Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22.BÖLÜM

@aysegulcee1

Medya: Damian

 

***

 

Peşrev, ateşin başında kimse kalmayınca yanında oturan genç kadına baktı. Aklı Ova'daydı. Yüzüne hayal kırıklığı ile bakışını anımsayınca canı daha çok yanıyordu. Birkaç gündür devamlı izlenildiğini hissediyordu.

 

Genç kızın kulağına doğru eğildi ve yavaşça fısıldadı. "Geç oldu. Ortalıklarda fazla dolanma." Genç kadın başını kaldırıp Peşrev'e baktı ve başını yavaşça salladı. Onu izleyen her kimse fazla akılsız olmalıydı. Böyle bir yerde casus olabileceğini sanmak pek akıllıca bir hareket değildi.

 

Peşrev, her adımını takip edenin kim olduğunu biliyordu. Goşa her kimse Kendisiyle bir derdi olmalıydı. Nedenini bilmiyordu ama kurşunların kendisini hedef almadan doğrudan Ova'ya gönderilmesi hedef şaşması değildi.

 

Kendini yakından izleyen bu akılsızı yakın takibe alması gerektiğine artık daha da emindi. Peşrev, genç kadını kalkacakken tekrar bileğinden yakaladı. "Odama git ve kapıyı içeriden kilitle çünkü babanla uğraşmak istemiyorum."

 

Kadın korkusuz gözlerle karşısındaki heybetli adama baktı. "Üzüldü," dedi gülümseyerek. "Dayanabilecek misin?"

 

"Hayır," dedi Peşrev yavaşça yutkunurken. "Biraz uzak kalmam gerekse de onu benden kimsenin almasına izin vermem. O bana Allah'ın bir hediyesi Asena."

 

Genç adamın gözlerinde peyda olan parıltıya imrenmemek elde değildi. Asena, uzun kirpiklerini hayranlıkla kırpıştırdı. "Ne kadar şanslı bir kadın olduğundan bir haber koca adam!"

 

Dudakları yukarı kıvrıldı. Koca adam, sözü en çok ona yakışıyordu. "Hadi git."

 

Kadın, hızla oradan uzaklaşırken Peşrev gönül kuşunu nerede bulacağını çok iyi biliyordu. Yüzündeki gülümsemesiyle oradan uzaklaşırken kapının önünde sigara için arkadaşlarının tehditkar bakışlarını görmezden geldi. Birde onlara hesap vermesi gerekiyordu.

 

Maksut, başını tehditle sallarken Leo parmağını boğazından geçirdi. Arkadaşlarının Ova'yı bu kadar çabuk sevip sahiplenmelerinden oldukça keyif alıyordu.

 

Saçlarını cebindeki toka ile topladı. Ova, karşısında ilk kez böyle hayal kırıklığı ile otururken en çok kendi canı yanmıştı. Gölün önündeki banklara doğru yaklaşırken yüzüne keyifli bir ifade yayıldı. Bankta, kucağında bir kitapla uyuyan bu kadın küçük bir kız çocuğundan farksızdı. Karnına çektiği bacaklarına baktı.

 

Yavaşça banka otururken kollarının üzerindeki tüylerin diken diken olduğunu fark etti.

Başını banka yasladı ve birkaç dakika, uyurken fazla sakin kadını seyretti. Saatlerce burada, bu şekilde oturabilirdi. Başını arkaya doğru çevirdi. Erkekler koğuşunun hiçbirinin ışığının yanmadığını görünce derin bir nefes aldı.

 

Düşmenin verdiği darbenin onu ağır bir uykuya soktuğunu biliyordu Peşrev. Endişe etti. Uyandırmak istedi ama kıyamadı. Kafasını gülerek iki yana salladı ve onu uykusunda konuşturmak için, "Ova," diye seslendi. "Uyan gönül kuşu!"

 

Küçük bir kız çocuğu gibi omzunu oynattı genç kadın. "Hayır beş dakika daha anne lütfen." Bacaklarını daha fazla kendine çekti ve cenin pozisyonunu aldı.

 

Kahkaha attı genç adam. "Hayır beş dakika filan yok sana!"

 

Uykusunda bile kaşlarını çatmıştı. "Çok acımasızsın."

 

Ova'nın yüzünü incelerken kalbinden ılık bir şeylerin ayak parmak ucuna kadar aktığını hissetti. "Beş dakika yetmez gönül kuşu. Sabaha kadar koynumda uyuman için evleneceğiz."

 

Bunu öylesine arzuluyordu ki. Biraz uzak kalmak zorunda olmasa kucağına alıp hiç düşünmeden onu nikah dairesine götürürdü. Ona karşı hissettiği bu içindeki sıcaklığın adını artık biliyordu. Tek bildiği bu asi kadın onun başının tatlı belasıydı. Onun sevdasıydı. Bir başkasının aynı bakmasına, dokunmasına hatta yaklaşmasına bile tahammül edemiyordu.

 

Ova'nın hissettikleri fena halde esir almıştı yüreğini. Çoktan taht kurmuş hüküm sürüyordu. Güzel bir kadındı. Cesur, azimli ve fazla güzel! Elinde olsa onu kapalı bir kutuya hapsederdi. Buradan sonrası için de onu yanında istiyordu. Korkuyordu, bu genç ve güzel kadının evine dönmek istemesinden onu bir daha görememe ihtimalinden delicesine korkuyordu.

 

Gitmek isterse onu durdurabilir miydi? Kal derse kalır mıydı?

Genç kadının, dudaklarından belli belirsiz bir şeyler döküldü. Sözcüklerini seçemedi. Ciğerlerini saçlarının arasındaki koku ile doldurmak istedi lakin daha fazlasını arzulayacağını bildiğinden kendine engel oldu. Bu his, varlığını gün yüzüne çıkardığı günden beri kendini huzursuz hissediyordu. Bedenini ele geçiren bu yangın sanki bütün şehri yakıp yok edecek gibiydi.

 

"Peşrev," dediğinde genç adam başını eğip uyuyan kadının yüzünü görmeye çalıştı. Kendinde miydi? "Canın cehenneme!"

 

Kadının dudaklarından dökülen sözcükler hoş sözcükler değildi ama genç adamın yüzünde güzel bir gülümseme peyda etmişti. Uykunun etkisi ile sayıklıyordu. Hala kızgın olduğunu anlaması onu keyiflendirmişti. Amacı onu kızdırmak ya da kıskandırmak değildi ama kızdığına göre kıskanmıştı.

 

Kulağına yaklaştı bir kez daha. "Ama orada seni göremem ki gönül kuşu. Hele ki cenneti bulmuşken..."

 

Birkaç dakika daha aynı pozisyonda oturdular. Omzuna dokunulduğunda irkildi genç adam. Eli hızla belindeki silaha gitti. Yanına oturan kişi Maksut'tu. Ova'yı odasına götürmek için yanına birilerinin gelmesini beklemişti. "Maksut," dedi. "Boynu tutulacak! Ova'yı odasına götür olur mu?"

 

Maksut, merakla kaşlarını yukarı kaldırdı. "Ben mi? Emin misin?"

 

Başka şansı yoktu. İçeride kucağında Ova ile görülmek istemiyordu. "Eminim oğlum! Hadi üşüdü zaten. Ben uyandırırsam pek iyi tepkiler vereceğini sanmıyorum."

 

Maksut, yavaşça Ova'yı sarsarken arkadaşına döndü. "On dakika içinde kapının önünde ol! İfadeni alacağım senin."

 

Peşrev, bıkkın bir nefes koyverdikten sonra başını olumlu anlamda salladı. Taş eve doğru yürürken döndü ve bir kez daha onlara baktı. Yüreği sıkıntı ile sıkışırken fısıldadı uzaktan. "İyi geceler gönlümün ürkek kuşu."

 

Maksut, yanında Ova ile kızların odasının önünde durdu. Kapıyı tıklattı ama birkaç dakika beklemesine rağmen açan olmadı. Tereddüt etse de kapıyı aralayıp başını içeri doğru uzattı. Vera ve Soya çoktan uykuya dalmışlardı. Genç adam, Ova kendi yatağına yatana kadar sessizce bekledi. Kendi kendine uyku sersemliği ile söyleniyordu. Yattı ve yorganı kafasına kadar çekti.

 

Ova'nın uykuya daldığına emin olunca bakışları gayriihtiyari Soya'nın yatağına ilişti. Bu kadını her gördüğünde kalbi bir çocuk kesiliyor düşünceleri birbirine girip nasıl davranması gerektiğini unutturuyordu. Sonsuz bir neşe yayılıyordu bedenine.

 

Yatağın ayak ucunda bir süre uyuyan kadını izledi. Uyurken daha uysaldı daha sevilesi. İçinde, onu her gördüğünde yaramaz bir çocuk oradan oraya koşuşturmaya başlıyordu. Göğsünü yavaşça şişirirken kendi kendine mırıldandı.

 

"Ufacık," dedi fısıltıyla. "Ufacık bir ilgi bekliyorum senden benim hırçın kelebeğim."

 

Ufak bir tebessümle kadına bakmaya devam ederken eğildi ve alnına dudaklarını dokunduracakken hiç istemediği bir şey oldu. Genç kadın gözlerini bir anda açtı ve Maksut'u karanlıkta odada görünce çığlık atmak için dudaklarını araladı. Neyse ki Maksut'un Soya'nın ağzına kapanan dudakları Vera'yı uyandırmasını engellemişti.

 

Maksut'un elinin altında kıvranan kadın, eliyle kocaman adamı itmeyi başardı. Nefes nefese birbirlerine bakarlarken Soya gözlerini kocaman açtı. "Sapık herif," dedi oldukça kısık bir sesle. "Uykuda da mı rahat yok?"

 

Maksut, başını oldukça keyifli bir ifade ile sallarken Soya burnundan soluyarak karşısında duran adama bakıyordu. Onu istiyordu Maksut. Onunla bir yuva kurup kollarında saatlerce uyuyacağı dakikalar arzuluyordu. "Sen," dedi fısıldayarak. "Sen bana ne yaptığının farkında mısın badem gözlüm?"

 

Soya, karşısında duran adamın gerilen omuz kaslarından gözlerini uzunca bir süre çekemedi. Soluğu sık ve kesikti. Öfkelenmesi gerekiyordu, ondan etkilenmesi değil. Soya, yavaşça doğrulurken gitmesi için kapıyı işaret etti. Bu adamın onu etkilediği su götürmez bir gerçekti. Fazlası olmadan buradan gitmek zorunda olduğunu biliyordu.

 

"Bana bak," dedi Soya oldukça soğuk bir ses tonuyla. "Sana ne yaptığımı bilmiyorum lakin yapacaklarımın yanında hissettirdiklerim bir hiç kalır."

 

Aklı fikri buradan kurtulmak olan kadın, daha fazlasına izin veremezdi. Başlarda hevesle kabul ettiği bu görev Orion'dan uzaklaştırdığı için artık gözüne güzel gelmiyordu. Bu kamp ve onun lanet kurallarından hoşlanmıyordu artık. Bir gün arkasından göz yaşı dökmesini istemiyordu, o kadar da acımasız olamazdı bu gözleri aşkla dolu adama karşı.

 

Maksut, arkasını dönüp kapıya doğru ilerlerken omuzlarının üzerinden sevdiği kadına baktı. Arsız bir çocuk gibi dudaklarını öne uzattı. "Seninle ne yapacağımı bilmiyorum kadın. Tek bildiğim bana o gözlerden başka gözlerin haram olduğu. Ben Türk'üm Soya ve Türk erkekleri kadınlarını kimseyle paylaşmaz ve onlardan vazgeçmez." Kapının kulpunu sertçe kavradı ve yavaşça araladı. İçerideki kızları uyandırmak istemiyordu. "Senden vazgeçmeyeceğim!"

 

Maksut, kapıdan çıkacakken Soya ayağa kalktı. "Hey sert adam! Ben de Türk'üm bunu unutma. Türk erkekleri kalbi ve bedeni başkasına ait bir kadına da bakmazlar öyle değil mi?"

 

Maksut, başından aşağıya doğru dökülen kaynar suyun etkisinden uzunca bir süre çıkamadı. Sert çene kemiği baskıdan kırılacak kadar acırken yumruklarını, tırnakları etini parçalayacak kadar fazla sıktı. Avazı çıktığı kadar bağırmak istedi. Bağırarak bu odayı yerle bir etmek istedi. Burayı ateşe verip o ateşe kendini atmak istedi. Yavaşça arkasını döndü ve dişlerini sıktı. "Başkasına mı aşıksın?"

 

Soya, hiç düşünmeden böyle bir şey söylemeyi beklemiyordu. Birkaç adım geriledi. Genç adamın hayal kırıklığı ile dolu bakışları onu pişman etmişti. Gözleri dolu dolu kendisine bakan bu adamın bakışları yüreğine öyle bir işledi ki bir insanı böylesine üzmek kendisinden nefret etmesine sebep oldu. "Be-ben..."

 

Canı yanmaması gerekirken yüreğinin ezildiğini hissetti.

Maksut, öyle acıyla bakıyordu ki genç kadına. Soya, dudaklarını aralayıp bir şey söyleyemedi. Maksut, ani bir hamle ile duvara yumruk attı. Gürültüden uyanan Vera, başını yastığından yavaşça kadırırken Ova henüz uykunun etkisindeydi. "Neler oluyor burada?"

 

Maksut omuzlarının üzerinden uyku mahmurluğu ile kendilerini izleyen kadına baktı. "Yok bir şey Vera. Sen uyumaya devam et."

 

Maksut, çoktan odadan çıkmış ve hızlı adımlarla koridorda ilerlemeye başlamıştı. Soya nedenini bilmesede bu koca adamın peşinden sürükleniyordu. "Nereye gidiyorsun? Ona bir zarar vermeyeceksin değil mi?"

 

Maksut genç kadının sözleriyle aniden durdu. "O," dedi. "O değil mi? Ne yazık Soya. Ne yazık değil mi benim duygularıma?" Saçlarının arasına daldı eli gayriihtiyari. "Ulan ben senin gözlerini gördüğüm günden beri hiçbir kadına bakmayı aklımdan geçirmedim."

 

Sustu. Sözcükleri boğazını kanatırcasına yuttu. "Bana bunu bu şekilde nasıl söyleyebildin? Sevmem seni deseydin. Boşuna uğraşma benimle deseydin daha az canım yanardı."

 

İçi titredi genç kadının. Bedenindeki bütün tüyler ürperirken gözünden yaşlar boşalırcasına aktı. Pişmandı, böyle bir şeyi ona böyle acımasızca söylediği için çok pişmandı. Endişeliydi, Orion'un can güvenliğinden endişe etmeye başlamıştı. "Söyledim! Ama o taş kafan bir türlü anlamadı beni!"

 

"Annem hep derdi. Sevdiğinde kulağın sağır gözlerin kör olur. Canım anam ne derse doğru derdi. Özür dilerim Soya seni duyamadığım için!"

 

***

 

"Ova," diyordu başımda kadife bir ses. "Uyan artık gönül kuşu."

 

Bıkkın bir nefes verirken bu saatte odamda ne işi olduğunu merak ediyordum. Geceyi o kadınla geçirip sabahında soluğu benim yanımda aldıran sebep ne ola ki?

 

Gözlerimi araladığımda endişeli bakışları gözlerimi buldu. Başımda müthiş bir ağırlık vardı. Saat kaçtı? Kaç saat uyuduğuma dair en ufak bir fikrim yoktu ama epey olduğu kesindi. Saçlarını kaşırken, "Soya," dedi Peşrev. Epey endişeli görünüyordu. "Nerede olduğuna dair bir fikrin var mı?"

 

Bakışlarım Soya'nın boş yatağına kaydı. Ben odaya ne zaman geldiğimi hatırlamıyordum ki. Vera'da gözlerini aralarken yavaşça doğruldu. "Günaydın. Neler oluyor?"

 

"Soya," dedim kirpiklerimi kırpıştırırken. "Nerede olduğunu biliyor musun?" Peki Peşrev neden endişeliydi?

 

Vera, esneyerek saçlarını karıştırdı. "Gece Maksut buradaydı." Kıkırdadı. "Biraz tartışıyor gibiydiler." Ne?

 

Peşrev, Vera'ya bakarken kaşlarını çattı. "Saatlerdir ikisini arıyorum ama hiçbir yerde bulamadım. Başka bir şey söylemediler mi?"

 

Düşünür gibi yaptı ve bana doğru döndü. Kırmızı saçları birbirine girmişti ve oldukça komik görünüyordu. "Soya biraz tedirgindi, yani Maksut sanki ona bir şey için çok kızmış gibiydi."

 

Nerede olabilirlerdi ki? İki yetişkin insan için endişe etmemizin sebebi elbetteki içerideki hainlerdi. Maksut Soya'yı korurdu bu yüzden içim rahattı. Peşrev, ayağa kalktı ve elini ensesinden geçirdi. "Başkan toplantı için bizi bekliyor. O hayvan herifi sabahtan beri bulamıyoruz. Soya'da onunla belli ki." Odanın içinde bir oraya bir buraya gidip gelirken üzerimdeki örtüyü atıp ayağa kalktım.

 

Muhtemelen birbirine girmiş saçlarımla önünde durunca gözlerini kısarak bana baktı. Dudakları hafifçe kıvrıldı ve elini beline koydu. Saçlarımı aceleyle toplarken sakallarını kaşıdı ve gözlerini benden kaçırdı. Giyinmek için onun odadan çıkmasını bekliyordum.

 

"Odadan çıkarsan giyineceğim." Homurtusunu işitirken arkasını döndü ve odadan çıktı. Aceleyle dolabın kapağını açarken Vera'da kalktı ve yanımdaki yerini aldı.

 

Siyah eşofman altını ve renginden sıkılmaya başladığım yeşil bluzu aceleyle üzerime geçirirken odadan çıktım. Sırtını duvara yaslamış düşünüyordu. "Maksut bu saate kadar görevini aksatmaz," dedi. "Geceyi beraber geçirmiş olsalar bile sabah erkenden gelirdi. Burnuma güzel kokular gelmiyor gönül kuşu."

 

Bana böyle hitap etmesi istemsiz gülümsetmişti ama söyledikleri benimde içime kurt düşürmüştü. Leo yüzündeki tuhaf ifade ile karşımızda durdu. "Peşrev," dedi oldukça endişeli bir ses tonuyla. "Arka bahçeye gel çabuk!"

 

Korkuyla gözlerine bakarken aynı ifadeyi onun gözlerinde de görmek pek iyi hissettirmemişti. Kahretsin burada neler oluyordu? Koridora çıktığımızda ileride gördüğüm hareketlilik pek hoşuma gitmedi.

Herkes merakla koşturarak dışarı çıkarken kalabalığı yararak Peşrev'i takip ediyordum.

 

İçimden bir ses Soya'nın başının dertte olduğunu söylüyordu. Peşrev'in ve Leo'nun sert ve hızlı adımlarına yetişeceğim derken nefes nefese kalmıştım. Çıkışa yaklaşırken Soya'nın acıyla feryat ettiğini işittim. Aman Allah'ım Soya!

 

Nihayet kendimizi arka bahçede bulduğumuzda Peşrev'in hemen çaprazında durdum. Bakışlarım, Soya, Orion ve delirmiş gibi elindeki silahı Orion'a hedef almış Maksut arasında çaresizce gidip geldi. Bu adamın nesi vardı böyle? Orion'u öldürmeyecekti değil mi?

 

Kenarda olanları izleyen meraklı gözler artarken Peşrev adeta burnundan soluyarak Maksut'a baktı. "Ne halt ediyorsun sen?" Onu daha önce bu kadar öfkeli görmemiştim, sesi beni bile ürkütmüştü. "Maksut kendine gel!"

 

Maksut, elindeki silahı sıkı sıkı tutarken Soya Orion'un önüne kendini siper etmişti. Öfkeden şişen boyun damarlarına bakınca korkudan içim titredi. "Maksut," diye bağırdım beni işitip işitmediğini bile bilmeden. "Neler olduğunu anlatır mısın?" Sesim adeta yalvarırcasına çıkmıştı. Onu bu kadar öfkelendiren şey ne ola ki?

 

Peşrev, bir adım öne atılınca Maksut öfkeyle elini kaldırdı. Üzerindeki siyah tişört sırılsıklam olmuştu. "Sakın," diye bağırdı bakışlarını hedefinden çekmeden. "Yaklaşana acımam!"

 

Bakışını başka yöne çekebilseydik, Orion'u ve Soya'yı hedefinden kaçırabilirdik ama bu öfkeden gözü dönmüş adam bakışlarını bir an olsun başka yöne kaydırmıyordu. "Oğlum bak," dedi Peşrev. Ses tonunda buram buram çaresizlik kokuyordu. "Sözümün hiç mi hükmü yok sende?"

 

Maksut, başını iki yana sallarken küçük bir çocuk gibi burnunu çekti. Bu haline yüreğim sızlamıştı. Öte yandan Orion, korku dolu gözlerle Maksut'a bakıyordu. Ölmekten değil de Soya'ya zarar gelmesinden endişe ediyor gibiydi.

 

"Maksut," dedi Peşrev bir kez daha. Üzerindeki beyaz tişört terden ıslanmıştı. "Bir kadına seni sevmiyor diye zarar veremezsin. Anneni hatırla! Ne derdi hep sana? Sen anlattın bana bunları unuttun mu? Kadınlar bir çiçeğe benzer, solması da çiçek açmasıda çabuk olur! Kendi çiçeğini soldurmak istemene sebep ne?"

 

Silahı yavaşça aşağıya doğru kayarken korkuyla kabaran yüreğim yavaşça indi. Vera, kolumu tuttu, ağlıyordu. "Be-ben," dedi Maksut kekelerken. "Ben buraya geldiğimden beri ilk kez kendim için bir şey istedim oğlum ya!" Ağlıyor muydu o?

 

Peşrev, birkaç adım daha atıp ona fark ettirmeden yaklaştı. "Sevgi! Sevmek. Sevilmek nedir ben öğrenemedim ki. Çocuktum oğlum ben beni bırakıp gittiklerinde." Maksut hayatını askeri kamplarda eğitim alarak geçirmişti. Tıpkı diğerleri gibi.

 

Peşrev, kardeşi gibi gördüğü adama bakarken gözlerinin dolmasına engel olamadı. Daha fazla dayanamayacaktım. "Biliyorum kardeşim," dedi. "Aynı şeyleri yaşadık unuttun mu?"

 

Leo, yanlarına yaklaştı ve Maksut'a arkadan sarıldı. Peşrev, Soya'ya döndü sonra. Yüzü gergindi genç kıza bakarken. "Düşündüğüm şey mi?" diye sordu lakin sorusunun muhatabı kimdi anlayamamıştım.

 

Soya, öne atıldı. "Buraya getirilirken kimse bize esir olmak istiyor musunuz diye sormadı. Bize burada esir gibi muamele edip kiminle olacağımıza karar veremezsiniz!" Ağlaması konuşmasını böldü. Haklıydı ama haklılığını kime kabul ettirecekti? Gözleri, Maksut'a bakarken dalgalandı. Soya'nın kimin için endişe ettiğini kestiremiyordum. Canı yanıyor gibiydi.

 

"Evet ama buradasınız," dedi Peşrev. İlk kez konuşmuştu. "Kurallara size zarar gelmemesi için uymanızı istedim."

 

Omuzlarımın üzerinden yaklaşan adım seslerine döndüm. Bir bu eksikti? Damian, yanımda durdu ve, "Burada neler oluyor?" diye sordu.

 

Peşrev, Damian'a döndü ve sertçe baktı. "Ben de onu anlamaya çalışıyorum." Önümüzde toplanan kalabalığa doğru çevirdi bakışlarını. "Herkes derhal içeri!"

 

Herkes, homurdanarak bahçeyi terk ederken bütün gözler tekrar Maksut'u buldu. Aklıma gelen şeyin Maksut'un dudaklarından dökülmemesi için dua ettim. Lütfen böyle bir şey yapmış olmasınlar! Lütfen şimdi değil.

 

"Siz," dedi Damian işaret parmağını Orion ve Soya'nın üzerinde sabitlerken. "Tahmin ettiğim şeyi yapmadınız değil mi?"

 

Soya, gözünden akan bir damlayı yanağının üzerinde yakalayıp silerken pişman gibi baktı gözlerime. Orion, Soya'yı arkasına alarak bedenini öne çıkardı. "Onun bir suçu yok! Ne ceza verecekseniz bana verin."

 

Maksut hala ayaklarına bakıyordu. Kim için üzüleceğimi bilemiyordum. Çaresizlik o kadar yakıyordu ki canlarını. "Lütfen ona zarar vermeyin."

 

Maksut, başını kaldırmadan dişlerinin arasından bağırdı. "Ulan seni gebertirim. Ona zarar verceğimi nasıl düşündün?"

 

Damian, hiddetle öne çıkarken Peşrev sessizliğini koruyordu. Tokasından kurtulan birkaç tutamı boynundan aşağıya sarkmıştı.

 

"Maksut yeter artık! Kendinize gelin lise mi burası?" Soya'ya döndü Damian sonra. "Size gelince! Size karşı kuralları esnettim. Kimse size siz istemediniz sürece rahatsızlık veremez. Lakin birbirinizden uzak duracaktınız. Sizin tek amacınız iyi bir

Eğitim almaktı."

 

Bu adam öldürmek için fazla sebep veriyordu bana. Kendimi tutamayıp öne atıldım. "Ne kadar korktuğunu görmüyor musunuz? Üzerine gitmeyin!"

 

Başını yavaşça bana doğru döndürürken Peşrev'in dudaklarının yukarı kıvrıldığını fark ettim.

 

"Acemi," dedi yine eski buz gibi ses tonuyla. "Haddini aşman için kullandığın bu cesareti kimden aldığını biliyorum lakin dikkat et de güvendiğin dağlara karlar yağmasın."

 

Kendimi tutamayıp güldüm. "Atasözümüzü öğrenmiş olman gözlerimi yaşarttı! Kimseden cesaret aldığım filan yok. O cesaret benim zaten içimde mevcut. Bunu yeterince gösterdiğimi düşünüyorum."

 

Tek kaşını havaya kaldırırken bana doğru birkaç adım attı ve burnundan soluyarak gözlerime baktı. Tam bir şey söyleyecekti ki Peşrev önüme geçip beni arkasına aldı. Kimsenin beni korumasına ihtiyacım yoktu. Peşrev'in benim yüzümden bu adamla kavga etmesini istemiyordum. Sustum. "Damian," dedi dişlerini sıkarken. "Karşında bana ait bir kadın var! Kendine gel bana yaktırma burayı..."

 

Güldü Damian. "Sana ait mi? Kaç tane kadının var Peşrev? Hangi kadın sana ait? Şu anda arkana aldığın kadın mı, geceyi yatağında geçirdiğin ve hala odanda uyuyan Asena mı?"

 

Yavaşça yutkunurken kaşlarımı çattım. Adı Asena demek? Peşrev'in böyle bir şey yapmayacağına inanan tarafım odasında ne işi olduğunu sorguluyordu şimdi. Peşrev'in öfkeden sırt kaslarının gerildiğini hissettim. Bir eli bileğimi sıkı sıkı tutuyordu. "Damian," dedi tehditvari bir ses tonuyla. "Tek bir kelime daha edersen verdiğim sözü bozarım."

 

Odasındaki kadın için bir şeyler söylemesini bekledim ama o Damian'a tehditkar bakmaktan başka bir şey yapmıyordu. Yüreğimi sıkan bu hissi durduramıyordum. Bileğimi saran elinden kurtulup birkaç adım uzaklaştım. Bakışları bana şaşkınlıkla bakarken yüzümü ayaklarıma çevirdim.

 

Damian, Peşrev'e keyifle bakan gözlerini yavaşça Soya'ya çevirdi. "Haklısın konumuz Ova değil." Hakkımda konuşulması canımı sıkıyordu, bu adamı keyiflendirmek benimde hoşuma gitmemişti ama Peşrev'in buna bir son vermesi gerekiyordu.

 

"Bu ikisi burada bir arada kalamaz." Çenesiyle Soya'yı işaret etti. "Soya teşkilata gönderilecek." Hiç eğitilmeden mi?

 

Gözlerim irileşirken yumruklarımı sıktım. Maksut, dakikalardır yerde duran başını yerden hışımla kaldırdı ve Damian'ın yakasına yapıştı. "Ne diyorsun sen?"

 

Leo, Maksut'u durdurmak için arkadaşını belinden yakaladı. "Senin o dilini ben keserim!" Damian, keyifle gülerken Maksut yumruğunu çenesine indirdi. Birazdan kötü şeyler olacaktı. Peşrev ve Leo Maksut'u Damian'ın yakasından zorda olsa ayırdıklarında arkamızdan işittiğimiz ses ilgimizi o yöne vermemize sebep oldu.

 

Başkan dedikleri kır saçlı adam, öfkeli bakışları ile bize doğru yaklaşıyordu. "Maksut!" diye bağırdı. "Sen kim oluyorsun da amirine yumruk atıyorsun? Bu saatten itibaren rütbeli değilsin!" İşte bunu beklemiyordum.

 

Damian, kollarını keyifle göğsünde bağlarken Peşrev, Maksut'a öfkeyle baktı. Başkan, işaret parmağı ile Soya'yı gösterdi bir kez daha. "Ve bu kadın derhal İstanbul'a gönderilecek."

 

Soya, ağlamaya başlarken başını iki yana salladı. Ağır adımlarla Maksut'un önünde durdu. Pişmanlığın ağırlığı çökmüştü yüreğine. "Be-ben özür dilerim! Böyle olsun istemedim. Ben..."

 

Maksut, başını yerden kaldırdı ve acı dolu bakışlarıyla Soya'nın gözlerinin içine baktı. Onu kahreden yetkilerinin elinden alınmış olması değildi. Öfkesi hazır olmadan operasyonlara katılacağıydı. "Beni nasıl bir ateşin içine attığına dair en ufak bir fikrin yok senin Soya!"

 

Başkan, arkasına dönüp binaya doğru yürürken elini kaldırdı. "İki gün, iki gün sonra bu kadın Farhan'ın ekibine katılmak için yola çıksın."

 

Soya'nın yanına yaklaştım. Beni gördüğünde birden sarıldı ve hıçkırıkları ardı ardına gelmeye başladı. Böyle olamazdı, bu kadarı fazlaydı. Hiçbirimiz kendi isteğimizle gelmemiştik buraya, buna hakları yoktu. "Korkuyorum," dedi hıçkırıklarının arasından. "Ova ben tek başıma ne yapacağım?"

 

Orion, yere çökmüş ve çaresizce dizlerinin arasına almıştı başını. Ellerimle sırtını okşadım. "Yalnız olmayacaksın, seni yalnız bırakmayacağım. Ben de seninle geliyorum," dediğimde Peşrev ile göz göze geldik.

 

Öfkeden burun delikleri kabarırken göğüs kasları gerildi. "Sen hiçbir yere gidemezsin," diye bağırdığını işittim ama umurumda değildi. Soya'yı yalnız bırakamazdım. "Bunu aklından çıkar Ova!"

 

Etrafında fır dönerken durdu ve gözleri gözlerimi buldu. "Bulacağım," diye fısıldadı. "Bir yolunu bulacağım. Hiçbir yere gitmene izin vermem!"

 

 

***

 

Merhaba🤎

 

Evet bölüm nasıldı gönül kuşlarım🙃

 

Sizce gidecekler mi?

Loading...
0%