Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.Bölüm

@aysegulcee1

Uçak, havalimanına indiğinde içimde yatıştıramadığım bir heyecan vardı. Kalbim sanki göğüs kafesimin içine sığmıyordu.


Uçaktan inip kafileye karıştım vakit kaybetmeden. Alışveriş yaptıktan sonra kampa götürülecektik. Valizimi aldıktan sonra çıkışta bekleyen ve elinde kocaman pankart tutan görevliye doğru adımlarımı hızlandırdım. "Kamp ekibi" yazan pankarta doğru yaklaşırken kartı tutan genç adam kafilenin başındaki adama bir şeyler söyledi.


Lacivert ceketinin yakasını düzeltip arkasına döndü ve otuz kişilik ekibi eliyle işaret etti. İşaret ettiği yere doğru ilerlerken bir kadın ve bir erkeğin bana doğru oldukça sıcak bir gülümseme ile yaklaştığını gördüm.


İkisinin de üzerinde beyaz tişört vardı. Sıcak hava iyiden iyiye etkisini artırırken terlemeye başlamıştım. Ben gelene kadar gruptaki tek kadın olan genç hanım büyük bir mutlulukla yanıma yaklaştı. Öğle sıcağı tam tepemize vururken başımdaki beyaz şapkayı geriye attım.


"Merhaba Ova," dedi genç kadın bembeyaz dişlerini ortaya çıkaran içten ve samimi gülümsemesi ile. Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Bileğindeki kar tanesi bilekliğine yansıyan güneş gözüme çarpınca duruşumu bir adım öne atıp değiştirdim.


Saçları koyu kahverengiydi tıpkı gözleri gibi. Güzel bir kadındı. Elmacık kemiğinin üzerinde bir ben vardı. Koyu kahve gözlerini samimiyetle kırpıştırıp tam solumdaki genç adama gülümsemeyi ihmal etmedi. "Ben Soya. Gruptaki tek kadın olmadığım için mutlu olduğumu bilmelisin."


Yüzündeki samimi ifadeye inanmıştım. Ondan aldığım pozitif enerji kendimi iyi hissetmeme yetmişti. Elimi uzatıp, "Memnun oldum ben de Ova. Aynı sevinci paylaşıyoruz," dedim.


Soya'nın yanında duran genç adam bir adım öne çıkarak bana elini uzattı. "Zorlu bir yarışma dendiğinde rakiplerimin bu kadar güzel olacağından bahsetmemişlerdi," derken gülümsedi. "Harika geçicek bu macera. Ben Orion..."


Yarışmacılardan arasında farklı ülkelerden gelen insanlar olduğunu biliyordum. Konuşurken gözleri sürekli birbirlerini buluyordu. Aralarında oluşan sıcak enerji yüzümü güldürmüştü. Onlarla sohbet ederken grup liderleri uzun siyah bir arabaya doğru ilerlememiz gerektiğini işaret etti.


Diğerlerinin nerelerden katıldığını merak etmemiştim. Soya yarışmaya İstanbul'dan Orion ise İzmir'den katılmıştı. Onunla iyi anlaşmıştım. Uzun değildi. Kavruk bir teni vardı. Vaktinin çoğunu tatillerde harcamış olmalıydı. Otobüse bindiğimizde bakışların bizim üzerimizde olması rahatsız etmişti. Soya, arabaya binmeden önce gülüştüğü Orion ile bakışmaya devam etti.


Onlara bakarken tatlı bir gülümseme peyda oldu yüzümde. Soya'nın bakıştığı Orion'un yanında oturan sarışın ve yeşil gözlü genç adam göz ucuyla bana bakıyordu. Ben bu bakışlarından oldukça rahatsız olmuştum. Çünkü bu Soya'ya bakan Orion'un bakışları gibi sıcak ve içten değildi.


Az ileride bekleyen siyah arabaya doğru ilerlerken alışveriş için kendime alacaklarımı düşünmeye başlamıştım. En önemli şeyleri alarak yükümü minimumda tutmak istiyordum.


Alışveriş için birkaç saat vermişlerdi. Anadolu Yakası'nın en büyük alışveriş merkezlerinden birine doğru yola çıktık. Yol boyu Soya ve Orion'un sohbetlerini dinlemekten başka bir şey yapmamıştım. Başımı pencereye yasladım ve yolculuğun tadını çıkarmaya başladım.


Otobüs otuz dakikalık yolculuğun ardından alışveriş merkezinin önünde durmuştu. Ne almam gerektiğine henüz karar verememiştim. Ben düşünmeye devam ederken Soya kolumu dürttü. "İlk önce giyimden başlayalım Ova. Bizi en fazla mağazalar oyalayacak çünkü."


Güldüm. Bu konularda deneyimli olduğumu söyleyemeyecektim. "Olur. Ben pek anlamam. Sen nasıl istersen öyle yapalım."


Gülümseyerek onayladıktan sonra yürüyen merdivenlere doğru yaklaştık. Girdiğimiz ilk mağazanın giriş katında kendime uygun bir şey bulamadığım için spor kıyafetlerin ağırlıkta olduğu kata inmeye karar verdim. O kadar çok çeşitin içinde kendime uygun bir şeyler bulmak bir hayli zorluyordu.


İçeride üç adam dışında kimse yoktu. Bunlar bizim geldiğimiz ekipten değildi. Bir şey çekmişti dikkatimi. Neden dikkatle beni izliyorlardı? Elimdekileri denemek için kabinlere yürürken ortada duran sarışın olanın bana doğru yaklaştığını gördüm. Bunu yaparken gözlerini üzerimden çekmeden beni alenen incelemeye devam etti.


Bu kadar heybetli birini daha önce görmemiştim. Yanımdan geçerken yavaşladı ve kafasını ağır ağır bana doğru çevirdi. Hafif uzun ve kıvırcık saçları dalgalanarak yüzünü yaladığında daha fazla bakışmaya dayanamamış ve başımı önüme eğmek durumunda kalmıştım.


Kendime gelmeye çalışırken önümdeki adama öyle sert çarptım ki elimdeki bütün kıyafetler yerlere saçıldı. Çarptığım adamın irilik olarak az önceki sarışın adamdan hiçbir farkının olmaması beni bir hayli şaşırtmıştı. Tek fark çarptığım adam esmerdi. Göz kırptı ve bileğimi tuttu. "İyi misin?"


Yerdekileri toplamaya çalışırken başımı kaldırdım. "E-evet! Sorun değil." Sesim neden böyle titriyordu?


Elimdekilerle kabine doğru ilerlerken arkamı döndüm. Bana bakarken gülmeye devam ediyorlardı. Kaşlarım gayriihtiyari çatıldı. Bu kadar komik olan neydi? Esmer olan sarışın olan genç adamın yanına gittiğinde parmağıyla beni işaret etti. Bir an neye uğradığımı şaşırdım. Bu kadar açık olmaları gerçekten hiç hoş değildi.


Hışımla kabine girdiğimde içimden ona kadar saymaya başladım. Derin derin nefes alıp verdim. Bu günü olaysız bir şekilde geçirmek istiyordum.


***


Alışveriş beni ziyadesiyle hırpalamıştı. Aklıma kazınan mavi gözlü sarışın dev adam alışveriş merkezinin önünde karşıma çıkmıştı bir kez daha. Aynı anlamlı derin bakışlar ve aynı hissiyat. Neden böyle hissettirdiğine dair en ufak bir fikrim yoktu.


Hava sıcak olmasına rağmen esinti başımdaki büyük şapkayı uçurmuş saçlarımı yüzüme dolaştırmıştı. Yemek yemek için Marinaya geldiğimizde sıcak etkisini daha da artırmış gibiydi. Saçlarımın örttüğü yüzümü açmaya çalışırken ayaklarımın dibinde duran siyah ayakkabılar yüzünden olduğum yerde kaldım.


Karşımda duran adama bakıp gülümsedim ve ekibe katılmak için bir adım atacakken kolumu tutan eller buna engel oldu. Başındaki şapkadan kaptan olduğunu anladım. 50-60 yaşlarında görünüyordu. Sarışın ve mavi gözlü oldukça hoş bir adamdı yaşına rağmen. Benden ne istediğine dair en ufak bir fikrim yoktu.


"Siz kimsiniz?" diye sordum bileğimi hızla çekerken. "Bir şey mi istiyorsunuz?" Merakla sorgulayan bakışlarıma oldukça sakin bir ses tonu ile karşılık verdi. Kaptan benden ne isteyebilirdi ki?


"Merhaba," dedi sevecen bir sesle. Şapkasını çıkartıp başını öne eğdi. Kibar bir adama benziyordu. "Marinaya hoş geldin. Ben buradaki teknelerden sorumlu kaptanım."


Ekibe göz ucuyla bakarken liderin henüz yanlarına gitmediğini gördüm. Sırtlarındaki çantalarla restoranın önünde bekliyorlardı. "Diğerlerine katılmam gerekiyor izninizle."


Tekrar önüme geçip beni durdurdu. Bunu neden yapıyordu bilmiyordum ama uzatmasa iyi olurdu. Üzerinden gelen yoğun sigara kokusu geri gitmeme sebep olmuştu. Babam da sigara içerdi lakin o bile bu kadar ağır kokmuyordu.


Bu adam sigara ile adeta bütünleşmişti.


Yakasındaki cebin üzerinde Lucas yazdığını gördüm. "Benden ne istiyorsunuz?" diye sorduğumda parmaklarını sakallarında dolaştırdı.


Elini beyaz üniformasının cebine attı. Çok üzgün bakıyordu gözlerimin içine. Mavi bakışları gözlerimi kaçırmama sebep oluyordu. Allah aşkına neden bana sarılacak gibi bakıyor ki? Göz göze gelmekte epey zorlandım. Okyanus gözlü deniz adamının benden ne istediğini merakla bekliyordum. Cebinden çıkardığı beyaz zarfı elimi tuttu ve avucumun içine bıraktı. "Al bunu."


Zarfı almak için tereddüt ettim. Yabancı bir adamın neden bana bir mektup verdiğini normal karşılayacak halim yoktu elbette. Bakışlarımı zarftan ayırmadan sordum. "Nedir bu?"


Zarfı önümden bir türlü çekmediği için tereddüt etsem de almak zorunda kalmıştım. Kibar bir adamdı üstelik beni burada alı koyduğunu saymazsak. Mektubu almam kaptanı bir hayli memnun etmişti. Gözlerindeki ıslaklığa hala bir anlam veremesemde sorumun cevabını alamamış olmanın huzursuzluğu ile bakmaya devam ettim.


"Mektup," dedi. Gözlerini hızla kırpıştırdı çünkü ucunda duran damlalar akmak için adamla savaş halindeydi. "Oğluma yazdım. Bunu ona verir misin?"


Neyden bahsediyor bu adam böyle? Hem oğluna neden ben verecekmişim? Şaşkınlığımı yeterince belli ettiğimi düşünüyordum. "Bilmece gibi konuşuyorsunuz. Oğlunuz kim, neden ben veriyorum?"


Cebinden çıkardığı pakette kalan son sigarasını yaktı. Sigara içmek için pekte uygun bir yer olmadığını biri bu ihtiyara söylemeli! "Oğlum gideceğin yerdeki kampta. Bunu ona verebilir misin?"


Adam kesinlikle çıldırmış olmalıydı. Hiç tanımadığım birini hiç bilmediğim bir yerde bulup mektubu vermemi istiyordu. Hem de ormanda. Bu çılgınlık...


"Benden istediğiniz şeyin farkında mısınız? O yerde oğlunuzu bulmam imkansız. Hem ne işi var ki orada?"


Kamp görevlilerinden biri olabilir miydi? Omuzlarının üzerinden ona seslenen adamlara baktı. "Fazla zamanım yok kızım. Senin onu bulmana gerek yok çünkü o seni bulacaktır. Seni gördüğünde buna engel olamayacağını biliyorum."


Bunu söylerken keyifle gülümsemişti. Üzerimdeki şaşkınlığı atmaya çalıştım. "Peki sizin oğlunuz olduğunu nereden anlayacağım?"


Eliyle gel işareti yaptıktan sonra ileriye doğru yürüdü. "Gördüğünde anlaman uzun sürmez Ova." Adamın ardından şaşkınlıkla bakakaldım. Kaptanın arkasından ekibe doğru ilerlerken hayretle mektubu cebime sıkıştırdım. İsmimi yakamda yazan kağıttan okumuş olmalıydı.


Mektubu düşündüm sonra. İçinde ne yazıyordu kim bilir? Güneş gözlerimi acıtınca şapkamı yüzüme doğru indirdim. Soya yine yanımda bitivermişti. Bu kızı sevmeye başlamıştım. "O adamla ne konuşuyordun öyle?" Neden bu kadar heyecanlandığını bilmiyordum. Kaptan bize göre oldukça yaşlıydı.


"Hiç. Ben durdurdum onu. Gemilerle ile ilgili bir şeyler sordum. Hepsi bu."


Yemeğimizi yedikten sonra herkes yeniden otobüse yerleşirken kapı kapandı ve nihayet harekete geçtik. İçimdeki heyecanı bastıramamaktan başarısız olmaktan deli gibi korksamda içimdeki hevese yeteneklerime ve en önemlisi dedemin nasihatlerine güveniyordum. Okunu ve yayını unutmamak gerek tabii.


Gönül kuşum beni asla yarı yolda bırakmazdı. Şimdiye kadar katıldığım bütün yarışları birincilikle bitirmiş bir kız olarak bu yarışmayı kaybetmeyi hazmedemezdim. Soya, umursamazca omuz silkerek, "Peki ben yerime geçiyorum," dedi ve hızla dakikalardır bakıştığı Orion'un yanına gitti.


Grup lideri Damian elindeki mavi dosyayı karıştırırken yönünü bize döndü. İri parmaklarını kumral saçlarından geçirirken gözlerini kısmış dosyada yazanları ilgiyle okuyordu. Hoş, aynı zamanda soğuk bir adamdı.


Her birimiz kahverengi renkli deri koltuklara oturmuş Damian'ın konuşmasına başlamasını bekliyorduk. Yemekten sonra hafif atıştırmalıklar ikram edilmişti. Orion, Soya ve ben yan yana oturmuş pür dikkat adamı inceliyorduk.


Adının Sam olduğunu öğrendiğim ve bana pek sevecen bakmayan genç adam hemen önümdeki koltukta oturuyordu.

Bakışlarımı onunkiler ile buluşturmamaya özen göstererek Soya ile sohbet etmeye çalıştım. O genel olarak Orion ile ilgileniyor yüzünden gözlerini alamıyordu.


Önümdeki elmalı kurabiyeden bir ısırık alıp Damian'ın sesiyle ağzımdakini zorla yuttum. "Kampa girdiğinizde iki katlı bir binada kalacaksınız. Yarışma büyük olasılıkla yarın başlayacak arkadaşlar. Bugün dinlenmeyle geçecek. İsteyenler bizim belirlediğimiz sınırlar dahilinde bölgeyi inceleyebilir."


Duraklayıp önündeki içeceğinden bir yudum aldı. İri cüsseliydi ve boyu oldukça uzundu. "Ormanın içinde bulunduğu alan oldukça dağlık, büyük ve tehlikeli. Bu konuda bize problem çıkarmayacağınıza eminim. Şimdilik bu kadarı yeterli. Kamp alanına vardığımızda geri kalan kuralları bildireceğim. Şimdi lütfen keyfinize bakın. Üç dört saat sürecek yolculukta size iyi eğlenceler."


Nefes almadan konuştuğu için devamlı öksürerek ekibin kendi arasında konuşmasına sebep olmuştu. Her kafadan bir ses çıkarken ben kaptanı düşünüyordum. Unutmam mümkün değildi zira onunla oğlu hakkında sohbet etmek istiyordum. Tuhaf bir enerji almıştım adamdan. Dikkatimi çekecek bir hikayesi olduğuna emindim.


Kamp alanına yaklaştıkça içim içime sığmıyordu. Korku, heyecanla harmanlandığında ortaya çıkardığı his pekte dayanılabilecek gibi değildi.

Cebimdeki mektupta ne yazdığını deli gibi merak etsemde bunu asla yapmacaktım.


Otobüse bindim ve koltuğuma doğru ilerledim. Soya beni görünce başını telefonundan kaldırdı. "Biraz hava aldım ve geldim. Oldukça keyiflisin."

Telefonu kapatıp çantasına koydu. "Orion," dedi yanakları kızarırken. "Sanırım onu tanımak istiyorum."


Ağzımdan kaçırdığım tepkiye gülerek karşılık verdi. "Bu kadar çabuk mu?"


Gerçekten şaşırtıcıydı. Keyifle gülümserken yüzündeki heyecan gün yüzüne çıkmıştı çoktan. "O iyi biri."


Daha önce böyle bir şey yaşamadığım için elbette anlamayamazdım. Hoşuma gitmişti. İlk kez birine karşı bir şeyler hissetmenin nasıl bir şey olduğunu merak ettirmişti. Aşk! Bir insanın bedenine gördüğüm kadarı ile sadece zarar vermiyordu. Belki ki ben aşkı oldukça yanlış tanımıştım.


"Sen," dedi Soya ima ile göz kırparken. "Senin hayatında biri yok mu?"


Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hiç olmadı."


Yaslandığı yerden ağzı bir karış öne doğru eğildi. "Nasıl yani? Daha önce kimseyle görüşmedin mi?"


Gözlerimi devirirken o ağzı beş karış açık bana bakmaya devam etti. Elini alnına baygınlık geçiriyor gibi koyup arkasına yaslandı. "Bana layık biri ile görüşüp onunla evlenmek isterim," dedim gülerek.


Daha da şaşırarak bana bakmaya devam etti. "Ah Ova!" Başını iki yana salladı. "Tam bir ev kızı gibi konuştun."


Ev kızları hakkında ne biliyordu ki?


***


Otobüsten indiğimizde büyük bir arazi aracının içine bindirilip kampın olduğu binaya doğru yola çıktık. Merkezden epey uzaklaşırken ağaçlar varlığını daha da artırmıştı. Artık binalar daha küçük görünüyordu.


Araçlardan indiğimizde arkasına ormanı siper almış kocaman taş bina ürkütücülüğü ve heybeti ile karşılamıştı bizi. Oldukça yüksek bir bölgedeydik. Bolu güzel bir şehirdi. Daha önce gelip gezmediğim için pişman olmuştum. Herkes birbiri ile fısıldaşırken ben heybetli binadan gözlerimi alamıyordum.

Soya koluma dokununca irkildim. "Ova gelmiyor musun?"


Ekibin binaya doğru ilerlediğini görünce başımı olumlu anlamda salladım. "Ge-geliyorum."


Ekip lideri, "Kampa hoş geldiniz," diye bağırıyordu. "Yapamayacağını düşünenler bu binaya girmeden uzaklaşabilir!" Çıldırmış olmalıydı! Bu adam ciddi miydi? "Ve hayatta kalamayan hiçkimse için sorumlu değiliz."


Kaşlarımı çattım. Bu da ne demekti şimdi? Bu adam ne söylediğinin farkında mıydı?


***


Hellüüü🤩 Bölüm nasıldı?


Beğendiyseniz birlikte okumak istediğiniz arkadaşlarınızı etiketleyebilirsiniz🙈ailemiz büyüsün öyle değil mi?


Yıldıza basan eller dert görmesin❤️😬

Loading...
0%