk. Orion, bana değer veriyordu Ova. Ona ısınmaya başlamıştım ama bu yer...."

 

Durdu ve derin bir soluk aldı. "Aramızdaki her şeyi bitirdi. Buradan biriyle ilişki yaşamam güç."

 

"Neden kabul ettiniz burada kalmayı?"

 

"Bilmiyorum," dedi. "Sanırım hepimizin kaçmak istediği şeyler vardı. Üvey anne ile yaşamaktan daha kötü gelmedi Ova." Peki ben neden buradaydım. "Sen?" diye sordu. "Sen bizim için mi döndün?"

 

"Hayalim eğitmekti aslında. Başarılı sporcular yetiştirmekti. Olmadı. En azından boş dönmektense burada olmak bana da cazip geldi. Ailemden uzak kalacağım. Belki de hayatım tehlikede olacak ama başarı başarıdır benim için. Sporcu ya da asker. Ülkeye hizmet etmenin yeri yok benim için." Kısmen doğru kısmen yanlıştı. Bir çift mavi beni buraya sürgün etmişti. Bunu ona söylemedim. Üzerimdeki tişörtün eteklerini düzelttim bunun yerine.

 

Koca adamı bekletip öfkelendirmek istemiyordum. Zira burayı bana zehir etmeye kararlıydı. Az önceki bakışını anımsayınca gülümsedim. Ne adam ama.

 

***

 

Erkek ve kadın olarak iki gruba ayırmıştı bizi vahşi adam. Kadınların çoğu kalçalarını yere bırakmış ve çoktan isyan bayrağını çekmişti.

Güneş, ağaçların arasına doğru alçalırken benden istediği hiçbir şeyi yapmıyor onu çıldırtıyordum. Burası kime cehennem olacak görecekti.

 

Bu adam kafayı sıyırmış olmalıydı. Benden 100 tane şınav çekmemi ve bunu yaparken mola vermememi istiyordu. Leo, Peşrev'i öfkelendirip bana karşı daha da kışkırtırken otuzdan sonra tıkanıyor ve yerden kalkamıyordum.

 

Biraz daha ona direnirsem bana bir çuval patates soyduracağını da söylemişti. Göğüslerinin üzerinden akan terlere rağmen beni Maksut'a devretmemekte ısrarcıydı. "Ova," diye çıkıştı bir kez daha. "Oradan kalkmazsan seni şu ağacın dalında sallandıracağım."

 

İnanmıyordum ona. Sabahtan beri bir sürü tehdit savurmuştu bana ama hiçbirini yapmamıştı. Bir şey söylüyorsan onu yapmalısın! Boş tehditlere karnım toktu benim. Ona itaat etmeyecektim. "Seni kaçık herif! Neden sadece ben çekiyorum 100 tane şınavı?"

 

"Kaçık! Bunu da not aldım küçük hanım İstanbul'a döndüğümde ilk iş seni içeri atmak olacak." Beni zorlamasının sebebini gayet iyi biliyordum. İki atıştada rakibimi erkek seçmiş ve onların sollayıp gururunu incitmiştim. Kendi kaşınmıştı benim bir suçum yoktu ki!

 

"31," dedi. "Hadi güzel gidiyorsun. O kaslı kollarının hakkını vermelisin." Tam önümde diz çökmüştü ve yorgunluktan ölmesine rağmen pes etmiyordu. "Bu sayıda kalmamalısın Ova! Bütün erkekler sana bakıyor ve bu benim hiç hoşuma gitmedi."

 

Gözlerimi devirdim. Ben bu kaslı kollarımın hakkını vermesini bilirdim elbet. "Bence bunu gayet hoş bir şekilde yapmıştım. Aynaya baktığınızda görebilirsiniz. Amirim! Ayrıca onların yokluk hissi beni hiç ilgilendirmiyor."

 

Elini saçlarından geçirip, "Sabır," dedi. "Sabır dileniyorum Allah'ım duy sesimi."

 

Kiminle dans ettiğinin farkında değildi. Kollarımda derman kalmamıştı artık. Yüz üstü yere kapaklanmam an meselesiydi. "Başlarım böyle işe!" Ayağa kalkıp üzerimdeki tozları temizledim.

 

Güneş, sabahtan beri göz altlarımı yakıyordu. Birde bu herifin egosuyla uğraşıyordum. "Ben Maksut'un takımına geçiyorum." Ellerimi havaya kaldırıp teslim olurken muzipçe gülümsedim.

 

Erkeklerin yanına gidecekken tişörtümün yakasından yakaladı ve beni kendine çekti. "Ova," dedi dişlerini gıcırdatarak. "Burada liderin kim olduğunu sana göstermemi ister misin?"

 

Aval aval adamın yüzüne bakarken aklıma gelen şeyi hızla uzaklaştırdım. Bu adamın benim dengemi alt üst etmesi benim problemim değildi. "Geç yerine. Atış yapacağız."

 

Maksut, bize doğru bakıp uzaktan el salladı. "İyi gidiyorsun kızım!" Bakışları, Soya'da kısa bir an için soluklanırken boğazını temizleyip önüne döndü.

 

Soya, mutsuzdu ve kimseyle konuşmuyordu. Peşrev, arkadaşına kızgın bir boğa gibi bakarken ağzının içinden bir şeyler geveledi. Küfür ettiğine emindim. Hepimizin önünde hedef tahtası vardı ve bir hayli uzağımızdaydı.

 

İlk olarak kızıl kafanın yanında durdu. Bakışlarımı onlardan çekerken yanlışlıkla şu kadını vurma planları yapıyordum. Düpedüz adama bakışlarıyla, beni bu gece koynuna al diyordu. Neyse ki Peşrev bu bakışlarını görmezden geliyordu.

 

Silahından çıkan kurşun değil hedefi, hedefin yakınından bile geçmemişti. Neden beni bu kadının yanına geçirdiğine dair en ufak bir fikrimin olmaması öfkelenmeme engel değildi. Tepemde bekleyen adam resmen hayattan bezmişti. "At!"

 

Elimdeki silahı hedefe nişan alıp tek gözümü kapadım. Kullanmasını gayet iyi biliyordum. Tetiğe bastığımda kurşun hedefin tam ortasına saplandı. Üzerime odaklanan öfkeli ve kıskanç bakışları umursamadan yerime geçtim. "Aferin!"

 

Kadınlar, arı gibi uğuldamaya başlarken Peşrev karşımızda durdu. "İsteyen yarıda bırakabilir. İlk günden fazla yüklenmek istemiyorum."

 

Soya, dışında bütün kadınlar sanki bunu bekliyorcasına bilye gibi sağa sola dağılmıştı. Kızıl kafa ve ekürisi son anda gitmekten vazgeçip yanımıza döndü. Peşrev'in bakışları, Soya ve üzerimde dolaşırken, "Benimle gelin," dedi ve erkeklerin olduğu tarafa doğru yürüdü. Erkeklerle beraber sıraya geçtiğimizde önümüzde uzanan zorlu parkura bakıp gözlerimi devirdim. Ne kadar istemese de beni bir erkekle eşlemişti ve diğerlerini de.

 

Maksut, Soya'ya silah kullanmasını öğretmek istediğini söylemiş ve biraz ileriye gitmişlerdi. Maksut, Soya'dan hoşlanıyordu.

 

İkişerli gruplar halinde yarışacaktık. Üçüncü sıradaydım ve bizden öncekiler yanımıza dönmek üzereydi. Boynundaki düdüğü çaldığında başlama çizgisine yaklaştım. Rakibim, sarışın genç bir adamdı. Beyaz dişlerini bana gösterirken parmağını boğazından kesiyor gibi geçirdi. "Koçum! İşine bak işine." Ellerini beline yerleştirmiş öfkeyle çocuğa bakıyordu.

 

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken burasının kime zehir olduğunu görebiliyordum ve bu beni mutlu ediyordu. Ben fazlasıyla eğleniyordum. İlk olarak çamur göletinden geçip tünel gibi kazılmış toprağın altından sürünerek geçecektik.

 

Az ileride tırmanma tahtaları vardı. En sonda da havuza inen kocaman bir kaydırak. Hepsi bu mu yani? Engeller önümüzde uzayarak devam ediyordu ama bizim için yarıda kesilmişti.

 

Düdüğünün sesi ile koşmaya başladığımda çamur göletine atlayıp ayakkabımın birini orada bırakmıştım. Çamur her yerime dolarken Peşrev'e bildiğim bütün bedduaları armağan ediyordum. Kesinlikle duş için gölü kullanacaktım.

 

Öksürerek çamurdan çıktığımda yerdeki toprak tüneline girdim. Allah aşkına bu çamur berbat kokuyordu. İçimden bildiğim bütün küfürleri Peşrev'e sıralamaya devam ederken tırmanmaya başladım.

 

Rakibimle neredeyse başabaş gidiyordum. Engellerin çoğunu geçtiğimde dizlerimde artık can kalmamıştı. Kaydırağın tepesinden havuza baktığımda hiç düşünmeden kendimi kaydıraktan bıraktım.

 

Sarı saçlı adam, çoktan havuzdan çıkmış kahkahalarla yerine gidiyordu. Havuzda bir güzel kendimi temizlerken üzerime düşen gölgeye, elimi yüzüme siper ederek baktım. Çıkmam için elini bana doğru uzattı. "İyi iş çıkardın gönül kuşu!"

 

Maksut ve Soya Peşrev'in arkasında duruyordu. Uzattığı eline doğru bakarken tişörtünün eteğinden tutup onu havuza çekeceğimi eminim ki düşünmemişti. Her yerim çizik içindeydi, bunun bir karşılığı olmalıydı değil mi?

 

Başını sudan çıkardığında hiddetle inip kalkan göğsünden gözlerimi çekerken kenara doğru yüzmeye başladım. Zira hiç iyi niyetli değildi bakışları. Bu, onu ikinci kez herkesin önünde küçük düşürüşüm oluyordu.

 

Ben daha kalçamı yukarı çıkaramadan ellerini kafama bastırıp suyun içine soktu. Nefesimi tutmada berbattım. Onuncu saniyede beni yukarı çıkardığında beton gibi karın kaslarına yumruk atmaya başladım. "Ne kadar dayanıklısın onu ölçüyorum gönül kuşu. Yanlış anlama sakın." Güldü. Birkaç kez tekrarladı aynı hareketi.

 

"Sen onu benim külahıma anlat," dedim nefes nefese. "Bırak beni."

 

"Bir daha yapacak mısın bunu?"

 

Nefes almaktan konuşamıyordum ki! "Vahşi!" Eliyle yüzümü kapatan saçlarımı geriye atıp muzipçe gülümsemeye devam etti. Tişörtümün yakasından tuttu ve durdu. "Bir daha söylesene!"

 

Nasıl bir fantezisi vardı bu herifin? "Vahşi herif!"

 

"İçeri tıkmam için sebeplerin artıyor güzelim." Yakamı bırakmadan beni havuzdan çıkardığında az ilerideki kocaman ağaca doğru sürüklemeye başladı. "Peşrev!" Durmuyordu. "Efendim!" Kulaklarına su kaçmış olabilir mi?

 

"Cık cık cık," dedi gülerek. "İşine gelince Efendim, gelmeyince hayvan. Yemezler canım benim."

 

Canım benim mi? Hey büyük Allah'ım. Neler söylüyor bu adamın dili? "Peşrev sakin ol koçum!" diye bağırdı Leo ama o pekte umursamadan beni sürüklemeye devam etti.

 

***

 

Bölüm nasıldı?🙈💕😍

 

Yıldıza basmayı unutmayın💕

Loading...
0%