Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16.BÖLÜM

@aysegulcee1

 

 

Evvettt ben geldim bölümle🙈💕

Kimse yorum yapmıyor ama ben çok üzülüyor🥹

 

Keyif versin🙈

Yıldıza basmayı unutmayalım

 

***

 

 

Sessizlik, Aladağ ormanlarının üzerine sis gibi örtülmüştü. Ücra bir köşede kalmış ve varlığından kimsenin haberi olmadığı mekan dışında en ufak bir hareketlilik yoktu.

 

Güneş, ağaçların ardında sırra kadem basarken dağların ardındaki en güzel gün batımını ortaya çıkarmıştı. Aladağ ormanının batısında kurulan kampa en yakın köy 50km uzaklıktaydı.

 

Kırsal yaşamda gece kimse uyumuyordu. Bu gece ormanda kimse olmamalıydı. Pusuda bekleyen karanlığa kimse yem olmak istemezdi. Genç adam, gece yarısını geçtiğini düşündüğünde yatağında yavaşça doğruldu. Yanındaki yatağa baktığında odasını paylaştığı adamın uyuduğundan emin oldu.

 

Nöbetçiler dışında herkes uyumuştu. Yavaşça perdeyi sıyırdı ve bahçeyi kolaçan etti. Kendisine bir kurban seçmeliydi. Foyası ortaya çıktığında kendi yerine idam edilecek bir kurban. Avına sinsice yaklaşan bir avcı edasıyla hareket ediyordu. Bacaklarını yataktan sarkıttı ve yavaşça kapıya doğru yürüdü.

 

Koridor oldukça sessiz ve loştu. Yetkililerin bu saatlerde dışarıda olduğunu bildiğinden içi rahattı. Duvarlardaki resimlere bakarken burun kıvırdı. "Ucubeler," diye mırıldandı birkaç liderin resimlerine bakmaya devam ederken. "Tek bildikleri saçma emirler verip gelen güzel kadınlara havalı emirler vermek."

 

Adımlarını temkinli attı. Amirlerin özellikle sarışın olanına yakalanmak istemiyordu. Yapmak istemiyordu lakin bir kere bulaşmıştı bu işe geri dönüşünün olmadığını biliyordu. Sessiz adımlarla yürürken adımlarını çıkışın tam zıttı bir yöne çevirdi. Yemekhaneye...

 

Yemekhanenin kapısını yavaşça aralayıp başını içeriye uzattı. Masalar toplanmış sandalyeler kaldırılmıştı. Masaların arasından dikkatle ilerlerken mutfağa doğru dümdüz devam etti. Kilitli olduğunu düşündüğü bir kapının önünde durdu ve elini cebine attı. Kilitli kapı önünde açılırken bulaşıkhaneye doğru yürüdü.

 

Belirli aralıklarla arkasına bakıyor sağını solunu dikkatle kontrol ediyordu. Korkuyordu ama bundan bir çıkışının olmadığını da biliyordu artık. Tek derdi beraberinde birkaç kişiyi de götürmekti.

 

Tezgahın önüne geldiğinde altında serili örtüyü yavaşça sıyırdı ve başını eğip tezgahın altına girdi. Örtüyü serbest bırakırken büyük bir tencereyi kenara çekti. Tencerenin ardından çıkan gider borusunu çıkardı. Gider borusu olarak kamufle edilmişti. Fakat gerçekte ormana çıkan bir tünelin kapısıydı. Bunu ona yıllardır burada yaşayan bir genç söylemişti. Daha doğrusu onun gibi bir casus.

 

Yaklaşık bir saat kadar tünelde süründükten sonra çıkışta bekleyen adam onu yakasından yakalayıp kenara savurdu. Oldukça iri yarı ve ürkütücü bir adamdı. Yüzünde siyah maske ve üzerinde garip kıyafetler vardı. Tünelin çıkışını ağaç dalları ile kamufle ettikten sonra yerdeki adamı ayağa kaldırdı.

 

Yakasına yapışan ellerini çekmeden sert soluğunu askerin yüzüne bıraktı. "Acemi," dedi kısık bir ses tonu ile. Kemerli burnu öfke ile kabarıyordu. "Umarım önemli bir bilgi getirdin."

 

Genç adam acımasız adamın pençeleri altındayken kekeledi. "Ee-elbette!"

 

Adam, yerdeki gencin yakasını serbest bırakıp ayağının yere basmasını sağladı. Uzun siyah saçlarından parmaklarını gerginlikle geçirirken merakla ne söyleyeceğini bekliyordu. "Dinliyorum."

 

Genç adam tuttuğu nefesini serbest bıraktı. Baykuş sesleri, onların fısıltısını örterken kendi yüreğinin sesini işitebiliyordu. "Bir kadın," dedi kuru bir ses tonu ile. Buz gibi bir bardak suya fazlasıyla ihtiyacı vardı. "Değer verdiği biri var artık, ona fazlasıyla değer veriyor. Öyle ki onunla evlenmek istediğine eminim."

 

Adam, aldığı bu bilgi karşısında oldukça hoşnut oldu. Kalın dudakları keyifle yukarı kıvrıldı. "Güzellll..." Salyasını ayaklarının dibine bıraktı. "Goşa buna bayılacak."

 

Adam, yerde yatan casusun üzerine hırsla gittiğinde korkuyla birkaç adım geriledi. "Acemi," dedi adam. "Şüphe çekmemeye çalış. Şüphe çektiğini hissedersen şüpheyi bir başkasına savuştur." Yakasına tekrar yapışırken casusun ayaklarını yerden kesti. "Ve az önce söylediklerini unut!"

 

Casus, bu adamların onunla dertlerinin olduğunu anlamaya çalıştı. Onun değer verdiği birine zarar vermeleri neden bu kadar önemliydi? Düşündükten sonra omuz silkti. Bu onu ilgilendirmiyordu. O denileni yapmış ve kendisine vaadedilen şeyin zamanını bekleyecekti. Adam, casusun yakasını bıraktı ve ardına bile bakmadan gecenin karanlığında gözden kayboldu.

 

***

 

Birinin aramızdaki bu sessizliği bozması gerekliydi. Kimse kalmamıştı, diğerleri çoktan eğlencenin olacağı salona giriş yapmıştı. Benden uzaklaştı ve gözleri ağır ağır diğer tarafa çevirdi. Yavaşça elini bel kıvrımına yerleştirirken homurdanıyordu.

 

Yüzünü süsleyen, homurdanmasına rağmen gizleyemediği tebessümü kalbimi sıcacık etmişti. Midemde kelebeklenmeye sebep olurken bundan hoşnut olduğumu ona belli etmemeye çalıştım. Bakışları içerideki kalabalığı dağıtmaya çalışır gibiydi. O beni mi kıskanıyordu?

 

Benimle arasında ince bir çizgi vardı. Benden uzak kalmak istemiyor bir o kadar da kaçmak istiyordu. Bir şekilde benimle iletişim içinde olmak. Bağ kurmak için çekinmiyor gibiydi. Ama asla ne hissettiğini ne düşündüğünü kestiremiyordum. Bana yaklaşımı bazen sevgi dolu bir adam gibi bazen de bir ağabey gibi şefkat doluydu. Nerede durmam gerektiğini ona ne kadar mesafede olmam gerektiğini kestiremiyordum.

 

Gerginleşen omuzlarını kaldırıp indirdiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Biraz sakin olsa hiç fena olmayacaktı. İlk kez topluluğa çıkmıyordum sonuçta. Bu adamın yanında olmak bana iyi hissettirmiyordu. Bu adamın eşim olduğunu hayal ettim. Mükemmel bir ikili olabilirdik ha ne dersiniz? Kendi düşüncelerimden bile utanç duyarken sanırım bunu anca düşleyebilirdim.

 

Güzel yürekli bir adamdı. Düşüncelerime hayal kurduruyor kalbimi saf bir merhametle dolduruyordu. Gözlerimi kör kalbimi kor ediyordu. Kesinlikle ben normal değildim. Annem beni Peşrev'le konuşurken görse umursamadan başını çevirirdi. Okulda bile erkek bir arkadaşım olmamıştı.

 

"Bir keresinde annemle bir düğüne katılmıştım. On beş yaşıma yeni girdiğim günlerdi. En son orada takım elbise giydim." Dikkatle onu dinliyordum. Diksiyonu çok düzgündü. Bütün hayatını bu ormanda geçirmediğine emindim. "Bu koca adam efsane dans ediyor."

 

Kaşlarımı hayretle kaldırdığımda dudaklarım aralandı. Asla inanmıyordum. Onun böylesine romantik bir dansı yaptığını gözlerimde canlandırmak bile kalbimde bir sancıya yol açmıştı. "Vay canına!"

 

"Dalga geçtiğini hissediyorum hanımefendi." Yanımızdan geçen çiftler göz ucuyla bize bakıp sonra içeriye giriyorlardı. Kıskanç bakışlara henüz hazır değildim.

 

Bana bakıp ne kadar şanslı bir kadın olduğumu söyleyip duracaklardı. Başını yavaşça bana çevirirken kaşları yine çatılmıştı. "Ova," dedi gözlerini kaçırıp dururken. "İçeride beni çileden çıkartacak her hareketten kaçın olur mu?"

 

Sakin bir akşam geçirmek istiyordum. Zira yarın bizi epey zorlayacak bir gün olacaktı. Yemek saatine kadar kaç kişinin ifadesi alınmıştı kim bilir? Yorgun görünüyordu. Parmaklarının eklemlerindeki kızarıklar gözümden kaçmamıştı.

 

Kim bilir kaçını dövmek zorunda kalmıştı? İstemediğim bir şekilde de olsa beni cezadan kurtarmıştı. Bu akşam suyuna gitmek istiyordum.

Bakışlarındaki masumiyet dilime istemsiz yuvarlamıştı itaat sözlerini. "Çıkarmam amirim!"

 

Bunu duyduğunda gülerek başını salladı. "İstersem güzel rol yaparım diyorsun öyle mi?" İçeriye doğru bir adım attığımda bacaklarım stresim daha da artmıştı.

 

"İstediğimde yapamayacağım şey yok." O iradeli ve gerçekten kadınlar konusunda dikkatli bir adamdı. Sanırım beni ona iten en büyük sebep gözlerine indirmeyi başardığı o perdeydi.

 

Kendiliğinden açılır kapanır kapı bir ileri bir geri gidip dururken neden kapının ardında konuşmaya devam ettiğimizi anlamaya çalışıyordum. Kendimi tanıyamıyordum ki ben bu adamın yanında. "Ova," dedi kısık bir sesle. "Girelim mi artık?"

 

Göğsümü yavaşça şişirdim. "Girelim!" İçeriye girdiğimiz andan itibaren gözlerim bizimkilerin olduğu masayı arayıp durdu. Bu heriflerin hangi ara bizimkiler olduğunu bilmiyordum lakin bu onlardan hoşlanmadığımı göstermiyordu. Bize karşı iyiydiler. Maksut'un nedeni belliydi. Leo'da ormanda gördüğüm ilk andan daha iyi davranıyordu bana. Belki de bunda Peşrev'in etkisi de vardı. Sebeple değil sonuçla ilgileniyordum şu anda.

 

Belirli düzende konulmuş yuvarlak masalar vardı ve masaların önünde ufak bir orkestra duruyordu. Yanımdaki varlığını unutturmamak istercesine adımalarını sert atarken gözlerim ortadaki açıklığa en yakın masaya ilişti.

 

Kızıl kafanın Leo'nun yanında oturduğunu gördüğümde beynimde çakan şimşekler Peşrev'in varlığı yüzünden sakinliğini koruyordu. Ah Leo! Başka bir kadın mı yoktu ki? Gözleri bizi bulduğunda saçları ile aynı renk olan kaşları çatıldı.

 

Sadece onun ve Soya'nın yanı boştu. Hızlı bir hareketle kızıl kafanın yanındaki sandalyeyi çekip yanına oturdum. Bu durumdan memnun değildim lakin Peşrev'in yanına oturmasına da izin verecek halim yoktu. Maksut, bu hareketine kaşlarını çatarak tepki verdiğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu dev adamın kesinlikle görüşünün aksine pamuk gibi bir kalbi vardı.

 

Soya, kendisini hedef almış bakışları pekte umursamadan ikinci eriği almaya kalkmıştı ki Maksut'un bakışlarını yakalaması ile başarısızlıkla sonuçlandı. "Erikle doldurma karnını!" Güzel rol yapıyordu!

 

Soya, büyük bir özenle kıvırdığı kirpiklerini hayretle kırpıştırdı. "Seni ilgilendiriyor mu?" Maksut çenesi kasılmış bir halde bize bakarken Soya'nın devam etmemesi gerektiğini düşündüm. Sonuçta onlar beraber gelerek diğerlerine birlikteyiz mesajı vermişti.

 

Maksut, Soya'nın son söylediğini duymamış gibi yaparak Leo'ya döndü. "Siz hayırdır kardeşim?"

 

Vera, aslında yanında olmak istediğim adamın yanına başka bir kadın var der gibi ortama huzursuz bakışlar atarken ben şu numara olayını hala bir açıklığa kavuşturamamıştım. Hayır beni ilgilendirmiyordu ama bu adamın herkes benimle görüştüğünü zannediyordu.

 

Bir dakika! Bunu gurur meselesi mi yapmıştım? Peşrev, arkasına yaslanıp yemekhanenin girişine bakarken Soya önümüzde duran ve benim yeni fark ettiğim menüye bakıyordu. Yanımdaki varlığı kendimi iyi hissettiriyordu.

 

Midemde hissettiğim karıncalanma hissi ile kıpırdandım. Herkes yemek için bir şeyler seçerken Peşrev önünde duran menüyü açmamıştı. Yavaşça bana döndü "Bir şey yemeyecek misin?" diye sordum. "Aynı şeyi yiyebiliriz."

 

Dudağının bir tarafı usulca kıvrıldı. "Yiyeceğiz elbette."

 

Ne diye girişe bakıp duruyordu ki? Yemekler arkamızda duran standın üzerindeydi. Soya, Maksut'un sohbetini dinlemezken başını önündeki menüden kaldırmıyordu. Leo, yanındaki kadına döndü. "Ne yiyelim?" Hangi ara bu kadınla böyle olmuştu bu herif? Hayır! Bu kadın illaki üç adamdan birini kapacak ve bermuda şeytan üçgenine dahil olacaktı.

 

Bilmiyorum der gibi bakmış sonra Leo'dan çekmişti bakışlarını. "Biftek," dedi bu kez siyaha boyadığı dudaklarını öne doğru uzatarak. "Kırmızı şaraba yatırılmış olanından."

 

Gözlerimi devirip dans etmek için piste ilerleyen birkaç çifte baktım. Bu ne hız yahu? Bu adamlardan kesinlikle korkulurdu.

 

"Yemeyeceğim onu," diye sert çıktı soya. Maksut beş dakikadır onun menüsüne eğilip kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Soya, bu sert adamın kendisi için nasıl bir kediye dönüştüğünü görmüyor muydu? Odada söyledikleri aklıma gelince bu konuda sessiz kalmaya karar verdim. Tabii içimdeki dur durak bilmeyen kız rahat durabilirse.

 

"Siz bir şey yemeyecek misiniz?" diye sordu Maksut Peşrev'i muhattap alarak. "Özel mi yoksa sizin menünüz lider?" İma ile gülümsüyordu.

 

Başımı yavaşça sessizliğini koruyan adama çevirdim. Bir an önce kalkıp gitmek isteyen bir ifadesi vardı. "Nereden bildin kardeşim?" Kaşlarımı sorgular gibi kaldırdığımda keyifli bakışları beni buldu. "Bu özel kadına özel bir yemek yedireceğim bu gece!"

 

"Özel kadın!" diye üzerine vurgu yaptı Maksut Soya'ya bakarken. İçi gidiyordu ona bakmadığı her saniye. "Bütün kadınlar özeldir!" dediğinde aslında Soya'ya iltifat etmeye çalıştığını ben anlamıştım lakin Soya'nın kaşlarını çatması pot kırdığını anlamasını sağlamıştı.

 

"Her kadın özel olamaz," dedi Peşrev içeceğinden bir yudum aldığı bardağı yere bırakırken. "Bir tane ve sonsuz olmalı." Kendime gelip gözlerimi Peşrev'in üzerinden çektim.

 

Bunları söylerken bakışlarını üzerimden çekmemişti. Soya, gözlerini kocaman açıp bakarken Maksut ve Leo, "Ooo!" Nidaları atıyordu.

 

Başımı, sorarcasına salladım. "Dikkat ette o özel yemeği sen yeme!" Bedenim bu adama çıkışmak için programlanmış gibi onu gördüğünde transa geçiyordu. O bu halime fazlasıyla alışmıştı ki kahkahalara boğuldu. Bu kadar komik olan neydi? Kafasına çuval geçirip gülüşünü saklamak istiyordum. Başını sinir bozukluğu ile salladı. "Beraber yiyeceğiz gönül kuşu!"

 

Kızıl kafa, elini yelpaze gibi yüzüne doğru salladı. "Burası fazla sıcak oldu."

 

Yemeklerin gelmesini beklerken hala ne yiyeceğimizi söylememişti. Servis yapan üç kişi, elindeki yemek dolu tepsilerle bizim masamıza doğru yaklaştı. İstemsiz gülmüştüm çünkü midemdeki sesler senfoni orkestrası kurmuştu.

 

Garsonlar, elindeki tabakları diğerlerinin önüne bırakırken bizi es geçip içeriye doğru ilerledi. "Peşrev!" Yemeklere bakarken yavaşça yutkundum. Soya, orta pişmiş bifteği bir güzel kesiyordu. "Biz yemeyecek miyiz?"

 

Bana doğru hafifçe eğildi. Müzik ve çatal bıçak seslerinden seslerimizi zor işitiyorduk. "Sabırlı ol!"

 

Başımı yavaşça salladım. "Peki."

 

Bugün gerçekten benim için bambaşka bir gece yaşanıyordu.

Önümde yemeklerini büyük bir iştahla yiyen vicdansızlara bakıp dudağımı ıslattım. "Soya!" Başını bifteğinden kaldırdı ve meraklı bakışlarla bana baktı. "Biraz tadına bakabilir miyim?"

 

Bakışları Peşrev'i bulunca, "Üzgünüm," dedi vicdansız kadın. "Bana ancak yeter!" Yazıklar olsundu...

 

Peşrev'e dönüp baktığımda acımasızca gülümsediğini gördüm. Gözlerimi kısıp, "Gündüzün intikamını alıyorsun değil mi kalpsiz adam? Açlıklamı sınayacaksın beni?" diye sordum.

 

Yüzüne komik bir ifade yayıldı. "Biraz sonra bana teşekkür edeceğine bahse girelim mi?"

 

Egosu karşısında gözlerimi devirdim. Ne için teşekkür edecekmişim ki? "Olur!" Nasıl olsa beni kızdırmak için yapıyordu değil mi? Önüme döndüğümde servisimin üzerine bırakılan tabağa baktım. Gözlerim kocaman olmuştu. Sevinci, pişmanlığı bir arada yaşıyordum.

 

Ama nereden bilebilirdim ki bu adamın benim için karnı yarık yaptıracağını? Gerçekten bir teşekkürü hak etmişti. Keyifle bana gülümseyen bakışları es geçip Peşrev'e döndüm. Ellerini başının üzerine koymuş ve bacak bacak üstüne atmıştı. Ukala. Önümdeki karnı yarıkla bakışırken diğerleri de en az benim kadar şaşkındı. "Benim için karnı yarık mı yaptın?"

 

Maksut, ağzındaki içeceği yemeğinin içine püskürtünce Soya önündeki mendili iğrenerek Maksut'a uzattı. "Daha neler!"

 

Kızıl kafa ağzının içinden homurdandı ama şu an onunla uğraşamayacak kadar mutluydum. Siyah takım giymiş garson aynı tabaktan Peşrev'in servisine de bıraktı. Maksut verdiği tepkide gayet haklıydı. Bence de daha neler? Onu üzerinde mutfak önlüğü ve elinde kepçe ile düşününce kıkırdadım. Kim bilir belki bir gün...

 

Gözümün önündeki görüntüyü silmek için başımı iki yana salladım. Ne için yapacaktı ki bunu? Peşrev, bize hayretle baktı. "Ne?" Güldü sonra. "O kadar da değil! Önlük takıp mutfağa girecek halim yok ya. Hah! Daha neler..."

 

Bu sözünü bir gün hatırlatacağım amirim...

 

Yine de bunu sadece bana özel yaptırmış olması kalbimde kelebekler uçuşmasına engel olmamıştı. Yüzümdeki aptal gülümseme ile ona bakarken parmağıyla kalbini işaret etti. Kızaran yanaklarımla ona doğru döndüm. "Teşekkür ederim amirim."

 

Başını olumlu anlamda salladı. "Rica ederim. Uslu durman kafi." Keyifle gömleğinin kollarını kıvırdı. "Beni deli etme yeter."

 

"Çocuk muyum ben?" Bıkkın bir nefes koyverdim. Küçük bir kız çocuğu olarak görmüyordu beni değil mi? Yüzünde peyda olan keyifli gülümsemesi ile başını evet anlamında salladı. Yakasındaki kravatını boynuna dolayıp onu şuracığa gömmek istiyordum. Sandalyemi ondan birazcık uzaklaştırmak istedim ama ayağıyla sandalyenin bacağını yakaladı ve ondan uzaklaşmama engel oldu.

 

Arkama yaslanırken ona bakmamaya çalışıyordum. Bakışlarının üzerimde olduğunu bilmek bunu bir hayli zorlaştırıyordu.

 

"Ne demek somurtmak?" Sesi kulağımın dibinden geldiği için bir anda irkildim. "Senin için karnıyarık yaptırdım ve sen memnun değil misin?"

 

Yüzümü ona dönmeden konuştum. "Egon ve sen beni öfkelendiriyorsunuz."

 

Maksut, Soya'ya iç çekerek baktı. "Ben de yemek yaptırayım mı sana?"

 

Soya, tabağından başını kaldırdı ve önündeki şişeyi alıp Maksut'un bardağını doldurdu. "Yaparsın bir ara," diyerek onu geçiştirdi. "Yemeğini ye hadi!" Bu ikisi evlense nasıl olurdu diye düşünmeden kendimi alıkoyamıyordum.

 

Peşrev'in bakışlarının üzerimde olduğunu biliyordum. Bize doğru yaklaşan ayak seslerine doğru başımı kaldırdığımda o sinir bozucu herifin masamıza doğru yaklaştığını gördüm.

Boş bir sandalye alıp Peşrev ile Soya'nın arasına geçti. Üzerinde lacivert bir takım elbise vardı. Kısa koyu renkli saçlarını özenle taramıştı.

 

Bakışlarımı, dayanamadığım için Soya'ya odakladım. Önündeki tabağa odaklanmıştı, daha doğrusu boş bir ifade ile yemeğiyle oynuyordu. Maksut'u duyduğundan emin değildim.

Göz ucuyla onu kontrol ederken buram buram kıyma kokan yemeğime ilk çatalı batırdım. O kadar uzun zaman olmamıştı lakin bende bıraktığı hissiyat yıllarca evimden uzak kalmışım gibiydi.

 

Evimizin girişinin kokusu doldu burnuma. Annem karnı yarık pişirdiğinde neredeyse sokağın başından kokusunu alırdım. Babamda sevdiğinden evde sık pişen yemeklerden biriydi. "Gerçekten teşekkür ederim amirim."

 

Çatalını ağzına götürdü ve kaşlarını yukarı kaldırdı. "Abarttığın kadar varmış gönül kuşu. Annem..." dedi ve bir an duraksadı. "Bunu hiç yapmamış, yapmış olsaydı mutlaka hatırlardım."

 

Damian, önündeki beyaz peçeteyi bacaklarına serdi. "Ne için teşekkür ettin?"

 

Gözlerimi devirdim. Gülümsemeye çalışırken Peşrev boğazını temizledi. "Peşrev benim için karnı yarık yaptı!" Keyifle güldüm. "Belki yarın da şeftali kebabı yapar."

 

Bu sefer içeceğini püskürten Damian'dı. Yeter ama gerçekten kusacağım. Ağzını peçete ile kurularken masada çatal bıçak seslerinden başka bir ses duyulmuyordu. "Öyle mi?"

 

Muhattabı Peşrev'di. Bana tehditvari bakışlar gönderirken dişlerinin arasından, "Öyle," dedi. "Gönül kuşumun en çok sevdiği yemek karnı yarıkmış. Ama birazdan kendi karnı yarık olacak..." Son söylediğini mırıldandığı için pek anlamamıştım. Damian, bana doğru döndü ve masanın üzerinden elini uzattı. Kaşlarım, ne olduğunu anlamak istercesine havalanırken Peşrev kaşlarını öfke ile çatmış tepki veremiyordu.

 

"Dans edelim mi?" Kaşlarım çatık Damian'ın eline baktım. O elini tutacağımı düşündüren neydi? Peşrev, kaşlarını hayır dercesine oynatırken Damian'a baktım.

 

Dudaklarımı nazikçe kuruladım. "Neden sizinle dans edeyim ki?"

 

Dans müziği çalınca boğazımı temizledim. Damian teklifinde ısrar edince Peşrev sandalyesini sertçe itti ve yere düşmesini umursamadı bile. Gözlerim kocaman olmuştu. Elimi tuttu ve Damian'a döndü. "İzninizle Amirim. Bu gecenin en özel dansını bana bahşedecek?"

 

Damian, homurdanarak yerine otururken Peşrev tuttuğu elimi bırakmadan beni ortaya doğru sürükledi. Kıpkırmızı kesilirken bana emrivaki yapmış olmasından hoşlanmamıştım. Elimi elinden hızla çekerken, "Affedersin," dedi. "Bir an için boş bulundum."

 

Meraklı bakışların üzerimizde olduğuna emindim. Henüz kimseye bakamasamda bunu tahmin etmek zor değildi. Peşrev en yetkiliydi. Kimse onu daha önce dans ederken görmediği için dans eden çiftler bile yerine oturmuştu.

 

Neden hala burada beklediğimize dair en ufak bir fikrim yoktu. "Peşrev neden öyle bakıyorsun?"

 

"Dans edelim mi?"

 

Ellerini yavaşça belime yerleştirince dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki gözlerindeki arzu fark edilemeyecek kadar yoğundu. Dudakları dudaklarıma yaklaşınca kendine gelmesi için bir anda tokat attım.

 

Artık Peşrev beni öpmezdi, çiğ çiğ yerdi. Karşımda şoka girmiş bir ifade ile duran adama bakarken Soya yanıma geldi. Maksut, Peşrev'e kıs kıs gülüyordu. "Ova kaç," dedi Koluma yapışırken. "Bu adam çok kötü bakıyor."

 

Damian, elindeki içeceği yudumlarken keyifle arkasına yaslandı. Umurumda değildi ama gerçekten kötü bakıyor be! "Amirim iyi misin?" Güldüm elimde olmadan. "Hey dondun mu?"

 

"Ova kaç!" diye bağırdı Soya. O kadar bağırmıştı ki sesi beni hiddetle harekete geçirmişti. Ayağımdaki ayakkabıları çıkartıp koşarken Peşrev Leo'nun kolunda masaya yürüyordu.

 

Eteğimin izin verdiği kadarıyla merdivenlerden inerken düşmemek için büyük bir çaba harcıyordum. Giriş kata ulaştığımda ilk önce çıkış kapısını bulmaya çalıştım. Korkudan gözlerim puslanmıştı.

 

Kendimi kapıdan dışarı attığımda serin hava yanan yüzüme su gibi çarptı. Az ileride, ağaçların altında sigara içen birkaç kişiye kendimi fark ettirmemek için yavaşça arka tarada doğru yürüdüm. Kafayı bulmuş olmalıydılar. Saçma sapan kahkaha atıp birbirlerine tokat atıyorlardı.

 

Durmadan koşarken sürekli arkama bakıyordum. Peşrev henüz peşimden gelmiyordu. Göle ulaştığımda ağaçların arasında kalan banklardan birine oturdum. Kalbim göğüs kafesimi yarıp çıkmazsa kendimi şanslı hissedecektim. Göl, erkekler koğuşunun pencerelerine bakıyordu. Birkaç kişi pencereden sarkmış sigara içiyordu. Beni fark etmeleri imkansızdı.

 

Üşümeye başlamıştım. Hafif bir esinti tüylerimi diken diken edince kollarımı birbirine sürtüp ısınmaya çalıştım. Gelmiyordu, gelmeyecek miydi? Gelmesindi zaten. İçeriye girip odama kilitlesem kendimi beni koridorda yakalar mıydı? Yakalardı, yakalardı ve beni ampul gibi tavana asardı.

 

Kellemi ibreti alem olsun diye kazığa geçirirdi. Sayemde adamın itibarı sona ermişti. Beni sağ bırakması zaten biraz anormal olurdu. Yiyecek tırnağım kalmadığında ayağa kalktım. Beklemekten popom banka yapışmıştı.

 

Ya gidip teslim olacaktım ya da saklanacaktım. Sabah eğitim vardı. Ah hayır ne zamana kadar saklanabilirdim ki? Sarsak adımlarla binaya doğru yürürken yanımdan geçen iki kişi birbirlerine bakıp fısıldaştılar. Yetkiliydi bunlar. Zaten bu saatte acemiler dışarıya çıkamıyordu.

 

Çakmakla üzerlerine yaklaşsam havaya uçacacaklardı hala bizim dedikodumuzu yapıyorlar. Bittim ben! Düşündüklerimi idrak edince koşar adımlarla binaya girdim.

 

Sağ salim odaya ulaştım ama oda kilitliydi. Zihnimde çalan gong sesine ağlayarak baktım. An itibari ile tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Kesin onun işiydi. O da beni öpmeye kalkmasaydı hem de iznim olmadan. Korkunun ecele faydası yoktu. Gerisin geri eğlence salonuna çıktım.

 

Kapıdan başımı yavaşça uzattığımda oturduğumuz masayı kontrol ettim. Herkes oturuyordu, bir kişi hariç. Peşrev! O neredeydi? İçeride olmadığına emin olunca masaya doğru yaklaştım. Duruşumu dikleştirdim ve kaşlarımı çattım. Üste çıkmak her zaman için kurtarıcı olmuştur. Nefes nefese masanın önünde durduğumda Maksut dudağını ısırdı. "O kadar mı kötü ya?"

 

Hepsi kahkaha atarken Soya ayağa kalktı. "Ova odayı kilitledi." Adi domuz...

 

"Nerede o yürüyen ego?"

 

Leo kaşlarını çattığında kızıl kafa homurdanıyordu. "Ova sen ne yaptın kızım? Neden yaptın böyle bir şeyi?"

 

Öfkeli görünmeye devam ettim. "Kimse bana emrivaki yapamaz. Hem onun yüzünden buradayım. Az bile yapıyorum."

 

Kollarını göğsünde birleştirdi. "Fena mı? Sayesinde bir işin var artık." Ya sabır. Leo'ya ters ters bakmaya devam ettim.

 

İtiraz etmeye çalışıyordum ki kızıl kafa araya girdi. "Ne var bunda? Keşke beni dansa kaldırıp öpseydi."

 

Leo, kaşlarını kaldırarak kızıl kafaya döndü. "İstersen dans edelim."

 

"Nerede o vahşi adam?"

 

Soya omzumdan dürtüp dururken Maksut, parmağını gırtlağına sürttü. "Bittin sen Ova!" Arkasına yaslandı. "Arkandan iyi kadındı deriz kardeşim."

 

Soya kaş göz işareti yaparken tanıdık bir koku doldu burnuma. Ensemde hissettiğim nefes az önce iltifatlar yağdırdığım adamın nefesiydi değil mi? "Yürüyen ego demek? Dosyan kabarıyor gönül kuşu." Bakışlarım etrafı süzerken perdelerin arkasındaki kapıyı fark ettim.

 

Arkama bile bakmadan koştum. Kapıdan çıktığımda kendimi yemekhanede buldum. Sağa sola panikle bakınırken çıkışı buldum ve nereye saklanmam gerektiğini düşündüm. Peşrev beni nerede bulamazdı? Öfkesi sabaha geçerdi değil mi?

 

Odası. Evet onun odası. Oraya gideceğimi düşünmezdi, evet odasına gidip yatağının altına saklanacaktım. Bulduğum bu dahiyane fikre gülümserken odasının kapısını yavaşça açtım. Benden önce odaya gelmesi imkansızdı. Yatağın altına doğru eğildim ve sırt üstü uzandım. Hafifçe kendimi yatağın altına ittirdim.

 

Koşmaktan dalağım şişmek üzereydi. Nefesimi kontrol altına almaya çalışırken yatağın altındaki demirlerin arasına sıkıştırılmış bir şey dikkatimi çekti.

 

Uzanıp aldığımda eski bir fotoğraf olduğunu gördüm. Resimdeki adam Peşrev'e çok benziyordu. Bu adam kaptan Lucas olmalıydı. Yanındaki esmer kadınla oldukça samimi görünüyorlardı. Kadın Peşrev'in annesine benzemiyordu. Upuzun siyah saçları ve çekik gözleri vardı.

 

Kimdi bu kadın?

 

Ne kadar burada kaldığımı bilmiyordum. Üşümüş ve uykusuzluktan bitap düşmüştüm. Fotoğrafa bakarken gözlerimin ağırlaştığını hissettim. Fotoğrafı yerine koyarken soluma doğru yan döndüm. Daha fazla direnemeyeceğimi anladığımda kendimi serbest bıraktım.

 

***

 

Uykumun en tatlı yerinde sıçradığımda odanın kapısının sertçe duvara çarpması ile irkildim. Buldu işte beni ve epey öfkeli. Odanın ışığı açıldığında afalladım.

 

Bir dakika hala sabah olmamış mıydı? Ne gece ama. İki kişinin gülüşme ve sesi geliyordu kulağıma. Pislik herif odasına kadın mı atıyordu? Alt dudağımı öfke ile ısırdığımda kahkahaların bir kadına ait olduğunu anlamıştım. Ben de onu adam sanmıştım.

 

Yatağa biri oturduğunda ağzım açık bir şekilde çıkardıkları iğrenç sesleri dinliyordum.

Az sonra tanık olacağım şeyleri düşündüğümde gözlerim irileşti. Kıyafetleri yere düşerken ellerimi yumruk yaptım. Senden nefret ediyorum Peşrev...

 

Kadının sütyeni ve çamaşırı da bakış açıma girdiğinde gözlerim doldu. Ne oluyor bana böyle? Ne sanıyordum ki? Peşrev'de bir erkek değil miydi? Elimle kulaklarıma baskı yapsamda çığlıklarını bastıramamıştım.

 

Kadının sessiz inlemeleri bütün bedenimi kilitlerken yatağın üzerime çökmemesi için dua ettim. Allah'ım ne günah işledim? Yatak, büyük bir gürültü ile gıcırdamaya devam ederken kulaklarımı kapadım. Bu böyle dakikalarca devam etmişti. Sabah ikisinin de yüzüne büyük bir keyifle tükürecektim.

 

Kaç yılın patlamasını yaşıyordu bu adam? Yatağın altında ızgara olacaktım. Yok yok böylelerini doğaya salmamak gerekiyordu, kısırlaştırmaları şarttı. Peki benim yüreğim neden kavruluyordu?

 

 

***

 

Merhaba❤️

 

Bölüm nasıldı?

 

Ova'yı o durumda hayal ederken gülmekten öldüm🤩

Loading...
0%