Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13.Bölüm

@aysegulcee1

 

 

Aşk nasıl bir fırtınaydı? Ne hangi yönden estiği ne de şiddeti önceden anlaşılabiliyordu.

 

Yerin ayağımın altından buz gibi kayışı kalbimin kaburgalarımın arasında eriyişi korkudan değildi. Ayaklarımı yere sertçe bastırsamda onu durduramıyordum. O güçlüydü lakin heybeti beni ürkütmüyordu.

 

Maksut'a beni kurtar der gibi baktım ama o bu halimle sadece eğleniyordu. "Bu kez hak ettin Ova!" Hak etmek? Kime göre hak! Hak dediklerinin anlamını biliyorlar mıydı?

 

Soya, hiddetle Peşrev'in önüne geçti. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?" Küçücük bedeni ile bu adamı durduracağını düşünmesi komikti. En azından benim için bir şeyler yapmaya çalışıyordu.

 

Peşrev, ona bakmadan kızgın bir boğa gibi ne zaman geldiğini anlamadığım Leo'ya baktı. "Gel benimle."

 

Zaten hepsi bizi takip ediyordu...

En çokta şu kızıl kafanın kahkahaları beni öfkelendiriyordu. İlk günden buradaki herkese rezil olmuştum. Ben de bunun altında kalmazdım. Ağacın altında durduğumuzda tişörtümün yakasından tutup beni kaldırdı ve sırtımı ağaca yasladı. "Peşrev bak bunu konuşarak halledebiliriz."

 

Dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı. Başını iki yana sallarken dilini damağına yavaşça vurdu. Daha sakin görünüyordu. Elinden kurtulabilirdim. "Uslu durmanı söylemiştim körpe ceylan! İtaat etmek yok mu senin kanında?"

 

Bilmiş bir ifade ile sırıttım. "Asla! Bizim kanımızda itaat diye bir şey yok."

 

"Siz?" diye sordu. Güldü ve elini Leo'ya uzattı. Leo elindeki metal oku Peşrev'in avuçlarına bırakırken dudaklarım titremişti. "Be-beni öldürecek misin?"

 

Gözlerimi kapadığımda oku tam kalbime saplayacağını düşündüm. Masmavi gözlerinin içine yapma der gibi bakarken o şeytani bir gülüş bahşetti gözlerime. Ok ağaca sertçe saplanırken ayaklarım boşlukta sallanmaya başlamıştı. Nefes alamadığımı hissedince tişörtümün yakasını tuttum.

 

Vahşi herif! Beni tam da söylediği gibi ağacın dalına asmıştı. Ayaklarım boşlukta sallanırken diğerlerinin kahkahaları kampın bahçesini ayağa kaldırıyordu. "Senden nefret ediyorum Peşrev!"

 

Ben bunun altında kalır mıyım? Bunu silinmeyecek bir yere kazımıştım. İntikam soğuk yenen bir yemekti. Tam karşıma geçmiş muzip bir ifade ile bakıyordu. "Maksut! Yemeğimi buraya getirin, manzara eşliğinde yiyeceğim."

 

Leo ve Maksut bıyık altından gülerken arkalardan Sam öne doğru çıktı. "Eline sağlık amirim!"

 

Olmayan beyinle bir insanın yaşabileceğinin en güzel örneğiydi bu adam. "Odalarımızda makas var mı amir bey?" diye sordum. "Bu gece lazım olabilir."

 

Peşrev, arkasındaki adamlara baktı. "Herkes dağılsın." Sam'e döndü sonra. "Ova'ya eşlik etmek istemiyorsan kaybol acemi."

 

Bu adamı sevebilirdim aslında. Hödük olmasaydı... Sam homurdanarak ilerlerken Soya'nın ağlamaklı bir yüzle bana baktığını gördüm. "Canı yanıyor görmüyor musun?"

 

Maksut, "Hak etti," dedi Soya'ya her an sarılacak gibi bakarken. "Bu kız asla uslanmıyor ki!"

 

Ben burada yokmuşum gibi konuşmaları daha da sinir bozucuydu. "Çocuk muyum ben?" diye bağırdım ağaçta meyve gibi sallanan ben değilmişim gibi. "Ne diye uslanacağım?"

 

Peşrev, başını iki yana sallarken adamlardan birinin getirdiği sandalyeye oturdu ve bacak bacak üstüne atıp keyif sigarası yaktı. Sadece ikimiz kalmıştık. Pencerelerden bakan gözleri görmezden gelmeye çalışıyordum. Aralarında biri vardı ki aynı şekilde ağaca asmak istediğim... Damian, penceresinin önünde tüttürdüğü sigarası ve yüzündeki hoşnutsuz ifadesi ile bizi izliyordu.

 

"Peşrev," dedim kedi gibi miyavlayarak. "Canım yanıyor!"

 

Sigarasını ayağının dibinde söndürdü ve çöp konteynırına attı. Bu hareketle gözüme girmişti itiraf etmeliyim ki.

Yavaşça yaklaşırken elini ağaca yaslayışına kirpiklerimi kırpıştırarak bakıyordum. Diğer eli oka doğru ilerledi. Oku çıkardığında düşecektim ve bu yorgunluğun üzerine asla böyle bir şey yaşamak istemiyordum.

 

Oku ağaçtan sertçe çıkartınca dudaklarından ufak bir çığlık firar etti. Popomun üzerine hafifçe düşerken sinirden ağlamak üzereydim. Peşrev'in rutin sporuydu beni düşürmek buna alışmıştım. Artık tepki bile vermiyordum bu vahşi adama.

 

Dışarıya doğru üflediği nefesi gözlerimi gayriihtiyari kapamama sebep oldu. "Gönül kuşu," diye fısıldadı ağır ağır. "Benimle inatlaşma." Gözlerimi açarken yüzüme düşen saçları geriye ittim. "Canının yanması canımı yakar!"

 

Yutkundum. Onu çözemiyordum. Hem de hiç...

Yavaşça ayağa kalkarken zihnim allak bullak olmuştu. "Kimse canımı yakamaz," dedim yerdeki okumu ve yayımı elime alırken. "Ne kadar iyi bir nişancı olduğumu biliyorsunuz!"

 

Onu geride bırakıp binaya doğru yürürken arkamdan seslendi. "Biliyorum," dedi. "Tam on ikiden vurdun!"

 

Aval aval, yüzüne bakarken gülerek önüme döndüm yavaşça. Kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırırken, "Yemekhanede görüşürüz efendim," diye bağırdım.

 

***

 

Yemek vaktine kadar yaklaşık bir saat uyumuştum. Yatakta doğrulduğumda Soya'nın üzerine yeni kıyafetlerden giydiğini gördüm. "Nasılsın?" diye sordu bıkkın bir ses tonu ile. "Bir yerin acıyor mu?"

 

Anne ve babamı düşündüğümde burnumun direği sızlıyordu yalnızca. "Acıyor," dedim üzerimdeki tişörtü yere fırlatıp atarken. "Kalbim çok acıyor Soya."

 

Aynı dertten muzdariptik. "Kardeşimi özlüyorum," dedi saçlarını at kuyruğu yaparken. Dudağına ruj sürmeyi ihmal etmemişti. "Sen de özlüyorsun değil mi?"

 

Özlemek hissettiklerimin yanında hafif kalıyordu. "Özlüyorum Soya hem de çok. Bir yanım hep eksik. Öyle bir eksikliği kimse dolduramaz çünkü ailenin yerini hiçbir şey tutmaz."

 

Anlıyorum der gibi bakarken önündeki aynaya döndü. Güldüm. Ben bu kadar çabuk kabullenemiyordum yaşanılanları. Kalkıp üzerimi değiştirdim isteksiz. Sabah kahvaltısını kaçırmıştım ve bu dağ başında öğle yemeği yoktu. Güçsüz düşmek istemiyordum. Bu yerde bolca enerjiye ihtiyacımız vardı.

 

Hazırlandığımızda odadan çıkıp yemekhaneye doğru ilerledik. Koridorların ayrıldığı yerde Orion ile karşılaşmamız sevindirmişti. Soya'ya sarılmak istiyordu ama bu vahşi adamların koyduğu veto yüzünden bakmakla yetinmişti.

 

"Merhaba kızlar," dedi çekimser bir ses tonuyla. "Nasılsınız?"

 

Orion'un bu mesafeli ses tonu Soya'yı incitmişe benziyordu. "İyiyim," dedim zor da olsa gülümseyerek. "Burada nasıl iyi olunursa işte. Bilirsin, bolca hayal kırıklığı ve özlem... Bir de şu amir bozuntuları."

 

Gözlerimi devirdiğimde Soya gülümsedi. Bolca ima barındırıyordu gülüşü. "Aslında hepsi kötü değil." Bu sözü, Orion'un yanlış anlamasına sebebiyet vermişti.

 

Ben anlamıştım onu aslında. Peşrev'i ima etmişti. Bu ikisi için gerçekten üzülüyordum. "Öyle mi?" dedi Orion kırgın bir ses tonuyla. "Sizin adınıza sevindim."

 

"Hadi Ova! Bir de yemeği kaçırmayalım."

 

Adımlarımı hızlandırıp ona yetişmeye çalıştım. Yemekhanenin önünde gördüğüm kuyruk hiç iç açıcı değildi. Ayakta duracak halim yoktu ve en az on beş dakika bekleyecekmişiz gibi görünüyordu. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve ayağımı yere düzenli ritimde vurmaya başladım.

 

Bizim hemen karşımızda amirlerin yemekleri veriliyordu. Sıranın başında muhteşem üçlü vardı. Maksut, arkasına döndü ve bizi görünce yüzü asıldı. Sırada bizden başka kadın yoktu çünkü. Kızıl kafa ve ekürisi bile onca makyaja rağmen bizden önce gelip yemeklerini almışlardı. Peşrev henüz bizden tarafa bakmamıştı. Üzerinde ilk kez siyah bir tişört görüyordum.

 

Onu bir şeyler giyerken görmeye alışkın değildim. Yemeklerini alıp masaya oturduklarında önüme döndüm. Bize doğru yaklaşan adım sesleri Maksut'a aitti. Yemekhanene oldukça büyüktü ve masalar ikiye ayrılmıştı.

 

Soya'nın önünde dururken öndeki erkeklere arkaya geçmelerini işaret etti. Dibinde duran bu koca adama başını kaldırıp bakamayan Soya'ya üzülmüştüm. Çünkü karşıdaki masalardan birinde Orion ve Sam oturuyordu. Orion, hüzünlü bakışlarını tabağına çevirdiğinde sıranın bize geldiğini fark ettim. Daha doğrusu biz sıraya gitmiştik.

 

"Teşekkür ederim," dedim Maksut'a. Her ne kadar bunu Soya için yapmış olsada. "Buradaki erkekler hiç centilmen değil."

 

Soya ile ilgilendiğinden emin olmuştum. "Afiyet olsun," dedi ve Peşrev'le Leo'nun yanına döndü.

 

Koca adamın bakışlarının üzerimde olduğundan emindim. Bakmamakta direnirken masalardan herhangi birine oturduk. Onlarla aramızda bir masa vardı ve o da boştu. Kızıl kafa, tepsisini alıp muhteşem üçlünün masasına doğru ilerledi. Arsızca Peşrev'in yanına otururken yanındaki adam ona başını kaldırıp bakmamıştı bile.

 

Maksut, tabağını alıp ayağa kalktı ve bizim masaya doğru yaklaştı. Soya ile iletişim kurmak için çaba içine girmiş olması gerçekten üzücüydü. Tek sebep buysa eğer Soya ona asla pas vermezdi. En azından Soya'nın yanına oturduğunda bize çevrilen gözlere tarafını seçtiğini göstermişti. "Nasılsın?" diye sordu Soya'ya bakarken. Sonra toparladı. "Nasılsınız yani?"

 

Soya hızlıca yemeğini yedikten sonra bir kere bile gözlerine bakmadığı adamın bakışlarına ürkekçe karşılık verdi. "Seni arzulamıyorum koca adam! Amacın buysa benden uzak dur."

 

Tabağını bırakıp çıkışa doğru yürüdü. Maksut, arkasından çaresizce bakarken dudak büktüm. "Haklı! Onun yerinde ben de olsam aynı tepkiyi verirdim. Belki de daha fazlasını."

 

Tabağındaki kirazı ağzına attı. "Tepsiyi kafama geçirirdin muhtemelen," dedi. "Burada ondan başka kadınlar da var Ova. Şu an başka biri ile de ilgilenebilirim ama bunu yapmıyorum. Soya. Onu gördüğüm ilk gün gözlerime öyle bir baktı ki ve o günden sonra o gözlerle bakışmak için çabaladım durdum. Bunun farkında bile değil belki de. İnan amacım bir et parçası olsaydı bunu kolaylıkla yapabilirdim."

 

Kabul ediyorum inandırıcı konuşmuştu. "Eğer gerçekten söylediğin gibiyse bunu o da görecektir. Ona biraz zaman ver." Ne diyorum ben? Söylediklerimden hızlı bir şekilde pişmanlık duymuştum.

 

Makarna ve köfteyi mideye indirdikten sonra aklıma Peşrev'in neden Damian ile kavga ettiğini sormak geldi. "Maksut," dedim sesimi alçaltarak. Çatal bıçak seslerinden dolayı bizi duymasına imkan yoktu ama yine de endişe etmiştim. "Peşrev neden Damian ile kavga etti?"

 

Güldükten sonra bizi dikkatle izleyen adama baktı. İlk kez göz göze gelmiştik. Kızıl kafa ona bir şeyler anlatıyordu ama Peşrev pek dinliyor gibi değildi. Masmavi gözleri uzun bir süredir benim üzerimdeydi. "Senin yüzünden," dedi Maksut çorbasını karıştırırken. "Senden hoşlandığını söylemiş Damian."

 

Soya yanılmamıştı... Peki bu Peşrev'i neden rahatsız etmişti? Yüzüme dikkatle baktı ve gülümsedi. "Büyücü filan değilsin değil mi?"

 

Güldüm. "Öyle mi görünüyorum?" Saçlarımı utanarak kulağımın ardına sıkıştırırken onunla göz göze geldim. Bakışlarımı kaçırırken düşüncelere dalmıştım. Başıyla beni onayladı. "Neyse ben kalkayım, biraz daha sohbet etmeye devam edersek sana asıldığımı düşünecek. Bu koca adamla kavga etmek istemiyorum."

 

Peşrev'den mi bahsediyordu? İkimiz de aynı anda masadan kalkarken kızıl kafa Peşrev'e fena halde bozulmuştu. Çıkışta beni beklediğini gördüğümde tabağımı kirliye bırakıp yanında durdum. "Merhaba vahşi!"

 

Yanında yürümemi işaret edince onu öfkelendirmek istemediğim için takip ettim. Bugün yeterince yorucu geçmişti. Enerjim bile kalmamıştı zaten. "Ne konuştunuz Maksut'la?" diye sordu. Beklediğim bir soruydu. "Pek keyifli görünüyordun." Yem atıyordu. Keyif aldığım filan yoktu.

 

Kapının önünde durduğumuzda dışarı gideceklerini anladım. Merkezden uzaktaydık ve hala buralarda vakit geçirecek bir yerler olması beni şaşırtıyordu. Leo ve Maksut çıkışta Peşrev'i bekliyordu. "Maksut," dedim. "Soya'dan hoşlanıyor."

 

Buna epey şaşırmıştı. "Bak sen! Benden bir şey saklamazdı o koca öküz ama..."

 

Güldüm. Bunların arasındaki ilişki çok güzeldi. Düşündüğümden de bağlılardı birbirlerine. "Demek ki saklıyormuş. Size iyi eğlenceler," dedim ve kapıya doğru yürüdüm. Soya'yı bulmam gerekiyordu. Az önce onu çıkışa doğru yürürken görmüştüm.

 

"Nereye?" diye sordu Peşrev. "Bu saatte üstelik." Kaşları yukarı kalkmıştı.

 

Babama bile bu kadar hesap vermiyordum. "Göle," dedim içimdeki galip gelen şeytanı dinleyerek. "Temizlenmem gerek." Kokmak üzereydim. Aslında hiç fena olmazdı.

 

Leo, ağzındaki içkiyi Maksut'un beyaz gömleğine püskürtürken bana sıçtın der gibi bakıyordu. "Ne yapacaksın ne?"

 

Kapı ile onun arasında sıkışırken ilk kez onu güzel giyinirken görmenin şaşkınlığını hala üzerimden atabilmiş değildim. "Siyah tişört yakışmış," dedim. "Hoş görünüyorsun."

 

"Odamda duş al," dedi. "Geç geleceğim, kilitlersin. Amirin olarak emirlerime uymak zorundasın Ova! Odana, hemen..."

 

Kokmak üzereydim. Gurur yapmam yersizdi. "Asla!" dedim. "Unut bunu odanda böyle bir şey yapmayacağım."

 

Sesli bir şekilde yutkunurken başımın üzerindeki butona bastı. İçeride yankılanan alarma herkes itiraz ederken yatakhanelere doğru ilerleyenlere baktım şaşkınlıkla. "Ne demek bu?" Hepsi birazdan beni öldürecek gibi bakıyordu. Sanırım dışarı çıkmak isteyen daha fazla kişi vardı.

 

Saat daha 22.30'du. "Bu saatten itibaren kapılar kapandı demek küçük hanım."

 

Başımı sinir bozukluğu ile salladım ve odanın yolunu tuttum. Bu adam gerçekten tam bir baş belasıydı. Ben neysem o da oydu. Ne kadar benziyorduk biz bu vahşi adamla.

Odaya döndüğümde Soya'yı yatağında otururken buldum. Elinde bir zarf tutuyordu. Üzerimdeki tişörtü hızlıca çıkarıp önünde durdum. "Ne yazıyor zarfta?"

 

Şaşkınlıkla dudak büktü. "Damian göndermiş. Yarın için bir kamp eğlencesi düzenlemiş. Bize motivasyon için. Herkes eğlenceye tek gelecekmiş. Ha birde not düşmüş. Biz istersek çift halinde katılabilirmişiz."

 

İşte bu oldukça ilginçti. Sanırım buraya alışmadan kaçmamızdan korkmuştu. Yatağımın başındaki ejeterin üzerinde de aynı zarftan vardı. Ne hoş... Bizim için bir yemek düzenlemişti. Bu kamp belki de düşündüğüm gibi işkence olmayabilirdi.

 

Maksut'un söyledikleri Damian'a olan nefretimi artırmaya yetmişti. Zarfı açmadan kendimi yatağa bırakırken Soya düşünceli bir halde ışığı kapadı.

 

***

 

Kendi kendime homurdanarak gecenin on ikisinde Peşrev'in odasına doğru ilerliyordum. Kaşıntıdan uyuyamamış ve bize ait banyoda bana bir türlü sıra gelmemişti. Kızıl kafanın başını klozete sokmak zorunda kalmıştım. Bir türlü çıkmam bilmemişken bir de sıcak suyu bitirmişti.

 

Çocuk gibi de beni Peşrev'e şikayet edeceğini söyleyip durmuştu. İstediğine söyleyebilirdi, korkmuyordum. Vahşi aslanın Kapısının önünde durduğumda içeride olmaması için dua ettim.

 

Kapıyı yavaşça açtığımda ışığın kapalı olduğunu gördüm. Yatağı hala bozulmamıştı. O gelmeden işimi halledip yatağıma dönmek istiyordum. Günlerdir düzgün uyuyamadığımdan duşta bile uyuyakalabilirdim. Sarhoştan hiçbir farkım yoktu.

 

Odaya girdiğimde kapıyı kapatıp anahtarı içeri aldım. Üzerimdekilerden kurtulduğumda kendimi sıcacık suyun altına bıraktım. Kaynar su, omuzlarımdan aşağıya doğru akarken kendimi suyun huzuruna teslim etmiştim.

 

Suyun verdiği huzuru veremeyen insanlar vardı. Bu yüzden yalnızlık hiçbir zaman bana ağır gelmemişti. Evimi özlemiştim, adamı özlemiştim. Hatta komşu teyzeleri bile özlemiştim. Yaşarken asla kıymetini bilmediğimiz şeyler gün gelip köz olarak düşüyordu yüreğimize. Buna inanın, nefret ettiğiniz ne varsa burnunuzun direği sızlayarak onu arayacaksınız.

 

Raftaki lifi ve şampuanı alıp vücudumun her yerini köpüklerken sanki yılların kiri dökülüyordu üzerimden. Tüy kadar hafif hissediyordum kendimi. Temiz ve en önemlisi güzel kokuyordum. Onun gibi kokuyordum. Çam ve okyanus gibi...

 

***

 

Bölüm nasıldı?🙈💕

Pişt nazik parmaklar yıldıza😍🫠

Loading...
0%