Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19.BÖLÜM

@aysegulcee1

Medya😋🤯🙈

 

 

 

Ben geldimmm💕🙈🙈

Keyifli okumalar beni takip etmeyi unutmayın mis gibi kurgular var🙃

 

***

 

 

 

Sırtımı ağaca yaslamış bacaklarımı karnıma çekmiştim. Soya, başını omzuma yaslamış kendinden geçmiş bir halde Maksut'u seyrediyordu. O kadar dalmıştı ki bence bunun kendi de farkında değildi.

 

Bakışımı buğday tarlasının ortasında duran ve harıl harıl çalışan adama doğru kaldırdım. İzlememek elde değildi. Yavaşça tebessüm ettim. Buğday hasatı yapan köylülerin imdadına yetişmişti. Öyle ki köylü tüm memnuniyeti ile onlara kaç saattir yiyecek ve içeçek ikramı yapıyordu.

 

Onlar bütün buğday bağlarını traktör kasasına yüklerlerken biz arazinin etrafını otuz kez koşmuştuk. Kendine doğru gelen genç kızı fark edince bana baktı ve yavaşça yere oturdu.

 

Genç kız, utanarak yaklaştığı adama ayran dolu bardağı yavaşça uzattı. Gülümsedi ve boş bardağı alıp ona bakarak diğerlerinin yanına gitti. Bu içimdeki burkulma da neyin nesiydi böyle? Kime gülümsediği beni neden rahatsız etmişti?

 

Omzuma dürtülmesi ile dikkatimi koca adamdan çektim. Vera tepemde dikilmiş eliyle yere kurulmuş sofrayı işaret ediyordu. Ayağa kalktım ve ağaca doğru yürüdüm.

 

Köylülerin getirdiği yemekleri ağaçların gölgesinde yedikten sonra Peşrev'in emri ile bulaşıkları derede yıkamak için yürümeye başladık. Vera, yol boyu homurdanıp durmuştu. Başımızda bekçi olarak bizzat kendi geliyordu. Bize refakat etmek isteyen genç köylüyü görünce yüzü sarsılmış ve bizimle gelmesini engellemişti.

 

Bulaşıkların olduğu sepeti omzundan yere bırakırken gülümsedi. Yemekten önce söylediği sözü anımsadıkça midemde kelebekler uçuşuyordu. "Size kolay gelsin kızlar." Sırtını derenin karşısındaki ağaca yaslayıp sigara yaktı.

 

Bulaşıkları Soya ile yıkayıp sepete yerleştirdik çünkü Vera'ya kalsa bütün tabakları dereye batıracaktı. "Bitti," dedim yerdeki sepeti gösterirken. "Gidelim artık çok yorulduk."

 

Sigarasını söndürüp ayağa kalktı. Sepeti omzuna alacakken Orion ve Sam'in koşarak bize doğru geldiğini gördük. Oldukça telaşlılardı. Nefeslerini kontrol altına almaya çalışırlarken ellerini dizlerine koydular. "Amirim," dedi Orion. Sesi titriyordu. "Gelseniz iyi olur."

 

Kirpiklerimi hayretle kırpıştırdım. İnanılır gibi değildi. İçinde bulunduğum sanki bir ailenin enkazı değil de ünlü bir ressamın kanlı dokunuşlarıyla yaptığı savaş tablosuydu. Gözlerimde canlanıyordu baktıkça odalara ailenin mutlu cıvıltıları.

 

Kim bilir nasıl güzel bir yuvaları vardı? Omzuma dokunulduğunu hissettiğimde irkildim. "Ova! İyi misin?" İyi değildim, böyle bir manzara karşısında iyi olmak mümkün değildi. Köye döndüğümüzde bizi muhtar karşılamıştı. Köydeki bir aileye saldıran kimliği belirsiz bir çete erkek çocuklarını kaçırıp geri kalanları canice katletmişlerdi.

 

"Bir ailenin dağılışını izliyorum Soya! Nasıl iyi olabilirim ki?"

 

Ayağının altında öten oyuncağı eğildi ve eline aldı. Plastik sarı bir ördekti. "Yıllardır böyle bir olayla karşılaşmadıklarını söylüyor köyün muhtarı. Duvara garip işaretler bırakmışlar."

 

Maksut içeri geldiğinde yüzü asıktı. "Kızlar dönüyoruz?" Peşinden dışarı çıktığımızda Peşrev'in yüz ifadesine dikkat kesildim. Yanında duran kısa boylu, kır saçlı adam köyün muhtarı olmalıydı. Ağlayarak bir şeyler söylüyordu ama anlamamıştım.

 

Peşrev'in endişeli bakışları üzerimdeydi. Yanlarına telaşlı iki adam geldi ve elleriyle arka tarafı işaret etti. Peşrev ve diğerleri oraya doğru ilerken bizde peşlerinden gittik.

Evin arka duvarına muhtemelen kandı. "Aldığın her nefeste ölüme biraz daha yaklaşacaksın!" Yazılmıştı. Peşrev, kaşları çatık yazıyı okurken eliyle çenesini kaşıdı. Ne demekti şimdi bu?

 

Herkes, Peşrev'in ağzından çıkacak şeye dikkat kesilirken o yazının etrafında parmaklarını usul usul dolaştırdı. Maksut, omzuna dokundu. "12 yıl oldu! Son vukuatlarından bu yana koskoca 12 yıl geçmiş. Onca zaman kaybolmuşken tekrar dönmelerinin sebebi sadece zevk olamaz değil mi?"

 

Peşrev, başını yerden kaldırıp ağır ağır arkadaşına baktı. "Civar köylerde Goşa adını duyan kim varsa teşkilata gönderilsin. Maksut Jandarma ile iletişime geçin. Ormanın farklı bölgelerine ve şehir merkezine ekip göndersinler. Burnuma pek hoş kokular gelmiyor. Kampa bu kadar yaklaşmaları pek hayra alamet değil. Bizi öğrenmiş oldukları artık kesinleşti."

 

Duvardaki yazının altına yazılan 01.10.2022 tarihine baktı. "Anlaşılan ters köşe yapacaklar. Büyük operasyon her an olabilir. Şehirdeki güvenlik önlemlerini artırmaları gerekebilir." Teşkilatın kuruluş amacını şimdi daha iyi anlıyordum. Gençlerimizin başındaki bela düşündüğümden daha büyüktü.

 

"Henüz hazır değiller oğlum. Emin misin? Baş amirle papaz etme bizi sonra."

 

Peşrev başını iki yana salladı. "Eksikleri varmış. Bir hafta önce telgraf aldım. Acil ekip istemişlerdi."

 

"Tarih," diye araya girdi Leo kollarını göğsünde bağlarken. "Sana da tuhaf gelmedi mi?"

 

Ayağıyla toprağı eşelerken ağır ağır başını salladı. "Doğum günüm. Tesadüf olduğunu düşünüyorum Leo. Başka ne olabilir?"

 

"Yine de 1 Ekim'e dikkat kesilelim. En son görülmeleri de 1 Ekim değil miydi?"

 

1 Ekim. 1 Ekim benim de doğum günümdü. Peşrev, Maksut'a kaşlarını çatarak baktı. "1 Ekim örgütün ilk ortaya çıktıkları gün aynı zamanda Maksut. Anlamı bu da olabilir?" Yerdeki taşa tekme savurdu. "Benimle ne ilgisi olabilir?"

 

Maksut, arkadaşının sakinleşmesi için uğraşırken Leo jandarmaya ormana ekip göndermesi için telsizden haber göndermişti. Saat 07.00'yi gösterirken tekrar yola koyulduk. Köyün çıkışına doğru ilerlerken ilerideki dikenli çalıların üzerine asılmış bir deri parçası dikkatimizi çekti.

 

Leo, deriyi eline aldı ve Peşrev'e gösterdi. "İlginç," dedi deriden yapılmış maskeye bakarken. "Onlar arkalarında iz bırakmazlar." Maskelerini bırakmalarının nasıl bir anlamı olabilirdi?

 

"Tuzak olabilir," dedi Maksut. "Dikkatli olmalıyız. Ormana kaçtıkları aşikar."

 

"Ya da," dedi Peşrev alnını kaşıyarak. "Yeni sivrilenler düşündüğümüz kadar hayalet değiller." Aklım hala o deri parçasında kalmıştı.

 

Yavaş yavaş ormana doğru yürümeye başladığımızda Orion merakımı giderecek o soruyu sordu. Maksut'un Orion'a bakışı hiçte dostane değildi. Bu devamlı Soya'nın yanında yürüyor oluşundan kaynaklanıyordu. "Deriden yapılmış maske ne anlama geliyor?"

 

Hızımızı yavaşlatmadan yürümeye devam ettik. Sırt çantaları yürüdükçe ağırlaşıyordu sanki. Omuzlarımın ağrıdığını hissediyordum. "Hayalet örgütü yüzlerine yıllar önce Rusya'daki Bryansk Ormanlarında yaşarken böyle maske takıyorlarmış. Bunu kim olduklarını anlamamız için bırakmışlar. Anlamadığım şey bizi nereden öğrendikleri."

 

"Anladığıma göre tekrar ortaya çıkış amaçları sadece uyuşturucu terörizmi yapmak değil gibi." Herkesin dikkati bana yöneldiğinde durdu ve eliyle ileride sık ağaçları işaret etti.

 

O bölgeye doğru yürümeye başladık. Biraz daha hızlandığımda yaklaştığımda şimdi yan yana yürüyorduk. "Yani önceden hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboluyorlarmış. Şimdi ise sanki onları bulmalarınızı istiyorlar gibi."

 

"Farkındayım," dedi. "Şimdi sizinle geldiğim için pişmanlık duyuyorum gönül kuşu." Böyle hitap etmesi üzerimdeki gerginliği bir nebze de olsa almıştı. Onu daha önce bu kadar gergin ve ciddi görmemiştim bu Peşrev itiraf ediyorum ki pek hoşuma gitmemişti.

 

Su molası verdiğimizde, "Kampa kadar yürüyeceğiz," dedi Peşrev. "Eğitimin ikinci aşamasını iptal ediyorum. Peşlerine düşeceğiz."

 

Vera ve Soya düşünceli görünürken Maksut Soya'nın önünde durdu. Yürümek onları pek mutlu etmemişti. "İsterseniz sizi kampa gönderebilirim. Uzun bir yol ama güvenli olabilir." Kırsal alan tehlikeli olabilir. Bugünlük eğitime devam etmeseniz daha iyi olur."

 

Soya, dikkatle karşısında gitmesini isteyen adama baktı. "Gitmeyeceğim." Yalnız bırakmak istemediği Maksut muydu, Orion mu? Soya'nın kalbinden neler geçtiğini bilmiyordum. Onunla bir daha konuşma fırsatımız olmamıştı.

 

Peşrev'e döndü Maksut. "Ne düşünüyorsun?"

 

"Bu kadar kalabalıkken iz sürmek mantıklı değil. Jandarma bölgeye gelmek üzeredir. Biz çekiliyoruz. Dinlenecek bir oduncu kulübesi bulana kadar yürüyeceğiz." Belimize tabancalardan yerleştirirken endişeliydim. Bu eğitime kendimi dahil ederken bu kadar tehlikeli olabileceğini düşünmemiştim.

 

Yaklaşık yirmi dakikadır yürüyor olmamıza rağmen herhangi problem yaşamamıştık. Herkesin yüzünde yorgunluğun belirtileri görülmeye başlamıştı artık. Güneş tepeye yükselmişti. Sıcaktı, hava sanki ısısını bugün birkaç derece artırmış gibiydi. Yürürken ayağım büyük bir taşa geldi ve tökezledim. Koluma destek olan eller vahşi adama aitti. Hangi ara onu geçtiğimi bilmiyordum. En son yan yana yürüyorduk. "Fazla dalıyorsun gönül kuşu."

 

Ellerinden kurtulduğumda yürümeye devam ettim. Arkama baktığımda Soya ve Vera'nın bir şeyler konuştuğunu gördüm. Sam ve Orion yan yana yürürken hemen arkalarında Leo ve Maksut vardı. En önde biz ikimizdik. "Dalmak için bir çok sebebim var," dedim. "Güvenli yolda olduğumuzdan emin misin?"

 

Güldü. Önüne döndüğünde gözlerini kıstı. "Buralar benim evim gönül kuşu." Matarasından bir yudum su içti. "Bana güveniyor musun?" diye sordu. Adımlarım yavaşladığında suyu oldukça azalmış bir dereye yaklaştığımızı fark ettim.

 

"Sana güveniyorum," diye fısıldadım. Derenin önünde durduğumuzda Leo elindeki harita ile yanımızda durdu.

 

Yüzü ani bir hızda bana döndüğünde dönmek için her şeyi yapacak gibiydi. "Peşrev," dedi Leo. "Ormanın içindeki ekipleri geri çektiklerini bildirdiler. Fazla kalabalığın dikkat çekeceğini düşünmüş başkan."

 

Parmaklarını şakaklarına bastırdı. "Pekala biraz dinleneceğiz." Kahvaltı etmediğimiz için hepimiz acıkmaya başlamış ve fazlasıyla yorulmuştuk.

 

Buna kimsenin itiraz edeceğini sanmıyordum. Derenin önünde konumlandığımızda kendini yere bırakan Soya'nın yanına oturdum. Yanımızda Maksut ve Peşrev vardı. Birbirimize yakın oturmamız daha güvenliydi. Avlanırken av olabilirdik.

 

Çantamı açıp neler olduğuna bakınırken bir paket bisküvi ile karşılaşmak büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı beni. Paketi kısa bir sürede mideme indirirken birkaç saat idare edebileceğini düşündüm.

Orion, paketini Soya ile paylaşmıştı. İkisi de bisküvilerini yere koyarken tam karşılarına Maksut oturdu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

Elindeki paketi Soya'nın paketinin yanına koyduğunda küçük bir çocuktan farksızdı. İlk okulda okulun bahçesinde piknik yapan öğrencilere benziyorlardı.

 

"Acemi senin olayın ne?" diye sordu Maksut. Şimdiye kadar Orion'a her hangi bir yaklaşımı olmamıştı. "Bisküvimi onunla ben paylaşırım sana ne oluyor?"

 

Bakışlarım kısa bir süre Peşrev'i buldu. Dizlerini göğsüne çekmiş keyifle Maksut'u izliyordu. Soya hiddetle ayağa kalktı. "Karın mıyım kızın mıyım ben senin? Yeter artık kendi kendine karar verip durma be adam!"

 

Maksut, aşağıdan ayakta duran kadına bakarken kalbi kırılmış gibiydi. Ekibinin önünde böyle bir muamele onu kızdırmış olmalıydı ama o en ufak bir tepki vermemişti. Herkes onlara bakarken ben korkmaya başlamıştım. Maksut yavaşça ayağa kalkıp Soya'nın karşısında durdu. "Eşim olman için ne yapmam gerekli?"

 

Kaşlarını çattı genç kız. "Ne?"

 

"Eşim olman için ne yapmam gerekli?" diye bir kez daha sorduğunda bu kez sesi daha yüksek çıkmıştı. "Onun gibi olmam için ne yapmam gerekli?" Parmağı ile işaret ettiği Orion'du.

 

"Maksut," dedi Peşrev. "Tehlikede olduğumuzu unutma!" Sessiz ol demek istemişti.

 

Soya, titreyen kirpiklerini şaşkınlıkla kırpıştırdı. "Be-ben..." Söyleyecek bir şey bulamadığı için bana döndü çaresiz bakışları. Ben bu konuya dahil olmak istemiyordum. Orion'u da Maksut'u da sevmiştim. "Maksut bak ben..."

 

Soya'ya şefkatle bakarken başını omzuna yatırdı. "Ne düşündüğünü ve ne hissettiğini biliyorum. Buradaki herkes şahit olsun ki sen beni seveceksin."

 

Şaşkınlıktan dudakları aralanan sadece ben değildim. "Böyle konuşmayı bırak vahşi!"

 

Öfkelenmişti bu kez. "Vahşi öyle mi?" Bu kadın bu adamın ona ne kadar evcil yaklaştığının farkında değildi. Ellerini saçlarından geçirirken sinir bozukluğu ile güldü. "Asıl vahşi adamla yüzleşmek istemiyorsan beni çıldırtma!" diye mırıldandı.

 

Soya, dudakları titrerken Vera'nın yanına oturdu. Homurdanıyordu ama bu Maksut'un pekte umurunda gibi görünmüyordu. Bu konuşmayı herkesin gözleri önünde yapmasının elbette bir amacı vardı. Orion, titreyen ellerini yumruk yapmıştı ayakta duran adama bakarken kaşlarını çatıp önüne döndü. Vera, ıslık çalarken Soya ona öldürecek gibi bakıyordu. "Kes şunu!"

 

Vera, ağzına fermuar çekip Leo ile birbirlerine bakıp gülüştüler. Ayağa kalktım ve Orion'un yanına gidip onu ayağa kaldırdım. Buradan uzaklaşması gerekiyordu. Onun yerinde olmayı istemezdim. Aşkı uğruna savaş bile veremiyordu.

 

Birkaç metre öteye giderken, "Ova," diye bağırdı sesinin tonu beni başka boyutlara taşıyan adam. Kendimi onun yanına bırakmamak için kendimi zorluyordum. Korktuğum başıma geliyordu ona alışıyordum. "Fazla uzaklaşmayın!"

 

Omuzlarımın üzerinden ona bakıp başımı olumlu anlamda salladım. Orion, başını yerden kaldırdı. Büyük bir ağacın ardındaydık. Artık onları göremiyorduk. "Gitmek istiyorum Ova," dedi. "Sevdiği kadını koruyamayan ve başka bir adamın kollarına atan bir adam gibi burada böyle yaşamak istemiyorum."

 

Kaşlarımı çatıp başımı sinirle iki yana salladım. "Böyle olmasını biz istedik. Bunlar bizim seçimimizdi."

 

Uzaklara baktı. "Öyle, ama ben böyle devam edemem. Ben Soya'yı sevdim Ova. Kamptayken onu hiç bırakmayacağım için söz verdim. İzlemekten başka bir şey yapamamak nasıl hissettiriyor bilemezsin."

 

Haklıydı onu anlamam mümkün değildi ama ne kadar acı çektiğini anlayabiliyordum. "Üzgünüm," dedim diyecek başka bir sözüm yoktu.

 

"Soya'nın o adamdan etkilendiğini görebiliyorum," dedi. "Bana baktığı gibi o adama bakmıyor." Bunu tek fark eden ben değildim. "Seçimleri için ona kızamam. Bizim için burada bir hayat yok."

 

Yere tekme savururken yanımdan uzaklaştı. Ağaçların arasında kaybolduğunda onun için endişelendim. Arkasından gitmek istedim ama arkamdan gelen ses yüzünden irkildim. "Biraz yalnız kalmaya ihtiyacı var gibi."

 

Gözlerime bakıp derin bir nefes aldı. "Evlensene benimle Ova."

 

Kaşlarımı gayriihtiyari çattım. "Peşrev ciddi misin?"

 

Keyifli bir gülümseme yüzünü işgal ederken yavaşça fısıldadı. "Hiçbir zaman hayatımı birine bağlamayı düşünmedim. Ciddi değilim demeyi çok isterdim gönül kuşu."

 

Gün geçmiyor ki beni dumura uğratmasın. Her geçen gün Peşrev beni biraz daha şaşırtıyordu. "Seni tanmıyorum koca adam," dedim gülerek. "Bana asıl Peşrev'i göstermelisin."

 

Dudağını büktü ve kollarını göğsünde bağladı. "Öyle olsun bakalım." Derin bir nefes aldı. "Bu hayatımın en güzel uğraşı olacak."

 

Sırtımı ağaca yasladım yavaşça. Hayal miydi gerçek miydi ben ayırt edemiyordum artık. Peşrev kalbimi ellerine almaya çalışıyordu. Kalbimde bir kuş vardı ve her geçen gün biraz daha öğreniyordu uçmayı. Gözlerimi kapayacakken kulağımda yankı yapan uğultu göz bebeklerimi irileştirmişti.

 

Kulağımda hissettiğim sızı ile yüzümü buruşturdum. İkimiz de şoka girmiş bir halde saçlarımı koparan ve tam kulağımın dibine saplanan kurşuna bakarken devamı ardı ardına geldi. "Herkes gizlensin."

 

Aynı anda birkaç kişi üzerimize kurşun yağdırırken bir tanesi Peşrev'in kolunu sıyırdı. Dudaklarından acı bir nida dökülünce yüzümü acı ile buruşturdum. Vera ve Soya'nın çığlığını işittim. Peşrev bedenini bana siper etmişti ama onlar güvende miydi bilmiyordum. Kollarını sırtımı yasladığım ağaca yaslarken bedeniyle ağaç arasında oluşan boşluktaydım. "Peşrev," dedim ağlamaklı bir ses tonu ile. "Ölürsen seni..."

 

Kurşunlar üzerimize doğru gelmeye devam ederken önümüzde duran kocaman gövdeli ağaç bizi kısmen koruyordu. "Ölürsem öldüğüme üzülmeyeceğim," dedi. "Tamamlanamadan yarım kaldığıma üzüleceğim." Mermiler önümüzdeki ağacın kabuklarını soyarken aynı anda üç kişinin ateş ettiği aşikardı.

 

"Peşrev," diye haykırdı Leo. "Kızı koru!" Bedenini etten siper etmişti bana. Benim yüzümden ölebilirdi ve ben buna dayanamazdım. "Çekil önümden!" diye bağırdım ama o başını iki yana salladı ve bakışlarını arkadaşlarına çevirdi.

 

"Çocuklar," dedi. "Hemen buradan uzaklaşmamız gerek. Maksut! Derenin birkaç metre ilerisinde oduncu kulübesi var. Kurtulan oraya doğru ilerlesin."

 

"Biz iyiyiz. Kaçıyoruz," diye bağırdı. "Siz yaralandınız mı?"

 

"Hayır!" Kolundan aşağıya kan sızıyordu. "Orion yanınızda mı?"

 

Maksut, "Evet," diye bağırınca derin bir nefes aldım. Omuzlarımdan tuttu. Sakinleştirmek istedi. "Birazdan yanınıza geleceğim gönül kuşu," dedi. "Üç dediğimde ağacın arkasına geç ve koş."

 

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır hayır bunu sensiz yapamam!"

 

"Yaparsın," dedi ve sırtındaki silahı alıp arkasına döndü. Ne zaman yaralanmıştı? Ağaçların arasında bize yaklaşan adamı vurduğunda, "Üç," diye bağırdı. Bire ve ikiye ne olmuştu? "Be- ben! Of."

 

O gördüğü hedefi vurmaya devam ederken ben koşabildiğim kadar koştum. Leo, kolumdan yakaladığında eğilerek derenin buz gibi sularına girdik. "Peşrev," dedim arkama dönüp. Aynı anda kurşun sesleri bütün ormanda yankılanırken nefesimin kesildiğini hissettim. "Leo hayır Peşrev!"

 

Sulara bata çıka yürürken Leo kolumu bir an olsun bırakmamıştı. "Daha önce bize karşı saldırı yaptıkları olmamıştı. Bu işte bir bokluk var!"

 

Leo, kolumdan tutup beni kenara çekerken yanımızdan hızla geçen mermi Sam'in kolunu sıyırdı. "Herkes acele etsin!" diye bağırdıktan sonra iki el ateş etti.

 

Hedef alanından çıktığımızda ağaçların arasından siyah dumanlar yükselmeye başlamıştı. Hiç kimse arkasına bakmadan koşarken dönüp dönüp ardımda bıraktığımıza bakan yalnızca bendim. "Lütfen ölme," diye fısıldadım. "Lütfen ölme koca adam..."

 

***

 

Merhaba canlar! Bölüm hızlı geldi❤️ Bir beğeniyi çok görmezsiniz artık...

 

Bölüm nasıldı bu arada🙈❤️🥰

Loading...
0%