Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14.Bölüm

@aysegulcee1

Medya: Leo ;)

 

***

 

Birkaç masa dışında boş olan mekanın içine kırmızı loş ışıklar hakimdi. İçeride on adet yuvarlak masa vardı. Yetkililer dışında gelen birkaç kadın gülüşerek sohbet ediyordu. Kalan herkes uyumak için kampta kalmıştı.

 

Sigara dumanının kokusuyla karışan hava içerinin basık havasını daha da artırmıştı. Birbirine çarpan çay kaşığı sesleri adamların sert kahkahalarıyla karışıyor ve mekanın içine ummalı bir sohbet yayıyordu. Bazı masalarda yalnız adamlar oturuyordu. Gece, paravan gibi dağların üzerine örtülürken ürkütücü bir sessizlik peyda etmişti.

 

"Hayatı sana zindan edeceğe benzeyen körpe bir ceylan var! Yerinde olsam bu kadar rahat olmazdım," dedi Leo arkadaşına göz ucuyla bakarken. "Bazıları işte doğuştan şanslı."

 

Peşrev, herkese yatağında olmasını söylerken bu kadınların burada ne işinin olduğunu düşündü. Nasıl çıkabilmişlerdi? İma ile güldü hemen yanında oturan Maksut. İri kollarını örten beyaz gömleğini yukarı doğru sıyırdı ve arkasına yaslandı. "Benim karşıma öyle bir kadın bekleyecek ben bir dakika bile burada oturmam. Tutar elinden evlenelim derdim."

 

Elindeki kadehi dudaklarına yavaşça götürdü. Sadece Peşrev'i kızdırmak için söylemişti bunu. Böyle bir şeyi aklından bile geçirmezdi. Yuva kurabileceğine olan inancını kaybedeli uzun zaman olmuştu. Ters ters baktı arkadaşlarına. Kadınları arkadaşlarının gördüğü gibi nefsini köreltecek bir ihtiyaç görmüyordu. "Zevzekliği kesin!" Ova ile ilgili yapılan hiçbir sohbeti genişletmek istemiyordu. "Bunu mu konuşacağız lan bütün gece?"

 

Bütün bedeninin kasıldığını hissederken boğazını temizledi ve duruşunu dikleştirdi. Barın içine yayılan nikotin kokusunu içine çekti. Maksut, arkadaşının omzuna vurdu. "Ova'dan etkileniyorsun oğlum bunu kör olan anlar."

 

Anlamıyorlar diye düşündü Peşrev. Onların aklı fikri uçkurlarındaydı. "Birincisi kimseden etkilendiğim falan yok. İkincisi sizi gebertirim. Size ne hayvan herifler?" diye yükseldi. "Ne Ova'ymış!"

 

Ova'nın ismini bir başka erkeğin ağzından duymak onu nedensiz bir şekilde öfkelendirmişti. İçine yayılan bu salt öfkeye bir anlam veremiyordu. Peşrev, Ova'nın banyo için odasına gideceğine emindi. Öte yandan gitmemiş olmasını umdu. Bedeni o asi kadını gördüğünde hoşuna gitmeyecek tepkiler veriyordu. Bocalıyordu.

 

Annesine ikizi kadar benzeyen kadının onda uyandırdığı salt acıydı. Şimdi ise acı dışında hiç tatmadığı bir hissi canlandırmaya başlamıştı. Onun için bir şeyler yapmak istiyordu, mutlu edecek bir şeyler... Ne zaman ona yakınlaşsa o asi kadın tepiyordu adeta.

 

"O halde," diye söze girdi Leo. "Ova'ya çıkma teklifi edebilirim." Keyifle arkasına yaslandığında Peşrev'in tepkisini dikkatle inceledi.

 

Ağzına aldığı bir yudumu Maksut'un yüzüne boca etti Peşrev. "Ne, ne? Çıkmak mı? Nereye çıkacaksın pislik herif sen Ova'yla?" Burnundan soluyordu adeta. Bunu söyleyen en yakın arkadaşlarından biri olmuş olmasaydı yumruğunu çehresinin ortasına indirirdi.

 

Muhabbet oldukça saçma bir yere gidiyordu. Sakince çayını yudumladı Leo. "Bir çatı katına çıkıp inelim diyoruz. Bilirsin oranın manzarası çok hoş," dedi. "Ova'yı gözüme kestirdim. Gönlünü çelmem gerek." Çayından büyük bir yudum alırken bıyıklarında kalanı elinin tersi ile sildi.

 

Maksut, bıyık altından gülerken bu sohbetten hoşnut olmayan tek kişi Peşrev'di. Leo buraya çok sonradan gelmişti ve kadınlar konusunda bir hayli tecrübeliydi. Ova'yı yatağa atmak dışında bir amacı olamazdı. Boğazından aşağıya doğru akan acı tadı pek umursamadı. "Olmaz!" diye bağırırken içerideki meraklı gözler onlara çevrildi. "Ova olmaz. Yani o istemez seni. Şu tipine bak önce."

 

Leo, ağzına kadar getirdiği bardağı masaya bıraktı. Terden anlına yapışan siyah saçlarından parmaklarını sertçe kaydırdı. "Ne varmış oğlum benim tipimde?" Muzip bir ifade vardı yüzünde. "Hem yakışıklı hem kariyer sahibiyim. Bolca da param var."

 

Peşrev, öfkeyle bakarken Leo oldukça keyifliydi. Elindeki boş bardağı evirip çevirdi. "Kariyer sahibiymiş! Ben kadın olsam senden korkardım." Söz konusu Ova'ydı ve o asi kadın korku nedir bilmiyordu.

 

Leo, muzip bir ifade ile gülümsedi. "Yarın ki eğlenceye gitmeyi teklif edeceğim ona. Senin için bir mahsuru olmamalı o halde kardeşim."

 

Ters ters baktı arkadaşına Peşrev. Leo ile gidecek olması gerçekten onu ilgilendirmiyordu. Ova'nın asi kişiliğinin altında masum bir küçük kız olduğunu görüyordu. İçinden bir şeyler kopup gidiyordu bu kadına karşı.

 

Ne ondan uzak kalabiliyordu ne de onun sınırlarında durabiliyordu. Arafta bir yerlerde gelgitle savaşırken içinde palazlanan histen bir haberdi. Kadehini masaya serçe çarptı. Yan masada oturan kızıl saçlı kadının yakıcı bakışlarından fazlasıyla sıkılmıştı. Sarhoş olma yolunda gidiyordu belki de başı derde girecekti.

 

Sürekli göğüslerini öne doğru itiyor dilini kırmızıya boca ettiği dudağının üzerinde kaydırıyordu. Sandalyesini geriye itip kızıl kadının masasına doğru yürüdü. Botlarının yere vurduğunda çıkardığı ses herkesi ürkütmüştü. Leo ve Maksut arkadaşının arkasından masadan kalkarken kızıl kadın masasına doğru gelen genç ve yakışıklı adamı gördüğünde gülümsedi.

 

Yeşil gözleri, yavaşça kırpışırken kırmızı saten gömleğinin birkaç düğmesini daha açtı. Göğüslerini biraz daha ortaya çıkardı edepsizce. Peşrev, masanın önünde durduğunda elini masaya sertçe vurdu. "Hanımlar," dedi. "Saat kaç?"

 

Kadın arsızca bacak bacak üstüne attı. Yaptığı hiçbir kadınsı hareketin bu adamın üzerinde mimik oynatmamış olması hırsla dolduruyordu kalbini. "Biliyorum amirim," dedi bilmiş bir ifade ile. "01.30'u gösteriyor tam şu anda."

 

Peşrev, içinden sabır çekti. Elini masaya sertçe vurduğunda diğer iki kadın oturduğu yerde sıçradı. "Kampa dönmeniz için bir dakikanız bile yok." Vera, sandalyesinden kalkıp Peşrev'in özel alanına girdiğinde yeşil gözlerini kırpıştırdı. "Emredersin lider."

 

Yanından gitmeden önce göğüslerinin arasından kırmızı renkli bir kağıt çıkarıp Peşrev'in avucunun içine bıraktı. Peşrev, kadının ardından hayretle bakarken yan masadaki arkadaşları gülmekten yerlere yatıyordu. Avucundaki şeyin telefon numarası olduğunu görmesi, dişlerini sıkmasına sebep oldu. "Arsız kadın," diye mırıldandı arkasından. "Asla durmuyor."

 

Elindeki kağıdı çöpe fırlatıp kendine kahkahalarla gülen arkadaşlarının yanından ayrıldı. Kendi ayak seslerinin sert zeminde çıkardığı sesten başka bir şey duyulmuyordu. Saat, 03.30'u gösteriyordu. Uzun zamandır geceleri uyku uyumuyordu. Bu mesleği seçtiğinden beri huzur nedir bilmemişti. İki gün sonra arazi eğitimi vardı ve o kendine on kişiden oluşan iyi bir ekip seçecekti.

 

Odasının önüne ulaştığında bir an durdu. Göğsünü bolca oksijenle doldururken Ova'nın içeride olmaması için dua etti. Yine de o kadının küçük bir kız çocuğundan farkı olmayan halleri yüzünde istemsiz bir gülüş peyda etmişti. "Benim küçük baş belam!" Sesli düşündüğünü fark edince öksürdü ve tişörtünü düzeltip kapıyı yavaşça açtı.

 

Odanın içi karanlıktı. Yere rastgele fırlatılan kıyafetlere bakarken gözlerini devirdi. Gayriihtiyari derinleşen nefes alışverişleri pek hoşuna gitmemişti. Odanın içi kendi şampuanının kokusu ile dolmuştu. Bundan da hoşlanmamıştı genç adam. Ayağına takılan şeye baktığında yavaşça yutkundu. Kaşlarını yukarı kaldırdığında bıkkın bir nefes koyverdi. "Kapıyı neden kilitlemezsin ki be kızım?"

 

Başını iki yana sallarken sinir bozukluğu ile güldü. Yatağın başucunda durduğunda gördüğü tablo önce kaşlarını çatmasına sebep olmuş sonra bütün kaslarını gevşetmişti. Dudakları büyük bir şefkatle yana doğru kıvrılırken histerik bir kahkaha attı. "Yaramaz ceylan!" Yatağın yanına çektiği sandalyeye ters oturdu.

 

Bakışlarını yatağında uyuyan kadından alamıyordu. Üzerinde kendi kıyafetlerini görünce güldü. Saçları, beyaz yastığa yayılmış tam olarak kurumamıştı. Uyurken ne kadar da uysal diye düşündü. Sarı saçları ve onca kirin içinde inci tanesi gibi parıldayan teniyle masallardan fırlamış gibiydi. Şimdi kirden arınmış ay gibi parıldıyordu. Bedeni, bir kadın gibiyken karakteri ve davranışları ile erkekten hiçbir farkı yoktu.

 

Bedeninde gördüğü çizikler yüzünden kaşlarını çattı.

Yaptığının farkına vardığında ateşe dokunmuşçasına geri çekildi ve arkasına yaslandı.

Ova'nın kıpırdanan uzun kirpiklerine bakarken uyandığını anlaması uzun sürmedi. "İşte başlıyoruz!" Kıpırtısızca beklerken kadının sayıkladığını fark etti. "Anne," diyordu belli belirsiz. "Baba korkuyorum."

 

***

 

Bedenimde hissettiğim ürperti ile kirpiklerimi araladığımda yanı başımda gördüğüm silüet yüzünden kendimi yukarı doğru ittirdim. Elim gayriihtiyari sırtıma gittiğinde okumun yerde olduğunu hatırladım. "Lanet olsun!"

 

Bana bakan yüzü bıyık altından büyük bir keyifle gülümsüyordu. Şaşkınlıkla Peşrev'e bakarken çarşafın altındaki titreyen bedenimde onun kıyafetlerinin olduğunu anlamam uzun sürmedi. "Pe-Peşrev buradasın." Keyifli bir ifade ile bana bakarken neler olduğunu anlamaya çalıştım.

 

Kollarını göğsünde birleştirirken Eee der gibiydi bakışları. Yerdeki kıyafetlerime bakarken gözlerim kocaman oldu. "Senin kıyafetlerin üzerimde, benim senin burada ne işim var?"

 

Burada ne zaman uyuduğuma dair en ufak bir fikrim yoktu. Keyifle gülümsemeye devam ederken kollarını göğsünde birleştirdi. Neyse ki pantolonu hala üzerindeydi. "Gece kapıma dayandın, Peşrev de Peşrev diye bağırdın. Hiçbir şey hatırlamıyor musun gönül kuşu?" Önündeki sandalyeye ters oturdu ve çenesini ellerinin üzerine yasladı.

 

Aralanan dudaklarıma baktıkça zevkten dört köşe oluyordu. Dilini damağına sertçe vurdu. "Hayatımın en güzel birkaç saatiydi oysaki!"

 

Kesinlikle ne söylediğinin farkında değildi. Kaşlarım korkuyla çatılırken soluğum birbirine karışıp adeta beni boğmak için savaş içerisine girmişti. "Ne diyorsun yahu? Neden kapına dayanayım senin? Buraya yıkanmak için geldiğimde sen yoktun ki."

 

Dudaklarım titrerken iki kelimeyi bir araya getiremiyordum. Ben yıkanırken odaya gelmiş ve bana ilaçlı bir şeyler mi içirmişti? "Ne demek keyifli birkaç saat vahşi herif? Ne içirdin sen bana?" Bunu gerçekten yapmış olamam... Gözlerim şaşkınlıktan ürkekçe bakarken nefes alışverişlerim hızlanmıştı. Neredeyse kahkaha atan adama bakarken başımın altındaki yastığı kafasına fırlattım. "Domuz herif!"

 

O kafasının içinden neler geçiyordu? Yastığı havada yakaladığında bıkkın bir nefes verdi. "Sence ben oradan ırz düşmanına mı benziyorum gönül kuşu?"

 

Çarşafı pelerin gibi sırtıma örterken yatağın diğer tarafına atladım. Üzerinden gelen sigara kokusu midemi bulandırıyordu. "Benden uzak dur vahşi adam!"

 

Ellerini havaya kaldırıp teslim olurken bir yandan da sabır çekiyordu. "Olduğum yerde duruyorum Ova. Delirtme insanı. Al şu kıyafetlerini gir banyoya elini yüzünü yıka sonra da odana dön."

 

Başımı pencereye çevirdiğimde kollarımı göğsümde bağladım. "Banyonun kapısından uzaklaş o halde."

 

Yanaklarını bıkkınlıkla şişirdi. "La havle! Getirtme beni oraya. Zira gelirsem banyoya girmediğine pişman olacaksın."

 

Küçük bir kız çocuğu gibi kaşlarımı çatarken, "Peki," dedim. "Yaklaşma ben kendim girerim."

 

Adım adım ona doğru yürüdüm. Sinir bozukluğu ile gülümserken, "Olduğum yerden bir milim bile kımıldamadım Ova!" diye yükseldi. "Ha ama sen illa ki yerinden kımılda diyorsan o başka."

 

Damarına basmamam gerektiğini anlamış olduğum halde neden uslu durmuyordum ki? Üstelik adamın odasındayım ve üzerimde onun kıyafetleri var. Saçlarım hala kurumadığı için ensem ter içinde kalmıştı. Tabii onun bembeyaz elyaf yastığıda. Ürkek adımlarla ayaklarının dibinde duran kıyafetlerime yaklaştığımda bakışları yastığına kaydı. "Sen," dedi elini beline yerleştirirken. "Yastığımı mahvetmişsin."

 

Hızlıca kıyafetlerimi alıp kendimi banyoya attım ve telaşla kilitledim. Artık güvende olduğuma göre Ova gibi davranabilirim. "Sen de beni boğmaya çalışmıştın. Ödeştik." Elimle kapıya vurdum. "Bir daha ki sefere yorganını ıslatırım orman kaçkını."

 

Elini kapıya sertçe vurduğunda irkilerek geri çekildim. "Oradan hiç çıkmayacağını sanıyorsun değil mi? Ne kadar vahşi olduğumu gösterebilirim sana!" Haklı!

 

Üzerimi hızlıca giyindiğimde kilidi yavaşça çevirip başımı içeriye doğru uzattım. Ayakkabılarını yatağın yanına çıkarmış ve pantolonunu bir köşeye fırlatmıştı. Yenisini giydiğini umarak yavaşça banyodan çıktım. Sırtı bana dönük dolabın önünde durduğunu gördüğümde yavaşça kapıya yaklaştım.

 

Kapıyı açıp çıkacakken arkamdan seslendi. "Ova!"

 

Ona dönmeden cevap verdim. "Ne var?"

 

Hızla verdiği nefesinden sonra, "Akşam ki yemeğe yalnız gideceksin değil mi?" diye sordu. Yalnız git der gibiydi ses tonu. "Yani kiminle gidebilirsin ki zaten?" Muzipçe güldüm. Onu neden ilgilendiriyordu ki?

 

Umursamazca omuz silktim. "Bunu henüz düşünmedim. Neden sordun?" Ona doğru döndüğümde altına siyah bir eşofman geçirmişti. Saçlarını acele ile topladı ve bana doğru birkaç adım attı. Yüzümü tiksinti ile kırıştırdım. Berbat kokuyordu. "Bu yalnız gitmeyebilirsin anlamına mı geliyor?"

 

"Bir ihtimal!"

 

Kapıyı açtı ve eliyle koridoru işaret etti. Ben de kalıcı değildim zaten öyle değil mi? Çatılan kaşlarına bakarken duyduğum zevki hiçbir şey vermiyordu burada. Onu odada bıraktığımda kapı ardımdan sertçe çarpıldı. Bir anlığına kapıldığım his kalbimin en köhne köşesini sızlatmıştı. Peşrev'in bana karşı bir şeyler hissetmesi ihtimali canımı yakmıştı.

 

Beni birlikte olmak istediği bir kadın olarak düşünmesi ihtimali bile kalbimi sızlatıyordu. O Peşrev'di ve ben de Ova. Bu böyle kalmalıydı, aramızdaki ilişki böyle güzeldi. Odaya döndüğümde sessizce yatağın içine girdim ve yanımdaki gece lambasına uzandım. Akşam ki eğlence saçmalığını düşününce yüzümü buruşturdum.

 

O adamın bizim için bir şey yapmasına ihtiyacımız yoktu. Sersem herif... Burası askeri bir kamptı. Eğlence saçmalığı da ne demekti?

 

***

 

Dün geceki olaydan sonra Peşrev ile bir araya gelmemeye çalışıp durdum bütün gün. Gündüz ki eğitimlerde onun ekibine dahil olmamış bana uzaktan bakışlarını görmezden gelip durmuştum.

 

Ona uzak kalmak sataşmadan bir gün geçirmek sandığım kadar keyif vermemişti. Kahvaltıda yoktu. Molalarda benden uzakta sigarasını içmişti. Ne kadar ondan kaçmaya çalışsamda gözlerim her köşede onu arayıp durmuştu gayriihtiyari. Bu pek hoşuma gitmemişti. Ben ona alışıyordum. Benimle uğraşmasına onunla uğraşmaya alışmıştım.

 

Bu istediğim ve planladığım bir durum değildi üstelik. Akşam ki eğlence için odalarımıza ikişer tane elbise gönderildiğini söylemişti Soya. Bakmamıştım, umurumda değildi.

 

Elimde olsa bu saçmalığa dahil bile olmazdım. Gitmek istiyor muydum? Ailem, kalbimin bir köşesinde yara olarak sızlamaya devam ederken beni buraya tutan yine onların güvenliğiydi. Elimi kolumu bağlayan onlara bir zarar gelmemesiydi.

 

Yüzümü acı ile buruşturdum ve adımlarımı onlara doğru hızlandırdım. Bugün ona oldukça uzaktım. Garip bir şekilde o da bugün benim olduğum grubu almamış az ötemizdeki erkeklerden oluşan ekiple öğleden sonraki atış talimini yaptırıyordu. Kızıl kafanın, rakibi minderin diğer tarafından ölümcül bakışlar atarak meydan okuyordu adeta. Kadın iriyarıydı ve Vera'nın korktuğu her halinden belli oluyordu.

 

"Başlayın," dedi Maksut elini mindere doğru uzatırken. "Korku diye bir şey yok burada! Korkmamayı öğreneceksiniz!" Vay canına...

 

Vera, minderin ortasına rakibinden önce geçtiğinde karşısındaki kadın, dişlerini göstererek Vera'nın sağ bacağından yakaladı ama kızıl kafa hamlesini tam vaktinde yaptı. "Seni çilli!"

 

Kadın, bacak arasına yediği darbe yüzünden Vera'yı minderin dışına fırlattığında acı ile kıvrandı. Birkaç kaburgasının kırıldığına emindim. Üzülmüş müydüm? Tabii ki hayır!

Maksut, öldürücü bir ifade ile bana bakarken kilometrelerce ötesine fırlatmamak için kendini zor tutuyordu biliyordum.

 

Yaptıkları güreş bizim güreş anlayışımızın oldukça dışında kalıyordu. Her şey serbestti! Aslında serbest dövüş desek daha doğru olurdu. Kızıl kafa söylenerek yerinden kalktığında Maksut diğer kadını yerine gönderdi. Vera, sıraya geçerken ona bakıp gülümsedim. Hak etmişti.

 

Sıra Soya'ya geldiğinde minderin karşısındaki yerini aldı. İkiye bükülürken ellerini dizlerine koyup profesyonel bir güreşçi edasıyla rakibine bakıyordu. Maksut, tek kaşını kaldırmış ve dövüşmek için kendinden iri bir kadın seçen Soya'yı dikkatle izliyordu. Burnundan soluyordu desem daha doğru olur.

 

Cesur kız, yerdeki minderin önünde kıpırdanmaya devam ederken Maksut karşısındaki esmer ve oldukça uzun boylu kadını yerine gönderip sıska birini Peşrev'in ekibinden yanımıza çağırdı. Kızıl kafa, arkamda homurdanırken bunun haksızlık olduğunu savunuyordu. Bu kez ona hak veriyordum. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken Soya bana yiyecek gibi baktı.

 

Orion yanındaki baş belası Sam ile bize Peşrev'in ekibinden kaçamak bakışlar atıyorlardı. Orion'un üzgün olduğu her halinden belli oluyordu. Soya, Maksut'tan köşe bucak kaçsa da bu vahşi adama ne kadar direneceğini epey merak ediyordum. Maksut, Soya'nın kalbini kazanmakta oldukça ısrarcıydı.

 

Elini beline yerleştirdi ve işaret parmağını uzatarak başlamalarını işaret etti. Soya'nın rakibi sarışın ve sıska kızın bakışları Soya'yı küçümsediğini gösteriyordu. "Bunu bilerek yaptığını biliyorum," diye mırıldandı Soya. Ben hemen arkasında durduğum için duymuştum. "Ama yapma!"

 

"İçine içine konuşma," diye söylendi Maksut. "Kemiklerini kırdırmaya niyetlenmeni izleyecek değildim herhalde." Terden ensesine yapışan saçlarını eliyle kaldırdı.

 

Elini beline yerleştiren bu dik başlı kıza bakınca bir an kendimi gördüm. 22C derece sıcağın altında bu adamlarla uğraşmak pekte kolay olmuyordu. Güneş tepeye kadar yükselmiş ve bizi acımasızca kavuruyordu. Bakışlarımı istemsiz karşıya çevirdiğimde Peşrev'le göz göze geldik. Bakışmamız ne kadar sürdü bilmiyorum, Maksut'un kükremesi ile anca kendime gelebilmiştim.

 

Az sonra Peşrev kendi ekibini Maksut'a devrettiğinde bize doğru yaklaşmaya başladı. Bir süre bir araya gelmemeleri bence de en doğrusuydu. Peki ben neden bu adamla bir araya gelmeye korkuyordum?

 

Gölgesi üzerime düşerken bakışlarımı ayaklarımdan ayırmamaya özen gösterdim. Kızıl kadın, hemen arkamda duruyordu. Peşrev, tırmanmamız için engellerin hazırlanmasına yardım ederken bize biraz dinlenmemiz için zaman tanımıştı. "Dün gece," diye fısıldadı kızıl kafa yanındaki arkadaşına. "Sarışın komutana numaramı verdim."

 

Duyduğum şey yüzünden gözlerim irileşirken İkisi kahkahalar attı.

Soya ile şok olmuş bir halde birbirimize bakakaldık. Konuşmasına kulak kesilirken bedenimde serkeşçe dolaşan hisse bir anlam veremedim. Ben onu kıskanıyor muydum?

Yüreğimde amaçsızca palazlanan öfkeyi kontrol altına alamazsam az sonra burada pek hoş şeyler olmayacaktı.

 

"Eee?" diye sordu diğer kadın. Saçını her gün yeni bir renge boyuyordu. Yanında sprey stoğu olmalı. "O ne yaptı?"

 

Peşrev, çatık kaşlarla kendisini izlediğimi fark etmişti. Dikkatle parkuru kontrol ederken bir gözü de bizdeydi. Kızıl kafanın dudaklarından yükselen kıkırdamaya daha fazla katlanabileceğimi sanmıyordum. Neden Peşrev'in ne yaptığı beni ilgilendiriyordu ki?

 

"Ne yapacak? Aldı ve bana bakarak gülümsedi. Cebine koydu ve odamda buluşmak istediğini söyledi. Gece yarısından sabaha kadar birlikteydik."

 

Kaşlarım, düz bir çizgi halini alırken alaycı bir ifade ile ona döndüm. Hayır bunu yapma Ova! Kız apaçık uyduruyor diye dizginledi içimdeki pervasız ses. Numarasını kabul edişine gelirsek işte bundan emin değildim. "Ne güzel," diye fısıldadım delici yeşillerini umursamadan. "Peşrev aynı anda iki yerde olabiliyormuş. Gerçekten de muhteşem değil mi?"

 

Bu kadar aciz bir kadına tahammül edebileceğimi sanmıyordum. Ağzını açıp bana bir şey söyleyeceği sıra, alana doğru giren birkaç kişinin hızla Peşrev'e doğru yaklaşması dikkatimizi dağıtmıştı. Saçları uzun ve hepsinin ki tepede sıkıca toplanmıştı. Herkes, bilye taneleri gibi oraya giderken Soya kolumdan dürttü. "Bir şey mi olmuş?" Merakla kalabalığa baktı.

 

Maksut, Peşrev ve Leo gelen adamları karşılarken Damian binadan telaşla çıktı. Adamların yanına geldiğimizde Maksut eliyle yaklaşmamamızı işaret etti. Yüzlerindeki ifadeden hiçbir şey anlamıyordum. Peşrev üzerinde kan olan genç adama dikkatle baktı. Bir eli belindeydi. Diğer eli ile saçını kaşıdı. Yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. Korkuyordum. Bu adamlar kamptan mıydı? Önümde duran birkaç kişiyi iterek öne doğru çıktığımda onunla göz göze geldik.

 

Mavileri bana hiç bu kadar endişeli bakmamıştı. "Kadınlar içeri girebilir." Bakışları anlık üzerimde durduktan sonra adama odaklandı.

 

Peşrev'in arkasından gelen sese doğru döndüğümüzde bu tarafa gelen Damian'ı gördük. "Polis olacaklarsa buna alışmaları gerek!" Bu adam kesinlikle artık fazla oluyordu. "Burası ilkokul değil!"

 

Peşrev, dikkatle Damian'a bakarken emir verdiği adam, "Gece kaçmış dedi," dedi. "Kamptan epey uzakta bulduk cesedini."

 

Bir kadın çığlığı ve diğerlerinin uğultusu bahçede yankılanırken amirlerin yüzünde öfkeli bir ifade vardı. Peşrev, gergindi ve yerinde duramıyordu. Bunu kim yapmıştı ki? Parmaklarını saçlarından geçirirken durdu ve birkaç erkeği yanına çağırdı. Onlara ne söylediğini seslerden duymamıştım.

 

Adamlar, kapılara doğru dağılırken güvenliğin artırılmasını söylediğini düşündüm. Bunu yapanların kampa saldırmalarından mı endişe etmişti? İşte bu pek hoşumuza gitmeyecekti.

 

"Zahir," dedi Adamlardan biri. "Kurtardığımız yetimlerden. Yeni yapılan yetimhaneden gelmişti kampa!" Adam alnındaki terleri elinin tersi ile sildi.

 

Damian, cebindeki paketten bir dal sigara çıkardı ve yavaşça dudağının arasına sıkıştırdı. "Akılsız!"

 

Kaşlarımı çatıp öne doğru atıldığımda beni durduran Peşrev'in çatılan kaşları oldu. Ölmüş birine hakaret etmek nasıl bir canavarlıktı böyle? Saygısız herif! Bakışları beni durduramamıştı. "Ölen birine hakaret etmek nasıl bir adamlık?"

 

Bakışlarını yerden kaldırıp bana baktı. "Sen," dedi kaşlarını yukarı kaldırdı. "Kibarlık arıyorsan çok yanlış yerdesin."

 

Peşrev, araya girdi. "Adamın birinin ölmüş olması dışında daha büyük bir problem var," dedi. "Ona bunu yapanların kim olduğu? Kamptan haberdar olan birileri var demek bu."

 

Damian, dudaklarının arasındaki sigarayı yaktı. "Onların yaptığından şüphem yok Peşrev!"

 

Maksut, öksürerek boğazını temizledi. "İç organlarını çıkartıp pisliğimle dolduracağım!" Başını iki yana salladı. "Aklımın almadığı buraya bu kadar yaklaşacak kadar cesur olmaları."

 

"Kimse eğitim ve yemek dışında başıboş dolanmayacak ormanda." Bir sigara yaktı ve dumanını havaya bıraktı. "Herkes tek tek sorgulanacak. Teşkilatla iletişime geçip olayı bildireceğim. Herkes kendi canından sorumlu! Sorumsuzluk istemiyorum."

 

Damian, giden askerlerin ardından bir süre baktıktan sonra bakışları bize döndü. "Herkes şüpheli! Bu zamana kadar böyle bir şey olmamıştı. Buradaki eğitimi dışarıya sızdıran birileri olmalı. Aramızda bir hain var! Herkes daha dikkatli olsun." Bakışları benim üzerimde durdu. "Sen," dedi bakışlarını gözlerimden kaçırarak. "Baş kaldırmayı seven asi kadın. İlk senden başlayalım ha ne dersin?"

 

Peşrev, yumruk yaptığı elini kaldıracakken Maksut'un koluna dokunmasıyla birden durdu. Damian, erkeklerden birkaçına beni işaret ettiğinde Soya yanıma sokuldu. "Ova seni yine hücreye mi atacaklar?"

 

Hayır ya! Yine o berbat kokulu yere gidemem. Bakışlarımı Damian'dan almadan mırıldandım. "Sanırım."'

 

Adamlar bana doğru yürürken Peşrev adeta gürledi. "Bir adım daha atanı pişman ederim." Damian'ın yanındaki adamlara öfke ile baktı. "Siz tam olarak kaçta çıkmıştınız dışarı?"

 

Sarışın, ufak tefek adam bir süre düşündü. "Tam saatini hatırlamıyorum ama takriben dört filandı."

 

Peşrev, öfke ile elini yumruk yaptığında çene kemiği kasıldı. O saatlerde odasında, hatta yatağındaydım çünkü. Seni lanet kadın diye küfrediyordu bana bundan o kadar emindim ki. Bunu nasıl söyleyeceğini düşünüyordu şu anda.

 

Gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum. Peşrev'le birlikte olduğumu düşünceklerdi. Peşrev'in öldürücü bakışları beni bulduğunda bunu söylemeyeceğim ne halin varsa gör kadın der gibiydi. Söylemesi mi daha kötüydü söylememesi mi? Hücrede ne kadar kalırdım ki ben? Damian, araya girdi hiddetle. "Neyi bekliyorsunuz? Peşrev, söylemek istediğin bir şey mi var?"

 

Elini, saçlarından hırsla geçirdi. "Evet, var! Ova değil, yani o dün gece... O değil o yapmış olamaz." Ben ve birini öldürmek! Hah! Bunu yapabilsem öldüreceğim ilk kişi Sam ve Damian olurdu.

 

Maksut ve Leo anlamış gibi bana bakıp gülerken Leo, parmağını boğazından geçirdi. Artık Peşrev bana ne yapardı Allah bilir. Ne yapayım yani? Bana odasında duş alabileceğimi o söylemişti değil mi? Damian'ın kolları belindeydi. Ayağını yere vuruyordu düzgün bir ritimle. İçimden bir ses anladığını söylüyordu. Kızıl kafanın öldürücü bakışlarını umursamıyordum şu anda. Ölüm sessizliği vardı bahçede.

 

"O olamaz çünkü," dedi adeta kıvranırken. Bana döndü ve başını bittin sen der gibi salladı. "O sabaha kadar benim odamdaydı."

 

Oda detayına gerek var mıydı?

Bütün bakışlar bana döndüğünde uğultu yükseldi. "Ooo!" Nidaları yükselmeye devam ederken, arkalardan, "Yakışır," diye tezahüratlar yükseliyordu. Sesler vücut ısıma oranla yükselmeye devam ederken Peşrev'le göz göze geldik.

 

Herkes ikimizin dedikodusunu yaparken iki kadın bana bakıp gülümsüyordu. Muhtemelen ne kadar şanslı olduğumdan bahsediyorlardı. Soya, "Ne?" diye bağırırken ben kime bakacağımı şaşırmıştım. Bakışlarımı Damian'a çeviremiyordum.

 

"Öyle mi?" diye hayal kırıklığı ile dolu bir ses tonuyla sordu Damian. "Öyle diyorsan öyledir. Sana güveniyorum." Konuşurken dişlerini sıktığı fazlasıyla belli oluyordu. Uzun boylu ve oldukça kilolu adam, "Yakışır amirim ama daha kadınsı birini seçmemeniz bizi biraz şaşırttı," dedi.

 

Dertleri neydi bu aptalların?

Peşrev, alnındaki terleri elinin tersi sildi. Göz göze gelmemeye çalışıyordum. Soya, kulağıma doğru fısıldadı. "Gece ifadeni alacağım senin hain!"

 

Peşrev'e vereceğim ifadenin yanında senin ki bir hiçti be Soya. Maksut'a beni kurtar gibi bakarken o başını üzgünüm der gibi salladı. Arkalardan bir çocuk, "Sen de mi lider?" diye saçma bir soru sorduğunda ölüm fermanına imza attığından bir haberdi. "Bize haksızlık değil mi?" Alnında dökülen saçları, yaşının oldukça küçük olduğunu gösteriyordu.

 

Peşrev, çocuğa gelmesi için işaret ederken Damian yanımızdan ayrıldı. Etrafımdan gelen öldürücü bakışlardan bir an önce kurtulmam gerekiyordu. Neden herkes öyle bakıyor ki? "Lider? Amirim diyecektin herhalde acemi? Ne haksızlığı?" Kollarını beline yerleştirmişti. Çocuğa dikkatle bakarken bir cevap bekliyordu.

 

"Yok amirim ne haksızlığı, siz iyiyseniz biz iyiyiz." Başını gayriihtiyari ayaklarına çevirdi genç adam.

 

Verdiği bu cevap Peşrev'i daha da kızdırmıştı. Çocuk yerine geçerken, "Herkes yemekhaneye," diye bağırdı.

Soya, Orion'un yanına doğru yürürken bende peşinden gitmek istedim ama omzumda hissettiğim el beni durdurmuştu. Başımı yavaşça döndürdüğümde kızıl kafa ile karşılaştım.

 

"Nasıl başardın?" diye sordu adeta ağlamaklı bir ses tonu ile. "Hiçbir kadınsı harekette bulunmadan nasıl girdin koynuna?"

 

Gözlerim irileşirken üzerine doğru yürümeye başladım. Kimse alamazdı elimden bütün öfkemi şimdi üzerine kusabilirdim. Soya, beni görmüştü ve uzaktan bağırıyordu. "Ova!"

 

"Ne dedin sen?" İki elimle yakasına yapıştığımda belimden biri beni yakaladı ve 365 derece döndürdü. Ayaklarım yere bastığında kızıl kafanın nerede olduğunu göremiyordum çünkü etraf bir türlü durmuyordu. Ayaklarım boşlukta çırpınırken bir çift mavi göz görüş açıma girdi.

 

Gözlerimi kıstığımda Peşrev'in bana doğru burnundan soluyarak yürüdüğünü fark ettim. Kızıl kafa, yakasını düzeltirken dudakları kıpır kıpırdı. Onunla sonra ilgilenecektim. Şimdi başım fena halde dertteydi. Soya ve Orion solumda Maksut ve Leo ise sağımda yerini almış keyifle bizi izliyorlardı.

 

"Peşrev," diye bağırdı Maksut. "Bu kez ona ne yapacaksın?"

 

Peşrev, omuzlarının üzerinden arkadaşına baktı. "Güzel şeyler," dedi. "Fazla güzel şeyler yapacağım."

 

Yutkundum. Ağaçlar onunla beraber üzerime üzerime gelirken hafif bir esinti saçlarımı yüzüme getiriyordu. Elimle yüzümü açtığımda aramızdaki mesafenin kısaldığını fark ettim.

"Bunu konuşarak halledebiliriz Peşrev," diye fısıldadım. Bu bizim rutinimiz olmuş gibiydi. "Yani bunu yapabiliriz."

 

Sesli bir kahkaha yuvarladı diline. Gülüşüne ağzım bir karış açık bakıyordum. "Evet yapacağız!"

 

Gözlerim dolunca kaşları çatıldı. "Ama ben..." Aramızdaki mesafenin azaldığını gördüğümde gözlerim irileşti.

 

"Senin yüzünden bu kaçıncı rezil oluşum benim gönül kuşu?" diye sorduğunda öfkeden kızarmıştı. "Nasıl bir sınavsın sen?"

 

***

 

Pişttt bölüm nasıldı🙃🙈💕

 

Yıldıza basmayı unutma😘

Loading...
0%