Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18.BÖLÜM

@aysegulcee1

 

 

Gözlerine korku oturmuştu. Az önceki kadar cesur bakmıyordu hareleri. Gözlerini kıstı ve çenesini dikleştirdi. Hırsla birbirimize baktık uzunca. Bütün kinimi alacağım bir an kendiliğinden gelivermişti ayaklarıma.

 

Bu kadını, dünya üzerinden silebilirdim. Lakin ben onun gibi çirkin değildim. O,

hormonlarının esiri olmuş bir kadındı. Bense bir kadına zarar verilmesine göz yumacak biri değildim. Tuşumu gevşetmeden okumu hedefe doğrultmaya devam ettim. "Bu benim ne kadar umurumda?"

 

Vera gözlerini kocaman açıp bana baktı. "Ne diyorsun sen be? Öldürecek misin beni?" Biraz eğlenmekten zarar gelmezdi değil mi?

 

"Neden olmasın!" Göz kırptım. "Bütün gece iğrenç inlemelerini dinleyerek uyumak zorunda kaldım. Onu ben odadayken Peşrev'in koynuna girmeden önce düşünecektin!"

 

Boş bir ifade oluştu yüzünde. Adamlar dudakları aralıklı bir halde bizi dinliyorlardı. Omuz silkti kızıl kafa. "Sen odadayken mi?" Güldü sonra. "Hayaller hayatlar işte. Maalesef her zaman umduğumuz şeyler olmaz ama Leo da fena değilmiş."

 

Kaşlarım çatıldı gayriihtiyari. Leo mu? "Ne demek istiyorsun?"

 

Ayağıyla yerdeki yaprakları düzeltti. "Anlaşılan odadaydın. Nasıl olduğunu anlamadım ama bizi duyduğuna göre doğru söylüyorsun."

 

Yanaklarım utançtan alev alev yanmaya başlamıştı. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken alt dudağımı kanatırcasına ısırdım. "Yani sen şimdi. İyi ama Peşrev'in odasında ne işiniz vardı?" Ağlamak ve gülmek arasında gidip gelen ruh halime kocaman bir tokat atmak istiyordum. Başka oda mı yoktu?

 

Başını oynattı. "Sarhoştuk, odaları karıştırmışız." Üç adam bize hayretle bakmaya devam ederken bu sohbet için pekte uygun bir zamanda olmadığımızın farkındaydım. Bunu özellikle yapmıştım. İstediğim gibi dikkatleri dağılmıştı. Üstelik bunların bir halt yapmaya niyetleri yoktu.

 

Derin bir nefes aldım. Peşrev'e attığım yumruk dank etti kafama. Bu kez boşu boşuna yumruk atmıştım. Artık bana bu kez ne yapar hayal gücümün bile sınırlarını aşıyordum düşündükçe. Ona bir özür borçluydum.

 

Ah benim koca yürekli dev adamım masummuş.

 

Düşüncelere daldığım anda elimdeki okun hiddetle çekildiğini fark ettim. "Ah!" Elini ağzıma kapattı ve dirseğini sırtıma geçirdiği için hareketsiz kaldım.

 

Dirseklerimi karnına geçirdim ama beni tutan elleri biraz da olsa gevşemedi. Elini ısırdım. "Ulan!" Elini çekmedi. "Uslu dur be kızım canını yakmak istemiyorum."

 

Elindeki oku düşürdüğünde zor da olsa önüme döndüm ve bacak arasına kocaman bir tekme geçirdim. Acıyla inlerken arkamı dönmeye çalıştığım bir anda beni ayak bileğimden yakaladı ve yere düşürdü. Düşerken ağzımı yere fena halde çarptım. "Bırakın bizi hayvan herifler!" diye bağıran Vera hala uzun boylu adamın kollarından kurtulamamıştı.

 

Ayağımla adamın yüzüne ikinci tekmeyi geçirdiğimde boşta olan saçlarımdan çekip beni sırt üstü çevirdi ve üzerime oturdu. Adamın altında debelenirken rengarenk saçlı kadın üzerimdeki adamı omuzlarından itmek için hamle yaptı. Üzerimdeki adam fena halde panikledi.

 

Kötü bir şey yaptıracaktı bu panik hali ona. "Hale dur!" diye bağırdı Vera ama Hale üzerindeki adamı iteklemeye devam etti. Adam artık korkudan terlemeye başlamıştı.

 

"Dur Samet!" diye bağırdı Vera'yı tutan genç. Kadını serbest bıraktığında üzerimde oturan arkadaşının yanına yaklaştı. "Sakin ol ne yapıyorsun?"

 

Adamın, altında ezilirken kızın kolunu tutmaya çalıştım ama içlerinden biri cebinden çıkardığı bıçağı kızın göğsüne sapladı. Hale'nin çığlığı kampın bahçesinde yankılandıktan sonra ölüm sessizliği yayılmaya başladı üzerimize. Kızın beyaz kazağı al kana bulanmaya devam ederken hepimiz şoka girmiş bir halde kanlar içinde yere düşen kadına bakmaktan başka bir şey yapamıyorduk.

 

Ayakta bekleyen uzun boylu adam elleri titreyerek Hale'nin nabzını kontrol edince elini ateşe dokundurmuşçasına geri çekti. Diğer iki kadın çığlık çığlığa ön tarafa koşarken kulaklarımda uğuldama peyda olmuştu.

 

Vera hemen yerde yatan arkadaşının yanına eğildi ve ona ilk yardım müdahelesi yapmaya başladı. "Canınız cehenneme hayvan herifler!" diye ağlayarak haykırıyordu bir yandan da. "Öldürdünüz onu..."

 

Soya'nın telaşlı sesi doldu kulaklarıma. "Ova!" diye bağırdığında dudaklarımı güçlükle araladım. Vera'nın söylediğini tekrar edip duruyordum. "Öldü! Öldü! Öldü. Ö..."

 

Üzerimdeki adamın hiddetle karşıya fırlatılmasından sonra kendimi Peşrev'in önünde buldum.

 

Üç adamı, Peşrev'le gelenler yaka paça götürürlerken kendimi güçlü bakışlarının etkisine bıraktım. Saatlerdir tuttuğum gözyaşlarım kendine yol bulmuşçasına akmaya başlamıştı. "Öldü!" Elleri saçlarında öfkeyle dolanırken Soya'nın elini omzumda hissettim. "Özür dilerim."

 

Ellerinin ürkekçe saçlarıma dokunduğunu hissettim. "Şşşt! Korkma ben buradayım gönül kuşu."

 

"Her korktuğumda yanımda mı olacaksın?"

 

"Ben her korktuğunda yanında olacağım."

 

Vera'nın hıçkırıkları benimkilere karıştı. Bacaklarımın uyuştuğunu hissettiğimde, "Bayılacak," dedi Leo'nun sesi. "Ben kızla ilgilenirim."

 

Gözlerim kararmaya başladığında ayaklarımın yerden kesildiğini fark ettim. Peşrev'in kucağında olmalıydım. Etraftaki seslerde kesildiğinde bilincimi tamamen yitirdim.

 

 ***

 

Üç haini de önündeki sandalyeye bağlayan adam ellerinin kanamasını umursamadan yumruğunu Hale'yi öldüren adamın yüzüne indirdi.

 

"Kime köpeklik ediyorsunuz?" diye yükseldi Peşrev bir kez daha. Hemen arkasında Leo duruyordu. Ortadaki adamın yüzü kan içinde kalmıştı. Leo bir kez daha yumruğunu indirdiğinde poposunun üzerine bıraktı kendini. Nefes nefese kalmıştı iki adam da. "Nasıl girdiniz içeri?" Ova'nın yanında Soya vardı bu yüzden içi rahattı. "Konuşmayın! Peki konuşmayın. Her şekilde siz artık bir ölüsünüz."

 

Leo'ya döndü Peşrev. "Bunlar hangi ekiple ve ne zaman gelmiş Leo?" Burnundan soluyordu adeta. Terden alnına yapışan saçlarını arkaya attı.

 

Leo, masanın üzerindeki kırmızı dosyayı aldı. Elindeki dosyada bakışlarını bir süre gezdirdi. O sırada hainlerden Hale'yi öldüren mırıldandı. Peşrev, ne dediğini daha iyi duymak için gence yaklaştı. "Konuş!"

 

Adam, şişmiş göz kapağını yavaşça açtı. "Goşa!" dedi başını yere düşürürken. Tutmakta zorlandığı belliydi. "Bizi o gönderdi. Sizden değiliz."

 

Peşrev, duyduğu isim yüzünden kaşlarını çattı ve Leo'ya baktı. "Sen bu ismi daha önce duymuş muydun?"

 

Düşündü bir süre. "Yıllar önce ortaya çıkan örgütlerin arasında böyle bir isim yok. Belli ki bu yeni sivrilmiş." Peşrev'in sert bakışları adamın üzerine odaklandı tekrardan. "Ne biliyorsunuz?"

 

Ağlamaya başlayan adam burnunu çekti. "Bundan fazlası yok. Bizden, adını sana söylememizi istedi."

 

Neden ben diye düşündü Peşrev. Sonra omuzlarını düşürdü. Lider olduğu için olabilirdi, bu teröristlerin kendisi ile başka ne derdi olabilirdi ki? "Ölmeden önce söylemek istediğiniz bir şey varsa söyleyin."

 

Üçü de ağlamaklı birbirine baktılar. İçeride bunlardan daha fazla olduğunu biliyordu. Mutlaka konuşmaları gerekiyordu. "Sizden içeride kaç tane var?"

 

"Vallahi bilmiyoruz."

 

O kadar işkenceye rağmen adamları konuşturamayınca gerçekten daha fazlasını bilmediklerine emin oldu. Tek öğrenebildiği içeride taşkınlık yapmaları için gönderildikleriydi.

 

Yuvarlak masanın etrafına teşkilatın yönetim başkanı, Damian, Farhan, Peşrev ve Leo sıralanmıştı. Maksut ise, içeride olacak herhangi isyana karşı savunmadaki adamların sayısını artırmıştı.

 

Peşrev, hainlerin adalete teslim edilmesine karar veren Damian'a baktı. Aklı bir yandan da o yaramaz kadındaydı. Kendini bir türlü konuya veremiyordu. Uyanıp uyanmadığını merak ediyordu.

 

"Goşa," dedi Damian ellerini masanın üzerinde birleştirirken. "Bu ismi ele alalım. Daha önce bu ismi narkoterör örgütlerinin arasında duyan kimse yok. Yeni olduğu aşikar. Hayalet örgütten olabilir." Peşrev'e fazla imalı bakmıştı. Hainlerin özellikle Goşa adını Peşrev'e duyurulmasını istenmesinden bir şeyler şüphelendiği belliydi.

 

***

 

Dudaklarım kurumuş boğazım kupkuru olmuştu. Başımda şiddetli bir ağrı baş göstermişken avuç içlerim hala uyuşuktu. Gözlerimi araladığımda Soya'yı başımda beklerken buldum.

 

"Soya!" Başını kaldırıp heyecanla bana baktı. Gözleri kızarmıştı. Bir hayli ağlamıştı anlaşılan. "Bir bardak su verir misin?"

 

Başını olumlu anlamda sallarken ayağa kalktı ve bir bardak su ile tekrar yanıma döndü. Etrafı kısaca incelediğimde revirde olduğumu anladım. "Kaç saattir uyuyorum?" Fazla acıkmıştım. Yanı başımda üzeri yemeklerle dolu bir tepsi duruyordu.

 

"Dört," dedi. "Fazla yorulmuşsun anlaşılan." Gülmeye çalışıyordu ama beceremiyordu. Yerde kanlar içinde yatan kızın görüntüsü gözlerimin önünden bir türlü gitmiyordu.

 

"Neler oldu?"

 

Sandalyesini sedyeye biraz daha yaklaştırdı ve arkasına yaslandı. "Peşrev adamları konuşturmak için epey uğraşmış. Toplantıya gireceklerini söylemişti Maksut. Yarım saat önce buradaydı. Adalete teslim edilmelerini karar vermiş yönetim kurulu başkanı."

 

Kötüydü, yaptıkları şey kötülükten de öte bir şeydi lakin bu habere mutlu olamamıştım. "Sabaha karşı dışarıdaki eğitim için çıkacağız. Maksut on kişi seçmiş."

 

Yavaşça doğrulduğumda, "Kimmiş onlar?" diye sordum merakla. "Ben de var mıyım?"

 

Başını olumlu anlamda salladı. "Peşrev özellikle senin gelmeni istemiş. Şey, yani senin de güvende olmanı sağlıyor." Aklı sıra beni gözünün önünde tutmaya çalışıyordu.

 

Kapı açılırken Maksut, Leo ve Peşrev ardı ardına revire giriş yaptı. maksut, Soya'yı ayağa kaldırdıktan sonra bana döndü. "İyi misin Ova?" Başımı sallamakla yetindim. Soya'yı dışarı çıkarmak için çekiştirdi. İnat etmeden onu takip eden kadına hayretle baktım. Tuhaftı...

 

Leo'ya baktığımda midem kalktı. Bir süre bu adamı görmesem iyi olacaktı. Neden gülüyordu? Vera ötmüş olmalıydı. İkimize dikkatle bakan Peşrev, "Neler oluyor?" diye sordu. Çünkü ben kaşlarım çatık Leo'ya bakarken o kıs kıs gülüyordu. "Size diyorum." Gözlerimi devirip bakışlarımı ellerime çevirdim.

 

"O anlatsın," dedi başıyla beni işaret ederken. İnsan birazcık utanırdı değil mi? "Yazık kurban olarak anlatmak onun hakkı."

 

Başımın altındaki yastığı suratına fırlattım. "Defol!" Peşrev arkadaşına ters ters baktıktan sonra yatağın önündeki sandalyeye oturdu ve bacaklarını iki yana açtı. "İyi misin?"

 

"Değilim." Dudağımı yavaşça ıslattım. "Gencecik bir insan gözlerimin önünde öldü." Bakışları özür dilerim der gibiydi.

 

Okyanusları kıskandıracak mavileri yüzümde gezinirken iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. Leo sandalyeye otururken içeriye Vera girdi. Perişan görünüyordu. Sessizce Leo'nun yanındaki sandalyeye oturdu.

 

Peşrev çekmeceden paket lastiği aldı ve saçlarını arkadan topladı. Alnı ve saçları terden parıldıyordu. Toplantı bir hayli zor geçmişe benziyordu. Bakışlarım ellerine kaydı. Kanadığını ve şiştiğini gördüm. İçim sızlamıştı. "Ellerin kötü görünüyor."

 

Ayağa kalkmaya çalıştığımda bileğimden yakaladı ve oturmamı sağladı. "Önce şu Leo'nun neden sana öyle ima ile baktığını anlat Ova!"

 

Ama bu nasıl anlatılırdı ki? Şimdiden yanaklarım kızarmaya başlamıştı bile. Yüzüne anlamsızca bakarken yavaşça yutkundum. "Eğlence gecesi senden saklanmak için odana girdim." Başını baksen der gibi salladı. "Yani oraya saklanacağım aklına gelmez diye düşünmüştüm."

 

"Kokunu gittiğin yere bıraktığından haberin yok tabii." Güldüm. Av köpeği gibi benim izimi sürdüğünü unutmuş olmam benim suçumdu sanki. "Devam et!"

 

"Yatağın altına saklandığımda odaya iki kişi girdi. Kadın olanın Vera olduğunu anlamadım ilk önce ama yanındaki adamın kim olduğunu anlamam zor olmadı." Kaşlarını kaldırdığında bakışlarımı kaçırdım.

 

"Kurban olarakta beni mi seçtin?" diye sordu. Kimi seçecektim ki?

 

"Senin odan olduğu için aklıma sen geldin." Çenemle Vera'yı işaret ettim. "O kadının sana bakışlarını gördüğüm için öyle düşünmem kaçınılmaz oldu." Vera bana bakıp gözlerini devirdi.

 

"Nasıl bakıyormuş bana?"

 

Ama hep çalışmadığım yerden soruyordu. Gözleriyle gözlerimi kaçırmamı engelliyordu. "Şey... Her an üzerine atlayacak gibi."

 

Derin derin nefes alıp verdiğimi görünce onunkiler de benimkilere karıştı. "Eğer bir kadınla hayatımı birleştirmeye karar verirsem ilk senin haberin olur gönül kuşu!" Gözlerim kocaman açılırken söylediği sözle birlikte kalbim de yolundan sapmıştı.

 

Arkasına yaslandı ve keyifli bir ifade ile göz kırptı. Tekrar öne doğru eğilirken elleri yüzüne düşen saçlarını kenara çekti. "İyisin değil mi? Sabaha bizimle gelebilecek gibi misin? Yanımda olmanı istiyorum."

 

"İyiyim," dedim kendime gelmeye çalışırken. "Yanınızda olacağım."

 

"Pekala biraz dinlen." Ayağa kalkıp revirden çıkarken Vera ve Leo'da yanımdan ayrılmıştı.

 

Başımı yastığa bıraktığımda Soya içeri girdi. "Daha iyi misin?"

 

Başımı yavaşça salladım. "Sayılır."

 

Akşama doğru revirden çıkarken kendimi daha iyi hissediyordum. Biraz daha kapalı yerde kalırsam boğulabilirdim. Adımlarımı çıkışa doğru hızlandırdım. Güneş batmış ve karanlık çökmüştü. Yanımda Soya vardı. Birlikte taş tünele doğru yürümeye başladık. Koca adamı merak ediyordum. Bir daha yanıma uğramamıştı.

 

Yalnız dolaşmak istemediğimden yanıma Soya'yı almıştım. İmayla bakıp gülüyordu habire.

 

Beş dakika kadar yürüdük. Taş eve ulaştığımızda Peşrev içeriden çıkıyordu. Bizi görünce kaşlarını çattı. "Hayırdır?"

 

Omzumu oynattım. "Hava almak istedim."

 

ÇArkasını dönüp yürürken onu takip ettik. Soya kolumu sıktı. "Bu adam bizi burada öldürmesin."

 

Gözlerimi devirdim. "Daha neler."

 

O önden, biz hemen arkasında ilerlerken su sesi gelmeye başladı kulaklarıma. Buraya daha önce geldiğimizde duymuştum ama bakmak için fırsatım olmamıştı. Karşımızda duran manzara karşısında neredeyse küçük dilimizi yutacaktık.

 

Durdu ve bize doğru döndü. Ağır adımlarla karşıma geçti. "Annem hep, 'En felaket anların içinde bile güzel bir şeyler saklıdır,' derdi Ova." Baş parmağı usul usul şakağında daire çizdi. "Şimdi ne demek isteğini daha iyi anlıyorum." Soya'nın burada olmasını bile umursamadan söylediği söz kalbimi tekletmeye yetmişti.

 

Küçük bir göletin önüne gelmiştik. Göl denecek kadar büyük değildi. Suyun sıcak olduğunu havaya yükselen buharlardan anlıyordum. "Peşrev burası mükemmel!"

 

Göletin önüne oturunca yanına yerleştik. "Neden bana söylemedin burayı? Duş için saatlerce sıra bekliyoruz." Sesimdeki sitem kaşlarını çatmasına sebep oldu. Soya'ya bakıp güldüm.

 

Dilini damağına sertçe vurdu. "Söyleseydim her dakika burada olurdun. O manzara katil ederdi." Haklıydı, böyle bir fırsatı kaçırmam mümkün değildi.

 

Kaşlarım çatılırken başımı iki yana salladım. "Bu kelimeyi duymak istemiyorum." Yeterince travma yaşamıştım.

 

Bana doğru döndüğünde bakışları yutkunmama sebep oldu. Akla zarar bir bakışı vardı. "Haklısın. Kusura bakma."

 

Diyecek bir şey bulamadığım için omuz silkip ayağa kalktım. Dikkatle beni izlemeye devam ediyordu. "O halde sıcak suyun keyfini çıkaralım." Harika bir fikirdi. Kendimi sıcacık suya bırakmamak için zor tutuyordum. Ayaklarımı suya soktuğumda omuzlarımın üzerinden ona baktım. Ellerini arkaya yaslamıştı. "Başka yöne bakmanı rica ediyorum."

 

Çenesini havaya doğru kaldırdı. "Ova beni delirtmeden o sudan çık." Öfkelenmesine rağmen başını başka yöne çevirdi. "Pek sabırlı bir adam değilim."

 

"Sadece beş dakika." Belime kadar suya girdiğimde saçlarımı serbest bırakıp tamamen içine dalıp çıktım. "Soya gelmiyor musun?"

 

"Yok sen keyfine bak."

 

Kısa bir süre de olsa yaşadığım şoku bana unutturmuş olmasına minnet duyuyordum. Peşrev'e baktım. Hala başka yöne bakıyordu.

 

Sudan çıktım ve üzerime trençkotumu geçirdim. Yanına oturduğumda başını yavaşça bana çevirdi. "Çok sessizsin."

 

Derin bir nefes çekti içine. "Düşünüyorum gönül kuşu," diye fısıldadı. "Bir süre sonra ailenin yanına dönmek isteyeceksin. Kendine harika bir hayat kuracaksın." Sesli bir şekilde yutkundu. "Anne olacaksın belki de kim bilir? Nasıl bir anne olduğunu görmek için dünyaları yakar yine gelirdim."

 

Ondan güzel bir şeyler duymaya ihtiyacım varmış gibi gevşemiştim. Bunu gözlerimle ona yeterince aksettiriyordum. Sözleri ilk kez böyle hissettirmişti. Ailem! Burayla işim bittiğinde olmak istediğim yer Kıbrıs mıydı yoksa Teşkilat mı?

 

Elini, sakallarının üzerinde dolaştırdı. "İlk çıkış yerleri Türkiye. Hızlı bir şekilde tüm Dünya'ya yayıldılar. Biz her yerdeyiz Ova. Her ülkede örgüt için mücadele edecek kuvvet yetiştiren bir kamp var. Yerimizi, varlığımızı Narkoterörle mücadele MİT'ten başka bilen yok. Kuruluşumuzu bizzat onlar üstlenmiş. Onlarla birlikte çalışırız. İşte sizi göndermemelerinin asıl sebebi bu."

 

Şimdi her şey daha netleşiyordu. "Anladım," dedim çaresizce. "O halde bizi ve gençleri bu pisliklerden kurtarmalısın koca adam!"

 

Güldü. Birkaç dakika sadece birbirimizin gözlerinin içine baktık. Aramızdaki etkileşimi bozan o oldu. "Nerede kalmıştık?" diye fısıldadı. "Bir yer var Ova. Hayal edemeceğin kadar güzel bir yer. Yemyeşil, sarp dağların eteğinde kocaman villaları olan bir köy. Evin tam arkasından dağ boyunca bir şelale akıyor. Şelalenin döküldüğü su kanalı uzuyor ve kasabayı ikiye ayırıyor. Bir keresinde tatile götürmüştü babam. O gün bugündür hayalini kuruyorum. Tren yolu bile var evin yanında. İşte burayla işim bittiğinde oraya gideceğim."

 

Kendimi masal aleminde bulurken huzurdan başım döndü. Bahsettiği yer İsviçre olmalıydı. "Ziyaret için harika bir yer!"

 

Güldü ve başını eğip iki yana salladı. "Bir sürü çocuk yapmak içinde harika bir yer..."

 

Elimi omzuna vurdum. "Bunu çocuk yapmak istediğin kadına söylemelisin vahşi adam!" Soya bize bakıp kahkaha atarken ben homurdanmaya devam ediyordum.

 

Baktı, baktı, uzun uzun baktı ama bir şey söylemedi. Böyle hayallerinin olmasına şaşırmıştım. Hiç öyle biri gibi görünmüyordu. Aklına bir şey gelmiş gibi gülümsedi. "Cezanı vermedim henüz. Unuttuğumu sanma Ova. Ben hiçbir şeyi unutmam. Sadece saklarım."

 

Bu kez suçluydum. İtiraz etmek gibi bir niyetim yoktu. Neden hala burada oturduğumuzu anlayamazken başımı iki yana salladım. "Kabul!"

 

"Ne istersem mi?" diye sordu keyifle. O aklından neler geçiyordu? Çaresizce, "Tamam," dedim bir kez daha.

 

Kendi kendine bir şeyler mırıldandı. "Bazen yaramaz bir kız çocuğundan farksızsın Ova." "Sana kızmaya bile kıyamıyorum!" Bu onun için zor bir itiraftı. Şaşkındım. Her geçen gün hislerini biraz daha açıyordu.

 

Bize doğru yaklaşan adım seslerine döndük üçümüz aynı anda. Maksut bize doğru geliyordu. "Gelmeyi düşünüyor musunuz?"

 

Peşrev ayağa kalktı. "Ne var Maksut? Umarım önemlidir..."

 

"Yemekte sizi göremeyince merak ettim. Biliyorsun burası artık eskisi gibi güvenli değil. Hiçbir yerde bulamayınca yasağını delip buraya geldim." Bu tarafa geçmeleri yasak mıydı?

 

Midemdeki davullar dile gelmişti nihayet. "Doğru ya biz yemek yemedik."

 

Elini ağzına kapatıp güldü Maksut. Bir yandan da Soya'ya bakıyordu. Baktıkça gözleri ışıldıyordu. "Aklınız başınızda değilse unutmuş olmanız pek normal!"

 

Dudaklarım aralandı ama bir şey söyleyemedim. Konuyu değiştirip acilen bir şeyler yememiz gerekiyordu. Yorgun hissediyordum, başarabilirsem uyumayı düşünüyordum hatta. "Yemekhaneye gidecek miyiz artık?"

 

Maksut, eliyle arka tarafı işaret etti. "Ha gerek yok size sofra hazırladım." İşte bu daha da ilginçti.

 

Peşrev arkadaşına bakıp dudak büktü. "Sofra hazırladın?"

 

Omuz silkti Maksut. "Evet!"

 

Gülerek Maksut'u takip ederken Soya koluma girdi yavaşça. "Bu adam tam bir yapışkan."

 

Parmağımı dudağıma bastırdım. "Şşştt duymasın."

 

Mayıs ayına bir hafta kalmıştı. Doğduğumdan beri yarışmalar, kamplar dışında Türkiye'ye gelmemiştim. Saçlarımdan aşağıya doğru akan sular üşümeme sebep olurken ensemde hissettiğim karıncalanma hissi başımı arka tarafa çevirmeme sebep oldu. İzleniyor hissine kapıldım ama yanımdaki adamlara bir şey belli etmemeye özen gösterdim.

 

Yanılıyor olabilirdim, ruh halimin pek normal olduğu söylenemezdi. Maksut önden eve girdiğinde Peşrev girişte durdu ve bir süre bana baktı. "Ne?"

 

Burnuma dolan şey şeftali kebabı olamazdı değil mi?

Şaka mı?"

 

Güldü ve başını iki yana salladı.

"Kokun kadar gerçek gönül kuşu..." Benim için şeftali kebabı mı hazırlatmıştı? Bu adam bizim Dünyamızdan mıydı?

 

***

 

Gözlerimi hafifçe aralarken odanın içinin henüz aydınlanmamış olduğunu gördüm. Üzerime örtülü pamuk battaniyeye sıkıca sarıldım. Akşam yemek yedikten sonra burada kalmıştık. Peşrev ve Maksut dışarda uyurken içerideki yatakta Soya ile uyumuştuk.

 

Kalktım ve dışarıya çıktım. Peşrev uyanmış ve dalgınca karşıya bakıyordu. Burnuma dolan toprak kokusundan yağmur yağdığını anladım. "Ne zaman uyandın?"

 

Sesimi duyunca yavaşça bana doğru döndü. Üzerinde beyaz bir tişört ve altında yeşil renkli pantolon vardı. Onu üzeri giyinik gördüğüm zamanlar nadir sayılırdı. "Bir saat filan oldu," dedi bıkkın bir ses tonu ile. "Düşünmekten uyuyamadım. Eğitim için gideceğimiz istikameti düşündüm. Uzun bir yolculuk olacak dayanabilecek misiniz bilmiyorum. Birkaç geceyi ormanda geçirmek zorunda kalabiliriz."

 

Yavaşça yaklaştım ve saçlarımı topladım. Kurumuştu, kendimi daha dinç hissediyordum. Soya ve Maksut uyandığında taş evden ayrıldık. Bahçede beş adam yanında Damian ve Leo ile bizi bekliyordu. Bakışları bize çevrilirken yerde duran bizim için hazırlanmış on adet sırt çantasını fark ettim.

 

Peşrev, yanlarında durunca bakışları beni buldu. Burada olmamam gerektiğini anladım ve çantaların olduğu yere doğru ilerledim. Onları alacakaranlıkta seçebiliyordum ama ne konuştuklarını duyamıyordum.

Peşrev'in elini yumruk yaptığını gördüm. Ellerini gergince saçlarından geçirdi sonra. Konuştuğu genç adam hararetle bir şeyler anlatıp elindeki kağıtları Peşrev'e uzattı. Damian'ın sinsi bakışları beni bulunca önüme döndüm.

 

Tekrar onlara döndüğümde diğerlerinin gittiğini ve Peşrev'in bana doğru yaklaştığını gördüm. Yanımda durduğunda, "Çıkıyoruz," dedi. Canı sıkılmıştı bu belliydi.

 

Maksut ve Leo ön kapıdan çıkarken onları Soya, Sam, Vera, Orion ve iki erkek takip etti. Herkes çantaları sırtına takarken Soya'nın yanında yerimi aldım. Son kontrollerden sonra kapılara doğru yürümeye başladık.

 

Çantalarda su, matara, ışık, yedek piller, uyku tulumu ve konserve vardı. Soya, Orion, Vera ve ben yan yana üç adamı takip ediyorduk. Vera'ya eskisi kadar kin beslemiyordum, bana karşı daha barışçıldı. Bunda Leo ile olmasının etkisi de büyüktü tabii. Beni artık rakip olarak görmüyordu belli ki.

 

Peşrev, arkasına döndü ve bakışları ilk önce beni buldu. "Kapının ardında bekleyen Arazi araçlarına bineceğiz arkadaşlar. İlk eğitimin için buraya bir saatlik uzaklıktaki köye gidiyoruz. Hasat bizi bekler." Hasat mı? Nasıl bir eğitime tabii tutulacaktık? Çıkış kapısının önünde durduğumuzda iki nöbetçi kapıyı ardına kadar açıp geçmemize izin verdi. Birkaç gün önce olsa bunu, bu yerden kaçmak için büyük bir fırsat olarak değerlendirirdim ama şimdi kalmak istiyordum.

 

Araçların önünde durduğumuzda ilk binen Peşrev oldu. Sırayla diğerleri binerken ikişerli grup oluşturmuşlardı. Vera, Leo'nun arkasına yerleşirken Soya istemeye istemeye Maksut'la beraber binmişti. Bakışlarım Orion ve Peşrev'in arasında mekik dokumaya başlayınca Sam Orion'un aracına bindi.

 

Ona doğru yaklaştığım adamın yüzündeki keyifli ifade kaşlarımı çatmama sebep oldu. "Emrinizdeyim hanımefendi!" Arkasına bindim ve sıkıca tutundum. Omuzlarının üzerinden bana baktı. "Benimle çıktığınız bu yolculuktan asla pişmanlık duymayacaksınız madam!"

 

"Hiç sanmıyorum!" Kaskımı takamadan motoru çalıştırdı ve hızla diğerlerinin önüne geçti. Yol bozuk olduğu için düşmekten kendimi son anda kurtardım.

 

"Ne dedin duyamadım. Bir daha söyle gönül kuşu!"

 

Rüzgar, öyle sert çarpıyordu ki yüzüme kaskımı takamıyordum. "Hiç sanmıyorum," diye bağırdım. Saçlarım rüzgarda dalgalanıyordu. "Allah aşkına biraz yavaşla!" Aksine daha da hızlanmıştı. Zor da olsa kaskımı takmayı başardığımda yeniden tutundum. Düşmek istemiyordum, henüz ölmek için çok gençtim. Son sürat gitmeye devam ederken artık ormanın içine girmiştik. Yol daha nereye kadar devam edecekti bilmiyordum.

 

Diğerleri bizi devamlı solluyordu. Halimizi gören biri eğitime gittiğimizi düşünmezdi. Peşrev'in geniş sırtına baktım. Gücü beni korkutuyordu. Nedenini bilmiyordum, ona duyduğum güvenden fazlası korkuydu.

 

Sert bir şekilde durduğu için öne doğru sarsıldım. Sırtıyla adeta bütünleşirken tırnaklarımı omuzlarına geçirdim. Düşeceğimi düşündüğüm bir anda belimden yakalayıp araçtan indirdi. "Allah aşkına derdin ne senin? Ölüyordum neredeyse." Güldü.

 

Düz yol bitmiş önümüzde duran alan sık ağaçlarla çevrilmişti. "Buradan sonrasında yürüyeceğiz arkadaşlar." Köye yarım saatlik bir mesafedeydik.

 

Herkes çantasını sırtına takarken yürümeye başladık. Kendimi o kadar sıkmıştım ki yürümekte epey zorlanıyordum. Eğitimin yapılacağı köye girdiğimizde köylüler evlerinin önünde oturduğunu ve bize gülümseyerek baktıklarını gördüm. Kıraathanenin önünde oturan adamlar ellerini kaldırıp ekibe selam verdi. "Hoş geldiniz aslanlarım." Köylüler Peşrev ve ekibine alışkındı belli ki.

 

"Hoş buldum Yusuf Amca! Hasat nasıl bu yıl?"

 

Gür bıyıklı adam gülümsedi. "Çok yiğidim çok. Hızır gibi yetiştiniz."

 

Bakışlarım Peşrev'i buldu. "Bu tam olarak nasıl bir eğitim?"

 

Güldü. Gülüşündeki sihirden haberdar mıydı bu adam? "Hayati bir eğitim Ova!" Göz kırptı. "Hem köylüye yardım ediyoruz. Hem de burada çalışarak bedeninizin dayanıklılığını artırıyoruz."

 

Bağlar ve bahçeler köyün çıkışındaydı. Gerçekten çaba yapıp meyve kasalarını tıra yükleyeceğimize inanamıyordum lakin gerçekti. Akademi açma hayalleri ile çıktığım bu yolun sonunun burada bitmesi gibi gerçekti.

 

"Ben bittim," diye isyan edip elindeki çapayı fırlatan Soya'ydı. "Susuzluktan ölüyorum."

 

Maksut, gülerek ona doğru yaklaştı. "Al gülüm! Buz gibi..."

 

Soya, kaşları çatık su şişesine uzanırken elimdeki çapayı sıkmaktan şişen ellerime baktım. Peşrev, üzerindeki tişörtü çekip çıkartırken tepesine suyu içisini gözlerim iri iri seyrettim.

 

Biz çapa yaparken erkekler kasaların hepsini tıra yerleştirmişlerdi. Yeşil çimenlerin üzerinde üzerinde tişört olmadan uyuyorlardı. Elimdeki çapayı yere attım. "Al benden de o kadar ya! Başlarım böyle eğitime."

 

Peşrev, kaşlarını çatarken homurdandı. "Nesi varmış eğitimimin güzelim?" Üzerindeki tişört sırılsıklamdı ve yüzü kıpkırmızıydı lakin buna rağmen oldukça mutluydu.

 

Ağaca sırtımı yaslayıp bacaklarımı karnıma çektim."Nesi yokki?" diye sorarken mızmızlandım. "Esir kampına mı düştük?"

 

Önümde diz çöktü. "Bu işi buradaki insanlar hep yapıyor! Üstelik bir kez olsun şikayet ettiklerini işitmedim. O insanlar böyle kazanıyor ekmeğini." Gözleri elimdeki buzlu suda dolandı. "Boğazın şişer," dedi. "Al bunu iç!" Kendi suyunu uzatmıştı.

 

Buzlu suyu elimden çekerken homurdanıyordum. "Bu hava da mı üşüteceğim?" Peşrev, bu yere ve bu insanlara gerçekten emek vermişti. Koruyucu ve sahiplenici bir yapısı vardı. Elindeki şişeyi dudaklarıma yasladı. "Ne yapıyorsun be?" diye bağırdım. "Kendim içebilirim." Bütün su üzerime dökülmüştü.

 

Ters ters bakarken "Ses tonun," dedi yavaşça. "Buradaki erkekleri öldürmek istememe sebep oluyor!" Başını iki yana salladı. "Çok güzel sesin var gönül kuşu. Sesini bile kıskanmam normal değil."

 

Sözüyle donup kalmıştım. Kuruyan boğazımı elindeki su şişesini alıp ıslattım. Yok yok bu adam bana kesinlikle dost değildi. Ayağa kalktı ve ekibe baktı. "Harman hasatına gidiyoruz," dedi elindeki tişörtü giyerken. "Bu kadar tembellik yeter."

 

İtiraz mırıldanmalarını umursamadan bağın önündeki traktörün şoför koltuğa geçti. Oraya bile yakışmasından etkilenerek gözlerimi çekemeden arkadaki römorka doğru adımladım. Bana bakıp keyifle gülümsedi. "Sürünme Ova," dedi. Benden başka herkes binmişti. Az önce isyan eden bunlar değil miydi? Hain domdomlar... "Kaldır kıçını!" Traktörü çalıştırınca beni burada bırakmasından endişe edip kendimi bir anda kasaya attım.

 

Bunu ona ödetirdim de köylü bize pek fena bakıyordu. Maksut, elini Peşrev'in ensesine sertçe vurdu. "Devam et koçum!"

 

"O elini..." Homurdanarak gaza yüklendiğinde hepimizi yere sermişti öküz herif.

 

***

 

Evett bölüm sonu!

 

Nasıldı?

 

Beğeni ve yorum yapmayan cırcır olsun🙈

Loading...
0%