Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17.BÖLÜM

@aysegulcee1

 

 

Bölüm şarkımız tabii ki Sancak/ Söz ver! Keyifli okumalar❤️ beğeni ve düşüncelerinizi bekliyor olacağım...

 

 

 

***

 

Kendimi yatağın üzerinde bulduğumda banyodan su sesleri geliyordu. Yatağın altından hangi ara üzerine çıktığımı hatırlamıyordum. Üzerimde hala aynı rahatsız edici kıyafet vardı.

 

Kaşlarım çatılırken üzerimdeki çarşaftan hızla kurtuldum. Beni yatağın altında nasıl bulmuştu hayret etmemek elde değildi. Öfke ile yanaklarımı şişirip üzerimden atamadığım çarşafa bir tekme savurdum. "Utanmadan bir de ben odadayken duş alıyorlar." Uzaktan bakıldığında nasıl da mazbut bir adamdı.

 

Yatakta doğrulurken ejeterin üzerindeki saate kaydı bakışlarım. Saat henüz 06.45'i gösteriyordu. Odanın içi loş ve fazlasıyla sıcaktı. Yerdeki kıyafetler toparlanmıştı. Kalkacağım sırada banyonun kapısı hızla açıldı. Gözlerim kocaman olurken yavaşça yutkundum. Ani bir hızla başımı pencereye çevirdim.

 

Belinde havlu ile banyodan çıktı. Tekti üstelik ve adım sesleri bana doğru yaklaşıyordu. "Günaydın gönül kuşu."

 

O gönül kuşu kıçını gagalasın emi. Önümde durdu tüm heybeti ile ama ısrarla ona bakmıyordum. "Saklanmak için daha yaratıcı bir yer olamazdı." Güldü. Güldüğüne göre bana olan öfkesi geçmişti.

 

Omuz silktim. "Beni nasıl buldun ki?" Uyurken horluyor muydum yoksa?

 

"Kokunu aldım gönül kuşu." Yüzümü görmek için birkaç adım daha attı. Kendimi geri çekeceğim sıra kolumu tuttu. "Ayrıca uyuyakaldığın için bir bacağın dışarı çıkmıştı. O uzun boyunla oraya nasıl sığmayı düşündün ki?"

 

Omuzlarımı kaldırdım umursamazca. "Tazı eğitimi aldığınızı bilmiyordum."

 

Derin bir nefes çekerken omuz kasları gerildi. "Özür dilerim Ova. Seni kızdırmak gibi bir niyetim yoktu. İznin olmadan böyle bir şey yapacak bir adam değilim. Konuşmayacak mısın benimle?"

 

Elbette konuşmayacaktım. Yüzümü yerden kaldırıp yüzüne bakmadığım için homurdandığını işittim. Gece yaptığı kaçamağa beni de şahit ettiği için ondan nefret ediyordum. Herkes bizim görüştüğümüzü zannederken o başka bir kadını odaya atabilmişti. Kırgındım ona, çok kızgındım. Şu saatten itibaren umurumda değildi. Benden uzak durmasını öğrenecekti.

 

Kapıya doğru yöneldiğimde tekrar durdurdu. "Bir şey söylemeyecek misin?"

 

Bileğimi elinden kurtardım ve kapıya doğru hızlı hızlı yürüdüm. Konuşmayacaktım, mümkünse bir daha onunla göz göze bile gelmeyecektim. Kapıyı çarpıp kendimi koridora attığımda Soya'nın telaşlı bir halde bana doğru yaklaştığını gördüm. "Ova! Her yerde seni aradım kızım bütün gece. Peşrev ile birlikteydin madem insan bir haber verir."

 

Siteminde haklıydı lakin ben Peşrev ile birlikte değildim ki. "Peşrev'le beraber değildim Soya." Karnımda ziller çalıyordu. Kolundan tutup çekiştirdim. "Çok açım yolda anlatırım."

 

Kulağımda hala gece ki sesleri duruyordu. Soya yol boyu gülüp dururken neden öfkeli olduğumu anlamadığını söyleyip durmuştu. Koluna sertçe bir çimdik attım. "Lütfen daha fazla gülme Soya! Herkes bize bakıyor."

 

Karnını tutarak gülmeye devam ederken yanından geçtiğimiz insanlar bize tuhaf bakıyordu. "Suratının halini görmek isterdim," dedi gülmeye devam ederken. "Çok mu ateşlilerdi? Vay be! Sarışın bozdu sonunda bekaretini ha. Bu şanslı kadın kim ola ki?"

 

O adamın, dün gece bana yaşattıklarını düşündükçe kan beynime sıçrıyordu. Mümkünse o vahşi adam ile bir süre bir araya gelmek dahi istemiyordum. "Soya susmazsan Maksut'a gider Soya seninle bir yuva kurmak istiyormuş derim." Gülmeyi bir anda bıraktığında kaşları öfkeyle çatıldı. Söylediğimi yeni idrak ediyor olmalıydı.

 

"Alçak kadın," dedi ağlamaklı bir sesle. "O nasıl bir tehdit öyle?" Eli kalbinin üzerindeydi. Heyecanlandı mı o?

 

Yemekhanenin kapısından girerken omuz silktim. "Benimle uğraşma o halde."

 

Kahvaltı sırasına girdiğimizde sıranın en ucunda Orion'un olduğunu gördüm. Başını çıkarmış bize el sallıyordu. Ona tebessüm edip cam kenarında duran masayı elimle işaret ettim. Birkaç gündür onunla doğru dürüst konuşma sansımız olmamıştı.

 

Sıra oldukça yavaş ilerlerken Soya omzuma dokundu. "Şimdi bu sarışın seni aldatmış mı oluyor bu durumda?"

 

Omuzlarımın üzerinden ona bakarken kaşlarımı çattım. "Şu gelen Maksut değil mi?" Şaşkın kadın afallayarak arkasına baktığında yalan söylediğimi anlayıp önüne döndü. Bakışları ile beni öldürürken omuz silktim. "Neden korktun ki bu kadar?"

 

Arkasına bir kez daha baktığında üç kafadarın içeriye doğru girdiğini gördük. Onunla göz göze gelmeden Soya'ya odaklandım. "Onu atlatıp kaçtım ve Orion ile buluştum."

 

"Ne?" diye bağırdığımda yemek alan üç adam bir anda bizden tarafa döndü. Onunla göz teması kurmadığım için ne kadar kudurduğunu tahmin edebiliyordum. Daha fazlasını bile hak ediyordu.

 

"Bağırma Ova! Baksana bana öldürecek gibi bakıyor zaten. Sakın sarışına anlatma bunu."

 

"Onunla konuşmuyorum ki anlatayım."

 

Kızıl kafa, önümüzden geçip amirlerin yanına doğru yürürken bize muzip bir bakış atmayı ihmal etmedi. Dün gece Peşrev'in odasındaki o olabilir miydi? Düşüncesi bile üzerine atlayıp pençelerimi etine geçirmek istediğimi artırıyordu, bunun için kendimi zor tutuyordum.

 

Bakışlarımı bir türlü o taraftan çekemiyordum. Kızıl kafa, Leo'nun önünde durdu ve Peşrev ile ikisinin arasına girdi. Hızlıca önüme döndüğümde, "Bu kadın tam bir..." diye fısıldadım.

 

Herkes bana mı bakıyordu? Sayesinde adım aldatılan kadına çıkmıştı.

 

Elimdeki tabldotu yanağıma bastırdım. Çünkü alev alev yanıyordu. "Soya lütfen yemeğimizi alıp gölün orada yiyelim." Başını olumlu anlamda sallayınca önüme döndüm. Sıra bize geldiğinde tabağıma birkaç peynir ve zeytin dışında bir şey almadan kapıya doğru yürüdüm.

 

Sesini duyunca olduğum yerde durdum. "Yemekhane dışına yiyecek çıkartmak yasak!"

 

Bu kadar insanın içinde ne yaptığını sanıyordu? Okulda mıydık?

 

Arkamı döndüğümde bana bakan bakışları es geçtim. Hangi ara dibimde bitivermişti bu vahşi adam? "Daha önce gölün orada yemek yiyenler görmüştüm ama. Ne zamandır böyle bir kural var?"

 

Göz teması kurmadan konuştuğum için homurdandığını işittim bir kez daha. "Şimdi koydum oldu mu?"

 

Elimdeki tepsiyi kafasına geçirmekte vardı ama bu adamla uğraşmak bile artık vakit israfıydı. Söylediklerini duymamış gibi arkamı dönüp çıkışa doğru yürüdüm. "Acemi!" diye bağırdı. "Cezalısın!"

 

Göz kapağım öfkeden seğirirken yavaşça arkamı döndüm ve birkaç adım atıp tam önünde durdum. Başımı yerden kaldırmadan parmaklarımı gevşettim ve kahvaltı tepsisini elimden bıraktım. Tepsi büyük bir gürültü ile yere düşerken içinde ne var ne yoksa sağa sola dağılmıştı. Madem ki cezalıydım, cezamı hak edeyim öyle değil mi?

 

Yere dökülenleri umursamadan bana baktı. "Biraz abartmıyor musun Ova? Bana böyle davranmanı istemiyorum."

 

Sözünü bitirir bitirmez araya girdim. "Neden?" Yüzüne bakmıyordum ama kaşlarını çattığına eminim. Rahatsız bir şekilde iç çektiğini işitiyordum. Bir adım daha attım geriye doğru. "Evet seni dinliyorum neden?"

 

Eminim ki göz teması kuramıyor oluşu onu daha da öfkelendiriyordu. Bir şey söylemeden beklemeye devam ettiğinde fısıldamalar baş göstermeye başlamıştı. Muhtemelen ne saçmaladığımızı çözmeye çalışıyorlardı. Ne tepki vereceğini görmek için bile yüzüne bakmadan yemekhaneden çıktığımda ardımdan Soya'nın bağırdığını işittim. "Ova bekle!"

 

Kendimi dışarı attım ve eğitim alanına kadar durmadım. Canım yanıyordu, yanmaması gerekirken üstelik. Öfkem kendimeydi. Peşrev beni neden ilgilendiriyordu ki? Rüzgar hızını artırıp saçlarımı arkaya savururken dolan gözlerime engel olamamıştım.

 

Henüz kimse gelmemişti. İyi de olmuştu. Çünkü ağladığımı kimse görsün istemiyordum. Yüreğim taşmaya hazır bir dere gibi çağıldarken boğulduğumu hissettim. Canım öfkeden mi bu denli yanıyordu? Kimsenin ne düşündüğü ne konuştuğu umurumda değildi. Benden uzak durmayı öğrenmeliydi.

 

"Ova!" Soya beni göğsüne çekip sıkıca sarılırken tuttuğum gözyaşlarım delicesine aktı. Bazen buradan kaçıp aileme gitmek istiyordum. "Şşşt geçti lütfen ağlama!"

 

Orion'un yanı başımda durduğunu fark ettiğimde hızlıca gözlerimden akan yaşı sildim. "İyi misin?" diye sordu. "Ne soruyorum ki burada iyi olmak mümkün değil." Gözleri, Soya'nın üzerinde fazla oyalandığından hızlıca çekip tekrar bana baktı. Karşıdaki ikiliye bakarken iç geçirdi. "Şaka gibi geliyor değil mi size de?"

 

Soya, dudaklarını ıslattı. "Bazen rüyada olduğumu düşünüyorum." Omzuma vurdu. "İyi misin?"

 

Beni teselli etmeye çalışmıyorlardı çünkü hiçbir teselli cümlesi içinde bulunduğumuz durumu düzeltmeye yetmezdi. Başımı göğsünden kaldırdığımda burnumu çektim. "İyiyim Soya!"

 

Orion, kalabalığın arttığını gördüğünde ikimize sırayla baktı. Onu kampa geldiğimizden bu yana bu kadar yorgun görmemiştim. Sıraya geçtiğimizde diğerlerinin de gelmeye başladığını gördüm. Maksut'un bizi devralacağını düşünmüştüm lakin o Leo ile erkeklerin olduğu sıraya doğru yürüdü. Peşrev, önümüzde durduğunda sırayla isimlerimizi söylemeye başladı ve beni es geçip Soya'da bekledi.

 

Herkese yapması için farklı görevler verirken kollarımı göğsümde birleştirip cezamı vermesi için yanıma gelmesini bekledim. Yanıma bir türlü gelmek bilmemişti. Güneş artık tepeye yükselirken öğlen olmak üzereydi. Saatlerdir hiçbir şey yapmadan beyefendinin keyfini beklemiştim.

 

Sabaha doğru arazı eğitimine gidilecekti. Nihayet kampın dışına çıkacaktık. Şimdilik bir problem yoktu. Fırtına öncesi sessizlikte olabilirdi tabii. Eğitimler her zamankinden daha yoğundu. Kızlar, perişan bir halde olduğu yere çökerken Peşrev Maksut ve Leo'nun yanından ayrıldı. Beklemekten sıkılınca okumla yayımı alıp atış talimi için hedef tahtalarına doğru ilerledim.

 

Tahtayı hırsla delik deşik ettikten sonra omuzlarımı yere düşürüp eserime baktım. "Öfkeni hedef tahtasından çıkarman hiç doğru değil Ova!"

 

Omuzlarımın üzerinden Maksut'a baktım. Kollarını göğsünde birleştirmiş gülümseyerek bana doğru geliyordu. Peşrev ortalıkta yoktu ve Soya da bize doğru yaklaşıyordu. Tekrar önüme döndüğümde ikisinin de yanımda durduğunu hissettim. Elimdeki silahı doğrultup bir kez daha hedefle bütünleştirirken, "Nişancılığının muhteşem oluşu su götürmez bir gerçek," dedi Maksut hedef tahtasındaki izlere bakarken. "Korkmuyor değilim."

 

Soya, sessizliğini koruyarak bizi dinliyordu. Maksut'a bakıp kaşlarımı çattım. "Korksan iyi edersin. Zira felaket durumunda ilk harcayacağım sizler olursunuz." Muhteşem üçlüden bahsettiğimi gayet iyi biliyordu.

 

Güldü. Hiçbir şey söylemeden yanındaki kadına döndü. "Eğlence gecesinin hesabını soramadım henüz. Unuttuğumu düşünüyorsan yanlıyorsun."

 

Soya, kollarını göğsünde birleştirdi. "Bu ne kadar umurumda?"

 

Biraz da olsa keyfim yerine gelmeye başlamıştı. "Bak sen!" İri kollarını Soya gibi göğsünde birleştirirken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Soya ne kadar Orion'da diretse de bu adamın sert ve kendinden emin duruşu onu etkiliyordu. Bunu kendi bile henüz fark edememişti.

 

Soya'nın sustuğunu gördüğünde yavaşça yutkundu. "Ne kadar kaçarsan kaç bir gün gönül kafesime gireceksin biliyorsun değil mi?" Soya, gözlerini açarak elini kaldırdığında tokadı Maksut'un yanağı ile buluşamadan yakalandı. "Sert kadınlardan hoşlandığımı bilmelisin." Ne romantik ama...

 

Sıcağın yaktığı ensemi saçlarımdan kurtarıp onları izlemeye devam ettim. Soya, elini kurtarıp diğer kadınların yanına doğru yürürken Maksut arkasından bağırdı. "Bu kadın beni öldürecek..."

 

Bana bakıp göz kırptı. Bu adam hiçbir şeyden zerre etkilenmiyordu. Aslına bakarsanız şaşırmamak gerek. Burada böyle rahat olmazsanız kafayı sıyırırsınız. Soya'nın yanına gitmek için arkamı döndüğümde sert bir kayaya çarptım. Çarpmanın etkisi ile sersemledim. Düşecekken bileğimden yakalayan el alçak sapık vahşi adama aitti. Ona uygun daha binlerce tabir sıralayabilirdim.

 

Yüzüne düşen güneş yüzünden mimiklerini göremiyordum.

Elimi ondan kurtardığımda yumruğum istemsiz çenesi ile buluştu. Ben iki büklüm bir halde bileğimi ovarken onun yüzünde mimik oynamamıştı. Bu daha da sinir bozucu bir durumdu. "Ova bunu yapmayı kes yoksa karşılığı fena olacak." Maksut bunu gülerek söylediği için ciddiye almamıştım.

 

Peşrev'in yüzüne bakıp, "Edepsiz!" diye mırıldandım ve arkama bakmadan göle doğru koşmaya başladım. Hak etmişti az bile yapmıştım. Hadım etmek gerekti...

 

Adımlarım sarsak soluğum ciğerlerime yetmez bir halde gölün önündeki banklara kendimi attığımda kadınlardan birkaçının hemen yanımdaki bankta oturup telaşlı bir halde dedikodu yaptıklarını gördüm.

 

Eğitime ara verilmiş olmalıydı. Gölün etrafını düşen birkaç sararmış yaprak süslerken üç beş ördek suda ağır ağır yüzüyordu. Kampın uçsuz bucaksız çevresine baktığımda bıkkın bir nefes koyverdim. Burada benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayabilirdi. Çok büyüktü. Sanki beni yavaş yavaş yutmaya başlamıştı. Başımı yerden kaldırdığımda gölün diğer tarafından bize doğru yaklaşan üç adam gördüm. Bakışları hiç insancıl ve dostane görünmüyordu.

 

Yanımda oturan dört kadın, bize yaklaşan adamlara doğru bakarken içlerinden birinin Vera olduğunu fark ettim. Üç adam aralarında bir şeyler konuştuktan sonra oturduğumuz bankın arkasında durdular. Hızla ayağa kalktığımda kaşlarımı çattım. Bunlar üstlerinden korkmuyorlar mıydı?

 

Diğer banktaki dört kadın da hiddetle ayağa kalkarken kızıl kafa öne atıldı. Bu kadının bu ölü cesareti nereden geliyordu anlamak güçtü. "Ne istiyorsunuz beyler?" Kızıl saçlarını arkaya savurdu. "Bir sorun mu var?" Şimdilik izliyordum, uzun boylu adamın bakışları pek hoşuma gitmemişti.

 

Bir adım öne çıktığında iri esmer parmaklarını birbirine geçirip çatırdattı. "Var güzelim! Sorun büyük. Yardımcı olacak mısın?" Vera, gözlerini kocaman açtı.

 

Elini belindeki silaha götürdü. Diğer üç kadın birbirlerine sarılıp arkama geçtiler. "Ova bir şeyler yap," dedi saçları gökkuşağı gibi olan kadın.

 

Vera'nın karşısındaki adam, silahına davranamadan kızıl kafayı bileğinden yakaladı ve ters çevirerek sırtını göğsüne yasladı. "Yaramazlık yok kızıl!"

 

Vera debelendi ama kurtulamadı. Bakıyordum sadece ona öfkem büyüktü lakin zarar vermelerine de göz yumamazdım. Sadece üçünü alt etmek biraz zor görünüyordu. "Bırak onu," diye bağırdığımda diğer ikisi hareketlendi.

 

Arkamdaki kadınlar kenara geçtiklerinde burnunda çiller olan kızıl kafalı tam önümde durdu. "Bana bak sarışın. Seninle bir işimiz yok. Canımıza susamadık lakin bizi kışkırtmaya kalkma sakın." Tabii ya! Peşrev etkisiydi bu.

 

Parmağımı göğsüne sertçe bastırdım. "Bir savaş başlatıyorsanız son kurşununuza kadar direnirsiniz." Gözlerini kısarak ne demek istediğimi anlamaya çalıştı. Fazla mı aptaldı?

 

"Kadın," diye bağırdığında Vera hala uzun boylu adamın iri kolları arasındaydı. "Kaşınıyor musun?" Yüzündeki muzip ifade bardağı taşıran son damla olmuştu.

 

Tekmem bacak arasıyla buluşurken iki büklüm oldu. "Seni kal..."

 

Sözünü tamamlamasına izin vermedim. Yumruğumu gözünün üstüne indirdiğimde poposunun üzerine düştü. Sırtımdaki okumu ve yayımı hızlıca elime alırken diğer ikisi kıpırtısızca beklemeye başlamıştı. "Ova sen bir harikasın!" diye bağıran kadına bakmadan yayımı gerdim.

 

"Bırak onu çabuk!" Yaralayabilirdim, ciddiydim...

 

Kolunu Vera'nın boğazına bastırdı. "İkimizi de vuracaksın kadın!" diye hırladı. "Bunu istemeyiz değil mi?"

 

 

***

 

Merhaba gönül kuşlarım❤️

 

Beğeni yapmadan geçmeyin. Evet bu bölüm kısaydı farkındayım. Nasıldı peki?

Loading...
0%